18 Birincikânun 1938 CTJMHURtYET Balkan Seferim: 1912 8 Söylesem mi? Yazan: Y. MAZHAR AREN Bir genci tabanca ile tehdid eden kız Yahudi kızı dün üç giin hapse mahkum edildi Kânunuevvelin 13 üncü günü akşam üzeri Bahçekapıda bir mahallebicide Sadık adlı bir genci rovelverle tehdid etmekten dava edilen ihtida etmiş Yahudi kızı Müveddetin muhakemesine, îstanbul üçüncü ceza mahkemesinde dün akşam bakıldı ve dava kararla bitti. Eski ismıle Margarit, şimdiM ismile Müveddet ve davacısı Sadık gelmiş lerdi. Ehli vukuf şahid olarak tüfekçi Hüseyin dinlenıldi, rovelvere dair mütaleası öğrenıldi. Bu rovelverin bozuk olduğunu, patlamıyacağını ve kullananın, rovelverin bozuk olduğunu b'lmesi lâzım geleceğini söyledi. Sadık, mahkemeye bir isitda verdi. İstidasmda, silâhm. Müveddetin nişanlısı Fransovaya aid olduğunu, kendisini öldürmek maksadıle bir tuzak kurulduğunu iddia ederek, kızm tevkifini, Fransa Pariste Fransız Alman beyannamesıniii davanm Ağırcezava verilmesini ve bu riciye Nezareti binasmda Almanya Hariciye Nazırı M. arada tabancanm bir ehli vükuf heyeFransız meslektaşı M. Bone vesikayı imzalıyorlar. tine muayene ettirilmesini istiyordu. Dava edilen Müveddet de. verdiği istidada, kendisini müdafa yollu «ben katil değilim, kımsesiz ve masumum. Benliğimi elimden alan iki kişi. aklımı âa aldılar. Bu hâdıse. iki devreliktir> dı yor. Sadıkla ve Fransova ile nişanlı » < • İarak tanışma safhalanm anlatıyor,. kendisinin bir tuzağa düşürüldüğunS ileri sürüyordu. Mahkeme. Ağırcezaya. ehli vSkufa havale yollu istekleri reddederek, Miiddeiumumil'kten esasa dair mütaleasım sordu. Bunun üzerine muavin Fehmi, silâhm patlamıyacak olduğuna göre silâhla tehdid suçu sabit savılamıyacağt kavdile, beraet isteğinde bulundu. Reis Necib Nadir, aza Nefi ve Fer had, kısa bir müzakereyi müteakıb, Müddeiumumî muavininin beraet isteğini tasvib etmiyerek, reddettiler ve Müveddetin hareketini, ceza kanunu nun 466 ncı maddesinin 1 inci bendine Mısrr İtalyan kolonisi tarafından Mısıra hedıye uygun korkutmak mahiyetinde görüp, kendisinin 3 gün hapsi kararlaştırıldı yede Kral Faruk tarafından küşad edil«ı Hidiv îsmail Şını bildirdiler Bu ceza da 89 tmcu maddeye göre tecil olunmuştu. Müveddetten sadece 100 kuruş muhakeme harcı alınacaktır. Müshil şekerile çıkan korkunc dizanteriler Bütün taburu endişeye düşüren salgının sebebi, çantamdaki şekerlemelerin çalınıp yenmesiydi Zabitlerin nezareti altmda çadır yoklaması yapıhyor; üzüm ve sair türlü meyvalar imha ediliyor, matralardaki sular boşaltılıyor. Doktorun emri ve tenbihi... Dizanteri felâketini önlemek için alınan ilk tedbir bu... Matralardaki sular boşaltılıyor am ma, halk su içmiyecek mi? Elbet bunu düşünmüslerdir, kaynatılmtş su verilecektir, diyordum. Bu sırada çantam kendiliğinden benim çadırıma kadar geldi. Açtım, içine baktım. Herşey tamam. Yalnız bir şişe Martel konyağile dört kutu Lâksatin Bodo şekerlemeleri çalınmış. Anlamıyacak ne var.... Dizanteri bî zim taburun ve bizim bölüğün nakliye efradından altı kişide çıkmış değil mi? Demek ki, bizim ahbablar çantamdaki Martel konyağını içmişler, müshil şekerlemelerini de meze yapmışlar. Dört kutuda otuz iki şekerlemeden adam başına beşten fazlası düşer. Bütün telâşm, doktorlan ve zabitleri endişeye düşüren dizanterinin sebebi bundan başka şey olamaz. Biraz güldüm, biraz sıkıldım. Beni bir düşünce aldı: Söylesem mi? Söyleme sem mi? Söylersemü Ya büyük bir mantıksızlıkla beni cezalandırırlarsa... Fakat söylemezsem, taburlar, alaylar altüst edilecek ve karantinalar konulacak Onbaşı Abdullaha meseleyi açtım. Yarım saat sonra yapılan bir tahkikatla hastalığın Lâksatin Bodo şekerlemelerinin fazla miktar ahnmasmdan neş'et ettiği anlaşıldı. Eğer bölük kumandanımm selim aklı üstün gelmemiş olsaydı, eczacı ile doktorun yanımda müshil şe kerlemesi bulundurmak cürmünden dolayı idam hükmüne maruz kalacaktım. Ben mahrutî çadırda uyku uyuduğum günün yarısında neferler metruk taş tabyalann etrafında hendekler kazıyor, eski hendekleri ayıklıyorlar, tepenin eteginden üstüne kadar avcı siperleri, mitralyöz amplâsmanları, tarassud ve kumanda mevkikri yapıyorlardı. Üç dört saatlik uyku, bana bütün yorgunluğumu aldır mıştı. Üç dört saat içinde geniş sahanm delik deşik edilmiş olduğunu gördüm. Lâkin yapılan işler pek kuvvetsiz, pek metanetsizdi. Bu siperlerde devamlı bir muharebe nasıl yapılabilir? Bunlar sahra muhare belerinde, manevra muharebelerinde, derhal yapılabilecek muvakkat tahkimata benziyordu. Hududlan açık olan Fransa ve Belçikada askerliğin tahki mat şubesi çok terakki etmiştir. O memleketlerde yetişmiş (Voban) ve (Bri yalmon) ismindeki iki büyük askerî mühendisin koyduklan esaslar silâhların, ve harb kaidelerinin terakkilerine uygun bir tekâmül gösterip durmaktadır. Muhkem ve müstahkem bir mevki, müdafilerinin kuvvetini on defa yükseltir. Eğer şu taş tabyalar iyice tahkim edilse ve iki fırka askerle müdafaa olunsa düşmanın burayı zaptedebilmesi için üç kolordu kullanması icab ederdi. Nicin buna söre hareket etmiyoruz?.. Niçin bir parça fazla dikkat ve himmet sarfetmiyoruz? Hele, yıllardanberi bu raya niçin bakmamışız?.. Bunu konuşmağa ve kafadar olmağa imkân bulduğum mekteb mezunu bir kücük zabite açtım. Büyük bir nefis itimadile: Zaten bunlara hacet yok.... İlânı harb emri gelir gelmez, Eskipoloz üzerinden düşman topraklarına girecek, is tilâ edeceğiz. Bu gördüğün ameliyeler fevkalâde bir ihtiyat olmak ve askere tatbikat yaptırmak içindir, cevabmı vermişti. Taş tabyalara bizden evvel gelenleri biz artırdığımız gibi, bizim arkamızdan gelen muhtelif alaylar da bizi artırdılar. Tepeler, yamaçlar şimdi tamamen ça dırlarla örtülmüş, hatlarla bölünmüş.... Her alayın kendi ımntakası, kendi sahası, kendi vatanı olmuştu. Burada bir kac giin kaldık. Bana, silâh arkadaşlarım, ne nöbet, ne angarya sırası düşürmezlerdı. Bizim manganın çadm doktorun çadırından fazla işliyordu: Çünkü askerlere mektub yazıyordum: Eline bir zarf, bir kâğıd geçiren bizim çadırda soluğu alıyordu. Abdullah on başı neferlerinden birinin mektub yaza bilmesini kendisi için bir şeref saymıştı. Yazdığım mektublarda neler vardı? Bazılan yalnız sıhhat ve afiyetten bahisle dua ve sena bekliyor. Bazıları evinden, köyünden bahsediyor. Bazıları, birçok insanların hasret ve iştiyakını çektiğini anlatıyor. Yeni evli olduğunu öğrendiğim bir delıkanlının mektubu baştanbaşa babasile anasıuaJıitab ediyordu. Eünin ««kınası solmadan ayrıldığı kansına brr selâm bıle ihtiva etmiyordu: Karına bir selâm olsun yazmaz mısm? dedim. İşte valideye yazdık a. O anlar. Valideye yazdığım şe^ler hep onadır, cevabını verdi. Mektublarda en karakteristik cihet hemen hemen ayni formülle: (Ecelimiz gelmis de buralarda şehid düşer kalırsak bize babalık, analık hakkmı halâl ediniz.) ibaresinin kullanılması idi. Bu, ölümü istihkar etmek yahud gayritabiî görme mektendi. Askerin miktan mütemadiyen artıyor, kurulan ordugâhlardan dumanlar yükseliyor, boru sesleri çıkıyor, boş kalan yerlerde acemi askerlere nişan talimi, süngü hücumu, avcı talimi yaptırılıyordu. Kıtalar kendilerine verilen kuvvetleri, derme çatma olsun, harb arifesinde muharib yapmağa uğraşıyorlardı. Bu, bir tarafı parlak olduğu kadar diğer tarafı acıklı bir manzara idi. *1 Hk yazılar 5 6, 7, 8, 10 12 ve 15 tarihli nüshalarunızda cıkmıştır. imzası. Fransız HaFon Ribbentrop ve Amerika iki Amerikalı pilot yare ile havada en uzun mtiddet durma sökortaıu kırmak teşebbüsünde bulunmuşlardır. 653 aaat olan eski rökor kırılmıştır. Yukarıkl şayani dikkat resim üçünct bir Amerikah pilo» tun ipten bir merdivenie yorulan arkadaşının yerkıe geçmektizevetag»» yareye çıkarken a4mm*ştm 1 edilerek, İskende»!Paşa heykelL Beş aya mahkum olan yankesici Beyoğlunda Kezbanın parasını çarpmaktan Beyoğlu Birinci Sulh Ceza mahkemesine veriîen Ahmed Cemil, beş aya mahkum olmuş, tevkif edilmiştir. Tevkif edildi Sultanahmedde Emine ve Ayşenin evlerine kapı kilidi kırarak girdiği ve elbise, manto aşırdığı iddia olunan Asaf, Sultanahmed Birinci Sulh Cezada dün sabah tevkif edilmiştir. İngiltere 1940 da Ingıltere'de yerji sistem 3Tolcu tayyareleri seyrü sefere başlıy,acaktır. Modelini dercettiğimiz bu tayyareler saatte 420 kilometre mesafe katederek Londra'dan doğruca Roma'ya gıdebilecektır. Yeni tayyarelerin beKeri 70 bin İngiliz lirasına mal olacaktır. Bursada ruamla mücadele Bursa (Hususî) Vılâyetteki tek tırnaklı hayvanlarm ruam hastalığı nokyolile Vdyanaya tasından muayeneleri yapılmakta ve bu Almanya Noel yortusunim jpaidapna» *«e«ı» hastalıkla kuvvetli bir şekilde müca çam ağacları nakline başlanmıştır. dele edilmektedir. Z raat Vekâletince verilen direktif ve vilâyet hayvan sağlık komisyonunca ittihaz olunan karar daıresmde her kazada iki veteriner ve bir sağlık memurundan mürekkeb mücadele grupları iki ay içinde bu vazifelerini ikmal etmişlerdir. İki ay içinde vilâyette 37851 hayvan muayene edilmiş, bunlardan 162 si itlâf edilmiştir. İtlâf edilen hayvanlarm sahiblerine 6227 lira 75 kuruş verilmiştir. Her ekip mmtakasında hastalık çıkan Fransa Sent Katerin bu sene de yerlerde azamî temizlik yaptırılmıştır. mutad neş'e ile tes'id edilmiştir. AnHayvanlar arasmda gizli gizli yaptığı aneye göre bu bayramda genc kızla* tahrıbattan başka insanlara da sirayet başlarına konan şapka ile sokağa çtederek korkunç akibetler tevlid eden karlar; bu şekilden guya ilk rasgeldik» tedavi ve şifası imkânı bulunamıyan bu Almanya Yakmda denize indirilecek olan 1811 tonluk Hans Lüdeman leri erkek kendilerile evlenmek istephastalıkla mücadele çok yerinde ve isamiş. adındaki yeni Alman kruvazörü. betli olmustur. Bunlar biraz romantik sözler gibi gelir sana. Fakat işin bir de hakikat tarafı var. Bu kadınm babası intihar etmiş. Vaktile... Selma on yedi yaşında bir kızken bu kadar da değil. Selma evlenmiş, yedi ay sonra birinci kocası da intihar etmiş. Aradan bir sene kadar geçiyor, on bir yaşındaki besletnesi de kendini balkondan aşağı atarak intihar ediyor. Dahası var. Selma bir daha evlenmiş, dört ay sonra ıkinci kocası da intihar etmiş. Bütün bu vak'alar ayrı ayrı yerlerde cereyan edi yor. Babasmın vaka'sı Trabzonda. Bi rinci kocası Viyanada kendini öldürüyor. Bal ayı için Avrupaya gittikleri zaman. Kadın İzmire geliyor, orada da beslemesi, on bir yaşında çocuk balkondan ken dini atıyor. Son vak'a Edirnede. Hiçbir şehir Selmayı iyice tanımıyor. Hayatı Anadoluda, Arabistanda ve Avrupada seyahatlerle geçmiş. Elinin keskin bir hareketile ilâve etti: Bütün bunları bırak. Şimdi kendisini görecek ve bana hak vereceksin. Eğer bunları sana söylemeseydim, hiç birşey bilmeseydin, gene Selmayı gördükten sonra bana diyecektin ki: «Bu kadın aşkı ve ölümü bir anda hatıra getiriyor.» O kadar güzel, cazib; o kadar da karanlık, sır dolu bir kadın. Emin ol kı mubalâğa etmiyorum. Halim arkadaşının anlattıklarım gözlerile görüyormuş gibi dikkat ve hayret içinde: Garib şey! dedi, adeta inanamıyorum. Doğru olduğuna emin mısin? Kım anlattı bunları sana? Kendisi ve onu tanıyan bir iki kişi. Eminim. Resimler var, gazeteler var, gösterdi bana kendisi. Eminim. Halim tekrarladı: Garib şey! Bu kadar tesadüfün yanyana gelmesi garib. Dört intihar! Sebebleri neymiş? Babasının vak'ası şöyle birşey. Kendisi de en çok bundan bahsediyor. Güçlü kuvvetli bir adammış. Selma da boylu boslu. Fakat sonraları fena bir sıtma çekmeğe başlamış. Selma mı? Hayır, babsı. Gel zaman, git za man sinirleri bozulmuş. Onu asıl sarsan şey bir dava. Bir arazi davası. Çok kin beslediği bir hasmı varmış. Dokuz sene süren bu davadan sonra Selmanm babası kaybeder. İşte bu netice onun sinirleri üstüne yıldınm tesiri yapmış ve intiharma sebeb oknuş. Selma bu vak'ayı anlatırken babasının bütün ıstırablarmı yaşıyor muş gibi heyecana gelir. Hâlâ bu felâketi hazmedememiş. Ya ötekıler? Selma onlardan çok az bahseder. Zehir gibi acı bir gülüşle «İnsan ruhu bu>> diyip geçiyor. Her defasında sarardığmı ve titrediğini gördüm. İki kocasmın da intiharına sarıh bir sebeb gösteremi yor. Anlıyabıldığim şey bir aşk buhra nmdan ıbaret. Beni korkutan da bu ya! Çünkü Selmanın aşk meselesınde kor kunc bir tezi var: «Sevmek ve ölmek birbirinden ayrı şeyler değildir.» diyor. Seven erkek ölüme hazır olmah. Selma başka delile inanmıyor. Aşk teminatın dan, yeminlerden, mektublardan nefret ediyor. Karışık sözlerinden bunları anlıyabildim. Çünkü hiç düzgün, silsıleli konuşmaz. Lâkırdıları sarih değildir. Bü tün mesele burada. Sana başka bir garib şey söyliyeyim: Bu kadın Edirneden İstanbula geleli dört sene olmuş. O zamandanberi, Çubukluda büyük bir yalıda tek başına oturuyor. Dört senedenberi bir defa bile îstanbula inmemiş! yor; ıskele civarında görünmüyor; hep tenha yollarda ve koruda tekbaşına geziyor. Onu gören çocuklar «hayalet geliyor!» diye bağırırlarmış. J Halim tekrarladı: Ne diyorsun! Bir ef sane kadını bu. Enfeüyü,kcazibelerinden bfri de bu Peki... Allah Allah... Nerede tanıdın bunu... Nasıl oldu?.. Beni de çıldrrtıcı bir merak sardı. Adeta... Vapurun^ daha hızlı gitmesini istiyorum. % , , İşte tıpkı böyle, senin gibi. Üç ay evvel bir arkadaşımın dayısı, mütekaid bir miralay bize bu kadından bahsetti. Onu tanıyormuş. Ben de çılgınca bir meraka düştüm. Adama rica ettim. O beni Selmaya götürdü. Çünkü bu adamın da Selma hakkında başka birinin fikirlerine ıhtiyacı vardı. Anlıyorsun değil mi? Bir muamma etrafında birleşmek ihtiyacı. Salim Bey. Şükrünün dayısı. Sen tanı mazsın. Beni sever. Vapur kalabalık değildi. İki arkadaş tenha bir köşeye oturdular. Halim tabakasmı Nevzada uzatarak: Anlat! dedı, mektubların beni çok meraka düşürdü. Hem büyük bir aşktan bahsediyorsun, hem de ne olduğunu yazmıyorsun. Kım bu kadın? Nerede ve ne zaman seviştiniz? Ne oldu? Biraz da bunu merak ettiğim için atlayıp trene geldim. Neden mektublarında vak'ayı anlatmıyordun? rum, evlenmek istiyorum, fakat korkuyorum. Sevgim kadar büyük bir korkutn var. Bu iki his çarpışı yor ve bazan bana intiharı düşündürecek kadar azab veriyor. Seviyor ve korkuyorum. Fakat bu bizim bildiğimiz tecrühesiz bekâr korkularından hiçbiri değil: Bıkmak korkusu değil; sevilmetnek korkusu değil; anlaşmamak veya anlaşılmamak korkusu değil; aldatılmak korkusu değil, sukutu hayale uğramak korkusu Seni görmek istiyordum. Az daha değil. İki kelime ile, sadece, ölüm korkuben de atlayıp trene Ankaraya gelecek su. tim. Mektubla anlatılır şey değil bu. Arkadaşının gözlerinde beliren sorguHalim, Nevzadın bu sözleri söylerken ya cevab vererek devam etti: önüne bakmasından ve büyük bir mesele Evet, ölüm korkusu. Meseleyi menin taze buruşuklarile dolu alnını par sele yapan da yalnız bu: Ölüm korkusu. maklarının ucile okşamasından anladı ki, Hayale kapılıyorum sanma. Bu kadınla vaziyet ciddidir. Bekledi. evlenirsem ölmekten korkuyorum. Benim Nevzad arkadaşında sabırh bir dikkat kuruntulu bir adam olmadığımı bilirsin. uyandığına emin olunca anlatmağa baş Fakat simdi gidiyoruz, göreceksin. Bu ladı: kadm, bu harikulâde güzel kadm insana Evvelâ sana meseleyi üç kelime ile aşkı ve ölüm korkusunu bir anda veri hulâsa edeyim: Dul bir kadm seviyo yor. Mubalâğa etmediğimi göreceksin. c Yurddaş! Az para ile çok gıda: Bu sır kuru yemişleri mizde var. SELMA ve GOLGESİ Tefrika : 1 •^•^•^»^'^•* ^ j Yazan : Server Bedi <^A O Selmayı nerede tanımış? Edirnede. Halim sıçradır Vapur iskeleye yaklaşıyordu. NevzaiA Ne diyorsun! eldivenlerini arıyarak: Evet. Ne vapura, ne sardala binilArkast var)