CUMHURİYET 29 Birîncfcanun 1939 Küçük tıikâye Otelde Peride Celâl Bugün matinelerden itibaren 1940 senesinin en TAKSi büyUk filmi Sînemasında ölmezeseri RADVO Bugünkü program J EADYODİFÜZTON POSTALABI Dalga ozunlngn: Türklye Badyosa 1648 m. 182 Kc/s. 120 Kw. Ankara . T. A. P. 31.70 m. 9465 Kc/8. 20 Kw. 12,30 Program ve memleket saat ayan, 12,35 Ajans ve meteoroloji haberlerl, 12,50 Türk müziği (Pl.) 13,30 14,00 Müzik: Hafif müzit (Pl.) 18,00 Program, 18,05 Memeket saat ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 18,25 Türk müziği: Fasü heyeti, 19,10 Konuşma: (Millî kahramanlık menkıbeleri) 19,25 Türk müziği. Çalanlar: Kemal Seyhun, Refik Fersan, Cevdet Çağla» Hasan Gür. I Okuyan: Semahat Özdenses. 1 Bimen Şen Ferahnak şarkı: fRuhumda bahar açtı) 2 Bedriye Hoşgör Evic şarkı: (Düşünmek tstemem) 3 Cevdet Çağla Kürdilihicazkâr şarkı: (Ah eden kimdir) 4 Bimen Şen Kürdilihicazkâr şarkı: (Ateşi aşkm dile etti eser) II Okuyan: Azlze Tözem. 1 Kemal Niyazl Seyhun: Kemençe taksimi. 2 Yusuf Ef. Suzinak şarkı: (Neşeyab etmekte) 3 Arif Bey Suzinak şarkı: (Uslanmadı hâlâ emeli bitmedi) 4 Rast şarkı: (Gönül kurtulmuyor derdi elemden) 20.00 Türk müziği: Tanbur ve bağlama ile oyun havalan. Refik Fersan ve Sadi Yaver Ataman. 20,10 Temsil: Cürüm ve Ceza (Yazan: Dostoievsky. Tercüme eden: Resad Nuri Güntekin». 21,10 Küçük orkestra. 22,00 Memleket saat ayan, ajans haberleri; ziraat, esham lahvilât, kambiyo nukud borsası (fiat), 22,20 Müzik: Mozart. Kuartet fa majör (Obua ıle) (Pl.) 22,40 Müzik cazband (Pl.) 23,25 23,30 Yarınki Program ve kapanış. TÜKKİTE Nazmıden Şevkete: «Sevgıli ortağım, şimdiye kadar siiriip giden miişterek iş hayatımızda zannediyorum ki, bu bana yaptığın ılk fa>dalı tavsiyedir. «T...» oldukça güzel yer. Otel hakikaten dediğin gibi konforlu, rahat. Mevsimi olmadığı için hem de kalabalık değil. Hatta ben geldiğim zaman kimseler yoktu. Ayağımı sürümüş olacağım. Sonradan evvelâ benden yaşlı geveze bir avukat, iki gün geçince de kırk yaşlarında, fakat genc yüzlü ve genc p,österişli sinirli bir hanım geldi. Hesabı kitabı kafamın bir çekmesine kilidledim. İstanbuldaki hayatm hay huyundan kulaklanmda kalan çınlamayı dindirmeye çahşıyorum. Hiçbir şey diişün müyorum. Yahud düşünmenıeye gayret ediyorum. Benim gibi ellisine merdi/en dayamış, yirmisinde, delikanlı bir oğlu olan bir adamırı öyle oynak şuh bir kiza kapılması hakikaten gülünc şeydi. Sinirli hanımla yemeklerde karşılaşıyoruz. Bembeyaz, yalnız göz kenarlan biraz kırışmış bir kadın yüzü tasavvur et. Bu yüze nur gibi yanan iki genc siyah göz, bıçakla kesilmiş gibi keskin bir manası olan kıpkırmızı ince dudaklar ilâve et. Bu dudaklar daima zehir gibi acı bir mana taşıyorlar. Vücudü ince uzun... Onun maddî hiçbir hastalığı olmadıthna eminim. Belki benim gibi bir kalb sızısmı burada dinlendirmeye gelmiştir. Bununla be raber ikimizin tedavi tarzımız, muhakkak ki, oldukça birbirinrlen aykırı. Ben smirlerimi gevşetmeye gayret ederek unutmak için zamanın içine dalmaya, kaybolmaya çalışıyor, derdime şifa vernıeye bakıyorum. Halbuki o aksine... Her an vücuclü yaylanmış gibi dimdik, yüzünün sakin maskesine rağmen için için kendini yediğine eminim. Gözlerinde bir cehennem yanıyor. Bana sakin işlerden, kulübden, hatta kendinden bahsetme. Hele Nazaıı bahsini hiç istemem. Uyuyan yılanı uyandırmıyahm. Gözlerinden öperim. Sık sık yaz maya gayret edeceğim. Oğlum sana emanet... Parasını muntazam \tx. Benirn tarafımdan güzel yanaklanndan öpmeni rica ederim.» *** Nazmiden Şevkete: «Dostum, sana epeydir, mektub yazamadım. Çünkü burada şu son bir iki hafta içinde umulmadık vak'alar cereyan etti. Sana geçen mektubumda dost olduğum bir avukattan bahsetmiştim. Bu adamın elinden son zamanlarda nasıl kurtulacağımı şaşırmış haldeydim..o. Fazla lâübali idi. Ama sevimli bir hali vardı. Asıl meseleye gelelim. Bu adam otelin üçüncü müşterisi sinirli kadınla tanışmanın bir yolunu bulmuş, beni de tanıştırdı. Bu kadınm oldukça acayib bir mahluk olduğunu sana diğer mektubumda da yazmıştım. Kendisine hitab edildiği zaman ducUkiarı güçlükle açılıyor,, ve. adeta istemiyerek cevab veriyordu. Insana hemen aglayacakmış hıssını veren urpertılı bir t^fi vardı. Nesi olduğunu öğrenrnek kabil olmadı. Geçen hafta avukatla beni odlasına çay içmeye çağırdı. Çıktık. Masanın üzerinde, bir resim gördüm. Bizim oğlanın yaşında yakışıklı bir çocuk. Tıpkı kadına benzeyen ateşli gözleri ve ince dudaklan vardı. Kadın «oğlum» dedi. Fakat bunu söylerken gözlerini görmeliydin. Korkunc şekilde kararmış, büyümüştü. Nerede olduğunu sordum. «Pariste, dedi, gelemiyor.» lzahat vermedi. Ben de fazla bir şey soramadım. Ertesi gün bizim geveze avukat yanıma sokuldu. Ne yapmış yapmış her şeyi öğrenmiş. Kadınm oğlu Paristen gelemiyormuş. Çünkü orada talebe imiş. Biraz haylâz bir rocuk olacak. Eğlence yerlerine dadanmış. Nihayet mühim miktarda botc yapmış ve şimdi hapisteymiş. Annesi para gönderebilse derhal dönecek Fakat anlaşılan kadın bu parayı tedarik edemiyor. Avukattan bunları dinlediğiın günün gecesi odamda kendi kendime düşündüm. Ve kadının oğlunu kurtarması için lâzım olan parayı ona vermeye karar verdim. Ona böyle bir yardımda bulunmak benim için zevk olacaktı. Ertesi sabah kadını göremedim. Ogleden sonra avukatla şehirde dolaştık. O akşam yeni tanıştığı bir yerliye davetli olduğunu söyleyerek beni terkeîti. Otele yalnız döndüm. Gene kadını göremedim. Yemekten sonra odama çıktım. Bir çek hazırladım. Ve ona kendisini ziyaret edeceğimi haber verdim. Odasına girdiğim zaman =ıyakta masa ya dayanmış duruyordu. Masaya, titremesine mâni olmak için dayandığını farkettim. Yüzü korkunc bir beyazhk içindeydi. Bu halile onu güzelden daha iyi, daha fevkalâde buldum. Beni garıb bir çarpıntı tuttu. Bu çarpıntıya sinirlendiğim için derhal ona meseleyi açtım. Kendisine yardım etmek istediğimi, oğluna kavuşması için lâzım olan parayı vereceğimi söyledim. Evvelâ inanmamış gibi gözlerini kapadı ve sendeledi. Koşup tuttum. Ağlamaya başladı. Sonra nasıl oldu bilmiyorum. başı göğsüme düştü. O anda Nazan hikâyesinin, diğer bütün alâkalarımın pek budalaca şeyler olduğunu düşündüm. Benim için, artık tek aziz varlık bu kollanmdaki ince zavallı kadın vücudü idi. Sabaha karşı odama döndüm. Bütün endişelerin, acılann, ıstırablann benden akıp gittiklerini hissediyordum. Sersem, yorgun, fakat mes'uddum. Oğleye kadar uyumuşum. Saat iki vardı, aşağı salona indim. Holde bir yığın bavul gözüme çarptı. Evvelâ gidenin o olduğunu düşünerek titredım. Fakat otel kâtibi, avukatın akşam trenile hareket edeceğini haber verince sevindim. Saiona yürüdüm. Kapı açıktı ve onunla avukat arkalan bana dönük oturuyorlardı. Yaklaştım. Duymadılar. Tüylü hahlar adımlarımın sesini boğuyordu. Avukatın şöyle söylendiğini duydum. Sen iki gün sonra gel, belli olmasın. Hem artık bu ölü yüzünü terket. Şimdi neş'eli, sevincli görünmek lâzım... Bir de bu adama fazla yüz vermeni isıemiyotum. Orada ne hale geldiğimi düşün... Hakikat meydanda idi. Fena bir dolandıncılığa kurban gitmiştim, herıf sahte bir avukattı. Avrupada aç sefıl hapishanelerde kalan çocuk hikâyesi kuyruklu bir yalandı. Soğukkanlılığımı muhafaza ettim. ö k rdüm, ikisi de dehşetle döndülcr. Sakin bir tavırla geçip karşılannda oturdum. Gülümsedim. Sahte avukata Ibaşka emirlerin varsa ona benim yanımda da söyleyebilirsin.» dedim. Herif sapsan olmuştu. Kekeledi. Birdenbire yeıinden fırlayıp koşarak salonu terketti. Kadın ağlıyordu. Bu gözyaşlan, bu zavallı solgun beyaz yüz ve zavallı büyük siyah gözler bana yalnız sonsuz bir ıstırab veriyorlardı. lskemlemi yaklaştırdım. «Şimdi sen anlat dedim.» Kesik kesık anlattı. Bu adam asil bir aileden gelme nıeşhur bir serseriydi. Kocası öldükten sonra çaresiz kalmış ve onun eline düşmüştü. Kısık bir sesle: « Sana o kadar benzeyen çocuğun resmini izah et» dedim. Farkında olmadan kıskanc bir âşık gibi konuşuyordum. Boğuk hıçkırıklarla ellerini yüzüne kapadı... Oğlum, dedi, evet oğlum bir sene evvel öldü. Eğer o ölmeseydi ben bu hale gelir miydim? Ah hiçbir şeye yanmayorum yalnız ölmüş çocuğumu iğrenc işlere bu Tnel'un adamın alet edişi beni ı ı iv R E Ş A T N U R İ G Ü N T E K İ N ' i n ( TEŞEKKÜR ) Merhum kayınbabam Orgeneral Ya. kub Şevki Sübaşının bizleri pek büyük kederlere sokan vefatı sebebile mektub ve telgrafla veya bizzat teşriflerile merhumun yüksek hatırasını yâd ve kederdide ailesinî taziyet lutfunda bulunan kıy. metli dostlarımıza, ayrı ayn cevab yazmağa veya şahsan ziyarete hal ve vaziyetimiz ve içinde yaşadığımız şiddetli teessürümüz müsaid bulunmadığından çok derin hürmetlerimizle beraber bu umumî ve açık teşekkürlerimizi lutfen kabul buyurmalannı minnettarhkla arz ve rica ederim. Merhmun bütün ailesi namına damadı İshak Sübaşı *** Müptelâ olduğum hastalıklardan dolayı ciddî tedavi ve kıymetli yardımlan sayesinde hayatımı kurtaran Kemaliye kazası sayın hükumet tabibi doktor Nizami Yelinere alenen teekkür ederim. Kemaliyede Aşutha Tahrirat kâtibi Rasim Gülâ YUzlerce FigUran, Rakkaseler, Çengiler, Devrişler Musiki ; A R T A K İ C A N D A N K A P U Ç E L L I ^ • ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H llâveten : EKLER JURNAL son dUnya ve harb haberlerl Seanslar : 2. 30 > 4.30 6.30 Suvare 9 da H H H M ^ ^ ^ M c ÖLÜM Gittikçe fenalaşıyordu. Qdasma çık ması için yardım ettim. Herif çekle be raber kaçmıştı. Sen kızacaksm ama itiraf edeyim ki bu umurumda değildi. Gece elleri ellerimde uyudu. Uyumadan evvel bütün hayatını anlatmıştı. Artık müsterih uyuyordu. Çünkü onu affettiğimi söyle miştim. O gündenberi onu terketmiyorum. Yavaş yavaş yüzü rengini, gözleri ateşini buluyor. Dudaklarının kenarındaki kırık, zavallı manalar azaldı gibi ve bu halile bilsen nekadar güzel!. Dün ilk defa ona hayatımdan bahsettim. Heyecanlandı. Yarın ona, kaybettiği çocuğu yerine benim oğlumu koymak isterse birlikte Istanbula dönebileceği mizi söyliyeceğim. Azizim gözlerini aç ma, onu seviyorum. Gözlerime nasıl baktığını görsen onun da bana lâkayd olmadığını anlardın.. Zaten böyle olmasaydı, o gece kollarımın arasmda ne işi vardı? Nazana duyduğum şey meğerse yalnız budalaca bir hevesmiş. Gözlerinden öperim. Bir iki güne kadar hareket edece ğim!» Nazmiden Şevkete telgraf: «Teklifimi kabul etti. Yarın hareket ediyoruz. lstasyona hiddetli bir yüzle gelmemeni rica ederim. Nazmi» L Beşiktaş MAKİE ANTOİNETTE § UA T PARK ve ŞEN Sinemalarmda ^^^^^ Seanslar : 2.30 dan itibaren devamlıdır. Telefon : 43143 MEVLİD Kânunuevvelin 31 inci pazar günü Us I küdarda DoğancılaT camiinde öğle na » mazmı müteakıb Bayan GALİBE TIRNAKÇI ruhuna ithaf edilmek üzere Hafız Rıza tarafmdan Mevlidi Nebevî okunacaktır. Arzu buyuranların teşrifleri rica olunur. Eyübde tuğla fabrikatoru Hasan Ya . sarın Tuhuna ithaf edilmek üzere 31/12/ 939 pazar günü öğle namazını müteakıb Eyübde Hazreti Halid camii şerifinde Sadeddin Kaynak ve arkadaşları tarafmdan MevliHi Şerif kıraat edileceğinden mer hum Hasan Yaşarın dostlarile kendisi ni seven muhterem zevatın teşrifleri rica olunur. , Bugün A S R î Sinemada Mevsimin 2 büyük ve güzel filmi birden : güzel imperio Argentina nın endtamı aşk PERiLER DiYARINDA Eski Bolu saylavı Bay Cevad Abbas Gürerin büyük hemşiresi ve Gümrük müdürlüğünden emekli merhum Bay Mur . tazanın karısı salihatı nisvandan Bayan Hatice Sünaer vefat etmiştir. Allahtan merhumeye mağfiret ve ailesîne de sabırlar dileriz. *** Müşir Fethi Ahmed Paşa hafidi, Müşîr Said Paşa kerimesi ve Hüseyin Remzî Paşa haremi Ayşe Mediha, dün vefat etmiştir. Cenazesi yarınki cumartesi günü saat 1 1 de Kuzguncuktaki Fethipaşa yalısından kaldırılacak ve öğle namazı Üsküdarda Yenicamide kıhnaTak Karaca ahmeddeki aile makberesine defnedile . cektir. Allah rahmet eylesin. *¥* Selânik doktorlanndan merhum Bay Salihin refikası ve avukat Rüstem Ke malin kaymvalidesi salihatı nisvandan Bayan Ikbal dünkü perşembe günü Al Iahın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesî bugün saat 1 2 raddelerinde Maçkada Nisantası karakolu karşısında Ihlamur so . kağında 4 numarah Tomor apartımanından kaldınlarak Teşvikiye camiinde na . mazı eda edildikten sonra Merkezefendideki aile kabristanına defnolunacaktır. Mevlâ Tahmet eylesin. Şuh ve dilber Ispanyol yıldızı Endülüs Geceleri LOREL HARDi'nin lürkçe sözlU komedileri Ağlarcasına giileceksiniz. P. T. T. Umum Müdürlüğünden: 1 İdarece 157 pus ve 2 tonluk bir kamyon satın alınacaktır. 2 Karoserinin evsafına aid şartnaıne ve resimler için P. T. T. levazım müdürlüğüne ve İstanbulda Kınacıyan hanında P. T. T. ayniyat şubesine müracaat edilmesi lâzımdır. 3 Taliblerin verecekleri kamyon tip evsaf ve en son fiatını 16/1/940 tarihine kadar P. T. T. idaresine tafsilen büdirmeleri ilân olunur. (10791) Sehzadebaşı Turan tivatmsu "*39 senesinin Türkiye komikler mümüsabakası, 2 varyete kumoanyası birlikte açıktır. Millî Saraylar Müdürlüğünden: Münhal bulunan seksen lira ücreti şehriyyeli inşaat sürveyanlığma aşağıdaki şartları haiz olanlardan en munasibi tayin olunacaktır. Talıb olanların 12/1/940 tarihine kadar, istenilen vesikalarile berber Millî Saraylar mimarlığına müracaatleri. 1 Orta derecedeki fen ve san'at mekteblerinin inşaat kısmından mezun olmak, 2 Askerlik vazifesini yapmış buıunmak. 3 Istihdamını mâni mahkumiyeti sabıkası bulunmamak. 1 Devlet dairelerinin veya hususî müesseselerin inşaat ve tamirat işlernide çalışıp bu hususta mefeke ve mümarese sahibi olmuş bulunmak. 5 Nerelerde ve nekadar müddet çalışmış olduğunu vesaikle ispat eylemek. (10753) PERİDE CELÂL Üsküdar Hâle sineması GÜLNAZ SULTAN TÜRKÇE SÖZLÜ, ŞARKILI TURAN Oans, kuvarto, caz ve TiYATROSU =az, gişe gündüzden Halk Operetî Bu akşam ZOZO Dalmasla (GÎT KAL) Yeni operet sıkıya kapanmıştı?. Muhiddin Beyle Muzaffer ayakta duruyordu. Behire Hanım onlara acı acı baktı: En sonunda bu zavalhyı bu hale getirdiniz, değil mi?. Dememek için kendini güç tutuyordu. Hele Muzaffere bakarken gözünün ucile Satveti gösterdi: Beğendin mi yaptığım?. Bunun için mi aldın bu yavrucağı?. Ara yerde benim yüzümü de kara çıkardın. Yazıklar olsun!. Demek istiyor gibiydi. Sonra, genc kadmın kulağına doğru eğildi. Bir iki tatlı söz fısıldadı. Gönlünü almaya çalıştı. Daha sonra Muzafferin kolundan tuttu: Haydi, haydi; bırakalım bu zavalhyı da biraz dinlensin. Yoksa büsbütün hasta olacak. Hem böyle kalabalık bir koğuşta kimbilir ne kadar sıkılır. Henıen tek yatakh bir oda bulup oraya geçirmeli. Sonra biraz daha toplansın, paralı bir hastaneye kaldırmalı. Yok, yoksul değil ya... Canla başla bakılmak ister. İlk işiniz bu olsun. Muzaffer, sesini çıkarmadı. Dik dik teyzesine bakıyordu. Sonra başını çevirdi. Satvetin yanından çıkıp gitmeyi, artık kendisine pek iğrenc, pek korkunc görünen bu kadını bırakıp kaçmayı en çok kendisi istiyordu. Kapıya doğru bir adım atarken Muhiddin Beye: iArkası var). a a Tefrika No. 46 Diye sordu. Bilmiyor musunuz?.. Neyi?.. O gürültüde olanlan size de söylemediler mi?.. Hangi gürültüde?.. Otomobil devrildiği sırada... Daha ne olacak?. Yavrucak, ölümden güç kurtulmuş, işte... Hepsi o kadar olsa iyi... Daha ne olmuş?. Çocuk da ölmüş!.. Ihtiyar diplomat biraz duraladı. Muzafferi baştan aşağıya süzdü. Birdenbire sertleşen, acılaşan bir sesle: Bunun için mi öfkeniz?.. Dedi. Daha ne olsun, beyefendi?. Bundan sevinecek bir tek kişi varsa o da siz olmalısınız?. Ben mi?. Genc çocuk öyle acı acı bakıyordu ki Muhiddin Bey bile başını önüne iğdi. Şimdi burada, herkesin önünde bir gürültü çıkmasından korktu: Kendinize geliniz, rica ederim, diye Nakleden: KEMAL RAGIB fısıldadı. Nerede olduğumuzu unutmayınız. Herkes size bakıyor!. Bakarsa baksın!. Bunları konuşmanın şinıdi sırası mı?. Bir rezalet çıkarmak istiy orsanız, o başka!. Ne çıkarsa çıksın, ondan do korkum yok... Siz düşününüz!. Çok tuhafsınız, Muzaffer Bey!. Gösteriş yapmak istiyorsanız buradan baş ka yer bulamadınız mı?. Biraz geç bile kaldınız, sanırım. Akhnız şimdiye kadar neredeydi, acaba?.. Muzaffer, olduğu yerde kıvrandı. Gözlerinden yıldırım yağıyordu. Geç bile kalmıştı, öyle mi?. Şimdiye kadar bunlann hiçbirini biliyor mu>du o?.. Hiçbirinden haberi var mıydı?. Içyüzlerindeki bütün bu iğrenc renkleri ondan saklamak için az mı uğraşmışlardı?.. Elbirliğıle az mı düzen yapmışlardı?. Şimdi d e : Aklın neredeydi?. Diye onu susturmaya çalışıyorlardı. Başını çevirdi. Bir de Satvete baktı. Genc kadın, dündenberi çektiği acıyı, geçirdiği korkuyu bile unutmuş, şimdi etra fında kopan bu kıyametin sonu neye varacak, artık onu bekliyordu. Kocasındaki bu hırçmlığı o da, bir türlü anlayamıyordu?. Kavga çıkarmak istiyorsa, buradan başka yer bulamamış mıydı?. Neden sanki, bugüne kadar durmuş durmuş da şimdi azrail ile birlikte, onunla yanyana başının ucuna dikilmişti?. Hem bütün bunlann hepsi, ilkönceden, daha nişan bile olmadan konuşulup bitiriîmemiş miydi?. Karşı karşıya geldiklerinin birinci günü kendisi de açıktan açığa soTmuş: Hepsini biliyorsunuz; beni de böylece alıyor musunuz?. Demeğe getirmişti. Sonra gene bir aralık: Bir daha bunları kurcalamıyacaksınız, bu bahsi bir daha açmıyacaksınız değil mi? Demişti. Ondan da böylece söz almamış mıydı?. Amcası olsun, Behire teyze olsun, hepsini ona da anlatmışlardı. Neden sanki şimdi yeni baştan gürültü çıkarmaya kalkıyordu?. Yakışır mıydı?. Boynunu bükmüş, ona sığınmış, onun yardımına avuç eçmış talihsiz bir kıza bu kadar acı çektirmek günah değil miydi?. Hem sonra, bütün bunlarda kendisinin ne suçu vardı? Başına, böyle bir kaza gelmişti, işte... Isteyerek yapmamıştı ya?. Muzaffer de bilmiyor muydu, sanki?. Hepsini söyledikleri gibi, bunun da nasıl olduğunu enine boyuna anlatmışlardı, ona... Hele §u birkaç aylık çocuğun böyle ce kendi kendine ortadan yok oluşu, daha iyi değil miydi?. llkönce aldırmak, düşürtmek için az mı uğraşmışlardı? Dc>ktorlar uzun uzun muayene etmiş, en nonunda: Annesinin teşekkülâtında gayritabiilik var. Çocuğu alalını derken ikisini birden öldürürüz. Diye korkmuşlar, el sürmek i'tenıemişlerdi. Bir otomobil kazası, işte onların aylardanberi oradan oraya çarpma çarpına aradıklan kolaylığı önlerine getirmiş; ç^cuk ölmüş, annesi kurtulrruştu. Yalnız annesi değil, Muzaffer de kurtulmuştu. Korktuklannm hepsi ortadan kalkmıştı. Herkese karşı ne cliyeceğiz, çocuğu ne yapcağız, nereye yolldvacapijr, nerede büyüteceğiz, diye gözönüne gelen, gelmiyen üzüntülerin hepsi 3iyrılmıştı. Daha ne istiyorlardı?. Amcasımn da dediği gibi küçükbey, bundan yar.a sevineceğine, ne diye sanki kavga çıkartmaya kalkıyordu? Bilmiyordum!. Diyebilir miydi; hele Muhiddin Beyin bnünde?. Bütün pazarlık onlann, ikisinin arasında olmamış mıydı?.. Genc kadın, bunlan düşünürken, gözlerinden de sessiz sessiz yaş iniyordu. Artık bütün gururunu, azametini unutmuştu Uçünün de sesi çıkmıyoTdu. Konuşmak, kurcalamak isteyen yalnız Muzafferdi. O da, nasıl olsa istedıği gibi konuşamıyor, istediği gibi taşıp coşamıyor, bağınp çağıramıyordu, onun için de işte susmaktan başka bir yapacak kalmamıştı. Birinden ötekine bakıyor, olduğu yerde kıvranıyordu. O aralık, koğuşun kapısından içeriye Behire teyze de girdi... Dün gece, Satvetin evinden bir uşağın geldiğini, genc kadını orada aradığım komsulardan duymuştu. Kendhi de zaten işkilli: Acaba ne var?. Diye merak etmiş, ertesi sabah onların evine uğramış; küçükhanımm başına gelen kazayı, bu hastanede yattığını, hizmetçilerden duyunca koşnıuş, buraya kadar gelmişti. Amca beyle damad beyin birbirlerine diş biler gibi konuşmalarım daha uzaktan, koğuşun kapısından girerken gördü. Ölüm döşeğinde yatan bir kadınm başı ucunda onlayn böyle, birinden biri şimdi ötekinin üstüne atılıverecekmiş gibi bakışmaları hiç de iyiye yorulacak gibi değildi: Bir gürültü olmuş ama, bakalım nedir?.. diye düşünüyordu. Karyolaya yaklaştı. Satvete doğru eğildi: Geçmiş olsun, yavrucuğum, dedi. Seni böyle görünce yüreğim ağzıma gp.ldi. Vah canım vah!. Ne oldun, bakayım? Genc kadın, hiç sesini çıkarmadı. Ne çektiği, bir bakışta belli oluyordu. Yüzünün soluk çizgileri üzüntüden mi, yoksa ağndan, sancıdan mı böyle gerilmişti. Gözleri o üzüntüyü gizlemek için mi sım