CUMHURIYET Küçük hikâye Froylayn = = = = : ] ^^™ Yarın akşam YILBAş! gecps'ne mahsus ^m Haydar Rifatın eserlerinden îşler Tıkınnda Gidiyor Kadın Kalbi Kadm Aşkı Aşk Peşinde Karagömlekliler ihtilâU F+rüsk Vazosu tlk A§k tliçin Ölümü Efendi tle Hşak Vikontun ölümü tklimler Ölüler Evi Felsefe Küçük httcâyeleı Mev'ud Toprak Stalin Lenin Mezhebi Taroh Felsefesi Farmasonluk Anarsizm 35 Kr. 30 60 100 100 20 50 50 40 30 100 125 35 100 125 150 75 125 100 60 30 Bırincfltânun 1930 Şehzadebaşı T U R A N Tiyatrosunda Ingiliz ordusunun genc zabitlerinden dostum Gerald'la garb cephesinde buluştuk. Gerald, yirmi altı yaşında, dişlek ağızlı, uzun çeneli olmasına rağmen şirin bir delikanhdır. Geniş, kumlu gözlerinde metanet, kahramanlık ve âlicenabhk nurlan parlar. Bundan iki sene evvel Ingilterede yapılan bir sür'at koşusunda kendisine galib gelmekliğim onu şaşırtmıştı. Fakat bütiin Ingiliz sportmenleri gibi bu mağlubiyeti son derece büyiik bir soğukkanlıhkla karşılamış: Bir gün olur, elbet ben de aize galib gelirim! Demekle iktifa etmişti. Sussex sahillerinde onunla iiç ay kadar arkadaşlık etmemiz bende unutulmaz tatlı hatıralar birakmıştı. Gerald'm iki kız kardeşi vardı. Geçen »ene evlenmişler. Lâkin ben onları hep o zaman gördüğüm gibi sırtlannda köylü elbiseleri, önlerinde önlük gouvernanteleri Froylayn'a evişlerinde yardım edeı vaziyette tahayyül ediyorum. O vakit babasının, annesinin nasıl olup da kızlarının terbiyesini bir Alman kadınına tevdi ettiklerine şaştığımı söyle miştim de bana şu cevabı vermişti: Biz, Ingilizlerin, yeni Almanyaya karşı fevkalâde itimadımız vardır. Kaldı ki mürebbiyemiz, Froylayn Johanna'nın kardeşlerime gösterdiği ihtimam onun milliyetini bile bize unutturuyorl *** Askerî lokantada karşı karşıya büyük bir iştiha ile yemeklerimizi yemeğe başladığımız zaman ailesinin sıhhat ve âfıyetine aid sorduğum haberler arasında hiç de fena bir fikirle olmıyarak: Kuzum, dedim, Froylayn Johanna ne oldu? Gerald, sualimin kendisinin pek de hoşuna gitmediğini işrab eder bir tarzda kaşlarını çatarak cevab verdi: Çok fena ve cansıkıcı bir vaziyet hasıl oldu. Yaaa... diye içimi çektim, ben böyle olacağını tahmin etmiştim. Gerald birden sözümii kesti: Mesele hiç de tahmin ettiğin gibi çıkmadı. Yüzünde hafif buruşukluklar yaratan garib bir teessürle anlatmaya başladı: Bugün bizimle harbe girmiş olan Almanya hakkında ne düşünürsek düşünelim, ailem senelerdenberi Froylayn Johanna'nın bize karşı gösterdiği sadakatten zerre kadar şüphe etmiyordu. Mürebbiye, kız kardeşlerimi Darmstadt'da bırakmiş olduğu ayni yaştaki yeğenlerine benzettiği için onlara karşı sonsuz bir şefkat ve muhabbet gösteriyordu. Ayni vaziyette bir ıngiliz kadını o yaşta iki genc Alman kızına bu tarzda bağlanabilir miydi, bağlanamaz mıydı, ona dair kat'î bir şey Söyleyemem... Yalnız mnhakkak olan bir şey varsa o da anne ve babamın Froylayn Johanna'y a zaman geçtikçe aile ef"radından biri imiş nazarile bakmalandır. Vakıâ, Froylayn, vakit vakit yeni, büyük Almanya hakkındaki hayranlıklarını izhardan geri kalmıyor, fakat tngiliz âdet ve an'anelerine alışrnış olduğu için bu hususta pek ileri gitmiyordu. Son senelerde ve aylarda Avrupayı alt üst eden vak'aları sana ayrıca hatırlatmaya tabiatile lüzum yok. Çünkü, sen de onları benim kadar, belki de benden fazla bir dikkatle takib ettin. lşler bir raddeye geldi ki Almanyanm büyümek hırsı karşısında bütün dünya deTİn bir endişeye düşmüstü. Südet'ler, ÇekoSlovakya, Danzig, Polonya meseleleri yekdiğerini takib etti ve nihayet, Almanya ile Fransa ve Ingiltere birbirlerine harb ilân ettiler. Bu sıralarda bizim Froylayn memleketinden sık sık mektublar alıyordu. Bunlar tabiatile sansürden geçtiği için hiç şüphesiz okumasında siyasî ve askerî mahzur olmıyan şeylerdi. Fakat Johanna on lan okurken hıçkırarak ağlıyor, kız kardeşlerimi odasına götürerek kendilerine annesinin, babasmın, akrabasının resimlerini gösteriyordu. Size yemin ederim ki, diyordu, onlar masumdurlar, bu yapılan işlerle onların hiçbir alâkaları yoktur!. Toplar patlamaya, gemiler batmaya, düşman tayyareleri memleketimizin üstünde uçmaya başladığı halde o, yakm bir sulhtan ümidini kesmiyor, iki milletin pek çok geçmeden anlaşacaklannı söylüyordu. Bir gün hiç sebeb yokken Froylayn Johanna bavullarını hazırlamış, gitmeğe kalkmıştı. Annem, mürebbiyenin bu delice hareketine mâni oldu. Çünkü hangi yoldan memleketine dönmeğe kalksa tehlikeye ve müşkülâta maruz bulunacaktı. Almanya ile Ingiltere arasında seyrüsefer münasebeti olmadığı için muhakkak ortada kalacak ve neticede esirler kampına götürülecekti. Froylayn, kalmaya muvafakat etmekle beraber o akşam yemeğe inmedi. Geceyarısı oluncaya kadar da kimseye gözükmedi. Ertesi sabah saat dokuz buçuğu geçtiği halde kendisinden ses sada çıkmayınca büyük kızkardeşim Constance yukanya gitti. Johanna'yı yatağmda hareketsiz, sapsarı bir yüz, kapalı ve şiş gözlerle görünce bir çığlık kopardı. Hemen koştuk. Mürebbiyenin karyolasmın yanındaki gece masasınm üstünde boş bir tüb duruyordu. Yerde beyaz toz lekeleri görülüyordu. Anlaşlhyordu ki Froylayn hayatına nihayet vermek istemişti. Odanın köşeleri annesinin, babasmtn, akrabasının yırtılmış resimlerile dolu idi. Derhal çağırdığımız doktorun ihtimam ve gayretleri sayesinde Johanna kendine geldi. öğleden sonra tamamile normal bir vaziyete girmişti. Tatlı bir sesle: Müthiş bir kâbus geçirdim! Dedi. Mürebbiyenin uyku ilâcından kendisini öldüreceğini tahmin ederek aldığı miktarın ona fazla bir zaran dokunmamıştı. Yalnız, birkaç gün sonra bazı havassının bu teşebbüs neticesi epeyce zayıflamış olduğunu teessüfle gördük. Kardeşlerimi, Darmstadt'daki yeğenleri zannederek onlara çocukluk hayatlarından bahsediyordu. Tamamile aklını kaybetmiş denemezdi, fakat şuuru bozulmuştu. Bir akıl hastanesine gönderip orada kapatmaya lüzum görmedik. Çünkü vaziyeti o kadar vahim değildi. lşte ben Froylayn' i bu halde bırakıp geldim. **# Gerald'a geçen gün askerî lokantada gene tesadüf ettim. Çehresinde fazla neşeden eser yoktu. Bu teessürü acaba siyasî veya askerî bir hâdiseden mi ileri geliyor, diye merak ettim. Hemen yanındaki boş yere oturdum. Hayrola dostum, dedim, hasta mısın yoksa... Pek keyifsiz görünüyorsun! Elini alnına götürdü: Sorma birader, diye cevab verdi, garib tesadüf... Şimdi büyük kızkardeşim Constance'den mektub aldım. Graf Spee kendini batırdığı gün Froylayn Johannanın krizleri artmış. Ertesi sabah geminin kumandanmın intiharı haberi gazeteîerde okunduğu sırada da kalb sektesinden ölmüş... Zavalhya ne kadar acıdım bilsen! Tprcnnıe eden: Pierre Villetard'dan <=& Tiyatro, Sinema, Varyete Izmir ses Kraliçesi Bayan MELAHAT Arap rakkasesi KiKi, MACAR VARYETESI RAD.YO Bugünkü program j BADIODİFÜZTON POSTALAK1 D&iga aznnlnğu: Türkiye Badyoso 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Ankara . T. A. P. 31.70 m. 9465 Kc/s. 20 Kw. TÜKKİFE Dümbüllü İ S M A İ L Tekm L S"e D E H R İ E F E N D İ V di 3 p r e o rl ed Biletler numaralıdır gişede sahlmaktadır. Tel : 22127 k u b yMI En güzel senebaşı hediyesi CLAUDETfE COLBERT DON Gece Yarısı Kontesi B u g ü n Günlerdenberi bütüa Istanbulu bir neş'e fırtmasıle satsan ... Paramunt Şirketının mîlyonlaıı'e meydana getiıileo ... Günün ... Haftanın ... ve senenin en güzel tilmi ( ASKERLÎK İŞLERİ Şubeye davet Eminönü Askerlik şubesinden: 1 335 doğunüularla muamele görüp kısa hizmetli asker edilenlerle diğer do ğumlularla muamele gorüp kısa hizmetli askerliğine karar verilmiş olup her ne sebeble olursa olsun henuz sevkedilmemiş olan kısa hizmetli gayriıslâm erat sevkedileceklerinden toplanma günü olan 2/11/940 günü şubede hazır bulunmaları. 2 316 ilâ 334 dahil doğumlu muhabere ve nakliye sınıfma aynlmış ve henüz as kerlik etmemiş erlerin sevkedilmek uzere hemen şubeye müracaatleri, aksi takdirde haklannda takibatı kanuniyede bulunularak cezalandırılacaklan. 3 Taşrada bulunaniarın da bulundukları yerin askerlik şubelerine hemen mü racaatleri ilân olunur. ANUCHE JOHN BARRYMOR MARY ASTOR ve FRANSIS LEDERER' in en mükemmel eserleri LÂLE ilâveten : Renkli Mi*i MEıRO JLMNAL SineniuS'nda bir hale getirilen TEŞEKKÜR ) fPARK Bu akşam, Bugün saat 1 ve 2.30 da tenzılâtlı matineler Kızım Zeyneb Dizenin duçar olduğu apandisit hastalığından gösterdikleri fevkalâde alâka ve ihtimam sayesinde kurtaran memleketin en büyük sıhhî müessesesi olan Gülhane hastanesi kıymetli operatör Murad Cankatana ve asistanlan doktor Salâhaddin ve Avniye derin min, net ve sükranlanmı saygı ile arzederim. Annesi: Nevzad Dizen *** Hemşiremîz Mahire Karabeğin vefatı dolayısile duyduğumuz derin acıya gerek taziyette bulunanlara ve gerek cenazeye iştirak edenlere ayrı ayrı teşekküre teessürümüz mâni olduğundan gazetenizin lutufkâr tavassutunu rica ederiz. Kurmay binbaşı Kurmay yarbay Rahmi Paşakay Reşad Paşakay O T E L i N D E Meşhur Ameıikan Şantözü L O U i S E DUKE'nin Yeni Sene Reveyonu Hususi ve nefis yemekler salonu tamamen yeni 13,30 Program ve memleket saat ayarı, 13,35 Ajans ve meteoroloji haberleri, 13,50 Türk müziği: Seçilmiş şarkı ve türküler. Çalanlar: Vecüıe, Cevdet Kozan, Kemal Niyazi Seyhun. Okuyan: Müzeyyen Senar. 14,30 Müzik: Riyaseticumhur Bandosu (Şef % İhsan Künçer) 15,15 15,30 Müzik : Cazband (Pl.) 18,00 Program, 18,05 Memleket! saat ayarı, Ajans ve meteoroloji haberleri, 18,25 Müzik: Radyo Caz Orkestrası. 19,C0( Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Reşad Erer, Kemal Niyazi Seyhun, İzzeddin Ökte. I i Okuyan : Sadi Hoşses. 1 Dilkeşaverau peşrevi. 2 Zeki Arif Dilkeşaveran şarkı: (Gez dolaş) 3 Zeki Arif Dilkeşaveraa şarkı: (Karanlık ufukta) 4 Cevdet Kozan Ud taksimi. 5 Zeki Arif Dilkeşaveran şarkı: (Kim görse seni) 6 Zeki Arif Dilkeşaveran şarkı: (Açüdı bahçecia güller) n Okuyan: Radife Erten. 1 Hicaz koşma : (Ebrularının zahmı) 2 • Şevki Bey Üşşak şarkı: (Düçarı hicri olalı) 3 Şevki Bey Uşşak şarkı: lar dayanmaz eninine) 4 Uşşak türküi Bahçeye indim ki güller derem). m Oku» yan: Mustafa Çağlar. 1 Halk türküsü (Ay doğdu batmadı mı) 2 Halk türküsü: (Se< nin yazın koşa benzer) 3 Halk türküsü4 (Sarı mavi yıldız) 4 Halk türküsü: (Asker oldum piyade). 5 Oyun havası. 20.03 Konuşma. 20.15 Türk müziği: Yeni düğün türküleri. Kadın Küme okuyuculan. Çalan: Sadi Yaver Ataman. 20,35 Türk müziği: Saz eserleri. Çalanlar: Hakkı Derman, Şerifi Içli, Hasan Gür. Hamdi Tokay, Basrt Üfler, İzzeddin Ökte. 21,00 Müzik: Küçük OTkestra (Şef: Necib Aşkm) 22,00 Memleket saatj ayarı, ajans haberleri; ziraa, esham tahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat). 22.15, Konuşma (Ecnebi dillerde Yalnız kısa dalga postasile) 22,15 Müzik: Sololar tPl.ı; (Yalnız uzun dalga postasile) 22,45 Müzikj Cazband (Pl.) 23,25 23,30 Yannki program ve kapanış. Pangaltl A K I N HARRY BAUR | sinemasında FERNANOEL Halk Opereti Bu akşam 9 da ZOZO Dalmasla (BEYOĞLU ÇlLEĞÎ) YENt ÖPERET VATAN HASRETı I ZORAKi ASKER Ayrıca : RENKLl" MİKI, Günduz ve gece 8.45 de 2 filim birden 1940 senesini NEŞ'E ve GÜZH.ll i. içinde karşilamak istiyenler için Usküdar Hâle sineması TÜRKÇE SÖZLÜ, ŞARKILI GÜLNAZ SULTAN Gölcük Askerî fabrikalar heyeti fenniyesinde mühendis emekli yarbay Nazmi Erölçerin ruhuna ithaf edilmek üzere pazar günü öğle namazım müteakib saat 13 te Beylerbeyi Iskele camiinde Hafız Küçük Bürhan tarafından Mevlidi Nebevî okunacaktır. Kendisini tanıyanların ve arzu edenlerin teşrifleri rica olunur. c c MEVLÎD l Beşiktaş Sözlü MARIE S l) A T ANTOINETTE PARK ve ŞEN Sinemalannda N :R T%ONEPOWER ^am ^ • • H Seanslar : 2.30 dan itibaren devamlıdır. Telefon : 43143 a I T A KSi E Ş A T ÖLÜM Bütün İstanbulu hayran eden büyük film N U R İ G Ü N T E K I N ' i n Sinemasında Eserl Hadiye tclâl Moda Deniz kulübünün balosu tehir edildi Samsunun tanınmış ve sevilmiş tüccarlarından Mahmud Çehreli kısa bir has. tahğı müteakib 29/12/939 cuma günü akşamı vefat etmiştir. Cenazesi bugün sa. at on dörtte Nişantaşında Şişli Sıhhat Yurdundan kaldmlarak Beyazıd camii şerifinde ikindiden sonra namazı kılınarak Edirnekapı Şehidliğine defnedilecektir. Allah Tahmet eylesin. Bugün S A K A R Y A sinemasında Sinemanın sehhar yıldızı, Polonyanın dehakâr artisti Moda Deniz kulübünden: YENİ ESERLER " ) Vatanımızın bir parçasının uğradığı fe. ( lâketin ıstırablarına iştirak duygusile ku. Çerçeve lübümüz tarafından yılbaşı gecesi azalaMuharrir Necib Fazıl Kısakürek, «Çer rına mahsus tertib edilen senelik balomuzun bu duygudan dolayı tehir edildiği çeve» adlı bir eser neşretmiştir. Sayın üstad hâdiseleri çerçeveleyen bu yazalarını ilân olunur. Türk fikir gencliğine ithaf eylemiştir. Semih Lutfi kitabevi tarafından satışa cıkarılan eseri tavsiye ederiz. Şimdiye kadar memleketimizde çevrilen filimleıin en mükemmeli. Rejisör: Faruk Kenç Musiki Bestekâr Artaki Baş rollerde : Suavi Nevzat Nebahat MUrvet Senlye Nevcivan Sltkl M e h m e t . bir hazin mevzulu aile faciası Zevk âlemleri Tekke sahneleri Halil Kâmil Film Stüdyosu eseri. Seanslar : 1 2.30 4.30 6.30 ve 9 Bugün I P E K sinemasında Yeni sene dolayısile iki büyük filim birden P O L A N E G R t'nin ile beraber çevrdikleri Şehzadebaşı Turan tiyatrosu Üç büyük filim birden 1 LUİZ: Gras Moer 2 Şarlo nişanlanıyor 3 Yakalanmayan Haydud. 1 CEZAİR 2 KÜÇÜK SEVDALARI PRENSES Şahane ğüzellikler filmi başlıyor. POLA NEGRİ'nin en son şafaeseri ve 1940 senesinin ilk süper fılmidir. llâveten . FOKS JURNAL son harb ve dünya haberleri Bugün saat 1 ve 2.30 da tenzılâtlı matineler K A R A R İVAN PETROVICH Charles Boyer Heddy Lamar Sıgrld Gurrie G E C E S İ TURAN Büyük^ergüzeşt TİWR05U Tam teyler Bugün saat 1 de Küçük Prenses 2.30 da Cezair Sevdalan 4.10 da Küçük Prenses • 6.15 te Cezair Sevdaları 8 de Küçük Prenses 9 da Cezair Sevdaları B B ^ p g ^ ^ ^ DİKKAT : Yarın sabab saat 10 da Küçük Prenses filmi ile Onu belki de bu kadın kadar tartıyan, anlayan olmamıştı. Sonra, yenibaştan bir baygınlık ge'miş gibi gözlerini kapadı. O azametli kız, her yanım kaplayan ağrılardan, sızılardan değil de sanki içinden, en derin yerinden gelen gizli bir acı ile kıvranıyordu... 15 Muhiddin Beyle Muzafferin konuşması pek uzun sürmedi. Eski diplomat bütün suçu, Satvetin üstüne atıyordu: Nasıl olur, dedi; size anlatmadı mı bunlan?.. Bilmiyor muydunuz?.. Bir türlü inanamıyacağım geliyor. Benim bildiğim Satvet, sözünü sakınmıyan, kimseden çekinmiyen bir kızdır. Nekadar hırçın olursa olsun, açık yürekliliğine diyecek yoktur. Bunları da size kendisi anlata Seviyor musun yoksa?.. diye fısıl caktı. dadı. Bak, ona diyecek sözüm yok. O Açık yürekli diye göklere çıkardırasına karışmam. Gönül bu!.. Sevince in ğınız bu küçük hanım, işte bana en iğsan, her acıya katlanır. Onun için ben renc yalanı söyledi. En çirkin düzeni oyden sana kardeş sözü: Gülmeli, eğlen nadı!.. Haydi o söylemedi, siz ne diye meli, gönlünü eğlendirmeli, ama hiç kim sakladınız?.. seye kendini kaptırmamalı!.. Yoksa, so Ne bileyim?.. Hepsini biliyorsunuz, nu böyle olur, işte!.. sandım. Sık sık başbaşa kalıyordunuz. Satvet, başka yerde olsa böyle bir ka Havadan, sudan, felsefeden, tarihten bahdınla konuşmaz, başka zamanda olsa bu setmiyordunuz ya, ilkönce bunlan konuşsözleri dinlerken tiksinirdi. Şimdi, yanı manız, lâzımdı. başmdaki bu düşkün kadını hemen he Hiç birini söylemedi, bana... Benim men kendine e§ gördü. Aralarında o ka de kerametim yok ki sorayım?.. dar benzeyiş, o kadar yakmlık buldu, Hem sonra, teyzeniz hepsini biligözlerinin içi güldü. Oylece uzun uzun yordu. Haydi, Satvet sıkıldı, söylemedi, bk diyelim. O anlatacaktı; öyle konuşrnuş, var. Kıskanclık kavgası mı?.. Kim kimi kıskanıyor?.. O mu seni, sen mi onu?.. Üstüne başkasmı mı seviyor, yoksa?.. A, büyük sözüme töbe!.. Acırım, doğrusu!.. Senin gibi tazenin üstüne gül koklanır mı?.. Günahtır, vallahi!.. Insanm yanına kalmaz, er geç ayağma dolaşır!.. Aklını başına alsın. Kadınlarla başa çıkılmaz!.. Biz böylelerini çok gördük. Hele ben, senin yerinde olsam, alimallah, yaptığına da, yapacağına da pişman ederdim onu!.. Hiç üzülme!.. Bir kere, şu yaralann kapansın, iyileşsin... lstediğinden iyisini bulursun!.. Kadın kısmı istemesin yoksa?.. Hele senin gibi civana, erkek mi yok?. t Durdu. Biraz dinlendi. Satvetin gözlerinden yaş akıyordu; biraz da ona baktı. Büsbütün uzandı: ruk. O da söylemedi. Hem o kadar sıkıştırdım, bu işin içinde birşey varsa benden saklamayınız, dedim. Gene söylemedi. Ihtiyar diplomat, artık Muzafferi büsbütün susturmak, onu can alacak yerinden vurmak istedi: Bak, gördünüz mü, dedi; siz bile kendiliğinizden anlamışsınız. Bu işin içinde birşey olacak diye şüphelenmiş, teyzenizi sıkıştırrruşsınız. öyle söylüyorsunuz. Doğrusu da bu, zaten... Biz söylemesek bile siz kendi kendinize bulup çıkaracaktınız Danlmayınız ama, biraz düşünmek ister: Satvet gibi zengin, onun kadar güzel bir kız, durup dururken ne diye size varsın?.. Zengin değilsiniz ki paranıza göz dikti, diyelim. Sizi herkese tanıtacak, herkesin gözünü kamaştıracak bir başkalığınız da yok. Yalnız, elâ gözleriniz için mi?.. Kızcağız, yüzünüzü bile görmeden bu işe peki, dedi. Gördükten. sonra da nekadar soğuk duruyordu, siz de biliyorsunuz. öyleyse neden vardı?.. Mutlaka bir şey olacak değil mi?.. Bunu düşünemiyecek, anlayamıyacak kadar çocuk değilsiniz, sanınm. Onun da bir yüz* karası olmasa sizin gibi hiç tanımadığı, hiç sevmediği bir adama vanr mıydı?.. Beni zorla söylettiniz artık I.. Öyle olmasaydı, Satvetle evlenmeyi rüyanızda bile görebilir miydiniz acaba?.. Rıchard Greene Anıta Louıse Sherley Temple aa Tefrika No. 47 Lutfen siz de gelir misiniz, dedi. Biraz konuşmak istiyorum. Amca bey, onunla eğleniyormuş gibi baktı: Geliyorum. Söyleyeceklerinizi demindenberi söylediniz, ne yapacaksanız herkesin onünde yaptınız ama bakalım, daha bir eksiği kaldı mı?.. lhtiyar diplomat önde, damad bey de arkada koğuştan çıktılar. Başlarını çevirip de Satvete: Allaha ısmarladık!. Demek bile akıllarına gelmedi. Oylece uzaklaştılar. Behire teyze, parmaklannın ucile genc kadınır^ saçlarını, alnını okşarken: Sen kendi rahatına bak, kızım, di?ordu. Onlara aldırma. Erkekler böyledir, işte... Onlara güven olmaz. Canından h'i mi sanki?. Hiç üzülme. Kendini düsün. Hemen iyileşip hastane köşelerinden kurtulmaya bak. Sonra hepsi düzelir. San? yapanların kendileri pişman olur. Satvet, bunlan dinliyor muydu, yoksa hiçbirini duymuyor muydu, bilinmez. Gözleri kapalı yatıyordu. Sesini bile çı Nakleden: KEMAL RAGIB karmıyordu. Sonra da büsbütün başmı çevirdi. Yüzünü yastıklarm arasına sakladı. Gözlerindeki yaş da bir türlü dinmiyordu... Behire teyze, onu birazıcık olsun yatıştırmak için dilinin döndüğü kadar uğraşacaktı; fakat daha çok durmak istemedi. Muhiddin Beyle Muzaffer, ne konuşuyorlar, ne yapıyorlar, diye demindenberi içi içine sığmıyordu. Koğuştan çıktı. Onların yanına koştu. lhtiyar kadının ayak sesleri uzaklaşırken Satvet de gözlerini açtı; arkasından baktı. Artık bu kadına da düşman olmuştu. Kocasının dedikleri doğru ise eğer, bütiin bunlan Muzaffere anlatacak yerde, ondan saklamışsa, bugünkü gürültü hep bu kadının yüzünden çıkmış sayılırdı. Fakat kocasının bir kerecik olsun, başını bile çevirip bakmadan koğuştan çıkışı ona hepsinden acı gelmişti. Yedi kat il bile olsa, böyle ölüm döşeğinde yatan bir kadına, hiç olmazsa yarım ağızla: Geçmiş olsun!.. Demeden gitmezdi. Hele ondan önce: Cezandır, çek!.. Deyişini bir türlü unutamıyordu. Gözünün önünde artık her yer kararmış, yalnız Muzafferin o kaskatı duruşunu görüyor; kulaklarındaki korkunc uğultunun arasında hep o acı sözleri işitir gibi oluyordu. Yanıbaşmdaki yatakta genc bir kadın vardı. Gencdi ama belli ki görmüş geçirmiş, çok acı çekmiş, kim bilir nelerden arta kalmış bir zavallıydı. Ötekiler gidince başını kaldırdı. Satvete doğru uzandı: Ne o ağlıyor musun?.. diye seslendi. Üzüldüğün şeye bak, kardeşi.. Aldırma ayol!.. Canın sağ olsun!.. Biraz durdu. Sonra gene sordu: Kimdi bunlar?.. Tazesi, kocandı, değil mi?.. Satvet sıkıldı; ister istemez: Evet. Dedi. Öteki de kaynatan mı?.. Hayır, amcam. Amcan mı?.. Öz amcan mı?.. Hiç benzemiyor, ayol!.. İl bile olsa senin bu haline acır. O nekadar kendini beğenmiş adam öyle?.. Kocan da soğuklukta ondan aşağı kalmaz ama ona bakma sen... Hele aranızda biraz dırıltı varsa bu kadarı çok görülmez. Erkektir, yapar!.. Doğrusu, yakışıklı çocuk!.. Tam senin dengin!.. Allah bağışlasın ama ne var aranızda?., Yok yok, saklama, birşey garJ