29 Temmuz 1941 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

29 Temmuz 1941 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 29Temmuz 1941 r San'at ve hayat Resim san'afımıza umumî bir bakış Tenkid ihtiyacına dair Zaman zaman mütevazı çerçeveleri ile tezad teşkil eden bir muhteva kudreti taşıyarak tezahür eden san'at hareket*^M0^0^0^ lerimizm karşısında, bunları, tam bir bilğinin bahşettiği otorite ile tahlil edebilecek tek bir münekkidin bulunmayışıru esefle kaydederiz. Biı değil, bel ki on münekkide ihtiyacımız var. Çünkü münekkid, sadece şu veya bu heykel ve tablo, şu veya bu sergi hakkında hüküm yürüterek «İyi» ve «fena» damğasıru vurmakia iktifa eden insan değildir. Bu basit rolü nihayet bir san'atkâra da tevdi eder, yahud mütehassıs)ardan mürekkeb bir komisyon toplayaıak ayhk hükümlerle san'at eserlerinin kalite itibarile bir tasnifini kurdurabillrdik. *]Bu deneme, beş makalede tamamhnacaktır. Münekkidin rolü, fikir ve san'atın her fubesinde daha geniş, daha şümullü olsa gerektir. Feıdî istihsalin arkasmda san'at zümrelerini, cereyaniarını, mekteblerini, bunlarm blrbirlerine karşı evvelâ aksülâmeüerini, ve nihayet ne halkın, hatta ne de san'atkârm umumiyetle sezemediği geniş manayı kavrayan ve haber veren münekkiddlr. Bu mâna ise, san'at eserinin, his ve teknik çerçevesi üstünde, içtimaî bir vakıa oluşu, bütün bir milletin adeta nabzını, yani kalbini göstermesi bakımından birinci derece ehemmiyette değil midir? Bu hakikati göz önünde tutarak, arasıra kendi kendimize «neredeylz? Nereye gidiyoruz?» diye sorar, fakat hlç bir mütefekkirimizin, muharririmizin, kalemi altında bu sorgunun cevabmı bulamayız. Edebî ölçü ve hükümler içinde mevcud enarşi, plâstik san'atlar sahasmda tam bir boşluğa yer veriyor. Son zamanîarda adeta bir snoblzm hai'ni alarak bir çok gazete ve mecmualarda çıkan san'at yazılarının ferdî görüş ve mevz:î hükümleri de bu boşluğu giderecek mahiyette değildir. Şu veya bu tezin müdafaası her hangi bir ideo'ojinin ileri sürülüşü, filânca ressamın dâhî ilân edilişi, dedikodu çerçevesinin dışma çıkamıyan ve sıfıra mün cer olan şeylerdir. Son zamanîarda. ideolojılerini müdafaa ederken san'atı da bu kalıba sokmak isteyen bazı muharrir'erin, san'atırmzın tabiî tezahürlerini tetkik ve tahlilden kaçmarak direktiflcr vermeğe ve muhayyel istikametler tayin etmeğe kalkıştıklarına şahid olduk. Halbuki biz, zaman ve mekân kadrosu İçinde içtimaî manasını, ağırlığmı taşıyan bir tenkide. hatta bir millî san'at felsefesinin hiç olmazsa temeline muhtaoz. Türk ressamlığı, yavaş yavaş inkişal ederek, bir asra yakın bir maziye, demek ki bir an'aneye sahib olmakta dır. Bu mirasa rağmen resim san'atı el'an cemiyetimize tamamile girmemiş, halkına, münekkidine sahib olamamıştır. Bu acı halln «niçin» va «neden» lerini yeniden tazeleyip derdlerimizi uyandırmaktansa, çok mütevazi bir başlangıç olarak, Türk ressamlığmm geniş bir taslağını çizmeyi daha münasib buluyorum. Va bunu yaparken, demin esefle kaydettiğim boşluğu doldurmak idda 6mda değilim. XIX uncu asnn başlangıçiarından bu güiı» kadar devpm eden bir resim mazisinin muhtelif ssfhalarını göz önünde tuhıp umumî bir fikir edinmenin pek mümkün oldueu mıırıakkaktır. Resim Cemiyet davaları haberleri J E O P O L I T I K Kasablarııt şikâyeti Bu işimle ortaya çıkan yeni bir ilim, günümüzün en girift Toptancılar perakendecilere siyasî ve içtimaî hâdiselerini izaha çalışıyor 10 kuruş fazla kâr verecekler İstanbul perakendeci kasablarından mürekkeb bir heyet dün sabah mıntaka ticaret müdürü Necmeddin Mete, ticaret odası umumî kâtibi Cevad Düzenii ve fiat murakabe bürosu amiri Muhsin Baçı ayrı ayrı ziyaretle bugünkü vaziyette et satışından kendilerine çok az kâr kaldığından işe devam edemiyeceklerini bildirmişlerdir. Öğleden sonra mıntaka ticaret müdürü Necmeddin Metenin riyaseti altında toplanan fiat murakabe komisyonu kasabları haklı görerek toptancılarm perakendecilere kilo başma 10 kuruş vermelerine karar vermiştir. Tarihte hemen her büyük harb vukuunda devrin havasına göre yeni bir ilim ve bilgi şubesinin klymet kazandığı görülür. Büyük tarihî çağlar, kendi aralarında bu knnnetlerle birbirlerinden ayrılabilirler. Haçlı harblerin vuku bulduğu zamanîarda, her iki tarafm teolojik bilgisi ne kadar coşkun ve hararetliydi? 