CUMHURİYET 7 Nisan 1938 i Bir okuyucuma Millî takımı Berline nasıl götürebiliriz? Olimpiyadlara gitmeden evvel değerli bir antrenör getirtmek ve ecnebilerle maçlar yapmak lâzımdır Millî takımı antrene etmek için iyi bir antrenöre ihtiyac kat'î ve mübremdir. Şehrimizde böyle bir antrenör mevcud mudur, değil midir? Bu suale tereddüdsüz menfi cevab vereceğim. Gelinciye kadar birçok medih ve senalannı duyduğumuz antrenörlerin memleketimize geldikten sonra takımı alelâde ve çok defa gelişi güzel idman ettirmekle iktifa ettiklerini, taktik ve sistem korner attırmasmı, kale önlerinde çekilen serbest vuruşlan ve buna benzer oyunun bin türlü inceliklerini öğretecek kabili yette olmadıkları filen sabit olmuş bir hakikattir. Olsa olsa takıma nefes verebilen bu kabil antrenörlerin bize büyük faydası olamaz. Suffle denilen nesne idarecinin temin edeceği disiplin oyuncula nn da bu disipline riayet hususunda gösterecekleri arzuya tâbi bir iştir. Temini de güç değildir. Antrenörse beraber çalıştırmak fırsatını bulacağı millî takıma kabiliyet ve derecesile mütenasib bir o yun sistemi, tabiye ve sair hususlarda faydalı olduğu takdirde işimize yaramış o lur. Böyle bir antrenörün yukanda söylediğim gibi şimdi bizde mevcudu yok tur. Millî takım için şimdiye kadar getirilen antrenörlerin arasında bize çok faydalılan olduğu gibi büsbütün faydasız lan da göriilmüştür. Faydalı unsurlann bize kadar gelişini sırf şansa faydasızlannı da seçme imkânlarından mahrumi yetimize atfetmek lâzımdır. Millî takımı Berlin Olimpiyadlanna hazırlıyacak antrenörü buradan İngiltereye kadar gönderilecek işten anlar bir arkadaş seçmelidir. Buradan mektubla, telgrafla bu işin halledilemiyeceğine en ufak bir şüphe bile caiz değildir. Kaç kere tecrübe edildiği halde bu işte muvaffak olunamaması da gösterir ki hazır elbise satın alır gibi İngiltereye sipariş suretile antrenör getirtmek, umulan faydalan temin edememektedir. Futbol Federasyonunun antrenör tahsisatı mevcuddur. Bu tahsisat belki iyi bir antrenör için kifayet etmez. Fakat her halde senelerdenberi biriken ve umumî merkeze iade olunan tahsisatın bir kısmını şimdi elde mevcud paraya ilâve edecek olursak, iki sene kuntratla mahallinde seçilecek iyi bir antrenörün getirtil mesi de muhal bir iş değildir. Antrenörden sonra, Berline gidecek millî takım behemehal mayısm on beşinden temmuzun on beşine kadar iki yahud üç ecnebi teması yapmalıdır. Bu o kadar lüzumludur ki bir dakika için bile aksini düşünmek saçma olur. Bu temaslann temin edeceği tecrübe, müsabakaya alışkanlık ve teknik bilgi ve saire bir de hasılat meselesini ilâve edecek olursak kat'î olarak lüzumlu olduğunu teslim e deriz. Eldeki tahsisatın mükemmel bir hazırlanmağa elverişli olmadığını ileri sü receklere şunu söyliyebilirim ki Istanbula getirilecek kuvvetli ecnebi takımlardan binlerce lira hasılat elde etmek mümkündür. Bu ecnebi temaslan bizi Berlin Olimpiyadı futbol müsabakalanna hazırlıya cak en iyi âmillerdir. Bunıarda getirile cek rakiblerin son senelerde Istanbula gelen yabancı takımlardan kuvvetli ol ması şarttır. Bunlar en aşağı geçen sonba harda gelen Sovyet takımı ayannda ve hatta daha kuvvetli ve bilgili takımlar olmalıdır. Bizden kuvvetsiz ve çapaçul futbol oyruyan takımlarla yapılan mü sabakalann hiçbir kıymeti yoktur. Millî takıma iyi bir antrenman müsabakası da Balkan kupasına iştirak teşkil edebilir. Tazminat meselesinden dolayı u mumî merkezin iştirakte mahzur gördüğü Balkan kupası bu sene mayısta Roman yada oynanacaktır. Bizim de iştirak edip etmiyeceğimize dair müteaddid mura caatler karşısında tazminat meselesinin halledilip edilmediğini Balkan kupası komitesinden telgrafla soran Federasyo numuz tazminat meselesinin arzumuz veçhile halledildiğine muttali olur olmaz bu hususta süratle karar verecek ve Bal kan kupası maçlarına iştiraki prensib itibarile kabul edecektir. Berlin futbol müiâbakalanna hazırlanma bakımmdan bu ştirakin faydalarını izaha hacet görmüyorum. Elverir ki bu müsabakalar yapılacağı aylar bizim hazırlanma devremizle uy gun gelsin! Rus temaslan hazırlanmalan bende o kanaati doğurdu ki bizim oyunculann nefes kabiliyetleri uzun bir mesele değildir. Gene bu müsabakalardan şu kanaatle çıktım ki futbolumuz birçok milletlerIe boy ölçüşecek derecededir. Millî takım kadrosuna girecek oyunculan iyi bir antrenörle iyi bir idarecinin emri altında önümüzdeki aylar zarfmda muntazam surette çalıştıracak olursak Berlin futbol müsabakalarında kur'a neticesi müthiş bir şanssızlığa uğramazsak memleket hesa bına çok iyi bir gösteriş yapmak bizim için yüzde altmış ihtimal dahilindedir. Çerkeslikte nedir? Zarfında Adapazar damgasını taşıyan mektubunuza, hüviyetinizi sakladığınız için, hiç aldırış etmiyecektim. Fakat sizin gibi düşünüp aldananlar olur diye şu birkaç satırı yazıyorum: Geçenki «Kilis ve Mercidabık> baş hklı yazımda Yavuzun karşısmdaki Mısır ordusunu Türk gösterişime ilişerek bunun «ilim ve hakikat namına doğru olmadığını» bildiriyorsunuz. Bir defa «Yurddan Yazılar> ilmin kendi değildir amrna ilimsiz de değildir. Bilgiclik için yazmıyorum, fakat bilmediğimi de yazmıyorum. «İlimdeki iğriliği edebiyattaki güzellik namına> affediyormuşsunuz. Eğer iğri yazıyorsam dünya affetse yazan kendini affedemez. Emin olunuz, bu yazılarda doğruluğunu ispat edemiyeceğim hiçbir şeye yer verilmemiştir. İşin esasma gelince: Aldanışımz za ten işin esnasındadır. Çerkes diye müstakil bir ırk olmadığı ve bunların Türklerden geldiği bugün artık ilim ve tarihin en açık bir mütearifesi oldu. Kaf kaslardaki Çerkes, Gürcü, Lâz gibi kavimler büyük bir ırkm yaptığı med dücezirlerden o sarp yerlerde kalmış tortucuklardır. Bak, basmakalıp tarihlere aldanarak, Mısır Çerkes memluklerinin müessisi sandığınız Berkukun dahi asıl adının Tanboğa olduğu meydana çıktı. Kırım da Hacı Osman namında birinin köle siyken Mısıra gönderilmiş. Yavuzla Mercidabık cengini veren Kansunun da adma dikkat ediniz: «kan» ve tsu». Daha tuhafı Kansu şairdi ve şiirlerini türkçe yazıyordu. Yavuz Türk hükümdan iken Çal dırana farisî şiirler yazarak gitti. Şah İsmail Acem hükümdarı iken Yavuzun karşısına Hataî mahlâsile türkçe şiirler yazarak geliyordu. Yavuz Mısıra giderken de belki arabca yazmıştı, fakat Kansu Yavuza gönderdiği resmî mek tubları bile türkçe yazdı. Mektubunuzda yalnız türkçe bildiğinizi işaret ettiğiniz için bu hususta da ha etraflı aydmlanasınız diye size «Amasya Tarihi»nin ikinci cildini, Rıza Nurun <Türk Tarihi» nin 9 uncu ve 10 uncu ciltlerini, ve, eğer onları da bula mazsanız, liselerde okunan dört ciltlik tarihin ikinci cildindeki Mısır memlukeri bahsini tevsiye ederim. Alfred Musset ve George Sand Ünyon Fransezde verilen güzel bir konferans • Galatasaray Usesi muallimlerinden Mösyö Chiappe geçen gün «Fransız Birliği» nde çok güzel bir konferans vermiştir. Salonu, müstesna günlere mahsus bir kalabalık dolduruyordu. Bu halka, muallimin bir kısım talebesi de iltihak etmişti. M. Chiappe evvelâ konferansm kahramanlanndan bahsetti: «George Sandın, diyordu, âşıklannın adedine bakılırsa, bu kadının çok sihirkâr bir güzelliğe sahib 'olduğu sanılır. Halbuki ne gezer. Mussetnin halefi, bir arkadaşına itiraf ediyordu: «George biraz daha zayıf olmuş olsaydı, dünyanın en mes'ud adamı sayılabilirdim.» Halbuki başkaları ise ayni kadm için: «Kuru çiroz» diyorlardı. George Sandın yalnız, sıcak bir yüzü aydınlatan güzel ve siyah gözleri vardı. Fakat bu erkekleri teshire kâfi midir? Hayır. O, kendisine pereştiş ettirmek kuvvetini, İndiana romanındanberi yayılan büyük şöh retinden alıyordu. George, hiçbir vakit dostlarınm kendisile kadm olarak iftihar ettikleri bir maşuka olmamış, yalnız onlann gururlarını okşıyabilmiştir. Bu az mıdır sanırsınız? Bakmız Venedikli doktor ne diyor: «O, bir dâhidir ve bütün Avrupa kendisinden bahsediyor.» Meşhur bir romancı olan George Sand hakikatte, «Tarih cür'etkâr kimseIere güler» diyen bir kadındı. Ve bun dan dolayı erkeklerin ayağına gelmesini beklemez, onlan davet ederdi. Hiçbir zaman bir erkek için hakikî bir ihtiras duymuş değildir. Musset hasta yatağında âdeta ölümle mücadele ederken, George; âşıkını tedavi eden doktora kuca gmı açmış, büyük şairi ölümle uğraşırken bile ıstıraba boğmuştur. Böyle bir ihanetin, hem şair, hem de çok sinirli olan Mussetdeki tesirini bir tasavvur edin. Şair, nihayet kendini eğlenceye ve içkiye verdi; bu iki şeyden unutmak ilâ cını dileniyordu. Fakat ıstırab susar mı? Musset her zaman tekrar edecektir: «Seviyorum, solmak isterim, seviyorum, ıstırab isterim». Fakat bu aynlışta şairin de hatası olmamış mıydı? Şu sözleri söyliyen Musset değil miydi: «George, beni affet, yanılmışrm, meğer seni sevmiyormuşum!» George Sand ona tekrar gelmiş ve bu sefer Mussetyi kaybetmekten o korkmuştu. Lâkin şairin, ıstırabı kurutan ve saadeti tepen bir Füzuli ruhu mu vardı, yoksa sinirliliğinin doğurduğu bir huysuzluk muydu? Alfredin, kapısının eşiğindı ağhyarak yalvaran dostunu kabul etmediği zamanlar olmuştur. Ve bu suretle kat'î ayrılış mart 1835 te vukua gelmiştir. Aynhk Mussetnin yarasını sarmadı Kalbi kan ağlıyordu. Şair ıstırabını terennüm etti, ve bu ıstıraba dehasını dökerek ona bir şekil verdi.» Hatib bundan sonra Alfred de Mus setnin eserlerinden bahsetmiş, şairin eserlerinden seçme parçalar okumuş ve bü yük bir bilgi ve san'atla hazırladığı kon feransını halkın coşkun alkışlan arasında bitirmistir. Günü gününe yaşîyanlarımız «Bir işçinin hayatı bir ustabaşının hiddetine feda edilmemelidir!» Tahta kulübeleri dolduran ihtiyar kadınlar: «Ömrümüz el kapılarında geçti, fakat yaşlanınca artık yüzümüze bile bakmıyorlar...» Derdlerini döken kadınlar Insan boyundan belki de alçak olan bu tahta kulübelerin önünde sanki birbirlerile söz vermişler gibi karşıma dizildiler. Hepsinin yüzünde uzun seneler çalış mış, sıkıntı, sefalet ve yoksuzluk çekmiş olan insanlann maskesi var.. Gözlerinin altını çökerten dudaklann kenarında acı bir kıvnk yapan. alındaki kmşıklan de rinleştiren, gözlere ve yüzün manasına sonsuz bir bezginlik veren bir sefalet maskesi... îçlerinden biri söze başlıyor: İsmim Fatmadır. Eskiden çamaşıra, tahtaya gidiyordum. Hayatımı kazanıyordum. Şimdi vücudüm yıprandı. Artık çalışamıyorum. Kocam da odun kömür dükkânlarında nöbet bekliyen bir hamal.. O da yaşlandı. Çok bir iş yaptığı yok. Ekseri günler on kuruş bile getirmiyor. On beş yaşında bir oğlum var, bir kunduracı yanında çıraklığa verdim. Asıl yükümüz onun üstünde. El insana yar olmuyor, on beş yirmi sene çamaşırlarını yıkadığım aileler, ben kuvvetten düşünce beni aramaz oldular. Onlara emeğim de geçmedi mi?.. E h insanlık böyle... Gene kuvvetim olsa.. çalışırdun. îçlerinde bir başkası: îlâhi kardeşim ilden insana hayır mı gelir, diye ötekinin sözünü kesiyor. İşte ben de senelerce kapılarda çalıştım. Hizmetçilik ettim. Omrümü il kapısına vakfettim. Fakat şimdi yaşlandım.. Yüzüme bakmıyorlar ve beni tutmak istemiyor lar. Siyah başörtüsünü boynunun etrafında düğümlemiş olan bir başkası yanıma yaklaşıyor: îsmim Şükriyedir, diyor. Uç çocuk anasıyım. Çocuklanmm babalan öldü. Onlara ben bakıyorum. Çamaşıra, tah taya gidiyorum. Fakat bu işi yapanlar da çoğaldı mı ne oldu?.. Şimdi iş bulamıyorum. Yüzünde tebessüm ve neşeyi hahrlatan hiçbir çizgi bulunmıyan bir kadm: Ismim Eminedir, diyor. Bir kızkardeşim var... Evliydik, ikimiz de şimdi duluz. Yaşlandık. Çoluğumuz, çocuğumuz yok.. Ömrümüzü kapılarda çahşmakla geçirdik. Şimdi işsiziz. Yani çamaşır, tahta çıkacak ta gidip iş göreceğiz, birkaç para alacağız. Evet. Ne olur beni de dinleyiniz... Şimdl söylediler, siz daha fazla hastalık, sakatlık veya ihtiyarlık yüzünden işinden çık * mış ve bir daha iş bulamamış olanlan a» nyor muşsunuz. Bizde bir de başka sebebden dolayı işsiz kalanlar vardır. Haksız yere ustabaşılannı kızdıranlar. Onlan da yazıyor musunuz? Eğer yazmıyorsanız onlan da yazınız. İsmim Haticedir. KCH camın ismi Mustafa.. Otuz senedir bu kuyucu ile evliyim. Kocam hep çalışırdı. İkimize bakardı. İş olduğu zamanlar pefc âlâ yaşardık. Bir oğlumuz oldu, büyüdü, Rejiye gitti. Yedi sene Rejide çalıştı. Kocam yaşlandı, iş bulamaz oldu. Fakat oğ* lumuz artık yetişmişti. «Ne yapalım di« yorduk, fıkaranm hanı, iradı olmaz talihi varsa hayırlı evlâd yetiştirir. Eh şimdi bizimki büyük, artık bize bakar.» Bir de kızımız vardır, fakat küçüktür. Oğlum şikâyet etmeden hepimizin yükünü om • • zuna aldı. Fakat günün birinde ustası bir şeye kızmış... Bir kabahatle adam asıl •• maz derler... Derler amma ustası herhal* de bunu bilmiyormuş ki oğlurmı kapıdn şan atmış... Bunun üstüne sencfer geçti. Hasta, sakat değil, sıhhatli, gürbüz, gene bir delikanlı olan oğlum kendine bir iş bulamıyor. Ben çalışamıyorum. Babasüo kendisi arada bir rençperlik ediyorlar, Yapı filân olursa... O da iki üç gün. NÜZHET ABBAS Galatasaray Haydarpaşa liseleri arasında spor bayramı /. H. Galatasaray Haydarpaşa liseleri a rasmda senelik spor bayramı 24 nisan cuma günü Taksim stadyomunda ya pılacaktır. Atletizm, voleybol, basketbol ve üç takım arasında yapılacak futbol maç ları için program tanzim edilmiş, at letizm sabahleyin, basket ve voleybol öğleüzeri, futbol maçları da öğleden sonra yapılacaktır. Atletizm müsabakalanna geçid res mile başlanacak, 100 metro, gülle, 400, yüksek, 200, cirid, 800, disk ve tek a dım, 1500, sırık, üç adım ve 4x100 bayrak yarışile müsabakalar bitecektir. Basketbol ve voleybol birden ikiye kadar bitirilecek, 2,30 da küçükler, ortancalar, nihayet büyükler arasındaki müsabakalar da sıra ile yapılacaktır. Müsabakalarda kazananlara madal ya ve kupa gibi mükâfatlar verilecektir. İkramiyeler kimlere verilecek? (Baştaraft 1 inci tahifede) MHİSARLARDA Bayilere kolaylık olmak için Inhisarlar Idaresi bayilere bir kolaylık olmak üzere bugün mamulâtını şehrin her tarafına tevzi etmek üzere kamyonlar almışhr. Bu kamyonlar hergün muayyen saatlerde semt semt dolaşarak ba yilere ihtiyacı olan inhisar maddelerini taşıyacaktır. Kamyonla toptan satış usulü pratik neticeler verdiği takdirde diğer büyük sehirlerimizde de ayni usulün tatbikı mukarrerdir. tnhisarlar Umum Müdürü geldi înhisarlar Umum Müdürü Mithat Yenel şehrimize dönmüş ve dün idarenin müdürler meclisi içtimaına riyaset elmiştir. Tekaüdlük kanunu hükümlerine gö re tasfiyeye tâbi tutulan memurların vazifelerine tayin edilecek olanlar isim ü zerinden tesbit edilmektedir. Yaş tahdidi dolayısile boşalan üç yüz memuriyete bir derece daha aşağı sınıfta bulunan idare memurları tayin edilecektir. Yeni teşkilât arasında merkezde bulunan ziraat fen şubesi lâğvedilmektedir. Bu şubeye bağlı olan tütün ıslah enstitüIeri ziraat şubesine raptedileceklerdir. bulunmasının şart olduğunun Meclisçe tefsir edildiğini söyledi. Mustafa (Çankırı): « Otuz sene hizmet eden bir me mur, almakta olduğu maaştan dolayı mı ikramiye alıyor, yoksa otuz sene hizme tine mükâfaten mi? Otuz sene hizmetini yapmış, fakat başka bir yere tayin edi ince, meselâ ahvali sıhhiyesi müsaid olmadığmdan, yaşı geciktiğinden tekaüd üğünü istida eden niçin ikramiye ala masın? Bu bir kabahat midir ki tecziye ediyorsunuz?» Mustafa (Çankırı), maddenin gerek vazife başında, gerek açıkta iken tekaüd olanlara da ikramiye verilir şeklinde tadilini istiyen bir de takrir verdi. Umumî merkez toplanfası Maliye Vekili bunun üzerine şu be 13 nisanda Ankarada yapılacak îd yanatta bulundu: man Cemiyetleri îttifakı umumî kon gresinde bulunacak olan federasyonlar « Yüksek Mecliste arzettiğim tefsir rüesası önümüzdeki cuma günü Anka kararı ittihaz olunurken arkadaşımızın teraya hareket edeceklerdir. mas ettiği bu noktalar birer birer tafsil ve Umumî merkez, kongreden evvel iki izah edildi ve neticede otuz sene hizmet toplantı daha yapacaktır. edip te memuriyetten ayrılanlara ikra İtalyanlar İsviçrelileri yendiler miye verilmez şeklinde tefsir kararı çı İtalyan ve İsviçre millî takımları a kanldı. Bu takrir bugün kabul edilecek rasında pazar günü Zürihte yapılan ma olursa sizlerden Maliye Vekili olmak sıçı 21 İtalyanlar kazanmıştır. fatile asgarî bir milyon liralık tahsisat B takımları arasındaki maçı da 20 istemek mecburiyetinde kalacağım. Çünkü gene İtalyan takımı kazanmıştır. bugün otuz sene hizmet etmiş olup ta elyevm ticaret yapan veya ücretli bir memuriyette bulunan kimseler'de benden Konyada İnönü zaferi için gelip ikramiye istiyeceklerdir. Biz de çıyapılan tören karıp ikramiye vereceğiz. Herhangi bir Konya (Hususî) Konya Halkevi suretle otuz sene hizmet etmiş olan bir zasayılı günlerimize karşı göstermeğe ta tekaüd hakkı bahşedilmiştir. Fakat borclu olduğumuz saygıyı belirtmek i hizmetinden istifadeyi temin için vazii kaçin iyi bir yol tuttu. Sık sık törenler nun bu ikramiye kaydini koymuştur. Kenhazırlıyarak halka sayılı günlerimizi di tefsir ettikleri misalde olduğu gibi hashatırlatıyor ve o günleri İ3'ice öğreterek ta olduğu, ahvali sıhhiyesi müsaid olmadığı halde tekaüdlüğü ihtiyar etmiyor ve unutulmamasını temin ediyor. beri tarafta gene ikramiye istiyor. 31 mart ikinci înönü zaferinin kazanıldığı büyük gün olduğu için bu mü Neden dolayı vazifesi başmda bulunnasebetle de Halkevinde bir tören ha madığı halde bunu istiyor? Vazifesinin zırlandı. Halkevindeki bu törenlerin de başında bulunan bir memur tekaüdlüğü ğer ve ehemmiyetini anlamış olan halk nü de taleb eder, ikramiyesini de alır çr yer bulmak için acele ettiğinden salon kar. Heyeti celileden çok rica ederim, lar vaktinden evvel tıklım tıklım doldu düşünmeden buna karar vermesin.» Törene Halkevi güzel san'atlar ko mitesi müzik kolundaki san'atkârların İstiklâl marşile başlandı. Ondan sonra İnönü zaferinin yara tıcısı Atatürke ve başarıcısı General İsmet İnönüne saygı yerine bir daki ka ayakta kalındı. Bundan sonra binbaşı Naci tarafından ikinci İnönv muzafferiyeti hakkında anlatıcı ve du yurucu bir konferans verildi. Sık sık alkışlanan hatib, bu zaferin süel ve teb nik kıymetini, ehemmiyetini tam mana sile belirtti. Ekrem Zeki konseri Bilmiyorum başka memleketlerde nasıldır... Fakat herhalde bir ustabaşının hiddetine bütün bir ömrü feda etmek başka memleketlerde göriilecek şey değildir. zannındayım. Bir ameleyi işten çıkarmak için herhalde o amelenin büyük bir ka« bahati olmalıdır. Büyük bir kabahat değil mi?.. Gel gör ki, bizim işimiz de böyle olmadı. Ustası bir dakikalık öfkesini çiğniyemedi de bir çocuğun hayatını çiğnedi. Seneden seneye halimiz fenalaşıyor. Kirada oturuyoruz. Dört lira ayda kira veriyoruz. Veriyoruz diyorum, veremiyoruz ya!.. Bir senedir bu da birikti. Yazacak olursan, sabahleyin, işine güle, oynıya giden akşama ve yanna ekmek param vardır, diye gönlü ferahken öğleüstü kolurdan tutulunca bir köpek gibi kapıdışan kovulan ameleîerin suçunun ne olduğunu soran bir yazı yaz.. O zaman hakikaten bir hayır işlemiş, efendilerine güvenen usArkadan bir kapı açılıyor. Tahta kapı talann sahibsiz zannettikleri işçilere memJan bir kadm süzülüyor. Bana bakarak: leketin sahib olduğunu göstermiş olursun. Siz gazeteci misiniz? diyor. Öyle Peki senin istediğini de yapacağım, söylediler. yann da haksız yere kapıdışan edilip altı Evet. yedi sene iş bulamıyanlann macerasını Çaresiz, himayesiz kalan işçileri yazacağım. SUAD DERVtS yazıyormuşsunuz değil mi? POLİSTE Inhisarlar İzmirde büyük bir SİRKECİ GARINDA BİR KAZA Şark şimendiferlerinde tesviyeci Zeki Sirkecide vagonların altında sifon aç makta iken ayni hatta manevra yapan makinist Fehmi ve Seyfinin idaresin deki marşandiz treni çarpmış ve Zekinin sol ayak topuğunu kesmiştir. İzmir (Hususî) İnhisalar idaresi yangın yerinde Kültürparka yakın ol mak üzere 6200 metro murabbaı bir saha üzerinde altı katlı büyük bir depo inşa ettirecektir. Bu iş için mimar Se limi şehrimize göndermiştir. Bura da 1000 kadın, 400 erkek çalışabilecektir. Bine, bol ziyalı ve tozları dağıtmek için hususî tertibath olacak, 2 milyon kilo tütün alabilecek, her mevsimde çalışmağa müsaid vaziyette bulunacaktır. Türkiyede bunun eşi yoktur. İşçi lerimiz için duş yerleri, sıhhî yemekhaneler, soyunma giyinme mahalleri, işçi çocuklarma mahsus bir yuva, 14 kadm ve 7 erkek alabilecek bir revir ve burada daimî bir doktor bulunacaktır. depo yaptınyor Gene viyolonistimiz Ekrem Zeki 16 nisan günü 6 buçukta Saray sinemasında bir konser verecektir. Resital programında Griegin üt minör sonateı, Glazon nowun konsertosu, Tartini Kreislerin Fugası, Bah Kreislerin Preludinni, Mustafa (Çankırı) tekrar söz alarak Achron Auer Lento Dolorososu, Chriskanun bugünden mer'iyete gireceğine gö tian Sindingin la majör konsertosu vardır. re bir milyon lira tahsisatın lâzım olmı Piyanoda Ferdi von Ştatzerdir. yacağmı kaydettikten sonra, herhangi bir sebeble vazifesine gidemiyen bir memur İzmirden ihrac edilen üzümler İzmir (Hususî) 16 ağustostan 20 tekaüdlüğünü isterse kabahat mi olur, şubat 936 tarihine kadar izmirden dedi. 65,794,6 ton çekirdeksiz üzüm ihrac edilMustafa (Çankın) bu vaziyette Ve miştir. Geçen yıl ayni müddet içindeki kâletin de haklı, fakat memurun da hak sevkiyat 35,630,4 tondu. Görülüyor ki, lı olduğunu söyliyerek maddenin tadili bu yıhn ihracatı yarı yarıya fazladır. 20 ağustostan gene ayni tarihe kadar teklifinde ısrar etti. yapılan incir ihracatı ise 35,786,5 ton Takrir reye kondu, kabul edilmedi, dur. Geçen yıl ise ancak 26,147,9 tondur. Yani incir ihracatımız da fazladır. madde olduğu gibi kabul edildi. DENİZE DÜŞTÜ, KURTARILDI Dün sabah saat 8 de Kadıköyünden hareket eden vapur Haydarpaşa mendi reği önünden geçerken bir adam denize düşmüştür. Hemen vapur durdurulmr.ş ve boğulmak üzere olan adam kurtarümıştır. Yapılan tahkikatta bunun Perşembepazarında kunduracı Nerses olduğu ve vapur parmaklığından fazla sarkarak tamamen yanmıştır. denize düştüğü anlaşılmıştır. KOYUN OTLATTI DİYE Sarıyerde Ayazağa köyünde Eşrefin yanında ÜSKÜDARDA İKİ EV YANDI Evvelki gece Üsküdarda Muradbey çobanlık eden Hasan koyunlarını otlatırken birkaç koyun orada Veysel na mahallesinde Turşucu sokağında 7 sammdaki şahsm tarlasına girmiştir. yılı evde çamaşır yıkanırken ocak parBunun üzerine Veysel Eşrefle kavga lamış ve yangın çıkarak yanında bu etmiş ve onu yaralamıştır. Jandarmalunan 92 sayüı ev de dahil olmak üzere lar Veyseli yakalamışlardır.