6 ttisan 1939 CUMHURİYET Seyahat notları: 6 Musiki: Bükreş'te düşkün bir asîl Bu sabah gene erkenden işsiz gücsuz avareler gibi sokaklarda dolaşıyordum. Birinci Aleksandr caaddesinde iki katlı taş bir binanın cephesinde rumence koca bir yazı gözüme ilişti. Yalnız ilk kelimesi (Azil) olduğundan buranın bir şefkat yurdu olacağını hatırıma getirdim ve hiç tereddüd etmeden parmaklık kapıdan girdim. Sol taraftaki bir kanadı açık duran methalden bir koridora geçtim. Etrafıma bakma bakına yürüdüm. Kimsecikler yok. Yalnız sıra ile koridora açılan yedi tane oda kapısı var. Her birinin üzerinde birer küçük etiket var. Okudum. Birşey anlamadım. Nihayet bunlardan baştakine bk! bk! tık! diye üç kere vurdum. Içeriden yaşh bir kadın sesi cevab verdi. Tabiî ne dediğini bilmiyorum ama «giriniz!» demiştir zannile kapıyı açıp girdim. Etine dolgun, temiz ve kibar yüzlü beyaz saçlı bir madamla birkaç saniye gözgöze kaldık. Sonra ben: Affedersiniz madam fransızca konuşur musunuz? dedim.. Evet mösyö, bir arzunuz mu var? Memleketinizde misafirim. îçti maî müesseseler beni çok alâkadar eder. Sokaktan geçerken bu binanın üzerinde şefkat yurdu yazısını gördüm. Burasının düşkünlere mahsus bir müessese olduğuna hükmettim ve içeri girdim. Siz buranm şefi misiniz? Kadın içini çekti ve gene derinden bakan gözlelrini yüzümden ayırmadan: Hayır, burada barınan düşkünlerden biriyim. Buyurunuz oturunuz da size diledığiniz malumatı vereyim, dedi. Rengi solmuş yeşil bir çuha örtülü masanm başına karşılıklı oturduk. Burası bir devlet müessesesi midir? Yoksa hususî bir teşkilât eseri mi? Bük reşte daha başka düşkünler yurdlan var mıdır? Bunlara kimleri alıyorlar? Şartları nedi? Beni lutfen tenvir eder misiniz? Madam düzgün bir fransızca ile bana şunlan söyledi: Bükreşte 25 tane düşkünler yurdu vardır. Şehrin muhtelif semtlerinde bulunan bu şefkat evlerinin bir kısmı hükumet« aid bir kısmı da memlekette para kazanmış, zengin olmuş kimselerin hayır evleridir. Kimsesiz, yalnız, ihtiyar kadınlara veya yalnız erkeklere mahsus odalar, olduğu gibi kan koca birlikte yaşıyan düşkünlerin de odası vardır. Bu yurdlarda iki, üç bazan dört kişi bir odada yatar. Yalnız bu bizim şefkat yurdunda her düşküne bir küçük daire ayrılmıştır. Bakjnız burası oturma odam, şu küçük bölme yatak odam, şurası da mutfağımdır. Yemeği kendim pişiririm. Yurd odun, kömür, elektrik masrafmı verir. Aynca da her birimize ayda 500 ley (beş Türk lirası) ceb harclığı veriyorlar. Size neden bu imtiyazı verdiler? Konservatuar orkestrası ve Ferdi fon Ştatser UYDUNUZMU ç Medeniyetin azizliği Medenıyete faydalı olması için icad edilen her yeni âletin bir pürüzlü tarafı mutlaka çıkıyor. Işte şimdi de televiziyon, bir ucundan sırıttı. Küometrelerce uzaktan sesini işittiğimiz artisti karşımızda görmenin, dünyanın en büyük sahnelerini odamızın içine nakletmenin zevki ölçülemiyecek kadar büyük. Amenna! Lâkin, televiziyonun, «gaybubet» dediğimiz hali ortadan kaldıran müthiş bir mahiyeti olduğunu düşündünüz mü? Medenıvet bir azizlik daha hazırlıyor. Maazallah, televiziyon, radyo âyarında bir sa'gın halıne geldi miydi, «gözden kaybolma» denilen pek faydalı hareketi yapmağa imkân bulursanız bulun. Bir gün gelir, televiziyon, kadın, erkek her vatandaşm kolayca kullanabileceği, bir nevi kaybı gören dürbün halini alırsa, nizamı âlem büsbütün diyemem