23 İkincikânun 1938 CUMHURtYET Izmir Sergisine bu sene birçok fîrmalar girecek Yunanlılar, sergide Yunan mimarî tarzında büyük ve daimî bir paviyon inşa edecekler îktısadî hareketler Hayatın ucuzlatılması llk tesebbüs, yüzde yuz muvaffaki yetle neticelendi. Hayatın ucuzlatılması yolunda Celâl Bayar hükumetinin bundan sonra atacağı adımlar ve ele alacağı mevzulann da ayni muvaffakiyetle basarılacğaım umarız. İstanbulda et fiatlarının on kuruş birden ucuzlatılması gibi mühim bir ka rarı bir gün içinde verip formülünü hazırladıktan sonra şehrimize dönen alâkadar zevatla görüştüğümüz zaman, en ileri gelenlerinden birisi bize bu neticeye varılmasındaki sebebi şöyle an lattı: < Emin olunuz ki, hepimizin bu ka dar fedakârlıklarla böyle bir neticeve varmamızm en büyük sebebi, Celâl Bayarın şahsî sempatisidir. Başbakan, sövlediği sözler ve gösterdi&i samimi yetle adeta bizi teshir etti. İşte et fiatlarında yüzde yirmi beşe yakın tenzilât yapabilmek, bu suretle imkân dahiline girdi.> Filhakika. Başbakan Celâl Bayar, hayatm ucuzlatılması seferberliğinde en mühim yükü kendi omuzlarma almış bulunmaktadır. Biz, muvaffakivetin başlıca sırlarından biri olarak bunu görüyoruz. Etten sonra bir taraftan süt ve bir taraftan mensucat sanayii ele almmış tır. Bunlardan birincisi, şimdilik doğrudan doğruya îstanbulu, diğeri bütün memleketi alâkadar eder mahivetted'r. Bilhassa dokuma bez fiatlan üzerinde durulduğuna göre, her şeyden evvel. köylümüzün yüzde doksan giyeceğini teşkil eden bezlerin ucuzlatılmasımn istihdaf edildi§i aşikârdır. Muhtelif mevzulann hep birden ele alınmasına ba kılırsa, hükumetin hayatı ucuzlatmak yolunda büyük bir süratle yürümek istediği de anlaşılır. Hükumetin, böyle her maddenin halkın iştira kabiliyetine en uygun ve ihtikârdan en uzak bir fiatta satılmasmı temin için vaptığı tetkikler ve temas larda azamî hassasiyetle hareket ettiğine şüphe etmiyoruz. Yalnız, ne de olsa bu mevzularda menfaatlerin çarpıstıgı da muhakkaktır. Ortada kalan her türlü ellerin menfaatlerini bir tarafa bırak sak dahi doğrudan dogruva müstahsil veya sanayici ile müstehlikin menfaateri tamamile birbirine avkırıdır. Devet nazannda ise müstehlikin korun ması kadar müstahsilin ve hatta ondan sonra gelen ellerin de korunması bir zarurettir. Yeter ki, bu müstahsilin kazancı, makul hadde bulunsun ve o mutavassıt ellerin mevcudivetleri, o maddenin devrinde muzır olmaktan ziyade favdalı olsun. Bütün bunları yazmaktan maksadı mız. hayatı ucuzlatmak için kararlar verilirken her nevi iş erbabının hayat annı koruyan işlerde zararlarma git memek noktasınm da gözönünde bu undurulması lüzumuna işarettir. Bunun en güzel örneğini gene Başbakan Celâl Bavar verdi; Ankarada et fiatlarının indirilmesi icin tetkikler yapan komisyonlardan biri, perakendeci kasabîarın kârlarmdan kilo basma dört kurus kesilmesini mümkün görmüştü. O takdirde et, ya daha fazla ucuzlatılabilecek ve yahut devlet şimdi yapmağa mecbur olduğu fedakârlıktan daha az bir fedakârlığa girecekti. Fakat Celâl Bayar bu teklifi kabul etmiyerek pera kendeci kasablarm içinde sermayesi çok az. iş hacmi dar esnaf bulunduğunu gözönüne koydu ve dört kurus yerine yalnız doksan santimlik bir fedakârlıkla ktifa edilmesini münasib gördü. İşte gözetilmesi lâzım gelen muva7ene icin verilen en ffüzel misal... F. G. PAZABDAN PAZAPA PENCERESİNDEN istanbulda çıplaklar Hem şövalye, hem Halis halk şarkıları centilmen Elmas yüzükler Bir pahalılık hikâyesi Her mahalleye bir radyo tstanbulda çıplaklar Bir pahalılık hikâyesi İstanbulda gizli bir çıplaklar cemiyeti varmış; Orta köyde, bir çiftlikte programını gizlice tatbik ediyormuş; Alman çıplaklar cemiyetine mensub beş kişi bu çiftlığe misefir gelmiş. Bütün dünya çıplaklan arasında, muhabere yolile, idea! arkadaşhk ve dostluk olduğunu biliyorduk. Demek bunlar, memleketten memlekete, birbirlerini ziyaret etmeğe de başlamışlar. Işe millî cephesinden bakalım: Tür kiyede çıplaklar cemiyetine müsaade ve müsamaha etmek lâzım mıdır? Ataları mız: «Iki çıplak bir hamamda yaraşır.» dıyorlardı. Bunun için, alaturka hamam Ir.rımızda, çıplaklar cemiyetinin ilk te mellerini biz atmış sayıhnz. Fakat bir dereceye kadar örtünmek şartile. Avrupalılar da çıplaklar cemiyeti yerine bizim hamamlarımızm örneğinde banyo evleri vücude getirseler belki daha sıhhî neticeler elde ederler. Yukarıda bahsettiğimiz beş Almanla beraber îs tanbula gelen bütün seyyahları bizim hamamlarımıza götürelim: İşte bizim çıplaklar udur! diyelim. Ve ilâve edelim: cemiyeti de ahmetli Şeyh Galib, Hüsnü Aşk'ı niçin yazdığmı anlatırken tnalum olduğu üzere şöyle bir mukaddeme yapar: Bir meclisi ünse mahrem oldum Ol cennet içinde âdem oldum Meclis; veli, giilşeni muhabbet Bulbülleri yekser ehli iılfet Her bîrisi şairi sühan sene Cencineler elde, cümlesi gene Dün gece ben de böyle berrak ve şakrak bir mecliste bulundum. Orada sudan bol nükte vardı. Gönüller elektrikten değil, işlenmiş dimağlarm nurundan ışık alıyordu. Bir aralık söz musikiye intikal etti ve biraz sonra bu musahabe mızrabIarda, yaylarda hayat buldu. Bir İngiliz çocuğu sormuş: Baba, hayat niçin pahahlaşıyor? Babası, Ispanya ve Çin harblerini ve umumî bir harb tehlikesini ima ederek: Olüm ucuzladı da onun için! demiş. Gıda maddelerini ucuzlatmak için hükumetin bugünlerde aldığı tedbirleri ima eden bir gazetemiz, bu fıkraya şöyle bir güzel şekil vermiş. Türk çocuğu soruyor: Baba hayat niçin ucuzluyor? Oğlum, Türkiye sulhun vatanıdır. Büyüklerimiz ölümü pahalılaşbrmak için hayatı ucuzlatıyorlar. Bu adaptasyon güzel, güzel amma bir kusuru var: Şimdiye kadar bizde hayat pahalıydı, fakat ölüm ucuz muydu? Türkiyenin sulh vatanı oluşu, hayatın ucuzlatılması teşebbüsile beraber mi başladı? Nükteperdazlık bir tarafa, hakikat şudur ki bizde hayat da pahalıdır, ölüm de. Bu ikincisini ucuzlatmaya lüzum yok, birincisinin ucuzlaması kâfi. Fahri adlı bir gene, asrileşmiş bir çökürle, tekemmül ettirilmiş bir bağlama ile halk şarkıları terennüm ediyordu. İtiraf ederim ki seçkin şairler meclisinde şiir dinlemekten vecde gelen Seyh Galib gibi ben de mestolmuştum. Anadolu ruhunu, o ruhtaki duygu inceliğini ve san'at kabiliyetini hançeresinde sese, sazının tellerinde de nağmeye çeviren gene san'atkân hayraniyetle ve gaşyola ola dinliyordum. O susup da benliğimizi saran esîrî hale yavaş yavaş dağıhnca, daha doğrusu aklımız başımıza gelince birbirimize bakıştık. Üç dört hajk şarkısının topumuzu birden sarhoşlabnasındaki sırn birbirimizin gözlerinde okumaya çalıştık. îçimizden biri bu sırn şu cümle ile açığa vurdu: Kalp değil, âyan tağşîş edilmîş. <îeğil, içine yabancı duygular karışmış değil, halis kalmış halk şarkısı!.. Herkes gibi ben de bu tarifi doğra buldum. Ayni zamanda bir hasretin acısile içimin burkulduğunu duydum. Kafamm içinde Beethoven'lerin, Mozart'larm, Handel'lerin, Wagner'lerin, Bach'ların dünyalara sığmıyan tantanaları, şöhretleri dolaşıyor ve onlara bu ölmezliği veren Guido'nun hayali gözbebeklerimde yanıyordu. Süphe yok ki Guido olmasaydı ve o notayı icad etmeseydi beşeriyetin tanıdığı bütün musiki üstadlarının mucizeleri, san'atkâr hançerelerden çıkıp da notaya geçemedikleri için uçup giden ve «feza yetimi» halini alan sesler gibi heder fanilikten kurtardı ve fani san'atkârları da ölmezliğe kavuşturdu. Acaba bizim halk şarkılarımızı, o kalp olmıyan halis nağmelerimizi de böyle tesbit edecek, uçup gitmekten ve sönüp unutulmaktan kurtaracak, onların melodisini, ritmini, armonisini hicaza veya isfahana uğrarmaksızm, hüzzama veya acem aşirana yedirmeksizin olduğu gibi yaşatacak bir Guido çıkmıyacak mı?... İzmir sergisinden bir gece görünüşü Izmir (Hususî) Dost Yunanista Bu paviyon, halka, zehirli gazin çeşidnın Izmir konsolosu, dün Belediye ve lerini, imal şekillerini, tesirlerini, harblerFuar komitesi reisi doktor Behçet Salih de tevlid edebileceği felâketleri, bunlara Uzu ziyaret ederek, Yunan hükumetinin mukabil ferdce, şehirce ne suretle koru bu sene de İzmır Fuarına resmen iştirak nulacağını, sığınakların, maskelerin ne de edeceğini bildirmiştir. Ancak, bu seneki mek ve nasıl olduğunu gösterecektir. iştirak daha geniş, daha esaslı olacaktır. Sıhhat müzesinin bu seneki gördüğü Yunan hükumeti, Fuanmızda, Yunan alâka nisbetinde, zehirli gaz paviyonu mimarî tarzında ve Yunan ticaretini, nun da ayni alâkayı uyandıracağı mu san'atını, kültürünü, turizmini ve tarihini hakkaktır. Bu suretle Fuar, Kültürpark tebarüz ettiren röliyeflerle işlenmiş bü mefhumu içinde, esaslı ve zarurî bir irşad yük ve daimî bir paviyon inşa edecektir. ve propaganda vazifesi görecektir. Komşu memleketin bu alâkası, teşekkürAtış poligonu le karşılanmıştır. Komite, bu paviyona lnhisarlar îdaresinin Fuarda bu sene güzel bir yer ayıracak ve yakmda, inşaa tesisine karar verdiği atış poligonu için, ta başlanacaktır. Vekâlete müracaatte bulunulmuş, buna Bu sene, hükumetin gösterdiği alâka ile, Fuara daha birçok yakın, uzak dost memleketlerin iştirakleri beklenmektedir. Keza, gümrük ve döviz işlerinde gösterilecek siihuletlerle yabancı hususî firma lann daha geniş nisbette Fuarımıza iştirak edecekleri muhakkak görülmekte dir. Fuarda daha şimdiden parklann tan zimine başlanmıştır. Bol ağac, mütenevvi, bol çiçek temin edilecek ve bu meyanda büyük gül çardakları kurulmasına çalışılacaktır. Komite, sık sık içtima ederek ihtiyacları tetkik etmektedir. mevzu tahsisatın 12 bin liradan 15 bin liraya çıkanlmasını rica etmişti. Cevab gelince, derhal inşaata başlanacaktır. îdarenin mütehassıs memuru, Belediye fen heyetile birlıkte, yeni poligon yerini tesbit etmiştir. Izmirde, çok seneler evvel teessüs eden ve vaktile büyük alâka gördüğü halde zamanla unutulup giden eski bir poligon vardır ki, Reşadiye arkasındaki dağların dibindedir. Geçen yıl, burada, bu eski Türk sporunun ihyası düşünülmüş, bir kulüb bile teşkil edilmiş, fakat mesafenin flteaklığı, nakil vasıtası gibi bazı engeller yÜ7Ünden, tesebbüs akim kalmıştı. , Fuaıda, daha küçük nisbette ve daha Zehirli gaz paviyonu hafif atıslara sahne olacak poligonun, Vilâyet zehirli gazler komisyonu, halkm zehirli gazler hakkındaki bilgisini ar gene, eski heyecan ve zevki uyandırarak, tırmak maksadile Fuarda bir paviyon aç atış kulübünü de diriltmesi beklenmektedir. Daha fazlasını havsalamız almaz! Hem şövaliye, hem centilmen Her mahalleye bir radyo Radyonun abon man ücretinden kur tulmak için, bazı fakir semtlerde şöyle bir usul icad edilmiş: Radyosu olan evin penceresinden radyosu olmıyan evlerin pencerelerme teller geçiriyorlar, Kabalık asnnda oldugumuz söyleni birer kulaklık vası yor«.F«rdler arasında belki eski devirle tasile birçok insanlar tek bir makinenin rin nezaketinden eser kalmamıştır. Fakat neşriyatmı dinliyorlarmış. milletler arasında centilmenlik ve nezaBen bu habere inanmadım. Komşu ket an'anesi devam ediyor, hatta fazlala radyosunu dinliyebilmek için kulaklık şıyor. Baksanıza Japonyaya... Çinlile takmaya ihtiyac var mı? Bilâkis, uzak ve ri öldürüyor, fakat hemen tarziye veri yakın bütün komşularınızın radyoları o yor; bir tngiliz neferinin nasırma basıyor, kadar fazla ses çıkarırlar ki rahat uyku hemen tarziye veriyor; sağa sola bir dü uyumak veya başınızı dinlendirmek için kulaklarımzı tıkayacağınız gelir. Komşu ziye pardon diyor. radyolarına karşı, ince sesleri duyan cinTarziye vermese, özür dilemese ne o sinden değil, kışın soğuktan muhafaza lacak? Harb mi? Kolay değil! Şimdilik eden cinsinden bir kulaklık takarak fazla hiçbir demokrasinin yerinden kımılda gürültüye karşı kulaklanmızı muhafaza maya niyeti yok. Japonya bunu bildiği etmeğe ihtiyac var. için hücum etmekten de, tarziye vermekGürültü ile mücadele etmek istiyor ten de çekinmiyor. Tıpkı Ortaçağda ol sak, bir zaman evvel eczaneler için yaduğu gibi hem şövalyeliği, hem de cen pıldığı gibi şimdi de radyolu evler tahdid edilebilir: Her mahalleye bir radyo tilmenliği muhafaza etmek niyetinde. kâfi, hatta çoktur bile! Tekirdağda spor inkişaf ediyor M. TURHAN TAN Elmas yüzükler Halkspor gencleri bir arada Tekirdağ (Hususî) Tekirdağ mmtakasının spor kulübleri gündengüne inki=af etmekte ve halkın spora olan sev gıs' artmaktadır. Tekirdağdaki kulübler atletizm, futbol, voleybol ve deniz sporlari'e meşgul olmaktadırlar. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da ku lübler arasında müteaddid teşvik müsabakaları yapılacak ve şuurlu genclik hajeketlerine hız verilecektir. Mıntaka bu hususta hazırlıklar yapmaktadır. Tekir dağ mıntakasındaki kulüblerin adlan ve aza adedleri şu suretle tesbit olunmuştur: Merkezde Halksporun 110, Tekirdağsporun 148, Yılmazsporun 210, Şarköyde İdmanocağınm 54, Müreftede Gürbüzlerin 50, Çerkesköyünde Çerkesköysporun 70, Malkarada İdman Birliğinin 80, Çorluda Çorlusporun 65, Muratlıda Diriksporun 40. O da yakalandı Birkaç gece evvel Asmalımesçidde Viyana oteli civarında bir yaralama hâdisesi olmuş, Necati ve Sami isminde iki kişi, bir adamı yaralamışlardı. Vak'a akabinde kaçan Sami dün yakalanarak Adliyeye teslim edilmiştir. mez! de idiler. Zira her serbest hareket, her dürüst söz iyiliği tanımamak gibi olabilir, ihtarı celbeder ve bunun bütün ağırlğını hissettirirdi. Hiç birisinin başka bir varidat membaı, bir başka melcei yoktu. Üçü de kız kardeşlerinin hayatına, zevklerine, fantezilerine bağlıydılar. Odanın kapısına birisinin vurduğunu duyduğu zaman, Vana hıçkıra hıçkıra ağlamak üzereydi. Ürktü: Kim o? Benim Moriccia. Yattın mı? • Daha yatmadım. Girebilir miyim? Gel, Aldo. Kardeşiydi. Bir ruh gibi gürültüsüz girdi. Hafif ipekten robdöşambrını giymiş ve ayaklarına terliklerini geçirmişti: Senin de mi uykun yok. Ne yapı yorsun Morbcîca? Hiç. Pencereden bakıyordum. Ben yatmak istemiyorum. Canım musiki istiyor. Daha mı? Aldo kendini, üstü kitab dolu bir masanm yanındaki divana attı. Solgun ve sinirli eli oradan bir kitab aldı ve bı raktı. 1 Bugün sen şarkı söylerken her notanın sükutta bir çığlık kıymeti vardı. Ba Haddinden fazla elmas yüzük takan bir kadın için rakibesinin söylediği biı söz kulağmıa çalındı. $uracığa kaydetme den geçemiyece ğim: Nekadar uğ raşsa nafile, demiş, stediği kadar yüzük taksm, gene elleri nin çirkinliğini örte SERVER BED1 Palamut akını Dün, îstanbul suları, bir palamut akınına uğramıştır. îstanbul balıkçıları dün 200,000 çift palamut tutmuşlardır. Bu miktar bu senenin rökorunu teşkil etmektedir. Dün bu kadar çok palamut çıkmasma rağmen îstanbul piyasası pek az balık görmüş, tutulan balığın hemen hepsi İtalyan ve Yunan balıkçı gemileri tarafmdan alınmıştır. Balıkların çifti 6,25 7 kuruş arasında satılmıştır. Bay ve Bayan Nikola D. Çituris ve çocukları, Bay ve Bayan Atanas D. Çituris, Bay ve Bayan Aleksandr D. Çituris ve çocukları, Bay ve Bayan Timoleon D. Çituris ve çocuğu, Bay ve Bayan Yani D. Çituris ile bütün akraba ve taallukatı pek sevdikleri ve saydıkları peder, büyük peder, biraderleri ve amcaları, Bay DİMİTRÎ AT. ÇİTURİS'in aralarından ayrılıp ebediyete gittiğinî derin bir teessürle bildirirler ve 23 ikincikânun 1938 tarihine tesadüf eden pazar günü saat 12,30 da Beyoğlunda Panayia kilisesinde yapılacak dinî tedfin merasimine huzurlarmızla şeref vermenizi saygılarile dilerler. iazan. Gabriele d'Anrtunzio 18 lercume eden: Cemil Fikret Nereye gitti? Söylemedı. Sen muhakkak biliyorsundur, Moriccico. Bilmiyomm diyorum ya. Bu sene bizi denize götürmiyecek mi? Öyle görünüyor. Bütün yaz burada mı kalacağız? Belki. Vana hüzün ve kederle ruhunun sıkıldığını hissetti; ve şatodan, bekçileri uyanık tutan zayıf çan seslerinin geldiğini işittiği zaman kendi talihini forsalarla mukayese etti. O da meyus bir mahpus değil miydi? Onunki de kaba bir esaret değil miydi? Kendisi, ve Aldo, ve Lunella içinde çalışmıya değil boş durmıya mahkum oldukları bu yabancı evde nisbeten mülâyim bir hapisanede değiller miy Fakat sen hiçbir şey bilmiyorsun? di? Hiçbir şey. Annelerinin ölümünden ve babalarının Seninle kavga mı etti? Curzio Lunati'nin ıkinci defa evlenişin Hayır. den sonra Marcello Lughiraui'den dul O fenalaştı bu sırada, çok fena ol kalan ve büyük bir servetin yegâne varisi du. olan büyük kız kardeşleri onları sıkıntı Öyle rr r zannediyorsun? dan çekmiş ve bu yeni aile boyunduru Vakit geç oluyor, kemirilmiş bir ay ğundan kurtarmıştı. Babalarının ayrılışile yükseliyordu. Yeşil yosunlu avluda mün hemen hemen fakirliğe kadar düşmüşlerzevî kalan manolya, kokusile, gecenin sü di ve yalnız bu yardımla yaşıyorlardı. kutunu ağırla|tırıyordu. Rahattılar, fakat bir nevi gizli itaat için zan şarkıların bana Alberigna'da düşüp rini değiştiriyor, düzeltiyor, bırakıyordu. A.. Aşk kitablannm en hararetlisi! de kolunu kırdığın o geceyi hatırlatıyor. Biliyor musun? Daha çocuktuk. Bütün Jacopone'nin şiirleri. Nereden aldın buyol boyunca, öyle bağırdın ki bu serçe nu? göğsünle bütün dünyayı dolduruyor gi îsabella'nın kütübhanesinde bulbiydin. Şimdi de bazan böyle şarkı söy dum. lüyorsun. Dur bakayım. Hayır, Aldo. Vana gülmeğe çalıştı. Masanın ya Niçin? nında bir iskemleye. oturdu. Dirseklerini dayadı; sıkışık parmaklarınm arasından Bilmiyorum: Çünkü ben budala esrarengiz yüzü göründü. yım. Hâlâ gülmeğe çalışıyor, ve tebessümü Kardeşi ona, gözlerini derinleştiren bir güzellik aşkile bakıyordu. îlletini bu gü yüzündeki kırmızılığın alevini söndüre zel ümidsizliğe daldırdı. Ve anî bir ihti cek bir serin rüzgârmış gibi gülüyordu. yacla gizli yarayı sıkmak, kanatmak ve Aldo'nun söylemek istediği lâflar du bu kanla lekelenmek istedi. daklarını yakıyordu. Bu lâfları söyleme Yüzün ne tuhaf oldu Moriccia, de liydi, kendini tutamıyordu. îçine bir nedi, içimizde bir heykeltraş var ki bizim vi hezeyan arzusu girmişti, garib bir ısşeklimizi değiştiriyor ve şu günlerde se tırab arzusu. nin yüzüne son darbeleri vurmaktadır. îsabella, Paolc Tarsis'le beraber, Her yüzüne baktığımda beni heyecan dedi, doğru değil mi? landınyorsun. Açıktan açığa âşıkların isimleri çiftleşVana sanki kirpiklerinin gölgesi altın mişti, âşıklar birbirine karışmışlardı. Orada bütün yüzünü saklamak istiyormuş da iki yumrukl beşerî bir madde almmış ve önlerine konmuştu; ve ona bakmak gibi başını eğdi. Heyecanımı kabartma Aldo.dedi, lâzımdı. Gecenin içinde kaçınılmaz bir hayal doğrulmuştu, gecenin kokusunda kendimi müdafaadan âcizim. şehvet hayali. Aldo gözlerini çevirdi: Aldo, bana bunu niçin bu şekilde Bu ne çok kitab! Kitabları düşünüyor, kaldınyor, yerle söylüyorsun? Beni muhafaza etmene lâ yık değil miyim? Sende muhafaza edilecek saflı ğmdan ve kırmızılığından daha iyi birşey var, Vana. Bu hapisanede yaşamamızı istiyor musun? Neden soruyorsun? Senin «öteki» ile aranızdaki fırtınayı hissediyorum. Bırbirinizden ayrılmadan Andronia'nm odasında neler söylediniz? Kapmın önünden geçiyordum ve düşman seslerinizi işittim. Yanılıyorsun. Bana yalan söylediler. Fakat sana? Neye bana işkence ediyorsun? Tarsis onu Cecina'da bekliyordu. Sus! Bunları bilmemem daha iyi değil mı? Bilmemek istiyorsun! Fakat bu nun hüznünden ölmüyor musun? Vana vahşi bir şekilde kardesine atıll dı, yüzünü onun göğsünde sakladı vej kalbinin müthiş çarpıntılarını hissetti. tkij si de dövüşmüş gibi soluyorlardı. Geceî rüzgârı perdeleri şisirîyor, odaya giriyor, onların ruhunu alıyor ve görmeleri için.1 bakmaları için, uzaklara götürüyor, meç3 hul yerlerde sürüklüyordu. Onu senin eîinden aldı mı? diye| A 'do. (Arkası var) sordu