18 Mart 1939 !*? Nakzedilen karar Orozdibak müessesesine aid davaya yeniden başlatdı Bahçekapıda «Oruzdibak» müessesesinden tehdidle para kopardığı kaydile İstanbul asliye dördüncü ceza mahkemesinde muhakeme olunan Karaköyde muameleci Ömer Lutfi beraet etmiş, beraet kararı, muhakemede ceza istiyen Müd deiumumilikçe re'sen temyiz edilerek, Temyiz dördüncü ceza dairesince bo zulmuşlu. Dün öğleden sonra bu davada yeniden celse açıldı. Nakız kararı okunduktan sonra Müddeiumumî muavini Besim, bozma kara rına uyulmasını istemiş, şahsî davacı vekili Ahmed Sabri İnhan da Müddeiumumiliğin bu isteğine iştirak ederek demiştir ki: « Karannızın nakzında «fiilin tekevvünü için mağdurun korkması da şart bulunmamasma göre» diye bir kayıd geçmektedir. Ben, bu hususta birkaç söz söyliyeceğim. Biz, vergi kaçakçıhgı yapmadığımız ve çifte defter tutmadığım'.z halde, bilâkis korktuk, hem de çok korktuk. Çünkü, 1930 da başka biri kasden aleyhimizde ihbarda bulunarak, bizi tam üç sene ugraştırmıştı. Bu asılsız ihbarm tesirinden sıyrılmak için, 1933 te Surayı Devletten nihaî ilâm alınıncıya kadar o kadar uğraşmıştık, ki akla karayı seç miştik, diyebilirim. Bu gibi ihbarlarm, sonradan aslı çıkmasa da tetkikat için müessesedeki defterlerin alınması, piyasada dedikodu alevlendirerek ticarethaneye itimadı sarsması gibi vaziyetler, ticarî bir müessese hesabına pek çok kor kulacak şeydir. Kaldı, ki o zaman ih barda bulunan oldukça basit bir adamdı. Halbuki bu sefer ihbar tehdidi savuran, yıllarca Galata Maliye şubesinde çahşmış, geniş ve uzun üç buçuk sahifelik ihbarname yazmıştır; üstelik son derecede cür'et sahibidir. Biz de yok yere ortaya çıkan tehlikeyi gidermeğe teşebbüsle, resmî yere tehdidi haber verdik, tertibat alındı, meşhud suç yapıldı. Bu işte taammüd, tehdid, haksız yere zarar, hulâsa bütün cürüm unsurlan, taşkm taşkın mevcuddur. Önüne gelen, herhangi bir ticarethaneyi korkutmak cür'etini bir daha kendisinde bulamamalıdır, kanaatindeyim.» ASKERI BAHİSLER ŞEHRİN İÇİNDEN ıı D UYDUNUZMU Edebiyat mühâfatı Avrupanın sevkulceyşî muvazenesine bir bakış Ingiltere ve Fransanın Hitler'e karşı yumuşak davranmaya mecbur olmaları Almanyanm gittikçe kuvvetlenmesini mucib oluyor Yazan: ABİDİN DAVER Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş! Denizkızının ölümü Eftalya, sihirli sesile İstanbulu semt semt, hatta gönül gönül dolaşırdı Ç Y a z a n : saiâhaflın üüngör ^ Denizkızı Eftalya ölmüş!.. Şimdi bu satırları okuyunca omuzlarınızı sılkerek: Canım, diyeceksiniz, bu da hâdise mi sanki? Bır mılletın, Avrupa harıtasından cenazesi kalktığı günlerde Denizkızı Eftalyanın oiumu, dunyada kaç kışıyı meşgul eder?.. Böyle düşünenler hakhdırlar belkı... Fakat ondan bahsetmemek benım elımden gelmedı. Eftalya, herşeyden evvel bu Boğaziçi kızı idi. Sesi, daima bıze «şehrin içınden» geldı. Sakılerin ayağını çektikleri mecliste, o hâlâ yorulmadan şakıyordu. «Itrî Dede» den «Mes'ud Cemil» e kadar, eski veya yeni bütün musikı üstadları en bülbülleşmiş güftelerile Denizkızının hançeresinde idiler. Eftalya coştuğu zaman, ortalığı kırar geçirirdi. Bu yüzden adı hovardaya çıkmıştı. Sözün doğrusu, yaşamasım ve yaşatmasını bilen bir kadındı. Boğaziçi, hâlâ onun billur sesinin ürperen hatıralarile doludur. Eftalya, sihirli bir asâ gibi kullandığı sesile, İstanbulu, semt semt, dağ dağ, hatta gönül gönül dolaşırdı. Denizkızı ölmüş!.. Dejnek bir devri hulâsa eden yapraklardan biri daha kapanıyor ve eski nuşanuş gecelerin bir yıldızı daha sönüyor. Dün, beni onun günlük kokularma bulanmış. odasma götürdüler. Tabutunun içinde hapsedilen bitik cesedjne bir saniyeden fazla bakamadım. Ve bu bir saniyelik bakış, bana geçenlerde ölen kanaryamı hatırlattı. O da, tıpkı böyle senelerce, gırtlağını çatlatırcasına şakımış, şakımış, nağmelerinden her gün bir yenisini icad için kafesinde çırpıriıp durmuş, nihayet verecek başka şeyi kalmadığı gün, tüneğinde tüylerini döke döke son nefesini vermişti. Bir daha şakımamak üzere ebediyyen susan zavallı Eftalya'yı, ben son defa olarak Şirketi Hayriyenin 936 senesi ağustosu içinde tertib etu'ği mehtab gezintisinde dinlemiştim. O gece, yalnız vapurdakiler değil, şehrin hemen dörtte biri, Sarayburnundan Kavaklara kadar, yüz binlerce insan, onun hoparlörlerle, çağlıyan sesine, kulak verdiler! O coşkun Eftalya'nm şu mumya sarılığı neşreden sönmüş kadm olduğuna inanmak nekadar güç! Evindekiler anlaüyorlar: Kalbinden rahatsızdı... Gitgide eriyordu. Bundan on beş gün evvel, yatağı içinde iki şarkı okudu. Fakat buna okumak değil, mırıldanmak desek daha yakışık alırdı: tYemenim turaltdv, Sevdiğim buralıdır! Geçme kapvmm önünden, Yüreğim yaralıdır!» îkinci şarkısı da «Şahane gözler» di. Fakat daha «Yemenim...» i bitirmeden sesi titremeğe başladı. Göz pınarında iki sıra yaş toplanmıştı: Ne oluyorsun? diye sorduk: Mendilile gözlerini kurularken: Atatürkü hatırladım... dedi, «O» bu şarkıyı çok severdi. Eftalya'nm en büyük emeli; son bir konser verebümekti. Ah bir ayağa kalkabilsem, diyordu, hep eski şarkılan okuyacağım. Sesim, biraz kısıık çıksa da zaran yok. Bir gece de kendim için söylemiş olurum! Ne yazık ki, Eftalya, bu emeline muvaffak olamadı. Üç sene evvel, bir gece Belvü kazinosunda şarkı söylerken, sesi birdenbire kısıldı. O geceden sonra, bir daha hiç bir yerde okumadı. Doktorlar, hatta yüksek sesle konuşmasını bile menetmişlerdi. Bir Fransız gazetesi, Fransada her sene dağıtılan edebiyat mükâfatiarınm bolluğundan şıkâyet ediyor. Türlü türlü cem! yetier, türlü türlü ısimlerle, sağa so!a mükâfat dağıttıkça, edebî eserlerin kıymetten düştüğü, bu ismi taşımağa \e bu mükâfatı kazanmağa hakikaten lâyık eserlerle, sırf mükâfat vermek için gelişigüzel seçilmesine mecburiyet hasıl olan eserler arasmda bir tefrik yapmak imkânı kalmadığını söylüyor. Bu mükâfatlar, ayrıca, adam ve eser kayırmağa da sebeb oluyormuş. Her şeyin kıymeti nedretinde olduğu için, Fransız edebiyatı bu işten zarar görüyormuş. Bütün bu mütaleaların altmda, belki de bir fasik mahrum gizlidir. Burasını bilmiyoruz. Yalnız, bu kadar şikâyet, «dilenciye hıyar vermişler, iğri diye beğenmemiş» darbımeselini akla getiriyor. Buldukça bunamanın bu da bir nev'i olsa gerek. Çocuğun cevabı Çocuk vardır, verdiği cevablarla fnsanı çileden çıkarbr. Çoçuk vardır, öyle cevablar verir ki, değ**• ' me büyük içinden çıkamaz. Talebe ile muallim arasındaki muhaverelerin yüzde kaçını uydurma faslına ayırırsak ayıralım, geri kalanı, çocuğun büyükleri şaşırtan zekâsma bizi gene hayran bırakır. Anlatacağım fıkrada zekâdan ziyade çocuk görüşünün karakteristik tarafı var. Muallim talebesine soruyor: İnek nedir? înek, bir nevi kocaman emziktir. Bir başka talebeye şu suali soruyorlar: Kuyruklu yıldız nedir? Saçı uzun sinema artisti. Şu cevab da, tam çocuk ağzma yakışacak birşey: Bana, Hanri IV ün ki molduğunu söyle. Cevab: Romen rakamlannı ezbere bilmiyorum efendım. Vak'a Pariste geçıyor. Fakat, okuduktan sonra, dünyanın her hangi btasındaki, her hangi şehrinde cereyan etmiş olabileceğini kabul edeceksiniz. Genc bir kadm, minimini kızının elinden tutmuş, moda ma ğazalarmın vitrin lerine bakarak gidiyor. Bir şapkacı vftrİE önünde duruyorlar. Camm arkasmda son moda şapkalar, renk renk, çeşid ç« şid dizilmiş. Vitrin, göz kamaştıran, aği2 sulandıran bir kumaş, tül ve tüy meşher halinde, gelene geçene sanki gülümsüyorJ Bir Alman kıt'ası Viyana sokaklarında yürüyüş halinde Bir tarafta Almanya îtalya, diğer tarafta Ingiltere Fransa arasmda birkaç senedenberi devam edegelen bir silâhlanma yanşı ve ibresi gittikçe Berlin Roma mihveri tarafına meyleden bir sevkulceyşî muvazene, daha doğrusu muvazenesizlik vardır. Almanya, 938 martınm iıkinci on günü içinde Avusturyayı ilhak ettikten ve ayni senenin eylulü sonunda Südet işini temizledikten sonra, sevkulceyşî muvazeneyi esaslı surette kendi lehine bozmuştu. Çünkü Çekoslovakyanm çıkarabileceği 30 kuvvetli fırkayı yenmek ve Fransanın Çeklere verdiği muazzam paralarla tesis edilen tahkimatı devirmek için, asgarî 50 fırkayı Çekoslovakyaya karşı kullanmak mecburiyetinde idi. Halbuki 1938 senesinde, tek kurşun atmadan Avusturyanuı ve Südetlerin ilhakı, Almanyaya hem Avusturya ve Südet ahalisinden teşkil edilecek yeni fırkalar kazandırdı; hem de Alman ordusunu Çekoslovakyanm, 30 mükemmel fırkası ve kalelerile uğraşmak mecburiyetinden kurtardı. Böylece 1938 senesindeki siyasî muvaffakiyetler Almanya için askerlik ve sevkulceyş bakımmdan iki katlı bir fayda temin etmiş oldu. îngiltere ile Fransa, bu müvazenesizlik karşısmda yeni gayretler sarfettiler ve silâhlanma işine daha canla başla sanldılar. Bir taraftan da siyasî faaliyetler sarfederek dostluklar temin ettiler; Çek ordusunun yerine Leh ordusunun 40 mükemmel fırkasını koymak ümidine düştüler. Bu gayretler neticesinde, bozulan muvazeneyi bir dereceye kadar düzeltmeğe muvaffak oldular. Fakat son hâdiseler, sevkulceyşî muvazeneyi Almanya lehine tekrar bozdu. Çekoslovakya ordusu küçülmüş, tahkimatmm mühim bir kısmı elden gitmiş olmakla beraber, gene mevcuddu. Almanya, bir harb vukuunda Çekoslovakya hududunda mühim kuvvetler bırakmağa mecburdu. Çünkü, askerî vaziyet Almanya aleyhine bir renk alır almaz, Çeklerin silâha sanlması ihtimali vardı. Son vaziyet üzerine Çek ordusu ortadan tamamile kalkıyor. Almanya, artık Çeklere karşı fırkalar ayırmak mecburiyetinden kurtulmaktadır. Fakat Alman ordusunun askerlik bakımmdan kazancı bundan ibaret değildir. Çek ordusunun bütün silâhları, cepanesi, malzemesi, tanklan, o meşhur Skoda başta olmak üzere bütün silâh fabrikaları, hava ordusu kâmilen Almanyanm eline geçiyor. 48 saat içinde, askerî ve sevkulceyşî muvazene, Ingiltere ve Fransa aleyhine büsbütün bozulmuştur. Filvaki, Çek ordusu, Ingiliz, Fransız, Alman orduları kadar mükemmel teçhiz edÜmiş bir ordu idi. Bu ordunun, bazı silâhları hatta en mükemmel ordulardakinden daha iyi idi. Ingiltere, kara ordusunun silâh ve teçhizatını yenilerken bazı Çek silâhiarını kabul etmiştir. Fransanın malî yardım'arı ve eski Avusturya Imparatorluğundan intikal eden yüksek teknik kabiliyetle 20 senedir vücude getirilmiş olan bütün silâhlar ve vasıtalar, olduğu gibi, bütün fabrikalarile beraber Almanyanm eline geçmiştir. Çekoslovakyanm hazar ordusu, 200,000 kişi, sefer ordusu 800,000 kişi idi. Bu memleket, 2,700,000, hatta 3 milyon adamı silâh altına alabilirdi; yani memleketin eli silâh tutanları bu yekuna çıkabilirdi. Çekler, sabık Avusturya ordusunda alay alay, hatta fırka fırka düşman tarafına geçtikleri için, Almanyanm, bunlardan asker olarak istifade edebilmesi mümkün olmasa dahi, Çekleri cephe gerisi hizmetlerinde, tarlalarda, fabrikalarda, madenlerde çahştıracaktır. Şimdi, Alman ordusunu şöyle hesab edebiliriz: Muvazzaf ordu : 60 fırka, îyi talim görmüş üıtiyatlar : 55 » , İyi talim görmemiş îhtiyatlar : 25 » , Yekun : 140 » . Bu 140 fırkadan 5 tanesi zırhlıdır ve bu zırhh fırkalann 10 a iblâğı düşünülmektedir. Zırhh tümenlerin her birinde muhtelif tonda 500 tank vardır. Almanyanm bugünkü tank mevcudu 3000 dir ve yakmda 10,000« çıkanlması için tedBuna karşı maznun vekili Mahmud, birler almmaktadır. Çek ordusunun tanklan, bu 3000 tanb ^undiden bir hayli davacı vekilinin bu teşrihine cevab vermek ve bozma kararı etrafında söyliyeartırmıştır. Fransız askerî muharrirleri, Alman or ceklerini hazırlamak üzere mühlet iste dusunun bir sene sonra 200 fırkaya ba ğinde bulunmuş, muhakemenin devamı yirmi mart pazartesi günü ögleden sonîiğ olacağını tahmin ediyorlar. raya bırakılmıştır. Hava tuvvetlerine gelince, Fransızlar, Alman hava ordusunun 6,000 tayyaresi olduğunu tahmin ediyorlar. Ve Alman Denizkızının hastalığı esnasında alınmış son resmi görmüştü. Yanına giderek bronz heykelciği elile okşamağa başladı. Kim bilir neler düşünüyordu. Öyle dalmışn ki... Onu güçlükle yatağma yatırabildik. On beş dakika sonra, bir daha oradan canlı olarak kalkmıyacağını bilir miydik? İşte Denizkızını böyle kaybettik. En sevdiği jarkı hangisiydi? O kadar çok şarkısı vardı ki!.. Şimdi hangi birini haürlıyalım... «Ehli aşkm neşvegâhı kuşei meyhanedir!» şarkısmı sık sık tekrarladı. Bir de «Sultani yegâh» bestesini pek severdi. «Yalovamn şen kızmı...», «Dizlerine kapansam...», «Bu gece Çamlarda kalsak...» plâğa aImanlar arasmda beğendiği şarkılardn. Eftalya epeyce para kazandı. Fakat para canlısı bir kadm olmadığı için kazandığı parayı tutmasını bilmedi. Hayır işleri menfaatine tertib edilen konserlere, canla başla koşar ve hiç birinden para almazdı. Hatta İzmirde verdiği bir konser için, kendisine hatırı sayılır bir para teklif ettikleri halde kabul etmemiş: Fakir çocuklara kalsm... demişti. Hasılı, tam manasile hovarda bir kadmdı. Şaph a ama.... Beyazlar, siyahlar tayyare fabrikalannm ayda 1000 tayyare ve 2000 motör yapabilecek bir kudrette bulunduğunu söylüyorlar. Çek ordusunda 1937 senesinde, bir hesaba göre 141 mekteb tayyaresi ve 566 harb tayyaresi, diğer bir hesaba göre de 1450 tayyare vardı. Bunlar da, şimdi kâmilen Alman hava ordusunun eline geçmiştir. Şimdi Almanyanm müttefiki İtalyayı bir tarafa bırakarak Fransız ve İngiliz kara ve hava kuvvetlerile Alman kuvvetlerini karşılaştırahm: Fransa, bidayette, müstemlekelerden ve şimalî Afrikadan gelecek 15 fırka haricinde, nefsi Fransada 60 fırkaya maliktir. Bu 75 fırka tedricen 100 ve 110 fırkaya iblâğ edilebilir. Fransanın hava ordusunda 2000 tayyare vardır. İki cinsin ayrılması plâjlarda mesele oluyor Amerikada ve cenubî Airikada beyazlarla siyahların ayni yerlerde oturmaları, gezmeleri, yiyip içmeleri, yıkanmaları v.s. yasaktır. Bu renk farkı, oralarda ötedenberi mesele halindedir. Son zamanlarda cenubî Afrikada bu yasağm tatbikma bilhassa ehemmiyet verilmektedir. Ancak, derileri kara olanlarla derilerini güneşte karartmış olanları ayırd etmek hayli güçlükler gösterdiğinden, bu işlere nezaret ve müdahale eden memurlar, ne yapacaklannı şaşırmışlardır. Bu yüzden hâdiseler çıkmakta, kavgalar, ayni zamanda birtakım komiklikler de olİngilterenin müstemlekelerindeki kuvmaktadır. vetlerle beraber muvazzaf ve Teritoryal En çok hâdise çıkan yerler, cenubî Aordusu, 600,000 kişidir. Hava kuvvetleri merikanın müteaddid plâjlarıdır. gittikçe artmak üzere 2500 birinci hat Bu plâjda zencilerle beyazlara, kenditayyaresi tahmin ediliyor. Yalnız şu var ki her tayyarenin bir yedeği vardır. Bu lerine tahsis edilen yerleri gösteren plâj itibarla İngilterenin 5000 tayyaresi var memuru, genc bir kadına yaklaşmış, nedemektir. İngiltere, ayda 500 600 tay zaketle zencilere mahsus kısmı göstermişyare yapabilecek bir endüstri kudreti ka tir. Genc kadm da ayni nezaketle, kendisinin halis muhlis Avrupalı olduğunu, dezanmıştır. İngiltere Harbiye Nazın, geçenlerde, risini güneşte yakmak suretile kararttığıbir harb vukuunda, Fransaya 19 fırka nı söylemiştir. Bu itiraz üzerine, memur asker göndermek üzere hazırlık yaptığmı afallarnış, kadm aslmda beyaz mı, yoksöylemişti. Bu 19 fırkanın birkaç gün i sa değil mi, gözle bir türlü kestirememiş, çinde sevkedilemiyeceği aşikârdır. Al sonunda kadınm hüviyetini gösterir vesimanyanm, İtalya haric, yalnızbaşma kayı tetkikle Avrupalı olduğunu anlamışFransa ve İngiltereden karada ve hava tır. Beyaz siyah meselesinin hallinde, dada daha kuvvetli olduğu, yalnız denizde zayıf bulunduğu meydana çıkıyor. 140 ha başka bir hâdise de, hatın sayılır defırkaya karşı, 75 Fransız ve 19 İngiliz recede komiktir. Gene Cenubî Afrika fırkası. 45005000 Fransız ve İngiliz plâjlarından birine, Avrupalı bir erkek, tayyaresine karşı 6000 Alman tayyaresi. zenci karısı ve beyaz, siyah renklerde çoBir harb vukuunda Italyanm da ikisi cuklarile gelince, piâj memuru, hepsini zırhh olmak üzere 50 den fazla fırkası renklerine göre birbirlerinden ayırmağa ve 2000 tayyaresile Almanyaya iltihak kalkmıştır. Aile babası, kıyametleri koetmesi kuvvetle muhtemeldir. parmış, «görülmemiş, işitilmemiş! bizi İşte Almanyanm bu üstünlüğüdür ki nasıl birbirimizden ayırmağa kalkışabilirİngiltere ve Fransayı Hitler'e karşı dai siniz? Ayni plâjda karım bir tarafta, ben ma yumuşak davranmağa sevketmekte bir tarafta, çocuklarımızdan bir kısmı bu dir ve bu yumuşaklık da Almanyanm tarafta, bir kısmı o tarafta yıkanacağız gittekçe kuvvetlenmesini mucib olmak ha! Bu, nerede işitilmiş, nerede görülmüştür?» diye barbar bağırmış, kısaca tadır. «burada!» cevabını alıp oturmugtur. ABID1N DAVER Bütün Anadoluyu, Suriyeyi, Mısırı dolaşmıştı. Sadeddin Kaynak ve kemençeci Aleko ile birlrkte Parise de gitmişti. Orada verdiği birkaç konser, büyük takdirler ve alkışlarla karşılandı. Taksimde, Talimhane meydanındaki «Ses» apartımanı kendisinindi. Sonra onu Siird Meb'usu merhum Mahmud Soydana satarak, karşısmda bir başka apartıman yaptırdı ve adını «Billur Ses» koydu. Son senelerini, tamamile kendi aile Genc kadm, elinden tuttuğu minimini^ muhitinde geçirmekte idi. Kocası kem&ye, vitrindeki şapka kalabalığı arasmda, nî Sadi ile bir müddettenberi ayn yaşıYafa portakalından az ufak, limon kayorlardı. buğundan az büyük bir şapka minyatürii Onu, bazı uzak Anadolu kasabalann gösteriyor. Kızcağızda, ellerini çırpa çırda, admı duya duya sahici deniz kızı sa pa, gevrek kahkahalar ata ata bir sevinc, nanlar vardı. Mağazaya giriyorlar. Hatta, bir gün «Kıbrıs» ın Larnaka Kadm, vitrindeki şapkayı getirtiyor. şehrinde, bir konser veriyormuş. Halk, Kendi şapkasını çıkartıp onu başına yerEftalya'da deniz kızı hah göremeyince: leştiriyor, aynanm karşısmda dönerek rrm Biz deniz kızını isteriz!.. diye ba ayeneye başlıyor. ğırışmağa başlamışlar. Güç halle teskin Bu sefer, miniminide katıla katıla bir edilebilmişler. ağlama. Annede ve tezgâhtar kadınîİ» Eftalya'nm hal'k arasmda bulunmak bir telâş. Hayretle soruyorlar: en büyük zevki idi. Fakirlere bakar, on Ne oldun kızım? Ne ağhyorsun? lan gözetirdi. Çocuğu olmadığı için, ak Ben o şapkayı bebeğime alıyorsun rabasmın çocuklarmı kendi çocuğu yerine zannetmiştim. Şimdi kendin giydin. Ona koymuştu.» Denizkızı Eftalya'nm evinden çıkar ağhyorum. Bu kadar. Fakat kâfi değil mi? ken kendi kendime şöyle düşünüyordum: «Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş» derler. Bu hoş sadada acaba Eftalya'nm sesi de dahil mi?.. Sirkecide önünden geçtiğim bir gramofon mağazasmdan ne tuhaf tesadüf !bana onun henüz kaybolmıyan sesile ceÇarşamba sabahı evvelki gün uyku vab verdiler: dan pek neş'esiz uyandığı halde ısrarla «Dizlerine kapansam, Tcana Jcana ağUsam.. rımızı dinlemiyerek, yatağından çıktı. O güzel saçlannı ben çözüp ben bağlaSalona doğru yürüdü. Biz de arkasmdan sam...* geliyorduk. Bir aralık perdeyi elile araDemek Eftalya bile, bu kubbede kenlıyarak karşıdaki apartımanı gösterdi: di ölçüsünde bir hoş sada bırakabil Hayat apartımanı, değil mi? mişti. Evet... dedik. Salâhaddin GÜNGÖR Tatlı tatlı gülümsiyerek birkaç defalar: Cumhuri^et Halk Partisi her za Hayat... hayat!.. diye tekrar etti. man halkın hükumet işlerini müMuhiddin Sadık Ferdi Statzer j;akabe etmesine ve dileklerile düSonra, başmı çevirerek, duvarda asılı Galatasaray Lisesi musiki muallimi şüncelerini arasız bildirmesine im viyolonist İfîuhiddin Sadık ile, Ferdi duran genclik resmine bakü. Göğsü hekân veren en demokrat bir rejimin Statzer, bugün saat 17 de Galatasaray yecanla kalkıp iniyordu. ifadesidir. lisesinde bir konser vereceklerdir. Masaıun üzerindeki Atatürk büstünü Konser