11 Aeustos CUMHURİYET Bartın vapurunun geçirdiği müthiş kaza Tekirdağ açıklarında görülmemiş bir siklon küçük gemiyi az daha batırıyordu IBaştarafı 1 inct sahijede\ sonra beş raddelerinde Tekirdağına geltniştir. Vapur, gece saat dokuz buçuk raddelerinde Tekirdağından kalkmıştır. Vapur bkeleden kalkmadan evvel, daha saat sekiz raddelerinde karada ve uzaklarda ke sif bulutlar ve şiddetli şimşekler görü! mekte idi. Fakat bu fırtına vapurun ar kasmda kalan ufuklarda ve o kadar u zakta görünüyordu ki bunun herhangi bir suretle denize yaklaşması kimsenin akloıdan bile geçmiyordu. Mektebler ı Giris sarfları = Kız Muallim mektebleri Kız muallim mekteblerine parasız yatılı talebe kabul şeraiti: 1 Türk olmak. Ulusal duygunun sağlamlığı, karak terinin düzgünlüğünü öğretmenler kuru lundan alacağı bir tezkere ile isbat etmek. Birinci sınıfa girecekler için yaşı 15 ten az 19 dan fazla bulunmamak. Sıhhat raporu bulunmak (mekteb doktoru tara fından) 2 Birinci smıflara orta okullardan mezun olan pek iyi ve ve iyi dereceler mezunlan, ikinci ve üçüncü sınıflara lıse ikinci ve üçüncü sınıflanna iyi derecede geçmiş olanlar almacaklardır. Ancak lıse ikinci ve üçüncü smıflanndan öğretmen ckullarının mukabil sınıflanna geçmek istiyenler meslek derslerinden hntihana tâbi tutulacaklardır. 3 Seçimde şehid çocuklarile yetimler üstün tutulacaktır. 4 Öğretmen okullanna girmek istiyenlerden bu şartlan uygun talebe seçi lerek evrakı en geç 1 eylule kadar Ba kanlığa gönderilecektir. 5 Kayidler her pazartesi ve per şembe günleri saat 9 12 ve 14 17 arasında yapılacak ve 27 ağustos akşamına kadar sürecektir. Yukandaki şartları haiz olanlann beraberlerinde getirecekleri kâğıdlar şun lardır: 1 Nüf us tezkeresi. 2 Çiçek aşısı raporu. 3 Tahsil vesikası. 4 6 5 x 4 büyüklüğünde 6 foto graf. 5 Okuduğu okuldan alacağı çalışkanlık ve ahlâk vesikası. 6 Kayidlere 6 ağustostan itibaren başlanacaktır. Arzımız taşlanacak! Dünya çok kesif bir şehab yağmurunun içinden geçiyor Bu hâdise esnasında küreye hacerisemaviler düşmesi ihtimali de var Çakar almaz akmak, vaktile hazarî ve seferî büyük önem taşıyan bir âletti. Kav, onunla tutuşturulurdu, tüfeklerde zemberikliği o yapardı. Sıkı bir vuruluşla kıvılcım çıkararak kavı, tüfek barutunu turuşturan taş ta bu çelikten yapılma âlete izafe olunarak çakmak taşı diye anılırdı. Çakmaklar, yay biçiminde yapıldığı için o şekildeki papuclara çakmak papuc denildiği gibi bir takım kayıklara baştaraflannm yayımsı oluşundan dolayı çakmak başlı adı verilirdi. Fitilli ve kapsollu tüfekler arasında harb alet leri tarihî bakımmdan bir merhale teşkil eden zenberekli tüfeklerin de ach çak maklı idi. Bir mucize Anlatıldığına göre, adeta mucize kabilinden o sırada çakan bir şımşekten istifade eden kaptanın soğukkanlılığı, dirayeti, tecrübesi olmasaymış vapur bir daha doğrulmağa fırsat bulmadan dev rilecekmiş. Rüzgâr, fırtına, dalgalar her saniye istikamet değiştirerek her taraftan hücum etmeğe başladığı bir sırada ahnacak istikameti görebilmek için yegârte çare olan puslanın elektrik lâmbası kazaya uğrıyarak sönmüş ve kaplan ne yapacağını tayin edemez bir hale gelmişken birdenbire şiddetli bir şimşek ortahğı aydınlatıyor. Gece yarısına doğru Geceyarısım birkaç dakika geçe, rlız gâr, fırtına şimşek ve bütün manasile buluttan boşanırcasına şiddetli yağmur, anî bir »urette vapuru yakalamıştır. Güvertede açıkta yatan yolcular sırsıklam bir halde ambarlara koşmuşlardır. Fırtına, yağmur, şimşek, yıldınm dakikadan dakikaya şiddet ve hiddetini artırmağa başla mış, adeta dehhaş bir afet halini almıştır. Halk korkudan şuraya buraya kaçışma ğa, bağırmağa başlamıştır. Ambardaki halk arasında bulunan ve Marmara adasından Istanbula gelmekte olan 120 kadar kayıkçı Lâz, hep birden cankurtaran kuşaklanna hücum ederek yukanya kaçışmağa başlamışlardır. Böylece yolcular arasında panik başlamış, bütün halk ambardan yukarı, güverleye çıkmak için bir tek merdivenin bulunduğu tarafa hücum etmiştir. Minare boyu su Bu aydınlıkta, kaptanın gözleri yan dan gelen müthiş bir su sütunu görüycr. Bazılarının dediklerine göre, minare boyu yükseklikte olan bu sütun (siklon, si fon, tulumba da derler) olduğu gibi yan dan vapurun üzerine gelirse kurtuluş imkânı ve ihtimali yoktu. Kaptan fevkalâde bir manevra ile vapurun burnunu sü tuna doğru çeviriyor. Yüzlerce insan ve hayvanla yüz binlerce lira kıymetindeki emtia ve vapur böylelikle kurtanhyor. Birincisi en şiddetlisi, en dehşetlisi olmak üzere siklon birkaç defa vapura sal dınyor. Bütün bunlar kaptan ve ona inkıyad eden mürettebat sayesinde atlatılıyor. Kaptan da dahil olmak üzere vapurun üstünde bulunanlar adeta havasızlıktan ve suyun şiddetinden boğulur gibi oluyorlar. Vapur devriliyor Tam bu sırada vapur sağa ve aırbar yolculannın birikmiş olduğu tarafın aksine birdenbire yatıvermiştir. Kamaralardaki yolcular, kadın, erkek, çoluk çocuk karmakanşık ve yançıplak halde yukarı salonlara koşmuş, ambarlarda, kamara larda, salonlarda, her tarafta feryad, figan... Anne, baba... Evlâdım, yavrum.. Allah, Allah batıyoruz... gibi her ağızdan çıkan vaveylâ içinde vapur halkı karmakanşık olmuştur. Kamaralardakilerin hali Kamaralarda rahat uykuya dalanlar neye uğradıkla nnı bilmeden dehşet ve korku içinde kapılardan dışan hü cum ediyorlar. Kamarot Şuayb imdadlanna yetişmezîe birbirlerine geçecekler, koridorda, Fedakâr kamarot Şuayb merdivenlerde bir birlerini çiğniyecekler... Fakat bu genc büyük bir soğukkanlılıkla kamaralar arasında koşuyor: «Korkmaym, birşey yck.. Korkmayın...» diyerek herkesi teskin ediyor. Pencereleri kapıyor, düşenlerin kalkmasına yardım ediyor, yukarıdan aşağıya hücum eden sularm kamaralara girmemesine çareler anyor... Göklerin, havalann, denizlerin gazabı ve hiddeti yatışır gibi bir hal alınca yolcular, ufak gruplar halinde konuşuy^rlar. Herkes hâdiseyi bildiği gibi anlatmak istiyor. Biçare koyunlann üzerine bir takım sandıklar düşüyor. Birçoklan yaralan mış... Sahibi yirmi tanesini kesmeğe mecbur oluyor. Ambarlardan birinde öküzler, koyunlar, tavuklar ve piliçler hep bir arada bulunuyor... Hatta, dediklerine göre bu sırada bir hırsızlık bile oluyor. Bir kadın, canmı kurtarmak için birinci mevki salonuna gir meğe çalışan diğer bir kadına yard.m ederken çantasını çalıyor... Bir taraftan ay çıkıyor, diğer taraf tan, uzaklarda hâlâ şimşekler çakıyor... Bunları gördükçe halk hâlâ tehlikemn geçtiğine inanamıyor. Böylece «Geçmiş olsun, verilmiş sadakanuz varmış... Allah kurtardı...» gibi mütekabil söz ve sohbetlerle sabah olu yor. Vapur, bütün bu felâketten bihaber uyuyan îstanbula vanyor... Saat beşte Tophane nhtımına yanaşıvor. ŞEHÎR ÎŞLERI Taksiler hakkında bir emir Otomobillerin adam başına on kuruş alınmak suretile yolcu taşımaları mene dilmişti. Halbuki, geceleri şoförlerin bu memnuiyete riayet etmedıkleri testıt edılmiştir. Bunun önüne geçılmesı dün Belediye şubelerine tamimen emredilmistir. Kaptan ve çarkçının müdahalesi Başta kaptan ve çarkçıbaşı olmak ü « re bütün vapur mürettebatı bir taraftan halkla, diğer taraftan deniz, fırtına, şimşek ve yıldırımlarla uğraşmak ıstırarında kalmışlardır.. Bu pek feci şerak içinde kaptan kumanda köprüsünde fırtmanın şiddetinden yerlere düşe kalka ikınci kaptan ve serdümen ile, büyük bir so ğukkanlılıkla vapuru idare ederken çarkçıbaşı Adil yumrukla tekme ile halkın güverteye çıkmasma mâni olmuş, tayfa larm bir kısmı hayvanlann bulunduğu ambarlarda yular ve zincirleri kopan hayvanlann bir tarafa birikmemesi için çalışmışlar, diğer bir kısım tayfa bazı yolculann da yardımile ambarlarm ka paklannı kapamağa uğraşmışlardır. Bu dehşet, bu ana baba (bu sefer günü değil) gecesi, ölümle hayat arasındaki bu mücadele bir saat kadar sürmüş ve saat bir buçuğa doğru fırtına dinmeğe yüz tutmuştur. Işte ancak bundan sonra olan bitenler hakkında malumat alınabilmişrir. Meğer bu adi bir fırtına değil, emsaline nadir tesadüf edilir bir siklon imiş... Vapurun birdenbire batar gibi bir yana yatmaşı bu siklondan ileri gelmiştir. Çok şükür ki vapur, ambar yolculannın bifikmiş bulunduğu mukabil tarafa yatrmş .. Yoksa, vapurun yattığı tarafta yolcular da birikmiş bulunsaydı, bir tek ferd kur tulmadan vapur bir anda kudurmuş deniz dalgalan arasında kaybolacakmış. Sahillerin tehlikeli kısımları Deniz kazalarının önüne geçmek mak" sadile, Belediyenin sahillerde tehlikeli ve anaforlu yerleri tesbit etmeğe karar verdiği yazılmıştı. Bunun için, dün kaymakamlıklara da emir verilmiştir. Kayma kamlar icab eden tetkikatı yaptıracak lar ve tehlikeli yerleri tesbit ederek buralara (tehlikelidir) levhalarını astıracaklardır. Ahşab binalardaki yangm tertibatı Kat kat kiraya verilen ahşab binalarda ve pansiyonlarda yangın söndürme tertibatma riayet edilmediği, Belediye memurlan tarafından yapılan tetkikattan anlaşılmıştır. Halbuki, otel ve pansiyon talimatnamesine göre, buralarda itfaiye tertibatma itina edilmesi icab etmektedir. Bunun için Belediye, buralarda lâzım gelen tertibatın ikmal ettirilmesine karar vermistir. Pansiyonlar için doğrudan doğruya Belediye memurlan, diğer ahşab binalar için de mahalle mümessilleri taki batta bulunacaklardır. Ekmek fiatları indirildi Nark komisyonu, un ve buğday fiat lanndaki düşüklüğü gözönünde bulun durarak ekmek ve francelâ fiahnı yeniden tesbit etmek karannı vermiştir. Yeni narka göre, birinci nevi ekmek on bir buçuk kuruştan on para noksanile 11,10 paraya, ikinci nevi ekmek on otuz paradan on buçuk kuruşa, francelâ ise İ6,5 kuruştan yirmi para noksanile 16 kuruşa satılacaktır. Küremiz, 9 ağustosta, bu ayın on dördüne kadar devam edecek olan bir seyahate çıkmış bulunuyor ve bu günlerde bir şehab yağmuru altında kalmamız ihtimali vardır. Farkında olmadan senede iki defa yaptığımız bu yolculuğa, bu yıl, Peltier kuyruklu yıldızı ile adı konmıyan diğer bir kuyruklu yıldız da uzaktan seyirci olmuşlardır. Dünyamız, bir defa kışın, bir defa da yazm, güneşin etrafında dönen dağılmış bir seyyare enkazı arasmdan geçmektedir. O suretle ki, güneşten bu seyyarelere akseden şualar bize kadar ulaşır ve havayı Ehemmiyeti bu kadar geniş olan çakısıtır. Ancak bu ısıtma hâdisesi kışa mahmaktan iktısadî ve lisanî bir takım üreBir şehab kümesi sustur. Yaz mevsimindeki geçişte hâdise Çünkü, etrafa saçılan parçalar toplanıp meler vücude gelmemesine imkân yoktu. bunun zıddıdır ve hava, ısınacağı yerde Şimdi bir hatıra olarak yaşıyan Çakmakbir derece kadar soğur. Muhakkak olan ta tetkikten geçirildiği zaman bunlann çılar çarşısı ve hiçbir işe yaramıyan boş birşey varsa, o da son günlerdeki hava nikel, plâtin, demir, kobalt iridium ve sikafalı adamlara verilen çakmaksız sıfatı şeraitinin bu semavî hâdise ile pek ya yah elmastan mürekkeb olduğu görül o cümledendir. kından alâkadar olduğudur. müştür. Bütün taşlann ağırlığı 10 mil Fakat çakmakla ilgili olarak dilimize Nadir vukua geen semavî hâdiselerin yan ton olarak hesab edilmiştir. geçen şık tabirlerin en manalısı «çakar Acaba bu semavî taşlann menşei nehalk tarafından daima korku ile karşılanrnası; doğrudan doğruya bir felâkete, dir? Seyyare parçalan küremize döküle almaz» dir. Bu tabirin mefhumunu kavkürei arzla gök yüzünü dolduran ışıltılı döküle günün birinde sema mi boşalacak? ramak için şöyle bir tasvir yapmak lâzım âlemlerden bırı arasında bir musademeye Alimlerin bu hususta verdikleri ma gelir: Boyu bosu yerinde, görünüşte çok intizar edilmesi, yahud, bu gibi hâdise lumat çok şayanı dikkat olmakla beraber zinde bir adam. Yürüyüşünde toprağı kalerin ileride zuhur edecek arzî hengâme gene noksandır. Evvelâ şurasını nazan çnracak kadar salabet, bakışlannda «yalere, âfetlere, musibetlere, muharebelere dikkatle almak lâzımdır ki, senede, irili kanm» diyen kmlcımlı bir mehabet var. işaret sayılması, beşeriyetin ezelî tema ufaklı yüz elli milyar yıldız küremize Görenler herıfin endamma, geniş adım yüllerinden biridir. Küremizin bu yaz çarpmakta ve bunlann bize bıraktığı par lanndaki salâbete, gözlerindeki parlak Perseid denılen bu yıldız kümesi arasm çalar yer yuvarlağına, bir çığ gibi ek * lığa hayran oluyorlar. Her kadın başı bu dan geçisi de belki Peltianin ZUıhurile lenmektedir. Saniyede 50, 60 kilometro yürüyen heykeli süzmek için iki kere geayni tarihe tesadüf etmesinden dolayı süratle inen bu taş parçalan bizim havayı riye çevriliyor. Işte bu alımlı ve çalımlı yürüyüş, bu imrenişli temaşa sırasmda oldukça endişe uyandınnışbr. nesimimize dahil olduğu zaman, 120 kicıhzın biri pehlivan yapılı adamın nasılsa Yıldız kümesi arasmdan geçişimizin u lometro irtifaa kadar yaklaşmca, havaayağma basıyor, nasınnı incitiyor. Şimdi mumî bir felâket doğurması ihtimali va ya sürtünme neticesi olarak nanbeyza herif gazab halindedir, boyuna köpürii rid olmadığı muhakkaktır. Ancak, âlinr haline gelmekte ve ekseriya hararetin şidyor, boyuna küfür püskürüyor. Kazayı ler, Perseid yığınının, dünyamızı birkaç detinden paralanarak gözden kaybol yapan cıhz, ilkin tarziye vermek isterken tane parlak fişekle mi yoksa muazzam maktadır. öbürünün haddini aştığını görünce kızıbir ıştk yağmuru, bir donanma ile mi kar Menşelerine gelince, bunlar iki nevi yor, daha ağır sözlerle mukabeleye başşılıyacağını tayinde mütereddid bulunu dir. Bir kısmı, bilhassa iri hacerisemaviler, lıyor. Sahneyi seyredenler bir faciaya şayorlar. Şu var ki, bu yolculukta, ihtiyar hiç beklenmediği zamanda birdenbire hid olacaklarını sezinsiyerek telâş içinde. küremizin, hafif veya şiddetli surette taş inen ebedî bir tehdid gibidir. Diğerleri, Fakat ağızlarda başîıyan dalaşmanın lanacağı şüphesizdir. Perse bürcüne mensub Pesseidler, yahud sonu hiç te umulduğu gibi çıkmıyor. YüYıldız kümelerinin, zaman zaman bize Leonidler, Andromedidler gibi güneşin rüyen heykelin gazabı, üstüne bir kova su gönderdiği haceri semaviler hakkında etrafında beyzî bir mahrek takib ederler dökülmüş bir külçe ateş gibi sünüveriyor, bir parça malumat vermek faydasız de ve küremize zaman zaman çarparlar. Galebe cılızda kalıyor. Işte bu gibi sonğildir. Bu taşlann içinde, bütün bir şehri Bunlar, semada, rastgele serpilmiş yıl suz kızışlar, neticesiz kabadayılıklar gösharab edecek kadar büyük olanlan var dızlar olmayıp, dağılan, kaybolan asli teren kimselere, çakar almaz, derler ki dır. 30 haziran 1908 de küremiz ve bere vücudlerinin eski işgal ettiği noktada bu gerçekten canlı bir tabirdir. ket versin Siberyanın ıssız kayalıklanna lunmakta ve onun takib ettiği ayni istikaBiz bu tabiri hatırlatacak hareketleri düşen muazzam bir haceri semavî, öyle meti kemali sadakatle takib etmektedir en çok «iyasî meselelerde görürüz. Bazan bir sadme ve o derece müthiş bir tazyiki ler. nesimî vücude getırmıştır ki kılometro Manzumei şemsiyeyi teşkil eden sey bir hükumetin başka bir hükumeti sert nolarca imtidadmda arazi karmakanşık ol yareleri, yanyana iki tramvay raymda ha talarla protesto ettiği vâkidir. Yazı ile muştur. Tazyiki nesiminin şiddetini tarif reket eden iki tramvaya benzetmek ve o tarize ve taarruza uğnyan hükumetin o edebilmek için, bunun İngilterede bile tramvaylar nasıl çarpışmadan her biri muz silkmesi, bildiğinden şaşmaması ve kaydedildiğini söylemek kâfidir. Bu se kendine mahsus rayda yürüyorsa bu sey kuru gürültüye pabuc bırakmaması üzemavî taş bir şehrin ortasma düşseydi, hiç yarelerin de tokuşmadan kendi yolîanna rine protestoyu yapan, ültimatom vere şüphe yok ki felâket ölçülemiyecek ka devam ettikleri neticesini çıkarmak dcğru cekmiş gibi davranan taraf sessızleşti mi, çakar almaz olduğunu isbat etmiş de dar büyük olurdu. olur. mektir. Bu taş, düştüğü yerlerde, dört metro Dağılmış seyyarelerin küme halindekı derinliğinde, 10 ilâ 50 metro genişliğinde bakiyelerine, yani şimdi dünyamızm için• sc • f , çukurlar açmıştı. Etrafa dağılan parça den geçmekte olduğu neviden kürrele. *. Biz Türkler çakmak devrinin kapanıp lann mecmuunun ağırlığı 130 tona baliğ gelince, bunlar, eski kuyrukluyıldızlaruı ta kimyevî kibrit icad olunduğu vakit bu oluyordu. Yani büyük bir lokomotifin patladıktan sonra semada bırakhklan yeni keşfe bir ad takmak istemiş ve çaksikletine müsavi bir ağırlık! artıklardır. maksız demiştik. Hamızı kibrit, humzu Fakat, gerçekten birer dağ iriliğinde kibrit gibi tabirleri bildiğimiz halde ince olan asıl büyük haceri semavilerin sikleti bir çöpün tepesine balmumu zerresi gibi öyle yüzlerce filân değil binlerce hatta konulan kükürt terkibli nesneyi, gene milyonlarca ton olarak hesab edilmekteçakmağı hatırlıyarak adlandırmak istemişCumhuriyet Halk Partisi Genyön ve dir. Dünyanm muhtelif yerlerinde keş lik. Sonralan bu ismi unuttuk. Çakmağın fedilen haceri semavî bakiyeleri arasında İlyönkurullan dün saat 16,5 ta Cumhuhalefıne kibrit demeğe başladık. Fakat en şayanı dikkat olanı Amerikada, Ari riyet Halk Partisi îstanbul merkezı bi Kibrin înhisarını idare edenler yüzde zamada keşfedilenidir. Dünya rekoru nasında toplanmıştır. Genyönkurul top sekseni yanmryan kibritleri elimize rutuşnu kıran bu semavî taş, yere düştüğü za lantısma Cumhuriyet Halk Partisi Geturmak suretile bize çakmağı hatırlatmak man 1200 metro kutrunda ve 1 70 metro nel Sekreteri ve İç İşleri Bakanı Şükrii lutfunda bulunuyorlar. Yalnız şu fark derinliğinde bir çukur açmış, sukut esna Kaya, İlyönkurul toplantısına da Vali var: Eski kibritlere çakmaksız diyorduk, sında yerden fışkıran topraklar, çukurun ve Cumhuriyet Halk Partisi îstanbul başkenarında 40, 50 metro yüksekliğinde bir kanı Muhiddin Üstündağ riyaset etmiş bugünkülere çakar almaz demek zorunda dırvar teşkil etmiştir. Bizzat haceri sema tir. Toplanü geç vakte kadar devam et kalıyoruz. vî efsanevî bir servet teskil etmektedir. miştir. M. TURHAS TAN i Halk Partisindekî toplantılar in tefrikaii 33 Ercümend, o alün renkli göz bebeklein pmltısı içinde beliren harikulâde fusun ve cazibeye kapıldı, kuvvetli bir ürperme ile titredi, benzi sarardı, gözlerini kapamağa mecbur oldu. Halbuki Sani hanın sihirli bir ateşle parlıyan göz be bekleri emrediyordu: Beni sevmeni istiyorum, beni bitmez tükenmez bir aşkla sevmeni istiyorum. Çağanoz gelip te yemeğin hazır olduğunu haber verdiği zaman Süha: Artık lokantada yemek yemekten btktım, dedi. Birkaç gündür, bir sürü yabancı da peyda oldu. Burada dördümüz başbaşa yemek yeriz. Olmaz mı? Ali Dayıya söyliyeyim, bize burada bir sofra hazırlatsın. Bu akşam bol bol bira içe riz. Saniha, çok memnun oldu. Bravo Süha! Kendunizi Istanbu lun büyük birahanelerinde sanırız. dedi. Lokantadan geçerlerken Ercümend, genc kadının kulağma fısıldadı: Rica ederim. Oraya gitmeyiniz. Saniha, memnuniyet ve muhabbetle başmı eğdi ve genc zabitin omzuna doğru iğilerek yavaşça: Peki, dedi. Sonra, kocasına döndü: Bugün, bayramın ikinci günü. GeAbidin Daver DAV'ER ne içeride kıyamet kopar. Gürültüden baSüha ağzmı şapırdatarak ilâve etti: şım şişiyor. Ben, meb'us beyin salonuna Peynirli francelâ da yaptınnz. gidiyorum. Haydi, sen de gel. Yüzbaşı Saniha kocasını takdir etti: Rifat Bey de, Ercümend Bey de gelirler. Ne güzel şeyler bulursun koca Eğer, mutlaka istersen, Ali Dayıyı da cığım. çağınnz. Malum ya sen onsuz edemez Fakat sofrada, Saniha da Ercümed de yemeklere el sürmediler. İkisi de sanki sın. Ercümend, Sanihaya yavaşça: bir şeyden korkuyormuş gibi susuyorlar Teşekkür ederim. Çok lutufkâr dı. Arasıra bakışıyor. Birbirlerinin bakışında, yalnız sevişenlerin gözlerinde oku smız, dedi. Sizi o arka salonda görünce, nan muhabbet ve harareti görerek büyük bilseniz nasıl sinirleniyorum. Söz dinliyen bir kız çocuk gibi, uslu bır saadet duyuyorlardı. Karşı karşıya ouslu, mınldandı: turduklan için bu daracık masada bazı Bir daha hiç gitmem oraya... bazı dizleri birbirine sürünüyordu. O vaFakat Süha, kalabalıktan, gürültüden kit, her ikisi de tirriyordu ve Ercümend, hemen iskemlesini biraz geri çekiyordu. uzak, sessiz odada sıkılıyordu. Ali Dayı, nıüşterileri fazla iken orada oturamıyor, Yavaş yavaş müşteriler gelmeğe baş büfeden uzak olduğu için garsonlar, ça ladığı zaman onlann yemekleri bitmişti. buk hizmet edemiyorlardı. Saniha, Ercümende rica etti: Süha, masayı iterek kalktı. Ercümend Bey, şarkı söyleyiniz, Haydi, arka salona gidelim, dedi. bir oyun icad ediniz. Yoksa Süha gidecek hepinizi de beraber sürükliyecek. Ercümend: Dunm, dedi. Size İstanbulda yeni çıkmış bır şarkı söyhyeceğun. Siz daha bunu işitmediniz. Gidip bir iki arkadaş bulayım, yalnız söylenmez. Süha bağırdı: Öyle ise birkaç şişe de bira ısmarla. Birkaç mülâzim arkadaşile beraber geldi. İstanbulda oynanan yeni bir operetten bır iki eğlenceli parça okudular. Bazı yerlerini ayn ayn okuyorlar. Sonra, hep birden nakaratı tekrar ediyorlardı. Operetten bır parçayı da, kadına aid olduğu için, Sanihanm söylemesi icab ediyordu; fakat Saniha: Hem sesim güzel değil, hem de bu parçayı bilmiyorum, dedi, söylemedi. Onun yerine de Ercümend okudu. Genc zabit, artık, neş'esini bulmuştu. İmtihanda smıfı geçerek tatile kavuşmuş bir çocuk gibi idi. Başka şarkılar, türküler okudular. Sühanın çok hoşuna gittiği için Halimeyi de söylediler. Afif bir genc kadının yanında söylenmemesi, nezaket ve terbiye icabı olan yerleri gelince, Ercümend Türkünün ya kelimelerini değiştiriyor, yahud da büsbütün atlayıp geçiyordu. Halbuki bizzat kocası ve ona bakarak diğer erkekler Sanihaya açıktan açığa erkek bir arka daş maumelesi yaptıklan için, ondan sr kılmağa lüzum görmüyorlardı. Dürüst bir gencin nişanhsına gösterdiği hürmet kâr nezaketi andıran bu hareket karşısmda Saniha, büyük bir şükran ve minnet duydu. Bu ara kapıya güm güm vuruldu. K r sık bir sarhoş sesi bağınyordu: Ercümend Bey, Ercümend Bey, şerefinize bir rakı içmek isterim. Kâtib, kızdı: Gene mi bu sarhoş herif, dedi. Ercümendin şarkı söylediğini duyar duy maz hemen balta olur. Başlar gazel okumağa... Ercümend, herif, senin sesine âşık vallahi! Fakat çok yılışık olduğu için benim de, fena halde, sinirime dokunu yor. Kalktı, gidip kapıyı sürmeledi ve kapının arkasmdan: Mülâzim Ercümend Bey, yok burada, diye bağırdı. Fakat dışarıdaki ses kâh ricacı, kâh hiddetli, bazan da adeta ağlar gibi de vatn ediyordu: Ben beyimle laeraber şarkı söyle ^ mek isterim. Saniha ile Süha gülüyorlardı. Ge: kadın Ercümende sordu: Kim bu adam ? Bu işi sarhoşluğa vurmuş eski bir hanendedır. Vaktile alkolik olmazdan evvel çok san'atkârmış. Hâlâ, sesi ya nıktır, usulü iyidir amma kafayı çekince cıvık, sulu, küfürbaz olur. Tahammül edilmez. Benim burada olduğumu anladu Artrk rahat vermez. Gideyim ona bir rakı ısmarlıyayım. Başka türlü kurtuluş yoktur. Kâtib: Kabahat sende Ercümend, dedi. Bu ayyaş herife yüz veriyorsun. Rakı ıs marlıyacağına bir tokat yapıştır. Cehennem olup gitsin! Sen yapamıyorsan ben serseriyi kulağından tutup atanm. Fakat o söylenirken Ercümend dışan fırlamış, kimbilir, nasıl büyük bir derdi, acı bir felâketi unutmak ve avutmak için kendini içkiye vurmuş olan bu bedbaht ve sefil san'atkân büfeye götürmüştü. Bir iki dakika sonra gelip yerine oturdu. lArkaat var] i 1