14 Hazlran 1939 CUMHURÎYET i • Tarihten yapraklar Kız kaçırma davası Suçlularla davacı başka başka söylüyor Bir saltanatın ilk günleri Üçüncü Murad tahta çıktığı zaman herkes merakla beklivordu : «Acaba ne diyecek ?» Yazant KADİRCAN KAFL1 Atı da kendisi de ter içinde kalmış olan bir çavuş soğuk bir kış gününde Manisaya giriyordu. Dosdoğru şehzade Muradın sarayına gitti ve ona bir mektub getirdığini söyledi. Şehzade Murad mektubu okuduğu zaman gözleri yaşarır gibi oldu; lâkin çabuk toparlandı. En yakın olan adamlarına: Babam Allah emrile vefat etmiş, padişahlık bana kalmıştır. Hemen İstanbula gitmem gerektir. Dedi. Yirmi sekiz yaşında bulunuyordu. Orta boyluydu, saçlan sarı olduğu gibi yüzünün rengi de sanya çalıyordu; bunun sebebi afyon kullanmasından başka birşey değildi. Sarı olan sakalı iki şakağmdan ve çenesinin altmdan geçerek göğsüne kadar uzayordu; yüzünün diğer ta raflannda göze parçacak kadar kıl yoktu. Bıyıklar seyrekti; dudakları kalın, burnu kıvrıktı; ince hilâl biçimindeki kaşlarının altındaki donuk mavi gözlerinde hüzün okunuyordu. Pek kibirli değildi, fakat hem hasis, hetn de inadcıydı. İstanbulda kendısinden küçük beş kardeşi vardı. Kanunî Sultan Süleymanın son zamanlarında ve İkincl Selimin bütün saltanah zamanında devleti büyük bir liyakatle idare eden, bütün ihtişam ve kudretile ayakta tutan Sokullu Mehmed Paşa heniiz sağdı; bu itibarla merak edilemezdi ve îstanbulda bir kargaşahk çıkması, dığer şehzadelerden birinin tahta çıkarılması ihtimali yoktu. Fakat şehzade Murad buna rağmen mümkün olduğu kadar çabuk yola çıkmak istiyordu. 1574 senesi birincikânununun yirmi birinde Manisadan ayrıldı, Bursaya doğru yollandı. Yollarda mümkün olduğu kadar az durarak Mudanyaya vardı. Kendısinin İstanbula getirilmesi için hususî bir gemi gönderilmemişti, fakat talih yardım etti. Nişancı (Saray Başkâtibi) FeriduaBeyin kadirgasuu orada buldu. j Bu geınfrmıı ^tkifc yitt kürekcj £arafından çekıhyordu ve iyi yağlanmışsa yelkenle birlıkte (6 7) mil yapabilirdi. Şehzade Murad kendisine en yakm saydığı dört kişiyi alarak gemiye bindi, hemen denize açıldılar. Yedi saat sonra akşam karanlığmda Sarayburnundaki Sultanbeyazıd köşkü önüne varmıştı. Şehzade Murad karaya çıktı. Deniz tutmasım yatıştırmak için yıkanmak üzere su istedi. Tatlı su bulamadılar; deniz suyu verdiler. Bunu hatırdan çıkarmıyan padışah daha sonra bu yere bir çeşme yaDtırmıştır. Kadirganın kılavuzu Ahmedle Ikinci Selimin ölüm haberini götürmüş olan Hasan çavuş Sadrıazam Sokullu Mehmed Pasanın sarayına gittiler; yeni Padişahm gelmis olduğunu haber verdiler. Sokullu, önünde fener tutan adamlar olduğu halde saraya geldi; Muradı annesi Nur Bânu Sultanın yanına götürdü. Üçüncü Muradın padişah sıfatile verdiği ilk emir beş kardeşinin idamları hakkında oldu. Ramazanın haftasıydı, yalnız îstanbulda değil bütün islâm âleminde hep ibadet sesleri veya sessizliği hü küm sürüyordu. Böyle bir zamanda zavallı beş şehzade sarayın esrarlı dehlizlerinin diblerindeki esrarlı odalarda, çırpınarak, inleyerek can verdiler. Şimdi yeni Padişahm ilk sözü de merak ediliyordu. Çünkü bundan istikbal hakkında çok mühim manalar çıkarıla caktı. İslâm Peygamberinin yasak etmiş olmasına rağmen bu âdet Romalılardan Bİ7anslılara seçtikten sonra Osmanlı sarayına miras kalmıştı. Sabahın ilk aydınlıklarile beraber, bütün vezirler ve yüksek memurlar, başla rında siyah matem kavukları bulunduğu halde Ayasofya camiinde toplandılar; sabah namazmı orada kıldılar. Sonra saraya gittiler, divanhanede beklediler. Baltacılar hazmeden tahtı çıkarmış lar; Ağalarkapısı önüne koymuslardı. Nihayet yeni Padişah Harem kapı sından çıktı. Başında siyah kavuk vardı, sırtına mor atlastan uzun yenli dolama giymişti. Sağda solda saray ağaları, sarayın yüksek memurları yer almışlardı. Padişah daha ıleride saf kurmuş olan vezirlerle ordunun ve ulemanın büyüklerini selâmlıyarak tahta oturdu. Sokullu Mehmed Paşa ilk olarak ona doğru yürüdü. O zaman Üçüncü Murad ayağa kalktı; Sadrıazam kendisinin eteğini ö'püp doğruluncıya kadar oturmadı. Bu suretle vezirine o zamana kadar görülmemiş derecede hürmet etmiş; Sokullunun gene ayni mevkide kalarak devleti eskisi gibi idare etmekte devam cdeceğini anlatmiş oluyordu. Sokulludan sonra ikinci vezir Piyale Paşa, üçüncü vezir Ahmed Paşa, dör düncü vezir Mahmud Paşa, beşinci vezir Lala Mustafa Paşa, altıncı vezir Sinan Paşa etek öptüler. Rumeli Beylerbeyi Seyavüş Paşa, Derya Kaptanı Kılıc Ali Paşa, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, defterdarlar ve Reisülküttab, diğer metnurlardan sonra ilmiye sınıfına sıra gelmişti: Onlar da Şeyhülislâm Hâmid Efendi ile İstanbul Kadısı ve diğer hocalardan ibaretti. Padişahın maiyetindeki ağalarla yeniçerılerin ve diğer askerlerin ağaları onlardan sonra tazim merasimini yaptılar. Merasitn bittiği zaman Padişahm yüzünde ve hallerinde yorgunluk gayet açık olarak görünüyordu; fakat bu zahmete katlanmış olması lâzımdı. Çünkü işte ancak, şimditam manasile «Osmaniı Padişahı» kudret ve salâhiyetini resmen kazanmış bulunuyordu. ~ " *' « J Acaba ilk olarak ne söyliyecekti? Padişah hareme çekildi, Hünkâr so fasının geniş ve mücevher işlemeli diva nına oturdu. Haremağaları onun karşı sında, kapının iki tarafında, ellerini göğüslerine bağlamış oldukları halde, birer heykel sessizliğile bekliyorlardı. Bir gün evvel deniz tutmasından dolayı iştihası kaçmış olan Üçüncü Murad şimdi kendisini çok acıkmış buluyordu, bunun içın: Karnım aç, yiyecek veriniz! Dedi. Hemen bu emri yapmak üzere koşuştular. Dışarıda bekleyenler büyük bir merakla sordular: Ne dedi, ne dedi? Ne dediğini söyledikleri zaman bek liyenlerin gözleri büyüdü ve birbırlerıne baktılar. Içlerinden biri mırıldandı: Bu yıl kıtlık olacak! Bu haber şehre ve oradan bütün memlekete yayılıyor; zahire fıatları kısa bir zamanda yükseliyordu. Bu sırada beş şehzadenin ölüleri kaldırılıyor, babalarınm türbesine gömülü yordu. Saray kırk gün sürecek olan bir mateme başlamıştı. Üçüncü Murad babasının ruhundan başka kardeşlerinin de ruhları için Kur'an okutturuyor, sadakalar dağıttırıyordu. Padişah, cülusunun on dördüncü günü Eyüb camiinde kılıc kuşandıktan sonra dedelerinden birkaçının türbelerini ziyaret etmiş, bu arada kendi emrile öldürttüğü beş kardeşinin türbesine de uğrayarak gözvasları içinde dua etmişti. Ankara Palasta Rumen elçisinin verdiği suvarede.. Cumhuriyet'in anketi: 4 ( Zonguldak Halkevinin köy gezileri J Nisan aymın sekizinci günü, Silivrî civarında bir bakla tarlasından kız kaçınldığı iddiasile şikâyette bulunulmuş, tahkikat başlamıştı. Köylülerden Ali aley hine kız kaçırmak, lsmail aleyhine de ona yardımcı olmak davalan açılmışh, Anlatılanlara göre, Ali, Seğmenler köyünde oturan Saliha isminde, şimdi yirmi üç yaşında olan bir kızla bundan iki sene evvel beraber yaşamaya başlamış. Her ikisi de arada köy nikâhı kıyıldığını söylüyorlar. Geçenlerde Saliha, arHukuk fakültesi doçentlerinden dok tık resmî nikâhın kıyılmasında ısrar ettor Yavuz Abadan mekteblerde nasıl limiş, bunun üzerine Ali, «Buîgaryadan san öğretilmesi lâzım geldiği hakkında geldiğimdenberi tabiiyet işile uğraştığımı şunları sjpylemiştir: biliyorsun. Hele bir şu iş halledilsin, on« Herşeyden önce tasrih edeyim ki, dan sonra resmî nikâhı da kıydırırız» deanket mevzuunuz doğrudan doğruya ıhtımiş. Bir müddet daha bekliyen Saliha da kalkmış, anasının yanına gitmiş. îş Fransız sefiresi Madam Massigli Rumen sas sahama taalluk etmemektedir. Bu itibarla düşüncelerimi sırf her Türk münevHariciye Nazırı M. Gafenko ile. te bunun üzerine Ali, arabacı İsmaille verinin tahsil hayatmın son zamanlarda beraber sekiz nisanda bakla tarlasına gemihver probleminden biri haline gelen, lerek başka kadmlarla orada çahşan Saecnebi lisanınm öğretilmesi meselesine alihayı arabaya atmış, Saliha debelenelâkası bakımından nazarı mütaleaya al rek arabadan indikten sonra bir nöbet da,malıdır. ha belinden kavnyarak arabaya oturtup, Ecnebi lisanınm öğretilmesi keyfiyetile zorla kaçırmış, Beyceler köyüne götüralâkadar ve önceden halli icab eden dığer müş oluyor. Hâdiseyi müteakıb oraya iki mesele daha vardır: gelen muhtarla jandarmalar Salihayı geBunlardan birincisi, Türkiyede yardımriye götürüyorlar. Bu vaziyet karsısında cı dil mahiyetinde müşterek bir ecnebi diköyde müzakere geçmiş, Ali, Salihayı lin kabulü keyfiyeti, ikincisi de, yüksek bir ay içerisinde nikâhlıyacağına dair setahsil çağında bulunanlann aynca bir ned vermiş. Lâkin bir ay içerisinde resecnebi dil öğrenme zaruretile karşılaşmamî nikâh muamelesini yaptırmadığmdan lan meselesidir. Birinci noktada, memletakibat başlamıştır. ketimizde bugün tatbik edilmekte bulunan Ali, vaziyeti kendine göje şöyle anusulü, yani tek bir ecnebi dile bağlanmalatmaktadır: yıp yere, mesleğe ve ihtiyaca göre mü Ben, Salihayı derhal nikâhlamaya him garb lisanlanndan herhangi birinin hazırım. Tabiiyet değiştirme ışi bitmek Madam Gafenko İngiliz BUyük elçisile, tedrisini tercih edenlerdenim. üzeredir. Eğer biraz daha dişini sıksayBu suretle millî kültürümüzün kendi dı, iş böyle büyümiyecekti. Esasen bu iş, istikametinde inkişafına halel gelmeksizin hep kızın anasmm başı altmdan çıkıyor. ve bu hususta herhangi bir milletin bariz Saliha benimle iki sene oturduktan sontesirine maruz kalınmaksızın muhtelif sera, anası benden elli lira istedi, parayı ciyede ve muhtelif ilmî zihniyete sahib vermezsem kızını geriye alacağını söylemilletlerin neşriyatile doğrudan doğruya mekle tehdid etti. Ben parayı verecektemas imkânı temin edilmiş olur. tim ama kız, «Anam da neci oluyor? İkinci mesele, bizim için daha aktüel Ne diye benim yüzümden ona para veve zihinleri meşgul edici bir mahiyet arrecekmişsin? Bana bir entari al, kendine zetmektedir. Yüksek tahsil gencliğinm de bir mintanlık al getir, ben dikeyim, hakıkaten mütenevvi ve uğraştırıcı olan ış olsun bitsin» deyince, öyle yaptım. meşguliyetleri arasına ecnebi bir dil öğAma kızın anası ağır bastı, Sahhayı kanrenmek için ayrıca zaman sıkıştırması hem dırdı, bana inad yanına çağırdı. O gün onlan güçlüğe, hem de alınan neticeyı ben Salihayı bakla tarlasından kaçırmahiçliğe sürüklemektedır. Genclerimiz, hem dım, güzellikle razı olarak oradan geçen lisan kurlanndan matlub olan ve bekleniIsmailin arabasma bindi, beraber yola düzüldük. len istifadeyi temin edemiyorlar, hem de asıl sahalarma hasredecekleri şahsî gayreArabacı îsmail de, kendisinin o gün Gafenko, Hariciye Vekilimiz Şükrü tin semeresinden mahrum kahyorlar. Bu oradan geçerken, karı koca bildiği SaliSaracoğlu ile, itibarla, yüksek tahsil gencliğinin ecnebi ha ile Alinin, arabasmı durdurup bindikbir lisan öğrenme mecburiyetini bertaraf Jerıni, işin içinde kız kaçırma ve buna etmek, ona sadece ihtıyarî çalışma dileği iştirak olmadığım söyliyerek arkadaşının olanlar için bir imkân hazırlamakla iktifa ifadesini tasdik etti. Salihaya gelince, oetmek kanaatime daha uygun geliyor. nun ifadesi de şöyledir: Böyle olunca ve bugünkü şartlar içinde Ben bu Alinin beni köy nikâhile bir ecnebi dilin feyzinden mahrum olarak yaşatmasmdan, resmî nikâh yaptırmailmî tetebbüatta bulunmanm zorluğu ve masından bıkmış, usanmıştım. Üstelik hatta imkânsızlığı muhakkak bulununca, Bulgaryada iki karıh olduğunu ögrençocuklarımıza lisan öğrenmeyi orta tah dim. Şu hesabca ben de üçüncü karısı silin halletmesi lâzım gelen bir mesele tedemektim. Daha üstelik de beni dövdü, lâkki etmek zarurî ve tabiidir. Şu halde tokatladı. Artık daha ziyade tahammüorta tahsılde, ecnebi lisan tedrisini nasıl lüm kalmadı. O, şimdi resmî nikâh kıyve hangi müesseselerle muvaffakiyetli bir dırmak istediğini söylüyorsa da, ben arneticeye ulaştırmak lâzım gelir sorusu ütık inanmam, sahi de olsa kanmam! zerinde durmamız lâzım geliyor: Bundan böyle bir arada oturamayız, beBu neticenin istihsali hem kemiyet, nım bir araya gelmeye gönlüm yok, razı hem keyfiyet meselesidir. Mekteblerimizdeğilim! Bakla tarlasından beni tüfekle de türkçe lisanınm ve kaidelerinin tedrisine korkuttu da kaçırdı. Beyceler köyünde Almanya Büyük elçisi Fon Papen nekadar çok ehemmiyet veriyor ve zaman Şükrünün evine misafir etti. Güzellikle iki davetli ile, tahsis ediyorsak, onun aynini de bir ecnepesisıra gittigim doğru olmadığma şahidbi dilin öğrenilmesine harcamak vaziye lerim vardır! tindeyiz. Bundan başka lisan öğretecek Dün muhakemeye başîıyan istanbul elemanların yetiştirilmesi meselesini ma Ağırceza mahkemesi, öğleden sonra uarif siyasetinin bellibaşlı bir meselesi hazunuzadıya bu dava ile mesşııl olmuş, Ünde yeniden ele almak icab eder. Her bu ücünden başka erkekli kadmlı hâdise sene Galatasaray ve emsali müesseseler sahidlerini dinlemistir. Muhakemeye başden iyi bir derece ile çıkmış olan genclerka gün devam edilecektir. , den oldukça ehemmiyetli bir miktarın sırf lisan hocalığı yapmak niyet ve kaydile ve VtLÂYETTE bunu temin edecek pedagojik müesseselerYaz mesai «aati de tahsil görmek üzere, Avrupanın muhDevairde yaz mesai saatinin eskisi gitelif müesseselerine gönderilmesi ve av bi yedi saat olmak üzere tatbikına de detlerinde kendilerine lisan hocası olarak vam edilmesinin Vilâyete tebliğ edildiçalışma zevk ve şevkini verecek bir mevğini yazmıştık. Bazı vilâyetler öğle taki ve istikbal hazırlanması şarttır. tılini bir buçuk saat yapmakta iseler de İstanbul Vilâyeti. memurlarm evlerine daha erken gidebılmeleri için bunu bir saat yapacaktır. Mekteblerde genclere lisanı nasıl öğretelim? Doçent Yavuz Abadan anlatıyor: ı ı «Programlı hareket edilmek şartile, mekteblerimizde nihayet beş, on sene içerisinde iyi lisan hocalığı edecek elemanları hazırlamak zor değildir» Doçent Yavuz Abadan mesi hususunda tekâsüf ediyor. Usari derslerine aid kitabların intihab ve tertibinde tedrisin bu gayesi gözönünde tutul* malıdır. Çocuklara hayatlannda belki hiç bir defa temas etmiyecekleri, temas imkânına kavuşmıyacakları mevzulara, âdetlere, alât ve edevata aid en ince teferruati ihtiva eden can sıkıcı kitablar yerine daimî alâkalannın ateşi söndürmiyecek kendi muhitlerinden ve kendi hayatlarmın hâdiselerinden tertib edilmiş eserler verilmelidir. Bu meyanda gerek hikâyelerde, gerek sair yazılarda çocuğun içerisinde bulunduğu cemiyetin ve millî varlığın hususiyetleri belirtilmek icab eder. Lisan tedrısatında sınıf usulünden ziyade kur usulünü tatbik etmek daha mu vaffakiyetli neticeler verir. Ancak, bu hususta çok ciddî hareket etmek, seviyesi takib ettıği kur derecesine yükselmemiş olanlara müsameha etmemek ve onlann bu sahadaki noksanlannı muhakkak telâfi etmelerine müessir olacak kuvvetli müeyyideler vazetmek icab eder. Bu son temas ettiğim meseleler memleket gencliğınin bugünkü bulunduğu içhmaî şartlar gözönünde tutulmak suretile yapılacak dikkatlı tetkik ve elemenin neticesinde salâhiyettar terbiye ve tedris mütehassıslannın verecekleri kararlarla halledilecek işlerdir. Bu itibarla teferruat hakkında fazla mütalea serdine şahsan imkân görmüyorum. Maarif Vekâletinin hazırlamakta bulunduğu «Maarif Şürası» Türkiyenin umumî tedris meseleleri arasmda herhalde bu işe de ehemmiyetli bir zaman ayıracak ve memnuniyetle karşı layacağımız kararlara vâsıl olacaktır. Anketinizin bu resmî teşebbüse yardımcı olma bakımından zamanı ve mevzuu iyi intihab edilmiştir. Tedris davamız arasmda hakikaten ehemmiyetli bir yer işgal eden ecnebi dili tedrisinin münevverleri miz tarafından hususî mahiyette de olsa münakaşa edilmesi efkân umumiyenin aydınlanması bakımından, muhakkak ki, favdalı olmuştur.» ADLİYEDE Hastanede öldü Yedikule cıvarmda Şevki adlı bir çimento işçisine bir kamyonun kapısı şiddetle çarpmış, yere düşen ve ağır yaralanan Şevki, Yedikule Ermeni haslanesine yatmlmıştı. Orada ölmüştür. Tah kikat yapılmaktadır. Şahid çağırılacak Silivri jandarma karakolunda rencber Ramazana işkence ederek ölümüne se beb olmak ve cesedi denize atmak davasma iad muhakemeye, İstanbul Ağırceza mahkemesi, dün de bakmıştır. Karakolun eski kumandam Kasım çavuşla muavinı Mustafa onbaşının, Silivri bekçilerı Halim, Yusuf, Şevkinin mevku fen muhakeme edıldıklerı bu davada, dün de şahidler dinlenilmiş, ve jandarma Mustafa onbaşmm Silivri mahkemesince bir rüşvet meselesinden hapse mahkum edıldığı anlaşılmıştır. Suçlu, bu mahkumiyet kararınm Temyizce bozulduğunu iddıa etmiştir. Muhakeme, şahid Yakubun çağırılmasma ve tahki katm tamamlanmasma bırakılmıştır. Zonguldak (Hususî) Zonguldak Halke\ı, mesaisine hızla devam etmekte ve sık sık köy gezileri tertıb eylemektedir. Bu köy gezileri, bılhassa kövlüler için çok favdalı oluvor. Bu vesilelerle hastalar muavene edilmekte, bedava ilâc dağıtılmaktadır. Son defa Gaca köyüne yapılan seyahat da çok verilmi olmuştur. Gönderdığim resım, bu seyhat vesilesile Gaca köyünü süslenmiş bir halde göstermektedir. Bu şartlar içerisinde hazırlanmış Türk zihniyetini taşıyan, Türk dilinin hususi B.aşvekilimiz Dr. Refik Saydam yetlerine vâkıf, Türk duygulu genderin Sovyet elçisile, çocuklarımız üzerindeki tesirleri şüpheMz Üstündağ, Vilâyette ki ecnebi memleketlerden getireceğimiz li Eski Vali ve Beledıye reisi Muhiddiı san hocalarına nisbetle kat kat üstün olaÜstündağ, Vali ve Belediye reisi Lutfi Kırdan ziyaret etmek üzere dün Beledıcaktır. yeye gelmişse de kendisini makamında Demek ki, derslerin hem miktarca, hem bulamamıştır. de lisan hocalarınm yetiştirilmesi icab etmektedir. Bunun bir zaman meselesi ol Haydarpaşa • Kadıköy vapur duğu meydandadır. Programlı hareket etarifeleri dilmek şartile mekteblerimize nihayet beş Tren tarifelerinin değişmesi dolayı on sene içerisinde iyi lisan hocalığı edecek sile Haydarpaşa Kadıköy hattmın vaelemanları hazırlamak hiç de zor birşey pur tarifeleri de ayın 15 inden itibaren görülmüyor. değişecektir. Lisan tedrisinin gayesi, daha ziyade Yarışlar ecnebi dilden genclerin, kendi sahalarma 1 temmuz deniz bayrammda yapılacak ayrılan eserleri, okuyup anlıyabilecek bir birçok şenlikler meyanmda deniz yanşseviyeye erişmelerine taalluk eder. Bu lan da yapılmasma karar verilmış günkü ihtiyacımız herhangi bir ecnebi tir. Bu yarışlar daima deniz yarışlarınm dilde şiir, roman yazacak genclerden zi yapıldığı Moda koyunda değil, Boğaziçinde, Ortaköyde Yüksek Deniz Ticareti Ve Fransız Büyük Elçisi Massigli Şükrü yade, muhtelif memleketlerdeki fıkrî nesriyatı takib edebilecek olanlann yetiştirilSaracoğlu ile görüşüyorlar. mektebi önünde yapılacaktır. «Eşya çalmağa değil...» Tepebaşında kunduracı Ziyanın atölj'esinden gece eşya çaldığı iddia olunan. Alâeddm, istanbul asliye dördüncü ceza mahkemesinde dün muhakeme edilmiştir. Kendisi «eşya çalmağa değil, kun dura kalıbı satın almağa gıttim» diyor, Muhakeme, şahid dinlenilmesine kal mıştır.