30 Birincikânun 1938 CUMHURİYET ADLiYEDE VE MAHKEMELERDE Baldan tatlı imiş! Sahte polis Suçlu, mahkemede hesab vermeğe başladı Garbis isminde birinin, kendine srvil polis memuru süsü verdiği ve müsaadesiz tabanca taşıdığı iddiasile Birinci Cezada muhakemesi başladı. Garbis ismındeki bu genc, mevkuftm. Davaya göre, kendisi Beyoğlunda Ağacamii köşesinde nokta bekliyen polis Mustafaya gelmiş, yanındaki bir adam: işaretle: «Ben, taharri memuruyum, Lefter isimli birini arıyorum. Bu getirdiğim adamm Lefter olmasından şüphelendim. Hüviyetini tahkik ediver!» demiş. Polis Mustafa, getirilen adamm hüviyeti Rıza olduğunu öğrenmiş. Bunun üzerine geİngiltere Kar fırtması yüzünden birçok yerlerde münakalât müşkülâtla yapılmakta, otomobiller karlara tirdiği adamın yakasını bırakan Garbıs, gömülmektedir. biraz sonra gene oralarda görünmüş. O sırada da oradan taharri memuru Tevfik geçiyormuş. Polis Mustafa, Tevfiği çağırmış, Garbisi işaretle «Bu, sahlden taharri memuru mudur?» deyince, Tevfik, «hayır» demiş, derhal Garbisi yakalamış, merkeze götürmüş. Garbisin yakalandıktan sonra verdiği kaydiyle mahkeme dosyasmda bulunan ifade okundu. Bu ifade, «ben, ikinci şubeden Komiser Vahdeti tanınm. O, bana Lefter adlı birinin polisçe arandıg'ndan bahisJe, sen de gözkulak oluver! dedi. Ben de bundan dolayı faaliyete geçerek aradım. Esasen polisliğe hevesim vardır. Üzerimde bulunan polis tokasını, Londra Kışm şiddetlenmesi uzerme, hayvanat bahçesindeki aslanlar, bir gece Beyoğlunun karanlık sokakla bu vaziyeti yadırgamışlar ve müteessir bir halde bahçede dolaşmağa başlarmdan birinde bulmuştum. Tabancay1. da rmşlardır. Hürriyet tepesinde bundan iki sene evvel Viyana Sporcular, kayak sgpru bulup saklamıştım.» şeklindeydi. yapmak üzere dağlara gidiyorlar. Mahkemede de, şöyle söyledi: Ofke ile kalkan kız galiba zararla oturacak Hırsızlık suçile kocası aleyhine dava açan genc kadın mahkemede kendisini annesinin kışkırttığmı söyledi Aman... off... ay!... Hafakanım kabardı aman... îzin ver de şuraya oturayım... ahh! Nefes nefese salona giren simsiyah çarşafına bürünmüş, esmer, orta yaşlı kadın, hâkimin bu hususta bir şey söylemesini beklemeden, yaklaştığı masaya tutunduğu gibi, masa gerisindeki sıraya çöktiL Gözlerini açıyor kapıyor, ufluyor pufluyordu. Ay aman... merdivenler çok dik.. zaten de rahatsızım. Çarpmtım tuttu. Ooff!. Gene simsiyah çarşafına bürünmüş esmer, genc bir kadın, onunla bir delikanlı arasında durmuştu. O tarafa mı daha yakın durması gerek, yoksa bu tarafa mı? Mütereddid gibiydi; sonra birden delikanlınm yanını tercih etti! Daktilo, muntazam parmak kıpırdata kıpırdata, hüviyetleri tıkır tıkır tespite başlamıştı. Süleymaniyede Siyaveşpaşa caddesinde 6 numaralı evde oluran Ahmed kızı Fatma, 45 yaşında; ayni yerde oturan Iskender kızı Hanife 18 yaşında, gene Süleymaniyede, lâkin Deveoğlu yokuşunda Kadirbey arsası denilen yerde 34 numarada Yusuf oğlu Rıza... Bu seyyar satıcı delikanh, yaşını iki türlü söyledi: 19 yaşındayım; nüfusum beni 1324 lü gösteriyor amma kayıd yanhştır. Asıl yaşım, benim dediğim gibi! Bu aralık, Hanifenkı, Fatmanın kızı olduğu ve Rızadan, anasile beraber davacı olduğu öğrenildı. Dava dosyasına gö re böyle.. O zaman hâkim sordu: E, ne diye suçlu yerine geçiyo:, bu Rızanm yanma gidiyorsun sen? Senin yerin, davacı yeri; haydi, geç ananın yanına Ben, erkeğimden davacı değilim! Nasıl, bu senin erkeğin demek? Evet! Hâkim, tekrar önündeki kâğıda bakıp: Peki amrna, dedi, sen polise gitmiş, Rızadan şıkâyetçi olmuşsun. «Benim bir entarimle ıki tabağımı, bir tenceremi, bir de çocuk takımımı çaldı!» de mişsin? Hanife, sert bir baş hareketile reddetti: Hayır, benden birşeycikler çalmadı bu! Ben, hepsini kendi arzumla verdim ona! O halde ne diye polise gidip de şikâyette bulundun?.. Hem, sen şöyle ananın yanına geç, bakalım. Şimdiki halde davacı vaziyetindesin! Hanife, kaşlannı çatıp, isteksizce yürüdü. Şimdi davacı yerinde, oturan arasının yamnda âyakta, dimdik: Bu, benden ayrılmasın, beni bırakmasm, benimle otursun hep diye ten cere, tabak, entari, çocuk takımı hepsini kendi elimle verdim ona! Ya «çaldı» diye şikâyetinin se bebi? Genc kadın, bir lâhza sustu. Sonra msaca: E, dedi, öfke baldan tatlıdır! Demek sırf bir öfke sebebile, suç tasni ediyor, polisi, Adliyeyi uğraştırıyorsun? Hem sen öfkeyle kalkanın zararla oturacagını bilmiyor musun! Biliyorum elbette, amma o za man gözüm başka birşey görmüycrdu ki! Kendimi zaptedemedim! Sonra... Hanife, çarşafının pelerin altından dırsek ucile annesini işaret etti: Bu da kışkırtıyordu beni! Neden? Rıza ile beraber yaşamamı istemiyor da! Hâkim, Fatmaya izah yollu: dava mevzuunu •• Burada eve taarruz, dövmek, öldürmeğe teşebbüs filân davaları yok, dedi, o davaları istersen ayrıca istida verip açabilirsin. Buıadaki dava, hırsızlık davası! Lâkin eşya kızının eşyasıymış; o Kendime taharri memuru süsü da, «çalmadı, amma ben o zaman öfkeyvermedim, ben sade komiser Vahdetin le polise öyle birşey deyiverdim!» diyor sözü üzerine Lefteri aradım! aşağı yukarı! Peki, polis tokasını ne diye bVine Fatma, eşyanın çahndığı hususunda bağlamıştm? musır: Cebimde dururken takır, tukur e• Çaldı, kızimın eşyasını benden çal diyordu, ses çıkarmasın, diye haydi be" dı, kızım o zaman benım evimdeydi! lime bağlayıvereyim, dedim! Derken, eli bıyıklarmda, bütün lâk:r Ya tabancaya ne diyeceksîn? dıları dikkat kesilmiş dinliyen tıknazca Eski bir tabancadır, içerisinde kur genc, seyyar satıcı Rıza da lâkırdıya ka şun yoktu! rıştı: Mahkeme, tahkikatı yapan polisleri Doğrusu, bütün ortalığı kanştıran şahid olarak çağıracaktır. anası! Yoksa biz binbirimizden hoşnu Emniyeti suiistimal davasına İngiltere Karlar yüzünden birçok yerlerde münakalât durmuştur. duz! Kız ne diyorsa doğru, anasının de" Yiyecek bulamıyan iki eşek, bir otomobil görünce, birşey bulmak ümidile başlandı diklerinden hiçbirinin aslı, faslı yok! otomobile yaklaşmışlardır. Meyva halinde ticaretle meşgul Bah Bu kadar yeter. Şahidleri çağırın. ri Doğan tarafından eskiden yanındd çaSaniye, Cemile... hşan kâtib Gemil ve Rıza aleyhlerinc aNe biri gelmişti, ne de dığeri... Hâkim Salâhaddin Demirellı; bunların getirtil çılan emniyeti suiistimal davasına, dün ümesi için muhakemenin devammı başka çüncü Cezada bakılmıştır. İddiaya göre, davacı tacire muhtelif güne bırakırken, başka bir karar da bildirdı; Hanifenin poliste ve mahkemede zamanlarda kavun, karpuz getiren köylüverdiği ifadelerin suretleri çıkarılarak, ye aid 6,000 lirahk sencdlerin bedeli, müddeiumumiliğe yollanacak ve malı malsahibi İzmirde bulunduğu bir sırada, çalınmadığı halde evvelce çalındığını id tahsil edilmiştir. Bu senedler, köylüye idia ettiğinden, aleyhinde cürüm tasnii leride getirecekleri kavun, karpuza mahmaddesine göre takibata girişılmesi yazr suben verilen fazla paraya mukabil alınmıştır. Tacir, şimdi kendi malumatı ollacak... madan köylüye ödetilen ve kendisine ve Gördün mü bak öfkenin zararını! rilmiyen bu 6000 lirayı kâtib Cemille RıBaşma iş açtın, işte! zadan istiyor. Kız yerine annesi cevab verdi hâki Mahkçmede yalnız davacı vardı. Izme: mirde bulunan bazı şahidlerin dinlenil Sen nasıl bilirsen öyle yap, evlâ mesi ve İzmirde Salep hanmda Gıiven dım. Doğruyu, siz bizden iyi bilirsiniz. ticarethanesi sahiblerinin de şahid oîarak Adalet neyse, o olsun! dinlenilmesi için aranmalan kararüe, Paris Noeli dağlarda geçirmek üzere sporculardan ırıüMrn bir kısmı şehirden ayrılrruştır. muhakeme kalmıştır. M. SELİM §ı... deniz... Gözlerini yumarak sustu. Bu bahsi yaşatmak isteyen Halim mırıldandı: Tabiat... Selma birden bire gözlerini açtı ve mânası güç anlaşılacak kadar sür'atle: Fakat, uedi, canlı seyleri sevmem. Sonra bir silkindi ve üşüyormuş gibi yumruklannı sıkarak arkasındaki yastığa iyice gömüldü. Halimin bir izah beklediğini anladığı için: Sonradan geldi bu huy bana, dedi, bir kuş uçarken bakamam; koşan bir insan, bir hayvan görsem fena olurum; kabil değil, meselâ bir at yanşı seyredeyim. Tecrübe etmedim amma düşüp bayılırım muhakkak. Vapur geçerken bile görmek istemiyorum. Hareketi sevmiyor musnuz> Sevmiyorum. Galiba doğru söylüyordu. Bu sözile karakterinin büyük bir çizgisi arasmdaki münasebet belliydi: Arada bir bunalmış gibi sıçrayışları olmasa ne ağır tavırlı kadındı. Fakat bu az kımıldayan, spor görmemiş yücud nasıl da lapalaşmamış, sarkmamış, bu diriliği ve tazeliği saklamıştı? Belki irsî, belki de doğduğu memleketin iklimine aid bir hususiyet. Halim sordu: Hiç spor yapmazsınız, değil mi? Hayır. Onu düşünüyorum: Sokağa da çıkmıyorsunuz, fakıt vücudünüz... Çok soğuk su dökünürüm. Günde iki defa. Sabahleyin ve gece yatarken. Tepeden tırnağa kadar. Bir de masaj. Hizmetçim yapar. Bazı tıkanıklıklar gelir, masajla açılırım. Mahremiyetinden bahsetmeğe mecbur olmuş olmaktatı sıkılmış gibi hemen bahsi değiştirdi: Nevzad nasıl? O gündenberı görmedim. Yarın bana gelecek. Benim için bir tek insan var: O. Benim de bir tek dostum odur. Selma başını arkasındaki yastığa bırakarak, fısıltı halinde bir sesle: Onsuz yaşıyamam ben... dedi. Sonra derin bir nefes aldı ve doğruldu. Elinin ağır bir hareketile havada belirsiz bir kavis çizerek: Görüyorsunuz, dedi, ne kadar yalnızım. Sustu. Bir şey söylemek için tereddüd ettiği belliydi. Gergin duruyordu. Sonra cesaret etti: Sen Moris Meşhur kayak şampi \ yonu Megan Taylor tecrübeler yap \ maktadır. \ Fransa Kış her tarafta devam etmekte, kış sporları da o nispette zevkle yapümaktadır. Resim, genc bir kızı, tabiatin ördüğü bir Noel ağacmın yamnda gösteriyor. Şıir bu fakat, hayat değil. Hayat nasıl görürseniz odur. Bu söz de şıir. Selma ellerini saçlarının altına koyarak başını arkaya bıraktı. Göğsü ipek esvabı iki noktadan delecekmış gibi gerilerek şişmişti. Fakat Halim bu sivrilen lezzetlerın artık Nevzaddan başka siç kimseye aid olmadığını anlıyor ve önünc bakıyordu. Kadın birden bire doğruldu: Haydi, dedi, şiirlerinizi okuyuiı! Başüstüne. Selma ayağa kalktı: Fakat biraz durunuz. Bunun meras mi var. Dışarı çıktı. Bir şişe, iki kadeh ve bir kutu çukulata ile geldi. Halime üstüste iki konyak içirdi, kendi de iki tane içli ve divana uzandı. Şimdi bana bir sigara veriniz dedi. Halim ona sigara verdi ve yaktı. Geri çekildi, oturdu. Biraz bana yaklaşınız, dedi Selma. Halim koltuğunu ona doğru çekti. Biraz daha yaklaşınız! lArktm rar) L SELMA ve GOLGESİ T e f r i k a : 12»••••••••••" 0+ Yazan : Server Bedi edi ü Fakat Selmanın yüzünü iyice görmediği için söyliyeceğini büsbütün şaşırıyordu. Odada başka lâmba olup olmadığını anlamak için bakındı, göremedi. Bu şekilde konuşamıyacaktı. Ayağa kalktı, ayaklı lâmbaya gitti, Selmaya «müsaade eder misiniz?» dedi ve lâmbayı biraz öne doğru çekti: Yüzünüzü göremiyordum, dedi. Eski yerine oturdu. Gene Selmanın yüzü yarım görünüyordu. Karanlığı çok mu seviyorsunuz ? diye sordu. Selma geç kalarak şu cevabı verdi : Bilmem ? Uzun bir sessizlikten sonra ilâve etti: Galiba... alışmışım... Sesi boguk çıkıyordu. Gene sesiszlik çöktü. Halim onun karşısmda yanda kalmıyacak bir bahsin ne olabileceğini düşünüyordu. Bu hava içinde şiir okuyabilmesi kabil degildi. O konuşuncaya kadar susmaya karar verdi. Selma haf:fçe arkasma yaslanmıştı. Bir şey söyiemiyordu. Halim düşündü : «Bütün hayatı sessizlik ve karanlık içinde geçtiği için susmak ona tabiî geliyor belki.» Selma onun bu düşüncesini takib ediyormuş gibi: Sıkılıyor musunuz? dedi. Ve onun bir nezaket protestosunu beklemeden ilâve etti: Ben de kalabalıktan sıkılıyorum. Üç kişi bile fazla. Küçükten beriböyleyim. Kalabalıkta başım döner. İki kişı konuşmayı severim. Belki de kendi kendinizle konuşmayı daha çok seviyorsunuz. Selma cevab vermedi. Halim sözünün yanlış anlaşılmış olmasından korkarak ilâve etti: Size kendinizden daha iyi muhatab olamaz. Daha lâyık, daha güzel muhatab. Kadın sayıklar gibî: Yalnızlık... dedi, ova... Dağ ba Fakat o öyle değil. Gene eskisi gibi. Hayır! Nevzad da sade yaşar. Selma düşündü. Sanki Halhne inanmaya çalışmış, muvaffak olamamıştı: Beni teselli, onu müdafaa... dedi. Halim bütün ikna kuvvetini bir kelimenin içine doldurdu: Değil. Selma bir iki defa omuzlannı kaldırıp indirdi. İnanmıyordu. Halim ısrar etti: Emin olunuz! Selma gene omuzlarını kaldırıp indirdi ve Halimin sözlerıni hicranh bir sesle tekrarladı: Emin olunuz! Değil mi ki sokakta yürüyor ve başkaiannı görüyor. Sokakta yürüyor, fakat başkalarını görmüyor. Olur mu hiç... Halim ısrara devam etti: Tabiî... görmez insan... gördüklerinin hepsini düşündüğü insana benzetir. Canlı ve cansız her şey odur. Evet, bir şiirinizde var: «Benim için her gölge, her çizgi, her şey sensin.» J Değil mi?