3 Eylul 1936 CUMHURİYET Möhlm bir mesele KİTAB TİCARETİ Bir millî kültür meselesi olan bu işi tanzimde hükumetin yardımı lâzımdır Yazan: Dr. Mutılis Ete 1 Bir memleketin muhtelif ticaret şu beleri arasında hususî bir mevki arzeden bir ticaret nev'i kitab ticaretidir. Daha doğrusu kitab ticareti hem emtia ticaretine hem de sanayi branşına benzer bir ekonomik faaliyettir. Yüksek bir kültür arzeden memleketlerde fevkalâde inkişaf eden bu ticaret muhte lif işletme tarzları arzetmektedir. Bu inkişaf şüphesiz ki ticaretin mevzuunu genişletmiş kitab ticaretine nota, re şim, fotoğraf, harita, güzel san'at eserleri ve muhtelif tedris vasıtalan tica reti katılmıştır. Bugünkü kitab ticareti yalnız kitabların satışile değil, ayni zamanda ki tabların tab'ı, doğrudan doğruya veya kumusyon ticareti vasıtasile tevzii iş lerile meşgul olur. Gazete ve mecmua tevzii de çok defa bu ticaretin mevzuuna dahil olur. Kitab ticareti türlü ihtiyacların tat minile karşılaşır. Bu ihtiyaclar daha ziyade kisbî olan fakat icabmda vazgeçilebilen ihtiyaclardır. Kitab ihtiyacı bazan içtimaî seviye icabı, bazan moda ve lüks ihtiyacı olarak ortaya çıkar. Kitab ihtiyacı hem ferdî, hem de ma'şerî bir şekilde tecelli edebilir. Muayyen bir zümrenin, bir smıfm, bir mektebin ihtiyacına göre değişebileceği gibi herkesin okuyabileceği kitablara göre de değişir. Kitab edinme ihtiyacı umumiyetle gizlidir, değişiktir. Muhtelif yaşa göre, kadana ve erkeğe göre, mesleğe göre, muhite ve zamana göre değişir. Bu ihtiyac hakikî olabildiği gibi zâhirî de olabilir. Bu ihtiyac meselesi kitab ticaretinin îstihlâk dolayısile istimal ve taleb cephesini alâkadar eder. Taleb cephesinin üzerinde daha fazla durabilmek için bu işin istihsal cephesini tetkik etmek gerektir. Ancak ondan sonra taleb ve alım kabiliyeti meselesini daha iyi an ljyabiliriz. Kitab ticaretile uğraşan müesseseler bu ihtiyacları gözönünde tutarak ona göre sürüm ve istihsal tedbiri almağa ve işletmelerini bu ihtiyacları en iyi ve ucuz giderecek bir şekilde kurmağa mecburdurlar. Modern kitab ticaretinin sıklet merkezi nâşirliktir. Almanların verlag ve Fransızların editon dedikleri bu faali yete bir taraftan kitab basma (impri merie), diğer taraftan kitab satma (librairie) inzımam eder. Bu üç işletme şekli ayrı ve müstakil teşebbüsler halinde yahud üçü veya i kisi birleşik bir şekilde de faaliyette bulunabilirler. Naşir kitab bastıran ve sattıran bir gahıs veya müessesedir. Naşir kitab basış ve satışını kendi namına yapar sa, kâr ve zarar ona aid olur. Naşir müpllifin nam ve hesabına basılan bir ki tabın yalnız tevziini de üzerine alabi lir. Burada naşirin gördüğü iş bir nevi kumusyonculuktur. Bazan müellifin doğrudan doğruya bu işi üzerine aldığı görülür, yani kitabı bastıran ve tevzi eden kitab sahibinin kendisidir. Naşirliğin bir son şekli de tabı ve tevziden mütevellid kâr ve zararın müellifle naşirin aralarmda taksim e denidir. Memleketimizdeki kitab ticaretinden bahsederken bizdeki ticaretin vaziye tine tekrar avdet edeceğiz. Şimdilik naşirin vazifesi üzerinde biraz duralım: Naşir basılacak ve satılacak kitablapn ihzarile, tedarikile, istihsalile ve kitabcılar vasıtasile satış işlerile meş gul olur. İhzar işi kitabiyattaki nok sanları araştırmak, okuyucuların ihti yaclarını sezmeğe çalışmak, en çok