1 Aralık 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6

1 Aralık 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYET 1 Birincikânun 1936 Piyano konseri Millî takım antrenör ünün vazifesi nedir? «Millî takım oyuncuları arasında ortahalli futbolculara nazaran daha az iyi hakem yetişeceğini iddia ediyorum» Millî takımı antrene etmek (seçmek, idman ettirmek, çalıştırmak ve for muna çıkarmak) için İngiltereden ge tirilen antrenör Mr. Boothun, bu işe nazaran daha kolay bir mesele olan hakem kurslarındaki muallimliğinden kendisine verilen para ile mütenasib istifade temin edilemiyeceğinden, Mr. Boothun hakem kursunda, aramızda mevcud bilgili hakemlerden fazla bir şey öğretemiyeceğinden, meşhur an trenör kursunun suya düştüğünden ve nihayet antrenörden millî takımı ye tiştirme işinde behemehal istifade et memiz için lâzım gelen tedbirlerin a lınamadığmdan bahseden bir yazımıza Federasyon başkanının kendince cevab addettiği kısa bir mütaleası, geçen hafta, zeyillerile birlikte bu sütunlarda intişar etti. Başkanın mütaleasile benim iddia larım arasmda epey bir fark vardır. Biz madde zikrederek itirazlarda bulunduk. O bizim. şahsımızı, yirmi beş senelik arkadaşlığa sığmaz bir şekilde tenkide 'kalkıştı. Futbol antrenörlüğünü mes lek edinmiş bir adamla bizi mukayese etti, ve neticede bizim birşey bilmedi ğimizi söyleyip kenara çıktı. Hiç istemezdim ki daima nezih kal ması icab eden spor tenkidlerinde böyle bir vadiye sapmış olalım. Fakat ni hayet ben de <bilen var, bilmiyen var» mefhumunca kendimi müdafaaya mecburiyet hissettim. Mazur görülmemi rica ederek başlıyorum: Ben Federasyon başkanının dediği gibi Ünyon çayırında üç beş sene fut bol oynamış bir sporcu değilim. Kulübüm Fenerbahçeye girmeden evvel mektebim olan Robert Kolejin base ball, basketbol, futbol birinci takımlarında ve atletizm sahasında daima bi rincilik kazanmış bir adamım. Kolej gibi o zaman bu sporda en üstün olan bir ilim müessesesinde atletizm müsa bakalarında her sene üç birincilik alan 100 bayrak koşusunda da sını v e 4 | fına birincilik kazandıran en eski Türk atletiyim. <Ünyon çayırında > tabirile Başkanın ne murad ettiğini bilmiyorum. Şayed bu, o zamanki futbolu küçük göster • mek, ehemmiyetsiz birşey telâkki ettirmeğe matufsa bunu ancak şahsına inhisar ettirebilir. Büyük Harb, benim gibi birçoklarını spor meydanından vazife başma çağırdı. Hatta bu meyanda Federasyon baş kanı da vardır. Yalnız o spora 1914 te veda ettiği halde, bizler bir türlü tenise, avcılığa, yüzmeğe ve yürümeğe hâlâ veda edemiyor; hiç olmazsa senede birkaç ay terliyor ve göbek bağlamı yoruz. Gelelim sporun nazariyatına; ben hiçbir şey olmasa son dört sene zar fında kırk elli cild spor kitabı okumuş, tetebbü etmiş ve en aşağı bir düzine spor kitabı yazmış, tercüme etmiş bir adamım. Tahsüim de pek o kadar az değildir. Spora bağlılığım, şevkim ve hevesim Ünyon Kulüb günlerindeki heyecanmdan hiçbir şeyini kaybetmiş değildir. Federasyon başkanının, elime düdük almadığım iddiası da iki cihetten bat taldır. Birincisi, eline düdük almıyan bir arkadaşı üç sene gibi uzun bir müddet Hakem komitesi başkanlığında muhafaza ederek azçok muvaffak olmuş ken (sırf tenkidci diye) kötülemeğe uğraşmak, ikincisi de bir hâkimin iyi hâkim olabilmesi için masebakta, mah Genc piyanist Margrit Zirkin Arnoldi birincikânu nun dokuzuncu çarşamba günü saat 21 de Ünyon Fransez salonla rında büyük bir piyano konseri verecektir. >»<• Genc piyanist bu ^ wtmünasebetle çok ^ A~*ST' güzel ve zengin Margrit Zirkin bir program hazırArnoldi lamıştır. Çalacağı beynelmilel parçalar arasında bilhassa Şuman ve Şopenin eserleri fazla yer tutmaktadır. kum olmuş bir adam olmasını istemek Genc ve kıymetli san'atkârın konseri gibi birşeydir ki ikisi de mantık kuv şehrimizin musiki âleminde büyük alâvetsizliğine delâlet eder. İşte futbol antrenörlüğünü meslek e ka ile beklenmektedir. dinmiş antrenör ki Federasyon başka Gabriel Nuredunkyan nının mukayese etmek isteaiği arkadaşın spordaki mazisi, hali ve bilgisi bu Pariste öldü kadardır. Maamafih arzu ederse FedeOsmanlı devrine mensub ilim ve devrasyon başkanı bu mukayeseyi kendi let adamlarından Gabriel Nuradunk şahıslarına da teşmil edebilirler. yan Pariste ölmüştür. Şimdi iddialarımızı kısaca tekrarlı Ekmekçibaşı Kirkor Nuradunkyanm yalım ve bunlara idare ve bilgi cep oğlu olan Gabriel 1852 yılında Üskü hesinden cevab istiyelim: darda doğmuş, Kadıköy Frerler mek 1 Üç yıl önce benim başkanlığım tebinden çıkmış, daha sonra Pariste altında kurulan Hakem Yetiştirme kur Sorbon Üniversitesinde ve Kolej dö sunu idare edecek bilgi ve vasıfları Fransta okumuştur. Paris hukukundan haiz amatör ve bu işi bedava görecek şehadetname almış, İstanbula gelince, bir arkadaş yok mudur? Hariciye tahrirat dairesine girmiş, Pa2 Kursta antrenör bizim bilmedi ris elçiliğine kâtib olarak gönderilmiş, ğimiz, içinden çıkamadığımız hangi daha sonraları Hariciye Nezaretinde noktayı, hangi kaideyi tefsir ve izah muhtelif memuriyetlerde ve Çetine eletmiştir? çiliği başkâtibliğinde bulunmuştur. 3 Millî takım için getirilen antre 1881 de Babıali hukuk müşaviri ol nör millî takım oyuncularına şimdiye muş, bir müddet Hukuk mektebinde kadar kaç antrenman yaptırmıştır? siyasî ilimler ve hususî hukuku düvel 4 Federasyonun millî takım yetiş derslerini okutmuştur. tirme programı, projesi var mıdır? VarFransızca Muahedat Mecmuası adlı sa bunun üzerinde açık münakaşayı ka1 bir eser yazan Nuradunkyan 1908 in bul eder mi? kılâbından sonra Kâmil Paşa kabine 5 Antrenör şimdiye kadar kursta sinde Ticaret ve Nafıa Nazırı olmuş, Türk hakemlerinin kaideler ve bunla ondan sonra Âyan azalığına, bir ara rm tatbikatı hakkında bilmedikleri kaç lık ta Hariciye Nazırlığına tayin edil noktayi tenvir etmiştir? Bunların birer miştir. izahı gazetelere yollansa muvafık ol maz mıydı? ltalyada harbiye müsteşarı 6 Türk futbolunu yükseltecek başlıca çarelerden biri olan millî takım te büyük erkânıharbiye reisi de masları yapılacak mı, yapılmıyacak oluyor mı? İtalyan matbuatı, İtalyan hükumeti 7 Balkan kupasma iştirak mesele nin Harbiye Bakanlığmda ve erkânı sinde, önümüze <kurtarıcı> bir tedbir harbiye reisliğinde mühim ıslahat yapolarak atılan millî küme maçları za tığını yazmaktadır. manına geldiği için, gene atlatılacak Gazetelere göre, İtalyada Harbiye mıyız? Bakanlığı ve Erkânıharbiye reisliği bir8 Millî temaslarda, meselâ Balkan birinden ayrı ve müstakildir. Harbiye kupasına iştirakte eskiden olduğu gibi Bakanlığı idarî ve siyasî, Erkânıharbiye tam yumurta kapıya geldiği zaman reisliği ise bu ordunun teknik organı kamp kurup yarımyamalak mı hazır dır. Bu iki organın sâlâhiyetlerirri te' lanacağız? Yoksa iyi bir hazırlık dev münasebetlerini tayin eden kanunlar resinin bütün icablarına riayet edebile ve nizamnameler vardır. Bunlar birbM cek miyiz? rinden ayrı oldukları için bir çok müş9 Sırf hakem kursunda muallim külâta uğramaktadırlar. Musolini bu lik etsin diye antrenöre ayda üç yüz mühim meseleyi tetkik etmiş ve yeni lira verilir mi? bir kararname ile, Harbiye müsteşarıBu suallere cevab beklerken hakem na, ayni zamanda erkânıharbiye reisliSadi Karsan tarafından aydmlatılan ğini de vermiştir. Erkânıharb reisliğinnoktaları tekrarlamaktan bir fayda mü de bulunan bütün bürolar, Harbiye Balâhaza etmiyorum. Yalnız şu ince me kanlığına geçeceklerdir. Harbiye müsseleye temas edemeden geçemiyece teşarı, hem müsteşar ve hem de erkâğim ki ortaya millî takım oyuncuların nıharb reisi sıfatile, sulh zamanında, dan iyi hakem olur mu, olmaz mı şek ordunun teçhizi, teknik ve moral bakılinde teknik bir mesele de atılmıştır. mından yükselmesile meşgul olacaktır. Buna Sadi Karsan çok rasyonel bir ce Harb zuhurunda, diğer memleketlerde vab vermekle ve işin esası da Sadi olduğu gibi, bir erkânıharb reisi sıfa Karsamn dediği gibi olmakla beraber tile, orduva kumanda edecektir. ben, millî takım oyuncuları arasmdan eski ortahalli futbolculara nazaran da derasyon başkanının bu ince psikolojik ha az iyi hakem yetişeceğini iddia ve noktayi herkesten iyi bilmesi lâzım geesbabı mucibe olarak şunları serdedi lir kanaatindeyim. yorum: NOZHET ABBAS Millî takım oyuncularının yüzde Bu sene yapılacak kır doksanı vasatın çok fevkinde asabî e koşuları nerji ve heyecan sarfetmiş genclerdir. Bir sporda üst basamağa tırmanmış oltstanbul Atletizm Ajanlığı tarafın mak için asabî enerji ve yüksek heye dan hazırlanan kır koşularının birincican izharı, millî takım oyuncularında si önümüzdeki pazar günü Şişli Tuğ oyunu çok evvel de bırakmış olsalar laharmanları yolu üzerinde yapılacak bir itiyad haline gelmiştir. Halbuki tır. hakemlikte, bu vasıfların hiç te yeri Bu mevsim muhtelif yerlerde yedi yoktur. Bilâkis bunlar bir hakem için kır koşusu yapılacaktır. Müsabakalar zararlı şeylerdir. dan ikisi Şişli yolu üzerinde, biri Ka Asabî enerji ve yüksek müsabaka dıköyünde, biri Veliefendide, biri Heyheyecanından mahrum olduğu için bir belide, son ikisi de Taksim stadyomunvakitler hakemlikte muvaffak olan Fe da yapılacaktır. öldürmeğe geldiğin gün o adamın ze kâsını ve inadmı gördüm. Yanıbaşımdaki yatağa nasıl bir kadın gibi girip yattı; nasıl şeytan gibi tahkikatı idare etti, nasıl peşime düştü!.. Sen onun zekâsına hayransın da gözünün önünde silâh atan, kendisini bir doktor gibi yutturan, bu sayede kaçıp kurtulan, senin takib edildiğini sezerek, seni de kendisini de kurtaran adamın zekâsını onun zekâsından üstün görmüyor musun? Dürdane cevab vermedi; hazırlanmıştı. Kürk mantosunu giydi. Yatağı ale lâcele düzeltti ve lâmbayı söndürerek kapıdan dışan çıktı. Arkasmdan onun gibi ayiklannın ucuna basarak Deli Ö mer gidiyordu. Merdivenleri ağır ağır ve hiç ses çıkarmadan inerlerken kapısını dikkatle kapadıkları odada gardrop kımıldadı. Uzun bir gayretten sonra du vardan açıldı. Yandaki kapıyı örten halının arkasmdan Kutsi çıktı. Üstünü başını temizledi. Kendi kendine: Bütün kemiklerim sızlıyor! dedi. Fakat şu kötü locadan dinlediğim dram için daha büyük fedakârlıklara da hazırdım; bütün bu eziyetler yatağımda dört saatlik bir istirahatle geçip gider.. TürkYunan dostAlmanya, antikomünist cepheye luğunun kuvveti Berlin ittifakının neticeleri İngiltereyi de davet etti! (Baştarafı 1 inci sahifede) Bir Yunan gazetesi bu mevzu etrafından çok güzel bir yazı yazdı korkusunu ortadan kaldırmasına medar olmaktadır. Almanyanın yakında komünizm aleyhtarlığım umumî bir müdahale doktrini haline getirmesi, yani Sovyetleşmek â razını gördüğü komşularındaki bu ârazı silâhla ortadan kaldırmağa kıyam etmesj muhtemeldir. Şimdiki halde bolşevizm aleyhtarhğı, bazı diplomatik mülâkatla rın ehemmiyetsizliğini örtmekle iktifa eylememektedir.» Humanite gazetesi, M. Litvinofun Sovyetler kongresinde söylemiş olduğu nutuktan bahisle diyor ki: «M. Litvinof, fütuhat amatörlerinin arkasında gizlenmekte olduklan ideolojik paravanayı huşunetle devirmiştir. Japonya ile Almanya, uzun hazırlıklardan sonra doktrine müteallik sebeblerden dolayı birleşmişlerdir. Bu iki devletin birleşmelerinin sebebi tevessü ve fütuhattır. Yani yakında İtalyanın da muvafakat edeceği bu iki devlet ittifakı, bütün sulhperver devletler aleyhine müteveccihtir.» Tekzib edilen iddialar Tokio 30 (A.A.) Dış İşleri Ba kanlığı, Almanya ile Japonyanın Holanda Hindistanında bir ekonomik nüfuz mmtakasınm paylaşılması hususunda anlaşmış olduklarına dair Times tarafın dan nakledilen şayiayı tekzib etmekte dir. Yeni muahede mucibince Alman yanın Japonyaya harb malzmesi vereceği hakkındaki haber de tamamile asılsız ve uydurmadır. Edenin izahatt Sovyet hava kuvvetleri 4 senede dört misli arttı Mpskova 30 (A.A.) Tas Ajansı bildiriyor: Kızılordu hava kuvvetleri idaresi ikinci şefi Kripin kongre müzakerelerine iş tirak ederek söz almış ve Almanya, İtalya, Japonya ve diğer kapitalist memle ketler hava filolarının vaziyet ve inkişafr nı mevzuu bahsederek demiştir ki: « Hepimiz biliyoruz ki, kapitalist devletler şimdi muazzam bir harbin hazırlığile meşguldürler. Fakat biz kapitalistlerin hava kuvvetlerinden korkmuyoruz. Cesur memleketimiz kuvvetli hava ordusunu bizzat vücude getirmiştir. Si lâhlannm mükemmeliyeti, muhariblerin askerî talim ve terbiyesi ve fedakârlık kabiliyetlerile Sovyet hava ordusu herhan gi kapitalist devletin herhangi filosuna nisbetle daha kudretli bir alet teşkil etmektedir. Bu senenin 10 ayı zarfında tayyare fabrikalarımızın randımanı geçen yılın ayni devresine nazaran iki misli artmıştır. Motör fabrikalanndan Sovyet en y dustrısı geçen seney btl d 40 dustrısı. geçen seneye nısbetle yuzde 40 bir ran djnâCL J&ZİAİıği. sö,siernu§ik. Sav, yet hâva kuvvetlerînin harb filoları 1931 32 senelerine nisbetle 4 defa daha kuvvetlidir. Sovyet Hava filosu muharebe kuv vetleri, Sovyet ülkesinin bütün hududlarını müdafaa etmeğe hazırdır.» Almanya, İngiltereyi antikomünist anlaşmasına davet etti Londra 30 (Hususî) Alman sefiri von Ribbentrop İngiltereyi Almanya ile Japonya arasında imzalanan antiko münist anlaşmaya iştirake davet etmiştir. Londra siyasî mehafilinde, îngilterenin Avmpayı iki muhasım bloka ayıracak mahiyeti haiz olan bu gibi bir anlaşma ya iştirak etmiyeceği bildirilmektedir. Rumen Hariciye Nazırı Berline gidiyor Londra 30 (Hususî) Romanya Hariciye Nazırı M. Antoneskonun ya kında Berline gideceği haber veriliyor. Alman mehafili bu ziyarete büyük bir ehemmiyet vermektedir. M. Edenin bir cevabı Londra 30 (Hususî) Hariciye Nazırı M. Eden Avam Kamarasında sorulan bir suale cevaben İtalyanın, Alman Japon anlaşmasına iltihak ettiğinden îngilterenin haberi olmadığmı söylemiştir. Biraz dinlendikten sonra gardrobu yerleştirdi ve Deli Omerle metresi gibi ayaklarınm ucuna basarak sofaya çıktı. Bahçeye açılan bir pencereden aşağıya sarktı... Türk ve Yunan milletlerinin, Büyük Harbden sonra inkişaf eden müşterek menfaatleri, bu vaziyette, daha ziyade kuvvetlenecek sağlam bir zemin bulmuş tur. Bu menfaatlerin son derece sulhperverane bir mahiyeti vardı. Türk Yunan itilâfı resmen ilân edildiği zaman, onu vücude getirenler, bu itilâfın sırf tedafüî bir gaye mahsulü olduğunu, hiç kimseye karşı herhangi bir tehdid veya bir suiniyet taşımadığını, bütün samimiyet ve bütün itminanlarile haykırdılar. Bu her zaman için böyledir ve doğrudur. Fakat, gene ayni kimseler, şunu da söylediler ki, şayed harb tekrar dünya yüzüne saldıracak olursa, Türkiye ve Yunanistan, onun yaklaşmıyacağı yegâne iki memleket olarak kalacaktır. Türkiye ve YunaKızılordunun hazırlığı Dün şehrimize gelen Deyli Ekspres nistan her türlü muhasamanın haricinde gazetesinin Varşova muhabiri 261136 kalmağa azmetmişlerdir. Bugün bu derece kestirme söz söyle tarihile gazetesine şu havadisi göndermişmek imkânı hâlâ mevcud mudur? Bu tir: «Bugün Sovyet hükumeti, Harbiye senenin bidayetinde, şarkî Akdeniz, fırNazırı Voroşilofa şimdiye kadar ma tına haberi veren bir rüzgârla ürperdi. lum harb mekanizmalannm en büyüğü Bu fırtına patlamış olsaydı, hangi memnü vücude getirmek üzere salâhiyeti va leket onun savletinden masun kalabilirsia vermiş bulunuyor. Buna sebeb Sov di? Sulhperverane maksadlar, beynelmivjgjlggftJnJtikati hal^g Mİori bir ittifak lel anlaşmazlıklardan uzak kalmak az addolunan Alman Japeft iomünista mi, nekadar kuvvetli olursa olsun, buna kâfi gelemezdi. ' '3J1"' ' Harbiye Nazın Kızıl ordunun beş Şu altı sene zarfında, umumî vaziyet, mareşalmı önümüzdeki aym üçünde bu esasından değişmiştir. 1930 da dünya husustaki plânı cizmek üzere Kremlinde henüz hulyalar besliyordu; hadisat buniçtimaa davet etmiş bulunuyor. Mareşallara diğer bahrî ve askerî erkân da ilti lan sildi. Silâhsızlanmadan bahsediliyor, kollektif emniyete inanılıyor, Milletler hak edeceklerdir.» Cemiyetine itimad besleniyordu. Bütün Komünizme karşı bloko bunlar mahvoldu. Sulh için mevcud bir Çin de girebilirmiş Intransigeant gazetesinin Tokyo mu endişe mevzuu daha ortadan kalkmadan habiri, Japon matbuatının Almanya ile başka bir mevzu ortaya çıkıyor. Japonya arasında akdedilen yeni itilâfı, Bununla beraber, bu değişiklikler, yalnız şarkta değil, Avrupada da çok büyük akisler bırakacak mahiyette diplo Türk Yunan anlaşmasmın ilk mahiyematik bir vasıta telâkki ettiklerini ve bu tini değiştirmemiştir. Bu anlaşma, bir nun, kat'iyyen askerî bir ittifak olmayıp müdafaa vasıtası olmakla beraber bir müşterek bir idealin müdafaası için ak sulh vasıtası mahiyetini muhafaza etmekdedilmiş bir anlaşma olduğunu söyle tedir. Yunan hükumet reisi, millete hitab mekte bütün gazetelerin müttefik bulun eden her nutkunda, Yunanistanm hiç duğunu yazdıktan sonra diyor ki: kimse aleyhinde en küçük bir maksad bi«Siyasî mehafilde, diğer bazı memleketlerin Berlin itilâfına dahil olabilecek le gütmediğini söylemekten hâli kalmı leri tahmin edilmekte ve ezcümle Çinin, yor. Fakat, şunu da ilâve etmeği unutmuSovyet aleyhtarhğı siyasetinde Japonya yor ki, Yunanistan, kendisine aid olan ile Almanyaya derhal iltihak edeceği fik birşeye, herhangi bir kimsenin dokunmari yürütülmektedir. Japonya ile Çin a sına müsaade etmiyecektir. Çünkü, sulhrasındaki müstakbel münasebetler çok perverane maksadlar, azimkârlığa ve yakından tetkik edilecektir. Çünkü Ja metanete mâni değildir. Bilâkis, bu sulhponyanın Nankin siyasetine karşı takib edeceği hattı hareket, kısmen Çinin bu perverane maksadlar, hürmet telkin edesiyasî itilâflara karşı alacağı duruma cek emin vasıtalarla kuşatılmış olduğu için. daha müessir ve daha nafizdir.» bağlı bulunmaktadır.» Karşına çıkacağım ve söz veriyorum, kendimi de müdafaa etmiyeceğim. Ce vabını ve bu tarzın nasıl kabil olabileceği hakkında fikrini beklerim.. Hayrullah» Deli Omer sevincle elini masaya vurdu ve mektubu Fahriye uzattı. Fahri, iyi kötü bildiği okuma ile bu mektubu kekeledi. Sonra Hayretle: Allah, Allah; dedi. Demek mektubu gönderen Hayrullah imiş ha?.. Evet; neden hayret ettin? Senin adresini nereden biliyor? Hem bu adresi bildiği halde nasıl oluyor da seni ele vermiyor? Omer güldü: O benim adresimi bilmiyor. Mektubu buraya getiren bir Rum çocuğuydu değil mi?.. Evet, galiba... Dilinden öyle anlaşılıyordu. Tamam... İşte bu çocuk bir kahveci çırağıdır. Hayrullah benim bu kahvede postam olduğunu bilir. Mektubu oraya bırakmıştır. Cevabı da gene o vasıta ile istiyor. O halde senin o vasıtadan istifade ederek kendisini yakalamandan korkmaz mı? Hayır.. Bu ihtiyar kurd da benim kadar ihtiyatkâr hareket edecek; mektubu bir başka vasıta ile aldıracaktır. Fahri pek büyük bir hüner gibi gördüğü bu usuller karşısmda hayretini yüzünün buruşukluklarile ifadeye çalıaşarak: . Peki, şimdi ne yapacaksın? Diye sordu. Ömer iskemlesine otur muştu. Düşünüyordu, bir müddet cevab vermiyordu. Sonra bir sigara yaktı: Sen Nerminin bizim elimizden gitmesini istemiyorsun. Bütün endişen bu değil mi? Merak etme. Nermini kaptırmıyacağız; sözüm sözdür. Nermini sana vereceğim. Fakat bu köpeğe koyunun budunu gösterelim. Nasıl? Kolay. Şimdi söylerim. Deli Ömer masasının başında sol elile bir mektub yazdı ve Fahriye okudu: «Mektubunu aldım. Teklifini kabul ediyorum. Ancak torunun bulunduğu yerden pek memnundur, Kenanı sevmi yor. Zaten sevmiyordu. Onda yalnız bir minnettarlık duygusu vardı. Şimdi bir başkasını sevmekte ve bugünkü hayatından ayrılmak istememektedir. Bunu •sen de, Kenan Bey de görüp işiteceksiniz. [Arkast VÜT\ Londra 30 (A.A.) Avam Ka marasında bir suale cevab veren M. Eden, Alman Japon anlaşmasmın neş rinden evvel Tokyo ve Berlin îngiliz büyük elçilerine tevdi edilmiş olduğunu söylemiş ve demiştir ki: « Alman Dış İşleri Bakanı Japonya ile Almanya arasında askerî ittifaka benzer hiçbir ittifak yapılmamış olduğu hakkında îngiliz büyük elçisine teminat vermiştir. Diğer taraftan, Japon Dış İşleri Bakanı da hiçbir gizli muahedenin imzalanmamış olduğunu temin etmiştir. italyanın da buna benzer bir anlaşma yapmak için Japonya ile müzakereye giriştiği hakkında hiçbir malumatım yok tur. îngiliz hükumetinin vaziyetine gelince, Avam Kamarası da pek iyi bilir ki hü kumet, dünyayı ikiye ayırmak hususunda yapılan her teşebbüsü bilhassa ideo lojik sebeblerden dolayı kat'î bir şekilde takbih etmiştir. îngiliz hükumetinin siyasası, bütün milletler arasında dostane münasebetler teessüsüne elinden geldiği kadar yardım etmek şeklinde tecelli etmekte berde vamdır.» *** Arinada intişar eden Messager d'Athenes gazetesi, filomuzun Yunanistam ziyareti münasebetile yazdığı bir baş • makalede ezcümle diyor ki: «Türk Yunan mukarenetinden sonra, Balkanlarda, anlaşma sahasında yapılan bütün işler, denebilir ki, her iki millet tarafından konulan esasların ge nişletilmesi mahiyetindedir. Türk Yunan paktı, dört Balkan devletini birleş tiren hareketin ilk merhalesi olmuştur. Ilk hamlede, Türkler ve Yunanlılar, kendi devlet adamlarının teşebbüsile, samimî surette elele verdikleri zaman, bu, anî bir değişiklik gibi görünmüş olabilir. Fakat bunu böyle görenler, ancak, hâdiselere uzaktan bakanlar olmuştur. Bunlar, yalnız zâhiri görebilirler ve iki millet arasında, asırlarca süren müşterek mevcudiyetleri esnasmda yavaş yavaş husul bulan müteaddid temas noktalarını bilemezlerdi. Pendikteki beyaz ev Zabıta romanımız: 94 Hayrullah torununu kurtarmak için ortaya çıktı. îzini takib ettik. Fakat po lis ona çok yardım ediyor. Dahadoğ rusu Nermini kurtarmağa ahdetmiş. O nun için muvaffak olamadık. Nermin nerede şimdi?.. Yoksa bundan da bir şey çıkmıyacağını görünce kızı boğazladın mı? Yok canım... Bu mükemmel rehineyi elden çıkarır mıyım hiç?.. Nermin bizim polise karşı siperimizdir. Şimdi Boğazkesendeki evde, mükemmel yaşıyor, oku yor, elişi yapıyor. Fakat onu daha emin bir yere götüreceğim ve her şey orada tamamlanacak. Nereye? Pendikteki beyaz eve. Hiç kimsenin aklından geçmiyecek bir yerdir orası. Maksadım evvelâ Nermin vasıta sile Hayrullahı kafese koymaktır. Onun kârını tamamladıktan sonra senin ve ya benim kılıma dokunan olursa Ner minin ccza göreceği, bize ilişmezler ve bizi bırakırlarsa Nerminin iade edileceği onlara anlatılacak. Dürdane bir saniye durdu, düşündü ve bu mel'unane fikir onu da memnun ve müsterih etmiş olacak ki gülerek âşıkma baktı. Omer, zekâsmın bu genc kadmı ne derece teshir ettiğini sezmekten duyduğu iftihan gizlemeğe çalışarak tekrar yaklaştı. İğildi, Dürdanenin kızaran yanaklanndan öptü; önünde diz çöktü. Kendilerine geldikleri zaman şafak atıyordu; Dürdane fırladı, hazırlanmağa başladı. Ömer uyku sersemiydi. Gene gelecek cumartesiye mi buluşacağız? Diye mınldandı; Dürdane başını salladı ve Ömer devam etti: Görüyorsun ya, burası en emin, en rahat yer.. Dürdane dudaklannı büktü: O Kutsi denilen adam peşimizde iken ben dünyanın öbür ucunu bile emin görmüyorum. Güneşli hastanede beni Baloda bir hadise Deli Ömer, o sabah bir kaç yol değiştirerek Boğazkesendeki evine geldiği zaman kapıyı açan Fahri oldu. İriyarı genc biraz kendisine gelmişti. Artık sert ve dik konuşuyor, fakat Deli Ömeri hem hâmi, hem korkunc bir adam telâkki ediyordu. Ömer içeriye girer girmez: Dün akşam, dedi, sen çıktıktan az sonra kapı çalındı, bir çocuk şu mektubu getirdi. Ve küçük kirli bir zarf uzattı. Ustünde sadece «Ömere!» yazıh idi. Ömer, odasına çıkınca zarfı açtı ve imzayı göriir görmez yılıştı: Mektubda Hayrullah imzası, üstünde şu satırlar vardı: «Beni elde edip öldürmek maksadile torunumu kaçırdın. Dünyada bir tek ümidim, gayem o olduğunu biliyorsun. Nermin sende daha fazla kalacak olursa ben zaten öleceğim. Maksadın beni kendi elinJe öldürmekse kızımı evine gönder.

Bu sayıdan diğer sayfalar: