6 Mayıs 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

6 Mayıs 1934 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

E'ı(_lıw_/:î.i_:, Geçen kısımların hulâsası Mütarakeden sonra İstanbulda A- nadolu lehinde ve aleyhinde çalışanlar vardı. Bunlar yorulmadan, bıkmadan mütemadiyen çalışryorlardı. Leyhte çalışarilardan bir grupun içlerine aldık- ları İlhami ismindeki genç Glatada Ariyan hanına terciüman diye yerleş- mişti. Park eğlencesinde tesadüf et- tiği Fatma Nüshetle aralarında bir se- vişme uyanıyordu. Diğer taraftan ev sahibinin oğlu Fatma Nüzhete Şahin kehyanın kahvesine giderek onunla ve arkadaşlarile temasa geçmiye çalış- mıştı . Bu adam uzun bir müdavemetten sonra, Şahin ile anlaştırya çalışmış; fakat ,Kâhyanın arkadaşları — tarafın- dan yüz verdirilmemişti. Kâhya atlat. mıya çalışryordu. ÖOnca yalnız bir zaman . farkı vardı. Fakat, böyle memleketin belki de hayatiyle oynayacak va- ziyafetlerde bu zaman kıyafetinin ne kadar mühim olduğu inkâr edi- lemezdi. Yerinden kalktı. Süratli adım- larla kapıya kadar gitti, dışarıya kulak verdi. Bir ayak sesi bile yok- tu, Pantikyanın ayrılmasından beri geçen zaman ancak on beş dakika | ya olmuş, ya olmamıştı. Dönüp gel- ı mesine de pek ehemmiyet vermi- | yordu. | epeyce rapor verilmiş olacaktı. Acaba bunlar neley olabilirdi? Süratle yazı masasına yaklaştı. Pantikyanın bu kabil — raporları muhafaza otüği dosya, ekseriya Mmasasının sağ gözünde bulunurdu. | Elini çekmeceye götürdü ve açtı Süratle dosyayı masanm üstündeki ' kâğıtların yanına koyarak gözü | tekrar kapattı. Bunu yaparken de içeriye birisi girecek olursa ma- sa üstündeki dosya kimsenin naza- ı rı dikkatini celbetmez diye düşün- dü, Hattâ Pantikyan gelmiş olsa bile. Belki çıkarmışım da — tekrar yerinekoymayı unutmuşun zeha- bında bulumabilirdi, Dosyayı açarak, Pantikyan ta- rafımdan daha okunmamış — oldu ğuna emin olduğu raporları göz- den geçirdi. Pantikyan — okuduğu raporlar üzerine muhakkak kırmı- zı kurşun kalemile birer işaret kor, yapılması icap eden şeyleri de kı- sa cümlelerle bu raporların kena- ydederdi. Üzerinde bu şe- SY Kİ a Üğn . A Ve BAA Hakikt vesikaları tasnif eden ve birbirine bağlıyan | Kadri CEMiL ı 6-5-934 Her hakkı mahfuzdur Tefrika: 58 ı kilde hiç bir işaret taşımıyan şöy- le bir kırk kadar rapor vardı. Bun lardan bir kısmı da doğrudan doğ- ruya yüksek makamlara yazılmış raporlardı, Tahkik edilmesi — için Pantikyana gönderilmişti. Bunların hepsini birer birer o - kumak ve işaret etmek imkânmı kendisinde bulamıyan Feridun B., birer göz gezdirmek ve işine yara- mıyacağına hükmettiği raporları alarak, ertesi günü adamile gönde rerek gene Pantikyanın bulunma- dığı bir zamanda yerlerine koydur maya karar verdi. Bu kadar evrak arasında bir kaç raporun eksik olması, hele, Pantikyan tarafmdan okunmamış olduğuna göre, pek göze çarpmaz- dı. Mühim gördüğü yirmi kadar ra- poru cebine yerleştirdi ve dosyayı da yerine koydu. Artık bu odada durmak doğru olmazdı. Dışarıya çıkmak, Pantikyan gelinciye ka- dar dışarda beklemek daha doğru bir hareket olacaktı. Dışarıya çık- tr, Koridorda nöbetçi bile yoktu. O na görünmek lâzımdı. Aradı bul- u. — Ben dedi, Muhlis Beyin ya- | nmdayım. Pantikyan gelirse haber | i Şu bir kaç gün içinde kendisine | "” — Odada canımız mı sıkıldı? — Evet.. Yanımda — okuyacak bir şeyim de yoktu. Galiba —daha da çok geç kalacak.. — Pek âlâ., Haber veririm Feridun Bey Muhlis Beyin yanı- na gireli çok zaman olmamıştı ki nöbetçi kapıdan göründü: — Pantikyan Efendi, geldi Fe- ridun Bey. — Ya.. Geliyorum o halde, — Haber vereyim mi? Feridun Bey nöbetçinin belki bir vesile ile odasına girip çıktığı- nı söyler endişesile: — Hayır, lüzumu yok, dedi. | Ben giderim. — Hay hay efendim, Feridun Bey, süratle Pantikya- nın odasma gitti. Kapıyı vurarak ; içeriye girdiği zaman o, daha ye- rine yerleşmemişti bile., Pantikyan: — Feridun Bey sizi beklettim. Fakat sizinle konuşacağım mesele bence ehemmi; de.. Aşk, macera, kahramanlık ve siyaset romanı “Mülellifi : ( Geçen kısımların hulâsası l Genç Türk diplomatı Muhsin Ra- şit, Yunan diplomatlarından Erci Beh- zadise karşı son derece kin besliyor. Zira, milli mücadele esnasında, Erci, Muhtnin felâketine sebep — olmuş, o- nun sevgilisi Ferihayı — öldürmüştür. Bulgar çetecileri ile silâh fabrikatör- leri, bunu bildikleri için, Balkan misa- kıma mâni olmak üzere, Erciyi otomo- bilinde öldürüp Muhsine iftira atmak, böylelikle sulhu baltalamak istiyorlar. Muhsin, suikasta mâni oluyor. Şimdi, hem yara sardırmak, hem de henüz mahiyetini öğrenemediğimiz bir şey yapmak için Akropolis hasta- hanesine gidiyorlar... — Aynen hakikat olduğunu anlı- yacakamız... Lâkin size bunu kim söy ledi?... Vâ - Nü ) — Ert of Sad... — Hayrettir.. Bu adam, bizi biz- den daha iyi tetkik etmiş... - Icığımızı, cıcığımızı biliyor... Nasıl da öğrenmiş.. — Daha neler bilmiyor, nelere muktedir değil, efendim... Ecdadımı teker teker tahkik etmiş... Hepsinin Ayrı ayrı tarihçesinden haberdar... A. ramızdaki münasebeti... Hattâ, düşün- eclerimizin seyrini, her şeyini, her şe- yini biliyor... — Muhakkak, benim de düşünce» lerimin seyrine vakıftır... Buna rağ - men, bu pusüyu Bulgar çetelerine o kurdurdu... Fakat, siz, hızır gibi yeti- şerek, beni kurtardınız... Size mia- nettarım... Doğrusu, Ert of Sad son kotunu oynarken mat oldu... Zira, ma dem ki, düşüncelerimizin seyrini bili- yor, benim de Atinaya gitmeden ev- HABER — Akşam Postası Tariht? Tefrika: 38 © Karadeniz Korsanları © Müellifi: /shak FERDİ lişi esirciyi beyninden yıldırımla | papas, kendisine şu sözleri söyl Geçen kısımların hulasası l Istanbulda Sultan Mecit ve Rusyada Çar Nikola zamarımda esirci Ali baba iki memleket arasında kadım - ticareti yapmakla meşguldu. Alibaba Ferhat is- minde birini küçükken badım yapmış- | tı. Büyüdüğü zaman Istanbuldaki kız- ları bu delikanlıya teslim ederek, Kaf- kasyaya gidiyor. Tifliste valinin kona- ğında (Fatma) isminde çok güzel bir Gürcü kızı vardır. Ali baba bu kızı kaçırmıya uğraşırken, bir gün Rüstem isminde bir gençle çalışıyor. Bu genç, vurulmuşa çevirmişti. Ali babanm yanındaki odadan akseden sesler perde perde yük- seliyordu: — Budalalar... Rusyada elli mil- yondan fazla Ştanka var, Beni ko- layca öldürebilirsiniz; fakat ıstı- | rap içinde inliyerek hürriyet bek- liyen köylüyü ve münevver inkı- | lâpçıları nasıl öldüreceksiniz? Çar Bikabin artabililer vi e bukaaler| hâlâ Tifliste kendisine genç kızlar intikam almak üzere İstanbuldan Tif. | terbiye ettire dursun, İnkılâpçılar lise gelmiştir. Rüstem Fatmayı kaçır- uyumuyorlar. Bugün değilse ya- mak ve Ali babayı ele vermek için ter- | rn, öbür gün bu kanlı saltanatı tibat alıyor . Ruslar Ali babayı tevkif ederek Pe- tersburga getirmişlerdir. Ali baba sa- rayın zindanlarında işkence görüyor. Bu esnada Rüstem Bey Tifliste Ça - rın gözdesile beraber yaşamaktadır. Ştanka'ya Ali babanın yanmda- ki odada işkence yapıyorlardı. Ali baba Ştankanın yakalanmasından çok müteessirdi. Ştanka asabi bir adamdı.. Kızdığı zaman uluorta ağ zına geleni söyler, kimseden — çe- kinmezdi. Ştanka Ali babayı Ka- radenizden tanıdığını söyliyecek olursa, tahliye ümitleri tamamile suya düşecekti, Bahçıvan Petroviç, Ali babanım lehinde ifade vermiş ve bir. müd- det sonra ölmüştü. Bu hâdiseden sonra Ali baba aleyhinde şehadet eden kimse çıkmamıştı. Ali baba o günlerde tahliyesini beklerken Ştankanın saraya getiri- — Ben de böyle birdenbire ça- ğırtmanıza bir mâna verememiş- tim. Cidden merak edioyrum, A- caba bu mesele neye ait. Pantikyan yavaş yavaş Feridun Beye yaklaştı. Yaklaşırken de on- | dan bir şeyi öğrenmek istiyor gibi gözlerini gözlerinden ayırmıyordu. Pantikyan doğrudan doğruya: — Feridun Bey dedi. Beni ma- zur görmenizi rica ederim. Dolam baçlı yollara müracaate lüzum gör meden size bir hakikati söylemek istiyorum, — Sizden de bunu beklerim. Pantikyan gene biraz sustu. Bu | müddet zarfında gözleriniFeridun Beyin gözlerinden hiç te ayırma- mıştı.Feridun Bey, bunda bir fev- kalâdelik olduğunu sezmişti. Fa- kat, renk vermedi. O da gözlerini Pantikyandan ayırmıyordu. (Devamı var) varmıştır.... Akropolis hastahanesine giderek oradan... Muammer, arkada, merakla dinli - yordu: — Allah allah.... Ağızlarında bir bakla var amma, bir türlü çıkarmıyor- lar... Bu Akropolis hastahanesinde de ne var acaba?... Bizim bey yarasımı bağlatacak... Sonra?... Başka ne ola- | cak?... Bir müddet, sessiz ilerlediler. Oto- mobil, bütün hıziyle yürüdü. Karşıda, şehir haricinde görünen büyük binaya, Akropolis hastahanesi- ne, gitgide yaklaşıyorlardı. İ Nihayet, kapısı önünde durdular. Geç vakit gelen bu otomobilin kim keri getirdiğini anlamak için, kulübe- sinden kapıcı çıktı. Fakat, Erci Behzadisi görür gör- mez, tanıdı: — Safa geldiniz efendim, — Hoş bulduk. Benimki burada mı? —Evet. — Nöbette mi? — Zannetmem... Odasında uyuyop dur. B — Peki, ben onun Yyanına gidiyo. temelinden yıkacaklar. O vakit rın, köylülerin, mazlümların elin- den nasıl kurtulacaksınız? Bu sırada kamçı ve zencir - şa- kırtıları artmıştı. Ştanka tekrar bağırdı: | — Türk esircileri çarın gözde- | lerini kaçırmağa muvaffak olmuş- larsa, onları takdis ederim. Çünkü bu mazlüm ve bigünah kızlar hiç |olmazsa zalim bir muhitten hür ve serbest bir memlejete gitmişler de- mektir, Orada elbette bu işkence- leri Türklere anlatmayı ihmal et- miyecekler.. Çar Nikola o gece Ştankanın verdiği ifadeden sonra, Ali baba ile korsanlar reisinin yüzleştiril- mesini emretmişti. Ştankayı Ali babanın yanına ge- tirdiler. Fakat Ştanka Ali babayı tanımadı. Tanımak istemedi. Ve bu yüzleşmeden sonra Ali babanın vaziyeti büsbütün düzel- miş, Sibiryaya sürgün gitmek teh- likesi tamamile zail olmuştu. Ertesi sabah Ali baba hiç bekle- | mediği bir hâdise ile karşılaştı. | Kendisini her zaman isticvap eden | papas, Ali babanın yanma gelerek çar tarafından affedildiğini söyle- di. Ali baba sevincinden çıldıracak- | tı. Kulaklarına inanamıyordu. Dermansız dizleri birdenbire çe- lik gibi sertleşmişti. Mütemadiyen şüpheli bir bakışla papası süzüyor- | du. Acaba