26 Nisan 1942 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

26 Nisan 1942 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 26 Nisan 1942 G Ö ZL U K Kaça verdin? değil, görücüdür. Sizin yuzel hatırınız için bir lira Hattâ göstericidir olur. Ama bir gözlukal çok iyi yorurBöyle ters konmuş 1 isimler çoktur. Nitekim İğneye diken sun! demeyiz de dikişle hiç münasebeti ol Ver bakayım bir tane! Bizim muzib gözlüğü burnuna takmış ımyan mahud sivriye diken deriz, bave satıcıya baktıktan sonra hemen çıtan diyecek yerdc . Eldivene de parmaklık demek gerek kanp iade etmiş. Al, al! İstemem. Pek berbad şeyken, korkuluğa parmaklık adını takmıler! şız. Neden beyefendi? Gözlük de böyledir. Gerçi göze takılır Neden olacak karşısındakini kaltaaraa, göz ona takllmaz ki «lük» edatiie tuzluk, biberlik, yemlik, sözlerindeki ban gürüyor. Yahudi bu sözden önce şagibi «göz» ün bulunduğu yer diyelim. şalamış; fakat derhal kendini toplayıp Neyse «gözlük» ün sapa bir tabir ol ;özlüğü burnuna takıp muzib müşteriye duğıınu bir kenara bırakalım da bugün iyice baktıktan sonra: Sahi oyle! Hakkiniz varmış paşam! kü haline bakahm. Yazla beraber sanki yaz gelmiş gibi demiş ve çekilmiş. konuşuyorum, kusura bakmaym!. gene ölüm haberleri tnhaf tuhaf göziükler peyda oldu. Kara, Zorla değil ya! mavi, vapur dumanı, turuncu, bir.lıi renği, kirli san, yeşil pembe renkte Ölüm, nikâh, doğum, camlarla fildişi renği bağa taklidi, s: velime haberlerinin yah, kahve renği, beyaz çerçeveler ve azetelere geçmesi bunlardan başka bir de yanlan camlı çoğu, okuyuculann ayrıca hususi çeşidler gözlere takılmıya hoşlanna gitmiyor. Ne dlyebillriz?. Her bişladL Kara gözlük bana daima bir «Nat şey, herkesin hoşuna pinkerton» tesiri yapar. Esrarenğiz idemez. Okuyucular bu iadaralar gözlerini göstermemek İçin kara gözlük takarlarmış diye aklunda kal lânlarda kullanılan teessür ve ihtiram sözlerine içerliyorlar ve bunu gazetelemış. Eskiden gözlük ihtiyarlık alâmeti idi. rin yazdıklannı sanıyorlar. Geçende de Gözü seçmiyenler gözlük takar, gözlükle bu yanlış zannı düzeltmeye çahştım. Eokur, gözlüksüz yapamazdılar. Bugün fendim bu yazırlar olduğu gigi gellr. Biz gözlük ihtiyarlardan ziyade genclere ona karşı bir şey ilave etmeyiz. Merhumusallat oldu. Hele renkli gözlüklerde mun veya evlenenin ailesi yazar gönbir nevi şıklık kokusu da var da... Pek derir. Biz buna kanşmayız. Kanşmayız rağbet görüyor. Fena değil. Çünkü çok ama, gelgelellm derdini anlat! defa bir gencin beğenmiyeceğiniz gözBakınız bir okuyucum bana ne yaslerini gözlük daha güzel ümidler vade yor: derek örtüyor. Güzel gözleri de güneş «Dîkkat ediyorum. Bir hatıriı adam soldurmak korkusu kalmıyor. (Göz ne ölıiyor. «Elim, hazin, müessif» kelimegüzel şeydir değil mi? Aklıma geldi de.. lerile ilân ediliyor. Gene böyle birinin onun için güzel türkçemizde «Gözünü çocuğn dünyaya geliyor. Ona da «messevdiğim!> diye bir tabir vardır ki; baş nd veya hayırlı bir dofuın» kelimelerile ka dilde raslamadım.) kutlnyorlar. Kcıa nikâh, nişan ve sair Görünüyor ki; hele yazın renkli göz merasim için de ayni kelimeler kullanılükler artık mendil gibi, sigara kutusu lıyor. Digerleri için ise bu şatafath kegibi, çakı gibi herkesin şahsî avadanlığı Hmeler knllanılmıyor. Bana müsavatsuarasına girmiş bulunuyor. Bunlârın lık mı. dalkavukluk mu diyelim, bilmem. rengi, kâh gözlükçünün, kâh doktorun Takdirini süe terkediyonım.» ve kâh göz sahibinin arzusuna bağlı. Burada mektubu kesiyorum. Bu ne Lâkin lâf aramızda kara cama, beyaz müsavatsızlık, ne dalkavukluk. Bu sadece çerçeve hiç yakışmıyor. sipariş. Şimdi mektuba devam ediyorum. Gözlük lâfı ederken hatırıma geldi. «Bn vesile ile hatırladıgım bir hikâ(Hoca merhuma atfederler ama ben zan yeyi size nakledeyim: netmem.) Şu fıkrayı size anlatayım.. Pariste bir eskicinin kansı ölmüş. Birisi kelepir düştü diye iyi cins bir Gömmüşler. Kocası mezarhktan avdet Bipa satın almış ve çayıra sahvermiş. ederken doğru «Tan» gazetesi idarehaGeniş çayırda serazad dolaşan sıpa bol nesine gitmiş; direktörün yanına çıkmış: ve taze ot yiyerek büyümüş ve kışa Efendim. Benlm kanm vefat etti. hayli semiz olarak girn;iş. Lâkin yeşil Şimdi defnettik. Bnnnn gaıete ile îlâota alışüğı için kendisine verilen kuru nını rica ederim, demiş. Direktör sorotları yemez olmuş. Birkaç gün aç kal mnş: dığı halde, gene kuru ota rağbet eüne Slı kimsiniz? diğini gören sahibi güçbelâ biraz yeşil ot Eskiciyim. bularak hayvanı doyurmuş ama k:ş ada Bire adam. Sen bizim gaıeteyi «ömakılh bastırınca buna da ertık imkân bulunamaz olnıuş. Bunun üzerine, tek lümler koleksiyonu» mı sandın? Efendim. Kızmaymıı! Ücreti ne İse rar denemişler, sıpa hâlâ kuru ota rağbet etmiyor. Ne yapsmlar? Köyün gün verelim. Konteslert, markizleri ilân etgörmüş bir ih'.iyarma müracaat ederek tiJHniz gibi bizim merhtuneyi de ilân ediniz. işi anlatmışlar ve reyini sormuşlar: Peki! Öyle olsnn, yaralım! Lâkin Yeşil camlı gözlük yaptırın, takın bn ilânda ısrar etmenin sebebi ne? demiş. Bostan beygirilerinin gözlerine Ha! Madem kl sordnnoz anlatatakılanlara benzer; fakat yeşil camlı bir gözlük yapıp hayvana takmışlar, ö yım: Ben kanmı çok severdim. Ayni zanüne kuru otu sürmüşler. Oyle yemiş manda kanaatim vardır ki, gazetelerin ki; sormayın! Böylece biçarenin hayatı yazdıklanmn yiizde doksanı yalan çıkar. Eğer bizimkinin vefatını da yazarsanız kurtulmuş. Bundan sonra başka bir fıkra anlata belki dönüşte kanmı evde bulnnun, diyım: Belki bilirsiniz ama şarkı dinler ye timid ediyorum da ondan™ demiş, ümid ederim ki; buna kızmazsınız.. gibi bir kere daha işitmekte zarar yokNe münasebet efendim! Böyle lâtifetur: Vapurda mı, kahvede mi bir yerde o ye kızıhr mı? Lâkin eğer gazeteye yazıruran muzib birisi, gözlük satan bir ya lan her ölü dirilseydi, gazetelerde yer m: kalırdı? İlâhi sevglll okuyucum. Bin yahudiye çatmak istemiş. şa inşallah. Gel bakayım! Nedir onlar? Yozluk beyefendi! Ama yuzel şeyB. FELEK TURK SINEMACILJK ALEMINİN REKORLAK REKORU DEVAM EDİYOR. Marr Marmara Film Stüdyosunda 60 kişilik Mehter, 40 kişilik Koro ve 36 kişilik muhteşem Saz Heyetinin iştirakile vücude gelen Kemani SADİ IŞILAVın bestelediği ve sevimli okuyucumuz Dîken mi, batan mı? Şimdiki gözlükler Ot yemiyen sıpa Kaltaban gören gözlük Olüm dirim ilânları Gözlük sözüne a* Yazan: lıştığımız İçin raaMaarif Vekâleti yeni nasmı pek araştırmayız. LâMn Burhan Felek bir talimatname düşünürsek derh^ aykınllğı farkedehazırladı ler. riz. Gözlük, güzlüi Sehir haberleri Eczacılık tahsiİS IHEM NALINA MIHINAİ Kader ezelden tak v . dir edihrdş siiinmez, bozuhnaz bir alın yazısı olarak tarif edilir. İnsanların ka nun olarak evvelâ tamdığı da budur. «Kader böyle olan yeni iîmin elinde en tesirli bir çaimiş» dendiğ: zaman her türlü münakaşa lışma aleti olacaktır. Çünkü bu iiimde ve sitemler durur. İnsanlığın masallarla bilginin scn ucu, aksiyonun yani işin düşündüğü zamanlarda doğmuş olduğu başladığı yerdir; bir zamanlar dağımk ve için hayalin bir eseri gibi görünür. Fa tesadüfî buluşlardan ibaret olan teknik 1 kat gerçekte sarsılmaz ve genel bir in şimdi tabiat kanunlarının yardımile sanlık düzenine olan ihtiyacm bir deyi muhtar bir kudıet olarak bütün hayaü kucakhyabilecek bir şekil almıştır. Bu Fen Fakültesi Eczacı mektebi talimat sidir. Bunu hayalen yaratmakladır ki suretle tabiat kanunları zihnî çahşmalanamesi, Maarif Vekâleti Talim ve Ter tabiatimizde gelişigüzel oluşlar değil, n bir merkezde topladıktan başka tabiati biye heyeti tarafmdan yeni esaslara gö hiç kimsenin keyif ve arzusile bozulamı de müspet olarak ve kendisile izah etre tanzim edilmiş bir Fen Fakültesi tedri yacak kesin bir oluş bulunduğu kanaati mek arzusunun en açık bir ifadesi olsat ve imühan talimatnamesi hükümle vücud bulmuştur. Buna göre ilk kanun muş, tahlilci ve sarih bir anlama takib ihtiyacı kendi tabiatimize, insanlığımıza rile birleştirilmiştir. karşı duyulmuş ve ayni zamanda hepi edilerek insanla muhiti olan tabiat araYeni talimatnameye göre, eczacılık mize yaygın ve istisnasız olması istenmiş smda daha faal bir münasebet kurultahsili, birinci kısmı Üniversitede yapıgörünüyor. Nitekim Yunan mitoloji ve muştur. Zamanımızın ciddî, esash bütün lan tahsil, ikinci kısmı eczanelerde ya trajedisi bize bu kanunun bütün azamet çalışmalannda hâkim olan bu zihniyet, püan staj olmak üzere iki kısma ayrıl ve dehşetini gösterir. Ankara Konserva kaderi artık alın yazılannda veya, tabiat maktadır. Her iki kısmı başan ile ya tuvannın sahnemizde büyük bir muvaf ötesi kuvvetlerde görmemekle beraber pıp tamamladığını ispat edenlere tec fakiyetle temsiline başladığY piyeslerde gene tabiat kanunlan adile şaşmaz, bozacılık diplomasu verilecektir. bizi hâlâ en çok heyecanlandıran ve bü zulmaz ve kendine uyubnası zarurî olan Üniversitedeki tahsil amelî ve nazarl tün irademizi memnuniyetle terketmeğe bir kadere bağlanmıştır. Eski zamanm olmak üzere sekiz sömestrde tamamla sevkeden, hep bu kaderdir. Onun alın kaderinden haber verenler kâhinlerdL nacaktır. İmtthanlar amelî ve nazari ol yazılarına inandıktan sonradır ki bizden Ortazamanın kaderinden haber verenler mak üzere iki kısımda yapılacak, amelî başka dünya ve tabiatin de birer elın kutlu kitablardı. Yenizamanın kaderinimtihanlan kazanamıyanlar nazarî im yazısı, bir kanunu olacağı fikri uyan den haber verenler sadece âlim dediğimiz tihanlara giremiyeceklerdir. Mezunlar, mıştır. Ortazaman büyük dinlerinin çoğu kendi hallerinde yaşıyan bilginlerbir eczanede 'aynca 21 aylık eczacılık adetullah» dedikleri şey, dünyadaki dir. Ne eski kâhinler, ne de kutlu kitabyapmaga mecbur tutulmuşlardır. Talebe. bütün olayların Allahın âdeti üzere ce lar kadar mubarek değillerdir. Çünkü ye ancak bu Imtihan ve stajlar sonunda reyan ettiği fikrini temsil eder. «Allahın dünyaya olan tesirleri herşeyden evvel eczacılık diploması verilsc«ktir. Gerek izni olmadıkça bir sinek kanadı bile oy maddidir, görülen âlemdedir: Halbuki okunacak dersler ve imtihan şartlan ve namaz» dediğimiz zamanlar bu zaman kaderle mubarek kitabların hükümran gerekse sraj şekilleri talimatnamede tas lardır. Kaderciliği genişleten ve bütün olduğu devirlerde, bugünkü ilim zihnirih edilmiştir. dünyaya yayan büyük dinler bu suretle yetinde olduğu gibi, sadece görülen âlem keyfiliği kökünden sökerek herkese hiç değil, görülmiyen daha üstün âlemler de olmazsa kalbî bir huzur ve emniyet ge vardı. Kâhinler, kutlu kitablar daha çok Zeytinyağı satışı serbest Yaptığunız hukuk kanunlarının en tirmiştir. Bütün dünyaya yayılmalarının bu âlemlerin aydınlanmasına çalışırlarmükemmellerinde dahi eksik ve kusurdı. Halk da bunu isterdi. bırakılacak bir hikmeti de şüphe yok ki buradadır. lardan kurtulamıyor; sadece daha iyisini Devlet müesseseleri için satm ahna Fazla o'.arak bu kadercilik artık herşeyi Görülmiyen bu âlemler nasıl âlemler yapmak idealile ümid ve hayaller besliak zeytinyağ'lannın mübayaasından bilen, gören, anlıyan ve gene herkesi di? Halk, bunu rüyalannda sczer, ölyoruz. sonra zeytinyağı satışı serbest bırakıla acıyan ve koruyan yüce ve âdil bir kud müşlerine bu rüyalarda kavuşur, onlarla M. Sekib TUNC retin eline geçmiş, küçük ve çok tann konuşur. isteklerini bu rüvalarda bildicaktır. lar da kalmamıştır. Bütün varhkların Yeni banknotlar piyasaya kurulmuş ve sarsılmaz bir düzeni olduEDEBİYAT DÜNYASININ EN BÜYÜK ESERİ... ğuna böylece ermiş olan insanlar artık çıktı SİNEMA ÂLEMİNİN EN ŞANU ZAFERİ aralarında kurulmuş örf ve âdetlere Yeni tabolunan bir ve elli liralık bank. meşru olduğuna inandıkları hükumetlenotlann Cumhuriyet Merkez Bankası rin karar ve iradelerine karşı itaat ve tarafından dünden itibaren mevkii te saygı göstermeğe hazırlanmışlardır. Daha nnn en büyük muvaffakıyeti olan davüle çıkarılmasına başlanmıştır. büyük devlet ve imparatorluklann çoğalması bunu gösterir. Türk İsviçre ticaret KADER ve KANUN Prof. M. Şekib Vazan: Kendine gelen Fransa eçenlerde, Beyoğlunda, Fransız Ofi Ajansının İstanbul şubesi açümıştı. Orada, bütün davetlilere olduğu gibi bana da «Fransa» adh bir albom verdiler. Mağlub ve bedbaht Fransanın mütarekeden sonraki maddî ve manevî kalfanma gayretlerini gösteren bir çok resimleri ve birkaç yazıyı ihtiva eden bu albomu seyrederken bir kaç fotoğraf bilhassa dikkatimi çekti. Bunlar mekteblerde, genclik kamplarında yapüan sancak çekme törenile ihtiyar Mareşalın çocuklar, gencler, köylüler ve işçilerle temaslarını gösteren resimlerdir. Bir tanesinde Mareşal Pctain'in bir köy ilk okulunda, çocuklann karşısında öğretmen kürsüsüne otunnuş, mikrofon başında, bütün Fransız gencliğine hitabede bulnnurken görüyoruz. Bütün bn resîmler, bugünkü dış politikası ne olursa olsun, Fransanın o feci mağlubiyetten sonra, artık kendine gelmeğe çalıştığmı gösteriyor. Sancak törenleri, Devlet Reisinin ilk okul çocuklarile konuşması, küçük köylü yavrulannı okşayıp sevmesi, harbden önceki Fransız gazetelerinde göremediğimiz manzaralardır. Ebedî Şef Atatürkün ve Büyük Milli Şef İnönünün yıllardanberi göregeldiğimiz bu gibi temaslanna, nihayet ihtiyar Fransız Mareşalının da bajlamış olması, Fransanın aklı başına geldiğine bir delildir. Fakat bunun böyle olması için, feleğin müthiş bir sillesini yemek lâzım gelmiştir. Geçen Büyük Harbden evvel ve sonra, bu memlekette .Fransız bayrağını gübreye dikerim» diye gazetelerinde bar bar bağıran sözde münevver Fransız muharrirleri vardı. Humanite gazetesi Fransanın en büyük Mareşallarmdan birine, millî cenaze merasimi yapıldığı gün, •katil» demekten zevk ve iftihar duyuyor; Fransız hükumeti ve milleti böyle bir hakaretin lâkayd seyircisi kalmağı bir marifet sayıyordu. Okullarda bayrak töreni yapıimak şöyle dursnn bir takım öğretmenler, çocuklara vatan sevgisi yerine vatansızlık zchri aşılıyorlardı. Bir numaralı Büyük Harbdeki Fransız kumandanlarından General Nissel 1937 de neşrettiği bir kitabda şöyle diyordu: *Baz\ öğretmenlerin. her fırsatta, orduya fcarjt kindarhk ve vatanı hor görmek jikirlerini açıkça meydana vurduklan esejle görülmektedir. Bu gibiler, sayılı istisnalar teşkil e£;ntyorlar. Buna müsamaha ve mVsaade edilemez. Ordu şejlerinin kendilerine emanet edilen gene askerlerin vatanî ve askerî terbiyelerini tamcvıhyacak yerde, <mlarxn sulhparest düşiinceler ve içtimaî nizamı bozan nazariyel'jrle bozulan dimağlarında hakikî bir ahlâk ve maneviyat ortopedisi yap^nk mecburiyetinde bırakılmamcları lâlâziîndır.» General Weygand da ayni konu üzerinde şöyle bağınyordu: «Bir tarajtan milletin varlığı, yaşamak hakkı manen ve maddeten balîalantrken öte tarajtan ordumuzu tekemrr.ül ettirmek için milyarlar harcaman\n ne manast vardır.» General Nissel'e göre, bazı politikacılar, harb zamanında ordudan firarı ve itaatsizliği, düşman karşısında kaçmagı, affedcn kanunlar yapılmasını teklif ediyor ve buna mazcret olarak da korkuyu ileri sürmek cür'etinde bulunuyorlardı. Hatta, bunlar, daha ileri giderek bu gibilere muharib kartı ve tekaüdiyesi verilmesini de istiyorlardı. Fransız sııbaylannın katillerini affetmek gibi cinayetler bile işlenmişti. 86 yaşına basan Verdun kahramanı, ihtiyar Mareşal, ömrünün son günlerinde. köyleri, okullan kamplan dolaşarak Fransayı yendiren ahlâk ve maneviyat bozukluklannı gidermeğe çalışmaktadır. Geç kalmıştır anıma kabahat onun değildir. Tustc , receklerine inanırdı. t Sonra da İnandığı 'kutlu kitablar ona dünyadan başka yer | de Ahret olduğunu (öğretmişti. Buna karşılık Yenizaman ilmi görünür dünyayı tahlil etmek, tabiat kanunlarmı bulrr.ak ve tekâmülün mana ve hedeflerini anlamak gibi asırların yetmiyeceği bir işe bağlanmış ve kâinatın bütün sırlarını bu yoldan çözmeyi en emin ve doğru gördüğü için tabiatile beklemek, hem de çok beklemek zorunda kalmıştır. Fakat bu işin zorluk, nezaket ve önemini bugünün bilgini gibi takdir edemiyen yığınlarm bu gidişi mubarek görmemesi, eski dünya görüşlerinde bulduğu zevki bu gidişten alamaması anlaşılmıyacak birsey değildir. Fakat düşüniilürse kader ve ahret dahi öyle kolayca erişilecek, bilineeek şeyler değildir. Bunun için de kâhin ve müminlerin bir ömür dolusu çalışıp ibadet etmeleri ve ondan sonra da işi tannlann mağfiretlerine bırakmalan lâzım gelmiştir. O halde mesele hep aynidir. Esasta deği;miş bir şey yoktur. Hangi kadere bağlarursak bağlanalım, iktidarlarımız daima mahdud olduğundan gücümüz de ona göre olacakhr. Eksiklerimizi hayal, ümid ve ideallerle telâfi etmekten başka bulunmuş çaremiz yoktur. Hangi kader ve kanuna bağlansak gene bunlara başvuracağız. Kaçınılması kabil olmıyan insanlık kusurlanmızın yanında bizi ileriye, daima ileriye iten ve nerelere kadar götüreceği bilinmemelke beraber daima İşliyen güzel hayallerle yüksek ümid ve ideallerin bulunması en büyük tesellimizdir. insanlık kıymetimiz de bunlardan gelmektedir. Ronald COLMAN İda LUPİNO anlaşması Bu ayın 16 sından itibaren mer'iyet mevkiine giren yeni Türkiye İsviçre ticaret ve takas anlaşması münasebetile eski anlaşma mucibince tacirler elinde bulunan aplikasyon mektublannın nihayet 10 gün içinde Merkez Bankasma ibrazı mecburiyeti konulmuştur. Aksi tak dirde bu mektublar iptal edilecektir. İhraca,tı yapılmadan İsviçreden yapılacak ithalât için Merkez Bankasma talebname tesçil ebîirmiş ithalâtcılardan henüz ithalât yapmamış olarüann talebnameleri iptal edilmiştir. İaşe teşkilâtında tayinler Yeni İaşe müsteşarlığı teşkilâtında tedarik ve dağıtma umıım müdürlüğüne İaşe umum müdürü Said Rauf Sarper, piyasa ve mücadele umum müdürlüğüne Fiat Murakabe müdürü Mahmud Seyda, tespit ve ihtiyaclar umum müdürlüğüne Tarık Dunar, teşkilâtlandırma umum müdürlüğüne de müşavir Zek.i Zeybekoğiunun tayini takarrür etmiştir. taşe müdürüne verilen salâhiyet İstanbul bolge iaşe müdürüne, Vali yerine imza atmak salâhiyeti verilmlştir. Kaymakam ve nahiye müdürleri, bilumum iaşe işlerinde Bölge İaşe müdüründen direktif alacaklardır. Odun ve kömür temini için İstanbulun odun ve kömür ihtiyacımn temini için motörlere mecburi mükellefiyet esası kabul edilmiştir. Bu iş için daimi olarak 17 motörün kullanılması mukarrerdir. Eskilerin kader ve Allah âdeti olarak tanıdıklan kanun, Yenizamanla birlikte tabiat kanunu olarak arandığından telâkkisî de değişmeğe başlamıştır. Yalnız bu yeni temayülün dikkate şayan izleri tabiati daha çok san'at gözile ve gaiyetçi bir bakışla gören eskı Yunanda astronomi ve tababette görülmekle beraber Yenizamandaki mahiyet ve tesirinden çok farkhdır. Halbuki zamanımıza kadar hakimiyetini gittikçe artıran «tabiat kanun> u bundan böyle ilmî çalışmaların temel dlreği obnuş, o halde ki insan ve Aliah alanından tabiat alanına geçip yeni bir şekil aldıktan sonra tekrar insana dönerek onun hayat ve etkilerine yeni bir ışık sa'mıştır. Artık ne kendinden, ne de maveradan birşey katmıyarak tabiati olduğu gibi en küçük unsurlarına ayırarak bunların en mahrem münasebetlerine kadar sokulacak ve bu suretle onların birbirlerine olan tesir şekillerini kanunlar halinde tespit ederek tabiatin belkemiğini meydana çıkarmak istiyecektir. Çünkü sarih bir bilgi ancak bu suretle elde edilebildiği gibi tabiatin düşünce ve zekâmıza tam olarak boyun eğmesi de ancak bu yoldan gidilmekle sağlanabilir. Tahlil edilmedikçe gerçekten çok karışık ve karmakanşık görünen tabiat, basit unsurlanna ayrılınca bir cam gibi şeffaf olabilir ve a>Tii zamanda bu unsurları aralarındaki münasebetlere göre yeniden birleştirmek imkânlan kazanıldıktan sonra istediğimiz gayelerde kullanılabilecek tabiat kuvvetleri elde edilebilir. O hslde bu kanun, nazariye ile pratiçi sıkıca birleştirmek temavülünde SONEN IŞIK Ş A H E S E R I Bugün LALE sinemasmda Bütün kalblerl heyecanla titretiyor... Bütün gözlere yaş dolduruyor... Bütün sevredenlere en büyük aşkı anlatıyor... Bu eşsiz filmi görmeğe koşunuz. Saat 11 de tenzilâtlı matine Şık ve auiflerin KnUiçesi: Amerikanın Charles Boyeri: GİngefS Ronald R O GERS C O L M A N İlk defa beraber çevirdikleri ve bütün san'at ve dehalarüe yarattıklan Umumî takdir uyandıran ve herkesin hoşuna giden filmi siz de BUGÜN SÜMER B V G UN SİNEMA SINDA Görünüz ve hoş vakit peçiriniz. Saat 11 de tenzilâtlı matine Sinemasmda Sinema dünyasının en parlak vıldızı ve istanbul sinemasever halkının sevgilisi, güzeller püzeli Heddy LAMARR ve James STEWARD İkinci kısım iaşe maddeleri Bölge İaşe müdürlüğü, ikinci kısım iaşe maddeleri tevziatı için listeler hazırlamıştır. Yeni tevziatta yeniden 300 ton pirinç, 600 ton fasulye, 2000 teneke nebatî yag verilecektir. Bazı büyük nahiyeîerde bakkallann adedi yetişmediğinden buralarda bakkallar çoğaltılmıştır. Paranızı bir tasarruf bonosuna yatırırsamz, onu en faydalı bir şekilde işletmiş olursunuz. Size bir yılda yüzde 6.38 faiz getirir. ASK YILDIZI Şah?serini görmelisiniz. Bugün saat 11 de tenzilâtlı matine tarafından şahane bir surette yaratılan ALEV ELHANR A'da Türkçe Sözlü SARKÎSI Alpullu şeker fabrikasının istihsalâtı Edirne 25 (Hususî muhabirimizden) Alpullu şeker fabrikasının son kampanya esnasındaki istihsalâtı 149,000 ton pan cardan 23,000 ton şekerdir. Bu senekl kampanya ve pancar ekimi için daha esaslı hazırlıklar yapılmıştır. Fıkır fıkır gülüyor, parmaklarl birbirinden ayrılamıyan minyatür ellerinden birile onun kirli ve dağınık saçlarml karıştınyordu. Mini mini hakikaten her hangi bir esnafın değil, bir milyonerin, bir dahinin bile yaşama ve çalışma gayesinj teşkil edecek kadar şeker, sevimll bir şeydi. İşte hazret, sırf onun için üçte, dörtte kalklyor, ertesi günün geceyansına kadar durmadan, dinlenmeden çalışıyordu. Ben, bu fırsattan istifade ederek elma kâğıdım terazinin gözüne koymuş, karşı taraftaki dirhemleri kontrol etmiştim. Elmalar bir kilo yetmiş beş graın değil, tıpa hp bir kilo yirmi beş gram geliyordu. Baba oğul birbirlerine dil dökmcyi bitirmek üaereydiler. Manav, çocuğu göğsünden kaydlrarak aşağıya yere İndiriyordu. Üstad, dedim, elmalar bir kilo yirmi beş gram. Onun İçin seksen İki kuruş eder. Birdenbire kızardı ve bozuldu: Ya, dedl, öyleyse ben evvelce koyup kaldırdığım elli gramı da saymışım. İnsan hali bu. Bazan yanlışllk olur. Yanhşlık da olmasa işi toparlak hesab tutuyoruz. Zaman malum. Görüyorsunuz çoluk çocuk sahibiyiz. Paketleri alıp kapıdan çıkarken mırıldandlm: Bizler dc coluk çocuk sahibiyiz. Üstelik bir de muavyen kazanclıyız. Varidatımızı sizin gibi, hayat pahalılığma göre istediğimiz tarzda yükselıe NOAH BERRY ALEKSANDR GRAY BERENİS CLAİRE Ve Navvork Metropoliten ooerası artistieri. Fevka.âde n errklı l ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ l nefis aşk mpcerası •H^^^^^^^^^I^^^B MUALL IŞILAY ve SUAD GÜN'ün TÜRKÇE SÖZLÜ TÜRKÇE Şarkılı Senenin en büyük harikalar harikası filminin gördüğü coşkun ve müstesna rağbet ve vuku bulan sürekli istek ve mütevali müracaatler karşısında L E Y LA Türk klâsik musikisinin üstadı DEDE EFENDİNİN en nefis şarkılarını terennüm ettikleri T A K S I M Sinemasmda Bugünden itibaren 4 fincfi ve sonnnca haftası devam ediyor. Bu müstesna film, bu sene İstanbulda ve Istanbulun hiç bir semtinde İrae olunmıyacağından görmiyenlerin ve tekrar görmek istiyenlerin bu son EHEMMİYETLE fırsattan istifade etmeleri rica olunur. Yer bulmak N A ZA R I ve geri dönmemek için lutfen tam seans saatleD İKK A TE: rinde geliniz. Bugün seanslar: 10 11,30 1 230 4 5,30 7 ve 9 da Saat 10 a kadar tenzilâtlı JENNY LİND (İSVEÇ BÜLBÜLÜ) Nsfis Tiusiki, ahenktar şarkılar ve büyük operalar şaheserini pörülmemiş bir muvaffakıyetle yaratan parlak yıldız İ l C C W C 9 V C D ' İ Sizde takdirle se>red?rek I LOC W C n n C n I i andan alkışlamak icin C MEVSİMİN EN .GÜZEL VE EN MUVAFFAKJYETLİ FİLMİ Bugün Ş A R K sinemasma gidiniz Bugün saat II de tenzüâtlı matıne L J e r memleketin ekseri vatandaşlan f Küçük hikâye f çoluk çocuk sahibidir. Kısır analar, babalar bir azlık teşkil etmeselerdi, muhakkak ki dünyanın nüfusu bir bu ı çuk asırdanberi dört misli artmaz, bilâkis onda birine İnerdİ. Nuri Refik Oturduğumuz evin köşesindeki malektrikçilik eden kardeşi iş bulamazsa olsun! deyiverir. hazmedemedim. nav da Türkiyenin gelecek neslini beFakat bu usulünü erkeklere tatbik reketlendirmeğe çalışanlardan tiridir. öğleden sonra dükkâna gelir, tezgâh Yok, dedim, ne benim hakklm size Çünkü onun da bir çocuğu var. Fakat, bcşma geçer. Manavımız da bir kaç sa etmekte biraz güçlük çektiği için an geçsin. Ne de sizinki bana. Kâğıdı teküç dört senedir ahş veriş ederim, ev atlik isürahate çekilerek uykusuzluğunu cak kadlnlarla olan alış verişlerinde rar teraziye koyun. Yeniden tartalım!. ve yorgunluğunu çıkarmıya çalışır. Dİ csas tutmıya gayret eder. Geçen akşam !âd sahibi olduğunu bilmiyordum. Yeni Bizim üstadda hareket yok. Başımı ğer zamanlsr, gecenin onuna, on birine gene bir kaç portakalla biraz elma sakaldırıp yüzüne baktım. Uzamış sarl saöğrendim. kadar hiç durmadan eğilip kalkarak tm almıştım. Portakallann hesabını sekallannm arasmda, gür kumral ksşlaHer akşam dükkânma muhakkak uğ kâğıdlara mejTa doldurmEk, çekmeceyi vabıma ben yapıverdim. Lâkin elma nnın altlnda mavi gözleri garib panlrarırn. Mevsimine ve o günkü bütçemin açlp kapıyarak para alıp vermekle meşIarda iş karlştı. Bir kilodan fazla gel tılarla yanıyordu. Nazarlarımız, birbirdarllğına veya genişliğine göre mutlaka gul olur. Bu sırada kara gözlü, abîak diği İçin al al parlak bir büyüğü çıkar lerini derinden anlıyan, lâkin düşünbir şey alırım. jnizlü, hantal vücudlü çırak da evden dı. Yerine bir küçük attı. Bu sefer de Kışm camekânlar Dörtjol, Alanya, eve, apartımandan apartımana, kapıdaıı terazinin dirhem kefesi aşağıya İndİ. düklcrini yekdiğerierine söyliyemiyen İki insanın bakışlarl gibi çarpıştılar. Finike, Mersin portakallan, Amasya, kapıya koşar, seğirtir. Verdi aldı, bir türlü iki gözü yekdiHazret elma kâğıdmı iki elile sıkı Gümüşane, ferik, Sabanca elmalan, İyi mal satar, müşterile nazik konu ğerine denk getiremedi. Nihayet gene sıkıya karnlna bastırmış, bir heykel gibi Antalya, Adana, Hatay muzlarile do şur. Camekânlan, rafları zevkle düzel eski vaziyete döndü. duruyor, onu terazinin gözüne koymıya ludur. İçerideki raflara erik, kaysı, ü tilmiştir. Elmalann kırmızl yanakhla Yetmiş beş gram fazla!. bir türlü cesaret edemiyordu. züm, İncir kurulan dizilmiştir. Kava nnı, portakallann İrilerini, muzlarm Diyip çıkıverdi. Sordum: O sırada dükkânın kapısı hızla açünozlara badem, fıstık, fındık içleri sarıcaların: herkesin ağzlnı sulandırdı. Üü, üç buçuk yaşlarında tombul bin bir derde deva eczane güllaçları, malarl, iştihasını çekmeleri için üste ve Ne vereceğiz? Bir kilosu seksen. Yetmiş beş yüzlü, boncuk gözlü, mısır püskülünü hapları gibi mağrur ve müstehzî ku öne koyar. İç taraftakiler küçük, haın, gram da sekiz. Seksen sekiz. Esnafla andıran yumak yumak san saçlı bir rulmuşlardır. kozalak şeyîerdir. Tartı işinde pek o kadar mutaassıb çekişmesini sevmem. İnsan, küçük bir mini mini koşarak içeriye atıldı. Arkaİlkbaharda ortallğı kiraz, çilek kapdeğildir. Meyvanın bir kaç gram eksik istifade havesine kapılmak yüzünden sından da siyah başörtülü, sdyah yeldirlar. Yazın kavun ve karpuzlarm kocaman başlan arasmdan çavuş ve altıntaş gelmesine ehemmiyet vermediği gibi, müthiş sinirlenebilir. Fakat o gün bu meli bir kadln ağır ağır girdi. Manav küfelerinin İri gövdeleri yükselir. Bun dirhemin de beş, on gram ağır basma hesab gücüme değil de, tuhafıma gitti. hemen elma kâğıdım yan taraftaki tez Yetmiş beş gram neden sekiz ku gâhın üstüne urlattı: lar da elmalar gibi hepsinden daha u slna aldırmaz. Yalnız müşteri ağır bas Vay nonoş evlâdım, diye bağırdı, zun ömürlüdur. Güzün de saltanat ve tığı vakit aradaki müvazeneyi temın ruş etsin. Yüz gram değil ki bu. Tatll tatlı gülerek cevab verdi: canlm, ciğerim, hoş geldin!. eder. hâkimiyetleri devam eder. Ince hesaba da fazla aklı ermez. Ye Ben 75 gram dedim ama, da Çocuğu kucağına a!dı. Gözlerindeki Senenin hangi aymda olursa ols'jn manav. sabahın üçünde, dördünde di buçuktan dokuz portaksl aldınız mı, ha ağırdı. Belki yüz gramı geçer. Ama, parlaklık artmış, dudaklanndaki gükalkmıya mecburdur Çünkü «Yemiş» onun yekununun altmış yedi buçuk bu kadar senedir paranızı alıyorum. lümseme büsbütün genişlemişti. Yavruteki Hal' e kadar inecek, bir gün ev kuruş edeceğini bir türlü düşünemez Ne çıkar beş on gram da benden gitsin. sunu kollan arasuıda sıkıştlrıyor. küZarar yok. Seksen altı verinP çücük yüzünün rastgele her yerine övelki borclarmı verecek, yeni mallar de: Manavm her zaman hoş gördüğüm pücükler konduruyordu. alacak ve tam saat sekizde dükkânlnı Adam, yetmiş kuruş ver, size birsz aç^eaktır. Bazı günlerj yevmiye ile e hakkım ggserse de zarar ^ok, li£İ4I,, hu âdetini, jş iddia^a biniace, bir türlü. , Çoluk çocuk sahibi..

Bu sayıdan diğer sayfalar: