22 Nisan 1939 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

22 Nisan 1939 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tetkikler ve denemeler Hakaret mahiyetinde bi ffıkra mes'elesi Hayatı, bir trajediden Cumhuriyet çocukları San'at tarihinin meşhur çehreleri 22 Nisan 1939 CUMHURtYET iUMKOSESi İHTİRALAR KESİFLER farksız olan san'atkâr Yakında ellinci ölüm yılı kutlulanacak olan Vincent V. Gogh, resim âleminin şayanı dikkat bir simasıdır Yazan: Şerif Hulusi 29 temmuz 1890 da ölen Holandal ressam Vincent van Gagh'un 29 tem muz 1939 günü ölümünün ellinci yıldönümüdür. Onun cesur, ve an'anevî san at kaidelerinin bazan dışına, ekseriya üs> lüne çıkan san'atmı anlayabilmek için san'atı kadar orijinal ve zengin olan hayatını bilmek icab eder. Fransız san'at münekkidlerinden Pau Colin, Van Gogh'un hayatına dair yazdığı bir kitabda (1), bu orijinal adam izaha başlamadan evvel şunlan söyler: «Vatandaşı olan Rembrandt müstesna, hiçbir ressamm hayatı bu kadar kanşık değildir. Çünkü, Michle Ange sefalet çekmemiştir, El Greco hiç kimseye boyun iğmemiştir, Gauguin'in medarı memleketlere kaçışı da bir kapristen başka birşey değildir. Onu Van Gogh'u yirmi sene kasıp kavuran ihtirasa bir eş aramak lâzımsa, gözlerimizi Dostoîwskynin derbederlerine, kızlarına veya azizlerine, veyahud da faciası beşerî edebiyatın zirvelerinden biri olan Koromazov'lara çevirmeliyiz.» Hakikaten Vincent Van Gogh'un hayatı şimdiye kadar pek az oynanmış bir trajedi, ve san'atkâr muhayyilesinin besliyebileceği herhangi bir san'at eserinin imkânlarına mihver olan kahramanmkinden çok daha zengindir. Van Gogh, 30 mart 1853 te, Holandada şimalî Brabant'ın Zundert şehrinde doğmuştur. Babası Theodore Van Gogh rahibdi, annesi bir saray mücellidinin kızı idi. Baba tarafından aile çok eskiden Holandada yerleşmişti. XVIII inci asırda La Haye'de yerleşen müzehhibler arasında bu ismi taşıyanlar bulunduğu gibi, XVI ncı asırda da Avrupanın bazı yerlerinde bu isme tesadüf edilmektedir. Van Gogh'un çocukluğu renksiz, eğlencesiz, koyu bir taassub içinde, ve karanlık bir sema altında, tarlalarda, çok azkonuşarak geçmiştir. Tabiati itibarile, bu memleketin insanlanndan daha çok kapalı, inzivadan fazla hoşlanan bu çocuk, akranlarının oyunlanna bile katılmaz, onlan tarlalar arasmda yaptığı uzun gezmelere götürmezdi. Daha o zamandan kazandığı, ve ölümüne kadar istinadgâhı olan bir can dostu, kendisinden dört yaş küçük kardeşi Theo'dur. Okuma çağına girince, onu Zevenbergen'de bir pansiyona yolluyorlar. Dört sene burada okuyor. Yüksek duvarların kirli semayı andıran rengi onun zaten merdümgiriz olan ruhu üzerinde ağır, burada hatırasız geçtiği söylenen günlerine rağmen, çocuğun gayrimeş'urunda derin izler bırakan bulanık bir tesir yapıyor. Van Gogh on yedi yaşına basıyor, koleji de bitirmiştir. Eğer, mektebde bir fevkalâdelik göstermiş olsaydı babası cnu daha çok okutacak, ve rahib yapacaktı. Fakat, bütün talebeliği esnasında smıflan güçiükle geçebilen bu çocuk hakkmda babası bir hocanın takdirnamesini almak sevincini tatmamıştı. Binaenaleyh, ticarete atılması daha doğru idi. Karar verildi, ve onu amcasının tablo ticareti yapan Goupil adlı müessesesine yerleştirdiler. Meslek intihabı mevzuubahs olduğu sıralarda, kendisine zevkleri, ne olmak istedıği sorulunca hiç cevab veremiyen, kararsızlığmı gizliyemiyen Van Gogh, üç sene bu müessesede muntazaman çalıştı. Evvelâ, La Haye'de başîıyan iş hayatı ona Brüksel ve Londrayı görmek imkânlarını vermişti. Binaenaleyh, resimle ve san'at eşyasile bu suretle ve 1869 senesinde başlıyor. 1879 senesinde ilk desenlerini yapmağa başlıyan san'atkâr için. arada geçen on senelik devre resimle tamamile gayrimeş'um bir temas devresıdır, ve gene san'atkârın bu on senelik kanşık hayatmda kendi kendine bir olgunlaşma vardır. O kadar ki, Van Gogh bu seneîer zarfında kardeşine y3zd'ğı mektublarda «ressam veya sanatkâr olmanm iyi birşey olduğundan, fakat babasının san'atmı daha fazla takdis ettiğinden» bahseder. Çünkü, o, bedbaht ve zavallıları teselli edebilecek bir ruiı taşıdığma, ve kendini tetikk edince îsa ile müşterek hususiyetlere sahib olduğuna iman etmiştir. Van Gogh'da bu ne o'.duğunu, ne yapacaçını, ve insan'ar aras'.ndaki rolünün ne olabileceğıni kat'î olarak tayin edemeyişte san'atı için birikmiş gizli, fakat ölü kudretler gizlidir. Bunları hayata, ışığa çıka^an ilk hâdise, Sayatının ba=ka şeyleri dü=ünmeğe ve h >setme5e müsaid olmıyan kanşık an'arında bile ruhunu atesinden kurtaramıyacğı bir ıst rab tecrübesı, bir aşk hayatı o.: vor. 1673 Noelinde çalışmasmdan mem Bir gazete hakkmda açılan dava dün neticelendi Sonsuz sualler Pesimistlerin düşünceleri Birçok ilim adamlan şekerin neden tatlı olduğunu, bazı yazların kuru ve bazılarmm neden yaş olduğunu bilmezler. Hayatın mahiyetini bilmek şöyle dursun soğukalgınlığımn illetini bile bilmezler. Atomlar ve yıldızlar âleminde bir alay sır var. Pasla güve, ziyan vermekte devam ediyorlar. İlmin cehil tarafı, bilgi tarafı kadar, belki daha geniş ve daha enteresan. Mektublanmız hava postalarile, musikimiz esîr dalgalarile nakledildiği bu devirde bir de çerçevenin öbür tarafına bakmak fena olmaz. Oğrenilecek birçok şeyler var. Bunlar arasmda pek mühim ve acib olanlar pek çok. Işık bakımından ateşböceği lâmbalanmızdan daha randımanlıdır. En iyi bir elektrik lâmbasının randımanı yüzde beşi bulmadığı halde ateşböceğinin ışık randımanı yüzde (95) kadardır. Ipekböceğinin mahsulünü dokuma sanayii taklid edemiyor. Yeşil nebat güneş ziyasını hergün gıdaya tahvil ettiği halde hiçbir ilim adamı güneş enerjisinden canlı gıda çıkaramamıştır. İlim adamlarının kendi gıdalarını tabiat laboratuarındaki gibi randımanlı ve büyük mikyasta çıkaramadıklan şöyle dursun, büyük sahra ortasında yaşamağa karar vermiş olsalar yaşamak için zarurî olan suyun istihsalinden evvel birçok ham maddelerle malzemeye ihtiyac var. İlim insanı muktedir kılar, derler ama bu şeyleri meydana getirebilmek içb lâzım gelen bilgi henüz iktisab edilmemiştir. İlim adamı bir hüceyrenin esasını tejil eden protoplazmdeki unsurlann ne olduğunu biliyorsa da, bunların atomlannm nasıl bağlandığmı bilmiyor. Klorofil ve vitaminlerin kimyevî terkibleri malum ise de bunlarm bağlanma tarzlan meçhuldür. 100,000 ruğladan muhtelif şekil ve :esamette binalar kurulabileceği gibi muayyen unsurlardan muhtelif bağlama usullerile, muhtelif şekillerde mürekkeb :isimler çıkamaz mı? Nitekim böyle cilimlerin tabiatte mevcud olduğunu bili yoruz. Fakat insan cehlini kabul etmekle pek de esef etmeraeliyiz. Nevton'un ölümü üzerinden pek uzun zaman geçmemiş ir ( * ) . Hemen hemen ayni ayarda olan âlimlerin kabul ettikleri gibi bütün devirlerin ilim adamlan bir tabura dizilse taburbaşı olacak olan Nevton bakın ne di« yor: «Ben neye benziyorum, bilir misiniz? Deniz kenarında dolaşan ve güzel çakıltaşlarile böcek kabukları toplıyan bir çocuğa. Meçhul okyanus önümde yatıyor.» Artık ne söyliyelim, pek geriyiz. Gerçi fen âleminde mühim terakkiler görülüyor gibi ama, sırfı ilim pek o kadar ileri gitmiyor. Bu satırlar ilmin cehlini ifade eden ve bir pesimist ağzından çıkan sözlerdir. Gelecek sefer optimisti dinliyeceğiz. Yazan: SAFAEDDÎN Her yıl nisanın son haftası, Çocuk bayramıdır. Yinni üç nisanda başlayan bayram, mayıs bire kadar devam eder. Yirmi üç nisan yaklaşıyor. Gene kimbilir, ne nutuklar söyleyecek, ne makaleler yazacağız... Gazetelerde okudum. Çocuk bayram münasebetile verilecek balolar için İstanbul Halkevlerinde faaliyetler başlamış. Bu çahşmalardan anayurddaki Halkevlerimizin, Çocuk esirgeme kurumlanmızın geri kalacaklarını hiç sanmıyorum. Onlar da balolar verecekler.. Biz de çocuklarımızm sıhhat ve âfiyetlerine içeceğiz. Bütün bunlar dörtbaşı mamur cemiyetler için belki fantezi olmıyabilir. Fakat cemiyet hayatına yeni giren, içtimaî kaide ve kanunlara yeni uyan bizim gibi cemiyetler için hiç şüphesiz ki birer fantezidir. Ne hazin bir tesadüftür ki Çocuk bayramını kutlulamak için bütün memleketin hazırlandığı bugünlerde; Istanbul Belediyesine bağh Çocuk Kurtarma Yurdunun lâğvma karar verildiğini öğreniyouz. KARANAKÇI Bugünkü cemiyetlerin kuvveti, onlan ücude getiren ferdlerin kuvvetine bağlıdır. Ferd, içtimaî bir varlık oluncaya ka!ar muhtelif hayatlar yaşar. Bu hayatlaın heyeti mecmuası ferdin cemiyet içindeki rengini, mahiyetini ve kudretini ifade eder. Cemiyet ferdlerin bir ifadesi olduğuna göre müstakbel ve gayrimazbut erdlerden müteşekkil cemiyetler de sefil şan amelelerle paylaşıyor. Fakat, bu ka e gayrimazbut olurlar. Van Gongh'un bir portrcsi dar fevkalbeşer bir fedakârlık gayritabiî Bize içtimaî unsur olarak ferdi veren nun olan müessese maaşma zam yapın görülüyor, ve onu vazifesinden azlediyor ;ocuktur. Ferdi, faydalı bir müstahsil, iyi ca, san'atkâr kayalık bir mahallede, Lo lar. Halbuki, bir mektubunda bu netice bir müstehlik, mazbut ve şerefli bir vatanyer adlı bir kadınm evinde bir oda tutu hakkmda şunlan söylemektedir: «Ben ne daş olmak üzere yetiştirmek istiyorsak çoyor. Kadınm kızile Van Gogh arasında işe yarayabilirim, insanlara ne gibi bir :uğu, bu vasıfları iktisab ve hazmedebileevvelâ dostluk, sonra da tek tarafh bir faydam olabilir? îçimde birşeyler var, :ek bir surette yetiştirmek mecburiyetinaşk başlıyor. Aylarca kendisini yakan bu amma bu birşeylerin ne olduğunu bilen deyiz. Leibniz'in dediği gibi, bir milletin alevi meydana vuramıyor, büyük bir te kim?» Ve hâlâ bilmiyor ki, o yalnız birkbali çocuklannm terbiyesine mevdudur. reddüd içindedir. Nihayet, cesaret edip, şey için yaratılmışrır: Resim. MaamaBu itibarla ikbalimizden emin olabilir; ve bir gün sevgilisine hislerini söylüyor. Al fih, san'atkârın istekleri dışında, ruhiyatı azifelerimizi bitirip gözlerimizi bu fani dığı cevab bütün hayatmca böyle bir mü onu mütemadiyen buna hazırhyor. Sandünyaya kaparken rahat edebilmekliğimız nasebetin devamma imkân olamıyacağı ki aşkı, sanki yaşadığı dinî tecrübe, ruhuçin vatan işlerini kendilerine tevdi ettiğidır. Çünkü, genc kız başka bir delikanlı nu san'ata muzır unsurlardan kurtarmış, miz nesillerden emin olmaklığımız lâzımle nişanlıdır. San'atkâr kızm üstüne dü kötü hislerden tasfiye etmiş gibidir. Bu ır. Bu emniyet, çocuk işini bir fantezi oşüyor, rakibile nişanını bozmasmı isteme tasfiye, fakat fevkalbeşer ıstırablara mal larak değil, esaslı ve şümullü bir memleğe kadar vauyor. Fakat, imkânsız. Ni olan, ve san'atkârın ruhiyahm bir* torafhayet kızm annesi bu âşık kiracıyı evin tan uçuruma sürükliyen bu azablı hayat :et davası olarak kabul etmekle vücude den çıkarıyor. Van Gogh bu ıstıraba da 1880 senesinde, lâkin çok geç sona eri ;elebilir. Zira bugünün yavruları yarının yanamıyor, ve kendini ancak babasının yor. Bu devrede mütemadiyen yardımı âzıı kanunu, idarecisi, kumandanı, müsyanmda, bilerek veya bilmiyerek onun na koşan kardeşine yazdığı mektubun su ahsili ve müstehlikidir. Nüfusumuzun azlığmdan şikâyet ediyodinî faziletinde bulacağını ümid ediyor, satırları bilhassa enteresandır: «... Şimdi uz. Her ne bahasma olursa olsun yurduve Londradan ayrılıyor. 1874 senesi tem de, memleketten uzak yaşarken, tablo muzu onun artık kat'iyyen müvazene ve mamleketine karşı bir daussılaya tutul muzu kalabahk bir hale getireceğiz. Bu, stikrar bulamıyan hayatınm ilk inkisa muş gibiyim» diyor ve ilâve ediyor: annın ve hükumetin programına girmişrıdır. Ölümüne kadar bir ıstırab olarak «Bana, gayen nedir) diye soracaksm. :r. Nüfusumuzu kemiyet itibarile arttıriçinde yaşıyan bu aşk, ona, sanki haya Gayem biraz daha vuzuh kesbetti, yavaş mağa çalışırken keyfiyeti de nazan itibatının bütün karışıkhğı dışmda bir sükun yavaş tecessüm edecek. Bu krokinin es a almak mecburiyetindeyiz. Zira kültürmıntakası imiş gibi, yalnız san'atında bir kis, eskisin de tablo haline gelmesine ben ien mahrum, içtimaî kaide ve kayıdîara arşı serkeş ferdlerden müteşekikl cemistikrar temin edecektir. zer.» Ve artık Van Gogh ressamdır. Senelerce içinde merdümgiriz, solgun etler daima akamete ve husrana mahFakat, Van Gogh baba ocağnda uzun müddet kalamıyor. Uzaktan görmek içın benizli olarak yaşayan bu kudretin, artık umdurlar. Çocuk, cemiyetin hücresini teşkil eden dahi olsa sevgilisine yakın yaşamak ihti hayata çıktığını, fakat on sene süren uzun mücadelelerden sonra dirildiğini göz erdin bir protoplazmasıdır. Kuvvetli proyacındadır. Lâkin, onu Londraya kızkardeşile beraber yollayorlar. Halbuki, o lerile göriiyor. Bir zamanlar aşkı nasıl oplazmalardan müteşekkil uzviyetler nacızkardeşini hislerinin bir nevi bekçisi o onu hiçbir yerde zaptedemiyor idise, şim 1 kuvvetli olursa, kuvvetli ve gürbüz çoarak görmekten büyük bir sıkıntı duy di de san'atı, resim aşkı, sanki eskisinin uklardan yetişen kütleler de kuvvetli omaktadır. Tam bu sıralarda Gaupil mü yerine kaim olmuştur, hiçbir yerde du urlar. Bu bitmiyen ahlâkî vasıfları da iessesesi san'atkârı Parise yolluyor. Ora ramıyor. Bir kısmı sükun, bir kısmı ser âve edecek olursak, çocuğun bugünkü da iki ay kalıyor. Londranin karanlık se serilikle geçen hayatınm, san'atı için bi emiyet ve devletler için ne mühim ve ne masında vakitsiz mehtablara benziyen riktirdiği zengin müşahedeyi, kısa za ayatî birer dava olduğu kendılığınden evgilisi sanki gözkapaklanna renk parça manda, tamamlamak üzere durmadan ezahür eder. İstiklâllerini kanları pahaarı halinde asılmıştır, geceleri yalnız o çalışıyor. Arkasında torbası, koltuğunda ına kazanıp onu emanet edecek nesli yenunla derdleşerek geçmektedir. Dayana tuali günlerce yürüdüğü oluyor. Yalnız ştiremiyen cemiyetler, dünyanın en bedmayıp tekrar Londraya dönüyor. Fakat, kendisile, yalnız hislerine sıkı, ihmale hiç aht cemiyetleridir. evgilisinin evini kapalı bulunca, kaçmak, tahammülü olmıyan kâh mustarib, kâh Aile, arkadaş, mekteb, meslek, örf ve çinde kendisini tehdid eden hislerden melânkolik bir dostluk tesis ediyor. Se detlerin kötü ve menfi tesirleri çocukları urtulmak için ferdiyetinden kaçmak is nelerce ruhiyatında bihaber kaldığı hisle muzır birer unsur yapabileceği gibi koiyor. Gideceği, ve kendini kucağına atıp ri, şimdi bulundukları karanlık köşeler unmayan, gayrimazbut ve cemiyetin tehıçkıracağı bir tek dostu var: Din. Tah den birer birer hayata, ziyaya çıkaracak âmül icablarına göre hazırlanmıyan çomin edilebilir ki, Van Gogh'un din ve kadar yakından tanımaktadır: Tabloları uklar da istikbal için birer tehlike olabiaşk arasmda yaşadığı çetin mücadelenin içinde psikolojik muhtevası bu derece rler. Tecrübeye müstenid ilim kitablarıuhiyatı üzerinde yaptığı tahribata mu zengin olanlan vardır. m verdiği malumata ve rakamlara göre :abil, san'atı üzerinde çok kıymetli te1886 senesinde Parise gelen, ve em üyük caniler, büyük serseriler bakımsız irleri olmuştur. pressionist devrin hemen bütün san'atkâr e kimsesiz çocuklar arasından yetışmişSan'atkâr 1876 senesinde çalıştığı larını tanıyan san'atkâr yalnızlığa susamüesseseye istifasını veriyor. Çünkü, ha mış gibidir, ve 1888 de Fransanın cenu* * * yatını değiştirmeğe, kendini fakirlere bunda Arles şehrine gidiyor. Şuurunun MemleketimiVdeki cocuk davası yekdihasretmeğe, ve cehennemî azablardan Ik ihtilâli, Gauguin'le bir arada oturdu;evi"iden farklı iki safha arzeder: kurtulmağa doğru gizli bir kuvvet tara ğu zamana rastlar. Onu Anvers'e götüA Analan, babları veyahud yalnız mdan itildiğini hissetmektedir. Bununla rüyorlar. Biraz iyileşiyor. Fakat, kardena veya babaları veyahud da bakacak beraber, dine süluk için lüzumlu bilgilere şine yazdığı 23 temmuz 1890 tarihli yabancıdır, Universite imtihanlannda mektubunda: «Sana pek çok şeyler yaz lerhangi kimsesi olan çocuklar. B Kimsesi olmıyan veyahud yetişmuvaffak olamıyor. Çünkü, kardeşine mak isterdim, evvelâ hevesim yok, sonme imkânlarından mahrum olan çocuklar. azd'ğı mektub'ardan birinde söylediği ra da lüzumsuz buluyorum. Bana öyle Birinci tasnife dahil çocukların mühim ibi, çalışıyor, fakat hiç birşey hafasına geliyor ki, ressamlar yavaş yavaş kudu>ir kısmile ana ve babaları veya velileri girmiyor. Babasının mesleğıne âsıktır; ruyorlar.» cümlelerini yazdıktan dört gün buna mukabil, hisleri onu daima resme sonra bir kır çahsması yorgunluğu esna lâkadar olmamaktadır. İlk ve hatta orta ürüklüyor. Van Gogh bundan daima sında, bir ağac dibinde: «Çalışma için mektebe giden bu çocuklar meksaatleri haricinde gayrimaz cayib birşey gibi bahsetmistir. Dini ir hayatımı tehlikeye attım, kafamı da bu eb ve hatta çok tehlikeli bir adda bilc;inin değil, doğrudan doğruya nun için kaybettım...» cümlelerini kara ıut ayat geçirmektedirler. Mektebin bu hissin büyük bir kıvmet olduğuna inandı lıyor. \\ için, nihayet Borinage civanndaki ma Van Gogh, 29 temmuz 1890 saba :ocuklar üzerindeki mürakabesi ancak den ameleleri arasında rahib olmak ar hı hayatınm en olgun, fakat insan ruhi ekteb saatlerine inhisar etmektedir. Büusunu izhar ediyor. San'atkârın burada yatının güç tahammül edebileceği ve e ük tatillerde; ders saatleri haricinde yanci hayatı tamamile beşeridir, menfaat nerji israfma tekabül eden, ve eseri haki ;m yerlerinde, tramvay caddelerinde oyızdır, hâlâ içıni kemiren sevgiyi başka kî manasını kazanacağı bir çağında ö'ü lamaktadırlar. arına hediye ederek yaşanmış günlerdir. yor. Bu acıya dayanamıyan «Theo» su Oyunları, birbirlerile muhavere tarzlaElbisesinden parasma, ve ayakkabısına da iki ay sonra uhrevî hayatta kardeşini çok iptidaîdir. kadar herşeyini maden kuyularında çalı, yalnız bırakmıyor. Medenî kanunumuzun 262 277 nci «İmpeks» Şirketi mümessilleri Kema ve Şakir Seden taraflarmdan «Yeni Sa> bah» gazetesi aleyhine açılan hakaret ma hiyetinde neşriyat davasmm karan, dün akşam îkinci Ceza Mahkemesince bildi rilmiştir. Reis Kemal, aza Halil ve Nigâr Saracoğlu, tahkikat henüz şirket le hine neticelenmeden havadis kabilinden yazılanları Matbuat kanununun yazılma sma cevaz verdiği yazılar haricinde gör memişler, bu cihetten ceza tayin olunma mıştır. Ancak, gazetede çıkan bir fıkra yı, kanun ve mantığın himaye edemiyece ği neşriyat mahiyetinde saymışlar, fıkra^ nın muharriri Murad Sertoğlunun altı ay fer'an medhaldar olmak dolayısile gazetenin sahibi A. Cemaleddin Saracoğlu ile Neşriyat müdürü Macid Çetinin üçer ay hapislerini, Muradın yüz lira, diğerlerinin ellişer lira para cezası ödemelerini, Macid yetmiş yaşını ikmal ettiğinden cezasınm iki buçuk aya, kırk bir lira altmiş kuruşa indirilmesini kararlaştırmışlardır. Kendileri evvelce mahkum olmadıklarından, bu cezaları çektirilmiyecektir. Diğer taraftan, «İmpeks» şirketmin otuz iki bin lira maddî zarar iddiası hususunda hukuk mahkemesine müracaat edebileceği kaydile, sadece manevî zarar olmak üzere altı yüz lira karar altına alınmıştır. Bu paradan üç yüz lirası, Murad Sertoğluna ödetilecektir. maddelerine nazaran, çocuk, küçük iken ana ve babasının velâyeti altındadır. Ebeveyn kudretlerine göre çocuklarını yetiştirmeğe, onlann meslekî terbiyelerini sevk ve idare etmeğe mecburdurlar. Hâkim, bedenî ve fikrî varlığı tehlikede bulunan veya ebeveyni tarafından manen terkedilen çocuğu ana veya babasından alarak bir aile veya müesseseye verebilir. Ceza kanunumuzun 477 479 uncu maddeleri terbiye ve inzibat vasıtalarmı suiistimal edenlerle aile efradına karşı fena muamele yapanları cezalandırmaktadır. Vazıı kanunumuz, maalesef terbiye ve inzibat vazifelerini ihmal edenleri nazan itibara almamıştır. Binaenaleyh herşeyden evvel Ceza kanunumuzu tadil ederek çocuklar üzerindeki terbiye vazifelerini ihmal eden ebeveyn veya veliler hakkmda seri usulü muhakemeye tâbi şiddetli müeyyideler vazetmeliyiz. Bu suretle devletin çocuk üzerindeki kontrolü ana veya babası veyahud velileri tarafından istimal :dılmiş olur. Diğer taraftan mekteb mürakabesinin genışletılmesi, mekteb idarelerinin çocukların hususî hayatlarile yakından alâkadar olmaları lâzımdır. Kimsesiz çocukların vaziyeti daha mühimdir. Yattığı yer, yediği şey belli olmıyan birçok çocuk vardır. Bu çocuklar en iptidaî ahlâk kayıdlarından mahrumdurlar. Renkleri sapsarı; avurdlan birbirine yapışıktır. Yerlerden topladıklan izmaritleri içerler. Aralarında ellerine geçen parayı genc yaşında rakıya, esrara verecek kadar düşkünler vardır. Fenalığa meyyaldirler. Mühim bir kısmı polisçe müseccel sabıkalıdır. Bir tetkike göre 1931 senesi Türkiye hapishanelerindeki 24000 mahkumdan 1932 si 14 18 yaş arasındaki çocuklardır. Bunlardan 98 i anasız, 279 u babasız, 242 si bir müddet mektebe gitmiş, 470 i hiç mektebe gitmemiştir. (1) Bu çocukları muayyen çağa geldikleri zaman askere ahyoruz. Onlara askerlik mükellefiyeti gibi en üstün bir vazife tevdi ediyor, sırasmda iş veriyoruz. En iptidaî ahlâk kayıdlanndan mahrum olan bir vatandaşm iyi bir asker; namuslu bir işçı olmasına imkân yoktur. Türkiyede on dokuz yaşına kadar 4 milyon 50 bin 83 çocuk vardrr. Bu çocuklardan yiizde onunu kimsesiz veyahurl yetişme kabiliyetlerinden mahrum kabul edelim. Yapılacak iş, başarılmıyacak kadar büyük degildir. Evvelâ ele, bir yaşına kadar kimsesiz olan çocuklan alahm. Bu çocukları, bir kanun neşrederek hiç çocuğu olmıyan ve geliri müsaid bulunan ailelere tevzi edebiliriz. Miras hukukunun ihlâl edılmemesi içn bu çocuğun manevî evlâd edinilmesine lüzum yoktur. Her aile kendisine mevdu çocuğa reşid veya bir meslek sahibi olana kadar bakmağa; ona mazbut bir terbiye vermeğe mecbur edilmelidir. 1934 senesinde yapılan bir sayıma nazaran bir yıl zarfında 1 4 yaşı arasında 3,458 çocuk ölmüştür. Çocuk ölümünde, hamilden evvelki tesirler kadar, doğumu takib eden âmilleri de nazan itibara almak mecburiyetindeyiz. Bu hususta suı:egaddi; zâf en tehlikeli olanlardır. Do;an; bakacak kimsesi olmıyan aç çocu;un yaşamasma îmkân yoktur. Aile nezdine tevzie imkân olmıyan yavrularla; geçinme kabiliyeti olmıyan bütün diğer çocuklar devletin çocuklandır. Bunlar; Cumhuriyet çocuklandır. Bunlarm babası, anası velisi devlettir. Devlet müşfik ve kuvvetli elini bu çocuklara mutlaka uzatmalıdır. Memlekette küçük san'at erbabı buhranı vardır. Muallimsiz, berbersiz, nalbandsız binlerce köyümüz, kunduracısız, tenekecisiz yüzlerce kasabamız vardır. Arasıra gazetelerde askerî Gedikli mekteblere talebe arandığmı görüyoruz. Küçük sıhhiye, küçük baytar ve küçük ziraat memuruna ihtiyacımız âşikârdır. * * * Prf. SALIH MURAT (*) Nevton 1642 de doğdu 1728 de öldü. Aklından zoru mu var? Memleketinde boksör olan Alber Müller ism.nde İsviçreli bir genc aleyhin deki gasıb davasma, İstanbul Ağırceza mahkemesinde dün bakılmış, kendisi nin aklmdan zoru olup olmadığı anla şılmak üzere Adliye hekimine muayene ettirilmesi ve hekim müşahedeye lü zum görürse, Adlî tıb müessesesinde müşahedeye alınması kararlaştınlmış tır.' Maznun, «hayır, ben deli değilim> demişse de, mahkeme, vaziyeti raporla öğrenilmek üzere yukanda yazılı kararı verdip'ni bildi r miştir. 4,400 liralık acık taîıkikatı Eminönü Malmüdürlüğü muhasebe mutemedi Kâzımm, hesablarında 4,400 küsur lira mktarında acık bulundusju kaydile Adliyeye verildiğini, tevkif edildiğini dün yazmıstık. Öğrendi^im ze göre, bu açık, bir makbuz iki defa kulla nılmak suretile ve pul parasmdandır. 937 senesi hesablarma aiddır. Diğer taraftan, Maliye müfett şliğince 35, 36 ve 38 senesi hesabları da tetkik olunmak tadır. Henüz bu kısımlara aid olmak üzere Adliyeye gönderilmiş evrak yok tur. İkinci sorşu hâkimi Kâ=if, tahkikatı genişletme1''"Qd r. Devletin olan Cumhuriyet çocuklarını, memleketin gıda maddeleri itibarile ucuz yerlerinde açacağımız mütevazi yatı mekteblerinde, bir elden idare edilir bir terbiye sıstemıle büyütüp köy muallımı, gedikli çavuş, küçük sıhhiye, baytar veya zıraat memuru, köy san'atlan erbabı yetiştirebiliriz. iMllî Müdafaa, Maarif, Sıhhiye ve Ziraat vekâletleri bütçelerınden bu iş ıçm ayrılacak birer milyon lira tahZavallı çc^an sisatla bu ışm başanlabileceğmi ve yurKâgıdhanede Al'bey köyü civannda dun az zaman içinde keyfiyet itıbanle de bir elektrik direM tepes ne çıkan çoban değerli vatandaşlar kazanabileceğini tah Mehmed oğlu Mehmed, cereyana kapılarak vücudünün muhtelif yerleri kavmin ediyorum. rulmuş, tel kemipe dayanmış, kavruk Diğer taraftan; çocuk meselesini sami vücud çengele takılmış, çengel karn'na mî olarak millî bir dava gibi kabul edi saplanmış, sonra kazazede vpre düsmüşvorsak, Ceza muhakemeleri usulü kanunu tür. Birtaç saat sonra oradan gerenler, nu; suçlunun cocuk oluşuna göre tadil et cobanın bu vaziyetine rağmen sağ oldumek; tek hâkimli çocuk mahkemeleri ve ğunu görmiMer. kendi^mi Gureba hasmahkum çocuklar için ıslahhaneler açmak tanesine göndermişlerd r. Coban, Gurebada bir müddet sonra ölmüştür. Adlâzımdır. live hek ; mi Enver Karan ce^edi muaveKARANAKÇI ne ederek, sömülmesine ruhsat ver (1) Turkiyede Suçlu Çocuk. Hilmi A. miştir. Müddeiumumî Orhan Köni, tahkikat yapıyor. Malik.

Bu sayıdan diğer sayfalar: