27 Mayıs 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7

27 Mayıs 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 Mayıs 1939 CUMHURIYET MUHİM KEŞ1F (Türklerin ellerinde tuttukları anahtar» Doktor Şaht ÎZMtR MEKTUBLAR1: Bir volkanın indifa zamanı tayin edilebilir mi ? Amerikak alim Jaggar, fışkıran gazlerin fennî tahlile tâbi tutulması suretile hakikiye yakın bir tahminin elde edileceği kanaatindedir Volkan tahribatını önlemek maksadile, yanardağı olan memleketlerde tedbir alınması, tasavvur safhasından çıkmış, muh telif cihetlerden teşebbüs safhasına geç miştir. Bu mevzuda en ziyade ehemmiyet verilen cihet, yanardağların feveranmı önceden tesbit etmek, bir feveran emrivakii karşısında bulunarak şaşırmamaktır. Eğer volkanın hareketi yakından takib edilir de, civarları kaplıyan lâvların sür atle uzak mesafelere doğru akmasma sıra gelmeden vaziyet belli olursa, o civar ahalisi ve hayvanlar tehlıke sahasından zamanında uzaklaştırılacaktır. Bu suretle de lâvlar altında yalnız binalar tahribe uğrıyacaktır. Diğer taraftan, yanardağlara yakın köy ve şehirlerin etrafına su bendleri gibi yüksek sedler kurmak, köyleri ve şehirle Havay adasında Kilauea yanardağı ağzına yakın bir yerde inşa edilecek ri bunlarla çevirmek, lâvların akınına sed lâboratuarın tasavvur edilen şekli çekmek de hatırlanmıştır. Pek yakmda bu tasavvurun da tatbikına geçilebileceği cek, içecek şeyleri, muntazam surette gönumuluyor. derilecek, kamaraları ve salonlarile, bu Volkan feveranını yakından takible dritnot parçası lâboratuarın içerisi bir seönceden keşfetmek, feveran zamanmı tayahat vapurunun içerisine benziyecektir. rassudla öğrenmek hususunda şimdi ileri Mahfuz ve mukavim yerden volkanı tabir hamleye girişen, Amerikah kâşif rassud sırasında, icab ettikçe dışarıya da Jaggar'dır. Bu hamlesinde kendisine Haçıkılacaktır. Gaz maskeleri takacak, başvay adası Universitesi destek olarak, işe larma miğfer geçirecek ve sırtlarına alev para, malzeme ve adamlar tahsis etmişsarmaz elbiseler giyecek olan fen adamlatir. Yapılacak ilk iş, Kilauea yanardağırı, volkana borular uzatıp gazleri nümune nın ağzına mümkiin olduğu kadar yakın olarak bunlann içerisine çekecekler, nümüsaid bir yerde bir lâboratuar kurmakmunelik gazler lâboratuarda tahlile tâbi tır. Amerikah kâşif, yanardağın ağzından tutulacaktır. O yanardağ ağzına bu yolfışkıran gazlerin muntazaman ve esaslı da tecrübeler yapılmak üzere kafile habir tahlile tâbi tutulmasınm, feveran zalinde gidilmiş, hayli yaklaşılmış ve müsamanmı evvelden tahmine yetebileceği kanaatindedir. Kurulacak lâboratuarlar Ha d neticeler alınarak, volkanda ilk lâboravay Universitesi arasında daimî olarak tuar teşebbüsile istenilen neticeye varılatelsizle muhabere cereyan edebileceğin bileceği hususunda ümidlenilmiştir. den, sıcağı sıcağına rapor verilerek, böyHavay adasında kurulmak üzere olan lelikle tehlike daha kendini göstermeden, bu müşahede istasyonunun yanısıra, köyherkes ikaz olunacaktır. Nasıl Amerika leri ve şehirleri sedlerle çevrelemek hu ve Avrupada rasadhaneler gündelik ha susu, halen ikinci plânda yer tutan buciva raporları neşrederek hava<değişikliğüıi fcet, tatbik jsahasina geçince, umulan «neekseriyetle mutabık olmak üzere evvelden flce, ne dereceye kadar elde edilebilebildiriyorlarsa, yanardağ feveranı da cektir? îşi sağlama baglamak üzere de, böylece bildirilecektir. Tabiî bu husus, iu bendlerini andırır lâv sedlerine çarpıp daha ziyade volkana civar yerlerce mü da oralarda birikecek olan lâvların arta himdir. \ art a yükselmesi, duvarların boyunu aşaHavay adasında Kilauea lâboratuarı, rak köyleri ve şehirleri istilâ etmesi, hatta en yeni bir teknik eseri olmak üzere son sedleri yıkması da hesaba katılıyor. Busistem bir tarzda ortaya konulacak ve dı nun için, sedler hizasından çorak araziye sarıdan görünüşte bir dritnot parçasını uzanan kanallar açılacak ve lâvlar, buraandıracaktır. Burada çalışanlarm yiye ardan ta denize kadar yollanacaktır. Hind gazeteleri, eski nazıra ihtar ediyor Bir Fransız gazetesi TürlBa9tara.f1 I tnci sahifede] kiye hakkında şayanı kurtulmak için Almanyanm yardımını dikkat bir yazı neşretti kabul edip etmiyeceğimizi anlamak arzusunu izhar etseydi hakikaten daha ziyade yakmlaşmış olurdu. «Nazi propagandasının Hindistanda yaptığı tesirler üzerinde doktor Schacht, hayallere kapılmasın> diyen bu gazete, Hitler iktidara gelelidenberi nazi hareket tarzına şiddetli bir lisanla hücum ettikten sonra şöyle yazıyor: «Hürriyeti bizim bizzat kendi kuvvetlerimizle istihsal etmemiz lâzımdır. Çünkü Almanlar g:bi şüpheli bir dostun yardımile istihsal olunacak hürriyet, istihsal edildiğine değmez. Nazilik, za yıf milletlerin Almanya lehine olarak istısmar edilmesi prensipine dayanır ve bizim milletimiz Britanya emperyaliz minden kurtulmak istiyorsa, bu, Almanyaya kurban olmak için değildir. H'ndistamn Almanya Ue olan ticaretine gelince, istatistikleri nazi usullerinin nasıl Hindistanm ihracatmı mahvettiğini göstermeğe kâfidır. Bizim iş adamlanmız doktor Schacht'ın icad ettiği takas ve klering usulünün Almanya için ne demek olduğunu pekâlâ bilirler. Başka memleketlerden istediğini almak ve o memleketlere istedıkleri parayı ve malı değil, kendisinin kullanmak istedıği malları zorla sürmektir. Bu gibi usuller kullananlara karşı ittihaz olunacak en emin hattı hareket onlan uzakta bulundurmaktır.> ı Kilis dağ alayına sancak verildi j ParisSoir gazetesinin sureti mahsusada Türkiyeye gönderdiği muhabiri Filip Bares, bu gazetede «Türkler, mihverle, Londra Paris Moskova mümellesi arasında tercihlerini yaptılar» başhğı al tında bir makale neşretmiştir. Bu makalede, muharrir, ezcümle diyor ki: «Türkler, dünyanın kapılarından birini ellerinde tutmakla iftihar edebilirler. Cebelüttarıktaki İspanyollar, Süveyşteki Mısırlılar, Panamada, ayni ismi taşıyan cumhuriyetin çocuklan, içinde oturduk ları bu kapılann anahtarlarını kaybetti ler. Bunları Amerikalılara, îngilizlere verdiler. Türkler ise, kendi anahtarlarını muhafaza ettiler, tarihlerinin sayısız safahatı içinde o kapıları muhafaza, mü dafaa etmesini bildiler. Çünkü Türk asker bir millettir ve o sebebledir ki bugün hâlâ Almanya, Türk dostluğunu, îngil terenin ve Fransanın elinden kapmak istiyor. Beni, Rumeli sahilinden Anadolu saı hiline gotüren vapur, Karadenizden ge lip Akdenize giden gemilerle karşılaşı yor. Boğaziçinin bu meşhur anahtarı, yalnız Avrupanın Asyaya giden karayolu na ve onun sayısız servetlerinc değil, ayni zamanda yegâne deniz yolu olan Karadeniz Akdeniz tarikına da hâkimdir. Karadenizde, herkes gibi, mal satmak, mal almak, hareket etmek, yaşamak istiyen Ruslar, Bulgarlar, Rumenler var. 191 1, sonra 1914 harbile sarsılan Türklerin siyasetini, bütün bu amiller tanzim eder. Türkler, 1918 de beynelmilel hale getirilen Boğazlarına henüz sahib olmuş ve Yunanlılarla yaptıkları 1922 harbinin sarsıntılarını henüz geçirmiş bulundukları bir sırada, Avrupa kavgalarına pek yakından karışmak istemiyorlardı. Fakat mihverin hâkimleri, onları, bitarafhklanndan çıkardılar. Romanya, Hitler'in ekonomik tazyikı altına girince, Türkiye ilk defa ikaz edilmiş oldu. Bu sadme, Italyanların Arnavudluğa girmesile on misli arttı. O Italyanlar ki, Türkiyenin iki adım ötesindeki Üriikî' âdada ve Rodosta sağıam garni zonları vardı. Şimdi, Selâniği, yani Türk ve Yunan denizi olan Egeyi tehdid ediyorlardı. Türkler, Yugoslavyanın mukabelesini beklediler. Yugoslavya boyun eğdi. O zaman anladılar ki, Almanyaya karşı tarihî sedleri olan Balkan Antantı artık eskisi kadar sağlam değildi. O sırada, Fransa ile İngiltere, şarkî Avrupada tehdide maruz küçük milletleri, ayni sebeblerle takviye etmek istiyorlardı. Bu va ziyetten, Türk İngiliz anlaşması çıktı. Türk Fransız anlaşması da buradan çıkacak. Türkiyede, bundan hiç kimse şüphe etmiyor. Yaz mevsiminin, baharın ömründen yaptığı tenzilât, Egeliler arasında hiç bir zaman şikâyet mevzuu olmaz İzmirin mesire yerlerinden Kızılçullu deresi ve civan İzmir (Hususî) Tirşeleşmiş sula rın üstünde çırpına çırpına esen Akdeniz rüzgârı, İzmir körfezıni saran dağların tepelerine tırmanarak, onların arkasmda kalan Ege ovalarına doğru akmağa çalışıyor. Ovalarda bahar, rengârenk ve muhte şem bir halı gibi, fakat kendisine mahsus kokularla havayı doldurmağa başladı. Ne çare ki, Egenin baharı, tatbikatı bozuk bir kanun gibi, kâh kış mevsiminin, kâh yazın menfaat ve hesabına budanır, durur. Burada bahar, ekseriya çok az ömürlüdür. Dağlara, kırlara, bahçelere, en olgun, en parlak güzelliklerile gelir.. Fakat arkasından da, hem de ağustos sıcağını hazirana alarak elinde orağı, dudakla rında harman şarkılarile yaz gözükür. biraz da denize ve kumsala bakınız; yeniler, yani bir garblı, bir medenî insan zevkile eğlenme terbiyesinin ilk müjdecisi olan genclerin bir kısmı sırtlannda mayolar, sandallara binmişler. kitar ve mandolinlerle, teganni ede ede ilerliyorlar. Biraz beride, sularda yarış edenler var ve genc bir grup, çığlıklarla, yerlerinden sıçraya sıçraya onları teşvik ediyorlar. Ötede genc bir kadm, bir portatif sandalyaya uzanmış, elindeki bir kitabın yapraklarını çeviriyor ve arasıra, başını kaldırarak, rengi değişmeğe başhyan sulara, sandalla teganni ederek geçenlere bakıyor ve dudaklarında, rahat, hulyah bir gülüş beliriyor. Denizyolları kooperatifi iBattaratı 1 inet sahifedt) dan dünkü içtimada heyet raporunun okunmasile müzakerata başlanmıştır. Raporda, kooperatif hesab ve muamelâtınm tetkik olunduğu, zararm geçen bir sene içinde 12 bin lirayı da geçtiği, muamelâtın bozuk olduğu zikredüdikten sonra bu hallerin sebebleri şöyle sayılmakta idi: Kooperatifin mallan Istanbulda mahdud firmalardan alınmış, bazı mallardan lüzumsuz stoklar yapılmış, esaslı bir sebeb yokken zararda bulunulan su ve gazoz mukavelesi temdid edilmiştir. Muhasebe bozuktur. Yevmiye defterlerinde lüzumlu izahat verilmemiş, defteri kebir kurşun kalemile tutulmuş ve birçok noktalar okunmaz hale gelmiştir. Ortak he«ablan karışıktır, kayıdlar muğlâk, hesablar bozuktur. Eşya kayıdları tutulmamış, kooperatif kadrosu milyonlarca liralık bir müessesenin kadrosu gibi geniş tutulmuştur. Birçok paralann nerelere verildiği belli değildir. Raporda, bundan sonra, kooperatif muhasebesinin, kooperatifin ilk gününden itibaren yeniden kurulması teklif edilmiştir. Raporun okunmasını müteakıb birçok ortaklar söz almış, münakaşalar olmuş, bilhassa kooperatiften büyük memurlara istihkaklarından fazla ve iyi mal verildiği halde küçük memurlara adeta haka:et edildiği söylenmiş ve bir ortak da: « Kooperatifi idare edenler, ya liyakatli değillerdi, yahud hüsnüniyetleri yoktu» demiştir. Bu sırada kooperatif müdürü Ramizin izahat vermesi istenmiş, fakat meclisi idare bu işte kendini mes'ul görerek, müdürün izahat veremiyeceğini bildirmiştir. Bundan sonra sıra, kooperatifin son idare heyetile bundan evvelki idare heyetinin ibrasma gelmiş, fakat umumî heyet, ibranın, yeni seçilecek heyetin yapacağı tahkikat sonunda icrasma karar vererek intihaba başlamıştır. îdare meclisine, Sadi, Süreyya, Ba.., Şefik, Fethi ve Abdullah; murakıbha lıklara da Mecdi, Cemal Kalafatoğlu seçilmişlerdir. Kilis (Hususî) Dağ alayına Orgeneral İzzeddin Çalışlar tarafından merasimle sancak verildi. Merasime orta ve ilk mekteb talebelerile on bini mütecaviz halk iştirak etti. Merasim, kahraman askerlerimizin mükemmel bir resmi geçidile bitti. Akşam Generaller şerefine Belediye tarafından Halkevi salonunda bir ziyafet verildi. Yukarıdaki resim, merasimden bir intıbaı tespit ediyor. f Tannenberg'de yapılan merasim J Türk devlet adamlarından biri bana dedi ki: Ah, bu anlaşmayı daha evvel yapmış olsaydık, İtalyanlar kat'iyyen Arnavudluğa girmiyeceklerdi. İngiliz Fransız Rus anlaşmasına gelince, en salâhiyettar Türkler, bu anlaşmanın yapılacağı ve yapılması icab ettiği kanaatindedir. Türkler, Rusların Boğazlara doğru istilâ emelinden vazgeçtikleri zamandan beri, onlarla iyi münasebat idame ediyorlar. Yunan harbindekı Rus yardımını da unutmuyorlar. Rusların, kendileri gibi, İtalyanların Oniki adaya sahib bulun malarına muanz olduklarını da biliyor lar. Bununla beraber, Türkler şiddetle komünist aleyhtarıdırlar. Fakat, Rusya gibi bir memleketi, gerek sulhta gerek harb de, rabıtasız ve başıboş bırakmakta fayda olmadığı fikrindedirler. Türkler, Fransız İngiliz siyasetine iştirak ederken Iraka, İrana veya Kafkasyaya giden petrol yollanm Almanlarla İtalyanlara kapamakta fayda olduğunu da düşünmüşlerdir. Hulâsa, Türkler, mihverin bugünkü siyasetinin icab ettirdiği düşüncelerle, nekahet rahatını bırakmış, bize iltihak ediyorlar. Fakat, bu gayreti yaptıktan sonra, umuyorlar ki herkes, bu kararın tam semeresini verebilmesi için, kendisine düşen vazifeyi ifa edecektir. Mısırdaki İngiliz filosunun manevrası Kahire 26 (a.a.) İskenderiye lima nında bulunmakta olan İngiliz filosu, dün, Mısır Millî Müdafaa Nazınnın hu zuru ve sahilleri müdafaaya tahsis edılmiş olan Mısır hava ordusu ve kıtaatı nın manevralarma başlamıştır. tinleri hakkında malumat verdikten sonra, Türkiye, îngiltere ve Fransa arasında üç taraflı bir ittifak akdinin de uzak olmadığını yazıyor ve diyor ki: «Henüz altı ay var ki Atatürk, gözlerini Boğaziçinin altın ışıklarına kapayıp tarihe girdi. 12 mayıs 1939 da, başarılan muazzam işin sebatkâr devamına bir delil olmak üzere, Türkiye, kudretli İngiltere ile, ayni kudrette bir devlet olarak anlaştığını, bütün düyaya ilân etmiş bulunuyor. îşte, «Hasta adam» harb meydanları kahramanı înönü tarafından eseri bihakkin devam ettirilen bir dâhinin rehperliği sayesinde, yirmi seneden daha az bir zaman içinde bu mevkie yükselmiştir. Le Temps'in bir makalesi Pariste çıkan Le Temps gazetesi, Türk ingiliz anlaşmasmm safahatım anlatan bir Ankara mektubunda, anlaşAlmanya Tannenberg'de devlet abidesinde yapılan bir merasimde, manın ne gibi şerait dahilinde imzalandıHindenburg'un mezarına çelenk konulmuştur. ğını anlatarak, muhtelif maddelerin me Galiba bu, bir istihsal mıntakasının, hiç Kırlara, kaynak başlarına, ağaclıklara de şikâyet edılmiyecek olan alın yazısı, ve giden yollarda bir toz savruntusu içinde onun zenginlığinin, hususiyetinin güzel bir sür'atle kaybolup giden otomobiller, oto sırrıdır. Nitekim, yaz mevsiminin, baharın büsler, motosikletler görüyorsunuz. ömründen yaptığı tenzilât, Egeliler araOtobüslerin pencerelerinden çocukların sında hiçbir zaman şikâyet mevzuu olmaz. şarkıları duyuluyor: Fakat bu oyunu, şayed kışın yağmurlu, Bahar olsun da seyredin ¥ çamurlu, fırtmalı, berbad havası oynamaNasıl susler bayırları ğa kalkarsa, z'avâflf b'anara, peşin peşin' Yuze gıüen.o nazenin acımamak da imkânsızdır. ,, , rGehn yuzlu papatyalai Ege şimdi, baharını yaşıyor. Ağachk , Altın gozlu papatyalar. larının yemyeşil gölgeliklerinde, derin ve Bahçeler, sebze bahçeleri yemyeşil.. esrarlı şırıltılarla akan sular, biraz ileride Su dolabları dönmekte ve ağacların ara çimenler arasından gülümsiyen gelincik lıklarından turfanda mahsul için çalışan ler, papatyeler, lâleler, konuşur gibi esen bahçıvanların hiç durmadan eğilip kalkve kımıldıyan dallar, bize: tıklan ve çalıştıkları görülmekte. Esti nesimi nevbehar Şehrin, Tire, Bergama, Çeşme istikaaçıldı güller subhedcm metine giden ana yollarında da, motosikAçsın bizim de gonlumüz letli, kadınlı, erkekli grupların neşeli, hür saki meded sun camü cem akışları var. Hepsi de, bahardan zevk alMısraını hatırlatıyor. Bu hatırlayışta, mak için birer eğlence yerine gıdiyorlar. muhafazakâr bir zevkin, eski hayat, eski Burnovanın maruf Pınarbaşında, Bu şiir ve eğlence telâkkisinin bir izi olsa gecanın Kozağacmda bahar sanki bir bayrektir. Çünkü bizde eğlenmek, adeta bir ram gibi kutlulanıyor. şart, bir kat'î zaruret halinde, camü cemi, Her ne olursa olsun, günden güne, ta«akiyi, sohbayı, ney ve meyi de beraber biati sevmek, güneşli, bol havalı, gölgeli, getirir. Biz, içerek eğleniriz. Divan Edesuları bol ve temiz yerlerde, gruplar habiyatmda zevkin terennümünü yapan Nelinde, daha iyi, daha güzel eğlenmek iştidim, bu eski telâkkinin ve itiyadın şaheser yak ve terbiyesinin teessüs ettiğini görübir mümessilidir. Bence bu, bir nesil hâyoruz. Bu, bir sefihane temayül değil, disesi olsa gerektir. insanda ruhî ve sosyal olarak uyanan, inMüzikten, bahardan, toplu, müşterek sanın benliğini, enerjisini artıran, fizikî gezintiden başlıbaşına bir zevk alamıyor kudretlerini de yükselten bir şuur hâdiseve mutlaka havamızın biraz da alkolle sidir. kanşmasını arayorsak, bu hal daha ziyaİnsan, gülmeğe, eğlenmeğe muhtacdır. de, dünkü cemiyetin şu ömrünü tamamlaBizim, hayvandan farklı ve üstün tarafmakta olan nesle bıraktığı bir itiyaddır. Iarımızdan biri de budur. Bu zevki, mümFakat bu psikolojik hâdise içinde, tatmin kün olduğu kadar yapmağa da mecburuz. edilmemiş birçok hislerimizin, içimizde uBilhassa ve bilhassa, köylüye neşeli olyuşup kalmış çok eski ihtiras ve melânkomak, gülmek zevk ve terbiyesini vermelililerimizin de rolü vardır. yiz, Çünkü Türk köylüsü, asırlarca gülAncak, genc neslin artık eğlence te memiş ve tebessümünü kaybetmiştir. Bulakkisinde büyük bir değişiklik olduğu da günkü ileri hayatın ona vereceği diğer bir muhakkaktır. Bu iki tipi, şimdi şu dakikahak ve nasib de, neşe ve tebessümdür. da, İnciraltı plâjmın sahillerinde, bütün Orhan Rahmi karakteristiklerile görebilirsiniz. Birisi, (dünkü) masayı kurmuştur. Bu masa, lebaleb içki ve meze ile doludur. Masada belki ayni yaşta bir iki kadm vardır. Bunlar, birer ailedirler. Erkek içiyor. Kazinonun gramofonu, klâsikleşmiş bir eski parçayı ağır ağır aksettiriyor: Ehli aşkın neşvegâhı kuşei meyhanedir Sakiya uşşakı dilşad eyliyen peymanedir Güftüguyu aleme aldanma hep efsanedir Sakiya uş$akı dilşad eyliyen peymanedir îşte bu şarkı, yani, neşveyi meyhane köşesinde arayan ve âşıkın kalbini ancak peymanenın sevmdırebıleceğını sanan, hatta ve hatta, bundan ötesinde bir hayat olmadığını ve söylenenlerin hep birer dedikodu olduğunu farzeden eski zevkin, eski ruhun bu parçaları, kendisine aşina, Belçika Kral Üçüncü Leopold, kendisinden gıdalanmış ve kendi cazibesiyirmi bir mayısta Lüttihte «Beynelnin, kendi tesirini bulmuş insanı, kazino milel sergi» yi açmıstır. Gocukları Prençardağının altında kolayca buldu. Daha ses Jozefin Şarlot, Veliahd Boduen ileride, ağaclıkların altında, daha yukarı (solda) ve Prensesle Kral arasında sağda, dere içlerinde ayni tipler ve hepsi de, da Prens Albert von Lüttich sergiye kendi havalarında eğleniyorlar. Fakat giderlerken.

Bu sayıdan diğer sayfalar: