BÜYÜK SİYASt TEFRİKA: Yazan: GORDON WATERFİELD Hiç bir kiıtıs? teslim olmağı Yeni Fransız hükumeti, son dakikaya kadar «şerefli bir mütareke» vadile halkı oyaladı istemîyordu Birdenbire de harLin nihayet bulduğu ilan olnndu En mükellef lokantalara devam ederek mükellef bir hayat sürmekte idiler. Zasitlerin karıları Almanyadan gelmış ve Alman kadınlan Peris mağazalarına dolarak, memleketlerinde bulamadıklan, ipek çamaşırlar almakla meşgul olmağa başlamışlardı. Bu sırada Tours sık sık bombardıman edildiği için Fransa hükumeti Bordeaux'ya geçmeğe karar verdi. Pariste bulnnduğumuz sırada Almanların nereye kadar ilerlediklerini bilmediğımiz gibi Tours'da da vaziyetimiz aynı merkezde idi. Almanların Aisne'i yardıkları ve iki hattan cenuba doğru süratie ilerledikleri bildiriliyordu. Hatların biri Parisin şarkından Troyes, Dijorn ve İsviçre hududuna, diğen Parisin garbinden Chartres yolile Le Mans ve Tours'a doğru ilerlemekte idi. Reuter ile Havas ajansları, Bordeaux'da yerleşmek üzere hareket etmişti. Biz de haziranın 15inde hükumeti takibe karar verdik. Şunu itiraf etmek lâzımdır ki Bordo seyahatimiz çok hoş geçti Çünkü muhacir akınlarını geride bırakmağa imkân bulmuştuk. Köy hayatı gayet sakin ve rahattı ve ortalıkta harb olduğu yalnız köy kahvesindeki konuşmalardan anlaşılmakta idi. Uğradığımız her köyde halkın son derece metanet gösterdiğini anlayorduk. Ve köylüler ne olursa olsun yerlerinden kımıldamıyacaklarını söylüyorlardı. Fakat muhacir akmlarını buraya varmasından sonra bunların da onlara katılıp katılmıyacaklarmı kestiremiyorduk. Haricle biricik temas vasıtamız radyo olduğu için radyo haberlerir.i mütemadiyen beklemekte idik. Ve o gün radyodan Fransız hübumetinin Bordoda toplandığını öğrendik. İçtima devam ediyordu ve ertesi günü de devam edecekti. Çünkü karar veremiyordu. Bu haberler hiç de iyi değildi. Çünkü köy hayatını ve burada hâkim olan sükuneti bir an evvel terkederek ne olup bittiğini anlamak'üzere Bordo'ya koşmamız lâzım geliyordu. Bordo, tam tahmin ettiğimiz gibi pek sıkıcı bir vaziyette idi. İkamet edilebilecek bütün odalar kiralanmıştı. Herkes yerde dahi yanyor ve bir otomobil sahibi clanlar otomobilleri içinde yatmak bahtiyarlığmdan isüfade ediyorlardı. Kaldınm üzerinde yatanlar da az değildi. Loire'ın cenubundaki muhacirlerin sayısı yedi milyonu bulmuştu. Birkaç hafta zarfında bunlarm sayısı 10.000.000 a yükselecek ve bunlara terhis edilen 1.200,000 asker ve Almanlar tarafından serbest bırakılan 1,200,000 Fransız esiri katılacaktı. Fransız kabinesi, Fransanm teslim clması mı, yoksa şimalî Afrikada harbe devam etmesi mi lâzım geldiğini müzakere ediyordu. Sulh partisinin kazanmakta olduğuna dair çirkin şayiaiar yayılmakta idi. Laval'in kahvehanelerde mütemadiyen dedikodularla meşgul olduğu göze çarpıyordu. Tereddüd içınde olanlara, Almanyanm şartlarını bğrenmenin hiç bir zarar vermiyeceği söyleniyordu. Çünkü bu şartlar şerefsizse, harbe şimalî Afrikadan devam edilirdi. Bu fikri ileri sürenin, Almanya ile şartların müzakeresine girişildiği takdirde geri dönmeğe imkân kalmıyscağını çok iyi biliyorlardı. Nihayet Mandel pazar günü akşamı, sonuna kadar harbe taraftar olanların, yani kendisile Reynaud'nun, Mannet'nin, sosyaJist Louis Marin ile diğerlerinin mağlub olduklarını, Reynaud hükumetinin düştüğünü ve Petain'in Başvekilliği denıhde ettiğini ilân etti. Bunun ma nası, mukavemete son verilmesi idi. Yeni hükumet, Almanyanm şartlannı öğrenmek istiyecek, ve bu şartlar ne mahiyette olursa olsun onları kabul edecekti. Artık şimalî Afrikada mukavemete devam meselesi bahis mevzuu olamazdı. Fakat Hariciye Nezaretinde kalan Baudouin, şartlar, şerefsiz olursa rnücadeleye devam edeceklerini anla tarak herkesi oyakmağa uğraşıyordu. İngiliz sefiri Campell, yeni hükumetin İngiltereye karşı taahhüdlerine bağb k'larak münferH sulh imra etmemesini temin icin elinden geleni yapmıs bilhassa şimalî Afrikayı müdafaaya devam etmeyi tavsiye etmişti. Lehistan sefirile diğer diplomatlar da Fransız hükumetile temas halinde idiler. Baudouin, bunlara yeni hükumetin, Reynaud hükumetinden farksız olduğunu ve ayni mukavemet siyasetine devam edeceğini, binaenaleyh Alman şartlan muvafık olmadığı takdirde harbe deVEm etmekten başka bir şey yapılmıysı.ağını söylüyordu. Fransa Hariciye Nazırı, Mister Çörçil namına Fransaya gelen Lord Lloyd ile Mister Ale^andr'a, 17 haziran günü Fransız hükumetinir) Perpignan'a gitmek üzere hazırlandığını ve icabmda buradan Şimalî Afrikaya hareket edeceğini bildirmişti. Fakat Almanlar ayni gün Bordo'yu bombardıman ettikleri için, anlaşılan bu fikirde olanlar da fikirlerini değiştirmişlerdi. Buna rağmen suîh partisi4 hâlâ vaziyetinden emin değildi. Olup bitenin mahiyetini bilen zabıta ve siyasiler heyecan içindeydiler Bunun üzerine Mandel'in tevkifme karar verildi Çünkü Mandel, hüku metin siyasetine karşı «isyan» sn'asetinin mümessili sayılıyordu. Fakat meb'usan ve âyan reisleri Herriot ile Seanneney'nin şiddetli protestoları üzerine Mandel tahliye olundu ve Petaın, hâdisenin bir hatadan ibaret olduğunu söyledi. Anlaşılan ihtiyar Mareşal, Fransanın sukutunu hazırlamak için Bordo'da çevrilen entrikalann pek de farkmda değildi. Ve hâlâ galib Almanyanm, harb sahnesinde mağlub edilen bü düşmana mutedil şartlar teklü edeceğini sanıyordu. Bu sırada başgösteren bir mesele Fransadaki İngiliz tebaasını, Fransadan cıkarmaktı. Fakat sahile yaklaşacak ve bunları nakledecek gemiler, bombardıman tehlikesine maruzdu. Onun için bu gemilerin açıkta durması tensib edildi ve yolcular çatanalarla naklolunuyorlardı. Fakat gidenler yalnız İngilizler değildiler. Birçok Fransızlar da hareket etmekte idiler. Biz gazeteci olmak dolayısile vazifemiz sonuna kadar Fransada kalmak ve vaziyeti takib elmekti. Nitekim birçoğumuz bu şekilcîe hareket etmiştik. Fakat bazılarımız da Almanyanm, Franas ile mütarekeyi imzaladıktan sonra İngiltereyi istilâva başlayacağına inanarak memlekete dönmek ve memleket vazifelerile meşgul olmak istediler. İngiltere sefareti 17 haziranda gazetcilerin geri dönmeleri için tertibat aldı. Bordo'nun şimalindeki Le Verdun'de bekleyen Madura gemisi İngiliz askerlerini ve sivillerini götürüyordu. Gazeteciler de aynı gemile gideceklerdi. Fakat Alman bombardıman tayyareleri İngiliz askerlerini ve sivillerini nakleden gemileri kaçırmamak için ellerinden geleni yapıvorlardı. Ve aynı gün St. Nazaire'de bulunan Lancastria gemisini batırmışlardı. 'Bu gemi 6000 İngiliz askeri taşıyordu ve bu askerlerin 4000i telef olmuştu» '.> n<>' Sehir Haberleri Nahkum olan katiller İstanbul birinci ve ikinci ağır ceza mahkemelerinde, dün akşam üç katil davasında kararlar bildirilmiştir. 1935 senesi haziranının dördüncü günü sabahı, Galatada Mahmudiye caddesinde Yeşildirek hamamı önünde Kâzım adlı birini tabanca kurşunile öldüren Erzincanlı Gülizar, birinci ağır cezada, idama mahkum olmuştur. Ancak, Kâzımm memlekette bu kadmın kardeşi Hasan Aliyi öldürmüş olması, ağır ve şiddetli tahrik mahiyetinde görülerek. ölüm cezâsı on beş sene ağır hapis cezasına çevrilmiştir. CUMHURİYET 5 Birincikânun 1940 DENÎZCİLİK BAHİSLERİ Yediği müthiş darbelerden sonra îtalyan donanmasının IHEM NALINA MIHINA Lutfi Kırdarın iki yılı oktor Lutfi Kırdar, İstanbul Vali ve Belediye Keisliği vazifesine başlayalı iki yıl oldu. Türk Basm Birliğinin İstanbul şubesi, dün akşam, bu yüdönümünü kutlularaak için, Vali ve Belediye Beisi şereiine bir ziyafet verdi. Bu zijafet, İstanbul matbuatmın. muhterem Lutfi Kırdara karşı beslediği samimî duyguların bir ifadesidir. Filvaki, Lutfi Kırdar, İstanbula geldiği gündenberi, matbuata karşı, tam demokrat bir hükumet adamına ve belediye reisine yaraşan iyi bir yol tutmuş, onunla elele yürümeği, adeta beraber çalışmağı prensip olarak kabul etmiş ve bu prensipten zerre kadar aynin mükemmel işlediği anlaşüıyor. ingi rılmamıştır. Onun ağzından kaç defa liz filosunda muharebe gemisi olarak şu sözleri işirtim: ybinız Renown zırhlısı vardı. 32,000 Tenkidleri daima meınnuniyetle toniuk 31,5 mil sür'atinde ve yalnız 6 tane 381 lik ağu" top taşıyan bu tek zırh karşıhj orum. Bu tenkidler haklı ise, lıya karşı İtalyanlar 35,000 tonluk Iitto ij i yapümıyan veya yanlış yapüan bir işi rıo sınıfı yepyeni bir zırhlı Kavur sınıfı öğrenerek mümkünse hemen, düzeltitecdid edilmiş bir zırhhya sahi'o olduk j orum, haksız ise de kızmıyorum; çünkü ları halde ,gene birşey yapamamışlardır. o zaman şu meşhur, mısraı hatırlıyorum; Bu iki İtalyan gemisinde, İngiliz zırhlısı «Atarlar senki tarizi dirahti meyvcdar nm 6 tane 381 lik topuna karşı, 9 tane iızre». Bir iş yapanın haklı haksız mut381 lik ve 10 tane 320 lik olmak üzere laka tenkid edileceğini biliyorum ve bu19 top vardı. İyi idare edilselerdi, mu nu tabiî addediyorum. Benim korktuhekkak muharebeyi kazanabilirlerdi; ğum tenkid, hiç bir şey yapmıyor diye halbuki kaçmağı tercih etmişlerdir. İtal yapılan tenkiddir. Ben, maruz kaldığım yanlarm kaçtığı muhakkaktır. Çünkü bir sürü müşkülâta rağmen birşeyler İngiliz zırhlısı, yepyeni bir gemi olan yapmağa çalışıyorum ve bu jüzdcn iyi Littorio'dan yüksek sür'at yapamazdı. >aph, fena yaptı; şunu değil bunu yapSardenya muharebesinin neticesi de malı idi; gibi tenkidleri memnunij etle İtalyanlar için çok ağır olmuştur. Mu karşılıyorum. Beni tenkid edenler, birşey harebe, Almanlarla İtalyanların şimdiye yapamadı diye ataletimi ve beceriksizkadar birkaç defa batırdıkları Ark Royal liğimi değil; yaptıklarımı, yani hareketitayyare gemisindeki İngiliz bomba ve mi ve faaliyetimi tenkid ediyorlar kl torpil tayyarelerinin de müdahale ve iş bunu daima hoş görüriim.» tirakile bir hava deniz harbi şeklini Ve Doktor Lutfi Kırdar, hakikaten almış bundan sonraki deniz muharebe bütün tenkidleri hoş görmüs, kızmanuş, leri hemen hemen hep karısık bir hava gazetecilere hakaret etmemiş, onlarla deniz harbi olacaktu ve neticede, İtal mahkemelik olmamıştır. İşte Cumhuriyet yanlarm 1 zırhlısı, 3 kruvazörü ve 2 rejimine yaraşan Vali ve Belediye Rcisi muhribi hasara uğramıştır. İngilizlerden böyle olur. yalnız bir ağır kruvazöre iki isabet vu* ku bulmuştur. Bu, Lutfi Kırdarın matbuat eephesidir; Böylece 1940 senesi ikinciteşıin ayının 11 inci günü ile 27 nci günü arasmda geçen 17 gün gibi kısa bir zaman içinde italyan donanması pek ağır zayiata uğramıştu*. Gerçi, İtalyan donanmasının hiç bir gemisi açık denizde, tamamile batmanuşür; en fazla hasara uğrayan Tarantodaki gemiler dahi tamir edilebiiir; fakat, bütün bir donanma demek olan bu kadar geminin tamiri uzun zaman ister ve tamir ediUrlerken havuzda, veya tamirleri bittikten sonra limanda, tekrar hava hücumlarma uğramıyacaklan iddia olunamaz. Bütün bu gemiler, tamir edi* licciye kadar, İtalyan donanmasının herhangi büyük bir deniz hareketine teşebbüs etmesi ihtimali ortadan kalkmıştır. İtalyanlar, İngiliz tebliğlerinin kendilerine atfettikleri zayiatı, cçocukça» olarak tavsif ediyorlar. Eğer, bu kadar ağır zayiata uğradıklarını, Tarantoda olduğu gibi sonradan en büyük şahsiyetlerinin dilile itiraf edeceklerse bu söze diyecek yokrur; fakat, İtalyan donanması, denizde görünmedikçe İngilizlerin iddia ettikleri zayiatı, dünya efkârı ttmumiyesi doğru olarak kabul edecektir. İtalyan donanmasının zayiatı bugün şöyle hulâsa edilebiiir: Batanlar: 2kruvazör, 10 muhıib, 25 denizaltı gemisi ve bir miktar diğer yardımcı gemi. Çok ağır hasara uğrayanlar: 4 zırhlı, 4 kruvazör, 1 muhrib. , Hasara uğrayanlar: 1 zırhlı, 5 kruva* zör, 1 muhrib. Buna mukabil İngilizlerin zayiatı şöyledir: Batanlar: 1 hafif kruvazör, 3 muhrib, birkaç denizaltı gemisi ve diğer bir iki yardımcı gemi. İtalyanlar, donanmalarmı beyhude saklamışlardır. Bu kadar itina ile mücadeleden uzak tuttukları Bu deniz kuvvetleri, altı aylık harb içinde, pek ağır zayiata uğramışlardır. Halbuki Akdenizde harb daha yeni baslamıştır. bir de onun iş cephesine bakalım. O iş başına geldikten 9 ay sonra Avrupada harb başladı ve bu belâ, Lutfi Kırdarın yapmak istediği bir çok iyi işleri durdurdu; fakat o, öyle bir çalışma heyecanı ve başarma azmi içinde idi ki, kendi söylediği gibi, Harb çıktı; yapmak imkânı kalmadı, ne yapayun, mazurum; diye yan gelip oturmak varken gene birşeyler yapmak için çırpuuyor ve İstanbulu imara çabşıyor. Aşağı yukan, bir buçuk senesi harb içinde geçen hizmet devresinde pek çok işler yapmıştır. Onun muhali mümkün kılmağa çalışan bu azmini takdir etmemek mümkün değildir. Lutfi Kırdardan evvel, on üç sene, biz her tenkid ve her isteğimizin şu bedbin: « Para yok, geiecek sene daha fena olacak» cevabile karşılandığmı görerek Isranbulun talihsizliğine hükmet miş; artık biz de bedbin ve nevmid olmuştak. Fakat Lutfi Kırdar, bulunmaz parayı bularak, yok olan malzemeyi var ederek çalıştı; muvaffak oldu ve oluyor. Onun başarmak ateşile yanan ruhu, bütün İstanbullulara nikbinlik, ümid ve beyecan aşıladı. Artık İstanbulun imar edileceğine eminiz. Ona ve İstanbula böyle bir başancı Vali ve Belediye Reisi seçtiği ijin rejime tesekkür ederiz. Ağırceza mahkemesi kendini toplayarak dün üç katil hakkında bir harekete teşebkararını verdi büs etmesi ihtimali ortadan kalkmıştır Yazan : . >. I ABİDİN DAVER | Italya, harbe guerken ve bilhassa Fransa, aradan çekildikten sonra yapılan tahminlerde, bu devletin, yıllar danberi hazırladığı mühim deniz kuvvetieri ve bunlarla işbirliği yapacak have ordusu sayesinde Akdeniz hakimiyetinı elde edemese dahi bazı işier görebıleceği ve İngiliz donanmasım çok uğraştıracağı ve çok yoracağı sanılmıştı. Halbuki İtalyan donanması, Akdenizde hiç bir iş göremedi ve hiç bir iş beceremeden de birkaç hafta içinde, artık, bir daha hiç bir iş beceremiyecek bir vaziyete düştü. İtalyan deniz kuvvetleri, lüç olmazsa, bir meydan muharebesi verdikten ve İngiliz donanmasmı da zayıflattıktan sonra bu âciz vaziyete düşselerdi neyse... Hayır, bunu da yapamadılar. Çünkü, artık, Genova civarındaki Spezia harb limaruna çekilmiş olduğu tahmin edilen İtalyan donanmasında bugün, denize çıkıp harbedebilecek tek bir zırhlı kalmışür. Halbuki Akdenizdeki bütün İngiliz donanması, her an, harbe hazır bir halde, denizlerde dolaşmaktadır. jDoğru deği! mi? | Lüks mağazalar Fiatları Murakabe komisyonu manifatura fiatlarını tespit ederken dükkâncıların bir kısmının yüzde yirnıi beş, bir kısmmın da yüzde elli kâr etmelerini karar altına almış. yüzde elli kârla satış yapacak mü esseselerin adını da «lüks mağazas koymuş. Şu sırada «lüks mağazalar» diye bir sınıf ayırmak ve bunlann yüzde elli kârla satış yapmalarına müsaade etmek münasib midir, orasını münakaşa edecek değiliz. Fakat hiç olmazsa Fiat Murakabe komisyonu o lüks mağazalarm adreslerile isimlerini ihtiva eden bir liste neşretse de halkımi7, mallarına yüzde elli resmî ve bir o kadar da gayriresmî kâr koyan mağazaları bilse ve muhtemel bir akibet olarak her girdiği orta halli dükkânda «lüks mağaza» fatura^ile karşılaşıp ağzı yanmasa!. Doğru değil mi ? Çırçırda bir yanguı yerinde San'atler mektebi talebesinden Hasan isimli genci, kadm meselsinden makas ve bıçakla öldüren Rifat, birinci ağır cezada, on sekiz sene ağır hapse mahkum edilmiş. fakat evvelce başka bir katilden mahkum olması da gözönünde tutularak her iki ceza birleştirilmiştir. Ve netice olarak, Rifatm cezası yirmi iki sene ağır hapse çıkarılmıştır. Rifat, öldürdüğü gencin kızkardeşi Ayşeye sekiz yüz lira ölüm tazminatı ödeyecektir. Beşiktaşta Şenlikdede mahallesinde karısı Asiyeyi on üç yerinden bıçaklayarak öldüren rençber Ahmed Böcek. ikinci ağır cezada, yirmi iki sene ağır hapse mahkumiyetle cezalandırılmışür Lâkin, karısının evvelce Yalovada serbest bir hayat geçirmiş olması kocanın cinayetinde amil görüldüğünden, bu cihet, ağır ve şiddetli tahrik sayılmıştır. İtalyan donanması, harbe girdiği zaAhmed Böceğin cezası da yedi sene man ikisi 35,000 tonluk ve dunyanın en dört aya indirilmiştir. modern gemileri olmak üzere 6 zırhlı, 1 zırhlı kruvazör, 7 ağır kruvazur, 14 hafif kruvazör, 1 müstemleke kruvazörü, tzmitte mahkum olan 1 deniz tayyareleri ana gemisi, 61 muhrib, 65 torpidobot, 5 refakat gemisi, 106 muhtekirler denizaltı gemisi, 63 hücum botu, 13 maİzmit (Hususî) Adapazarında 49 yin dökücü, 40 mayin tarayıcı, 13 gamkuruşa satılması lâzım gelen çiviyi 150 kuruştan satan Mümin Çizgi is bot ve diğer bir çok yardımcı gemiden mindeki tüccar çırağı, tevkif edilerek mürekkebdi. O zaman, Akdenizde ikinci iki seen Kütahyaya sürgüne ve 500 lı ve dünyada beşinci deniz kuvveti olan bu donanmanın mevcudu 572,000 tonluk, ra para cezasına mahkum edilmiştir. 342 harb gemisine baliğ oluyordu. Gene Adapazarında 100 paralık kâFransa teslim olduktan sonra, İtalyanğıdı 5 kuruşa satan Nasrullah ismin deki kırtasiyeci de tevkif edilerek lar, bu donanma ile bir çok işler görebileceklerini ümid ediyorlardı. Çünkü mahkemeye verilmiştir. ellerinde bir hayli deniz ve hava üssu de bulunuyordu. Bunlardan bir kısmı, Pencerelerinizi kapayımz İtalyan çizmesinin muhtelif yerlerinde, Pencerelerir.izi hiç dışarıya ışık ÜZ bir kısmı Sardenya, Sicilya gibi büyük adalaıda, bir kısmı da Pantelleria gibi mıyacak şekilde kapayımz. küçük adalardadır. Ayrıca Libya mdsFakat talihinizin ltapısınr içeri ser vet girebilecek tarzda aralık bırakınız. temlekesinde de, üsler tesis edilmiştir; Pencereyi kapamak için siyah kâğıd, Oniki adada da hava ve deniz üsleri Madura'nm yakmına da birkaç bom talıh kapısını aralık bulundurmak için vardır. İtalyanlar, Kızıldenizle Hınd Okyonusunda da deniz ve hava üsleri tesis ba düşmüş, fakat bombalann biri de de bir Millî Piyango bileti kâfidir. etmişlerdir. gemiye isabet etmemişti. Gerçi Alman Geceleri baştan aşağı siyah olmasma radyosu bu geminin de baürılmış oldu rağmen talihinizin güneş kadar parlıFransa mütareke istemiş ve donanğunu iddia ediyordu, fakat çokJ şükür, yacağı gün yaklaşıyor. Millî Piyango ması aradan çıkmış olduğu için, İngiltere batmamıştık ve ertesi gün mağlub Frannun ikinci çekilişi 7 birincikânunda yalnızbaşına kalmıştı; İngiliz donanmasanın sahillerinden ayrıldık. Birçok indır. O gün 3 lirahk bir tam biletle smın büyuk bir kısmı, bir Alman ihragiliz tebaası geride kalmışlar, yahud ge40.000 lira kszansbilirsiniz. Talihinize cına, Alman denizaltı ve hava hücumlaride kalmaktan başka çare bulamamışrına karşı, Şimal ve Manş denizlerile lardı. Zaten hafta ortalarında bunlann karşı dönünüz. Ona arka çevirmeyiniz. Atlas Okyanusunda bulunuyordu. İtalmukadderatile meşgul olacak vaziyette Bunun için de bir bilet alınız. Bir Millî yan donanması, anavatanın harb limanFiyango bileti bütün ümidlerinizi ve olanlar da Fransayı terketmişlerdi. larma ve bir sürü diğer kıymetli üslere (Devam edecek) istikbalinizi aydınlatabilir. dayanarak ikiye ayrılmak mecburiyetinde bulunan İngiuz filosuna karşı, tehlikeli bir düşman olabilirdi. İtaiyan yarımadasmın Sicilyanuı, Pantelleria ve Libyamn coğrafî ve sevkülceyşî vazıyeti, Akdenizi ortasmdan ikiye böldüğü için, İngiliz Akdeniz filosu, bu denizde de ikiye ayrılmağa mecburdu. İtalyaya pek yakın olan Maltayı daimî üs olarak kullanmak mümkün olmadığı için, bu filo, şark ve garb gruplarma ayrılmış, şark filosu, İskenderiye ve garb irrkası da eski ağaclar arasın Cebelüttankı üs yapmıştı. İngilizlerin Edebiyatı Çedide, da korkunc bir be vaziyetini güçleştiren bu ikiye ayrılma Fecriati, genc ka reketle fışkıran ya da İtalyanlar için faydah idi. Çünkü. bu A M lemlerle sadeleşerek bani otlarla adeta ingiliz filolarının her birine karşı. istemerhale merhale kedikleri zaman, bir sayı üstünlüğü temin virane olmuştur, male yürüyen türkiEğer maksud eserse mtsroı berceste edebilirlerdi. İtalyan donanması, bütün çe, Umumî Harb sonu ile beraber, kâfidir» kuvvetile Iskenderiyedeki İngiliz filosutereddiye başladı. Hususî mektub. Diyen şair, mezarmda uyansa da sanresmî zabıt, gazete, yazısı, ajans, at diye halka sunduğumuz kitablara bak Galib Bey, çayınıza bir şeker mi hikâye, roman, şiir, radyo, sinema, husa, sadmenin şiddetinden yeniden vefat aüyordunuz? lâsa edebiyattan duvar afişine kadar büedebilir. Hayır, iki şeker. tün ifade çeşidleri de, bozulan bir uzviBu kargaşalık ve inhitat birinci deGenc adam bu cevabı düşünmeden, yetin hasta çehresile yüzyüzedic. Mat recede lisana aid kaidelerin yıkılmasmbuatm yazı kalitesi, mermer beyazlığ) dan ve yerlerine hiç bir nizamın kon gelişigüzel vermişti. Çünkü zihni, öaiacak yerde, düşe düşe teneke kıratına mamasuıdan doğuyor. Mekteblerinde nündeki fincandan ziyade sıkmtılı bir düştü. Yirmi inkılâb senesinin coşkun türkçe okunmıyan bir memlekette, türk ruhî haletin teferrüatile meşguldü. İsellerile yıkanmış bir cemiyelin içinden çenin bozulmasma nasıl hayret edile ç:nden: Of, diyordu, bu ana kız da benimle ne Abdülhak Hâmid çapmda çair, ne bilir? Hendese veya felsefe ilminin türkNamık Kemal ayarmda edib çıkmaması çe okunmadığından değil, türkçe lisa ne kadar fazla meşgul oluyorlar. Vâkıa hayret edilecek hâdiselerdir. Yirmi beş nının okutulmadığından bahsediyorum iyi insanlar ama, velev ki iltifat ve sene evvel Edebiyatı Çedideyi bir nesil Zira bir lisan dünyamn hiç bir yerin teveccüh yolila da olsa bir adamın farkile geriye atan beş on genc, yarısı de, tarihin hiç bir devrinde gramersiz, hürriyeti bu kadar tahdid edilmez ki.. Kudret Hanımla kızı Naciye deli nın yaşı elliyi aşmış, yarısınınki altmışa vani kaidesiz öğretilmemiştir. öçıetilemez. Halbuki seneler var ki mekteb^ kanlıya şeker çanağını daha evvel uzavarmış olduğu halde, hiçbir bıiyük şöhretin kendilerini gölgeleyememesı yü rimizde gramer yoktu ve onunla bera tabilmek için adeta bir müsabakaya girişmişlerdi. Hâki üniforması içinde zünden, hâlâ yorgun bir tazelik içinde ber türkçe de yok olmuştur. Lisanın bozulduğunu söylemekle eski kendisini biraz daha olgun bulan ve diıler. veya yeni her hangi bir tedris âmirine mağrur Javranan Galib, iki kadıııın *** gösterdiği telâşa pek de aldırmadan Halkla konuşma şekline bakarak hü veya ilim adamına kusur tevcih etmek sigarasmı tüttürmekte devam ediyorfikrini götmüyorum. Lisan ve edebiyat küm vermek lâzım gelse, bugün muharbahsi, zaman içinde dal budak salmı? du. Çünkü genc zabitin çaylarını şekerrir denilen mahluk öyle bir lâübalilik bütün bir devrin davasıdır ve çoktan siz içmek mutadı idi. derekesine inmiştir ki artık okuyucuya Yahıız ne var ki, iradesi zayıf, kalbi şahıslarla makamlann vazife, salâlıiyet karşı asgarî saygı taşıdığından şüphe emes'uliyet çerçevelerini aşmıştır. Ar.cak yufka idi. Bir an dalgmlıktan uyanındilebilir. Bünyesine zorla tıkılmış yerli münevverlerin elbirliğile halledilebilecek ca, demin ağzından kaçmış olan söz keiimeler, karşıhğı olmasma rağmen ana bir mesele karşısındayız. Bir dava aklına geldi. Burnuna kadar yaklaştıkullanılan yabaneı tabirler, hangi kabi ki halline Türk dilinin bütün cevherile rılmış olan çanaktan iki şeker aldı, leye aid bir lehçe ile görüşüldüğünü ta aşıh yeni bir gramer yaratmak ve onu fincanma attı. Kudret Hanımla kızının yine imkân vermiyen şivesizlikler, imlâ Türk mektebinin bir anavasası haüne hatırı kırılmasm diye o gün diline ve yanlışları, cümle hataları, her türlü ka koymakla başlamalıyız. Bazı liselerde midesine reçel yiyormuş kadar ağırlık idesizlikler içinde, türkçe, üçte ikisini lâtince ve yunancanın okutulması şüp veren bir çay içmeğe mecbur oldu. çil basmış yüzler gibi tanınmaz hale gel he yok ki büyük bir irfan hamlesi ola*** miştir. Halbuki vaktile bir muharririn bilir. Fakat mekteblerimizde lâtince ve Staja çağırılmış olan yedek subay bu derece kılıksız kıyafetsiz, değil orta vunancadan evvel bizim icin daha müGalib iki aydanberi deniz kenarındaki ya çıkması, evinde dolaşması ma^kara him bir lisaru, türkçeyi öğretmek gebu küçük kasabada vazife görüyordu lık sayılabilirdi. Yazıcı halkımn dilini rekir. Bilhassa Dil Kurumunun, hele son za İstanbulda çok iyi tanıdığı bir dostungelişigüzel kullanamıyacağmı idraK edemanlarda olduğu gibi en yüksek hi dan aldığı tavsiye ile gelip Kudret Hacek meslekî ve ahlâkî bir irtifada ikamayeyi de bu mertebe geniş mikvasta nımın evine pansiyoner olarak yerleşmet ederdi. Lisaru bütün inceliklerile bitemine muvaffak olduktan sonra, Türk mişti. len münevver bir zümrenin kontrolu dilinde her hangi bir anarşiye meyJan Çok rahattı. Kudret Hanım, delikanınevcuddu. Bu kontrol, yüzlercs voltluk verecek bütün yanlış vaziyetleri vakit lıya annesinden daha iyi bakıyor, daha müthiş bir projektör gözü gibi, bütün kaybetmeden ıslah etmesi herkesin gerfazla ihtimam gösteriyordu. Onun ye ışıklannı muharrire çevirmişti. Şimdi ise, çekleşmesini beklediği bellibaşlı hizme gâne canını sıkan şey, Naciyenin vaziortalık, metruk bir konak bahçesi gibi, ti haline gelmiştir. yeti idi. Güzel, fıkırdak bir kızdı. Yir nu muharebeye icbar etseydi, Ingilizler, yalnız dört zırhli ve sayıca, herhalde, İtalyanlarınkinden daha az olan diğer sınıf gemilerle muharebe edeceklerdi ve Gebelüttarıktaki İngiliz harb gemileri, raeselâ İskenderiye açıklarmda vuku bulan böyle bir muharebeye iştirak edemezlerdi. Muharebeyi haber alır almaz, hemen Cebelüttarıktan hareket ve en sun ^ür'atle seyretseler dahi, muharebe sahasına varmalan uzun zamana mütevakkıftı. Çünkü İskenderiye ile Cebelüttarık arasındaki mesafe takriben 1800 nüldir. Filonun saatte 20 mil sür'atle yüıüdüğünü kabul edersek İskenderiye önüne gelmesi 90 saat ister. Bir deniz muharebesi ise, 9 saat ya sürer; ya sürmez. Hulâsa, İtalyan donanması, hava kuvvetlerinin, bol üslerinin ve 106 denizaltı gemisimn yardımile, Akdenizde İngilizleri guç bir vaziyete duşürebilırdi; fakat bunun için, yüksek ve müteşebbis bir &evk ve idare, duşmandan ve harbden çekinen değil, bilâkis düşmanı ve harbi arayan, cür'etkâr bir taarruz ruhu isterdi. Harb başlar başlamaz bir İtalyan denizaltı gemisinin Kızıldenizde bir ingiliz balıkçı gemisine teslim olması, İtafyan donanmasınm manen zayıf olduğuna bir işaretti. Halbuki İngiliz siyasetinin Habeş harbinde gösterdiği zâftan cesaret almış olan İtalyanlar, tâ o zamandanberi, bir haftada Maltayı, ikinci bir hamlede Süveyşi, üçüncü bir saldırışta ise Gebelüttarığı alacaklarırıi, İngiliz donanmasına Akdenizi haram edeceklerini söyleyorlardı. Bunu yalnız yarıresmî kalemler yazmakla kalmanuş, resmî pğızlar da tekrarlayıp durmuştu. Harb başladıktan sonra, İngiliz donanması, düşmanm eline geçmesinden endişe etüği Fransu zırhlı filosunu harb harıci çıkarmak mecburiyetinde kaldığı zamau, İtalyan donanması, bu vaziyetten istifadeye teşebbüs dahi etmemekle manevî zâfını, çok kuvvetli bir şekilde meydana vurdu. İngiliz donanması ise, Fransız nrhlılarından kurtulduktan sonra, tedricen faaliyetini artırdı. Vukua gelen tesadüfî bir iki muharebe, hep İtalyanların aleyhine neticelendi. Bu •aleyhine» sözünü manevî bakımdan almak daha doğru olur. Çünkü bu çarpışmalarda İtalyanlarm uğradığı gemi za yiötı ağır olmadığı gibi, İngilizler de, bir hafif kruvazörün batması, büyük bir kruvczorün vahim surette yaralanması gibi zararlara uğramışlardı. Fakat, her çarpıçmada İtalyanlar kaçıyor, İngilizler kovalıyor ve İtalyan denizcilerinin mane viyatı kırıhyordu. İtalyan donanması, İngilizlerin maddî ve manevî üstünlüğünü kabul etmişti; böylece İtalyanların taarruz ruhu gittikçe zayıflıyordu. Nihayet, Yunanistana yapılan teca" vüz, İngilizleri İtalyaya karşı, üs bakımından çok istifadeli bir vaziyete soktu ve İngilizler, 11 ikinciteşrinde Tarantcda ilk darbeyi indirdiler. Bu darbenin focoğraflarla teyid edilen bılânçosuna göre, İtalyanların, evvelce ilân edildiği gibi, 3 değil 4 zırhlısı, 2 kruvazörü ve 2 muavin kruvazörü hasara uğramıştır. italyan donanması, artık Yunanistana yakın üslerinde kendini emniyette göremiyerek, o zaman da yazdığımız gibi, ya Adriyatik denizinin dibindeki eski Avusturya deniz üssü ve tersan3sı Pola'ya, yahud da İtalyanın garb tarafında, Cenova körfezi civarmdaki Spezya müstahkem limanma çekilecekti. Nitekim öyle oldu ve 2 zırhlı, 8 kruvazör, ve 27 muhribden mürekkeb, yani elde kalan bü" yük gemilerin ekserisinden mürekkeb donanma büyük kısmı Spezyaya giderken İngiliz Akdeniz donanmasının Gebelüttarıkta bulunan garb filosu tarafından yakalandı. İngiliz istihbarat servisi l S A I I A lt E Manifaturacıların güzel bir kararı Suıırlarımızı bekliyen kahraman askerlerimize kışlık hediye almak üzere Manifaturacılar Birliğinde teşekkül eden komite dün toplanmış ve manifatura tacirlerinin menkul ve gayrimenkul bütün kıymetleri tutarının yüzde yirmisi nispetinden teberruda bulunmasma karar vermiştir. Bu suretle yalnız manifaturacılarımız 320,000 lira kjdar bir para toplıyacaklardır. Yazma ve Dokumacılar Kooperatifi de işlenen her paket 20 numara pamuk ipliğinden 20 kuruşunun Hava Kuru muna, diğer numaraların da 25 er kuruşunun askerlerimize ahnacak hediyelere tahsisine karar vermiştir. dedi, isterseniz biraz çıkıp sahilde dolaşalım!. *** Galib bu son arzuyu reddedemezdi. Nasıl olsa bir buçuk saat sonra kalkıp gidecekti. Eşyalarını da bavula yerleştirmişti. Üç çeyrek kadar Naciyeye ptkâlâ arkadaşhk edebilirdi. Evvelâ yerden topladıkları düzğün taşları suda sektirmekle vakit geçirdiler. Pek az konuşuyorlardı. Naciye birdeıı haykırdı: A.. İyi ki aklıma geldi.. Cebimde ekmek getirmiştim.. Şu ilerideki kayaya kadar gideceğim.. Ufalayıp balık lara atacağım.. Dikkat edin.. Ayağınız kaymasın.. Malum ya.. Oraları derindir! Genc kız onu dinlemiyor gibi görü nüyor.. Siyah lekeler gibi sıra ile dizilmiş küçük taşların üzerlerinden atlıyarak en uzak kayaya doğru ileri iiyordu. Genc zabit de kızı takib edebilmek inin önünü dıkkatle tetkik ederek yürüyordu. Ânide kulağma acı bir feryadla birlikte denize düşen bir cismin çıkardığı akisler çarptı. Başını kaldırdı. Naciye suda ümidsiz çırpmıyordu. Galib tereddüdle ceketini sıyırdı. Kendi kendine: Hay Allah müstehakkmı versin. Bana böyle bir oyun oynıyacağmı hiç da aklıma getirmemiştim. Kurtarmaya gitmezsem. boğulmasa bile en aşağı zatürrie veya zatülcenb olacak.. İmdadı na koşsam, baştan aşağı sırsıklam olacağım.. Treni kaçıracağım.. Treni kacırdım mı hapı yuttum demektir.. Fakst, bunun sonu nihayet evlenmek deŞil mi? Böyle bir tehlikeden kacınmak için bir genc kızm da canına kıyıl maz ya!. Anlaşılıyor ki, kurtuluş yok. Haydi marş! Türkçenin hâli ABİDİN DAVER Dünkü ihracat Dün, İstanbuldan iki yüz bin liralık ihracat yapılmıştır. En çok ihracat, dün Macaristan ve İsviçreye olmuş. Bu meyanda İsviçreye 2 milyon kilo arpa ihrac olunmuştur. Bu gün de Rumanyaya 8000 balya tütün gidecektir. <= KUçUk hikâye Kurtuluş yok 1 misine basmak üzere olduğu için tam evlenme çağında idi. Fazla iltifatlanndan, lüzumsuz üzerine düşmelerinden kendisini çok münasib bir koca tasav\ur ettiğinin farkında idi. Halbuki, Galib henüz evlenmeğe karar vermemişti. Biraz daha felekten kâm almak, gezip tozup eğlenmek, boynunu ondan sonra bu acayib cen dereye uzatmak istiyordu. Ah.. Ne yapsm ki, iradesi zayıf. kalbi yufka idi. Böyle şirin ve hoppa bir genc kızm değil, hiç kimsenin yüzüne duramaz, sözünü kıramazdı. Onun için ker.dini tehlikeli bir uçurumun kena rında hissediyor, zaman zaman: Eğer sekiz, on gün için izin alıp buradan uzaklaşamaz, İstanbula gidemezsem halim berbaddır! Diye düşünüyordu. *** Ne ise, kumandanın iyi bir tarafmı, eşref saatini yakalamış, bir haftalık izin koparabilmişti. Fakat bundan aileyi son dakikada haberdar etmek istiyordu Çünkü ana kız onunla o kadar alâkadar görünüyorlar, kendisine karşı öyle teklıfsiz davranıyorlardı ki, belki Istan bula bile gitmesine karışacaklar, koyuvermemeğe kalkışacaklardı. Cumartesi günü Naciyenin babası Hasnun Bey de çiftlikten gelmişti. Öğle yemeğinde, sofra başmda resmî bir tcbliğ yapar gibi bundan bahsetmeği münasib gördü. Fakat korktuğu başma gelmişti. Naciye hemen yüzünü buruşturmuş: A.. Galib Bey, demişti, hiç olmazsa öğleden sonrayı da bizle beraber geçirin.. Gece treninde de rahatsız olursunuz.. Yarm sabah giderseniz daha iyi değil mi? Delikanlı bir dakikacık olsun enerjik davranmak arzusuna düştü: Kabil değil Naciye Hanım, diye cevab verdi, anneme mektub yazraış bulundum. Kadıncağız dört gözle yolumu bekler durur.. Vakit, öğleyi biraz geçiyordu. Gaüb. elinde kahve fincanı, gözü konsolun üstündeki saatte: Tren iki buçukta.. Biraz sonra halâs!. Diye düşünüyordu. O dakikada Naciye de zihnen meşguldü: Eğer bu seyahatten evvel Galibi elde edemezsem, benim için artık kaybolmuş bir parti sayılır!. Annelerle kızlar arasında ekseriya kalbden kalbe yol vardır. Kudret Hanım da Naciyenin tasavvurlarını keşfetmekte gecikmemişti. Mutfağı toplamayı bahane ederek odadan çıktı. Biraz sonra da kocasma seslendi. Naciye çok sinirli ve müteessir görünüyordu. Galib Bey. diye sordu. İstanbulda kaç gün kalacaksınız?. Ancak bir haftalık izin alabildim İstanbul tuhaf yerdir.. Kimbilir, belki de gecikirsiniz!. Diye içini çekti. Sonra: Daha vaktiniz var, zaünederun, Dedi ve suya atıldı. Nuri Refik 1