1914 harbi sıralarında gözde olan demokrasi idi. 1939 harbine takaddüm eden devrin değerlendirdiği iki tefekkür sahası var: Antropoloji, coğrafya. D?ha ziyade ikincisi, birinciyi geride bırakan bir kıymet kazandı. Bu değer kazanma işinde «coğrafya», evvelâ bir isim tahavvülü geçirdi: Şimdi «coğrafya» dan değil «jeopolitik> ten bahsedi'iyor. Bir kısım memleketlerde bu tahavvül, sosyal meselelerin peygamberliğini yapmak neticesini de doğurdu. Ortaçağm «filân kitaba göre», «füân müellif dodi ki...» ile formüllenen zihniyetine benzer bir zihniyet şimdi «jeopolitiğe göre...», «filân jeopolitikçi diyor ki...» şeklini aldı. Bilhassa Almanyada bir müddettenberi bu formül, devrimizin bülün siyasî, içtimaî hâdiselerindeki giriftliklerini çözen marifetli bir anahtar rolünü oynamaktadır. Almanyanın siyasî davasını anlamıyanlar, «jeopolitik» in zaruretlerini takdir edemıyenlerdir, diyorlar. Rus matbuatı bile 1939 harbinin ilk aylannda Rus askerleri üç Baltık devletini, bir kısım Fin arazisini İşgal ederken adeta yeni bir Rus jeopolitiğinden bahsetmeğe kalkışmışlardı. O halde bu yeni ilmin ne olduğunu anlayalım (1). IHEM NALINA MIHINA Akdenizde u mevsimde Akdenizde seyahatin zevkine doyum olmaz. Güneşin doğuşu da, batışı da giizeldir; gecelerin mehtablısı da, yıldızlısı da ^üzeldir; sakin günleri de, rüzgârlı, hatta brtınalı havaları da güzeldir. Bütün bir insanlık tarihinin unutulmaz hatıralarına, meşhur vak'alanna sahne olan Akdeniz kıydarında ve adalarındaki tabiat de güzeldir. Vezüv ve Strombolınin vahşi güzellikleri yanında Kapri ve Riviyera renk, güzellik, şiir ve aşk dolu birer çiçek bahçesidir. Fakat, iki yıldıı Akdeniz bomboştur; ihtiyar tarihin hiç bir zaman görmediği ve kaj detmediği kadar bomboş. Onun çivid gibi koyu mavi suları üstünde şimdi yainız harb gemilerile %nlarm himayesindeki asker ve nıühimmat yüklü nakliye gemileri sefer ediyor. Akdenizin bulutsuz mavi göklerindeki beyaz ve munis martılann yerine dolaşan çelik kartallar ölüm saçıyor. Meltetnlerin sağanaklarile tepeleri köpüren lâciverd dalgaların içinde, artık Yunuslar sinmiş; denizaltılar gemi batınyor ve kendileri de batıyor. Akdeniz, harb için değil; zevk için yaratılmış olduğu halde, kaç gündiir gelen haberler, Maltaya hücum edildiğinden, İskenderiyenin bombalandığından, Sardıınya açıklarından İskenderiye civarına kadar gün, gece devam eden hava deniz harbinden bahsediyorlar. Bu arada Malta adasındaki harb limanına İtalyanlar tarafından müşterek bir hava deniz hücumu yapılmLştır. Bermutad iki tarafın tebliğleri birbirini tutmuyor: İtalyanlar bir zafer kazandıklaıım ilâve ederken, İngilizler, düşmanın tam bir hezimete uğradığını söylüyorlar. Gel de işin içinden çık! İngiliz radyosu, İtalyanlann Maltaya hücum botlarile yaptıkları baskının tam bir akametle nericelendiğini iddia ederken güzel bir buluşla İtalyan resmî tebliğini şahid gösteriyor. Bu hücumu lıildiren fevkalâde İtalyan harb tebliği, hücumun tam muvaffakiyetle neticelendiğine, limanda işitilen 810 kadar infılâk sesinin bir delil olduğunu soylemişti; İngilizler ise, bu İtalyan delilini aksi iddiayı isbat için kullanıyorlar. İtalyan hücumunun boşa gittiği muhakkaktır; hücumu yapan gernilerin hiç biri geri dönemediği için İtalyanlar, bu merluıl infilâklaruı, yalnız sesini işitmişlerdir, diyor. Alaltaya İtalyan baskınını, hücum botlarının yaptığı anlaşılıyor. İtalyanlar, geçen Büyük Harbde de bu gibi küçücuk teknelerle Avusturya donanmasmın yattığı Pola limanına girerek oradaki gemilere hücum etmişlerdi. Pola limanının ağzına mayinler dökiılmüş, ağlar gerilmiş, hatta, şamandıralarla birbirine bağlı kalas ve direklerden de bir su üstü maniası vücude getirilmişti. İtalyan deniz inşaiyecileri, bu maniayı aşmak için, tank gibi tırtıllı tertibatı olan motörbotlar yapmışlardı. Bunlardan biri, karada tanklann mania aşmasına benzer bir harckctle denizdeki maniaya tırmanıp iistünden atlamıştı. İtalyanlar gene böyle bir hücum boüle Avusturyahlann nuıhteşem, fakat fena yapılmış olduğu anlaşılan bir drednotunu torpillej'ip batırınışlardı. Bu mııvaffakiyetlerde İtalyanların mahareti kadar Avusturyalıların kaltabanlığı da rol oynamıştır. İtalyanlarm İngilizlere karşı da Avusturyahlara yaptıklarmı tatbik etmek istedikleri anlaşılıyor. Polada olduğu gibi Maltada da muvaffak olup olmadıklarını zamanla öğreneceğiz. Fakat İngilizlerin denizde Avusturyalılara benzemedikieri muhakkaktır. NÜRULLAH BERK san'atımızın esaslı hatlarını tebarüz ettirmek yalnız bir tarih merakını, sosyal bakımdan bir teıJdd ^^»»^**N*^^« ihtiyacını tatmin etmekle kaimaz. Ayni zumanda hali aydmlitır, belki ce istikbali sezmeğe yardım eder. Hiç olmazsa bu güne kadar takib edilmiş oian yolu göstermiş olmak gibi bir fayda temin etmiş olur. Bu bakımdan elde edilecek her hangi bir neüceyi ihmal edecek vaziyette değiliz. San'atımızı ve san'atkârlarımızı tanımayız. Türk p.'âstik san'aünın hususiyctlerini bilen, yahud sadece merak eden kaç münnevverimiz vardır? Dol mabahçede bir resim ve heykel müzesi açıMığmı kaç kişi bilir ve buradaki eserleri kaç kişi görmüştür? Garbdan geıme bir teknik ve idrakle adeta aşılanarak bize gelroiş olan .Peinture» sanatının bidayette içtimaî telâkkilerimizle gösterdiği tezada rağmen Türk san'atkân bir asra yakın zamandanberi, kuvvetli resimler yapmıştır. Hem de bunu, Avrupa tesirlerinden kurtulmaya çalışarak başarmıştır. O kadar ki bugün, bir «Türk Ekolü» vardır dlyebileeek vaziyetttyiz. Fakat cemiyetimiz içinden fışkırarak tezahür eden bu güzel hamleyi ayni cemiyet bir türlü benimsemiyor. Anlamak, oğrenmek ve sevmek için mütemadiyen vasiye İhtiyacı var. Ressam Osman Hamdi, «Müze müdürü Hamdi Bey» dif ve Çaîlı İbrahim Nekregu, sözüne, sohbetine mecHsine doyum oimaz bir insandan ibarettir. Ziyaeddin Fahri 1 siyasî nıeselelerle meşgul olan jeopolitik ilmi, yalnız «bir şey» değil, «her şey> dir. İçtimaî meselelerle alâkadar bütün ilimleri kadrosu içine sokuyor: Niifiis hareketlerile uğraşan demografiden başka, iktısad politikasım, beşerî ve iküsadi coğrafyayı, hatta siyaset felsefesini onun ba\Tağı altına girmiş görüyoruz. Ortaçağda çarpışan bir haçlı muharibe niçin harbettiği, yahud da o zamanın siyasetini elinde bulunduran bir devlet adamına harbin niçin çıktığı sorulduğu takdirde teolojiye müstenid cevablar alınır, «fisebilillâh» hareket edildiği ileri sürülürdü. Bugünün muharibleri. daha doğrusu bu muharibleri tahrik eden devlet adamlarile onlarm yardımcısı olan ilim adamları da Orlaçağın teolojisi gibi hâkim ve söz götürmez, sadece iman İsteyen bir «jeopolitik» e dayanıyorlar. Her siyasî meselenin. her diplomatik ihtilâfın, her harb hâdisesinin illet ve sebebi, jeopolitikte aranıyor. Bir kelime ile Ortaçpğdaki «Allah emri» yerine, Yirminci asnn İkinci çeyreğinde «toprağm arzusu» formülü geçmiş bulunmaktadır. Toprağın arzusu! İşte bütün jeopolitik davası bu formülde toplanıyor. 1920 den sonra sayıları Almanyada, Fransada. Amerika ve İngilterede çoğalan jeo Yazan: 25 aydır otla yaşayan genc İki buçuk aya yakın bir zamandanberi ortadan kaybolan Hadımköy civarı ahalislnden İbrahim lsminde genc bir çoban, civardaki Arnavudköy ormanlarında bitkin bir halde uyurken bu lunmuştur. Odun kesmeğe giden köylüler, bu genci köye getirmişler ve oradan hastaneye göndermişlerdir. Haylı zayıf düşen genc iyileşmiş, «ormanda yemiş ve ot yiyerek yaşadım. Dolaştım yattım, kalktım. başka bir şey hatırlayamıyorum» demiştir. politikçilerden bir kısmı, arzusu tatmin edilmiş toprağın sahibi halklara mensub olduğu için staük noktai nazar 'akib eder. Memleketlerine aid siyasî davaları yoktur. Meselâ geçenlerde memleketimie gelmiş t)lan Fransız jeopolitikçisi Aııdre Siegfried, bu grupa mensubdur. Fakat bir kısım jeopolitik âlimr leri, toprağın tasav\ ufunu yapacak kadar şairieşirler. Artık jeopolitik, onlarm elinde siyasî ihtirasları meşru göstermeğe yarayan bir vasıtadan başka bir şey değildir. 1939 harbinin 1941 de aldığı son şekil ve isükameti anlamak için bu ikinci grup jeopolitikçilerin ne düşündüklerini görmek faydalı olacaktır. Bir başka yazımızda bu noktaya avdet edeceğiz. 3 Numan Menemencioğlu şehrimizde (1) Jeopolitik kelimesinin gerek tercümesinin, tercüme edilmediği takdirde imlâsının ne biçimde olması lâzım geldiği. bütün ilmî ıstılahlarımızı da yakından alâkadar e^en meseleye dahildir. Yeni bir karşılık aramağa lüzum yoktur sanırım. İmlâsma gelince fransızca okuyanlar «geopolitique» i jeopolitik şeklinde, almanca bilenler ise almancasını olduğu gibi muhafaza ederek «geopolitik» tarzında kullanıyorlar. Bize birinci tarz munis geliyor. İleride konacak umumî düstura tâbi olmak mümkündür. (2) Bk. E. H. Short: Esquisse de Geopolitique, 1936, Paris (fransızca Debyser tercümesi), s. 9. Resim, ve arhk hej keltraşlık gibi plâstik san'atiarın bizdeki şüphe götürnıez inkişafı, verimi ile cemiyetin bu lâkaydisi arasındaki bu feci antagonizma.bir çok duygularımızın kısır kalmasına sebeb olduğu gibi, zevkin ve gü zelliğin rol alacağı faaliyetlere de sekte vermektedir. Resim zevki, plâstik zevki henüz teessüs etmemiş cemiyetlerin umumî havatlarında muhskkak surette tezahür eden ekfikliğin sebebini başka yerde aramak boştur. Çizgi, renk, nispet, ahenk, muvazene ve ritnı gibi unsurları ya heykelde, ya tabloda, ya mlmarî parçasında topl&nmış buluyoruz. San'a:kâr ile halk arasında mutavassıt rolünü ifa eden san'at münekkidi, kütleleri aydmletmak ve belki yadırgayscakları şeyi anlatmak, izah etnıek bakımından pek mühim bir unsurdur. Türlt san'atkârlarının eserleri cemiyet içinde bunca yıldanberi sun'î bir hayat yaşadı, içtimai çerçevenin içine bir türlü giremedi İse bunun sebeblerinden biri de her halde san'at edebiyatının kısırlığı, sıhhatsizliğidir. İlk bakışta e hemmiyetsiz gibi görünen, birden bire göze çarpmayan bu cihet, münekkid ve tenkid ihtiyacı, belki de problemin tâ keiıdlsidir. Sathî bir görüşle edebî tarzların bir şubesi gibi görünen san'at tenkidi hakikatte, plâstik san'at eserlerinden ayrılamaz ve tefrik edilemez tamamlayıcı b;r unsurdur. San'at eserinin kendi kendine konuştıığu, hiç bir izah ve tefsire muhtac olmadığı kanaati yanlış tır. Hlssî ve fikrî idrakimizin en ince, en muğlak mekanizmasma hitab eden san'at eseri bin bir tefsire yol açabilecek mahiyettedir. Türk ressamlığına tahsls edilecek bir kaç makalenin başında san'at blbliyografyamızm fakirliğine, münekkid ve tenkid ihtiyacına işaret ederken, mevzuun dışma çıkmadığımı, bllâkis en hassas noktalarından birine temas ettiğimi zannediyorum. Izmir Fuarı Bu sene için bir çok yenilikler hazırlanıyor 1 Balıkesirde bir katil yakalandı Turgudlu (Hususî) Kazamızın Sarıbey köyünde Yetim HalU oğlu 327 dogumlu Hüseyin Çolak iki ay evvel 1941 Izmir Enternasyonal Fuarına şeh ayni köy halkından 40 yaşlannda Âşık rimizden geniş mikyasta İştirak için ha Hüseyin namında bir vatandaşı bıçakar'ıklar yapılmaktadır. İstanbuldan Ia öldürmüş ve vak'ayı müteakıb firar münferiden iştirak etmekte olan mües etmiştir. sesattan başka sergide toplu olarak İsTJyanık Jandarmamız, bu lz üzerinde tanbul ticarî ve sınaî varhğımn temsili gece ve gündüz mütemadi takibe deiçin Ticaret ve Sanayi Odası hazırlık vam ediyordu. İncelemeler neticesinde, larını yapmıştır. Oda Neşriyat Müdürü jandarma kumandanımız üsteğmen Taib Servet cuma günü nümuneler ve Yaşar, bu caninin Balıkesire gittiğini istatistiklerle beraber Izmire hareket haber almış ve bunun takiblne de Ahedecektir. medle nahiye karakol kumandanı HayBu sene Izmir Entemasyonal Fuarına, dar onbaşıyı memur etmiştir. dünyanın en karışık zamanında buluGenc ve tecrübeli karakol kumandanulmasına rağmen, fevkalâde bir şenı. iki gün gibi kısa bir zamanda Hükilde olması için her türlü fedakârhklar yapılmıştır. Izmir Belediye reisi ve seyin Çolağı yakalamağa muvaffak olSergi Komitesi Reisi Doktor Behçet Sa muş ve elleri batlı olarak Turgudluya lih Uz bu fevkalâdelik ve yenilikler için getirilerek Adliyeye teslim etmiştir. yüksek makamların muzaheretile birçok Jandarmamızın büyük muvaffakiyeti inıkânlar bulmuştur. Bilhassa fuarın in ve kaymakamımız Alâeddin Ürkelinin giltere, Almanya, İran, Rumanya ve Ma de bu husustaki mesaileri zikre şacaristanın resmen iştirak etmekte oluş yandır. ları bugünkü şartlar içinde başlıbaşına büvük bir ehemimyeti haiz bulunmakKavgalı maç hakkında tariır. Millî iştiraklerden bilhassa İş Bankayeni bir karar sının yeniden inşa ettirmekte olduğu Ankarada oynanan Türkiye futbol çok güzel yeni paviyonu, Sümer Bankın eski pavyonda yaptıracağı dahilî de şampiyonası finalinde çıkan hâdise mergisikliği, Maarif Vekâletinm taiebe ser kez ceza heyetinde tetkik edilmiştir. gisini, Inhisarlar paviyonunu ehemnıi Umumî müdürlük merkez ceza heyeti yetle kaydetmek lâzımdır . hâdisede alâkah görülen Beşiktaşlı oFuards eğlence kısmına birçok yeni yuncuların İstanbul ceza heyetinde sorlikler ilâvesi imkânı temin olunmuştur. Rumanya ve Macaristandan fuara geti guya çekilmelerine karar vermiştir. Orilmekte olan iki operet ve varyete tru yunculara sorulacak sualler merkez cepundan başka Riyaseti Cumhur Filar za heyetinden İstanbul mıntakasına monik orkestrası, Ankara Operası, Halk gönderilmiştir. Opereti ve şehrimizin tanınmış bir cazı fuara gidecektir. Sanayici, tacir, esnaf! Bu sene fuarda bir yenilik olarak elle En yüksek faiz tasarruf bonolannçekilen Japon 'Pospos) arabaları da koda; hem kasanı, hem vatanı düşün. nulmuştur. Bilha?sa yeni akuaryumun İşinden artan paralarını tasarruf Balkanların en mükemmel akuaryumu bonolarına yatır. olacağı temin edilmektedir. Bu akuarUlusa] Ekonomi ve Arttırma yumda İzmir körfezinin ve Ege deniKurumu zinin bütün balıklan bulunacaktır. Hariciye Vekâleti umumî kâtibi Numan Menemencioğlu dün sabahki trenle Ev\'elâ jeopolitiğin, arz veya yeryüAnkaradan şehrimize gelmiş ve Hariciye Vekili Şükrü Saracoğlunu ziyarct zü grafiği manasına gelen ve arablarca arablaçtırıldıktan sonra bize «coğrafya» etmiştir. tarzında geçip öylece kullanılan coğAyakkabıların kârı rafya ile ayni şey olmadığını söylemek icab eder. Gerçi her iki kelimenin ilk tayin edildi unsurları olan «geo arz», müşterek. Fiat Murakabe Komisyonu ayakkabı Fakat birini «graphie» diğerini «polisatan magazalardan ısmarlama ayak tique» kelimeleri tsmamlayor. Esasen kabı yapanlar haric lastik şoson, çizme ikisi arasındaki fark da bu ikinci unve galoş satanlann yüzde 15, bilumum surun başka olmasmdan doğmaktadır. yalın kat ayakkabı, sandalet, ağac çiAyni neviden bir fark jeopolitlkle jeo\ili erkek ve kadın ayakkabı satanların yüzde 20. triyondamura, zenne ayakkab loji arasmda da aşikâr olarak mevcudları, plyanta erkek ve çocuk ayak^bı dur. Zarrianımızın İngiliz jeopolitikçilelan, erkek krepsol satanların yüzde 25, rinden E. H. Short, ilk kelime unsurplyanta kadın. yapıştırma ve krepsol lan beraber olan bu üç ilmi birbirinkadın ayakkabları satanlann yüzde 35 den tefrik ederken şöyle diyor: Jeoloji ilmi 1) Nâribeyzanın iç hararetinin akftr etmelerini kabul etmiştir. zalmasını, 2) Dağ süsilelerinin teşekküBeyoğlu Halkevi korosu le başlamasmı, 3) Üçüncü devrede bir milyon beş yüz bin sene ev\el arz tailk konserini veriyor bakalarının vücııde gelmesini, 4) NiBeyoğlu Halkevinin uzun bir emeklo hayet dört yüz bin sene evvel üçüncü hazırladığı 60 kişilik halk korosu tamadevrin nihayet bularak nebatın, haymen olgun bir hale gelmiştir. Koro ilk vanm zuhur etmesini İzah ile meşgulkonserini 31 temmuz perşembe akşamı dür. Coğrafya, böylece teşekkül eden Taksim Belediye bahçesinde halka vearzın tasvir ve tavsifi, haritasmın tanrecektir. Parasız olan bu konsere her zimi. nehir, şehir ilâh.. lerinin gösterilvatandaş gelebilecektir. Programda 5 mesile uğraşır. Jeopolitiçe gelince o olsa yerli, 4 yabancı müntahab eser varolsa jeolojinin son safhasmdaki insadır. nm zuhuru anile, bir de coğrafj'anın Dün akşam. Beyoğlu Halkevinde mathududlarile aîâkadardır. Fakat bu kabuat erkânmm da iştirakile bir topdar. AsU jeopolitik şunlan gözönüne lantı yapılmış ve Beyoğlu Halkevinin alır: faal reisi Ekrem Tur bu ilk koronun ye1 Yer üzerinde halkların, milletletiştirilmesi hakkında izahat vermiştir. rin tevezzü tarzı ve miktarlan, Sarıyerde bulunan cesed 2 Tabiatin başlıca ust ve alt enerji Sanyer yukansındaki Zekeriya köyü kaynakları; civarında bir tarlada bir cesed bulun3 Sermaye hareketleri; muştur. Ölenin, İbrahim oğlu 65 yaşın4 Manevî ve ideolojik amiller. da Sefer olduğu öğrenilmiştir. Adliye Ayni müellife göre mevzuu bunlarhekimi Hikmet Tümer, cesedi Morga kaldırtmıştır. Müddeiumumî Tahsin dan ibaret olan bu yeni coğrafya, yani jeopolitik, 1914 harbinden evvel ortaya Okur. tahkikata el koymuştur. çıkamazdı. Çünkü jeopolitiğin doğmasıYeni yapılacak yollar na amil olan hâdiseler, Ondokuzuncu Belediye Daimî Encümeni dün Bur asırda mevcud değildi. Bu hâdiseler İse sa Yalova yolunun şose inşaatını, Me şunlardır: Milletler, hatta kıt'alar aracidiyeköy çarşıici yolunun, Galatada sındaki münasebetlerin şiddetlenmesi, Kalafatçılar, Feriköyde Buğuluosman yolların ve münakale vasıtalarının eBozkurd, Abideihürriyet caddelerinin hemmiyet kazanması, milletlerin siyasî yol inşaatını müteahhide ihale etmiştir. hududlarında büyük değiçikliklerin vuIhtikâr suçundan adliyeye ku bulması, milletlerle kıt'alar arasmdaki alacak ve verecek münasebetleriverilenler nin artması. Bu hâdiseler, hakikatte, Beyoğlunda Taksim abidesi karşısın «insan» ın daha doğrusu siyasî zümreda Cumhuriyet pastanesi 26 kuruşluk lerin hiç bir devirde görülmedik şekakaoyu 80 kuruşa satmaktan ve Ga kilde .cografi» ile birleştiğini gösterilatada Mahmudiye caddesinde Avram yor. Zaten «coğrafya» nın «jeopolitik» oğlu Bohor İzak çay ihtikârından Cum halini alması da bu birleşmeden dolayı huriyet müddeiumumiliğine verilmişler değilmidir? (2). dir. ı Görülüyor ki 1939 harbini hazırlayan ithat salondan içeri girdiği zaman karısmı âşıkmın kolları arasmda buldu. Yüzü bembeyaz kesilerek bir an gözlerinin karardığını hissetti. Kendine geldiği zaman, Nihal dudaklarında acayib bir tebessümle bozulan saçlannı toplamakla meşguldü. Aşıkı ise biraz şaşkın, fakat oldukça cesur, genc kadının yanında ayakta duruyordu. Mithattan gelecek bir söz, bir hareket bekler gibi bir hali vardı. Akşamın odaya dolan gölgeleri içinde üçünün de yüzü fazla solgun, gözleri karanlık, tehlikeli kararlar, düşüncelerle ışıklı, acayib görünüyordu. Sükutu Nihal bozdu. Uzun boylu, ince, güzelden ziyade alımlı bir kadmdı. Esmer yüzünde menekşe mavisi iri gözleri vardı ve bu gözler karanlıkta koyulaşmıştı. Endişe, korku bulutları iri bebeklerinde denizin sathında kayan gölgeler gibi belirip kayboluyorlardı. Fakat dudaklarında yumuşak, mazlum bir tebessüm vardı. Öyle bir tebessüm ki bebeğini kırmış, yahud annesinden gizli kaçmış bir çocuğunkine benziyordu. Genc kadın kocasına kısa bir bakış fırlattıktan sonra yanındaki adama doğru eğilerek: Sen git Ziya, dedi, ben Mithatla konuşurum. Adam itiraz etmek ister gibi bir hareket yapmıştı, fakat Nihal ile gözgöze gelince itaat etti. Bir gölge gibi sıyrılıp odadan çıktı. Yalnız kaldılar. Nihal sükunetle bir iskemleye ilişmışti. Kocasına bakıyordu. Yavaşça: Hep senin yüzünden, dedi. Hep senin yüzünden. İstanbul piyasasına 1000 ton şeker çıkarıldı Hamiyetli bir Türk kadını. nın hastanelere hibeleri İzmirli Kapanizade Halimoğlu BaTürkiye şeker fabrikalan şirketi Cayan Naciyenin Alman hastaneslnde vevadan getirtilen şekerlerden şimdiye kadar 1000 ton şekeri İstanbul piyasa fat ederken bir kısım emlâkini İstanbulda Haseki ve İzmirde Memleket sına çıkarmıştır. hastanesine bıraktığı yazılmıştı. Bu hamiyetli kadma ald vasiyetname dün Belediye de mi define Beyoğlu Dördüncü Hukuk hâkiml huaratıyor? zurunda acılmıştır. Vasiyetnameye naSürpagob mezarlığında define arayan zaran Bayan Naclye Beyoğlundakl eErmeni kadını ile ortaklan günde 200 vlnl Haseki hastanesine ve îzmlrdeki amele çalıştırmak suretile bin lira kadar bir kısım emlâkini İzmir Memleket has bir para sarfetmek mecburiyetinde ka tanesine bırakmıştır. Şimdl hâkim valarak bütün hulyalarını Sürpagob me siyetnama etrafında karar vermek üzarlığında açtırdıkları define çukuruna zere varisleri mahkemeye davet etmiştir. Bayan Naciyenin BeyoSHmdaki egömüp gitmişlerdir. vinin kıymeti 40,000 60.000 lira araİşin garib tarafı buradaki hafriyat smda tahmin edilmektedir. nihayet bulduğu bu esnada Zühtü isminde bir zat da Belediyeye müracaatle kendisinde define aramağa mahsus Konyada Mevlevî bahçesi bir alet olduğunu söyliyerek Belediye halka açıldı hesabına hafriyat talebinde bulunmuştur. Belediye bu işi tetkik etmektedir. Konya (Hususl muhabirlmizden) Tahsisat temin edilirse hafriyatı bu de Konyada vaktile Mevleviler tarafından fa da Belediye yaptıracaktır. tesis edilmiş olan ve Dedebahçe namile anılan büyük bahçe halen BeleFrancala sarfiyatı artıyor diyemize geçmiştir ve Belediyece seneRaporla francala alanların sayısının lerdenberi fidanlık olarak kullarılıyor. artması üzerine Ticaret Vekâletine mü Bu güzel ve ferah bahçeden ve sporracaat edilmiş ve Vekâlet İstanbula ver cularımız için yüzmeğe elverişli olan diği 35 çuval francala ununu 40 çuvala büyük havuzdan istifade etmek istiyen çıkarmıştır. Raporla müracaat edenlerin Halkevimiz şimdi burasını bir aile sayısı her gün artmaktadır. bahçesi haline getirdi. Her gün Ha!kevlilere açıktır cumarBütün taksiler çalışmağa tesi günleri aile ve her hafta yapılıyor. toplantılan başladılar Bahçede zengin fakat ucuz bir de büfe ihzar edilmiştir. Yazm bu sıcak gün Taksilerin tamamen serbest işliyebillerinde aile toplantılarına elverişli asmeleri hakkındaki koordinasyon heyeti kerî mahfilin bahçesinden başka bir kararını ihtiva eden resmî gazete Viyer bulunmadığı için Konyada bulu lâyete dün bildirildiğinden bu karar dahilinde bütün taksilerin serbestçe işli nanlar sıkıntı çekiyorlardı. Halkevimiyebilecekleri alâkadarlara tebliğ edilmiş zin bu teşebbüsü ve Dede bahçesini ve bütün taksiler çalışmağa başlamış böyle bir hale getirişi bu sıkmtılara kısmen mâni oldu. Diğer parklar için tır. de böyle teşebbüslerde bulun'ilur ve İki berber birbirine girliler bııralarda da birer büfe ve istirahat edilebilecek yerler. temin edüir. ianBakırköyünde Ahmed isminde biri dalyeler konursa. bu parklarda bu işl sile berber İbrahim, bir meseleden do görebilecek kabiliyette olduklarından layı kavga ederlerken, berber Bedri de sıkıntı bütün bütün kalkmış olur. kavgaya karışmıştır. Neticede, üç kişi boğuşmağa başlamışlardır. İbrahim. yaYurddaş! nmdaki kunduracı bıçağını, Bedri de Harb parolamız bu: tabancasmı çekmiştir. Bu sırada Ah Süs yok. Lüks yok. medin yüzü, kunduracı bıçagile kesilTasarruf bonosu var. miştir. Hâdisede tabanca da patlamış TJlusai Ekonomi ve Arttırma sa da, kurşunla yaralanan olmamıştır. Kurumu Kavgacıhır, yakalanmıştır. i CUMHURİYET Nüshası 5 kuruştur. Haric için îl! Abone seraiti Türkiye icin Senelik Altı ayhk Üc aylık Bir ayhk 1400 750 400 150 Kr. 2700 Kr. » 1450 » » 800 » » Yoktur. Dikkat Gazetemize eönderilen evrak ve yazılar neşredilsin edilmesin iade edilmez ve ziyaından mes'uliyet kabul olunmaz. yor, kendini heyecanlı, mes'ud hıssediyordu. Onu bir daha aldatmak mı? Şimdiye kadar nasıl aldatabildiğine şaşıyordu. Dışarıda ayak sesleri olmuştu. Sonra sokak kapısı şiddetle kapandı, Milhat salonun kapısmın aralandığmı gördü. Sevincle yerinde doğruldu. Fakat gelen Nihal değildi. Hizmetçi... Elinde bir mektub vardı. Mektubu Mithata verdi. Efendisinin yüzüne şaşkın, korkulu baktı ve birdenbire telâşla çıkıp gitli. Mithat elleri titriyerek mektubu açtı: «Mithat, Bana devam etmek için fırsat vermedin. Halbuki sana söyliyecek daha çok şeyler vardı. Evet seni kıskandırmak, sende alâka uyandırmak için Ziyaya yüz vermiştim. Fakat sen bunun farkına varmak için o kadar geç kaldın ki zavallı dostum!. Gün geçtikçe Ziyanm ne kadar merd, iyi bir insan olduğunu anladım. Belki senin gibi gelip geçici bir ihtiras, şiddet ve heyecanla beni sevmiyordu. Fakat aşkında ar.il, hakikî bir mana vardı. İnsanı kendisine inandınyordu. Beni sükunetle, azimkâr, kat'î bir aşkla seviyordu. Sonra öyle üzerime düşüyor, öyle şefkat gösteriyordu ve ben o kadar yalnız, biçare kalmıştım ki, onun metresi olmadım, fakat kalbimde ona karşı bır şeyler kaymaya, onu sevmiye başladım. Şimdi anlıyorsun değil mi? Biraz evvel sana bunları söylemiye cesaret edemedim: Çünkü çok memnun, mes'ud görünüyordun. Beni unut Mithat. Gidiyorum. Gencsin, bir başkası ile mes'ud olursun. Bana lânet etme ve hatırla ki ne oldu ise senin yüzünden olm>iştur. Nihal» M = KUçük hikâye Hep senin yüzünden kadar itinalı, neşeli ve aşkla dolup taşmış buluyordun. Seni oyalamak için sevdiğini bildiğim kitabları okuyor, mesleğinle alâkadar oluyor, küçük gezmeler, eğlenceler tertib ediyor, zevklerine, zevklerimi uydurmıya çahşıyordum. Aşkımızı kurtarmak için her şeyi yapıyordum. Bütün bunları inkâr edebilir misin? Mithatın hiddetten takallüs eden yüzü birdenbire gevşemişti. Alnı buruşmuş, gözleri bir kuyu gibi karanlık, derin, susuyordu. Nihal devam etti: Her şeye rağmen sen bendcn gittikçe uzaklaşıyordun. Bütün ömrün dışarıda geçiyordu. Beni yapyalruz bırakmıştın, her önüne gelenle aldatıyordun. Fakat hâlâ ben, zavallı bir şeyîer ümid ediyordum. Seni aldatmak hiç bir gün aklımdan geçmedi. Yalnız bir gün aklıma çocukça bir kurnazlık geldi: Seni kıskandırmak, seni ihmal etmek, başkaları ile meşgul görünmek... Ziyayı işte böyle tanıdım. Mithat boğuk bir sesle: Ve onun metresi oldun! diye, mırıldandı. Nihal mahzun gözlerle kocasına bakıyordu: Acele etme dostum, dedi. Onun metresi olmadım. Biraz evvelki vaz'ıyet sana bu fikri vermiş olacak. Fak=>t yanılıyorsun. Sen gelmeden evvel Ziya Peride Celâl Mithat, o zaman sert bir hareket yaptı, hücum etmek ister gibi ona doğru yürüdü. Nihal kendini müdafaa için en küçük bir harekette bulunmamıştı. Mithat geriledi, yorgun bir hareketle onun karşısına, bir koltuğa çöktü. Ve elleri ile yüzünü kapadı. «Nasıl bunu yapabildi? diye düşünüyordu, nasıl yapabildi? Demek bu adamla!. Kimbilir nc zamandanberi... Halbuki ben ona budalaca inanıyor, dünyanın en faziletli, vefakâr kadını sanıyordum.» Sonra birdenbire ellerini yüzünden çekerek, kansının mırıldandığt sözleri ancak hatırlamış gibi bağırdı: Benim yüzümden öyle mi? Benim yüzümden ha?. . Nihal hep öyle sakin, yavaşça: Sinirlenme, diye söylendi. Evet, hep senin yüzünden, ne oldu ise senin yüzünden oldu. Son zamanîarda beni öyle ihmal etmiştin ki. İtiraf et, bir metresin bile vardı. Bütün şehir bıliyor, sen hâlâ benim farkında olmadığımı sanıyorsun. Halbuki, seni nasıl seviyordum! Çok ıstırab çektim. Ama cesurdum. Seni büsbütün kaybetmemek, aşkını tekrar kazanmak için elimden geleni yaptım. Kendimi yalnız evime, sana hasretmiştim. Seni rahat ettirmek. memnun etmek için uğraşıyordum. Bununla beraber hayattan bezmiş, kendini yalnız ev işlerine vermiş bir kadın da değildim. Her akşam geldiğin zaman karşında beni ük günlerimizde olduğu senden ayrılmam, kendisi ile evlenmem için yalvanyordu. Fazla heyecanlı idi. Bu esnada beni kollarmın arasına aldı ve ilk defa öptü. Onu teskin etmek için çırpınıyordum. Bu esnada sen geldin. Mithat ağır bir yükten kurtulmuş gibi doğrulmuştu. Genc kadma hayretten büyümüş gözlerle bakarak kekeledi: Demek beni kıskandırmak için ona yüz verdin, demek metresi değilsin? Sevincden yüzünde şaşkın, budala bir tebessüm belirmişti. Bitkin bir hareketle yerinden kalkarak karısına doğru ilerledi ve birdenbire onun dizlerine düşerek eîlerine sarıldı. Nihal kıpırdamamıştı. İri mavi gözleri odanın bir köşesine kaymış, dudaklarında o tatlı, mazlum tebessüm. fakat gözleri keder gölgeleri ile bulutlu hareketsiz duruyordu. Nihayet kocasının dudaklarmdan ellerini yavaşça çekerek doğruldu. Ağır bir sesle: Bana müsaade et, dedi. Biraz odama çıkmalıyım. Kendimi öyle yorgun hissediyorum ki... Rica ederim itiraz etme, şimdi geleceğim. Yorgun bir hareketle kalktı. Sessiz adımlarla odadan çıktı. Mithat olduğu yerde kıpırdamadan onu bekledi. Işıkları yakmamıştı. Oda karanhktı. Genc adamm kapıya dikilmiş olan gözleri, onu ilk tanıdığı ve gelmesini beklediği günlerde olduğu gibi hummah idi. Kalbi şiddetle çarpı

Bu sayıdan diğer sayfalar: