CUMHURÎYET 3 ŞuEat 1940 Küçük hikâye Bir kadının mektublarından.. = = Peride Celâl •=£} Zeynebden Hidayete: «Sevgili kardeşim, Müşkül dakikalar yaşadığım şu günerde gene seninle derdleşmeğe karar verdim. Teselline öyle muhtacım ki.. Seviyorum.. Bu itiraf belki de seni dehşete düşürecek, benim gibi iki çocuk anası, uslu akıllı evli bir kadının böyle bir çılgınlığa kalkmasını kimbilir nasıl hayretle karşılayacaksın. Fakat bu elde olan bir şey değil ki.. Ziya, karşıma çocuklarla didinip bunaldığım, ev işlerinden yıprandığım ve Necmi tarafından tam bir ihmale uğradığım esnada çıktı. Daha o gün aynaya bakmış, soluk yüziimden, acı çizgilerîe çevrili ağzımdan, zavallı diişük omuzlarımdan, yani kendi kendimden iğrenmiştim. Ve biraz sonra onun gözlerime garib bir dikkatle, açık söylenmek lâzım gelirse arzu ile baktığmı gördüm. Benim vaziyetimde bir kadının ruhunda bu bakışın ne fırtınalar yaratacağmı kolayca keşfedebilirsin. Onun karşısmda birdenbire kadınhğımı bulmuştum. Şimdi bir çok arzularımı içime kapamak, uyuşuk bir halde yarı ölii yaşamak için çok genc olduğumu hissediyorum. Bu his günden güne bende kuvvetlenmeye başladı. Artık iki şımank çocuğun, ve lâkayd bir kocanın ortasında yorgun, bitkin sürüklenir gibi yaşayan kadın canlanıyor, gözlerine jşık, yüzüne kan geliyor, o diişük omuzlar kalkıyor ve o dal gibi ince vücud baharın uyandırdığı bir nebat gibi yavaş yavaş doğrulup kendini güneşe, hayata veriyordu. Öyle çabuk değişiyorum ki.. Şimdi açık renk ipek elbiselerim, kokularım ve boyalarım var. Masraftan kabil olduğu kadar kısıyor, eskiden fuzulî bulduğum şeyleri alıyorum. Ziyanın gözlerindeki arzunun, hayranlığın her gün biraz daha arttığını görmekle mes'udum. O, çok zaman bana yaklaşıyor, bir şey söylemek ister gibi dudakları kımıldayor, sonra büyük bir kederle sıkılmış, cesaretsiz uzaklaşıyor. Oh beni sevdiğine eminim. Onun sevgisine lâyık olmaya çalışıyorum. Fakat bu memnu bir aşktır ve bilirsin ki ben namuslu bir kadınım. Çocuklanmı, kocamı bazan unutur gibiyim. Fakat pek çabuk büyük bir ıstırabla kendime geliyorum. Sinirlerim bozuldu. Kocamın bu yakınlarda bana hayretle baktığını farkediyorum. Belki de o eski halim, sessiz kadına ne oldu? diye, düşünüyor. Çocuklar şimdi benden korkuyoTİar. Adeta uslandılar. Çok bedbahtım ilâh...» Zeynebden Hidayete: «Aziz kardeşim; Evet, cevabım epey gecikti. Beni affet. Mektubundan anlaşıldığına göre, uzun sükutum seni epey korkutmuş. Hayır, lüzumsuz yere telâş etmişsin. Kocamı aldatmadım. Sana o mektubu yazdığımdan iki gün bana munırn:"şeyle:f"so'yieyecegTm'ae'rfîal •^ariladım. Ve nihayet söyledi. «Sizi seviyorum Zeyneb» dedi. Heyecandan ikimiz de karşılıklı titriyorduk. Ellerimi tuttu, şiddetle sıkarak benimle konuşmak istediğini, muhakkak yalnız, başbaşa kalmamız lâzım geldiğini anlattı. «Seninle buradan gitmeliyiz, diyordu. Her şeyi bırak, benimle gel. Seni mes'ud edeceğim...» Eğer kocam gelmeseydi, daha çok şeyler söyleyecekti. Fakat Necmi birdenbire odaya girdi. Ancak elimi elinden çekmeye vakit bulabildim. Ziya gitti. Necmi bir az sinirli görünüyordu. O gün hep çocuklan azarladı. Bana surat astı. Ertesi gün kocamın gözlerile mütemadiyen hareketlerimi takib ettiğini farkettim. Kavga etmek için bahane aradığı muhakkaktı. Durmadan yemeklerin fena pişmiş olmasından, evin intizammı kaybettiğinden şikâyet edip homurdandı. Tabiî bütün bunlar ona duyduğum nefretin koyulaşmasmdan başka bir şeye yaramıyordu. Ertesi sabah Necmi gittikten sonra hizmetçi bir mektub getirdi. Ziya, üç hafta sürecek bir seyahate çıktığını, avdetinde kat'î kararımı öğrenmek istediğini yazıyor, bir adres bildirerek «lstanbula geldiğim gün seni burada bekleyeceğim diyordu. Gelirsen mes'ud olacağız. Gelmezsen belki çok ıstırab çekeceğim, fakat, bir daha beni görmiyeceksin.» Bu mektubu kaç defa arka arkaya okudum. Günlerce üzerimden ayıramadım. Kendi kendime geldiği gün ona koşmaya, «seni seviyorum» diye, kollanna atılmaya yemin etmiş, çocuklanmı bile feda etme >i göze almıştım. Hem nasıl olsa belki de sonradan onları Necmiden alabilecektim. Hiç olmazsa bir tanesini... Çok sıkmtılı günler geçirdim. Kendi evimde mısafir gibi idim. Sinirli, gözlerim her an yaşlarla dolmaya hazır, OTadan oraya dolaşıyordum. Içimde garib bir yorgunluk vardı. Bir an evvel Ziyaya gideceğim günün gelmesini istiyor, ayni zamanda o günden korkuyor, titriyordum. Nihayet üç hafta akıp gitti, Ziya ile birleşeceğimiz gün geldi. Verdiği adreste beni bekleyecekti. Eğer gitmezsem aramızda her şey bitmiş olacaktı. O sabah heyecan içinde uyandım. Necmi gittikten sonra ilk işim çocukları büyük annelerine yollamak oldu. Sonra oturdum ve kocama, gideceğimi, bir başkasını sevdiğimi, bir daha dönmiyeceğimi anlatmak için bir iki satır yazmaya hazırlandım. O sırada kapı çalındı, Necmiyi karşımda buldum. Yüzü sapsarı idi. Gczlerinde büyük felâkete uğramış bir insanın çaresizliği ve kederi vardı. Kendisini karşımda bir koltuğa attı.. Büyük felâket Zeyneb! dedi. İşim bozuldu. Yazıhaneye haciz koydular. Borc içindeyim, ne yapacağız? Donup kaldım. Bu beklemediğim bir şeydi. Şimdi asıl ben ne yapacaktım? Bana derdini açan, imdad arayan bir insanı bırakıp gıtmek, onu çocuklarımın babasını.. Sanki biraz evvel bu evi terketmeye karar vermiş olan kadın ben değilmişim gibi içimi büyük bir endişe, keder kaplamıştı. Ne yapacağız diye, düşünüyordum. Çocuklar ne olacak, ev nasıl geçinir? Borcları ne ile ödeyeceğiz? Değil yazacağım veda mektubunu, Ziyanın beni o dakikada beklediğini bile bir an unutmuştum. Necmi çocuklan annesine göndermekle iyi yaptığımı söyledi. Sükuna ihtiyacım var, diyordu. Kafam karmakanşık, kendimi bir az toplamalıyım.» Akşama kadar beni yanından ayırmadı. Ona olan bütün hiddetimi, kendisine duymakta olduğum lâkaydî ile karışık nefreti unutmuştum. Şimdi yalnız zavallıya derin biı merhamet hissediyordum. Ziyaye sitmiyerek saadetimi tekmelemiştim ve artık onun benim için yok olduğunu düşünüyordum. lçim sızlayordu. Çünkü onu seviyordum. Fakat vazifem kalmak değil miydi? Gece, senelerdenberi ilk defa kocamla geç vakte kadar baş başa oturduk. Necmi bana sokuldukça sokuluyordu. Gözlerinde seviştiğimiz günlerdeki ateş vardı. Bu bana garib bir ürperti veriyor, felâket insanları birbirine yaklaştırırmış. Ne doğru, diye> düşünüyordum. Bütün gece elini elimden bırakmadı ve bir çocuk gibi göğsüme sokularak uyudu. Sabah uyandığım zaman onu giyinmiş, tıraş olmuş, neş'eli, gayet sakin bir halde buldum. Şaşkınlığımı tasavvur edemez sin!. Sanki akşamki o meyus, endişeli aYüzüne nasıl hayretle bakmfş'öVacâgım'icî, geldi yatağım'ın "kenarına oturdu, elimi tuttu: Zeyneb, dedi. Akşam bütün söylediklerim yalandı. İşim bozulmadı, belki her zamankinden iyi, borcumuz filân da O TE L EMPERYAL Marlen Ditrich'in rakibesi İSA NİRANDA Kudretli ve güzel artist RAY MİLLAND'ın Fransızca Sözlü harikası Büyük harbin en derin heyecanını... Hayatın sonsuz aşkını... Kahramanlığın en şanlı zaferlerini yaşatan emsalsiz film. Sinema âleminin asırlarca hörmetle selâmlıyacağı bir şaheser ve Paramunt Film şirketinin 1940 senesi süper filmi Büyük Müjde . . . Büyük Müjde . . . TURAN Şehzadebaşında Eser: REŞAD NURİ GÜLTEKİN'in Reji: FARUK KENÇ Baş rollerde: SUAVİ NEVZAT MÜRVET SENİYE MEHMED NEVCİHAN . SITKI yüzlerce figüran, rakıs ve tekke âlemleri PROGRAMA İLÂVETEN 1 İKİ lasımhk M İ K İ M A U S E 2 MeTileketimizin kıymetli asarı atikalanndan: TAŞ SİNEMALARINDA Memleketimizde çevrilen en büyük filmimiz 50.000 seyircinin alkışladığı şaheser: ve AZAK Gedikpaşada PARÇASI SARAYI TOPKAPI Beşiktaş Bugün LALE sinemasında Programa ilâve: 1 Dünyanın gözü ve kulâğı Paramunt Jurnal 2 RENKLİ M İ K İ WALT DİSNEY Bugün saat 1 ve 2,30 da ucuz matineler. Yıldızlar yıldm DAN1ELLE DARRIEUX ve DOUGLAS FAIRBANKS Jr. EODİE CANTOR ... ( Kayseri taklidinde ) ilâveten : En yeni dünya havadisleri ve Renkli Mikey Mause S e a n s l a r : 2 . 3 0 7 9 dadır. Telefon : 4 3 1 4 3 Ali Babanın Mirası sinemasında sinemasında Bugün A S R î sinemada « en h ve FRED SCOTT ve VİCTORIA VINTON tarafından Bugün S A K A R Y A 1GECE YARISI 2 büyük ve yeni film birden Paris Çiçeği %zzf ıel ŞARKICISİ A D A S I JEAN LUMIERE ve RAY VENTURA CAZI Tarafından fevkalâde şarkılı ve musikili güzel film. ^% ^^\5l J LJı^^ı^i L w \ ? « ^ i l l ^^ld£l e n bü yük v e e n heyecanh zabıta ve macera dramı B U G Ü N 2 H A Y D U D L A R LLOYD HUGHES tarafından büyük ve meraklı macera filmi. İlâveten: FOKS JURNAL son dünya ve harb haberleri • M H H Bugün saat 1 ve 2.30 da tenzilâth matineler. ^^mi^^m Ziyanın bana seyahate çıkmadan evvel yazdığı mektub... Son satırlar gözüme çarptı: «Gelirsen mes'ud olacağız, gelmezsen belki çok ıstırab çekeceğim, fakat bir daha beni görmiyeceksin...» Yatakta, korkudan, heyecandan taş kesilmişim... Necmi yavaş yavaş elimi sıktı: Bunu bir kaç gün evvel düşürmüşsün, buldum. dedi. Evvelâ çok hiddetlendim. Fakat sonra sükunetle düşündüm ve sana hak verdim. Seni fazla ihmal etmiştim. Belki bunda bir az senin de suçun vardı. Eve, çocuklara öyle dalmıştın, beni de bu haline öyle alıştırmıştm ki son zamanlarda giyinişin, süslenişin, kendine itinan adeta tuhafıma gidiyordu. Şüphelenmiyor da değildim, bu mektub elime geçince gözlerimdeki perde büsbütün yırtıldı. Ayni zamanda birdenbire senden aynlmama imkân olmadığmı anladım. Seni seviyordum. Mektubdaki davete gideceğini tahmin ediyordum. Bu yalanı uydurdum. Eğer bana karşı onda küçük biı muhabbet ve şefkat kalmışsa, böyle bir vaziyet karşısında beni bırakıp gitmiyecektir, diye düşünüyordum. O zaman bütün kusurlarımı düzelteceğim, onu öyle seveceğim ki beni affedecek, öbürünü unutacak.» n x,l«;r, taraıaınrla AjfuAuoum hav İPEK Sinemasında UYDURMA HAYALÎ VAK'ALAR DEĞİL... HAKİKÎ SURETTE AFRİKANIN EN ESRARLI, MÜTHİŞ YERLERİNDE KORKUNÇ ALINAN VAHŞÎ KABİLELER ARASINDA FİLME TUCCAR HORN (TÜRKÇE SÖZLÜ) Dünyanın en meşhur 8 avcısının iştirakile tertib edilen av seferleri ASLAN KAPLAN FİL GERGEDAN TİMSAH YILAN SU AYGIRLARI vesaire VAHŞÎ KABİLELERİN ELİNE DÜŞEN AVRUPALI BİR KIZIN AŞK ve MACERASI İlâve olarak: İNGİLİZ DONANMASI FAAÜYETTE (Türkçe sözlü) Filmin uzunluğundan bugün seanslar 12 . 2 4,15 6.30 ve 9 da retı düşün.. Açıfc Konuşmak lazım geurse bu hayrete biraz sevic de karışıyordu. lşte bütün bu beklenmedik vak'alardır ki beni evimi, çocuklarımı terketmekten menetti. Ziyayı unutmak üzereyim, dersem belki sana yalan söylemiş olurum. k Bununla beraber kocama, onun az zamanda bütün eski hâtıraları sileceğine inanı Fakat! diye kekelemişim. lçini çekti, sonra cebinden bir kâğıd yorum.» çıkardı. «Bu kâğıdı tanıdın mı?» dedi. PERİDE CELÂL BU ÇARŞAMBA AKŞAMI Bugün T A K S İ M Sinemasında BENBif^t P/VN J A K A C A ^ I Y I S İ 'M Kudretinin en büyük harikası, on binlerce kişi hapisane hayatı., haksızlığa isyan. S Ü M E R Sineması İlâveten: EKLER JURNAL ve iki kısımlık Türkçe sözlü Kültür filmi Bugün saat 1 ve 2.30 da tenzilâth halk matinelerL CHARLES BOYER İRENE DUNNE Fransa ve Amerikanın en büyük iki yıldızı D1KKAT!... D İ K K A T!... SARAY CEBELÜTTARIK CASUSU PAZARTESİ Gösterılmekte olan mevsimin en büyük muvaffakiyeti ve en mükemmel şaheseri SAHİPSİZ BİR AŞK GECESİ Büyük aşk romanının iki mes'ud aşıkı c.lacaklardır. Mevsimin şaheseri ve senenin en fevkalâde fil~nidir. Dehlizlerde, vücude yapışan, ciğerlere süzülen buz gibi bir hava dolaşıyor. Tabiati kefenleyen kar, sesleri de örtmüş, susturmuş. Evin içinde durgun, katılaşmış bir sessizlik var. Yemek odasına girdim. Büyük annem, biraz geciktiğim için, beni beklemeden kahvaltıya başlamış. Sessiz, durgun adımlarla odaya girdiğimi görünce adeta şaşırdı. Ağzına götürdüğü süt fincanını, yudumunu almadan, tekrar tabağa bıraktı. Gülümseyerek: Hangi dağda kurd öldü? dedi. Dışarıda kar yağıyor, farkında değil misin? Farkındayım, büyük anne. Büyük annemin hayreti arttı: Kar yağarken sen evde oturmazdın da... Dudaklanmın isteksiz bir bükülüşile cevab verdim: Bilmem... Pek keyfim yok... Hasta mısın yoksal Hayır, hasta değilim ama, kara çıkmak bu gün içimden gelmedi. Büyük annem bir müddet sustu. Ses>siz yudumlarla sütünü îçti. Bir şey söylemek istediği, münasib kelimeler aradığı anlaşılıyordu. Kahvaltısını bitirip sofradan kalkmağa hazırlanırken: Böyle olduğu isabet, kızım, dedi Zaten ben de tenbih edecektim. Selim Bey burada iken, karlarda yuvarlanman yakısık almazdı. Görüyorsun, çok ağır ı SON ÜÇ GÜNÜNDEN ORİJİNAL FRANSIZCA NÜSHASI FİLMİNİN G Ü N AKŞAMINDAN itibaren: MÜSTESNA OLARAK sinemacılığının yeni bir şaheserine başlanacaktır: İSTİFADE EDİNİZ. Fransız B A T A R K E N * ve LOUIS JOUVET VİCTOR FRANCEN MADELEINE OZERAY adam. Merdivenleri hızlı hızlı indim, bahçeye Büyük annem fazla bir şey söyleme çıktım. Selim Sekban Bey bana seslendiği di. Karda oynamamağa kendi kendime ve ben pencereye koşup onu bahçede, kar karar verdiğimi görünce, fazla nasih.iti toplannın yanında, külot pantalonu, kar zaid görmüştü. fanilâsile gördüğüm dakikada, bu hiç bekO, odadan çıktıktan sonra, iştahsız bir lemediğim manzaranın garabetine, neiki lokma şey yedim. Son günlerde, böy dense şaşmamıştım. Merdivenlerden inip le birdenbire isteksizlikler duyduğum, bahçeye çıkıncaya kadar geçen zaman manasız can sıkıntılarına, usanclara düş zarfında, muhakemem, kendi kendine iştüğüm oluyordu. akat hiç bir zaman, bu ledi. Kar topu yığını yanında beni bekgünkü kadar kasvetli zamanım olma leyen Selim Sekban Beyle karşılaşmca mıştı. gayri ihtiyarî durakladım. Fincanıma süt koyuyordum. Birdenbire Uykudan kalktığım vakit, lâpa lâpa yabahçeden doğru, kulağıma bir ses gel ğan karın manzarası içimi üşütür; yüredi. Dikkat ettim, bu ses, benim ismimi ğimi sebebini tahlil edemediğim bir bezçağırıyordu. Daha dikkatli dinleyince, ginlikle doldururken, muallimimin, kürk Selim Sekban Beyin sesini tanıdım. paltolu, ciddî ve müstehzi bakışlı hayaPencereye koştum; baktım. Bahçede lini göz önüne getirmiştim. Kalbimdeki gördüğüm manzarayı hiç unutmıyacağım. bütün arzuları, kaynayan genc kanımın Selim Sekban Bey orada, yemek odası bütün cevvaliyetini birden bire söndüren, penceresinin altına tesadüf eden çam a beni bir anda, bütün dünya zevklerine ğacının dibinde duruyordu. Fakat bu, karşı küskün, her şeyden bezmiş bir ihtibenim bildiğim Selim Sekban değildi. yar yapıveren bu hayal yerine, şimdi gencAyağında abadan bir külot, bir çift çi likte ve haşarılıkta beni fersah fersah gevili, kalın kundura; baldırlarında dolak ride bırakan bir başka hayalle, hayır bir lar ve arkasında, gayet kalın bir yün fa hakikatie karşılaşıyorum. nilâ. Önünde tepeleme bir kar topu yıRüyada görsem hayra yoramıyacağım ğmı. bir manzara idi bu. Lâkırdısını dirhemle Beni görünce, yün eldivenli ellerini sarfeden, tebessümünü katra katra kullaçırptı ve yanındaki kar topu yığınını işa nan, kurşun kadar ağır, heykel kadar sesret ederek: siz, maske kadar cansız Selim Sekban Bonjur Leylâ Hanım! Sizi bekle Bey, bütün ciddiyetini, hatta kıyafetine yorum, diye seslendi. varıncaya kadar silkip atsın da, yaramaz bir çocuk gibi kar topu oyp"•"*>5^ <ıl«ın' Hiç düşünmeden cevab verdim: Geliyoruml , İArkası var). Tarafından harikulâde bir tarzda yaratılan ve Venedik sergisinde ikinci büyük mükâfatı kazanmış olan ^^•••^••^•^^••^••^•MHbüyük, calibi dikkat ve emsalsiz bir filmdir. • • ^ ^ ^ M ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H I Çemberlitaş SİNEMASINDA Tefrika No. 16 Fazla düşünmeğe galiba lüzum yok. Bir zamandanberi, hayatımı altüst eden Selim Sekban Bey, her şeyde olduğu gibi, bunda da zevkimi harab etti. Asabım, temelınden o kadar bozuk ki. hiçbir şeyden zevk almaz oldum. Elbette kışı da böyle soğuk karşılayacağım. Selim Sekban Bey Yassıkayada misafir kaldıkça, en masum eğlencelerim bile büyük birer cürüm sayılacak. Kimbilir, kar topu oynamağa kalksam, kardan heykel yapsam, büyük annemle ikisi, nasıl karşıma geçip fena fena bakarlar. Bir an için, kendimi, çamlık boyundaki patikada kızak kayarken tahayyül ettim ve Selim Sekban Beyin bu manzaraya seyirci olduğunu düşündüm; tüvlerim ürperdi. Başım açık, yahud saçlarım, kendi ördüğüm yün bir kukulete ile örtülü; arkamda, gene kendi beceriksiz ellerimden çıkma, eni boyuna uymaz bir yün ceket; ayağımda bir çift eski bot, merkebe biner gibi kızağa oturmuş, kaymağa hazırlanıyorum. Ellerim soğuktan havuclaşmış; yanaklarım, helvacı güzeli gibi al; gözlerim, rüzgârdan nemli nemli.. Nakieden: HAMDI VAROGLU Tepeden tırnağa, arsız bir mahalle kızı kıyafeti. Yanıbaşımda, Selim Sekban Bey duruyor. Başı açık, fakat saçları her zamanki gibi pırıl pırıl taralı. Sırtında, yüzüne başka bir kibarlık veren kürklü bir palto. Ayağında, gene her zamanki gibi, keskin ütülü pantalonu, altında gıcır gıcır boyalı fotinleri. Tepeden tırnağa, kibar bir zat. Asıl fenası, bu tepeden tırnağa kibar zatın, mavi gözlerinde, incecik dudaklarında, karşısındaki mahalle çocuğunun haline gülen müstehzi bir tebessüm var. Hayalimin burasına gelince, gayıi ihtiyarî ürperdim. Şimdi anlayorum. Çok sevdiğim karın bana ilk defa soğuk görünmesi, yanında her vesile ile küçüldüğüm Selim Sekban Beye bir vesile daha vermemek arzusundan. Odamdan çıktığım zaman, içimde, tarif edilmez bir üzüntü vardı. Çok sevilen bir insanın ölüm haberi alınsa, belki duyulan acı buna benzer. Birdenbire gelen kış, fırtınalannm soğuk nefesini kö§kün içine kadar doldurmug. l Münir Nureddin Konseri g 10 Şubat Cumartesi akşamı T f Radyo Kraliçesi AM Ç N Bugün 2,30 ve 5,30 da SHIRLEY TEMPLE Cumartesi günleri seansları: S 1 2,30 4 5,30 7 9,15 de I Pazar 11 de 15 kuruş Aynaroz Kadısı TEŞEKKÜR ) Sevgili ailemin ve kardeşimiz Mari Aleksanyanın cenaze merasiminde bizzat hazır bulunarak sonsuz elemlerimize iştirak eden dost ve arkadaşlarımıza sonsuz minnet ve teşekkürlerimizi sunarız. Avedis Aleksanyan Kaıekin Korzagadaryan ve annesi