sevilen ve okunan muharrirleri bulmaktan ve buna göre neşir plânlarmı tan zimden ve tabı edilmek üzere verilen kitabların tetkik ettirilmesinden terekküb eder. Herbiri bir bahis teşkil eden bu faaliyetlerin tafsilinden burada sarfı nazar etmeğe mecburuz. Naşirliğe taalluk eden bu vazifenin herbiri hususî bir bilgi ve tecrübe is tilzam ettiren işlerdir. Daimî ve mu vakkat okunla ihtiyacını takib etmek bu kitabları yazabilecek kimseleri a rayıp bulmak ve satış imkânlarına gö re harekete geçmek mühim bir mese ledir. Bu işin güçlüğü ve nezaketi bu işle uğraşacak kimselerin ne gibi va sıfları haiz olması icab ettiğini göste rir. Bu türlü müteşebbislerin haiz ol maları icab eden kültürel kabiliyetten maada ortaya nazik bir ticaret mevzuu girdiği için bir de ekonomik kabiliyet meselesi mevzuubahstır. Bundan dolayıdır ki Avrupa ve Amerikanın büyük naşirleri yüksek tahsil sahibi tüccar dan terekküb eder. Hatta bu yüksek tahsile kitabcılık işletmesi bilgisi de nilen meslekî tahsil ve staj da inzımam eder. Böyle tahsîl görmemiş eski na şirler de neşir evlerini modern esaslara göre idare edecek mütehassıslar istihdam etmek mecburiyetindedirler. Almanyada meşhur Fischer, Springer, Mohr gibi kitab neşir evleri, Fransızların Recueil Sireysi, tngilizlerin ve Birleşik Amerikanın Macmillan neşir evleri bu şekilde çalışan büyük teşebbüslerdir. Türkiyede neşir işini tetkik edersek bizde bu ekonomik şubenin pek «çok geride olduğunu görürüz. Neşir işile uğraşan müesseselerimizin adedi ma atteessüf birkaçı geçmemekte ve bunların da yaptığı neşriyat muhtelif se beblerden dolayı pek mahdud kalmaktadır. Kaldı ki bu müesseselerde demin saydığım iki işletme şekli bir arada bulunmakla ,faaliyetleri yalnız «naşir lik» üzerinde durmamaktadırlar. Ek seriyetle kitab satışı yani kitabcıhğı da beraber yapmaktadırlar. Eski Babıâlı şimdiki Ankara caddesindeki birçok kitabcılarda bu iki işletme şekli karışıktır. Bunların arasında «Vakit Yur du» gibi tabı, neşir ve satış işini cemeden bir işletme de vardır. Fakat kendi matbaası ve kitab evi olmıyan sırf bir neşir evi tipi, eğer aldanmıyorsam, bizde mevcud değildir. Bizde resmî neşriyatı istisna edecek olursak kitab neşriyatı Ankara caddesindeki ve son senelerde Ankaradaki birkaç naşir kitabcı tarafından idare edilir. Bu müesseselerimiz kitab yazacak muharrir bulmakta çok üzülmez ler, bilhassa bu sıralarda. Çünkü bu senelerde kitab yazma ihtiyacı kitab o kuma ihtiyacından nisbeten daha fazla gözüküyor. Türk muharrirleri «semerei mesa ilerini> bu müesseselere arzederler, ekseriya naşir kitabcıların verdikleri, çıkacak kitabın kalite ve kantitesine göre taayyün etmiyen, bir defalık bir üc rete kitabın hertürlü hakkmı satarlar. Bu şekil anlaşmalarm içtimaî tesirleri üzerinde durmıyarak yalnız vak'alan tesbitle iktifa ediyoruz. Bundan maada kitab yazanların kendi hesablarına kitab bastırdıklan ve tevzi işini yukarıda bahsettiğimiz «naşir kitabcılara» verdikleri de vardır. Bizim kitabcılar bu kumusyon işinden Konya Halkevi Yeni çalışma plânlarile harekete geçti Konya (Hususî muhabirimizden) Konyada bugünün meselesi, Halkevini maksada ve ülküye uygun btr surette faaliyete geçirmek ve bu faaliyetin aksamadan devammı temin eylemektir. Halkevimize yeni bir çalışma ve ve rim enerjisi aşılanmak için dün bütün komite idare heyetlerinin iştirakile bir toplantı yapıldı. Bu toplantı daha ziyade umumî ve açık bir görüşme içindi. Bu toplantıda her komite kendi ihtiya cını ve şimdiye kadar niçin çalışama dığını anlattı. Eskiden, yani geçen yıllarda Halke vimizin 6,500 liralık bütçesi vardı. Bu bütçe dar görüldü. Bu toplantıdan is tifade edılerek yeni yıl bütçesi de tes bit edildi. Şimdi Konya Halkevinin 30,500 lirahk bir bütçesi vardır. Bu bütçe ile çalışacak olan Konya Halkevi ilk iş olarak şimdiki yapısının biçimini değiştirmeğe ve bu yapıya toplantı, ti yatro ve sinema salonu olmak üzere bin kişi alacak bir salon eklemeğe teşeb büs etmiştir. Halkevi, Konyanın en iyi bir yerindedir. Fakat binası müsaid değildir. Onun için bu teşebbüsün sona erişmesi Konya için de, Halkevi için de çok faydalı olacaktır. Yapıdaki değişikliğin ve yapılacak salonun kroki ve keşifleri mühendis Himmet ve Nafıa fen memurlarından Tuğrul tarafından hazırlanmıştır. Bu krokiye göre eski Halkevi yapımız yepyeni bir çehre ala caktır. Halkevi çalışmalarmın mühim bir kısmını köy ve köycülük üstünde tek sif eylemek istiyor. Bunun için ilk iş olarak seyyar sinema makineleri sipa riş edil&L Halkevimiz ayrıca dört te oparlör almaktadır. Bu oparlörlerden her va kit ve her toplantıda, şehrin her yerinde istifade edilecektir. Halkevi, iyi bir mecmua çıkarmak için de lâzım gelen hazırlıkları yapmıştır. Mecmua bilhassa Konyayı tanıtmağa çalışacak ve eğer şimdiki projede muvaffak olunursa Konyayı tanıtma bakımından, tarih bakımından çok ehemmiyetli bir eser olacaktır. Halkevimize umudla bağlandık ve bakıyoruz. Bu bağlanışımızın ve umudumuzun boş bir netice ile karşılaşmamasmı dilivoruz. 6,500 işsiz muharrir! Buhranın matbuat ve edebiyata zararları Amerika hükumeti bunlara iş vermeğe mecbur oldu. Yüzlerce meşhur muharrir şimdi bir rehber hazırlamağa uğraşıyorlar Murdar zevkler! Bir tavzih Beyoğlu katolik ilkmektebi müdür lüğünden aldığımız bir mektubda iki gün evvel gazetemizde intişar eden oir şıkâyet tavzih edilmektedir. Gönderi len mektubda yüz senehk bir müessese olan bu mekteb muallimlerine maaşlarmın daima muntazam bir şekilde verildiği, şikâyet eden muallimin mekteb den alacağının üç aylık değil, sadece bir aylık olduğu kaydedilmektedir. vasatî olarak % 25 30 alırlar. Fakat bizdeki mesele bu yüzde üzerinde değil, kitabcılara tevdi edilen kitab be dellerinin kitab sahibine verilmesi hususundadır. Burada iki tarafın duçar olduğu müşkülât üzerinde durulması değer meselelerdendir. Üçüncü şekil Almanların «Selbst verlag> dedikleri şekildir, yani kitab sahibinin kitabını kendi nam ve hesa bına bastırıp satmasıdır. Bizde bu şekle çok tesadüf edilir. Bilhassa çok kalın olmıyan kitab sahibleri kitabları küçük matbaalara bastırır ve sonra hergün bir miktarını koltuğuna ala rak kitabcı kitabcı dolaşarak beşer, o nar bırakırlar. Bu usul kitab sahibine çok fazla kazandırmıyan, hatta hiçbir şey kazandırmıyan bir usuldür. Müel lif kitablarma resmî ve yarı resmî müesseselerden toptan bir müşteri bulursa toplu bir para elde eder ve bunu da ekseriya matbaaya olan burcuna mu kabil verir. Dr. MUHLlS ETE iki geniş salon. Bir batarya yazı makinesi. Bir sürü erkek ve kadın küçük yazı masaları önünde oturuyor. Salonda büyük bir kalabalık var. Köşede bir zenci, yaşlı bir Yahudi ile konuşuyor. Bir Koraı, telefon reseptörünü çengelden kurtar mağa çalışıyor. Genc bir kız, sigarasının dumanlannı savurarak makinede birşeyer yazmağa hazırlanıyor. Nihayette ameleler, tahtadan bir bölme yapıyorlar. Yazı makinelcrinin şakırtısı, birkaç telefonun birden çalması, çekiçlerin darbesi bu seslerin çıkardığı gürültüyü örtemiyor. Burada herkes ya muharrir, ya gazeteci... Oturanlar, ayakta duranlar; zenci, yahudi, Korah ve genc kız hepsi yazıyor. Yalnız dülgerler müstesna!... Fakat, onlar da işsiz takımından... Bütün bu muharrir ve gazeteciler hep işsiz. Amcrikalıların ekseriycti, Fransada ve Ingilterede olduğu gibi, işsizlere ahsısat verilmesi usulünün alcyhindedir. Bunları çalıştırmadan para vermeği, beslemeği doğru bulmuyorlar. Bu sebeble hükumet bunlan nafıa işlerinde istihdam ederek işsiz kalmamalanna çalışıyor. Buhran başlıyalıdanberi Amerikada mütefekkirler, münevverler işsizliği de hüküm sürmektedir. Birçok tâbiler mesailerinc nihayet vermek mecburiyetinde kalmışlardır. Buhrana karşı duranlar pek azdır. Kitabların, gazetelerin tabı adedi azalmıştır. Şimdi Nevyorkta 9 gazete çıkıyor. Halbuki evvelce bunların adedi 19 idi. Gazeteler, muharrirlerine verdiği maaşı yarıdan yarıya indirmiştir. Meşhur muharrir ve gazrteciler, tıpkı yapılacak birşey kalmıyan bir şehirdeki dülgerlerin vaziyetine düşmüşlerdir. Buhran o kadar ziyade ki tezgâh, çalışma, alât ve edevat gibi malumat ve meharet te işe yaramıyor. Hükumet; serbest meslekler erbabın dan ziyade amelenin işsizliğile meşgul olmağı tercih etmiştir. Adedi yüzbinlerı geçen işsiz ameleler kaldınmların düzeltilmesinde, köprülerin inşasmda, parkların tanziminde, binalann tamirinde kullanılmıştır. Muharrirler, gazeteciler ne gibi işlerde istihdam edilecek?.. Bunların da meslekleri dahilinde çalıştırılması kararlaş mış, muharrirler, gazeteciler hususî müesseselerden çıkarılan ve işsiz kalan amelelerin hayatlan, tarzı mesaileri hakkında yazılar yazmakla mükellef tutulmuştur. Muharrirler, gazeteciler büyük fabrikaları, inşaatı bahriye tezgâhlannı dola şırlar ve gördüklerini rapor şeklinde hükumete bildirirler. Bundan başka, Birlesik Amerikanın kırk dokuz hükumetinden taki karanlık kıyıları sımsıkı tutmak, onları da beraber götürmek istiyordu. Orada, bu portakal kokulu sahillerde, bırak" tığı şey Ercümend değildi; kendi varlığı idi, varlığının en güzel, en canlı, en ateşli parçası idi. Hulyaları, heyecanı, safiyeti, merhameti, sevdalı hüznü, kocasma sadakati, hatta mağrur ıstırabı, her şeysi orada kalmıştı. «Benim sevgili aşkım, benim büyük aşkım» diye ö'ldürücü bir kederle mırıl dandı; sonra, birdenbire gözyaşlarını tu tamıyarak hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladı. Güzel başını tente demirine dayamış, dudaklarından içten gelen bir duanın fr sıltısı gibi şu sözler dökülüyordu: Ercümendim, Ercümendim, yav irkin yüz, kurtlu meyva, pıs su olduğu gibi murdar zevk te vardır. Ruhî tababet, bu zevkleri dalâlet başlığı altında toplar. Didim didim didikliyerek kaynaklarını gösterir, alâmetlerini belirtir, iğrencliklerini açığa kor. Fakat ruhî tababetin çerçevesinden dışan kalan murdar zevkler de yok değildir. Bunlar hastalık olarak mütalea olunamaz. Çünkü kan bozukluğundan, ruh muvazenesizliğinden, mikrobdan filân ileri gelmiyorlar. Belki terbiye eksikliğinden, medenî muaşeret kaidelerini bilmemekten ve bunun neticesi olarak ta insanlık mefhumunu kavnyamamaktan doğup yaşıyorlar. Murdar zevklerin başlıcaları eskilerin gaybet, nemime, tecessüs adı verdikleri haller ve haletlerdir. Gaybet, malum olduğu üzere, şunun bunun arkasmdan kötü söz söylemek ve onlan haksız yerekınamaktır. Nemime, bir yerde söylenen sözü nifak uyandırmak kasdile başka yere götürmektir. Tecessüs, konu komjuher birisi için bir rehber ihzarı da muhar nun evine girip çıkanı misafirden yenîlerirlere, gazetecilere havale olunmuştur. cek nesnelere kadar gözetlemektir. BunNevyork rehberi gayet mufassal ve beş lar, insanlığı hayvanlıktan daha aşağı decild olacaktır. rekeye indiren pis huylardır. Çünkü hayBu büyük işin başarılabilmesi için vanlarda bu bayağılıklar yoktur!.. memleketin her tarafından 6500 muharrir ve gazeteci toplanmıştır. Yalnız NevBu mevzuu ele alışım bir müşahede ve yorktan 360 muharrir ve gazeteci yazılbir tahattur dolayısiledir. Müşahede, şu mıştır. jekilde vukua geldi: Henüz hareket etNe\york bürosu müdürü Orrick Johns miyen vapurda yanıbaşıma düşen üç genile bu şehrin rehberinin müdürü Travis cin konujmasını, ister istemez, dinliyorHoke mesaileri hakkmda şu malumatı dum. Onlar, yarın mutlaka üstad olacak, vermektedirer: «Yazı arkadaşlarımızm değerli bir gencin gaybetini yapıyorlardı. çoğu haricde çalışmaktadır. Şu veya bu Eserleri sevile sevile okunan genc, bu kim şeyin tahkik ve tetkikile meşguldürler. olduklarını bilmediğim baylara göre caBunlara ayda 1400 frank veriyoruz. Bir hildir, kültürsüzdür ve sıfırdır. Ne türkçe çokları da bu yazılan tetkik ve tasnife bilir, ne fransızca, eserleri, hep çalmadır, memur edilmiştir. îşte şu yazı makineleri şuradan buradan aşırılmadır. önünde çalışanlar bunlardır. Ayda 1500 Gaybeti yapılan münevver genci tanıfrank alırlar. Bunların fevkinde kontrol dığım, eserlerini de beğendiğim için kumemurları vardır. Aylıkları 1950 franktır. Birinci ve ikinciler haftada en az 30 lağıma çarpan şu sözlerden üzülüyorLâkin gaybetçileri tanımadığım cisahifelik bir yazı vermeğe mecburdurlar. dum. hetle bahse müdahale edemiyordum. O Cumartesi ve pazar günleri serbesttirler. Boş zamanlannda başka yerlerde, başka, sırada eski kadınlarm tabirince eti yeişlerde çalışmalarına da mâni olmuyoruz. nen genc salona girip te bu baylann yaBilâkis teşvik ediyoruz. Hatta bizim için nına gelmesin mi?.. Yüreğime su serpiltopladıklan malumatı başka yerde neşre di, gözüm de merak içinde açıldı. Gayderck istifade etmelerine de müsaade ver betçilerin alacaklan vaziyeti süzüyordum. dik. Şu şartla ki başka bir tarzda yazılmış Onlar. hiç telâş etmedıler, kızarmadılar, olsun. Prensip itibarile onları hususî mü bir saniye önce ilertutar yerini bırakmaesseselere yerleştirmeğe çahşıyoruz. Fa dıklan adamm elini hürmetle sıktılar ve üstelik münasebet dahi aramadan kenkat, pek müşkül... disini yüzüne karşı hararetle metetmeğe Şimdiki halde rehberin tanzimi için koyuldular. 250 ki$i çalışmaktadır. Bunlar, bize yüzBiraz evvel üzülüyordum, şimdi, gaylerce makale verdiler. Bu makaleleri okubeti ben yapmışım gibi, utanıyordum, ter yoruz, tetkik ediyoruz, en mühim yerleri döküyordum. ni seçip alıyoruz. Bazan on sahifelik bir *** yazıdan ancak on sahrını alıkoyuyoruz. Eski devirlerde bu murdar zevke düşÇünkü rehberin 300,000 kelimeden fazla kün olanlar çoktu. Vezirlerin Nasraddini olmaması kararlaştınlmıştır. denilen Hacı İzzet Paşa da onlardan biBüyük salondan çıktık. Diğer bir sa riydi. Bu seksenlik vezir, bir gün taşıdığı gaybet zevkini tatmin için yanındakilere lona girdik. Şu karşıdaki Oscar K. Golldür. bir adamı uluorta çekiştirmeğe başlar, Ansiplopedi Britanyanın ve Meksikaya onun doğru ve yanlış bir sürü fenalıklarıaid dört mühim eserin muharriri. Öteki nı sayıp döker ve sonunda en mühim görO'Neill ile beraber Prowince Town ti düğü kusurunu anlatmak istiyerek kuvyatrosunu tesis eden Frank Shaydir. îşte vetli bir «hatta...» savurur. Lâkin (hatpek maruf bir adam Maxwell Boden ta» njn. arkasmı getiremeden gaybetinî heım, 13 roman, 8 şiir mecmuası ve 3 pi yaptığı adam içeri girer. Hacı İzzet Payes muharriri. Foret A. Lorda gelince şa, şaşırırsa da durumunu bozmaz, misaaltı gazetenin sahibi ve başmuharriri idi... firi güleryüzle karşılayıp oturttuktan sonra mecliste önceden hazır bulunanlara Şu kadm?.. Mery Siegrist. Taymis, Herald, döner: Ne konuşuyorduk, der, bir ayeti Tribün gibi en büyük gazetelerimizde yazı yazmışhr. Bütün dünyayı dolaşan kerime üzerindeydik, değil mi?.. Evet: Hatta matlaul'fecr!.. (Golem) dramını seyrettiniz mi?. Bunun manayi şerifi şudur.... Evet, on sene evvel Pariste gör müştüm. Fakat böyle kepazelikler bugünün ter Bu meşhur dramın müellifi, şimdi biyesine hiç yakışmıyor! buradan çıkan Halperdir. M. TURHAN TAN "Cumhuriyet,, in tefrikas» 55 Bir lâhza, «neden daha evvel onu mes'ud etmedim?» diye düşündü. Sonra, kendi kendine «riyakârlık etme Saniha, dedi. Neden daha evvel mes'ud olma !dım; desene.» Eskilerin «şamı gariban» dedikleri bu mahzun akşam saatinde, aşkma doyma • dan aynlmanın bütün acılığını duyuyor, Ercümendle geçirdiği son gün ona bir hayal, bir rüya gibi geliyordu. Bu tatlı hayal, bu aşk rüyası o kadar kısa idi ki onu uzatmak istedi. Muhayyilesi, şimdi uzaktan silik bir tablo gibi görünen M e r sinden öteye Payasa fırlamıştı. Orada başhyan aşkının bütün anlannı birer birer tekrar yaşamağa başladı. Berrak ve ıhk bir gece idi; ruhlara Sevmek, sevilmek sevişmek arzulan ve ren bir gece... Tıpkı Payasta geçirdiği aşk geceleri gibi bir gece... Ercümendi ilk gördüğü, onunla ilk ta Ercümendin güzel sesi kulaklanndan kalbine bir alev gibi akmıştı. O, muzaffer bir kumandan, kendi yüreği ise teslim olan bir kale olmuştu. Ercümendin kolunda yürürken mağrur ruhu, bu teslimiyetten ne büyük zevk duymuştu. Payastaki o ilk aşk gecesini, Mersinde kendini verdiği günden daha güzel buluyordu. O gece Abldin Daver DAVER bütün varlığile bir ney gibi inlemiş, kâh nıştığı, ilk konuştuğu, ilk çarpışüğı ve nibir meş'ale gibi yanmıştı. hayet ilk öpüştüğü zamanları sırasile haŞimdi, artık bu tatlı rüya bitmiş, ney tırladı. Payas aşkının cenneti olmuştu. susmuştu; fakat ruhundaki meş'ale hâlâ Sonra, birdenbire, el çantasının içindeki mektub aklma geldi. Elini çantanın içı " alev alev yanıyordu. Vapurun uskuru her döndükçe Ercüne sokarak Ercümendin açılmamış mek mendden uzaklaştığını biliyordu. Fakat tubunu okşadı. Parmaklan kâğıda sü ründükçe adeta zerk ve saadet duyuyor bu uzaklaşmanın ne ehemmiyeti vardı. du. Bu küçük zarfın içinde sanki bir tıl Mademki hatırası ruhunda yaşıyordu; bu berrak, ahenktar, hatta şanlı hatıra, onun sım vardı. Benim mahzun aşkım, benim güzel sönük hayatını ebediyen aydınlatmağa zabitim, acaba, şu anda sen de beni dü kâfi idi. Buna rağmen, gecenin karanlığında sünüyor musun? diye içini çekti. «Motosikleti ile tozlu yollarda uçup giderken Mersinin son ışıkları da kayboldğunu görüzgârlara acaba benim ismimi mi söy rünce çok acı bir ümidsizlikle yüreği yanlüyor, köylerin portakal bahçeleri arasm* dı. Akdeniz kıyılarından demek büsbütün dan geçerken benim tenimin kokusunu ayrılmıştı. Hayata yeniden doğduğunu mu duyuyor?» Birdnbire, seviştiklerini birbirlerine iti sandığı bu yerleri, aşkının yurdunu eberaf ettikleri ilk geceyi genc zabitin o gece diyen terketmişti. Ümidsiz bir hareketle kalbini fetheden tatlı sözlerini hatırladı. kollarını, sahile doğru uzattı. O ta uzak" tım. Böyle şeyler, senin gibi fazla has tanbula varır varmaz kendisine mektub sas ve hayalperest kadmlann hepsinin ba yazmasını rica ediyordu. «Burada, sizden şına gelir. Bu, ciddî birşey değildir; ça uzak geçen hayatımda yegâne teselli ve buk geçer. Cenub sahillerinin ılık ve ko saadet, mektublarınız olacaktır» diyordu. kulu havası, sonra, senin şiir ve hayale Kâğıdın dört sahifesini tamamile dol düşkün tabiatin, iyi ve merhametli kalbin duran bu mektubu, Saniha defalarla o nihayet biraz da benim kayidsizliğim ve kudu. Arada bir durarak vapurun bor tedbirsizliğim, buna sebeb oldu. Birkaç dalarma çarpıp öpüşür gibi sesler çıka gün sonra Istanbuldayız. Bir hafta sonra, ran dalgalann fışırtısını dinliyor, sonra, herşeyi unutursun; o yaramaz mülâzimi tekrar yeni baştan okumağa başlıyordu. de... Gel, yat yavrum. Bak, deniz sütUskurun dönüşü, makinenin sesi, va leşmeğe başladı. purn biran evvel gitmek ister çırpınhsı Kamaralarma çekildiler. Süha alt ya onu üzüyordu: tağa, Saniha üstündekine yattı. Fakat u Ne hızlı gidiyor! Beni mahzun aşyumadı, uyuyamadı. Bir müddet sonra kımdan biran evvel uzaklaştırmak için mi kocasmm nefes alışından uyuduğunu anlar bu kadar acele ediyor? anlamaz yatağın keten perdelerini kapaSaniha, mülâzim Ercümendin mektu dı, yastığın altından çantasını aldı, için bunu değil; genc zabitin varhğında tecelrum! den Ercümendin mektubunu çıkanp zar li eden Aşkının mektbunu, Hulyasının fı açtı ve perdenin aralığmdan gelen ışığa yazısmı okuduğunu anladı. Ağlıyor musun Sani? Süha, bir kolile karısınm vücudünü tutarak okumağa başladı. Sonsuz bir şefkatle mektubu öptü, sonşefkatle sardı. Onun üzüntülü mustarib Bu, sevgi ve hüzün dolu, biraz çocuk" ra, küçük küçük parçalara ayırdı. Lumbaşını kendi sağlam göğsüne dayadı. ça yazılmış bir mektbdu. Ercümend, saf buzu aralıyarak elini dışan uzattı, avcu Ağla, gözüm ağh, dedi. Biten ro ve masum bir ifade ile küçük evde, ken nu açtı. Ercümendin mektubu, bir kele manına ağla! Gözyaşları seni teskin eder. disine karşı soğuk davranmasındaki, ve bek sürüsü gibi denizin sonsuzluğuna doğsusmasındaki sebeb ve hikmeti bir türlü ru dağılıp uçtu. Saniha sesi titriyerek: Süha, Süha, nekadar bedbaht ol anhyamadığını itiraf ediyor, sevgili SaniVe Saniha, kirpiklerinde tatlı yaşlar hasmı böyle kederlendirdiği ve onun ince titriye titriye dalgalann teselli edici fışırduuğumu bilsen; dedi. lArkası varj Uzülme karıcığım, üzülme haya ruhunu kavrıyamadığı için af dileyor, Is tısı içinde uyudu.