amma, bhr hayli bozulur sanırım. İnsanların bu işte bir tek kazancı olacak. Gözden irak olmak keyfiyeti tarihe karışacağı için, gönülden irak olma tehlikesi kalmıyacaktır. Amma, buna mukabil, «Mısıra kaçtım, kurtulamadım» sözü de kat kat kuvvet peyda ediyor. Kan koca dırıltılarının, borclu alacaklı münazaalarının, ve daha bu nevi nice nice işlerin, pek yakında, yepyeni şekiller almasına intizar edebilıriz. Kıymetli san'atkâr Ferdi von ,. Konservatuar orkestrasmın konkurile enYazan: SELIM SIRR1 TARCAN teresan bir program hazırlamıştı. Mo Bükreşin asil ve zengin bir ailesine zart'm iki eserini Konservatuar genclerile mensub olan bir madam kimi kimsesi ol beraber icra etti ve sonra bize Chopiriin meşhur Marche funebre'li sonat'ını dinmadığı için ölürken şu vasiyeti etmiş: «Bıraktığım servetle on dört daireli bir letti. Ferdi von Ştatser'in piyanoda gösterşefkat yurdu yapmız ve oraya yalnız asil olup da kimsesiz kalan düşkünleri alı diği artistik kudreti bilmiyen yoktur. Fakat dün akşam onu ilk defa olarak bir nız!» orkestranın başında gördük ve hemen Demek siz asilsiniz? ilâve edelim bu bizim için güzei bir Evet, öyleyim.. Buraya girebilmek sürpriz oldu. Kulaklarımıza inanamıyoriçin (Boyard) ların ailesinin evlâdı olmak duk: Karşımızda mükemmel bir ahenk şarttır. Buraya yalnız onlar girebilir. Ben içinde dinamik bir varhk yaratan genc(Voroveono» admdaki Boyarm torunuler, acaba on beş gün evvel bize Entfiıhnun kızıyım. Babam Bükreşte vaktile be rung aus dem SeraiVı dinleten talebeler lediye reisliği yapmış. miydi? Kadın yerinden kalktı, yatağının başı Senfonik musikide şefin herşey olduucundan eski bir çerçevede babasmın res ğunu dün akşam Ştatser'i Konservatuar mini getirdi. Başında koca kuzu derisi, orkestrasile dinledikten sonra bir daha pos bıyıkh yakışıkh bir ihtiyar. Ben o res tecrübe etmiş olduk. Canlı ve hâkim bir me bakarken yağlıboya ile yapılmış, ba çalış, talebelikle alâkası olmıyan kendınşında Sultan Mahmud fesi, sırtmda elma den emin ve erkek sesler. Belki bu erkek kürkü, belinde şal kuşağı bir resim daha ses Kleine Nachlmusik'dt biraz izam edilmişti. Mozart'ı daha narin, daha muönüme koydu ve: İşte babamın büyük babası! dedi. tavazı biliriz ve öyle isteriz. Fakat ne de olsa canlı ve erkek sese susayan kuiaklar A... Bu bir Türk! dedim. evvelki akşam Konservatuar orkestrasına Hayır Türk değil, fakat Türkleş minnettar kaldılar. miş bir Boyar, dedi. Biz Türklerle çok Reminör konsertosu bir hiraka idi. yıllar beraber yaşadık. Onlardan kalma Ştatser, Mozart'm bizzat yaptığı gibi bizde çok hatıralar var. Benim babam hem orkestrayı idare etmek, hem de pigüzel türkçe söylerdi ve biz Türkleri se yano partisini çalmak suretile her iki mesverdik. Doğru sözlü merd insanlar olduk leğin eri olduğunu ispat etti. Birinci larını babam her vakit söylerdi. Mouvement'in ıstırablı çalkanışı, Ro Madam müsaadenizle söyliyeyim. Ben de Türküm! deyince kadıncağız iki elile elimi yakaladı. Eski bir vatandaşa kavuşmuş gibi uzun uzun gözlerime baktı. Sonra, geliniz size b^nden daha asil bir madamı prezanta edeyim, dedi. Birlikte yanındaki kapıyı çaldık. Yirmi yaşlarında bir gene kız açtı. Gayet sade döşeli bir oda, pencerelerinde çiçek saksıları var. Yetmişlik bir ihtiyar kadın bir şezlonga yarı uzanmış nurlu çehresinde sönmek üzere olan gözlerini güçlükle açtı. Başı kolları, her tarafı titriyordu. mans'ıa son derece hassas melankonisi ve son Mouvement'in ümid ve neş'e içinde çırpınan akışı bize, kendimizi unutturacak kadar canlı ve hakikî idi. Evvelki akşamki çok benziyordu. Mozart, Mozart'a Tunanın sesi, arada bir Tarihin, bir yarım ef saneyi andıran vak'alarına karışıyor. Heyecandan tüylerimizin tatlı tatlı ürperdiğini duyuyoruz Ankara radyosu geçen gece bize «Tu Sipahi gözümün önüne geliyor: Yavukludan bu, kimbilir kaçıncı ayrılıg!?.. na» nın sesini getirdi: Akıncı kolları arasında yapılan seyahatTuna, Tuna... Yeşil Tuna... lerde gidip gelmemeğe, geüp buîmamaAttın beni tandan tuna! ğa o kadar alışmış ki... Bu sffer, bclü San'atkârın gene kemanı, bu kapan ki yarasını bağlatmağa dahi vakti yok. mış Daüssıla yarasının üzerinde tesirli Yavuklusu, gözlerini süze süze yalvarıbir merhem gibi gezinirken, biz de yavaş yor: yavaş kendimbizden geçtik. Tunanın ça Gitme, ne olur gitme!... ğıl çağıl sesi karşısmda, coğrafya kitabFakat gidecek. Mutlaka gitmesi lâlarının çizdiği hududlar, engin bir hayal zım. Ona kısmet, bir kere her nasılsa kuvvetile kafamızm içinde, kendiliğinden gurbet elden verilmiş!... Gitmesin de, silindi. Moradan Viyanaya kadar, hiçbir «avrat» sözüne uydu mu dedirtsın kenmaniaya raslamadan iklimler ve ülkeler dine?... aşarak ve her konak yerinde bir bayrak Tunanın sesi, arada bir tarihin, bir yadeğiştirerek, onu; nazh Tunayı, bizim rım efsaneyi andıran vak'alanna karışıgünümüzün tunasını bir ezelî âşina gibi yor. Muhasara hatlarını yarıp Niğbolu kucakladık. kalesi önünde, kale muhafızma: Bu kucaklayışta, siyasî ihtiraslardan Doğan! Bre Doğan!... diye hayeser yoktu. Herhangi bir temellük iddia kıran yalınkılıc kahramanm Tunayı ürve ümidi, bu güzel vuslet deminin üzeperten sesini asırlarca sonra yeniden durine gölgesini düşürmüyordu. Radyonun yar gibi oluyoruz. Sanki, henüz: başında yaptığımız toplantile şu dakika«Aldı Nemçe bizden nazh Budini» da, ölmüş annesine rüyada kavuşan yetim çocuklara ne kadar benziyorduk! Tahassürünü bile izhar etmedığimiz Birazdan, ölmüş annemizin ağzuıdan günlerdeyiz. Ve hâlâ akından akma kodünün yaşanmış hâtıralarını, gözyaşart; şuyoruz. c: birer masal gibi dinleyeceğiz, Eh... Ne o ya?.. Birdenbire ses kesildi ve kavuşulamıyan sevgililerin sesini işitmek beynimize inen gonkun yumruğüe ayılde bir teselli sayılır! dık! Koro beyeti, esk;i bir akmcı türküsüne Artık rüya âleminden tekrar hakikat başladı: dünyasına dönüyoruz. Tuna gecesi ne Bülbüller öliiyor seher oaklidir, Cül bade içelim bahar vaktidir... Hazır olsun erler, hezar vaktidir, Uzanalım gene Macar iline!.. Kapıbir komşuya seyahat eder gibi, böyle gül badeler içerek, bülbül sesi dıfcleyerek, nereye gıdiyorlardı bu levendler?... Ve sonra, asil mühimmi Orta Asyadaki kaynoklarından taşıp önlerine gelen kaleyi kürnes duvarları gibi yıka yılca ve karşılarına çıkan safları iskambil kâğıdları gibi devire devire Orta Avrupanın son serhaddine kadar, nasıl gelebilmişlerdi?... Bunun sırrmı, Türkün ancak sırası düştüğü zaman meydana çıkan o muammalı hüviyetınde aramak lâzımd;. Hele, şu türküyü de bir dinliyelim: kısa gece... Ancak kırk beş dakika sürdü bitti artık... Ve ne yalan söyliyeyim, bu nadir musiki ziyafetinın tarif edilmez lezzeti içinde âdeta biz de bitıik! Maya dağından Karaorman dağma kadar, bütün bir Avrupayı, çok muvaffak eserlerinden biri sayılan Koro heyetini önümüze katarak bize diyar diyar dolaştıran kıymetli san'atkâr «Mes'ud Cemil» i: Radyo başında duyuramadığım için avuçlar.mı patlatamasam da, kalemimi çatlatmak suretile burada bir daha alkışlıyorum. Dalgın gözkapaklarımın ucanda bir kaç damla yaşla ayağa kalkarkcn, birisi sordu: Ne o... Ağladın galiba?... Hayir! dedim, ağlamad'm. Ya gözlerindeki yaş ne?... Gülümsemeğe çalıştım: Onlar gözyaşı değil, Tunanın suyundan bize kalan damlalar... Yasak ! Ştatser'i de, Konservatuar orkestrasını da bütün kalbimizle tebrik ederiz. N. Katil Wiedmann İdama mahkum olan canı, sîmdi höceresinde nasıl vakit geçiriyor Katil Weidman'ın muhakemesi, ken dısıle suç ortağı Millıan'ın idama, Jean Blanc'ın hapse mahkumiyeti, Colette Tricot'nun da serbest bırakılmasile neticelendi. Hayatta asil olan şeylerden biri de «ya sak» tır. Medenileşliğimiz nispette sayısı artan yasaklar silsilesi, Adem babanm memnu meyvesî le başlamış, sonra mezhebler jirer birer sükun ettikçe yasaklar çoğalmış. Dinî yasaklara içtimaîler inzimam etmiş. Memnuiyetle ortasında ömür tüketir olmuşuz. Saymakla bitmiyen yasaklar içinde her memleketin nakil vasıtalarında cari olan iki tanesi var. Sigara içmek yasağı, tükürmek yasağı. Dünyanın hemen her memleketinde, tramvayların, vapurların, şimendiferlerin duvarlan size mütemadiyen bu iki yasağı ihtar eden levhalarla bezenmiştir. Strasburg şehrinde bu memnuiyetkv* haları pek garib bir manzara arzediyor. Meselâ tramvayların içinde, biri sigaraya, öteki tükürmeğe müteallik iki levhadan bir tanesi almanca, öbürü fransızca yazılı. Zahir Fransızlar çok tükürüyor, Almanlar çok sigara içiyorlar, «tükürmeyiniz» levhasını fransızca, «tütün içmeyiniz» levhasını almanca yazmıslar. Birisi de: «Hayır öyle değil, diye tef. sir etti. Strassburg tramvaylarındaki bu levhaların manası, almanca tükürüp fransızca sigara içiniz demektir» caizl Madam Voraveano: Size bir Türk getirdim! dedi. Ihtiyarcık zorla başını kaldırdı ve gülümsiyerek yüzüme baktı. Ben yanımdaki madama, bakmız ne îyi, bu ihtiyara bakan bir kız var. Siz de böyle birini bulsanız da yemeğinizi pişirse, dedim. Kız sözf karıştı: Bu hasta benim teyzemdir. Annem öldükten sonra bana annem kadar emek verdi. Ben öğleden sonra bir müessesede çalışıyorum. Sair vakitlerimi hep onun yanında geçiriyorum ve geceleri burada, onun ayak ucunda yatıyorum. Şimdi artık konuşamıyor, dedi ve ihtiyan sarılıp öptü. Bu acıklı levhayı hiç untamıyacağım. Artık öteki düşkünleri görmekten vazgeçtim ve sokağa kendimi attım. Bu şefkat yurdunu gözlerimle okşıyarak uzaklaştım. Selim Sım TARCAN Dahiliye Vekili gazetecilere bir ziyafet verdi Evvelki gün Başvekil tarafından davet edilen gazeteciler Refik Saydam ve Şükrü Saracoğlile konuşuyor Ankara 5 (Telefonla) Dahiliye Vekili Faik Öztrak tarafından şehrimızde bulunan gazeteci arkadaşlanmız şere fine bugün öğleyin Karpiçte bir ziyafet verildi. Ziyafette Parti umumî idare heyetı azaları, Başvekâlet müsteşan Vehbi Dermrel, Hariciye Umumî Kâtıbi Numan Menemencioğlu, Matbuat Umum müdürü Naci Kıcıman ve matbuat er kânı, Emniyet Umum müdürü, îzmir ve İstanbuldan gelmiş olan gazetecilerle meb'us meslektaslanmız bulundular. Gerek Weidman, gerek Millian, haklarında verilen kararı, büyük bir soğukkanlılıkla dinlemişlerdir. Weidman hiçbir söz söylememiş, yalnız, şeriki cürmü, kararın okunmasından sonra, gene masu miyerini kldia etmekten geri kalmamıştır. Jüri heyetinin müzakeresi geç vakte kadar devam ettiği için, karar geceyarısına doğru tefhim edilmiş, iki mahkum saCide gide yaralarım dirildi, at on ikide mahkemeden hapisaneye nakCiime dedi, yar boynuma sanldı, ledilerek derhal, idam mahkumlarının tâBize kısiıet, gurbet elden verildi bi oldukları hususî rejime konulmuşlardır. Bu ayrdık yaman bükiii belimi. Bu rejim, sırtlarına demirden birer gömYaradan Hak, sen bilirsin balimi! lek giydirip ayaklarına 50 santimetre uŞimdi bu yanık feryadı vükselten gene zunluğunda birer zincir bağlamaktan ibarettir. Aynca, idam mahkumları, hücreleAlmanya, Bulgaristandan rinde tecrid edilmiş bulunurlar; içeride amele istiyor daima ışık yakılır, yiyecekleri daha itinaSofya (Hususî) Almanyamn Bul lı olarak verilir ve gardiyanlarla iskambil garıstandan ziraat amelesi istediğı hakoynamalarma müsaade olunur. kmdakı şayialar üzerine Bulgaristandan Weidman, hücresinde tekbaşına otura Almanyaya gitmek istiyen köylüler hücağına memnun olmuş, iskambil oynamak kumete başvurmuşlardır. Bunlarm ademüsaadesinden istifade etmiyeceğini, ki dı otuz bini geçmiştir. Almanya, sadece beş bin kişi istemektab okumakla vakit geçireceğini söyle tedir ve bunlan ziraî işlerde dolgun miştir. Millian ise, bu tecrid muamelesine ücretlerle çalıştıracaktır. fena halde kızmış, hücresine kapatılır kaRomanyaya 120 vagon harb patılmaz kâğıd kalem istemiş, babasına malzemesi gönderildi mektub yazmağa başlamış, Weidmn'a Bükreş (Hususî) Evvelce Çekoslove söylediği yalanlarla kendisini idama vakya silâh fabrikalarına siparis edilen mahkum ettiren Colette Triot'ya lânetler Romanyaya aid silâhlar son Alman ya&dırmıştır. Rumen anlaşması mucibince RomanyaWidman davası bu suretle bitmiş bu ya teslım edilecektir. Bu silâhlardan 120 lunuyor. Temyiz mahkemesinin ve af vagonluk ilk parti Bükreşe gelmiştir. komisyonunun tetikatı ve idam cezasının Keserle... affı için Cumhur Reisine yapıiması muTahtakalede çembercilik yapan Mehtad son müracaat müddeti azamî kırk medle Alı, dün bir müşteriye çember gün olduğuna göre, katillerin mavıs orta yapmak yüzünden kavga etm şlerdir. smda idam edilmeleri ihtimah pek kuvAli, kavga esnasında keserle Mehmedi başından yaralamıştır. Araya girenler vetlidir. bu kanlı kavgaya güçlükle mâni olmuşlardır. Vak'ayı müteakib Mehmed tedaltalyanlar Balkanlardan za vi altına almmış. Ali yakalanmıştır. Kokulıı şifa Rivayete göre şifalıymış, mideyi tas fiye eder, sinirleri dü Salâhaddin GÜNGÖR zeltir, damarları yumuşatır, kanı temızTürk Yugoslav afyon satış 'ermiş. Olabılir. Bel i bütün bunlar doğanlaşması vdur. Fakat ne zaBelgradda müzakereleri yapılan ve üman yesem, sürahizerinde mutabakat hasıl olan Türk Yuler dolusu su içerim, goslav müşterek afyon satış anlaşması' midemden hayır kal nın evvelki akşam Belgrad sefirimiz Alı maz. Kokusunu, yiHaydarla Yugoslav Ticaret Nazırı ve venin ağzından duyheyet reisleri arasında imza ve teati esam sinırlerım bodıldiği telgrafla bildirilm'ştir. İmza mezulur; damarlarımın rasimini bir ziyafet takib etmiştir. sertlestiğini, kanımm beynime çıktığını hissederim. Şifa bur.un neresinde, anlaYeni Bulgar konsolosu geldi I yamadım. Yeni Bulgar General Konsolosu Bi Sarmısaktan bahsetmek 'istiyorum. serof, dün Atinadan şehrimize gelmiş benim fikrimde değilsirız ve Galata nhtımmda sefaret ve konso amma, Amerikalılann bir kararı var ki losluk erkânıle Bulgar kolonisi tarafın bana hak verdiriyor. dan karşıanmıştır. Nebraska eyaletinin Vaterlo şehri İzmirde halka tütün fidesi dağıtıldı Iztnir 5 (a.a.) Ziraat mücadele istasyonu halka on bin tütün fidesi dağıt mıştır. İkinci el turfanda tütün fideleri tarlalara dikilmiş ve üç bin Prethrum fidesi dağıtılmıştır. İlk turfanda pamuk tohumu da tarlaya atılmıstır. îs ihtilâfına aid nizamname Muhtelit hakem mahkemeleNeşrolunan iş ihtilâfı nizamnamesi rindeki dosyalar fıin tatbikma aid izahnamenin bugünlerde gelmesine intizar edilmekted'r. Bu izahnamenin gelmesini müteakib derhal tatbikata çeçilecek ve ilk olarak iş yerlerinde i<=çı mümessillerinin seçimi yapılacakti". Muhtelit hakem mahkemeleri lâğve dilmişf. Yalnız Türk Fransız hakem mahkemesinde halledilmemiş Çukurova davası vardı. Mezkur mahkeme, yalnız bu davayı tetkik için toplanacaktı. Fa kat hükumet, gerek bu davayı. gerekse Türk Rumen mahkemesinde bulunan diğer bir işi müzakere yolile halle karar verdiğ nden Muhtelit Hakem mah kemeleri umumî ajanlığına aid bütün dosyalar Haricive Vekâletine gönderilmiş, son olarak kalmış olan bir, iki memur da muhtelif memuriyetlere tayin e<dilmışlerdir. hire satın alıyor Yımıurta ihracatı hararetlendi Yumurta ihracatımız son günlerde daha fazla hararetlenmiştir. 939 senesinin ilk üç ayındaki yumurta ihracatımız 938 senpsinin ikinci altı ayındakı ihracatımıza miktar itibarile müsavidir. Bükreş (Hususî) Romanya gazetelerinin yazdığma göre, îtalyanlar. Ro manya, Yugoslavya ve diğer Balkan devletlerinden 20 bin ton zahire satın almak üzere faaliyete geçmişlerdir. Romanya ile Yugoslavyadan alınacak zah r e üçer bin tondur. Bir İtalyan trcaret heyeti de Yugoslavya, Romanya, Bul garistan ve Yunanîstanı ziyaret ederek ticarî münasebatı kuvvetlendirmeğe .çahşacaktır. ÎRTÎHAL Sişlide Abideihürrivet caddesinde Jale mensucat fabrikasmın gece bekçis Mülga Bahriye Nezaretı müteahhid Serif, gece fabrikanın borusunu temiz lerinden Sabit Assıoyun üç, dört aydanlerken kazaen merdivenlerden düşerek beri muztarıb olduğu hastalıktan kur başından yaralanmıştır. tulamıyarak 84 yaşında olduğu halde dün sabah vefat ettiğini teessürle öğren1 Başından yaralamış... Şehzadebaşında oturan elektrikçi Ne dik. Cenazesi bugün saat 1,30 da Beycati ile ayni semtte bir inşaatta çalısan oğlunda Büyük Hendek caddesindeki Tevfik bir mesele yüzünden kavga et İbadethaneden kaldırılacaktır. Kederdide ailesine ve oğlu eski Maliye müfet nvslerdır. Kavga esnasmda Necatiyi başmdan tişlerinden Ferid Assıoya samimî tazi yetlerimizi sunarız. yaralıyan Tevfik yakalanmıştır. Merdivenlerden düştü Belediyesi: «Badema, berberlerin sabahın yedisinden aksamm yedisine kadar sarmısak yemeleri yasaktır» emrini vermis. Kokusu dünyayi tutan bu kokulu şifanın, akşamm yedisinden sonra yeneni de ertesi gün kendini belli eder amma, Amerikalılar artık o kadar ılerı gitmemişler. Vaterlo Belediyesinin kararında soğan da dahil. «Kurunun yanındd yaş da yanar» diyeceğim amma, kokudan yana o mübareğin de sarmısaktan kalır yede oh olsıın! ri pek voktıır Bir ahçı aranıyor Alaturka ve alafranga yemekleri iyi bilen temiz ve tertîbli bir kadın ahcı isteniyor. Millivet farkı yoktur. Adres icin matbaanıız kapıcısına müracaat.