11 Eylul 1938 CUMHÜRÎYET TURK İNKILÂBINÂ BAKISLAR 3 4 İktısadî harehetler AFA Riyazileşmek ve Yunan zekâsından, Roma iradesinden ve hıristiyanhk ahlâkından doğan avrupa, rönesanstan sonra, yunan hendesesini geniş bir riyaziye kültüriine ve kapalı Atina Roma sitesini açık şehirler medeniyetine yükseltti. Bunun için Avrupa kültürü riyaziye kafasınm ve Avrupa medeniyeti büyük şehirlerin mahsulüdür ve bunun için ben avrupalılaşmayı herşeyden evvel riyazüeşmek ve sitele§mek olarak anlıyorum. Osmanlı türkçüleri ve islâmcılan muasırlaşmakta yalnız teknikleşmek hedefr ni kabul etmekle kaldıkları zaman büyük ve mürekkeb bir sebebi basit bir neticeye feda ediyorlardı. Çünkü avrupa kültürü bir ağaca benzetilirse teknik buluşlar onun yemişlerinden başka birşey değildir. Bu yemişler o ağacdan kolayca koparılabilir ve ne bırine, ne de ötekine ziyan gelir. Fakat bu yemişleri toplamak o ağaca sahib olmak değildir. Bunun için Asyada Türkiyeden evvel garblılaştıklarını sanan milletler, bilhassa Japonya, iptidaî feodal bünyesini muhafaza ettıği halde, pek kısa bir zaman içinde avrupa tekniğinin en yukan derecelerine çıkabildi. Zira avrupa kültürüne değil, tekniğine, ağaca değil, sadece yemişlerine sahib olabilmişti. Budizmin bir nevi devamından başka birşey olmıyan son derece iptidaî japon djişüncesinin Akdeniz medeniyetile hiçbir teması yoktu ve hazıra konmaktan başka elinden hiç birşey gelemezdi. Dostoievsky'nin Rusya için söylediği şey, Japonya için daha doğrudur: «Sonradan görmeler medeniyeti». Keyserling'in dediği gibi: «Bazı riyazî hakikatler esasında nekadar bedıhî iseler teknik imkânlarda o kadar bedihidirler. Bunun için cahil halk ve cahil tabaka bunları daha çabuk ve daha doğrudan doğruya kavnyor. Amerikanın tekniği pek çabuk elde etmesi, başlangıcda Amenkalılann en az malumatlı garbhlardan mürekkeb olmalarındandı. Bunun gibi zamanımızın bazı jark milletlerinde de en ileri teknikleşme en az mukavemete uğruyor (1).» Türkiye, bu Alman filozofunun bahsettiği şark milletleri arasında sayılamaz. Çünkü bu milletlerden hiçbiri, Türkiye gibi, Akdeniz medeniyetile temas etmemiş, Farabi ve Ibni Sina gibi avrupa kültür tarihine geçen büyük filozoflarile müstakil bir düşünceye sahib olduğunu göstermemiştir. Bu düşünce an'anesi, Türkiyenin bir şoför medeniyeti çerçevesi içinde kalmasına en büyük mânidir ve ona hakikî kültür ve medeniyet âleminin kapılarını tekrar açıyor. Bu kültür ancak riyazüeşmek ve bu medeniyet ancak siteleşmekle mümkündür. Bu bakımdan Kemalizmi mistik görüşten riyazî görüşe ve step cemiyetinden site cemiyetine geçiş hamlesi olarak da tarif edebiliriz. Evvelce Kültürhaftası adlı mecmuamızda da bahsini açmış olduğum gibi, şark, son asırlarda, büyük bir avrupa keşfinden habersiz yaşamıştı. Bu keşif hendesedir. (1) Le monde qui nait Sahife 46. Siteleşmek Avrupayı Asyadan ayıran düşünce farkı, Pascal'in «hendese kafası» dediği şeyden bütün şarkın mahrum oluşudur. Kafasında hendese çatısı olmıyan ve yalnız bir çırpıda, bir bakışta ansızın kavrıyabildiği münasebetlenn tahlilsiz ve karanlık idraki içinde kalan Türk düşüncesi gene Pas cal'in «esprit de finesse» dediği ve «incelık ruhu» diye tercüme edebileceğimiz iptidaî bir çocuk ve dişi sezişinden öteye geçemedi. Bize mistik an'anemizden kalan bu ruhu ne dereceye kadar muhafaza etmeğe mecbur olduğumuzu ileriki bahislerde izaha çalışacağım. Riyazî görüşten mahrum kaldığımız için bizde müspet ilim metodu kavranamadı; hendese kafasma muhtac kompozisyon san'atları, trajedi, roman, polifonik musiki doğmadı; hendesî prespektifleri idrak edemiyen, mesafe şuurundan mahrum şark resmi, tek satıhlı primitif bir görüş içinde kaldı. Türk ilmi gibi Türk san'atının da rönesansı idrak edemeyişi bundandır. Evvelce de yazdığım gibi Fatihin Istanbulu alarak açtığı büyük devrin kapısından içeriye avrupa girdi, fakat kendisi giremedi. Biz yeni zamanın kapıcısı halinde kaldık. Fakat avrupanm bu riyaziye kafası ve garb kültürü, rönesanstan sonra, dar bir kıt'a üstünde sıkışan en büyük dünya kalabalığının uğradığı büyük içtimaî tazyikten doğdu. Bu tazyikı yapan şey nüfus kesafeti ve kesafeti yapan şey de sitenin büyük şehir halinde tekâmülüdür. Bunun için türk düşüncesinin bütün ilminde ve san'atında riyazileşmesi, turk cemiyetinin siteleşmesine sıkı sıkıya bağlıdır. Greko romen kültürüne kavuşabılmemiz için ne sadece mekteblerimize yunanca ve lâtinceyi sokmak, ne riyaziye ve tabiat bilgisi tedrisatını kuvvetlendirmek elverir. Bu ihtiyacı kökünden hissettirecek içtimaî tazyikı artırmak için site an'anesinin vücude getirdiği büyük nüfus kesafetine muhtacız. Sür'atle endüstrileşen Türkiye, büyük şehirler etrafında bu kesafeti ergeç yaratacaktır. Fakat sitenin teşekkülü ve göçebelik an'anesinin yıkılması için kesafet bir tek ve kâfi şart değildir. Bu kesafetin büyük tarih hatıralarını canlandıran biı kültür muhiti ve kültür vahdeti içinde bulunması da lâzımdır. Şehircilik alelâde bir kalfa ve teknisyen görüşünü kat kat aşan bir tarih ve kültür görüşüne yükselmezse, imar edilecek şehirlerimiz, kuru kalabalıkla dolu kübik taş yığınlarından ibaret kalır. Çünkü eski siteyi ve modern büyük şehri vücude getiren şey, evlerinden, apartımanlardan, resmî binalamr dan, yollarından, asfalt caddelerinden çok evvel onun içini dolduran büyük san'at ve kültür humması, tarihî hatıralarıdır. Kesafetle vahdetin birleşmesi ve bugünkü avrupa medeniyetini vücude getiren büyük içtimaî tazyikın doğması başka türlü mümkün değildir. Pazarlığın kaldırılması Rakı • Şarab mücadelesi Müstakbel spikerle faaliyeti Iktısad Vekâleti ve belediyeler, pa rimiz Şişmanlar ve zayıflar Bir zamane işareti zarlığı meneden kanunun tatbikını mümkün kılmak için çalışıyorlar. Muhakkak ki hazırhklarm ikmalinden evvel kanunun tatbikatına geçilmesi çok isabetli bir hareket olmuştur. Bu su retle kanunun tatbikınm esnaf arasında lâübaliliğe uğramasınm önüne kısmen olsun geçilmiştir. Filhakika bütün bu itınaya ve mahzurların gözönünde tutularak tatbikm geciktiriîmiş olmasma rağmen bir kısım esnaf şu halden dahi istifade yolunu bulmuşlardır. 1 eylul tarihinden itibaren şehrin hemen her tarafında birçok ticaretnane ler.n vitrinlerinde eşyanın üzerine, onlarm kıymetlerini gösteren etiketler konulduğuna elbet de dıkkat etmişsi nizdir. Masum bir hakşinaslık maskesi teşkil eden bu fiatlar hakikatte pazar lığın kaldırılması kanunundan istifade ile hazırlanmış, müşteriye istenilen fiatı kabul ettiren bir tuzaktan başka bir şey değildir. Hiçbir kontrola tâbi olmıyan, sadece satıcının keyfî hareketlerine tâbi olan bu fiatlar aybaşmdan iti baren böylece sürüp gitmektedir. Hükumet, bu çok mühim işte, büyük bir isabet ve teenni ile hareket ederken, diğer taraftan tatbikatı kolaylaştıracak tedbirleri almağı da ihmal etmemiştir. Kanun hükümlerinin evvelâ devlet fabrikaları mamulâtını satan ve gene dev let müessesesi olan yerli mallar pazarlarından başlanmış olması her bakım dan faydalı olacak bir hareket teşkil etmektedir. Bu şekilde evvelâ halk, pazarlıksız satışm hususiyetlerini gö recek, sonra piyssaya her cins mal satan yerli mallar pazarlan vasıtasile pazarlıksız satışa esas olan fiatlar ve mal kaliteleri verilmiş olacaktır. Filhakika yerli mallar pazarlarında esasen evvelce ndirilmiş olan fiatlar ve mallann standardize edilişi piyasanm takibine mecbur olacağı bir yol olacaktır. Fakat bunun mahdud bir devlet müessesesinde tatbikile bütun bir memlekette tatbikı arasında çok fark vardır. Bunun için Vekâletin teenni ile hareketi yerindedir. Rakı şarab mü'">dele8İ Şarab inhisarı kalkacak, böyle likle sürümü artı rılarak rakının papucu dama atıla cakmış. Bu iki içkı arasında bir muha rebe olursa hangisinin baskın çıkacağı şimdiden kestırıle mez. Şişman, iriyarı, Çoban Mehmed yapılı şarab şişeleri vardır ki o narin, çıt kırıldım, yirmi dokuzluk rakı şişelerini bir vuruşta tuzla buz ederler. Fakat harb şişeler arasında değil, her iki içkinin de üzerimizdeki tesirleri arasında olacaktır. Hangisi daha evvel bizi yere yıkarsa onu galib sayacağız. Çünkü biz yıkılasıya içeriz ve nazarımızda, muvazenemizi bozmıyan alkollerin sudan fazla kıymeti yoktur. Bu kıymet ölçüsü devam edecekse şarab rakıya karşı çıkam?7. Bedava şarab dağılsa ve her köşe başında şarab sebilleri açılsa rakıdan vazgeçenler pek az olacaktır. Yok, eğer iç mesini öğrenirsek, yani alkol almak tan maksadın hafif neş'elenmek oldu ğunu ve mosmor bir burunla, çarpık bir ağızla, yanpiri bir çene ile, yayık bir şive ile, fena kokulu bir solukla, birbirini köstekliyen adımlarla, duruşunu, konuşuşunu, yürüyüşünü şaşırmak ve adamakıllı sapıtmak olmadığını anlarsak rakıyı bırakıp şaraba dadanabiliriz. Bunun için de şarabm serbest olması kadar bizim de içmesini öğrenmemiz lâzım. PAZABDAN PAZAQA PENCERESİNDEN Çöp meselesi he de otoriter olmalı. Yalnız nezaket ve yalnız ciddiyet, radyoda pek sulu ve pek oğuk kaçar. Sonra spikerin geniş bilgisi olmalı: Musikiden, temsilden edebiyattan, politikadan... biraz çakmalı. Ecnebî bir dil bildikten başka bilmediği yabancı dillerin şivelerini de kıvırabilmeli. Meşhur ismi haslan kekelemeden söylemeli ilâh... Velhâsıl Mes'ud Cemil olmalı diyeceğim ama bu aziz ve büyük san'atkâr doshımu mikrofon başında görmekten ziyade musiki servisinin başında görmek, onu bütün sevenler kadar ben: de memnun ettiği için müstakbel spikerlerimizde onun vasıflarını aramalı deyip keseceğim. KÖŞB ı öp meselesi îstanbulun müzmin derdlerinden biridir. Sofyada, Pragda, Viyanada, Pariste, Vaşingtonda, Tokyoda bu mesele çoktan hallolunmuş ve oralarda şehri temizleme işi şehri elektrikle aydınlatrnak işi kadar kolaylaştırılmıştır. Fakat İstanbulda bu mesele asırlardanberi içinden çıkılmaz bir dava halindedir, devirden devire intikal edip durmaktadır. A Ne tenkid, ne şikâyet kasdinde deği lim, üç dört yüz yıl içinde halledılemiyen bu meselenin dar bir bütçenin mahdud yardımile beş on yıl zarfında ortadan kaldırılamıyacağını da bilirim. Yalnız dikkatimi tahrik eden bir nokta var. Eğer alâkadarlardan okuyanlar bulunursa gözönüne alırlar mülâhazasile onu kaydetmek istiyorum. Uç yüz yıl evvel îstanbulun tanzifat işi esas bakımından arayıcı esnafma yükletilirdi. Evliya Çelebi bu hayırkâr esnafı şöyle tarif ediyor: «Arayıcılar çöplük subaşısma mensubdur. Kârlan İstanbul evlerinde ve caddelerde nekadar mezbele, çörçöp varsa zembillerle taşıyıp derya kenarında tekneler içre yıkayıp içindeki akçe, mangır, çivi gibi şeyleri ayırrn/ık ve onları satmakla zahmetlerinin bedelini almaktı. Arayıcı esnafı beş yüz kadar olup ta kasıklarına kadar bab tal siyah çizme giyerler, üzerlerinde kır * mızı ve siyah meşin kaftan, başlarmda teke ve Hamideli külâhlan, omuzlannda uzun sırıklar, timur kazmalar, arkalanrr* da değirmi ağac tekneler, ellerinde sii •* pürgeler, kürekler, zembiller, gararlar^ sepetler bulunur!» 1868 yılına kadar bu esnaf îstanbulu temizleme işini kendilerine iş edinmiş bulunuyordu. Fakat koca şehrin beş yüz kişile temizlenmesi imkânsız bulunduğundan büyücek caddeler yeniçeri ağası tara< fından temizlettirilmekte ve her ev, her dükkân sahibi de kendi evinin, kendi dükkânının önünü temizlemeğe mecbur tutulmakta idi. 1694 te yazılmış ve bir sureti «Mecellei Belediye» ye alınmış olan şu buyuruldu o devirde tanzifat işlerinin nasıl yürütüldüğünü gösterir: «Istanbul kadısı izzetlu faziletlu efendi ıazretleri Istanbul mahallâtları (!) ve cevami ve mesacid havlıları ve esvak ve pazar !âşe ve mezbeleden tathir olunmak için imamara, mütevellilere ve esnaf kethüdalarına tenbih olunmuşken mütenebbih olmayıp elân tathir olunmamakla imdi mahallât ahalilelerini, mütevellileri ve esnaf kethüdalarını getirtip muhkem tenbih eyliyesin ki her birerleri mahalleleri sokakların ve cevami ve mesacid etrafını ve pazarları lâşe ve mezbeleden tathir edip deryaya ılka eyliyeler. Bundan böyle her kimin hududunda lâşe ve mezbele bulunursa haklanndan gelinmek mukarrerdir!» Şişmanlar ve zayıflar Anlamadığım şeylerden biri de şudur: Avrupanm bütün gazetelerın de, mecmuaların • da ve bazan da bizimkilerde zayıfla tıcı ilâcların, kor saların veya zayıflatıcı rejimler tavsiye eden kitablarm ilânlan göze çarpar. Bütün güzellik ve moda mecmuaları şişmanlığa karşı çareler tavsiye ederler. Bu, iyi. Şişmanlık hoş birşey değildir, diyelim. Fakat tabiî hadden fazla zayıflık, yani sıskalık hoş birşey midir? Neden buna karşı ayni hararetle mücadele edilmiyor? Çalıjtmınız büroda veya sokakta etrafmıza bir bakınız, şişmandan ziyade zayıf ~ 'ım görürsünüz. Kese züğürtlüğü nün adale züğürtlüğile ezelî bir münasebeti vardır. Amele sınıfına mensub adamların çoğu zayıftır. Bu dünyada fakirler daha çok olduğu için zayıflar da daha fazladır. Neden bunlan kurtaracak ilâclar ve çareler tavsiye edilmiyor? Kırk yılda bir, gazetelerin ve mecmuaların doktorluk sütunlarında şöyle bir tavsiye görünür: Şişmanlamak için yağlı şeyler yemeli, çok istirahat etmeli, filân. Zayıflarm çoğu bol yiyecek ve bol dinlenecek kudrette olsalardı zayıflamazlardı. Onlara bu tavsiye faydasızdır. Zayıfların bir kısmı da istedikleri kadar yesinler ve dinlensinler, oldukları gibi kalırlar. Onlara da bu tavsiye faydasızdır. Başka ilâc ve başka çare yok mu? Belki bulunur ama zayıfların çoğu yağlı müşteri olmadığı için onlara kimse ehemmiyet vermiyor! Müstakbel spikerlerimiz F.G. Vergide lehine mükellef tadiller Yeni proje, Meclisin bu içtima devresinde müzakere edilecek Vergilerde mükellef leh ne tadiller yapmıya karar veren hükumet, buh ran, kazanc ve muvazene vergilerinin tevhidıne aid projeyi hazırlamıştır. Bu proje, Mıllet Meclisinin önümüzdeki içtıma devresinde müzakere edilecektır. Vergi nitbetleri PEYAMI SAFA ( Berlin'i ziyaret eden Japon gazetecileri J Kazanc, muvazene ve buhran vergi leri birleştirildikten sonra memur maaşlarmdan ve müstahdem ücretlerinden kesilecek tek vergi nisbetleri şunlardır: Umumî, mülhak ve hususî bütçeler deki tediyelerden 200 liraya kadar olan kısım için yüzde 14, 201 400 liraya kadar olan kısım için yüzde 16, 400 liradan fazla kısım için yuzde 18. Bilumum hususî ve hükmî şahıslar nezdinde çalışanlara yapılan tediyeler den 200 liraya kadar olan kısım için yüzde 16, 201 400 liraya kadar olan kısım için yüzde 18, 400 liradan yukarı olan kısım için de yüzde 20. Bu proje ile buhran ve muvazene vergilerile kazanc vergisi birleştirilmiş, tarh ve tahakkuka aid usullere mütecanis bir şekil verilmiş, kaza mercıleri ve tahsilât gibi müşterek hükümler, ayrı ayrı kısım halinde tedvin edilmiştir. Cumhuriyet bayramında çalış maya başlıyacak lan büyük Ankara radyo merkezimiz için üç dört spi ker daha alınacak. Meselenin eh«m miyetmi takdir buyurursunuz; bilirsiniz ki «piker, bir radyo makinesi olan her evin aile halkına dahil bir adamdır. Bazan da evin içinde herkesten fazla o konuşur ve onun sesi aile reisininkinden Bir zamane işareti daha yüksek çıkar. Hergün ve Cumhuriyet bayramından sonra her saat radyolu Türkiyede sa evlerde sesi dinlenecek olan bu millî kar kallı adam çok adeşlerin âdeta ârayı umumiye ile intihab zaldı; o kadar azaledilmeleri lâzım gelir. Çünkü herkesin dı ki tanıdıkları ailegi içine alacağı insan üstünde bir re mızdan birinin üç yi olmalıdır. Ve lâkin, şimdilik dünyanın yaşmdaki çocuğu, hiçbir verinde radyo bu derece tekâmül rrisafirler arasında etmedi. Spikerler müsabaka ile filân alı ilk defa sakallı bir nıyorlar. Bizde de belki böyle yapılacak adam görünce kor tır. kusundan ağlamaya başlamış. Eskiden O halde spikerinizde ne gibi vasıflar de sakalın en büyük vazifelerinden biri, meşhur ata sözünden de anlaşıldığı gibi, ararsmız? Evvelâ güzel ses. Fakat bu güzel se yalnız küçükleri değil, biraz büyükleri sin de birkaç şartı var: A ) radyojenik ol de korkutmaktı. Sakalile disiplini temin malı. Nice güzel sesler radyoda kurbağa eden mekteb hocalan pek çoktu. Kıl deçığlığından farksızdırlar. B) kültürlü ol nilen yumuşak bir şeyle sertlik intıbaı vemalı. Evet, sesin de cahili ve kültürlüsü rebilmek eskilere mahsus bir hünerdi. vardır. Bir köylü ile bir şehirlinin sadece Bugün diz kapağmıza kadar sakal koyu«peki» demesi bir midir? Kültürlü ses verseniz üç yaşındaki çocuklardan başher kültürlü adamda bulunmaz. Nice â ka kimseye korku veya saygı telkin edelimlerin sesi, radyoda, mahalle bekçisinin mezsiniz. uykuda sayıklaması gibi uğultulu, gürültülü ve horultuludur. C) çok tabiî olmalı. Mikrofon en küçük nüanslan mübalâğa eden bir âlettir. Teatral sesler, radyoda, tahammülfersa mübalâğalarla akseder. D) renkli olmalı. Yeknasak ses insana uyku verir ve oparlörden beklediğimiz heyecanı taş kestim. E) hem kib,ar, ( Kraliçe Vilhelm'in Hükümdarhk yıldönümü \ Trakyada açılan kurslar Almanya Almanyayı ziyaret eden Japon gazetecileri dairesınde şereflerine verilen ziyafette. C Edırne (Hususî) Muhtelif küçük san'at erbabını umumî ve meslekî bil gilerle yetiştirmek ve teknik kısımlar üzerinde hazırlamak maksadile Trak yada başlıyan kurs hayatı çok iyi neticeler vermektedir. Şarabcılık, kozacılık, arıcılık, nal band, tarım başı, sağlık korucu kursları bunları belli başlılandır. Trakya nalband kursunun üçüncü devresi de geçen gün İstanbulda Seli miyede başlamıştır. Bu devre kadrosu 25 kişilıktir. Üç ay sonra da dördüncü devre başlıyacaktır. laşeleri Ziraat Vekâletinden ve diğer masraflan da vilâyetlerden temin edilen bu kurs mezunlarımn diplomalan Ziraat Vekâletin den verilmektedir. Diğer taraftan Edirnede tarım başı kursu görmekte olan 50 kişılik köy gene leri de derslerine devam etmektedirler. Bunlar son günlerde fidanlıklara aşı vapmak suretile yardım için Çanakka Fransa Frnasanın meşhur Baule plâjmda mayolu kadınlardan mürekkeb le, Gelibolu ve Vıze merkezlerine muallımlerile birlikte gönderilmişlerdır. HT caz heyeti büyük rağbete mazhar olmaktadır. Berlin Belediye Belediye teşkılâtından sonra halkın, tanzifat işlerile uğraşmaması düşünüldü, o külfet bir vergi mukabilinde kaldırıldı, arayıcı esnafı yerine de çöpçüler ve çöp arabaları konuldu. .<• Fakat çöplerin kaldırılması salim bir usule henüz bağlanamadı. A mele az, arabalar arayıcıların teknelerini, gararlarını, zembillerini hasretle aratacalc kadar berbad. Çöplük kamyonları, göze görünür caddelerde dolaştırıldığmdan bu mevzuda tahattur olunur vasıtalardan değil. ÜsLelik eski çöplük subaşılarının Hatta, hususî mekteblerden birinde modern tipi sayılmak lâzım gelen mütebunun aksi olmuş: Sakallı muallimlerden ahhidler de tanzifat işini kolaylaştırmakbirile çocuklar alay ediyorlarmış. Müdür, tan ziyade gücleştirmeğe mail!.. tahkikat yaptıktan sonra, mektebin disipBu sebeblerden dolayı ben, tam Av , lini namına, muallimden sakalını kestirmerupaî bir şekil bulunup da şehrin temiz sini rica etmiş! îşte herşeyin tersine dönlenmesı imkânı hasıl ve birkaç yüz yaşına düğünü gösterir bir zamane işareti! varmış olan çöp meselesi o imkân sayesinSERVER BED1 de zail oluncıya kadar gene arayıcılarıa himmetine müracaat olunsa ve hej ev, her dükkân sahibi de tanzifat vergisi kaldırılmak şartile kendi çöplerini kendileri yok etmekle mükellef tutulsa nice olur, demek isjiyorum. Lâtife kâfi. Çöp meselesinin beledî 'pir derd gibi sürüp gitmesi de her bakımdan nahoş.Tanzifat vergisini artırarak mı, başka bir çare bularak mı olur, ne yapılmak lâzımsa yapmalı, o kurunuvustadan kalma arabaları kaldırmalı, temizlik işini başka medenî memleketlerde olduğu gibi kökünden halledip bitirmeli. Çünkü manzara, ilığımıze kadar bizi mahcub edecek derecede çirkindir! Plâjda mayolu caz takımı ~ ™ J ^ M. TURHAN TAN Bulgaristamn üzüm ihracatı Hollanda Kraliçe Vilhelmin'in 40 ncı hükümdarhk yılı, Amterdam'da büyük merasimle kutlulanmıştır. Resim Veliahd Prenses Juliana (solda) ile Kraliçeyi, bu münasebetle yapılan askerî geçid resmini seyrederlerken göstermektedir. Kraliçenin yanındaki, Veliahdın kocası Prens Bernar'dır. Sofya (Hususî) Bolgar namı verilen Hafızali üzümünden bugüne ka dar 1500 vagon ıhrac edilmiştir. Lon dra, Berlin, Çekoslovakyadan başka İskandinavya pazarlarına da üzüm ıh rac ediliyor. 4