Atatürk Istanbulda IBaştarafı 1 ind sahifede] CUMHURIYET 4 Şubat 1938 nevî kıymeti itibarile büyüktür. O da, Atatürkün Bursalılara yük Bursalılara Atatürkün sevgisidir. Sen başımızdan eksik olma, Atam..> «ek iltifatları Avukat Hulusinin bu sözleri çok alEvvelki gece, Bursa belediye salonla[Başmakaleden devam] kfşlandı. Büyük Şef, bu vatandaşın sa gene Ulu Onderin ihtar ve irşadile vazinndaki süvarede Bursalılann Büyük Şefe karşı geniş bir samimiyet ve coşkunluk mimî ifadelerine §u veciz cevabı lutuf fenin bundan ibaret olmadığını ve daha tecellisi içinde hararetlenen sevgi teza buyurdular: yapılacak biri diğerinden büyük pek çok hürleri gittikçe artmış ve bir aralık Ata« Kıymetli hatib arkadaşımızm işler bulunduğunu gördük. Herşeyden lürk Bursah bir vatandaşın gönlünden sözleri benim üzerimde çok büyük hassa önce muasır bir millet olarak insanlık taşan sözlerine, gökten gelen sesler gibi siyet uyandırdı. Bunun derecesini ifade dünyasmda en ileri memleketlerle omuz ulvî ifadelerle cevab vermişti. O akşam elmek bence mümkim değildir. Fakat b'püşen bir seviyeye yükselmeliydik. sabaha doğru, bu hâdiseyi haber aldı Bursayı ve Bursahlan seven ilk Türk ben Türk kabiliyetinin en yüce timsali olan ğjnız dakikalarda maalesef matbaamızı değilim. Tarihte ve cihanda en büyük Atatürk mensub olduğu içtimaî heyetin da çevresine alan bir yangın felâketile imparatorluk kurmu$ olan Türkler de mazisinde ve halindeki büyüklükler kauğraşmak mecburıyetinde bulunuyorduk. evvelâ dikkat nazarlarvn Bursaya, bu dar istikbalinde de bütün dünyanın gözBursalılar için unutulmaz bir sahne teş kıymetli şehre tevcih elmişlerdir. Onun lerini kamaştıracak kadar parlak vaziyetkil eden o yâkıayı bugün kaydetmekle kıymetini anlamıs. ve ifade elmi$ isem çok leri temin edecek asil ve özlü kudretine bahtiyanz. bahtiyanm. Bursa, inkılâb hayalımızda vâkıf bulunuyor ve sanki Türk tarihinin nı'ce müşkül anlar geçirmişiir. Fakat ezelî iradesile başına geçtiği Türk milleBursa belcdiyesinin süvaresinde Ata Bursalılar, kıymet, kabiliyet ve kudret tini daima ileri sürüyordu. Gittikçe bütün türkün Bursalılara bu çok yüksek tevec lerile bu mü$kül zamanları sühuletle atkalblere sinen büyük bir kanaatle daha cüh ve iltifatlan, salonda coşkun bir te laimışlardır. Ve biz de kendilerine ka iyi anlaşılıyordu ki onun Dumlupmarda zahürat şeklinde şiddetle çmlıyan akisler vuşmak bahtiyarhğma nail olduk. Bugün ordulara verdiği: yaptı. Alkışlar devam ediyordu. Salon o bahtiyarlığm safhalarıvdan birini idrak Şimdi hedefiniz Akdenizdir! da bulunan davetlilerden Bursalı avukat etmekle mes'ud olduğumu ifade edebi Işareti sadece bir mukaddemeden, Bay Hulusi, Atatürke hîtab ederek: hatts: bir mukaddemecikten ibarettir. lirim.» < Atam, teşrifinizi haber alan BurAtatürkün bu iltifatlan salonda: Sonra safha safha gördük: Meğer ki salılar seller gibi ayaklarınızm altında «Yaşa, var ol» seslerile karşılandı. Sa hakikî kurtuluş ve hakikî istiklâl için daakmak için sokaklara taştı. Gönüller seIonda toplanmış olan Bursalılar, Büyük ha büyük alanları kaplıyan başka başka nin sevginle coştu. Diller, gece gündüz istikametlerde ileri, hep ileri ve daima adını haykırıyor. Seni gören gözler, A Şefe nasıl teşekkür edeceklerini bilmiyor ileri işaretleri alıp gidecekmişiz. Yakın tam senin izini bir hayli takibden sonra lardı. şarkta yalnız haricin maddî ve muvakkat yekdiğerine: «Atatürkü gördün mü?> Yozgadda bayram tasallutlarmdan kurtulmakla kalmıyarak diyerek gözlerde de senin irtisamını akendi içimizde, kendi kendimize ve adeYozgad 3 (Hususî muhabirimiz radılar. Bu bakışlar yurddaşlann bir birine karşı değil, iki kardeş bakıştan den) Büyük Atamızın Yozgadı teş ta kendi kendimizı fetih ve istilâ edercedaha samimî idi. Senin adm birliğin ifa riflerinin dördüncd yıldönümü dolayısile sine katettiğimiz ikinci merhale mesafeledesi oldu. Müjdelerin maddî kıymeti bugün Halkevinde binlerce yurddaşın ri o kadar müteaddid ve mütevali, o kadar muvaffakiyetli oldu ki onlann bütün bakımmdan değil. ölçüye sığmıyan ma huzurile kutlulama töreni yapıldı. etrafımızı kaplıyan gün ziyalan içinde ilk kurtuluş zaferi şimdi ufuklarımızda en uzak burcuna çekilerek oradan parlıyan bir yıldızı andırır oldu. Pürüzsüz bir yaz gününün akşammda gözlerimizi Ankara 3 (Telefonla) Ziraat nurlandıran serin ve tatlı ziyalı Venüs iVekâletinde kurulu muhtelif komisyon gibi birşey. Onu seyrederken geçirdiği'lar büyük ziraat kongresinde gözden gemiz günün parlaklığmı ve nerede ise güçirilecek mühim mevzular üzerindeki «Türk Hava Kurumundan tebliğ müş bir tepsi gibi semalara yükselecek çalısmalarına devam ediyorlar. Bu ara edilmiştir:» on dördünde bir ayın şaşaasını düşüneda onnan işletmesi, hayvan neslinin ıslalim, hayatımızın, içinde yaşamakla bahYurddaşlarımızm her sene olduğu n'yar olduğumuz, Atatürk devresini belhı, hastalıklarla mücadele, atlı ziraatin gibi bu sene de kurban bayramında ki anlamış oluruz. teşviki, köylünün çift hayvanı edinmesi aynen veya bedellerini vermek sureyolundaki direktifleri tahakkuk ettirmek tile kurumumuza teberru edecekleri Başbakan Celâl Bayar Merinos fabüzere alınması icab eden tedbirler tesbit kurban deri ve barsakları hasılatı rikamızın Atamız tarafından açılışına edilmektedir. kurumumuzla Kızılay ve Çocuk Esir mukaddeme olarak söyledıği nutkunda Fidanhklann verimi geme Kurumları arasında müsavi şekilcumhuriyet rejiminin memlekete bahşetMuhtelif fidanlıklardan bu sene de de taksim edilecektir. Deri ve barmeğe çalıştığı medenî ve müreffeh haycmühim miktarda Amerikan çubuklan sak verilince behemehal mukabilinde ta dair izahlar verirken bütün bu ileri bütevziatı yapılıyor. Tekirdağ fidanhğın makbuz istenilmesi rica olunur. yük hamlelerin orada, yanıbaşında buludan 888 bin 50 çubuğun 550 bini Te nan Başbuğ Başiradecisinden heyecanla kirdağına, 200 binı Edirneye, 20 bini bahsetti. Filhakika ilk kurtuluş gibi bu Çanakkale havalisine, Bilecik fidanlığı Aydındaki alaylarımıza da son kurtuluş hamlelerinin dahi mübdii ve nın 491 bin çubuğu Bilecik, Burdur ve sancak verildi müdiri bizzat orada, sevdiği milletin içinBursa havalisine, Kırklarelinin 250 bin de bulunuyor ve bir dakika sonra MeriAydm 3 (Hususî) Bugün, şehrifidanı da gene bu havaliye dağıhlmıştır. mizde fevkalâde tezahüratla kahraman nos fabrikasmın kapısmı kendisine sunuMeccanen dağıtılan bu fidanlardan maa bir alayımıza daha sancak verilmiş ve lan alhn anahtarile bizzat açıyordu. Hada Istanbul Erenköy fidanlığmdan 155 bütün şehir, mülhakattan gelen vatan kikatte orada açılan bir fabrikanm kapısı bin, Halkah fidanlığmdan 134 bin, Madaşların da iştirakile Mehmedciğin bay değil, Türk milletini hakikî kurtuluş nisa fidanlığmdan da mühim miktarda ramma iştirak etmiştir. Sancağı, bizzat âlemlerine yükselten yepyeni kocaman çubuk tanesi onar paraya tevzî edilmişOrgeneral Izzeddin Çalışlar veraıiş ve bir ufukrur. Atatürk Başyapıcıdır, bizler tir. ise Onun yanıbaşında Onun irşadlarile General, bir nutukla alay kumandanına ve yürüyen başarıcılanz. askerlere hitab etmiş, alay kumandanı da Mühim bir konferans Gemlikteki Sungipek ve Bursadaki cevab vermiş, askerlerle beraber bu sanElâzığ meb'usu edib üstadımız Fazıl cak uğrunda sevine sevine öleceğini söy Merinos fabrikaları ne vakit kuruldular Ahmed Aykaç, evvelki gün Beyoğlunda evvelki gün işlemeğe açıldılar? Başlemiş, and içmiştir. da Notre Dame de Sion kız mekte bakan Celâl Bayann vefalı bir asaletle binde, Kemalizmin esası ve geçirdiği Tire Orgeneral Izzeddin Çalışlar, hatırladığı ve hatırlattığı gibi bunlann inkişaflara dair çok güzel bir konfe îzmir valisi ve diğer bazı generaller şehtemelleri daha dün denilecek yakın bir rans vermiştir. rimize geldiler ve buradaki ala>imıza, Güzide bir dinleyici kütlesi karşısın îzzeddin Çalışlar tarafından Atatürk na zamanda İsmet İnönü tarafından atılda fransızca olarak verilen bu konfe mına parlak merasimle sancak verildi. mıştı. Dün denilecek yakın olan bu zaman üzerinden iki yıl geçmiş, bu kısa rans, gerek mevzuunun ehemmiyeti, Havanın yağmurlu olmasma rağmen şegerek derin ve esaslı tetkiklere istinad müddette ise Türk milletinin becerikli hir bir bayram günü yaşadı. ettirilmiş olması bakımmdan fevkalâ çocukları geceyi gündüze katan dev çade alâka uyandırmış, bilhassa hatibin Iışmalarile işte bu abideleri de kurmuşVergi beyannameleri kullandığı fransızca, selâseti ve zarafeti lardır. Hepimiz için ne mes'ud bir mazMaliye tahsil ve tahakkuk müfettiş itibarile, son derece nazarı dikkati cel hariyettir ki Bursanm bu büyük fabrikabetmiştir. Fazıl Ahmed Aykaç, Atatür leri, ticarethanelerin 937 senesinde verkün yüksek şahsiyeti ve onun büyük e gi beyannamelerini kazanclarına uygun sına adını koyan Atatürk onu gene kendi serini çok canlı olarak tebarüz ettiren olarak verip vermediklerini tetkik ve elile yürümeğe de sevketmiş bulunuyor. Kurtuluş ve îstiklâl Savaşımızm zafebu konferansını şiddetli alkışlar içinde teftiş etmektedirler. Bu muamele bir, rindenberi Türk milletinin biri diSerinden iki güne kadar ikmal edilecektir. bitirmistir. Daima Kurtarıcı i!e, daima kurtuluş yollarında Adliyede Yeniden bazı terfi ve tayinler yapıldı Ankara 3 (Telefonla) 30 lira maaşlı Dörtyol Müddeiumumî muavinliğine eski Kaş Müddeiumumî muavini Sakib Güneş. 22 lira maaşlı Gemlik sorgu hâkim vekilliğine Emed sorgu hâkim vekili Abdüssamed Erkul, 40 lira maaşlı dokuzuncu derece İstanbul Müddeiu mumî muavinliğine terfian o yer Müddeiumumî muavini Reşid Soka, 35 lira maaşlı Bergama hukuk hâkimliğine Gerze hâkimi Sabri Tosunoğlu, 35 lira maaşlı Ankara sulh hâkimliğine Adli ye Vekâleti teftiş heyeti mümeyyizi Kâzım Karay, 35 lira maaşlı M. Kemalpaşa Müddeiumumiliğine îspir Müddeiumumisi Naim Ilıcalı, 35 lira maaşlı Seyhan kadastro hâkimliğine eski sorgu hâ kimi Ekrem Ragıb Aksun, 35 lira maaşlı Adana icra muavin hâkimliğine Dörtyol Müddeiumumisi Sıtkı Akya zan. 35 lira maaşlı Manisa sulh hâ kimliğine Savur hâkimi Halil İbra him Güngör, 35 lira maaşlı Arac ceza hâkimliğine Kırşehir sulh hâkimi Hil mi, 35 lira maaşlı Gerze hâkimliğine Serik hâkimi Hamdi Çolakoğlu. 30 li ra maaşlı hâkim muavinliğine Berga ma aza muavini Ruşen Pelisan, 30 li ra maaşlı Kayseri aza muavinliğine Keskin sorgu hâkimi Hasan Fahred din, 30 lira maaşlı Mudanya sorgu hâ kimliğine Yenişehir sorgu hâkimi Celâleddin Erkan, 30 lira maaşlı Buldan Müddeiumumî muavinliğine Elmalı sorgu hâkimi Kadri Karafakiroğlu, 80 lira maaşlı Bergama hâkimliği ne Bergama reisi Nuri Turan, 45 lira maaşlı sekizinci derece İstanbul sulh hâkimliğine terfian o yer sulh hâki mi Niyazi Hakgüder, 40 lira maaşlı Bergama ceza hâkimliğine Bergama azası Abdurrahman Sincer. 40 lira maaşlı Afyon sulh hâkimliğine azası Tevfik Şenöz, 40 lira maaşlı dokuzuncu derece Akseki hâkimliğine terfian o yer hâkimi Feyzi Atahan, 40 lira maaşlı Kırşehir sulh hâkimliğine Gerede hu kuk hâkimi Saim Bisalman tayin edil mişlerdir. Cağaloğlunda büyük bir felâketin önü alındı İstanbul Lisesile matbaamız arasında bir bakır fabrikası tutuştu, koca bir semt bir talih eseri olarak yanmaktan kurtarıldı (Baş tarafı 1 ind sahifede) Yanan müessese îsmaıl Salamon Vitali ve Fresko şirketine aid bakır fabrikasıdır. Ateşi ilk gören, mahalle bekçisi Hamdidir. Bekçi sokaktan geçerken içerıde bir çıtırtı duymuş ve hırsız zannıle pencereye koştuğu zaman fabnka dahılinde alevlerin yükselmekte olduğunu görmüştür. Hamdi derhal düdük çaîmağa başlamış ve hâdiseden Binbirdirek karakolunu haberdar etmiştir. Bu esnada yangın birdenbire parla mış ve genişlemişti. Fabrika etrafmdaki evlerin halkı da uyanarak bu feci tehlike karşısında başlarının çaresine bakmak için tedbirler araştırmağa koyulmuşlardı. İstanbul itfaıyesi tahminen saat dördü yirmi geçe yetiştiği zaman alevler fabrikanın salaş halindeki çatısile arka kısmmı (matbaamıza mücavir arka cephesini) sarmış bulunuyor, matbaamızm mücellidhane dairesile merkez binasmı, karşıdaki eski İnkılâb lisesi binasmı ve gene bitişiğindeki fabrika sahibine aid evi tehdid ediyordu. Tehlikenin muhakkak ve büyük bir felâket şekline inkılâb et mek üzere bulunduğunu gören nöbetçi muharrir arkadaşımız derhal Beyoğlu itfatyesine de telefon ederek yardım iste miş ve o grup da saat beşe doğru hâdise yerine gelerek söndürme faaliyetine iştirak etmiştir. Fakat ekseri istanbul yangmlarında karşılaşılan klâsik yokluk bu defa da kendini göstermiş, Terkos musluklannda su bulunamamıştır. Bereket versin itfa iyemiz İstanbul lisesinin sarnıçlarile Nuruosmaniye tarafında bir depodan ve Yeşildirek civannda bir mahzenden istifade etmiştir. Yanm saat kadar süren pek korkulu bir devreden sonra yangının tehlikeli safhası önlenmiş ve bakır fabrikasının duvarları arasına sıkıştırıhp bastırılan ateş, saat altı buçuk raddelerinde tamamen söndürülmüştür. İtfaiye vak'a yerinde ihtiyaten bir kaç makine bırakmış ve saat sekıze kadar su sıkılmağa devam olunmuştur. Bu müddet zarfmda bütün mahalle canlanm ve^ eşyalannı kurtarmak endişesi içinde perişan ve kararsız, acı dakikalar geçiriyorlardı. Nihayet saat altıdan sonra itfaiyenin afeti yenebileceği kanaatine vanlarak sokakiara yığılan eşyalar tekrar evlere taşınmağa başlanmıştır. Yangın yerine polis nöbetçi müdürile Eminönü polis âmiri ve diğer alâkadarlar gelerek itfa ameliyesine nezaret etmişler ve icab eden tedbirleri almışlar dır. Tahkihat Zabıta, yangının söndürülmesini mü teakıb tahkikata girişmiş ve fabrika sahiblerinden îsmaili buldurarak ifadesini almışhr. Yanan bakır fabrikasının mev zuubahs îsmaille iki Museviye aid olduğu ve bir rivayete göre 55,000, diğer rivayete göre de 70,000 Türk lirasına sigortah bulunduğu anlaşılmıştır. Öğleye dcğru da itfaiye müdürü İhsanla Belediye ve elektrik şirketı mühendisleri yangın yerinde bir keşif yapmışlar ve tetkikatta bulunmuşlardır. Fabrikada evvelki gece guya saat ona kadar çahşılmış imiş. Bekçiye bir müddet evvel yol verildiği için içeride hiç kimse bulunmuyordu. Müessese sahibleri yangının sobadan çıkmış olması ihtimalini ileri sürmekte iseler de tahkikatı idare eden salâhiyetli kimseler a;ıl sebebin henüz tesbit edılemedığini, maahaza hâdiseyi çok şüpheli gördüklerini söylemektedirler. Fabrika; günde on altı amele çalış tırabilen, ön kısmı tuğla, diğer tarafları alelâde duvar, arkasile bütün çatısı da kâmilen ahşab olan bir atölye idi. Alâ kadarların nazan dikkatini bekçi i'k defa ateşi gördüğü zaman kapmın kilidli oluşu, içeride fabrika bekçisi bulunmayışı, kapalı ve meturk bir binada ise tenvir veya teshin tesisatının kontak ve sairs suretile, yangın çıkarması ihtimalinin pek zayıf ve uzak oluşu çekmiştir. Zabıta tahkikatını müteakıb hâdiseye Müddeiumumilik vazıyed etmiş ve muavinlerden birisi derhal telkikîere girişmiştir. Tahkikattan bugün bir netice al'.nması beklenilmektedir. Ziraat Vekâletîndeki komisyonlar çalışıyor Hava Kurumuna verilecek kurban ve bedelleri Gene bir sporcu vef at etti Anadolu kulübü güreşçilerinden Ne cati îrfan yakalandığı hastalıktan kurtulamamış, bu gene sporcu salı günü vefat etmiştir. Cenazesi,14 arka daşlarınm göz yaşları arasında kaldırilmiştir. Necati İrfan Kayıb bir nüfus kâğıdı bulundu İstanbul Sular idaresi varidat servisi memurlarından Hüsnü, Kadıköyünde bir nüfus kâğıdı bulmuştur. Eski maliye tahsildarlarından Ahmed Refik Akyılmaz namma olan bu nüfus kâğıdı sahibinin kendisine müracaat etmesini rica etmektedir. ehemmiyetli maddî ve manevî elde ettiği muvaffakiyetleri bugün acaba bir hamlede noksansız olarak sayabilir miyiz? Milletimiz için büyük bir saadet ve büyük bir şeref ve mefharet olarak itiraf edelim ki buna imkân yoktur. O halde vazıfelerimiz artık bitti mi? İşte biz Atatürkten en büyük dersi burada aldık: Hayır, bitmedi ve bitmiyecektir. Hakikî kurtuluş için hergün daha esaslı ve daha büyük işler görmek üzere mütemadi bir faaliyet içinde muvaffakiyetten muvaffakiyete athyarak yürüyüp gideceğiz. Yaptıklanmız sadece, belki daha büyük olarak, yapacaklarımızı kolaylaştıracakür, o kadar... Üsküdar Adliyesinin iyi bir tedbiri Avrupa matbuatına LntLkal eden hareketin bir resmi Üsküdar tevkifhane ve hapisanesi müdürlüğü, jandarma refakatile mahke meye sevkedilen ve ellerir.de kelepçe bulunan mevkufları halka teşhir etmemek için bunlann gözlerine siyah bağ gözlükler yaptırmıştır. amansız bir şekilde sürüklüyor, hırpalı yordu. Vana, bu kuvvete karşı koymağı aklına bile getirmiyor, bir parça dinlcnirse teselli bulacağını düşünmüyordu. Hareketlerini kat'iyyen müdrik değildi. Bir duvardan öbür duvara atılıyor; ve bu atılıştaki sürat, onu mütemadiyen ayni tablonun, ayni dolabın, ayni iskemlenin kaskatı, donuk ve lâkayd yüzile karşılaştırıyor, hayrette bırabyordu. Vücudünü acıtmak ihtiyacı içinde, yumruklarını duvarlara vuruyordu.Bu ıstııabı da duymuyordu. Onun duyduğu yegâne şey, elle rinin erişemediği kalbindeki burkulma idi. Vücudünü yaralamak için yaptığı her hareket, insiyakî bir aksülâmelle yarıda kaldıkça ve istediği kadar şiddetle ken dini hırpalamağa imkân bulamadıkça yatağa saldırıyor, çarşafları ısırıyordu. Ve birdenbire kapı açıldı. Vana dö nüp baktı. İsabella karşıs.ında duruyor du. Konuşmuyorlar; bakışıyorlardı. İkisi nin de saçları çözük, kolları çıplaktı. Arkalarmda birer penivar vardı. Konuşmağa basladıklan zaman, hiddetlerine değil, sadece seslerine ve hareketlerine hâkimdiler. îsabella: İşittim, dedi. Senin buradaki ayak İstiyerek veya istemiyerek her nasılsa bir cürüm işlemiş olan vatandaşla rm teşhirden kurtarılmalan Avrupaca da takdirle karşılanmış ve yukandaki resim Avrupa gazetelerine kadar intikal etmiştir. sesini aşağıdan isittim. Lunella'yı uyut muştum; onu bekliyordum. Senin dolaş,tığmı isittim, geldim. Daha fazla tahammül edemezdim. Mustarib misin? Ben de tarif edemiyeceğim bir şekilde mustarib im. Lunella'nın yanında mıydın? Başka yerde değil miydin? Başka bir oda dan gelmiyor musun? Doğrusu, şaşaran. Dudaklannı bir kere daha sildirmeğe mi geldin ? Bu suallerin herbirisinde, öyle acı bir kin ve nefret ifadesi vardı ki, İsabella birbirini takib eden bu darbelerin şiddeti altında sarsıldı. Bana bu kadar ağır muamele et rae Vana, dedi. Nefsimi bu kadar sid detli bir muhakemeden gecirmeğe ahşık değilim. Senin de, bazı emarelerin mahiyetmi seçmekte bu kadar tecrübeli gözlere sahib olduğunu bilmiyordum. Vana'nın muamelesi karşısında, o da birdenbire vırtıcı olmuştu. Kız kardeşinin suallerındeki ıffetsizce eda, onu, vıcdanınm en derin noktasına kadar sarsmıştı. Vana'nın keskin »özleri, vücudünde yakıcı bir temas yapıyordu. Vana cevab verdi: {ArTtası var) YUNUS NADI alabileceğini, her şeye tahammül etmenin mureccah olduğunu anladı. Ruhunun bir parçasma sahib olmak imkânının, ancak, onu sıkı sıkı kavrıyan ellerden zorla çekip koparmakla kabil olacağmı gördü. Küçüğün karyolasına yaklaştı, eğildi, dinledi. Lunella, tamam fakat nisyana gömülmüş bir acıyı andıran, derin ve mustarib görünüşlü bir uykuya dalmıştı. İsabella, kendi kendine: Zavalh yavrucak! dedi. Yarına kadar uyanmadan, ağlamadan böylece uyuyacak. Ya birdenbire uyanu, beni çağırırsa? Ya ben burada olmazsam? Acaba o zaman ne düşünür? Ah biçare çocuk, senin ruhun da, sana zehir olacak. Benim ruhum gibi. Bir an tereddüd etti. Sonra kendi odas;na geçti. Açık pencereden, gecenm karanlıkları içinde pmldıyan şimşekleri bir kere daha gördü, yaseminlerin kokusunu teneffüs etti, damda gıcırdıyan fırıldağın sesini dinledi. Ateş gibi bir damla yaş gözünden fışkırdı, taştı, aktı. *** Vana'nın ıstuabında bir pehlivan vücudünün heybeti, sıçrıyan bir aslanın gerilmiş bacaklarmdaki sertlik vardı. Dizginsiz bir kuvvet, onu yerlere çarpıyor, Yazan: Cabriele <TAnnunzio 29 lercume eden: Cemil Fikret Al, seoin olsun o, diye haykırdi. Aî, senin olsun. Bizi de kov! Sonra, yüzükoyun yatağma uzandı, yüzünü bebeğmin yüzüne yapışhrdı, hıçk:ra hıçkıra ağlamağa başladı, bir yan dan da: Biz gideriz, biz gideriz... Kov bizi... O senin olsun... Diyordu. *** Çocuk, vaidlerle, okşamalarla avun du, yorgunluktan gözleri kapandı, uyu du. Kirpıklerınin ucunda hâlâ bir damla gözyaşı pınldıyor, yan kapalı dudaklarmdan, ara sıra, gitgide daha hafifleşen bir hıçkırık yükseliyordu. Bebeği de, onun yastığı üzerinde, beraber uyuyordu. Isabella, içinden: «Ah şu yorgunluk bsni de uyutsa!» diye temenni ediyor, baŞIBI, ufak karyolanın beyaz demrrine yaslıyordu. Alnı ter içinde, başını kaldırdı ve yaptığı iş, bir aynada aksediyormuş gibi, gözünün önüne geldi. Vücudünde îki mahluk birden yaşıyor gibi, garib bir his içindeydi. Kendi benliğini, gene kendi varlığı içinden çekip çıkarır gibi oluyor, sonra, bu mevcudiyeti, karşısında, kor kunç bir mahluk şekline bürünüyordu. Etrafta sükut vardı; bu aldatıcı süku tun içinde dolaşan sesler, kulak kabart tıkça, başka bir şekle giriyordu. Ayak sesiue benzer bir çıürdı vardı. Hafif faka» devamlı bir ayak sesiydi bu; tıpkı, kafe sinde dolaşan bir hayvanm, yumuşa1 pençeli ayaklanndan çıkan hızlı adır seslerini andınyordu. Bu yürüyen kimdi? Nerede yurüyor du? İsabella, hislerinin daldığ» kâbu içinde, hasta şakaklarını döven uğultu lar arasında, bu sesin nereden geldiğini henüz tayin edemiyordu. Acaba bu gü rültü kendi içinde miydi, hasta dimağmda mı dolaşıyordu? Lunella'nın sözlerini hatırladı. Korku gene •vücudünü kapla c'ı. Aklmın dağılmak üzere olmasından korktu; durmadan akseden bu ayak sesinin, kendi şuurundaki bozuklugun heyu lâsı olmasından korktu, bu sesi ölünciye kadar duymaktan, ölünciye kadar vücudünde, mütemadiyen yürüyen bu yabancı mahluku taşımaktan korktu. Birdenbire ayağa kalktı, başmı ellerinin içine aldı. Şimdi ayak sesi artmıştı. Tavandan geliyordu. İsabella, lâmbanm titrek ışığı altında gölgelerin dalgalandığı tavana baktı. O zaman, birden hatırladı, anladı. Yukandaki oda Vana'nın odasıydı. Bu ayak sesi onundu. Tepesinde dolaşan, Vana idi, hiç rahat yüzü görmiyen Vana. Vücudünü, mukavemet edilemez bir ^yecan kapladı. «Onun yanına çıkma>'im; onu görmelıyım, diye düşündü, caba yalruz mı? Aldo ı\e beraber mi?» 3onra, şuursuz bir düşünceye saplandı; Jıvanece bir kıskançlığa kapıldı. Paolo /lizünün önüne geldi. «Muhakkak deli oluyorum» diye düşündü ve, şuurunun bu inhilâli içinde kendi kendine daha uzun müddet kalmaktansa. her şeyi göze