15 Birincikânun 1936 CUMHURİYET Izmirde kuıulacak yeni iktısadî teşkilât Bütün Ege mıntakasının ihracat merkezi olmak bakımından gittikçe ehemmiyeti artan Izmirin bugünkü iktısadî derdleri nelerdir? îzmir (Hususî) Son günlerde Ege iktısadî mehafilinde üzerinde en ziyade tvakkuf edilen meselelerden biri de, Ticaret Odalannın lâğvile yerlerine ofislerin de dahi olduğu iktısad odalarının teskilidir. Meseleyi muhtelif bakımlardan mü talea etmek zarureti vardır. 1 Odalar şimdiye kadar nafi ol muşlar mıdır, olmamışlar mıdır? 2 Bu teşekküller, şimdiki halde, devletin yeni iktısadî faaliyetine muvazi bir istikamette çalışabiliyorlar mı, çalışamıyorlar mı? Birinci suale verilecek cevab, müsbettir. Epeyce eski bir tarihe malik bulunan îzmir Ticaret Odası, yıllarca, Ege iktr sadiyatınm muhtelif icab ve zaruretlerine ve ayni zamanda hükumetle ihracat, it halât müesseseleri arasındaki münasebata değerli hizmetlerde bulunmuştur. Hatta zaman zaman, dığer resmî teşekküller i den daha faal, daha faydalı roller de oy! namıştır. Fakat Türkiyeye hâkim olan yeni iktısadî cereyanlar, kalkınmanın hızj Iılığı, temaslann ve münasebetlerin ar I zettiği hassasiyet, ya Ticaret Odalarını | takviye etmek ve yahud yeni bir sistem, yeni bir şekil kurmak zaruretini de mey• dana çıkarmıştır. Bugün Ticaret Odalannda birer idare meclisi ve ayrıca birer idare heyeti vardır. Salâhiyet, aşağı yukan bu meclis ve heyetlerin ellerindedir. Fakat bu teşek küllerin çalışma şekilleri ve fahrî vazi yetleri, işin lâyıkile tedvirine artık imkân bırakmamaktadır. Senenin muhtelif za manlarında vuku bulan içtimalarda, bu heyetlere dahil olanların çoğunu görmeğe imkân yoktur. Vaktile bu, böyle de ğildi. Fakat zaman gectikçe, mesai şekli ve alâka gevşemiş ve bütün iş, odanın daimî kadrosuna kalmıştır. Halbuki bugünkü vaziyet, o nisbette daha aktif bir faaliyeti icab ettirmektedir. Ancak, yeni teşekkülün veya yeni sistemin, birdenbire nasıl işliyebileceği de düşünülmeğe muhtacdır. Ege mıntakası vaktile bütün Türkiyenin dörtte biri nisbetinde ihracat yapar dı. Alâkadarlardan öğrendiğime göre, bu nisbet şimdi yüzde elliye yakındır ve meselâ bu yıl yapılan ana mahsuller ih racatı aşağı yukan 70 80 milyon liraya kadar çıkacaktır. Bu rakam, Egedeki iktısadî hareketin büyüklüğünü isbata kâfidir. Ticaret Odası, yıllarca bu işin seyrini takib etmiş, hususiyetlerini kavTamış ve daha doğrusu mekanizmasının teferrüatını anlamıştır. (Fakat yukarıda da söy~ lediğim veçhile, ıslah ve tensik zarureti de aşikârdır.) Bir habere veya ihtimale nazaran, Oda idare meclisleri, istişarî mahiyette, ipka edileceklermiş. Bunun, sıhhat ve isabet derecesi henüz meçhuldür. Fikrimizce, bu iş yalnız Odayı da, borsayı da alâkadar etmektedir. Çünkü iktısadî teşkilâtı, bizzat hükumetin âmil, nâzım ve nafiz olduğu bir teşekkül ha lindc tevhid etmek zarureti hasıl olunca, borsa gibi, gene ticarî mahiyeti olan bir teşekkülü de bir şube halinde bu çerçeveye almak icab ediyor. Halbuki hükumet şimdiye kadar sadece bir komiser bulundururdu. Mevzuun diğer mühim İZMİR MEKTUBLARI Bıyıklı, sakallı kadmlar hastamı? Maruf doktorlarımız bu suale cevab veriyorlar Dün birkaç akşam gazetesi, tzmirde sakallı bıyıklı kadınların dolaştığını büyük bir hayretle haber veriyor, ve Cushing Kaşink denilen bu hastalığın doktorlarca büyük bir alâka ile karşı landığını yazıyordu. Bu hususta, bir muharririmizi, tamnnoktası da, ihracata tatbik edilecek olan mış bazı doktorlarımızm noktai nazarlarını öğrenmeğe memur ettik. Aldığıkontroldur. mız cevablar şunlardır: Hükumet, tabiî ve zarurî olarak ih Tevfik Sağlamın sözleri racatı tanzim etmek, kontrola bağlamak, General Tevfik Sağlam demiştir ki: hem mahsul ve müstahsili, hem de Tnrk « Ben, mevzuubahis haberi henüz ticaretinin haysiyetini korumak istemek tedir. Kontrolla başlıyan bu faaliyet, bit okumadım ve bu hususta muayyen bir tabi ileride standardizasyona kadar gide etüdüm yoktur. Yalnız bu gibi vak'alann sık sık gö cektır. Her ihracatçı, şimdi lisans almak rüldüğü ve fevkalâde hâdiseler teşkil mecburiyetinde bulunuyor ve verilen etmedıği muhakkaktır.> mühlet te bitmek üzeredir. Dr. Süheyl Ünverin fikri Tahminime nazaran, kontrol, haziranUniversite Adlî Tıb Tarihi hocası da, yani ihracat mevsimine tekaddüm eden günlerde başlıyacaktır. llk tasavvur, doktor Süheyl Ünver de şunları söylebu kontrolun Ticaret Odası tarafından miştir: < Sakallı ve bıyıklı olan kadınlar yapılması merkezindeydi. Şimdi bu teşdünya tıb âleminde az görülmüş değilkilâtın alacağı yeni şekil henüz tahakkuk etmemiş bulunduğuna göre, kontrol işinin dir. Bilhassa Avrupada buna dair mi saller, resimlerle tesbit olunmuş ve kimin tarafından yapılacağı sorulmakta bunlara da tıb tarihini alâkadar eden dır. Salâhiyettar bir zat bu hususta bana Eskülâp gibi ilmî ve bediî eserlerde dediki: tesadüf edilmekte bulunmuştur. Re « Hükumetin ihracat işlerinde çok simler hakkında verilen izahattan an hassas davrandığını biliyoruz ve hiç şüp laşıldığına göre de bu gibi hastalıklar hesiz tam ihracat mevsiminde herhangi nevzuhur değıldır. Ta Onyedinci asır bir aksaklık vukuuna da imkân vermiye danberi vardır ve sebebleri değılse bicektir. Ancak tam bir kalb istirahatinin le ârazı tesbit edilmiştir. Meselâ Asculape mecmuasınm kânuelde edilebilmesi için, kontrol şeklinin nusani 1936 nüshasında çıkan bir re daha evvelden kat'î bir karara bağlan ması ve salaâhiyettar olacak müessese nin daha önceden bu vazifeyi alıp ha zırlanması da çok yerinde olur. Hükumetin, Türk parası üzerine satış Yeni tramvay arabalannın dıstndan ve tçinden birinci ve hususundaki karan ve bilhassa bol ve ikinci mevkilerin görünüşü ucuza istihsalle ayni şekilde satış yapıl Istanbul tramvay şirkeri bundan bir Eski arabalar nazarî olarak 28 kişilik ması prensipini takib etmesi, yalnız Ege müddet evvel buradaki atelyesinde 54 idi. değil, bütün memleket iktBadiyatını yakişi alabilecek iki yeni araba yaptırmıştı. Yeni arabalann eskilerine nazaran kından alâkadar eden, çok mühim, çok Bu arabalann yapılan tecrübelerinde sahanlıklan hem daha büyük, hem de faydalı bir hâdisedir. Belediye reisi ile şehircilik mütehassısı da kapalıdır. Vatmanlan, rüzgâra ve soğuBu yıl geçirilen zarar ve sarsıntılar, bulunmuş ve arabalarda bazı tadilât ya • ğa karşı muhafaza edecektir. Tramvay sadece muhtelif paralar üzerinden satış pılmasına lüzum görülmüştü. Ahiren hareket ederken kapılar kapanmakta ve yapılmasından ileri gelmiştir. Halbuki bu tadilât ta yapıldığından yeni arabalaı kapılar kapanırken basamaklar da kalk* hükumetin elinde tuttuğu müstekar Türk pazar günündenberi Taksim ile Sirkeci maktadır. Kapılar ve basamaklar ancak parası, gerek ihracatımız, gerekse itha arasında işlemeğe başlamışlardır. Yeni tramvay durduğu zaman açılmaktadır. lâtımız için en kuvvetli mesneddir. Tücarabalar açık sarı renkte ve öteki arabacar, güvene güvene çalışabilir. Çünkü lardan biraz daha uzundur. Belediye, Hareket halinde iken bu arabalara binip paramıza aid hertürlü mererenin; hifku*bunların Taksimle Sirkeci arasında isle inmek imkânı yoktur. Bu suretle tram • 1520 1568 senelerınde ya$amı§ vaylara atlamak veya basamaklara asılmetçe takib ve tetkik edileceğinden emin melerini istemiştir. sakallı, bıyıkh bir kadın olacaktır. Ayni zamanda yeni alınacak Yeni arabalar, Üsküdar Kadıköy mak ta mümkün olmamaktadır. Bu yüzsim 1520 1568 yıllarında yaşıyan res Halk Tramvay Şirketinin bazı arabaları den vuku bulan birçok feci kazalann 6tedbirler, buhran, ihtikâr, pahalılık gibi sam VVillem Key tarafından yapılmış muhtelif derdlerimizi ortadan kaldıra olup o devirde pek meşhur olan Madam gibi hem birinci hem de ikinci mevkilidır. nüne geçilmiş olacaktır. Yeni arabaların faydalı ve kullanışlı caktır.» Margret Halseberi tasvir etmektedir. Avrupanın büyük şehirlerinde işliyen arabalar da ekseriyetle böyle iki mev olduğu filen de tahakkuk ettiği takdirde *** Tabloda kadının çatal bir sakalla bıyıkilidir. Yeni arabalar ayakta duranlarla tramvay kumpanyası bunların adedlerinı Bu vesile ile diğer bir noktaya temas ğı olduğu görülmektedir. birlikte 54 yolcu alabilecektir. artıracaktır. Diğer taraftan bunun ırsî olduğuna edeceğim: dair de kat'î bir delil yoktur. Sakallı Çimento, iplik gibi bazı madde ve eşbıyıklı kadınların çocuklarmda bu hal ŞEHÎR İŞLERİ yanm fiatlarında tzmirde ihtikâr vuku görülmediği gibi bu gibi köse evlâdla Yazı müsabakasında kazananlara hediyeler verildi bulmadığı iddia edilemez. Ancak hâdi rın evlâdlan da bilâkis gür bıyıklı ve Almanyanın aldığı tütün Tasarruf ve Yerli Mallar Haftası müsakallı olmuşlardır. selerle kavranan bu vaziyetin, kanunî Alman piyasalarma geçen eylul a Bunu muayyen ırklara hasretmek te nasebetile, geçen sene yapılan yazı müşekilde ve resmî olarak tesbitine imkân sabakasında kazananların mükâfatlan, yında 37912 kilo şark tütünü ithal e doğru değildir. Ekseriya Kafkasya hagörülememiştir. dün îstanbul birinci mektebde veril dilmiştir. Bunun 10282 kilosu memle valisinde tesadüf edilmektedir. Meselâ, herhangi bir vatandaş ağzmKadmlar arasında kıllı yüz az görü miştir. Kazananlardan 16 kişiye Ata ketimize, 10170 kilosu Bulgaristana, nüyor sa da kıllı vücudlere sık sık te türkün birer büstü, diğerlerine de başdan, bir müesseseye telefon edilip te: 16922 kilosu Yunanistana ve 538 kilo sadüf olunmaktadır. Sebeb de şıklık ve ka hediveler verilmistir. Filân madde kaç kuruştur, kaça su da Rusyaya aiddir. tuvalettir. Maamafih bu mesele hak verirsiniz? kında Mendel kanununun ne dediğini Ruhsatnamesîz ihracat Şeklindeki suale meselâ (120 kuruş) şimdilik kat'î olarak söyliyemiyece yapılamıyacak cevabı verildiği halde, biraz sonra resmî ğim.» ihracat tacirlerine verilen ruhsatna Yazan: Mimar Sedad Çetintaş bir daire ifadesile sorulunca: Doktor Hafız Cemal Lokmanmeler 290 ı bulmuştur. Bugünden iti Amit Diyarbekirin eski ismidir. 80 kuruş, fakat mevcudumuz yok! hekim ne diyor? baren ruhsatnamesiz ihracat yapılamı Doktor Hafız Cemal de şunları söy Güzide arkadaşımız mimar Sedad Şeklinde cevab verildiği, bir hakikat Çetintaş bu sene bütün Ortaanado • yacaktır. lemiştir: tir. îplik ve Çimento üzerinde bu gibi hıyu dolaşarak yaptığı tetkik seya c Bu meselede pek o kadar şaşıla Romanya bizden tütün alıyor hâdiselerin vukua geldiği muhakaktır. cak birşey yoktur. Biz böyle vak'alara hatinde memleketin bütün eski eserRomanya tütün rejisi memleketimizYeni tedbirlerin bütün bu menfi ve kötü her vakit tesadüf ederiz. leri üzerinde çalışmış ve notlar al den tütün almak üzere buraya bir müistifade imkânlarını ortadan kaldırması Memleketimizde gür bıyıklı dudular mıştır. Bu tetkik makaleleri serisini messil göndermiştir. Lehistan rejisi de nadirattan mıdır? Biz onlara hiçbir va bu hafta neşre başlıyacağız. temenni edilmektedir. V .> tütün mubavaa etmektedir. kit hasta gözüe bakmamışızdır.> 54 yolcu alan bu arabalar Taksimle Sirkeci arasında işliyorlar Yeni tramvay arabaları işlemeğe başladı ^» Sarı su arıya bayılanlar çoktur. Haklan da yok değil. Çünkü san, beşerî hayatm mihveri sayılan sa majeste altımn rengidir. Cemiyet hayatına çekidüzen verilelidenberi insanlar o sarışın mihverin etrahnda dönüyorlar. Şairlerin kaleminde, ressamların fırçasında, musiki san'atkârlannın yaylarmda ve mızrablarında hep altın iştiyakı belirir. San sevgisi ottan, hayvandan birçok şeylere örneğin sıfat olarak verilmesini intac etmiştir. Sarı salkım, san sabır, san kavak deriz. Lüfer balığının en güzel cinsine sankanad adını veririz. Ehlileşmiş bülbül demek olan kanaryayı yalnız şuh nağmelerinden dolayı değil, renginden dolayı da severiz. Sarışın çocuklar yüreğimize heyecan, sarışın kızlar ve kadmlar ise bütün benliğimize tabir caizse heyelân verir! Fakat sanlığı sevmeyiz. Bu güzel renk o uğursuz hastalıkta ölüme işarettir. Ayni işaret ziraî hayatta da sezilmiş olduğundan hava çalığma, san denilen halete uğrıyan ekinler için «sanlığa tutuldu» denilir. Bu tadsız keyfiyet bir yana bırakıırsa san, altından san asmaya kadar her yerde sevilen, beğenilen bir renkti. Ne yazık ki şimdi o, sanlık gibi berbad bir nesne ile de alâkalanmıştır. Sarı suyu kasdediyorum. Coğrafya ile meşgul olanlar bu suyun hangi kaynaktan çıkıp hangi mıntakalardan geçtiğini ve nereye döküldüğünü kolay kolay tayin edemezler. Bu, frenklerin Fleuve Jaun« dedikleri san ırmak değildir, güz.el Anadolunun bir yanında tath tatlı akıp giden canım Sarıçay da değildir, hele sarı deniz hiç değildir. Sadece insanlardaki sanlık, ekinlerdeki san gibi hastalığa delâlet eden murdar, müteaffin ve hain bir sudur. Benim kanaatime göre dünyanın hiç bir yerinde su, bu kadar sanlaşmamış ve san renk hiçbir vaziyette bu derece çirkinleşmemiştir. Bu, havuzlara doldurulmuş ve sonra borulara verilerek binlerce evlere dağıtılmış safradır. Hasta bir karaciğerden safra nasıl zehir olup kana kanşırsa san su da san bir derd gibi süzüle süzüle geliyor, Azrailin salyası gibi hain hain musluklardan akıyor ve on binlerce Istanbullunun hayatını tehlikeye düşürüyor. Üsküdar Su Şirketinin koca bir mmtaka halkına sunduğu bulanık ve berbad sudan bahsettiğim elbette anlaşılmıştır. Şirket, suyu zehir yapmaktaki meharetile sudan para kazanmak yolunu bulmuştur. Biz zehirleniyoruz, o zenginleşiyor. Bakalım, bu işin reaksiyonu ne zaman tecelli edecek ve san su hangi gün ortadan kalkacak. Bize o mes'ud günü idrak ettirecek olanlar su gibi aziz olsunlar. M. TURHAN TAN H: Alâeddin Gonültaş ve Mustafa Artan imzalarlle mektub yollıyan okuyucularıma: Sordugunuz adamın tarihî bir değerl yoktur. Bununla beraber Meşhur Adamlar Anslklopedisinin 269 uncu sahifesinde ona dalr uzun bir yazı vardır. Okuyabilirsinlz. M. T. T. Amit yolunda Yurddaş; Yerli malı kullanmah Türk eko nomisine karşı borcumuzdur. Uluşal ekonomi ve Arttırma kurumu adcvm Buna razı değilim! Bu adamın elinde onu bırakmıyacağım. Ne diyebilirler? Onu mehkemelere sürüklenmeden kurtaracağım. Yalnız onun için yaşıya cağım. Hiçbir şey istemiyorum. Bana kötü gözle bakacaklarmış, ne çıkar!.. Artık kendim için hiçbir şey istemiyo rum! Böyle diyerek birden kendini topladı, Demirin elleri arasından elini çekip a • yağa kalktı. Masanm yanına çekildi. Rengi kaçmış, benzi kül gibi sararmıştı. Yaşla dolu gözlerini kaldırmadan, metin olmağa çalışan bir sesle: Sizi üzdüğüm için beni affedin. Bu haber sizi rahatsız edecekse, bir daha karşınıza çıkmamağa çalışınm. Siz den yalnız bir ricam var: Babamla dost kahn! Varlığınız ona en büyük şifa oluyor. Bu son kelimeleri söylerken dudaklannı ısırıyor ve hıçkırmamak için kendini güçlükle tutuyordu. Söze başladığı za O. R. G. Cumhuriyetin içtimaî romanı: 63 Yazan: Hilmi Ziya mandanberi, Demir bir kelime söylemeğe cesaret edemeden mutlak bir sükut içinde dinlemişti. O, sözlerini bitirir bi tirmez yerinden fırladı. Heyecan içinde ellerine sarıldı: Kederimden öldürmek mi istiyorsun? Seni bir dakika gözümden ayıra mam.. Bu sefer, gözyaşlarını tutamadan Nuru göğsünde sıkarak hareketsiz, sessiz, tek bir nefes halinde, ona sanki nihayetsizmiş gibi gelen uzun bir kucaklaşmaya kendini bıraktı. Beş dakika sonra, kollan arasından bir yaz günü gibi neş'e ile çıkf x ı zaman merdivenlerden uçarak ini bütün dostlarını görmek, onları ku ık ve sokaklarda mes'udum! diye b nak istiyordu. 8 Ertesi günler, mutlak bir sükun içinde geçmişti. Bu hâdiseye dair birşey konuşmak korkusile onlara uğramıyor. Matba ada Bekir Beye mümkün olduğu kadar işten, ortahktan bahsedip evdekilere dokunmamağa çalışıyordu. Kurdoğlunun son günlerde, dalgm ve kederli bir hali olduğunu farketmişti. Kendi kendine «bana mı öyle geliyor?» dıye düşünü yor, bununla beraber Kâmil Efendinin borcundan mı, yoksa bu hâdiseden mi yese düştüğünü kestiremediği için bir türlü konuşmıya cesaret edemiyordu. Hacı Toranın yan tehdidlerine rağmen matbaa işleri yolunda idi. Yunan işgali gazetenin satışına mâni olmamıştı. Vakıâ debağlarla kozahane hakkındaki yazılar Kâmil Efendi ve arkadaşlarını yumuşatmamışsa da işçiler üzerinde tesirini göstermede gecikmedi: Oteden beriden sikâyetler yağıyor. Akşam köşe kahvelerinde toplanan işçiler alttan alta şehirde bir isyan havası yayıyordu. Demir bu sırada, Kâmil Efendinin onlara nekadar içerlediğini, ilk fırsatta Kurdoğlunu mahkemeye vermeden çe kinmiyeceğini pek iyi anlıyordu. Fakat şu cihetten emindi ki, Hacı Toran Cemalin mahkemede olmasından ve daha fazla onun gazetesinden çekinip böyle bir teşebbüse giremezdi. O artık Şevki davasına ehemmiyet vermiyor, Nur hakkın da halkm edeceği iftiralara siper olmayı ve çok geçmeden onu babasından istemeyi tasarlıyordu. Bir kere bu halledildi mi, önlerinde hiçbir kuvvet kalmıyacak, ve düşmanın giriştiği imkânsız sergüzeşt bitinciye kadar gazete ve kitablarla şehrin bütün münevverlerini toplıyacaktı! Nurun, erkenden marbaaya bıraktığı pusuladan bu akşam evlerine geleceğini öğrenmiş. Ne zamandır ulaşılmaz bir hayal gibi gördüğü bu ziyaretin hiç ummadığı anda birdenbire meydana çıkması onu büyük bir hayrete düşürmüştü. Bu nunla beraber, akşama kadar yavaş yavaş bu habere alıştıkça onu tabiî buluyor. Kendinden başka dayanacak kimsesi olmadığını (belki de ne fena hâdiselerle karşılaştığını) düşünüyordu. Akşam, işlerini biran önce bitirdi. Yolda birine raslayıp söze tutulma korkusile, adeta koşuyordu. Meydanda bir kalabalık yolunu kesti: Ortada bir yük arabası duruyor. Beygirler sırtüstü yıkılmıştı. Arabacı küfür savurup kırbacı vurdukça halk etraftan birikiyor, merakla birbiri üstünden sokuluyor. Arada bir yükselen kesık sesler arasında arabacının gittikçe daha haşin ve çatlak sesinin küfürlerle yükseldiği duyuluyordu. Beygir er, bu çekilmez yükü sürükleyip gitme meğe başladı. Üç adım sonra, gülerek dense kırbac yemeği ucuz bulmuş olmalı erlemekte olan bu adamla karşı karşıya ki, sırtlanndan kan sızdığı halde kımıl geldi. Kulaklarına inen fesi içinde suratı kaybolduğu halde gülerken koca bir ya* damak istemiyorlar. Kalabahkta yol açmağa çalışırken, rık gibi açılan ağzı, ve kıvrık atmaca gözleri birden bu manzaraya takıldı; burnunun iki yanına tilki gibi gizlenen ubiran önce eve dönmek için bu kadar fak gözlerinden onu hemen tanıdı: Zannederim Arif Ekrem.. telâş etmesine rağmen ayakları mıhlan mış gibi olduğu yerde kaldı. Derhal halO, nümayişle Demiri kucaklarken: kı yarmayı, herifin elinden kırbacı alıp Mehmedciğim, tanıyamadın mı? atları azad etmeyi düşündü. Bir seyir ye Arif canım.. ta kendisi, nerelerdesin? rinde gibi halka gittikçe büyüyor; mı birbirimizi kaybedeli on yıl oldu. Ben rıltı halindeki sikâyetler arasında gene değişmiş miyim, nasıl? diyor, ve kolunkırbaç şakırtısı ve arabacının çatlak sesi dan bir kenara çekip: yükseliyor. Az daha gecikirse onu me Nekadar irileşmişsin, adeta koca yus etmek, belki bir daha görmemek tehbir adam olmuşsun. Gene o eski çocuk yü likesi olduğu halde gene bir türlü ileri azün! Hiç değişmemiş! diye hayretini göstılmak elinden kırbacı almak arzusunu termek için bütün genişliğile iki tarafa yenemiyordu. açılan fazla iri kollarile ona atmaca gibi Istemeksizin, böyle itilip giderken, bir» bakıyordu. Bu sözden, uzun uzun ko " den bu gürültü içinde birinin, yüksek sesle kendini çağırdığını duydu. Başını o nuşmak istediğini anladığı için sabırsız " tarafa çevirdi. Bu, karşı kaldırımda landı. Guya bu vakte kadar hep onu düduran kısa boylu gösterişsiz bir adamdı. şünmüş gibi yuvarlak, kınşık suratına Onu tanıyabilmek için elini siper gibi trajik bir ifade vermek için zorla kaşla kaşları üzerine koyarak kalabalığın ara rını çatıyor. Ardı arkası gelmiyen bir y r Sından baktı. Ses bir daha yükseldı. De ğın sual soruyor. Çoğunun cevabını bekmir hemen dönüp, yeniden yol açmağa lemeden gene söylemekte devam ediyor: ve bu tanımadığı adama doğru yürü [Arkası var] İ