30 Mayıs 1936 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5

30 Mayıs 1936 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 Mayıs 1936 CÜMHURÎYET Kültür ve Terbiye Biz bize İki ırkın birbiri hakkında tahassüsü Zecrî tedbirler kalkmazsa... Disiplinin tesirleri Yazan: Prf. Salih Murad 3 [*] Tamamile eski klâsiğe istinad eden terbiye sistemi bugünün içtimaî hareket•ler mefhıım ve fikirlerine hassas olmadıkça liberal addedilemez. Fikrî terbiye ve yahud disiplin prensipleri ıslahmm terbiyenin başlıca hedeflerinden biri olması keyfiyeti terbiye nanariyesinde biiyük rol oyn*amış olduğu gibi bugiin de oynamaktadır. Bir insan terbiyesinin semeresi mektebden çıktıktan sonra zihninde kalan şeylerden ibaret olduğuna dair serdedilen mütalealar popüler ve epigmatik olmaktan ileri gi demez. Şu enteresan sual daima soru! maktadır: Mektebden çıktıktan sonra zihinde ne kalır? Ham fikirlere göre tnekteb dersleri dimağın muayyen melekelerini inkişaf ettirmekte olup bunlan öğrenmekte başlıca gaye bu inkişaftır. Meselâ, bir çocuk mektebde bellediği lâtince mısralan mektebden çıkınca unutursa da bu ezberciliğin çocuk hafızasını kuvvetleştirdiği ve bunun da bir hizmet olacağı iddia edilir. Çocuk mektebde öğrendiği fizik ve kimya bahislerinin birçoklarını sonradan unutursa da kimya ve fizik öğrenmekle müşahede kabiliyeti artmış ve biitün münakaşa mevzulanna ilmî metodlan tatbik etmek kabiliyetini kazanmışsa öğrendiği şeyleri unutmakla bir şey kaybetmediği iddia edilir. Ayni suretle hendese bir çocuğun imal fikir kabiliyetini ve cebir de düşüncede sıhhat keyfiyetini tenmiye eder. Burada yü rütülen faraziye muayyen bir mevzu (malzeme) üzerinde mümarese yapmakla bir meselenin inkişaf etmesi ve kuvvetleşmesi ve bu suretle diğer bir mevzuu kolay anlamak kabiliyetini kazanmasıdır. Asrî psikoloji bakımından bu faraziye münakaşayı mucib görünmektedir. Meselâ mısralan bellemek üzere uzun ve tnütemadî mümarese ile hafızasını kuvvetleştiren bir şahsın bir nesir parçasını es kisinden daha iyi hatırhyamadığı ve daha kolay ezberliyemediği, uzun tecrübeler neticesi olarak, tahakkuk etmiştir. Ayni veçhile, nebatat veya jeoloji sahasında iyi mümarese ve meleke yaparak gözü çabukluk ve eminliğe alışan birinin büyük bir şehrin kalabahk sokaklarmda bir otomobili emniyetle kullanmasına yardım etmedigi görülmüştür. Bu gibi hakikatler ve müşahedeler bizi (fikrî terbiye) telâkkisinin doğru olmadığı hükmüne vardırmıştır. Maamafih bu hususta uzun münakaşalar cereyan etmekte olup mesele henüz halledilmiş değildir. En doğrusu Herbert Spencerin maruf [•] Birlncl ve iklncl makaleler 24 ve 26 mayıs tarlhll nushalanmızda çıkmıştır. Bazı tüccar ruhlu Avrupah alimler, arasıra Afrikanın ortasından bir zenci kabilesi, yahud da Buz denizinin kıyıla(terbiye) sinde bildirdiği veçhile mek nndan bir Eskimo ailesi toplayıp, büyük teb mevzularmın bilgi kıymetile terbiye şehirlerin hayvanat bahçelerinde halka kıymeti arasındaki tezadın sahte oluşu teşhir etmek suretile para kazanırlar. Avrupanm yazı, ne Afrika zencilerini dur. Spencer böyle bir tezadı varid görmüyor. Onun dediği gibi talebelere en donduracak kadar soğuk, ne de Eskimokıymelli şeyleri (yani, hayat işlerinin lan bunaltacak kadar sıcak olmadığın * ianziminde ameti kıymeti olan şeyleri) dan bu iş daima bu mevsimde yapılır. ö'ğretiyorsak ayni zamanda, miimkün ol Dünyanın neresinden olursa olsun, bir duğu kadar, fikrî terbiye hususunda da insanın hayvanlarla bir seviyede tutulmaçahşmalıyız. Bu enteresan akide bir te sını havsalama sığdıramadığım için, gözkâmülcü imanının bir kısmı olmakla kal lerimle göreyim diye ben de bir yaz gümayıp yukanda söylenen programlann nü büyük şehirlerden birinin hayvanat umumî esasına da uygun düşer. En ter bahçesini gezmiştim. biyevî faaliyetler medenfyetin ilerlemeAslanlann, fillerin, zürafalann biraz sine, inkişafına hizmet edenlerdir. Filha ilerisinde, tıpkı onlar gibi parmaklık içine kika, medeniyet deyince kendimizi ve alınmış bir yerde zenciler kamp kurmuş,muhitimizi kontrol etme kabiliyetini an lardı. Kimi yemek pişiriyor, kimi çocuklanz. Bir cemiyeti yükseltme işini tatbik Iarla meşgul oluyor, kimi işini gücünü sahasma çıkaranlar da o cemiyetin ar bırakmış kendini seyre gelenleri seyre tistleri, san'atkârlan, şairleri ve edibleri, diyordu. müzisyenleri, ilim adamları ve hükumet Fok balıklannın yanında da Eskimoadamlarıdır. Bunlar kendilerine bu faali Iar vardı. Onlar da öyle. Bazılan bir işyetlere göre şekil verdikleri gibi muay le ugraşryorlar, bazılan, ömürlerinde ilk yen ve karakteristik şekillerde an'anevî, defa gördükleri Avrupalılan dikkatli fikrî, bediî ve ilmî faaliyetler meydana gözlerle süzüyorlardı. getirirler. Işte bu yoldan giderek şiir ve Yani parmaklığm içindekilerde de, dıedebiyat büyüye büyüye söze, mimariye ve güzel san'atlara inkılâb etmiş; muhit şmdakilerde de, birbirlerine karşı ayni ahakkındaki merak, tecessüs ve ihtiyaç lâka görülüyordu. Manzarayı, önceden sandığım gibi ilmi doğurmuş, ve nihayet müsbet ilimleri sonsuz amelî maksadlara tevcih etmiştir. öyle insanlık duygulannı coşturacak, isfşte asrî programlardan beklenilen ga yan ettirecek derecede çirkin ve ayıb bulmadım. yeler bunlardır. Böyle bir hisse kapılmak için parmakHulâsa, mekteb disiplininden maksad, lığı aşıp zencilerin arasına girmek şartb. şairlere küçük şair kardeş, san'atkârlara AT. çırak yetiştirmek, talebeye ilim adamlannın gözlerile dünyayı görme kabiliyetiİNHİSARLARDA ni vermek ve onlan büyük vatanperverlerin ideallerini tahakkuk ettirmek üzere tnhisar memurlarından fazla vatanperver kılmaktan ibarettir. Böyle kesilen paralar bir disiplm veya terbiye mücerred olmaktan ziyade şahsî olduğu gibi evrenînhisar tdaresi memurlarından tayyasel kıymeti haizdir, çünkü bu husustaki re vergisi kesilirken tasarruf sandığına faaliyetler medenî hayatm lüzum göster verilen yüzde be; aidat ta hesaba dahil diği esash ve mühim faaliyetlerdir. edilmişti. Halbuki, kanunen bu gibi aiProgramm maddî kısmını maneviyat dat aynldıktan sonra maaşın tutan üzeile müvazî götürmek esastır. Maddî bil rinden tayyare vergisi kesilmesi icab edegiler insanı cemiyete nâfi kılacak mük ceği anlaşılmışbr. Ayni şekilde memur tesebat ile mücehhez kıldığı gibi manevî lardan yanlış bir nisbet üzerinden vergi bilgiler de nefs ıslahına hizmet eder. Bu kesen Denizyollan îdaresi fazla kesilen paralan memurlanna iade etmişti. iki bilginin mjjyazî getirilememes} Iıjf)isar, Idar^ri ınem,ur}an da resmen. gramın randımânıru düşürür. . alâkadar makamlara müracaat ederek Bu yukandaki satırlar bugünün,ma ruf terbiyecilerinin fikirleri olup bundan maaşlarmdan bu suretle fazla kesilen pasonra neşredilecek olan makalelere esas ralann emsali gibi kendilerine iade edilteşkil eder. Evvelce de söylediğimiz gibi mesini istemişlerdir. Yirmi iki aydanberi terbiye nazariyeleri ve programlar me fazla para kesilmiş olduğundan memurselesi mutlak surette halledilmiş değil lara iade edilecek bu farklar mühimce dir. Bu nazariye ve programlann kendi yekunlara baliğ olmaktadır. işlerimize tatbiki bizi daha ziyade alâkatnhisar îdaresi memurlarmm bu mu dar eden meselelerdir. Bu noktalara racaati üzerine maaşlarmdan fazla ke sonraki makalelerde temas edeceğiz. silen paraların iadesi için hükumetten müsaade istenmiştir. SAÜH MURAD Italya Milletler Cemiye J tinden çekilecek Her yıl Grandi, dün İngiltere hükumetine bu nota ile beraber İtalyanm müzakerelere hazır olduğunu bildirdi [Battaraft 1 inci sahifede] tazelenen zafer bütün ttalyan milletinin mukavemetile karşılacaktır. Muhabir, ilâve ediyor: Italyan siyaseti, tamamile amelî olan bir takım hatlara istinad etmekte olup hedefi şunlardır: 1 Habeşistanda emniyet, 2 Avrupada sulh, 3 ttalya ile doğu Afrikası arasm daki münakalâtın emniyeti, 4 Italyanın manevî itibannın iade»ı. Ayni muhabir, yazısının biraz ileri sinde ttalyan ekpnomi mütehassıslannm, zecrî tedbirlerin 18 ay ve yahud iki seneden evvel tesiri hissedilmiyeceği mütale asında bulunduklanm kaydettikten sonra hetice olarak şöyle diyor: Eğer zecrî tedbirler geri alınmış ol «aydı, îtalya daha iyi bir emniyet sistemi hazırlamağa maruf olarak sırf sarfe dilen gayret ve faaliyetlere iştirak edecekti. M. Musolininin Avrupanm büyük devletlerinin anlaşmalan taraftan olduğu aşikârdır. Önümüzdeki haftalara fevka Iâde hayatî bir ehemmiyeti haiz nazarile bakılmaktadır. edeceği mütaleasında bulunmaktadır. Ancak Konseyin haziran ve eylil içtimalan arasmda tngilizlerle ttalyanlar ara sında hararetli müzakereler yapılması muhtemeldir. Bu müzakerelerin netice leri şunlar olacağı söylenmektedir: 1 îki memleket arasmda mukare net husulü, 2 Zecrî tedbirlerin ilgası, Cite mehafilinin ekserisinin birçok siyaset adamlannın ve bilhassa sol ce nah mensublannm zecrî tedbirlerin ve bunlardan hiç olmazsa malî olanlanmn ipkasmı istemelerine rağmen bu usule taraftar olduklan öğrenilmiştir. Siyaset adamlannın zecrî tedbirlerin ve bunlardan bilhassa malî olanlanmn ipkasına taraftar olmalannın sebebi, şimdi îtalyanın Habeşistanı işletmek için ecnebi sermayelerine son derecede ihti yacı olduğunu bilmeleridir. îtalyanın Cemiyeti Akvamdan çekileceği tekzib ediliyor Londra 29 (A.A.) ttalyan me hafili, M. Grandinin M. Edene şayet Milletler Cemiyeti konseyi 15 haziran dan sonra zecrî tedbirlerin ipkasmı karar altına alacak olursa ttalya, Milletler Cemiyetinden çekilecektir, yolunda bir şey söylemiş olduğuna dair olan haberleri tekzib etmektedir. Bu mehafil, M. Grandinin yapmış olduğu ziyaretin hedefi, tngiltere ile ttalya arasında bir yaklaşma teminine çalışmak olduğunu beyan etmektedir. Konsey etrafında tahminler Londra 29 (A.A.) Havas ajansından: Salâhiyettar mehafil, 15 haziranda toplanacak olan Milletler Cemiyeti Konseyinin şimdiki zecrî tedbirleri muhafaza Galatasaray Güneş ayrılığı ortadan kalktı IBcçtaratt 1 inci sahifede] Italya Almanya anlaştılar mı? [Ba&araft 1 inci sahifedei Arazi tahriri On komisyon yarından sonra işe başbyor Hırsız Celâl 11 sene 8 ay hapse mahkum oldu KÜLTÜR İŞLERI Elişi ve resim kursu Bu sene tatilde ilkmekteb muallimlerine mahj;ıs olmak üzere, Beyoğlu 13 üncü ilkmektebde bir el işi ve resim kursu açılacakhr. Kursa devam etmek ihtiyaridir. Arazi tahrir komisyonlarımn reis ve azalan tayin edilmişlerdir. % Bunların isimleri bugün kendilerine tebliğ edil miştir. Yann işe başlıyacaklardır. Ko misyon adedi hakkmda yazılan yazılar yanhştır. Tahrir komisyonlan şu su retle teşkil edilmiştir: 1 Eminönü, Fatih, Adalar. 2 Beyoğlu, Sanyer, Beşiktaş. 3 Üsküdar, Kadıköy. 4 Bakırköy. 5 Çatalca. 6 Silivri. 7 Yalova. 8 Şile. 9 Beykoz. 10 KartaL Şuna nazaran arazi tahriri için on komisyon teşkil edilmiştir. Şehrimizin Be şiktaş ve Nişantaşı taraflarında bir kavun arabasile gün düzleri dolaşıp hırsızlık edeceği evler hakkında tetkiklerde bulunan ve ge celeri bu evlere girip birçok rhücev her ve ev eşyası çalan, en son Nişantaşmda Ameri Sabıkalı Celâl kan konsolosunun evini soyup Gebze ye kaçan meşhur sabıkalılardan Celâl yakalanmış ve Adliyeye teslim edilmişPlâstras, Suriyede dolaşîyor ti. Hırsızın yapılan muhakemesinde 11 sene 8 ay hapsine karar verilmiştir. Bu Suriye Eski Yunan diktatörü Ge karar diğer hırsızlara bir ibret olursa neral Plâstras burada dolaşmaktadır. ne mutlu. Yazın açılacak kamplar Gerek gıdaya muhtaç fakir talebeler, gerekse muallimler için tatillerde kamir lar açılacağı yazılmıştı. Bu kamplara, Anadolu muallimlerinden de iştirak etmek istiyenler vardır. Eğer bu husustaki müracaatler fazla olursa ikinci ve üçüncü birer kamp daha kurulacaktır. Sergi için hazırlık Sanayi Birliği idare heyeti dün de Birlikte toplanarak Sekizinci Yerli Mallar Sergisinin ne şekilde tertib edileceğini, sergi bürolannı, paviyonlann tarzı tertibini ve saireyi göriişmüştür. Ankara da bulunan Birlik reisi Vasıf yann şeh rimize dönecek ve pazartesi günü tekrar toplanılacaktır. başı hoş değildi; fevkalâde eğlenti za manlannda bile başkalanna daha fazla içirerek onlann püf taraflannı keşfetmeği tercih ederdi. Bu sarhoşluğu, Suzanın da epey zamandır ihtiyann yanında bunaldığını ve coşmak için fırsat aradığını gösteriyordu. Şadi ertesi sabah erkenden sokağa çıkarak Şehzadebas.ına kadar gitti ve tu luat b'yatrolanna kira ile elbise veren «Capon» adlı bir tanıdığmdan Hindli kıyafetini andınr, kadına ve erkeğe mahsus iki takım aldı, sonra Galatada bir yerden takma sakal kılı ve goma tedarik etti, bir kahveye uğnyarak esrar buldu, ödağacı ve saire gibi muhtac olduğu te ferruatı da tamamladıktan sonra eve dönerek öğleye kadar tertibatla uğraştı. Suzan evine bir görünerek yemekten sonra gelmek üzere sokağa çıkmıştı. Şadi öğleden sonra tekrar sokağa çıktı, tıraş oldu, otele uğnyarak oradaki hizmetçi kadına emanet ettiği çantayı aldı, gene arka cebine soktu ve Sabahate neş kulübünün eski Galatasaraylı bütün erkânı ve faal azası başlannda tş Ban kası tstanbul şubesi müdürii Yusuf Ziya olduğu halde, Galatasaray kulübüne gelmişler ve orada Galatasaray kulübü reisi Etem Menemenli ile diğer Galata saray erkânı ve faal sporculan tarahn, dan hararet ve muhabbetle karşılanmıj lardır. Galatasaray kulübünün alt kat saloıra, biran içinde ayrılıktan evvelki manzarayı aldı. Zafer günlerinde beraber sevinen, mağlubiyet günlerinde beraber müteessir olan kardeşler, birkaç sene evvel olduğu gibi, yanyana, omuz omza oturdular. Ayni masalarda çay içtiler, eski hatıraları ihya ettiler. Yusuf Ziya, kahve içtiği G. S. mar kalı San Kırmızı fincanın bir hatıra olarak kendisine verilmesini istediği zaman Abidin Daver: Bir tek fincanla hepiniz kahve içemezsiniz. Geliniz, eskisi gibi her zaman ayni fincanlarla beraber kahve içelim, teklifinde bulundu. Bundan sonra, kısa fakat samimî ve heyecanlı nutuklar söylendi. Söylenen sözler, çok samimî kardeşlik hislerile meşbudu. Sankırmızılılann, isimleri ne olursa olsun, biribirlerini sevdikleri ve birleşmek istedikleri görülüyordu. Bu tath hava içinde birkaç sene için biribirinden uzaklaşanlar tekrar biribirlerile kucaklaştılar. Her iki kulübün de rengi olan sankırmızı bayrak onları, ayni çab altında bilkuvve birleştirmişti. Bilfiil birleşmek işi, bir nizamname meselesinden ibaretti. Yusuf Ziya, artık Galatasaraylılan birbirinden bir daha ayırmıyacak esash bir nizamname yapmak vazifesini kendi üzerine aldı ve bu teklif alkışlarla kabul edildikten sonra onun daveti üzerine eski birliğini yeniden kuran Galatasarayın şerefine üç defa «yaşa!» bağınldı. sından: Siyasî müşahidler, ttalya ile Alman ya arasında bir antant yapılmış olduğuna dair ecnebi kaynaklardan sızan ha berlere asılsız nazarile bakmaktadırlar. tyi malumat almakta olan mehafil, ttalyanm bütün haricî siyasetinin mihveri Cenevre olduğunu beyan etmektedir. îtalyanın 15 haziranda Milletler Cemiyetine mümessillerini gönderip gön dermiyeceği malum değildir. Fakat Konsey masasında bir Habeş murahhası bulundukça îtalyanın Cenevreye hiçbir murahhas göndermiyeceği muhakkaktır. Ayni mehafil, îtalyanın Milletler Cemiyetinden çekilmek ıstırarında kalması takdirinde, muvakkat bir inzivaya çeki leceğini, ancak bu kabil bir çekilmenin hiçbir veçhile Almanyaya hemen ve samimî surette yaklaşmak demek olmıya cağını ilâve etmektedirler. er yıl tazelenen zafer, rejimin yurda getirdiği yeniliklerden en hayatî ve en verimli olan birinin tarifidir. Silâhın değil zekânm; bilgi ve irade kuvvetile mücehhez zekânın yarattığı ve her yıl tazelediği bu zafer, bütçe muvazenesidir. Evet. Bütçe muvazenesini bir zafer olarak tarif ediyorum. Çünkü o muva zenede, yalnız bugünün her diyarda musallat olan malî buhranım, iktısadî kar gaşalığmı yenen Türk azmini gururla, sürurla görmekle kalmıyoruz, geçmiş asırlarda müstehzi bir serab gibi hep u zakta kalmış ve bir türlü yakalanama mış bir hedefin de esir ve teshir edildiğini görüyoruz. Bundan dolayı o zafer, doğrudan doğruya rejimin yurda sunduğu bir hamiyet armagauı ve bir zekâ tuhfesi oluyor. Bütçe muvazeneseinin eski tarih için nasıl bir ulaşılmaz hedef ve nasıl müstehzi bir serab olduğunu anlamak ve onda teressüm edip canlanan zafer mefhumunu hakkile kavramak için geçmiş günlere şöyle bir göz atmak kâfi gelir: Os manlı lmparatorluğunun Viyanaya or dular göndermeğe muktedir olduğu yıllarda da bütçe açıktı. Gerçi îstanbuldan Viyanaya Osmanlı silâhının zoru hissettirilebiliyordu. Lâkin bütçe açığım kapamak kudreti, bütün didinmelere rağmen, elde edilemiyordu. Bu açığın devlet bünyesinde kangren olmağa müstaid irinli bir yara olduğunu ilk anlıyan Tarhoncu Ahmed Paşadır. Onun 1653 te yaptığı bütçede devlet geliri «14,503» ve masraf 16,400 kese olarak gösterilmişti. Bu para akçeye çevrilince irad beş yüz seksen milyon yüz virmi bin, masraf ta altı yüz elli altı milyon tutar. Demek ki yetmiş altı milyon akçeye yakın bir açık var. Kütüğe göre mevcudlan elli beş bin nefer olarak kabul olunan Yeniçeri Ocağınm yıllık ulufesi yüz kırk sekiz milyon rutuyordu. Bu hesabça açık, Ocak tahsisatının yansından fazlaydı. Halbuki Tarhoncu bütçesi yapılırken 1654 geliri de ağacdan ham meyva devşirilir gibi vaktinden önce sarfedilmiş bulunuyordu!.. Rahmetli Kâtib Çelebi bu faciayı «Düsturülâmel Fi Islahülhalel» adlı kitabmda uıun u zun anlatır. İkinci bütçe tecrübesi 1660 da yapıldı, gene elli beş milyonluk açıkla karşılaşıldı. Artık împaratorluğun birinci işi bu açığı kapamağa çahşmak olmuştu. Fakat devlet güçüldükçe açık büyüyordu. Ne kavuklu vezirler, ne fesli nazırlar, ardında koşulan seraba eremiyorlardı, boyuna genişliyen açığı kapıyamıyorlardı. Bu vaziyette «delik büyük, yama küçük» sözü Osmanlı maliyesinin değişmez düsturlanndan biri olmuştu. îkinfi meşrutiyette yapılan ilk bütçe üç milyar beş yüz doksan altı milyon küsur kuruş masrafa karşı iki milyar alü yüz bir milyon ve küsur irad gösteriyordu. Açık bir milyar kuruştan fazla idi. Kapanmaz bir yaraya benziyen bu açığı ortadan kaldıran ve Türk milletine her yıl mütevazin bir bütçe veren Cumhuriyet rejimi oldu. Asırlann serab, eri şilmez bir serab olarak tanıdığı bütçede tevazün işi işte kaç yıldır, müspet bir hakikate çevrilerek göğsümüzü kabartıyor, alnımızı yükseltiyor. Dün o hakikatin Millet Meclisinde bir kere daha alkışlandığmı gördük. Ne mutlu bize demekte hakkımız yok mu?.. Romada bir gazete nüshalart toplatttrıldı Roma 29 (A.A.) Hükumet metnurlan, Gazetta del Popolonun bir nüshasını toplatmışlar ve müsadere etmişlerdir. Bu gazete, Almanya aleyhine şid detle hücum eden bir makale ve Nazi rejiminin tehdidine maruz bulunan mm takalan gösterir bir Avrupa haritası neşretmişti. Bu müsaderenin Romadaki Alman sefirinin protestosu üzerine emredilmiş olduğu zannolunmaktadır. iki kulübün nizamnamesmden bir tek niM. TURHAN TAN zamname hazırlıyacak ve her iki tarafın kongreleri toplanarak bu nizamnameyi Hamalların kaldırılmasma kabul edecekler, bilkuvve teessüs eden dair tetkikler birlik, yann bilfiil de teessüs edecektir. Hamalların kaldırılması hakkında kuNeticenin filen ve resmen tahakkukuna rulan komisyon tetkiklerini bitirmek üze; intizaren bu mes'ud birleşmeyi tebrik e redir. Komisyon 15 haziranda son bir Yusuf Ziya, en kısa bir zamanda, her deriz. ictima yaparak kat'î karannı verecektir. ceye nisbetle daha endişesiz bir heyecan içinde gördüğü için daha dikkatli göz lerle yüzüne ve kıyafetine bakarak, titrek sesle cevab verdi: Yengem... Beraber geldik... Ay! Demek herşeyi söylediniz ona? Hayır! Bugün sizinle buluşacağımı söylemedim. Siz öyle tenbih etmediniz mi ya? O da Beyoğlunda şapkacıya gelecekmiş. Beraber çıktık. Benimle buraya kadar geldi. Size burada ne işiniz olduğunu sormadı mı? Sormadı. Isabet, ya sorsaydı, ya beraber gelmek isteseydi... Ben «yenge aynlalım buradan...» derdim. O vakit sormaz... Çok emniyeti vardır bana... Sonra dişçide buluşacağız. Ben zaten buradan bir çanta ala cakhm. Biliyor o. Ne çantası? Çantam kaybolmadı mı o gece? Çantasız kaldım. Yok efendim, lüzum yok... Hindli size çantamzı bulur, merak etmeyin..» Neden masrafa gireceksiniz? Şadi içinden: «Bak hangisi masraf, anlarsın!» derken, kız ağzını daha çok açarak: A!., diyordu, o kadar inanıyor musunuz siz? Ne demek efendim!.. Elile koy muş gibi bulacak, eminim... El falına da bakıyor muymuş? Her türlüsü: El, kahve, kâğıd, alev, alhn, duman, kavanoz fallan..* A!.. Nasıl fal onlar?.. Görülecek şey... Hele siz benimle beraber geliniz... Fakat kız yürümüyordu. Çekiniyorum, dedi. Çekiniyor musunuz? Seseb? Doğrusunu söyliyeyim, ben az daha gelmiyecektim. Çok tereddüJ«ttim. Fakat sizin bana büyük iyilieiniz dokundu, size söz verdîm diye geldim. Niçin? Sebeb? lArkası var'' Cumhurlyetin tefrikası: 19 SERSERI Yazan: Server Bedi Suzan hâlâ sebebsiz kahkahalarla gülüyor, mahud kelimeyi eski şarkılann havalanna uydurarak tekrarlıyordu. îhtarlan para etmiyen Şadi: Anlaşıldı, sen bara gidemiyecek sin, canın başka şeyler istiyor. Ve otomobili aksi istikamete çevirtn". Madam Afro Suzanı o kadar sarhoş görünce şaşırarak Şadinin yüzüne bak mışh. Serseri şapka ile pardesüyü bir sandalyanm üstüne atarak: Içki beynine vurdu, dedi, eskiden beşe, altıya tahammülü vardı, şimdi ikinci kadehten sonra saçmalıyor. Sen bir sade kahve yap, madam. Bütün serserilik hayatmda Şadi hiç böyle sarho; olmamışb. Zaten içkile çok ' Hay Âllah cîzîrbnî versin be! îki kadehte boyam dışan veriyorsun; ulan, sen böyle iki defa daha bağırdm mı biz karakolu boylanz. Suzan: «Ha ha ha hay Şipşakım be nim!» diye çığlığı basınca Şadi, aralıkta göriinen garsonu çağırarak hesabı verdi ve üçüncü kadehi çeken Suzanı kolundan tutarak: Bana bak, dedi, Allah aşkma biraz namuslu yürü, laçmalarsan tokadı basanm ha! Sonra onu omuzlanndan yakalıyarak biraz tartakladı ve gözlerinin içine bakarak, rakı ile havalanan beynine biraz ciddiyct akıtmağa çalıştu Sokakta açık bir otomobfle bbdiler. randevu verdiği pasaja vaktinden on dakika evvel gitti. Kız tam zamanmda pasajın kapısmda görünmüştü, fakat, yanında kendisinden biraz daha yaşlı, fakat daha güzel, kurnaz bakışlı ve fazla süslü bir kadm daha vardı. Şadi yüzünü buruşturarak içinden: «Hay Allah lâyıkmı versin! dedi, yengesini de beraber alıp geldi galiba... Şimdi ne haltedeceğim? Tuh... Kannın gözleri de fıldır fıldır dönüyor... Pek kül lüm yutacağa benzemiyor... İş güçleşti... Fakat çare yok... İdare edeceğiz...» Sabahatle yanındaki kadm biraz ilerledikten sonra durmuşlardı. Kadm ay rıldı ve geriye döndü; Sabahat etrafma bakmarak, mütereddid adımlarla ilerli yordu. Şadi kadının pasajdan çıktığını görünce Sabahate doğru koştu, aralanndaki yeni tanışıklığm yabancılığını unutruran pişkin bir lâübalilikle: ödüm patladı yahu, dedi, yengenizi de beraber alıp geldiniz sandım. Kimdi o kadın? Yolda mı rasladınız? Sabahat Şadiyi gündüz gözile ve o ge

Bu sayıdan diğer sayfalar: