CUMHURİYET 19 îkincîkânun 1940 Uvey ana YENİ ESERLER Tanzimat Maliye Nazırları İkinci cild R A D YO Kan koca geçimsizlikleri Bugunku program Meşhur sinema yıldızları arasmda birbirlerinden aynlmak istiyen yeni çiftler var I Kanaat Kitabevinln «Ankara Kütübha Hızmetçi yol çantalarını odaya bırakıp lerle hiç meşgul değildi. Onun inadcı, so nesi Tarihi Serisi» nin 16 ncı eseri olan TÜBKİYE R^nVOnt^^YON POSTALAKI da dışarı çıkınca Necmiye kendini bir murtkan olduğunu kocasına açıkça söylü «Tanzimat Maliye Nazırları ikinci cild» .><uga uzunluğu: koltuğa attı ve ilk sözii: yor, «eğer benim kızım olsaydı..» diye, de intişar etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Türklye Radyosn 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Maliye nazırlarının hayatından bahseden Küçüğü görsek oldu. başhyan tenkidler yapıyordu. Bu yüzden Ankara » T. A. P. 31.70 m. 946S Kc/s. 20 Kw. Kocası: Ahmedle bir iki kere hafif münakaşalar bu kitab Mehmed Zekl Pâkalmın eseridir. 12,30 Program ve memleket saat ayarı, Kıymetli bir tetkik ve tetebbü mahsulü o Şimdi buraya gelecek, dedi. Göre ettiler.. Hem artık Necmiye şimdi yalnız 12,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 lan eserde dokuz Maliye nazırından bahseceksin ne ince, ne dal gibi bir kız.. Onu genc kızı değil onun annesini de düşüneTürk müziği: (Pl.) 13,30 14,00 Müzik: Kadilmektedlr. 260 sahifedir. Fiatı 125 kuruşseveceğinı ümid ediyorum. rek üzülmeye başlamıştı, acaba nasıl şeydi tur. içinde isml geçen Maliye nazırlarmın rışık hafif müzik (Pl.) 18,00 Program ve Ahmed kırk yaşlarında bir adamdı. diyordu. Ahmed onu çok mu severdi. resimlerini de muhtevidir. Tavsiye ederiz. memleket saat ayarı, 18,05 Türk müziği: Holivud'dan yazılıyor: Fasıl heyeti, 19,00 Serbest saat, 19,10 MemFakat dimdik bir vücudü ve genc bakışlı Kimbilir üçü nekadar mes'uddulaı. leket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haOkuyuculara bazan sırf reklâm gibi gözleri vardı. Necmiyeyi seyahatte tanıSonraları çok daha garib bir vehme berleri, 19,25 Türk müziği. Çalanlar: Vegeliyor ama, zaman zaman sinema yıl mış, sevmiş evlenmişti. Kan koca uzun düşmeğe başladı. Ona öyle geliyordu ki cihe, Ruşen Kam, İzzeddin Okte. I Okudızlanndan teşekkül etmiş aileler arasınbir bal ayı seyahatinden bugün dönmüş Ahmed, Leylâda bir türlü unutamadığl yan: Mustafa Çağlar. 1 Faik Bey Hicaz Şubeye davet da vukua gelerek gazete sahifelerine kabulunuyorlardı. eski karısını hatırlamaktadır. Fakat genc şarkı: (Ateşi suzanı firkat) 2 Rahmi B.dar intikal eden geçimsizlik gürültüleri Kapı vuruldu. Kan koca döndüler, kadını en çok öfke ve kin içinde bırakan Eminönü Askerlik şubesinden: Hicaz şarkı: (Akşam erdi gene sular karar1 Süvari teğmen Haydar oğlu Hikmet emin olun ki hakikattir. kanad yavaşça açıldı ve içeri ince bir ha şey küçük kızın lâkaydisi, nefreti idi. dı) 3 Udî Cemil Bey Hicazkâr şarkı: Nitekim son zamanlarda gene kendileyal süzüldü, on dört yaşlarında bir kız Genc kız bütün bu hislerini göstermekle (4640) 1310 lu Kırklareü. (Lâyık mı sana bu dil) n Okuyan: Ra2 Süvari teğmen Muhiddin oğlu Ab rinden bu gibi hareketler ümid edilen ve çocuğu.. Beyaz, uzunca bir yüzii vardı. beraber o kadar yumuşak, o kadar kendi dife Erten. 1 Ruşen Kam: Kemençe takedilmiyen bir kısım k a n koca yekdiğeGüzel denemiyecek bir yüz.. Eğer bu halinde hareket ediyordu ki kızmaya, dulhanıid (17792) 1310 lu İstanbul. simi. 2 Salâhaddin Pınar Hüzzam şar3 Süvari teğmen Aii Rıza oğlu Ahmed rinden aynlmak teşebbüsüne girişmışler kı: (Ümidini kirpiklerine bağladı gönlüm) yüzde o acayib bakışlı büyük elâ gözler söylenmeye de hiç bir sebeb bırakmıyor3 İshak Varan Hüzzam şarki: (Kaç yü dir. Bunlardan birincisi Ruby Keeler Al olmasa ona bir küçük kız demek müm du. Necmiyeye, eve gelelidenberi ancak Turhan (25888) 1313 lü istanbul. 4 Süvari teğmen Cemal oğlu Ali Galib Jolson'dur. Meşhur şarkıcı ile tanmmış beni sen taze yalanlarla avuttun). 4 Salâkündü. Fakat bu gözler olgun bir insanın o da pek lüzumlu zamanlarda iki kere (14605) 1313 lü istanbul. haddin Pınar Hüzzam şarkı: (Seviyordu dansözden vücude gelmiş olan çift, bir ki gibi görmüş, geçirmiş, ıstırab çekmişe hitab etmişti. Genc kadın da artık ona 5 Süvari asteğmen Enver oğlu Mehmed onu ruhumda kanarken yaralar). 20.00 Kozamanlar sinema merkezinin en mes'ud benziyorlardı. Kapının kanadına yorgun bir kelime bile söylemiyordu. Aralannda Faik (17959) 1312 li Adana. nuşma (Harb hatıraları ve millî menkıbeve en iyi anlaşmış kan kocası olarak parbir tavırla yaslanarak kısık bir sesle: ki mücadele sessizdi. Bununla beraber 6 Süvari asteğmen Osman Nuri oğlu ler) 20.15 Temsil: Çoban kızı. Yazan: Mitmakla gösteriliyorlardı. Al Jolson'un id Hoş geldiniz, dedi. Necmiyeye, bedbaht edecek kadar te Hasan Rahmi (30515) 1319 lu İstanbul. hat Tansuk. 21,15 Serbest saat, 21,25 Müzik: Necmiye derhal yerinden firlamıştı. sir ediyordu. O kadar ki genc kadın bir 7 Süvari asteğmen Omer Lutfi oğlu diasına nazaran Ruby Keeler bu sene o Radyo Orkestrası (Şef: Hasan Ferid Alnar) kadar sinirli ve huysuz görünmektedir ki Genc kıza doğru mütereddid, fakat mu gün «ah çocuklu bir adamla evlenmekle Muzaffer (29119) 1318 11 Kızan. 22,15 Memleket saat ayan, ajans haberleri; \ ^ • i • I 8 Süvari asteğmen Feyzi oğlu Hüseyin zavallı şarkıcı başını dinlendirebilmek t ziraat, esham tahvilât, kambiyo nukud habbetli bir kaç adım attı. Sonra ondan ne budalalık etmişim» diye, düşündü ve Al Jolson ve Ruby Keeler için mahkemeye müracaat ederek talâk borsası (fiat) 22,35 Müzik: Opera aryaları da bir hareket bekler gibi durdu. Fakat bunu münakaşalarından birinde kocasına Avni (30517) 1318 li Sinob. 9 Süvari teğmen Nihad oğlu Raif taleb etmekten başka bir çare görememiş(Pl.) 23.00 Müzik: Cazband (Pl.) 23,25 23,30 kız kımıldamamıştı. Ahmed ilerledi. Kı da açıkça söyledi. Ahmed mustarib, hayanlamıya vakit bulamadan böyle bir işe Yannki program ve kapanış. (32252) 1321 li İstanbuL tir. zını zayıf omuzlarından tuttu. Ve iğilip retle genc kadının yüzüne baktı. «Nasıl, teşebbüs etmek neden? Kaldı ki biri re10 Süvari asteğmen Mehmed oğlu Enikinci çift Marquis de la Falez Consyanaklarından öptü, Sonra yavaşçd onu artık beni sevmiyor musun?» diyordu. jisör, diğeri artist olan bu iki şahsiyet sever (42518) 1325 li İstanbul. tance Bennett'tir. omuzlarından Necmiyeye doğru itti: Seviyordu, fakat çocuk, evde bir gölge 11 Süvari asteğmen Şevkl oğlu Llsani Mavi gözlü ve tatlı gülüşlü Constance nelerdenberi beraber çalışıyorlar ve birgibi dolaşan, kendisine hitab etmeğe te Anneni kucakla Leylâ, dedi. (44014) 1328 li İstanbul. şimdiye kadar birkaç defa evlenip bo likte filim çeviriyorlardı. Meselâ «Seki Fabrikatör Bay Mehmed Raif Korel Genc kadın neşesi oldukça kırılmış, kı nezzül etmiyen ve kin dolu gözlerini bir 12 Süvari asteğmen Sadık oğlu Enis şanmaya alışmış olduğu için bu haberc zinci Henry» müşterek vücude getirdik müptelâ olduğu hastalıktan kurtulamıya. zın zayıf vücudünü kucakladı. O, kolların an yüzüne kaldırmıyan çocuk... (44328) 1328 li İstanbul. leri en güzel eserlerden biri idi. Diğer tada hareketsiz kalmıştı. Yüzüne değen duNecmiye «yapamıyacağım» dıyor ve İsimleri yukarıda gösterilen yedek subay hayret edilemez. İlk defa Phil Plant is raftan rejisör Alexander Korda, Mearle rak vefat etmiştir. Cenazesi bugünkü cuminde çok zengin bir gencle izdivac et ma günü saat on birde Kızıltoprakta dakları ise buz gibi idi. ağhyor, Ahmed onu teselliye çalışıyor ların şubeye gelmeleri ilân olunur. miş ve aynlmak için kendisinden 2 mil Oberson'un adeta velinimeti sayılır. Çün polis karakolu yanındaki No. 7 köşkün • Birbirlerinden ayrıldıkları zaman ba du. Bu kendi kızı idi. Biraz vahşi tabiatli, kü onun san'at âlemine intisab etmesine den kaldırılarak Karacaahmed kabristaşını yavaşça önüne eğdi, gözkapakları tit durgun bir çocuksa ne yapmalı? Aldır Zelzele ve seylâb felâketze yon dolar tazminat almıştı. Marquis de la Falez ise Gloria Swanson'un eski kocası tavassut eyleyen ve yükselmesine sebeb nındaki aile makberesinde defnoluna riyordu ve ince, soluk dudakları kısılmış mamak lâzımdı. Karısına karşı her za deleri menfaatine konser dır. Onu bırakıp Constance Bennett'i al olan bu zattır. Acaba, Mearle Oberson caktır. Allah rahmet eyliye. lardı. Birdenbire döndü, yürümekten zi mankinden fazla müşfikti. İki üç gündenda Holivud'un diğer bir takım kadın arBay Mehmed Raif, Telgraf fabrikasını, yade kayar gibi uzaklaştı. beri onun ana olduğunu öğrenmişti.. Memleketimizin güzide musikişinaslarmı mış olduğuna göre o da bu işlere pek yatistleri gibi artık himayeye ihtiyacı kal Ahırkapıda kereste ve doğrama fabrikaKapı kapandı. Kan koca tekraı yalnız bir araya toplayarak münevver kütlenin bancı değildir. Necmiye oldukça müşkül günler geçirlnsanı en ziyade şaşırtacak olan hâdi madığını gördüğü anda hâmisine isyan sını tesis etmiştir. kaldılar ve bakıştılar. Necmiye gülümse di. Artık odasmı pek az terkediyordu. musikı ihtiyacını tatmine hizmet yolunda Fen ve vazife yolunda hizmetlerine şayanı takdir gayretlerde bulunmug olan se Alexander Korda Mearle Oberson'un etmeğe kalkışanlardan mıdır. Maamafih meye çalıştı. Yavaşça: Fakat kulağı hep küçük kızın adımlannda aynlmak istemeleridir. Alexander'in gazetelerde intişar eden be mebni hükumetimizden ve ecnebi dev Dediğin gibi diye, mırıldandı. ln di. Ve hep ayni şeyi düşünüyordu. Ben Galatasaraylılar cemiyetinin bu kere ha birbirlerinden cecik, dal gibi kız... den nefret ediyor, benim ölümümü iste sılatı tamamen zelzele ve seylâb felâketze Bunlar 1939 senesi haziranında evlenmiş yanatında böyle bir vaziyeti tekzib ettiği letlerden yüksek derecede nişanlar al deleri menfaatine olmak üzere, bir konser olduklanna göre kurduklan yuva henüz ne göre daha barışmak ümidleri mevcud mıştır. Mebahisi Telegraf namile matbu Fakat içinden oldukça soğuk diye, dii diğine eminim, kimbilir yatağında nefrettertib eylediği haber almmıştır. eseri vaTdır. yedi aylıktır. Daha birbirlerini derinden demektir. şünüyordu. Hiç böyle tahmin etmemiş le ne beddualar etmektedir.> Geceleri 21/1/940 pazar günü saat 16,30 da GalaBay Mehmed Raif, fen ve marifet ertim. Benden nefret etiğine eminim. rüyasında onun elâ gözlerini nefretle üzebabmdan ve hayır eshabından olduğun Ve ilk defa üveyana olduğunu hatırla rine açıimış görerek sıçrıyor ve ağlıyor tasaray lisesi konferans salonunda verile cek olan bu konserde tanınmış musikişi dan ziyaı esefi mucibdir. Kederdide amaktan gelen bir azab ve sıkıntı hissedi du. naslarımızdan ve Konservatuar muallimleilesine taziyetler edeTİz. yordu. *** rinden Omer Refils Yaltkaya ve Ferdi von BU HAFTA: DANS KRAL VE KRALİCESİ *** Doğumu pek müşkül oldu. Müthiş »an ştatser piyano ile, Ali Sezin kemanla ve Eski Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan cılar içinde tehlikeli dakikalar geçirdi. Muhiddin Sadak viyolonselle müntehab Necmiye birkaç gün içinde yeni evine Paşanın hafidi ve Bay Mustafa Süreyya yerleşti. Genc kadın hayatından şıkâyet Doktor ciddî endişeli bir yüzle Ahmedle parçalar çalacaklardır. en son yarattıklan, 1940 dansları üzerinde ve TANGO'dan BOSTON'a Bozcaadahnın oğlu, Ankarada diş tabibi çi değıldi. Kocasını seviyordu. Bununla uzun uzun konuştu, ya çocuk, ya anası kadar bütün MODERN DANSLAR tarihçesi çerçevesi dahilinde Sabih Bozcaadahnın kardeşi, İzmir ölçüHerkes Misafirlerine diyordu. Genc kadın çığlık çığlık «çocu r*^^ beraber kendini tam bir şekilde mes'ud büyük bir aşk romanı tasvir eden: ler ve ayar müfettişlerinden, hıssetmediği muhakkaktı. Saadetinin bir ğum, çocuğum» diye, haykırıyor, yüzü NEZİH BOZCA tarafı gölgelenmişti. Buna da sebeb üvey sapsarı alnında iri ter taneleri karyolada kısa bir hastalığı müteakib vefat etmiştir. çırpınıyordu. Bu esnada bir iki kere kakızı Leylâ idi. Cenazesi 19 ikincikânun 940 cuma günü Genc kız sabahları mektebine gidiyor pının aralığında Leylânın yüzünü görür saat 1 2 de Teşvikiye camiinde namazı kıtkram ediyor. du. Evde olduğu zamanlar ekseri vaktini gibi oldu. Genc kız dudaklarına kadar | filminde takdir alkışları toplamaktadırlar. hndıktan sonra kaldmlarak Eyübdeki odasına kapanarak yalnızbaşına geçiri bembeyazdı. Ve ilk defa elâ gözleri kormakberesine de|nedilecektir. Allah rahİlâveten: ERZİNCAN FELÂKETİ filmi kudan büyümüş ona doğrudan doğruya yordü, onun yiizünü ancak yemefcten yemet evlesin. kaUtjrorrln Sonm riolcfrrvr ynlcla$tı. Sanci le olmuştu. Tıpkı böyle.. A n » onu kurtaO ıcrğc: kadar ramadık.. hiç kaldırmıyor, bilhassa, Necmiyenin yii lar herşeyi simsiyah gösterecek üL: "zune hiç bakmıyordu. Necmiye bir iki ke korkunc bir şekikie çoğaldı ve kendini Sesi hıçkırıkla kesildi. Necmiye elini re ona yaklaşmak istedi, bahaneler buldu. kaybetti: kaldırdı. O kumral başı göğsüne çekti ve Kendine geldiği zaman derin bir hal sıkı sıkı bastırdı. Geceliğinin onun sıcak Ahmed birkaç kere karısına kızını müdasizlik içindeydi. Kalbi kuvvetle alıyor ve gözyaşlarile ıslandığını, tenine yapıştığıfaa eder gibi: Leylâ biraz vahşi tabiatlidir, dedi, yara gibi bütün vücudü sızlıyordu. Gene nı hissediyor, bundan garib bir zevk duişlerim münasebetile sık sık onu yalnız bı ilk sözü: yarak kendi kendine «onu ölen çocuğu Çocuğum? Oldu. raktım, belki bu yüzden bana karşı bile mun yerine koyacağım» diye düşünüyorO zaman ılık, küçük parmakların par du. Fllmi mevslmln en bliyllk muvaffaklyetldir. uzak, yabancı bir hali vardır. Hayır, Necmiye Leylânın babasına kar maklarına sarıldığını hissetti. Başını ağır llâveten : ERZİNCAN FELAKETI FİLMİ ve FOKS JURNAL PERIDE CELÂL şı hiç de yabani, vahşi olmadığını pekâlâ ağır çevirdi. Kumral bir başın avuclanna görüyordu. Kaç kere onları başbaşa yaka kapanmış olduğunu gördü. Bu baş yaHer akşam bütün dllnya Radyolarında billur seslnl Işlttiğinlz lamıştı. Muhabbetle birbirlerine yaklaşır vaşça kalktı ve yaşlarla ıslanmış iki elâ göz, gözlerine daldı. Sonra Ahmedin sesisevişirken görmüştü. Genc kadın «fakat ben onun annesinin ni duydu: Seni kurtardık ya, diyordu. yerini zorla almadım ki, diye düşünüBu ses biraz müteessirdi ve hahifçe tityordu. Bu kadın senelerce evvel ölmüş, Ahmed nasıl olsa evlenecekti. Hem bu riyordu. Genc kadın herşeyi anladı. Gözlerin Un en fazla muvaffak olduğu büyük süper filmi kadar nefret etmesi için ona bir fenalığım den yaşlar süzüldü. O ılık, küçük parmakdokunmalı değil mi?» Genc kadın elinde olmadan üzülüyor lar eline sarılmış, gittikçe artan bir şiddetdu. Sonra sonra bu üzüntü sür'atle büyü le parmaklarını sıkıyorlar, gözyaşlan arameğe başladı. Artık kocasile sevgisi dur sından hâlâ kendisine öyle biraz şaşkın, gun, tabiî hale avdet etmişti. İlk günler fakat sevgi ve şefkatle parlıyarak bakan o kadar aldırmadığı bu küçük kızın vahşi elâ gözleri görüyordu. Sonra bu gözler halı, gizlemediği nefret, şimdi daha çok yavaş yavaş yaklaştılar ve fısıltı halinde gözüne çarpıyordu. Bir evde kendisini titrek bir çocuk sesi: Beni affeder misiniz? dedi. sevmiyen ve bunu her halile belki de farfında olmadan ihsas eden bir insanla yaGenc kadın hayret içinde «Allahım şamak, hem de öyle bir insan ki mevcud bana artık nefretle bakmıyor, diye düşünBinlerce figüran ve rakkasenin iştirakile vücude gelen bu filmde Mısınn e n tanınmış artistleri rol almışlardır. olduğu halde bir gölge gibi evin içinde dü. Ve hiç ümid etmediği büyük bir seBu filmde ÜMMÜ GÜLSÜM'ün okuduğu şarkılann plâklan bir ay zarfında Yakınşarkta bir buçuk milyon aded satılmıştır. Eski Binbir Gece kaybolmağa çalışmaktadır. Bu ona azab vinc içinde kaldı. Manevî bir huzur madMasallarının ihtişarmm yaşatan bu ımuazzam aşk, heyecan ve ıstırab filmi veriyor, sinirlerini bozmağa başlıyordu. dî acılarını uyuşturur gibi olmuştu. Birkaç ay daha geçtikten sonra elinde olAyni ses biraz daha yakından mınlmadan üvey kızına mukabelelere başla dandı: dı. Şimdi o da genc kıza farkında değil Çok korktum, size birşey olacak di ^ llâveten ERZİNCAN FELAKETi FİLMİ miş gibi davranıyordu. Leylâya aid şeyye. Çok korktum. Annem gibi.. O da böy Perıde Celâl Ç ASKERLÎK İŞLERİ c ÖLÜM Sümer sinemasmda FRED ASTAIRE ve GINGER ROGERS I ÇİKOLAT CEMÎL I KARAMELÂ CEMİL B Ü Y Ü K BUGÜN D A N S SAKARYA'da Büyük T Ü R K Ç E SÖZLÜ ŞARKILI MUSİKİLİ u „ (YANIK ESI'RE) URUÇE SOZUÜ A R A P Ç A ŞARKIL Bugün matînelerden itibaren TAKSİM Tefrika No. 5 Büyükannem, müthiş bir ^ey söylemişim gibi hayretinden küçükdilini yutacaktı. Itirazım fayda vermek şöyîe dursun, büyükannemi daha fazla sinirlendirdi. Nihayet, tekdirler şöyle bir nasihatle bitti: Sen daha çocuksun kızım... Bu işlere aklın ermez... Sonra anlarsın. lienim misafirlerimin asaletinden, kibarlığından şüphe etmeni de sana yakıştıramam... Haydi, odana çekil artık; geç oldu. Daha evimize ayak basar basmaz, büyükaıınemle benim aramda böyle hâdiseler çıkmasına sebeb olan muallimime karşı, içimde sonsuz bir kin doğmuştu. Kendisini, hürmetle, hat>a sempati ile karsılamağa hazırlandığım bu adam, şimdi, benim nazarımda, durup dururken aramıza sokulup rahatımızı bozan, ağzıtnızın tadmı kaçıran bir tufeyli olmuştu. Zaten, evimize kendisi gelmeden tadsızlık getirdi. Postacının elinden mektubu aldığım o dakikadanberi rahatımızın kaçtığına bakıyorum da, büyükannemin, bu yabancı adamı eve misafir edecek kadar gaflet göstermesine şaşıyorum. Nakleden: HAMDİ VAROGLU Isminde bile şirinlik yok. Selim Sekban! Bu ne biçim isiml Sekmek filınden gelen bir manası var sanki. Bu mana; sonra onun mağrur tavırları; yürüyüşünde, oturuşunda, kalkışındaki kurulu bebek halleri hep bir araya gelince ona, gayriihtiyarî, «saksağan» adı verdim. *** Geldiğinin ikinci günü sabahı. Piyanomun başına oturmuş, Beethoven'in başdöndürücü bir sonatını çahyorum. Etrafımı farkedemiyecek kadar dalmışım. Ruhumda, eski günlerimin neş'esi var. Parmaklanmın tuşlardan çıkardığı coşkun seslerle, kendim mestoluyorunı. Birdenbire, arkamda, bir çift yabancı gözün bana baktığım, bakışları enseme temas edercesine maddiye yakın bir hisle anladım. Bu öyle kuvvetli bir histi ki, o yabancı gözler karşımda bulunsa, mevcudiyetini ancak bu derece kat'î olarak duyabilirdim. Başımı çevirdim. Selim Sekban Bey karşımda duruyordu. Derhal yerımden fırladım. Yüzümü kaplayan kızartıyı örtmek için: Beni mi anyordunuz efendim? diye sordum. Hayır küçükhanım... Rahatsız olmayın. Hem niçin durdunuz? Piyanonuza İutfen devam edin. Tok âhenkli, ciddî sesinde hem yumuşak, hem mütehakkim bir eda var. Bu beni büsbütün şaşırtb ve utandırdı. Bütün yavanlığına rağmen, bu adamda garib bir enerji var gibi görünüyor. Azametli halile, mağrur bakışlarile, herkesi karşısında elpençe divan durdurmak iddiasında olsa gerek. Ben, kendi hesabıma, onun karşısında donup kalryorum. Şimdi gene öyle oldu. Yüzüm ona dönük, ellerim piyanonun kenarında, bakışlanmdaki şaşkınlığı gidermeğe muvaffak olamadan, öylece bekliyorum. Ne piyanoya devam etmeğe, ne de başka bir hareket yapmağa mecalim var. Selim Sekban Bey, benim bu hareketaiz durusum karşısında, kendisine mahsus o azametli tavrile özür diledi: Affedersiniz, küçükhanım; sizi rahatsız ettim... Özür dilemiyor, sanki beni rahatsız ettiğini İutfen tasdik ediyordu. Ben, o manasız sıkılganlığımı üzerimden bir parça atmağa muvaffak olmuş, piyanonun başından uzaklaşmağa hazırlanıyordum ki, hemen ilâve etti: Büyükhanımefendiyi görmeğe gidim da, buradan geçtim... >L y c basını hafifçe iğdi, gülürnsedi; sa londan çıktı. si demek olan bütün bu şeylere mısafiri tirhamım var. Olduğum yerde kalakalmıştım. Bir an mizin alâka göstermesi beni memnun ediBüyükannem derhal söze kanştı: için ele aldığım cesaret, Selim Sekban yordu. Yassıkaya zaten benim en çok Ne demek, beyefendi! Ne emriniz Beyin donuk nezaketi karşısında erimiş, sevdiğim mevzudur. Belki, iyi tanıdığım varsa söyleyin; vazifesi, elbette yapacak. tekrar kaybolmuştu. yegâne mevzu olduğu için, Selim Sekban Bey, büyükannemin bePiyanoma avdet etmedim; edemedim. Büyükannemin, köşkteki sessizliği, ci nim hesabıma gösterdiği bu tevazua, maBiraz evvelki neş'emden eser kalmamıştı. varın ıssızlığını, kuşuçmaz, keıvan geç hud azametli tebessümile bir teşekkürde Nenin nesi olduğunu dehşetli merak et mez; dağbaşı oluşunu ısrarla, tekrar tek bulunduktan sonra, gene bana döndü. tiğim lisan muallimimle uzun uzadıya ko rar anlatması nazan dikkatimi celbetti. Yassıkayayı bana daha iyi tanıtmanuşup bu merakımı gidermek fırsatını, Vakıâ, onun, kalabalık içinde yaşamak nızı rica edecektim, küçükhanım, dedi. tam elime geçirmişken kaçırmıştım. Bu pı tan hoşlanmadığını, insanlardan uzak kal Dün, etrafile göremedim. Hanımefendisırıklığıma için için kızıyordum. mağı çok sevdiğini bilirim. Fakat, misa nin verdikleri izahat da beni meraka düSelim Sekban Beyin, alelâde bir nıu fire, kendi zevkini bu derece ısrarla an şürdü. allim olabileceğine bir türlü inanamıyor latmağa çalışmasma mana veremedim. Hay hay efendim, dedim. Ne zadum. Konuşurken kullandığı lisan, her Belki, aramızda uzun zaman kalacağı için, man isterseniz. halinde sezilen gurur, hele dün, benimle Selim Sekban Beyi, Yassıkaya çiftliğinin Bu alâkadan, çok memnun olmuştum. ilk defa karşılaştığı zaman gösterdiği alâ bir yabancıya kasvetli gelebilecek ten O kadar ki, Selim Sekban Beyin karşıkasızlık, aylıkçı bir adamın harcı olan iş halığına ısmdırmak istemiştir. sında her zaman duyduğum sıkılgan'.ıkler değil, hele bir muallimin, kendi taSelim Sekban Bey, büyükannemin ver tan şimdi bende eser bile yoktu. lebesine karşı böyle davranmasına imkân diği izahatı büyük bir dikkatle dinleyor; Beraber köşkten çıktık. Önce, doğru, yok. işittiği sözlerden memnun olduğu çehre köşkün arka tarafındaki kayahklara gitBir taraftan da düşünüyojum; onun li sinin ifadesinden anlaşıhyordu. Çiftlikle tik. Yamyassı, tepeleri bilhassa tesviye esan muallimi olduğunu, bana ders ver köşkün arasında ne kadar mesafe bulun dilmiş gibi düz kayaların teşkil ettiği sedmek için köşke geldiğini büyükannem ha duğunu; köşkün kasabadan ne kadar u lerde durduk. zak olduğunu; yaya veyahud araba ile ber verdi. Selim Sekban Bey, köşkün tepesinden Büyükannemin yalan söylemiş olduğu kaç saatte gidilip gelindiğini inceden in bakan bu yüksek sedden tâ ufuklara kaceye sordu, öğrendi. Ve sofradan kalk dar, ayaklarımızın altına serili geniş ovana kat'iyyen ihtimal veremem. tığımız zaman, muallimim, Yassıkayanın yı bir hamlede kucaklamak isteyen dikBugünkü öğle yemeği dünkünden bir bütün teferrüatına en az benim kadar katli bir bakışla, etrafa bir göz gezdirdi. az daha canlı oldu. Misafirimiz, dünkü vâkıf bulunuyordu. Sonra, kayalara, köşke, kasabadan çiftkadar sessiz durmadı. Benim alâkadar oYemekten sonra, salonda kahve içilir liğe kadar uzanan araba yolile keçiyoluna, labileceğim mevzular açtı ve büyükan ken, Selim Sekban Bey, benim de yanla bulunduğu mevkiin plânını çizmeğe hanemle bunlan konuştu. rında bulunduğumu ancak o zaman far zırlanan bir müheindis gözile, enini boyunu ölçer gibi baktı. Yassıkayadan, çiftlikten, köşkten, ka ketmiş gibi, birdenbire bana döndü: sabadan bahsettiler. Hayatımın çerçeve Leylâ Hanım, dedi, sizden bir is{Arkası var)