kendisile mıydı? Fakat.. Hayır.. Bu bir hakikatti. O sabah öğleden evvel Ali baba serbest bırakılmıştı Ali baba zindandan çıkarken, eğleniyorlar arkadaşımı onun yanma götürün... Pansıman mı yapa. cak, ne lâzımsa derhal tedaviye başla- sın. Uçü de otomobilden inmişlerdi, Erci, hastahanenin sağ tarafındaki küçük kapısından girdi. Kapıcı, Muh- sin Raşitle Muammeri, orta kapıdan içeri soktu, Türk diplomatı titriyordu. Emirberi, bunun farkına — vararak, koluna girdi: — Kanın çok mu aktı? Hasta m- sın? Acaba yaran ağır mı beyüm?.. — Yok yok.. — Peki, üşüyorsun öyleyse?,.. Uşü necek hava değil!.. Neden — titriyor- suyf.. — Hiç hiç... — Bir şeyler dönüyor emme, Al- lah encamımızı hayıra tebdil eylesin.. diye çavuş başını iki yana salladı. Hariciyeci doktur, yarayı açtı. Te- mizledi, pansıman yaptı, sardı. — Bir şey değil... Merak etme.. di- e kati teminat verdi. Bütün bu işler olup bittiği sırada, Erci Behzadisin nereye - gittiğine, ne yaptığına bakalım... nereye kaçacaksınız? İnkılâpçıla- | | meyi ihmal etmedi: — Bir sene Petersburgta — poli ve jandarma nezareti altında lacaksın.. Payıtahttan uzaklaşmı! yacaksın !.Çar hazretlerine ve on hükümetine sadık ve muti kala: sın anladın mı? Ali baba papasın ellerini ve söz verdi. Saraydan çıkarkı en dünyaya yeni doğan bir çocuk $' bi, nereye gideceğini, ne yapaı |nı bilmiyordu. Kendisini engin bE çölün ortasında bırakmışlar - sanf yordu. Yavaş yavaş yürüdü. Cep karıştırdı. On parası yoktu. Kalabalığa karışırken, beynind bir uğultu duydu. Kendi kendif söyleniyordu: — Çapkın.. Hem kizi, hem b Tiramı aldı. Alacağı olsun. Üreü” NB ALE ei A Karanlık bir sokağın başında ki genç zabit konuşuyordu; — Seni de arıyorlar, değil mi? — Evet, — Nereye saklanacaksın? — Akraba ve ahbaplardan kapıya baş vurdum. Kimse kabt etmiyor. Saklanacak yer — bul yorum, Sen nereye gideceksin — Bana küçükken süt vermiş bY köylü kadımın evine.. — Fena değil.. Emin bir yer. — Ya sen? | — Babam çarın yaveri olduk! beni kimse kabul ve himaye e0? mez, Benim iltica edeceğim bir min yer var., — Orası neresi? — Toprak! — Haydi canım.. Çocukluğu rak, Sen Avrupada tahsil gi —Münevver bir gençsin! Yıpıd' işlerde itidal ve mantık.. Arkadaşı, sözünü kesti: — İtidal ve mantık mı? Ç'/ işkenceleri karşısında bu - silâl o kadar tesirsiz ve mânasız yor ki., Düşün bir kerre, azi: benden, Avrupada okumuş dişi babam ve akrabalarım bile n'f" ediyor. Böyle memlekette Y maktan, ölmek daha hayırlıdır: İ — Öteki arkadaşlardan h’v var mi? '.', İ hastahanenin sağ tarafına ,i,.ıM sonra, dar bir merdivenden çıktıe N Ikinci kata vardı. Bir koridordt H altmış adım kadar yürüdü. 28 numaralı kapımın önünde © | du. ! Parmağiyle hafifçe vurdu. — Kim 0? — Aç, kızım, benim... — Oooo... Siz misiniz... di açıyorum... Bir dakika müs din. Sırtıma bir entari geçireyime j — Peki... burada bekliyorut” gı aralandi: Iki dakika sonra, kapı aralani y yaz hasta bakıcı elbisesi giymit yüzlü, sarı kıvırcık saçlı bir kız İ dü. j — Madam yok mu?... diye W:& — Zevcem mi?... Hayır, onu #j medim.... Baloda kaldı... Ran,; çin Atinaya gidiyordum da, /3 geçerken sana uğramamazlık dim Nasılsın bakayım... " — Nasıl olacağım?... UğrAff iyii ruyoruz... Şimdi, verem üzeritt? lar okuyorum... Doğrusu, vv etmeyip — hattâ — bu — saatte Ğİ radığınız için münnettarım- J (Devami

Bu sayıdan diğer sayfalar: