8 Ağustos 1936 CUMHURÎYET Mektebler İngiliz havacılığı yaratıyor Fransız mektepleri Tedris ve terbiye sistemleri Yazan : Profesör Salih Murad 9 SaatralveSaıre Unjversiteler FRol Santwl MernurMektebî Potiteknik ff/yazıye Sınıf i mektepier Mektebı Giriş şeraiti Siyasal Bilgiler Okulu [Mülkiyel Gazetemiz, çocuklannı mektebe vermek istiyen babalarla ortamekteb ve liseleri bitiren genclere bir hizmet olmak üzere bundan sonra hergün bu sütunda her mektebe ve fakülteye kayid ve ka bul şeraitini muntazaman yacaktır. Bugün Siyasal Bilgiler Okulu (Mülkıye) nin şartlarını neşrediyoruz. Siyasal Bilgiler Okulu, yüksek derecede bir ihtısas ve meslek müessesesidir. Son sınıfta okurlar malî, idarî, siyasi şubelere aynlırlar. Okula alınacak talebenin üçte ikisi Finans Bakanlığı hesabına tahsil edeceğinden bu miktar okur son sınıfta malî şubeye ayrılacaktır. Okula girme şartı: A Yaş, 18 den küçük ve 25 ten büyük olmamak. B Lise mezunu olmak ve olgunluk imtihanını vermiş bulunmak veya liselerin eski imtihan talimatnamesine göre mezunıyet imtihanında kazanmış olmak. C Sıhhatının tahsıle ve mecburî hızmete müsaıd bulunduğu ıdarenin göstereceği bir hastane raporile sabit olmak. Müracaat şekli: Müracaat İstanbulda Beşıktaşta Yıldızda Siyasal Bilgiler Okulu Direktörlüğüne veya Ankarada Dil Tarih Fakültesi Direktörlüğüne istida ile yapılır. Müracaat zamanı: Namzed kaydine 17 ağustosta başlanır ve eylulün 30 unda nihayet verilir. Yazı ile müracaat edenlerin nihayet eylulün sonunda Ankarada veya İstanbulda bulunmalan lâ zımdır. Kayid için müracaat günleri: 17 ağustos 1936 pazartesi gününden itibaren pazartesi ve perşembe günleri öğleden ev vel saat 10 dan öğleden sonra saat 15,30 a kadar namzed kaydi yapılır. Okula verilecek evrak: Diploma ve hüviyet cüzdanının asıllan, 6 tane 4 , 5 x 6 boyunda fotoğrafi, aşı ve hüsnühal kâğıdı. Seçme sınavının olacağı yer ve za man: Seçme sınavı ayni zamanda hem Ankarada Dil Tarih Fakültesi binasında hem de İstanbulda Siyasal Bilgiler Okulunda yapılacaktır. Bu sınavlar 5/10 936 da başlıyarak 8/10/936 da bitecektir. Sınav yapılacak dersler: Edebiyat, riyaziye, tabiiye, tarih, coğrafya, felsefe, lisan. 5/10/936 pazartesi öğleden evvel saat 8,5 ta edebiyat, tarih. 6 7 10/936 salı öğleden evvel saat 8,5 ta coğrafya, tabiiye. 7/10/936 çarşamba öğleden evvel saat 8,5 ta riyaziye. 8 10, 936 perşembe öğleden evvel saat 8,5 ta felsefe, lisan. Kabul edileceklerin ilân tarihi: İstanbulda 15 10 936 da, Ankarada 16/ 10 '936 da ilân olunacaktır. «Birleşik tayyarele*» yapılmağa başlandı Birbirine bitişik olarak uçan iki tayyare saatte 260 kilometro süratle Transatlantik seferleri yapacak İngiltere, 28 tayyare nakliye gemisini doldurmak üzere inşasına başladığı deniz tayyarelerden birincisinin tecrübesini bitirmiş ve şimdi «birleşik» bir deniz tayyaresi tipinin imaline girişmiştir. Bu muhtelit tip, İngiliz ihtırat olup sevk ve idare hususunda daha fazla serbestıye sahib ve daha ziyade hamule almağa müsaıddir. Hava Nezareti ve İmperial Airvvays tarafından müştereken sıparış edilen bu «birleşik» tayyare gerek askerî, gerek ticarî bakımdan çok büyük bir kıymetı haizdir. Projenin esası, iki tayyarenin, üstüste biribirine raptedılmesinden iba rettir. Ustteki tayyare, asıl seferi yapacak olup, havalanırken, mânı teşkıl et mesı ıhtimali olmaksızın, haddinden fazla hamule alabilecektir. Alttaki tayya re daha az hamule yüklenecek ve her iki tayyare birden havalanacaklardır. Yu karıki tayyare ile aşağıki tayyarenin motörlerının mecmu kuvvetı 5000 beygırdır. İki tayyare, biribirine merbut oldukları halde muayyen bir yüksekliğe çıkıp ta, sekiz motörün kuvvetile mütenasib ufkî bir sürat elde ettikleri zaman, Aerodinamik kuvvetler, tayyareleri birbirinden ayırmak istidadı gösterir ve ayni zamanda, her iki tayyarenin pilotu, bir meka nizmayı harekete getirmek suretile rabıtaları gevşetirler, yukarıki tayyare yalnız basına seyahate devam eder. Kuyruklu yıldız ört beş gündenberi tepemizde bir kuyrukluyıldız var, fakat şu koskoca şehır halkından tek bir kımsenın başını göke kaldırıp ta yıl dıza baktığı yok. Halbukı yüz yıl önce böyle bir yıldız, göriindüğü yerlerin al tını üstüne getirırdi, insanların uykusurnı kacırıp yüreklerıni halecan içinde bıra kırdı. Çünkü beşer âleminin gökten idare olunduğuna ve her Adem oğlunun ağ • zında bir gem olup bu gemin de sema lardan evrilip çevrildiğine inanırlardı. İdrakleri hurafelere bağlamak için vicdanlara asılanan bu batıl imana göre kuyrukluyıldızların görünüşü nuhusete ve felâkete delâlet ederdi. Müneccimler de yıldızların sekline, göründüklri ve yürüdüklerı ıstıkamete bakarak bir takım hü kümler verirlerdi. Meselâ bir kuyruklu yıldız Hamel bürcünde görülürse o bür • ce mensub olan Irak, Fars, Azerbaycan, Avrupa. Yemen ve Filistin bölgelerinde fitneler, harbler, anarsıler zuhur edeceği iddia olunurdu. Yıldızlann şark tarafmdan doğusları halinde felâketlerin hrzla, ^arbden görünmesi takdirinde de tedricle yüzfföstereceği de bu hükümler cümlesindendi. Şark tarihlerinde de, işte bu batıl ve fasid kanaat yüzündendir ki, her görünen kuyrukluyıldız için sahifelerle yazı yazılmıstır. Onların beşeriyet âlemile hiçbir alâkaları olmadığı anlaşıldıktan ve göz. le, yahııd dürbünle altı yüzden fazla kuy rukluyıldız görülüp bir kısmının devir müddetleri de hesab olunduktan sonra bile ayni akideye bağlı kalanlar görül müştür. Meselâ ilmine, fazlına toz kondurmak mümkün olmıyan Kamus mütercimi Asım (1807) de görülen kuyruk luyıldızın Esed bürcünde tecelli etmesinden dolayı Osmanlı ülkesine musibetler cöktüsünü ve Uçüncü Selimin öldürül mesi, Dördüncü Mustafanın tahta çıkarılıp indiriimesi, Aîemdar.n intihara mecbur edilmesi gibi hâdiselerin hep o kuy rukluyıldızdan gelme uğursuzluklar ol du«unu sövlemekten cekinmez. Kuyrukluvıldızlar yalnız tarihçileri değil. sairleri de meşgul ederdi. Mütercim Asımı soğuk soğuk söyleten yıldız, onun ağdaslarından şair Süruriye de şu tarih Tiısraını yazd'rmıstı: Ahteri dümbaledari asüman kıldı tulu * * » Şimdi, ne böyle kof ve kuru düşünceler. ne de parlak kuyruğunu yaya yaya aökte bambaşka bir tavus gibi dolaşan yıldızlara bakan gözler var. Herkes sa yısı otuz milyar olarak tahmin olunan ve Ancak yüz milyon tanesinin resmi alınabilen vıldızların birer ruhsuz ateşpareden ıbaret olduğunu biliyor. Bununla beraber Yirminci asır insan larının yıldızlara tamamile sırt çevirdik • lerini zannetmiyelim. Bugünün adamlan gecmiş asırlarda yasıyanlardan çok daha ziyade yıldızlara bağlıdır. Fakat bu yıldızlar ne Hamel, ne Esed bürcündedir ler, ancak Holivuddadırlar. Eğer şehrimizde şu semavî yıldız değil de onlardan biri görünseydi hiç süphe yok, kıyametler kopardı ve herkes Belediyenin Kırk gün kırk gece sürecek senliklerini bırakıp onun kuyruğuna takılırdı. Eski müneccimlerin kulakları çmlasın: Bu da tatlı ve hoşa gider cinsinden bir musibet değil mi ya?... Yüksck İlk mektep. Bir İngiliz filosu manevralarda Tara çünlok Evvelki yazılarımızda İngiliz, Altnan ve Fransız terbiye sistemlerinin ana hatları hakkında kısa malumat vermiş ve bu makalelerin bir ikisinde Tirbişon ve Merdiven sistemleri denilen sistemlere temas etmi;tik. Bundan sonraki makalelerimizde bu sistemleri birbirlerile mukayese ederek bir netice cıkarmağa çalışacağız. Maksadı mızı iyice anlatabilmek için bu sistemlerle program saatlerine aid diyagramlar veriyoruz. Bu sütunlann hacmi fazla mü said olmadığından bu üç sisteme aid di yagramları üç makaleye ayınyoruz. Dördüncü makaleyi bunlar arasındaki mukayeseye bırakıyoruz. Diyagramda görüleceği üzere Fransada ilkmektebe giren bir çocuk 13 yaşına kadar ilkmektebe devam ettikten sonra ya, teknik mekteblere aid ihzari bilgiyi veren yüksek ilkmekteblere girer veya yüksek mekteblere girebilmek için liseye devam eder. de kaldıktan sonra mutavassıt teknik mektebe giriyor. Dıyagramdaki oklardan anlaşılacağı üzere talebe isterse bu bir senelik ihzari kuru lisede yapabiliyor. Hasılı 17 yaşında teknik ortamektebe giren bir çocuk 20 yaşında bir teknisyen olarak mektebi bitiriyor. Diyagramda lise bölmesinin sağ tarafı tamamen teknik mahiyetindeki mekteblere aiddir. Zekâ ve istidadı yüksek olanlar orta bölmeyi takib ederek 18 yaşında Iiseyi bitirdikten sonra iki sene (hususî riyaziye) kurlarını takib ediyor. Epeyce zor olan bu kurları bazı talebeler üç ve hatta dört senede bitirebiliyor. Bu kuru bitirenlerin bir kısmı ekol poletekniğe ve bir kısmı da yüksek mühendis mekteblerine giriyor. Ekol poletçkniği bitirenlerin bir kısmı memur yetiştiren yüksek ihtısas mekteblerine ve bir kısmı da mühendis mekteblerine giriyor. takdirde saatte 320 kilometrodan fazla sürat temin edeceği anlasılmıştır. İngiltere askerî hava kuvvetleri için imal edilmekte olan tayyareler, sürat itibarile, son derece terakki etmiştir. Müdafaalan Tanzim Nazırı Sir Thomas İnskip, hükumetin teslıhat programına aid olan nutkunda bu ciheti tasrih etmiştir. Büyük Britanyanm herhangi bir hava taarruzuna karşı müdafaasına tahsis edilmek üzere yakın zamanda ordu emrine verilecek olan muharebe ve bombardıman Bu tayyareler, birbirine üç noktadan tayyareleri, sürat bakımından, hemen hemerbut bulunmaktadır. Bu rabıtalardan men emsalsizdir. bir tanesi, aerodinamik kuvvetlerle oto1931 senesinde, tayyareci Boothman, matik surette çözülmekte, diğer ikisi pilotbir Vikers yarış tayyaresile saatte ların kontroluna tabi bulunmaktadır. Rabıtalann her üçü de, herhangi bir kaza 547,31 kilometro sürat yapmak suretile veya ârıza vukuuna meydan vermiyecek Schneider mükâfatını kazanmıştı. Rakib memleketler, İngiliz yarış tayyarelerini kadar sağlamdır. Pilotlar, aralarında, telefon vasıtasi geçebilecek süratte tayyareler vücude getirmek için pek çok para ve gayret sarle temas halindedirler. Uste raptedilmek üzere yapılmakta o fettıkleri halde vaktınde vetisemediklerı lan ilk tayyareye Mercury ismi verilecek icin, Boothman valnız basına ucarak ve bu tayyare, saatte 265 kilometro sü İngiliz tekniğıne muvaffakıvet kazandırratle, transatlantik tecrübe seferleri ya mıs, kendısı de bütün dünvanın en fazla parak posta taşıyacaktır. Yapılan hesab kıymet verdıği Schneider mükâfatını kalar neticesinde, ayni miktarda hamule ta zanmıştı. Aradan bes sene gectikten şıyan ve avni kuvvette motörle mücehhez sonra, bugün, Insılızler avni sürat mubulunacak olan bir kara tayyaresinin, bu vaffakiyetini S. 6. B. tek satıhlı harb muhtelit tip tayyare şeklinde havalandığı I layyaresinde göstermis bulunuvorlar. Diyagramm sol tarafı yüksek tahsil müesseselerine aiddir. Bu diyagrama göre Fransada normal bir talebe ancak 23 Yüksek ilkmektebi bitiren çocuk (16 yaşında Ekol Santral adlı yüksek mühenyaşında) dis mektebini bitirebiliyor. Gene bu di(a) ya bir sanayi (teknik) mektebine yagrama göre bazı talebeler bazı üniversiteleri 22 ve hatta 21 yaşında bitirebiligiriyor, (b) veya bir sene daha ihzari mekteb yorlar. MÜTEFERRtK Bern elçimiz geldi ADLÎYFDE Silâh kaçakçılığı yapanlar Kabul olunacaklarm getireceği evrak; 1) Okuldan sureti alınacak kefaletna • [Başmakaleden devam] meşguliyetinden birinin ehliyetli sahibi me. bulunduğunu anlamağa götürüyor. Biz olmasın, niçin?.. Bunlar böyle olmak için 2) Okuldan istenilecek beyanname şimdiki ve hatta umumiyetle şimdiye memleketin büyük bir kısım ilk ve orta ler. kadarki maarif sistemlerimizin hepsinde Derslerin başlama zamanı: Birinci mektebleri çocukları böyle yetiştirecek hep iyi kötü bir kültür hayatı tesis etmeprogramlarla teçhiz edılmek lâzımdır. Bu sınıf derslerine 2/11/936 pazartesi güğe gittik ve gidiyoruz. Buna mukabil henü başlanacaktır. men hemen bilkülliye ihmal ettiğimiz ta programlarda kültür hayatile beraber Dersler buşiandığından itibaren niharaf şudur: Hayat kültürü. Elimize aldı hayat kültürü de, hiç olmazsa, birincisi yet iki hafta zarfında gelmiyeceklerin ğımız elemanı hayata mal olacak ve ora kadar mevki almış olacaktır. kayidleri silinir. da kendi bajına herhangi bir rol oynamaYUNUS NAD1 ga gidecek veçhile yetiştirmeği henüz !âlzmir panayırı için toplantı yık olduğu ehemmiyetle gözlerimizin ö Habeşistanda bir aydır ölen Izmir panayırı için dün sabah gene nüne alamadık. Ticaret Odasında bir toplantı yapılmışîtalyanlar Ilk ve hele orta tahsilini bitirmiş ola tır. Bu toplantıda panayıra ıstanbul naRoma 7 (A.A.) Resmen bildirilcak bir çocuk, yerine göre, niçin gayet mına yapılacak toplu iştirak şekli üzeriniyi bir çiftçi, balıkçı, denizci, duvarcı, diğine göre 1 temmuzdanberi doğu Af de görüşülmüstür. Bir kısım fabrikator dülger, elektrikçi, makineci.. Hulâsa ha rikasmda ölenlerin miktarı 206 kişiye ba lar da öğleden sonra Odaya gelerek gö yatın azçok bilgi ile müterafık binbir liğ olmuştur. rüsmüslerdir. Hayat kültürü ve kültür hayatı Bern elçimiz Vasfi Menteşe yeni vaAdanada silâh bayii Mustafa Hilmi, zifesine gitmek üzere Ankaradan şehri K.onyada kıtab bayıı Şükrü ile arkadas mize gelmiştir. ları Osman, Kadri, Aleksan, Yuvan, Japon profesörü Anadoluda Mehmed Musta(a ve Halılin bir müd dettenberi 3932 ve 2637 numaralı ka seyahate çıkıyor nunlar hılâfına olarak gızlıce silâh alıp Şehrimizde ve Ankarada birkaç kon satmakta oldukları haber ahnmış ve ferans veren Japon profesörü Koji O yapılan takibat neticesinde suçları kubo yarın Anadoluda bir seyahate çı tesbit olunarak hepsi de yakalanmıştır. kacaktır. Profesör, Ankara, Sıvas, Kay Ellerinde bulunan 94 silâh müsadere eseri, Konya ve İzmire giderek o civardakı dılmış, kendılerı de Adlıyeye venlmiş tarihî eserler üzerinde tetkikatta bulu lerdır. Müddeiumumiükçe haklarında takıbata devam olunmaktadır. nacak ve icab edcrse Halkevlerinde Ja pon harsi hakkında birkaç konferans ve Çocuk Esirgeme Kurumu Erecektir. Profesör 22 ağustosta îstan renköy kolunun balosu bula dönerek Türk dili kurultayma iştiÇocuk Esirgeme Kurumu Erenköy rak edecektir. kolu yıllık balosunu 8 ağustos 936 cu martesi günü akçamı Suadiye plâj kaYeni bir yeraltı halâsı zinosunda verecektir. Çevre çocukları menfaatine verilen Evkaf idaresi, tamiratını yaptırmakta bu baloda Bayan Eftalya, Bayan Afif^ olduğu Beyoğlundaki Ağacamisi avlu Arıf ve Bayan Saleryan bir konser vcsundaki halâları kaldırarak yerlerine ye recektır. raltı modern umumî bir halâ yaptırmağa Kurum şimdiden kendilerine teşek karar vermiştir. kür eder. tılarak ağlamak ve yalvarmak ıstedı: Beni bırakmayınız, beni alıp gö türünüz, beni yanınızdan ayırmayınız. Ne kadar zavallı olduğumu hissetmiyor musunuz? Yapyalnız, kımsesız, acınacak bir mahluk olduğumu görmüyor musunuz? Bunu düşündü, istedi; fakat yapmadı, yapamadı; çünkü öteki kadın, udi Cemile aklına geldi. Boğazından hiçbir ses çıkmadı. Ercümend, elinin küçük parmağını da, onun minimini pembe tırnağına yaraşan mınımıni bir öpücükle öptüğü zaman, Saniha içeri girdi ve sırtile dayanarak kap:yı kapattı. Bu vaziyette kapıya dayanarak uzun uzun kaldı. Sonra, ağır ağır merdivenleri çıktı. Lâmbayı yakmadan karanlıkta çabuk çabuk soyundu. Hiç kıra hıçkıra yatağına kapandı. Altın başını yasdıkların arasına sokarak ağladı. Fakat, bunun hemen arkasmdan ötekinin utanmaz kolunu omuzlarından beline doğru kaydırdığını hissediyor, kendı utancından kaçıp kurtulmak ister gibi başını büs bütün yastıklannm arasına sokuyordu. Göbek atarak çiftetelli oynıyan Ya hudi kızını, her önüne gelen kadınla dans eden sarhoş ve yılışık kocasmı, yiyecek gibi kendisine bakan erkek gözlerini ve nihayet Cemileyi, biraz kendisine benzeyen ve Ercümende sevdalı sevdalı, cilveli cilveli sokulan udî Cemileyi görüyor du. Sonra kafasının içinden başka bir sima geçti. Mülâzim Ercümendin erkek yüzü... O zaman vücudü ateşler içinde yanarak kalbi buzlar içinde titriyerek yatağının içinde dikildi: « Seviyor, seviyor, Ercümed de onıı seviyor. Onu bulmağa gitti. Onu kollarının arasına aldığı, göğsüne bastırdığı zaman, benziyor diye sanki beni mi düşünüyor? Hayır, hayır, hiç te değil! Ortalık ağanrken dalmıştı amma her an sokaklardan gelen bağmşmalar, naralar, şarkılar ve sarhoşların pencere kapak" lanna vurdukları yumruklarla korkup uyanıyordu. Kâbus içinde idi. Rüyasında hastaba kıcı Zehrayı, aşağıdaki kanlı odada sa M. TURHAN TAN manlar üstünde yatan üç aşk kurban görüyodu. Sonra, merdivende ayak s leri duymağa başladı. Önde maden hendisi, arkada hortumunu uzatmış onun arkasında yuttuğu para kesesinin kordonu ağzından sarkan Osmanlı Bankası müdürü ve nihayet kulaklarını keserek üzerine şiirlerini yazmış olan kâtib efendi merdivenden çıkıyorlardı... Süha, sabahleyin sekizde otele geldi. Burnunu görecek hali kalmamıştı. Boynunda yakalığı ve kıravatı yoktu; mahud kâğıd külâhı başında idi. Elindeki kay nana zırıltısını da Sanihanın burnunun dibinde öttürüp duruyordu. Gene kadın, korkudan titriyerek uyandı: Bu saate kadar nerede kaldın Süha diye sordu. Kocası ağlar gibi bir sesle ve dili dolasarak: Süha, çok yoruldu, yatmak istiyor. Sorguya çekilmek istemiyor; dedi. Soyundu, yatağa yatmadan evvel kendi kendine kahkahalarla gülmeğe başladı. Ne gülüp duruyorsun öyle!... lArkası başka birşey göremedi. Ercümend gene kadına daha ziyade sokulmak ister gibi, fakat mütered did bir harekette bulundu. Saniha, saa detinden ölecek kadar sevindi; fakat birdenbire fikrini değiştirerek yürümekte devam etti. "Cumhvıriyet,, in tefrlka» 31 Abidin Daver DAV'ER Gecenin şiiri içinde sessiz yürüdüler. (Topuklanna kadar uzanan ipekli man tosunun astan fışırdıyor, bazan etekleri yolun kenarında bitmiş bir çalıya takılı yordu. O zaman, Ercümend, gene kadr nı biraz geriye doğru çekiyor, Saniha, bu kolkola mes'ud gidişi arasıra yavaşlatan talihe içinden teşekkür ediyordu. Önce Ercümend konuştu: Saniha Hanımefendi, çok terbiyesizlik ettim, fakat, o herif kolunu yavaş yavaş belinize doğru indirmeğe başladığı zaman muhakememi kaybettim. Düşününüz vaziyetim nekadar fecidi. Sizi müdafaa etmek istiyordum; fakat ne salâhi yetle... Saniha, inler gibi cevab verdi: Rica ederim, bundan bahsetmeyin, çok rica ederim. Gene zabit devam etti: • Ben sizi pek iyi tanırım hanıme fendi. Sizin ne iyi yürekli ve afif bir kadın olduğunuzu, söyledikleriniz ve yap tıklarınızda bir fenalık kasdi olmadığını bilirim. Sizin hayatı bildiğinizi zannetti ğmiz h?lde daha elifini bile bilmediğinizi de görüyorum. Fakat öteki herifler bu nun farkında değildirler. Onların sizi olduğunuzdan başka türlü tahmin ettik lerini görünce tahammül edemiyorum. Zivanadan çıkıyorum, kafalarmı, gözlerini patlatmak istıyorum. Saniha, kocasının kendısine karşı gösterdiği kayidsizliğin intikammı almış ol maktan doğan tatlı bir heyecanla titredi. Anlıyor musunuz Saniha Hanım? Son derece tatlı bir sesle cevab verdi: Evet anlıyorum, Ercümend Bey. Gene zabit, onun yüzünü görmek için durdu. Fakat hafif bir rüzgâr başını saran ipek örtünün ucunu ağzının üstüne savurdu. Iri gözlerinin parlak ışığmdan îçinden, onun kırlara yahud deniz kenarına doğru bir gezinti yapmağı yahud da Belediye bı.hçesindeki mimozaların altında bir iki dakika dinlenmeği teklif etmesini temenni ediyordu. Fakat Ercü mend, istediğini yapmıyor, kendisini doğru otele götürüyordu. Acı bir tevekkülle: Cemilenin evine gitmek için acele ediyor, dıye düşündü ve hızlı hızlı yü rüdü. Kapının önüne gelmişlerdi. Saniha taş eşiğin üstüne çıktı, ipini çekerek kapıyı actı, sonra zabite dönerek elini uzattı. Ercümend, bu güzel eli masum, hatta dindar bir hürmetle öptü. Sonra gözlerini kaldırıp Sanihanın yüzüne baktı. Tekrar ığildi, parmaklarının her birini ayrı ayrı nezaket ve şefkatle öptü. Hayatında hiç, hiç böyle bir acı duymamıştı. Hummalar içinde yanan şakaklarınm arkasında, akşamki hâdiseler birbırinin peşinden koşuşup duruyorlardı. Sanki bir asır yasamış ve farkında bile olmadığı yeni bir dünyada dolaşmıştı. Ercümendin tatlı bakışını görüyor, titri Saniha, kapıya dayandı; sallanıyor yen sesini işitiyor, o zaman bir saadet du. Gene mülâzimin kollarının arasına a ürpermesile bütün vücudü sarsılıyordu.