H Blrindkântra 1935 CUMHURİYET Istanbulda 17nci asırda Hırsızdan korkmağa mahal kalmıyor kanlı ve feci bir ramazan Yangın ve hırsız haber Memleket anarşi içinde kıvranırken bir sürü haldırı çıplak otuz giin ve ffece bütün halkı soydular veren bir makir^» icad edildi Bir Fransız muhterii tarafından Sinsiyafon isminde bir yangın ve hırsız muhbiri âlet icad edilmiş ve polis müdi riyeti, posta idaresi ve itfaiye kuman danlığının muvafakati ile şimdiden Pariste 40 binaya yerleştirilmiştir. Şimdikı halde bu makine iki maksad için kulla r nılabılmektedir. Yangın için kulıanıldığı' zaman konduğu yerdeki hararetin tesirilej âlet kendi kendine çalışmakta ve gra mofon tertibatı vasıtasile itfaiyeyi ha berdar etmekte veyahud bir düğmeğe basilmak suretile ayni veçhile yangm çıkan; yerin sokağını ve numarasını bildirmek • J tedir. 1 Hırsız muhbiri olarak kullanıldığı zaı man ise muhafaza altına alınması lâzım, gelen odadaki tablo, kasa yazıhane ve' saire gibi kıymetli eşya kımıldatıldığı zaman bir elektrik devresi açılmakta ve gramofon tertibatı vasıtasıle hangi binada ne yapıldığı işitilmektedir. Âlet pek sessiz çalışmakta ve hırsıza hiçbir şüphe vermemektedir. Bu âletle Londra polis merkezinde tecrübeler yapılmış ve muvaffakiyetli neticeler verdiğinden poîis müdiriyetince takdir olunmuştur. Sinema âleminde yeni bir yıldız: Fita Benkhoff Senelerce beyaz saçlı ihtiyar kadın rollerine çıkhktan sonra Fita bize illt defa «Ilâhlar eğleniyor!» filminde hakikî çehresini gösterdi Eski İttanbuldan bir manzara Hicrî 1041, milâdî 1631 yılmda htanbuldayız. 1622 de henüz on üç ya " şında iken Osmanlı împaratorluğu tahtına oturan Dördüncü Murad yirmi iki yaşma basmıştır. împaratorluk, bilhassa Anadolu, bakımsız ve perişan; zalim ve gaddar ve cahil vezirler, ipten kazıktan kurtulmuş zorbalar ve serserilerin elinde yıllardanberi soyulmakta, yakılıp yıkıl maktadır. tstanbul, biribiri arkasından patlıyan kanlı ihtilâllerle bitkin bir halde... On yedinci asırda Osmanlı lmpara torluğunun başmda altı padişah bulunmujtur: Birinci Ahmed, Birinci Mustafa, tkinci Osman, tekrar Birinci Mus tafa, Dördüncü Murad, lbrahim, Dör düncü Mehmed. Bunlardan dördü ço cukken padişah oldular, uzun çocukluk yıllan, post kavgasma «Jüşen cahil ve zirlere, muhteris valide sultanlarla ha sekilere bol bol zaman ve fırsat verdi: Ahmed on dört yaşında, Osmanla Murad on üçer yaşında, Mehmed yedi yaşmda padişah olmuşlardı. Geriye kalan Mustafa. ile Ibrahime gelince: lbrahim muvazenesiz, dejenere, çılgm; Mustafa ise bmarhanelik bir zırdeliydi. Şimdi sizinle beraber Naima tarihinin üçüncü cildini alarak 77 nci sahifesini açabm; gözümüzün önüne, 1631 yılının Ânadolusu uzanacaktır: İranla harb o luyor. Kıj gelmiş. Ordu Diyarbekir kışlağma çekilmiş. Yeniçeri ocağı bir as ker ocağı olmaktan çıkmış, YeniçeriJef, bütün askerlik kıymetlerini kafbetmişler, serhadlerde harbedecek yerde, memle kette fitne ve fesadla uğraşmaktadırlar. Dîyarbekirde Defterdar Ömer Paşadan para istediler. İsteklerini yerine getirmek ımkânsızdı. Ömer Paşa bir gece Diyarbekirden kaçtı. Yeniçeriler ve fırsattdn istifade gözliyen uygunsuz takımındîn insanlar: «... zulüm ve adavetten dakika fevtetmediler, gareti esvakı harim, ve evlâdı eyali nâse taarruz ve envaı fisku fesadı mürtekip oldular...» Bımlann yaptıklanna kimse mâni o îamıyordu. Bilâkis zorbalar tarafından himaye görüyorlardı. Her zorbanın nice yüz erazil ve eclâf adamlan vardı. O sıralarda zorbaların serçeşmesi, Dağlardelisi Süleymandı. Beyşehri, Seydişeh ri ve Bozkır havalileri ve belki Konya ve Lârende sipahileri ve bu mıntakaların bütün serserileri Sipahilıkten yetişme nadan bir ihtiyar olan Dağlardelisinin e lindeydi. Bu aralarda telef oldu. Konyada ise Rum Mehmed türemişti. Abaza Mehmed Paşa isyan edip te Konyaya geldiği zaman, şehri, Konyanın ileri gelen Sipahilerind"en Kâtıb Mustafa Çelebi müdafaa etmişti. Mustafa Çelebi ö'ldükten sonra bu Rum Mefrned onun dul kansile evlenmiş, bin kişiye yakın adamlarile geçip Mustafa Çelebinin saray gibi konağma kurulmuş, Konyanm alikıran başkoparanı olmuştu. İş sahibleri Rum Mehmedin kapısına varırlardı. Konya (Karaman) Beyler beyisinin hemen hiçbir mevkii kalma mıştı. Rum Mehmed kendi bildiğine divan kurar, şikâyeti olanlan dinlerdi. Nerede felekzede varsa Sipahi kryafetine girip «ocak düşkünüyüz...» diye derd yanar, Rum Mehmed de «elem çekme Gayretin bizimdir. Kazancımız sizin gibi şehbazlar içindir. Allah kerimdir Baba çorbasına kanaat edersen yanı mızda kal!» diyip haline göre libas ve başına bir sank ve birkaç kuruş harçlık verip atına yem tayin edip kendisine bendederdi. Bu yolla zamanın birçok ziyankâr fettanlannı toplamıştı. Zorba lan tutan Sadırazam Hüsrev P a şanın azlinden sonra «kuvvetlice bulu nup kılıca yarar erazil başımızda müctemi olsun deyu» herbir zorba bu gibi adamlannı çoğaltmağa başladılar. îşt bu suretle zorbalardan Baba Omeı Karahisara, Kmalıoğlu Aydın iline, Kör Ali Eskişehir ve Inönüne, Köşe ban Isklibe ve bilcümle zorbalar tara taraf bütün meınleketi istilâ etmişlerd Hepsi padişaha sadık birer bende gib örünüyor, elaltından da yeni Sadırazam Hafız Paşayı devirerek Hüsrev Paşayı iktidar mevkiine geçinneğe karar veri orlardı. Derken ordu îstanbula çağırıldı. Yukanda zikredilen zorbalar da ulubahanesile îstanbula geldiler. Bilhasa Darphane civarındaki Kurşunluhan e sair hanlar, kenar evler ve menziller Sipahi kıyafetine girmiş serserilerle doldu. Devrin haris, cahil vezirlerinden Re:eb Paşa fırsattan istifade ederek sadaret mevkiini elde etmek istiyordu. Elal ından Rumeli ve Anadoludan gelmiş torbalan ve tstanbulun ayak takımlanıı tahrike başladı. Îstanbula dolmuş olan bu serserilerden meselâ: Saka Mehmed, Cin Ali, Mamhud Ağa oğlu, Sa lih Efendi, Nazlı Muslu, Rum Ahmed, Emir Halife, Cadı Osman, Bıçakçıoğ lu, Kütahyalı Kalem Bey ve bunlann :msali zorbalar zaten başhbaşlarına )irer fitne kaynağıydılar. Diğer taraf an Hüsrev Paşa da bu adamlann ru huna girmiş. Onu tekrar sadarete çıkartmak istiyorlardı. Çok geçmedi, îstan ulda yeni bir ihtilâl emareleri gözüktü. Zorbalar ve sair fitnecilerle Yeniçeri er Atmeydanında toplandılar, Hüsrev 'aşanın azline sebeb olmuşlardır diye devlet ricalinin ileri gelenlerinden ve Dördüncü Muradın yakın adamlanndan on yedi kişinin başını istediler. Bu listenin başmda Şehislâm şair Yahya Efendinin, Sadırazam Hafız Paşanın, Deferdar Mustafa Paşanın, Yeniçeri ağası Musahib Hasan Halifenin, ve Dör düncü Muradın en sevgili nedimi Mu sa Melek Çelebinin isimleri yazılıydı. Yeniçeriler de bu fitnecilere katıldılar. stanbul, ihtilâl günlerinin manzarasını aldı: Çarşılar kapandı, namuslu adam lar evlerine kapandılar. Böylece üç gün üç gece geçti; zorbalar meclislerini da ğıtmıyarak Dördüncü Muradın cevabını beklediler. Üçüncü gün ihtilâl ateşi Istanbulun semasmı yenıden kapladı. Hafız Paşa, Defterdar Mustafa Paşa, Musahib Hasan Çelebi, Musa Melek Çe ebi parça parça edildıler. Receb ve şaban ayları kanlı hâdiselerle dolu geçti. Hüsrev Paşa Anadoluda idam olundu. Bu hâdiselerin tafsilâtı Naimada yirmi beş sahifelık yer tutuyor. Nihayet hâdiseler biraz yatışır gibi oldu. Dör düncü Murad intikamını bilâhare almağa karar vererek zorbalarla adamlanna güleryüz gösterdi. Derken ramazan geldi. Fitneciler ve sersefiler için, ramazan yeni bir fırsat oldu. O devirde yaşamış o kanşık günleri görmüş müverrih Hasodalı Mehmed Halife, «Tarihi Gilmanî» adını taşıyan eserinde bu kanşıklık günlerini, bütün çıplaklığile canlandın yor: «... OI zaman kulun şol mertebe tuğyanı var idi ki gündüz hamamdan peştimalle çıplak avret çıkarmak ve Sul tamnehmed camisinde diihan içmek ve müslümanlann ırzm payimal etmek ve köşelerde aşikâre ayak üzere zina ve livata etmek ve kan dökmek ve evler ve saraylar basmak ve bayram günlerinde salıncak kurup bizzat padişahı ve va lidesini ve vüzera ve ehli divanı mum lar ile salıncağa okumak gibi ve bahusus kahvehanelerde ve meyhanelerde fiili nameşru etmeleri gibi şol merte be ki âlem nizamdan çıkmıştı ki vasfa gelmez.» (Tarihi Gilmanî, 1213). Naima ise 1041 ramazanını şöyle anlatıyor: «Ramazanı şerif geldi. Eşkıyayı nâs ve erazili şeytanet iltibas İstanbulda çoğalup ramazan geceleri güruh güruh müsellâh olup semt semt cemiyetlerde iyçüışretler ve fisku kabahatler edüp ce maller ve devler ve ucube heykeller düzüp mahyalar tasnif edip fevc fevc tabıl ve surna ile Allah Allah deyu her gece meş'aller yakup mahallâtı İstanbulu serapa gezip îstanbul halkından seyir ve temaşa akçesi topladılar. Vüzeranın, ulemamn, devlet ekâbi rinin ve zenginlerin kapılarına her gü ruh biribiri arkasından vanr, cemallerini Erdek Belediyesinin faaliyeti Erdek (özel) Son zamanlarda Erdek Beledıyesinde göze çarpan bir faaliyet görünmektedir. Yeni yapılmak ta olan Belediye binası bitmiş ve muhteşem, mükemmel bir bina olmuştur. İskelenin inşasına da başlanmıştır. Vapurlann yanaşabileceği tarzda yapıl makta olan bu iskele İlçenin iktısadî vaziyetinde önemli roller oynıyacaktır. Diğer taraftan yollar açılmakta, sahilin önünü kapıyan ve esasen maili in hidam bir vaziyette bulunan birkaç resmî bina Şarbaylıkça yıktırılmış ve memleketin sahil manzarasını bozan ve kapayan bu engeller de ortadan kaldı rılmıştır. Ayrıca Rumlardan metruk olup on, on beş senedenberi bakımsız bir durumda kalmış olan ve memleketin en güzel ve sahil kısmında bulunan Maşatlık, mevkiine ağaclar dikilmekte ve buranm bir park haline ifrağı düşünülmektedir. Fita Benkhoff ev ktyafetile Berlin birincikânun (Özel) Geçen gün bir çaya davetliydim. Amma, büyük otellerdeki mahud gürültülü ve danslı çaylardan birine değil.. Fita Benkhoffun Grünevaldda yaptırdığı yeni evinde verdiği mütevazı ve sakin çay ziyafetine.. Tevekkeli «insanın evi, ruh ve zihniyetinin aynasıdır» dememişler. İşte, Fita Benk hoffun evi de onun maddî ve manevî benliği hakkında çok şey ifade edıyor. Onun gibi açık sarışın bir güzele böyle ; Ui bir y u v a ge . k ünesIİ v e k Fita Benkhoff «Ilâhlar eğleniyor!» filrmnde Dadayda köy yatı mektebi yandı Daday (Özel) tlçemiz büyük bir felâket geçirmiştir. Köy çocuklan için açılışı büyük törenle yapılan yatı mektebi, halkın çırpınma ve goz yaşları arasmda yanıp kül oldu. Bu felâket karşısında halkla îîçebav elele vererek yanan mektebin temeli üzerinde. gelecek bahara kadar, yeni bir yatı mektebinin kurulmasma ve itfaive teşkilâtmm işe yarar birşekle ge tirilmesine karar vermişlerdir. Unutulmuş evrak Hemşirem öğretmen Bayan Nahidenin Üsküdar tramvayı veya vapurunda bir çanta içinde unuttu|u babam ve kardeşlerimin veraset kâğıdlannı, banka senedlerini, vekâletname ve nüfus ve da ha bazı evrakı bulan zatın hiçbir isine yaramıyacağı için adresime gönderme sini veya getirmesini ricalanm. Beyoğlu Fransız Tiyatrosu Halk opereti artıstlerinden Yaşar Nezihi göstererek, onlan tabıl ve nakkare ile oynatarak birçok çuha, kumaş ve para toplarlardı. Şöyle ki, her güruh yüz kuruşla da kanaat etmez, ev sahibinin rütbesine göre bin kuruş ve hatta daha ziyade isterdi. Ev sahibleri tarafından pazarlığa girişilir veya geciktirilirse hemen ellerindeki meş'aleleri evlerin şehnişinlerine kaldırırlar, «şu kadar yüz kuruş, şu kadar çuha, ve şu kadar kumaş tiz ge tırin ve illâ hanenizt ihrak ederiz» diye saçaklan meş'ale ile tutuştururlardı. Bu sefer hane sahibi istediklerini verir. yalvararak onlan defeder, derken arkasından yeni bir kafile sökün ederdi. Yalnız zenginleri ve ricali değil, halkı da ayni suretle soydular; ve ramazan bi tinciye kadar her gece dolaşülar. Bal dınçıplak serseriler, bu suretle azim servet ve mal topladılar. Nihayet bayram gelince büyük sokaklarda sıra sıra sa hncaklar kurdular. îstanbuldaki bütün devlet erkânmı ve zenginleri, balmumları göndererek, düğüne çağırır gibi salıncağa çağırdılar. Bu suretle bir vezire veya bir zengine yüzlerce mum gelmişti. Her mumun üstünde «bu filân salıncağın mumudur» diye yazılı bir kâğıd yaftası bulunurdu. Salıncaklara yük yük kumaş, çuha ve birkaç kese nakid yollanırdı. Hatta bizzat padişahı ve validesi Kö sem Sultam bile mum yollıyarak salıncağa davet etmişlerdi. Bayram bittiği zaman, pabuç almağa kudreti yetmiyenler ırgad ve katar sahibi oldular.» (Naima 101103) hiş makyaj yapıyorlar, gözlük takıyorlar, eski devir modalarına aid elbiseler giydiriyorlardı. Genc kız bir gün gelip yükselmek fırsatını ele geçirmek için bunların hepsine büyük bir sabır ve metanetle katlandı. Nihayet beklediği gün gelmişti. «İlâhlar eğleniyor!» filminde tabiatin kendisine vermekte kıskanç davranmadığı güzelliğile göründü. Artık çekilen eziyetler, katlanılan mahrumiyetlerin hepsini unutmuştu. Parlak ve açık renk gözleri, canlı ve neş'eli yüzü, altın rekti. Bu Ren havzası çocuğu hiç şüp sarısı saçlan güzel Andriayı hatta lüzu hesiz. tabiate, renge, çiçeğe ve güneşe şehirde büyümüşlerden ziyade Evin yapılışı, taksimatı kadar, mobilyalan da güzel.. Çoğu, doğup büyüdüğü Ren havzasına aid hatıralar uyandırı yor. Çocukluğundan kalma eski eşya ve tablo kolleksiyonu da bu yuvaya başka bir güzellik veriyor. Fita Benkhoff sahnede ve beyaz perde üzerinde nekadar sevilmiş bir artistse, hususî hayatında, evinde de o derece nazik ve mültefit bir kadındır. Hem de müthiş meraklı ve ti tiz bir ev kadını.. San'at ve kültür meraklısı aydın bir kadın.. Fita Benkhoffun sinemada yükselişi biraz ruhaf ve gayritabiî olmuştur. İlk önce bazı kısa filimlerde sevimsiz ihtiyar kız rollerine çıkıyordu. Tiyatroya intisabı ise ailesinin arzusu hilâfına vukua gelmiştir. Düsseldorftaki tiyatro mektebinde okuduktan sonra Dortmunder Theaterde gönüllü olarak çalıştı. İlk hakikî rolü Lübek tiyatrosunda aldı. Bu vazife saf ve fazla hisli bir genc kızı temsil etmekti. Sonra Breslav tiyatrolannda muhtelif rollere çıktı ve oldukça göze çarptı. Yedi senelik muvaffakiyetli bîr çalışmayı müteakıb Viyana sahnelerinde oynarken bırdenbire mukavelesini bozdu ve müthiş bir cesaret ve güvenle Berline geldi. Bu dönüş ona genclik ve ilk tecrübe senelerini hatırlatır. Buna rağmen kat'î kararını vermiş bulunuyordu. Askerlerini, önüne rasgelen suyun öbür tarafına geçirdıkten sonra arkada kalan köp rüyü yıkarak ricat ihtimalini ortadan kaldıran bir kumandana benziyordu. mundan fazla güzellikle yaratmışrı. Bütün bu hatıralar çayların kokulu buğlan ve pastalann nefîs tadlan arasın* da tath tatlı yâdolundu. Kendisine yeni e\inde güle güle oturmasını temenni edip kapıdan ayrılırken Fita beyaz dişlerini zarif bir surette meydana çıkaran tebessümlerile yüzünü süsliyerek hepimize ayn ayrı teşekkür ediyordu. Grünevald o neş'eli yuvadan sonra bize pek korkunç geldi. Otomobılimize son sürati vererek mümkün olan hızla şehre döndük. M. B. Holivodun en zengin artistlerinden biri de Margaret Lindsaydır Margaret Lindsayın en son resimlerinden biri birçok rollere çıktı. Kendisi çok mukte sid olduğu için hayli para toplamıştı. Nevyorka dönüp vaktile kendisini takdir etmiyen bu şehrin san'at âleminden intikam almak istiyordu. Fakat emeline muvaffak olamadan ona başka bir yol gözükmüştü: Holivud yolu.. Onun ingilizceyi îngilizler gibi konuşması meziyetinden istifade edilerek «Cavalcade» fil minde kendisine mühim bir rol verildi. Artık şöhreti her tarafa yayılmıştı. Amerika efkârı umumiyesinden sahnede değilse de, beyaz perde üzerinde intikam alıyordu. Hiç durmadan çalıştı. «Düş man elinde esir», «Voltaire» ve buna benzer sekiz on filimde mühim roller oynadı. Son olarak «Kanun tanımıyan lar..» kordelâsmda büyük bir muvaffa kıyet kazandı. Margaret Lindsay ata binmek, yüz mek, tenis ve golf oynamak gibi spor işlerine meraklı olduğu kadar okumayı ve musiki ile meşgul olmayı da çok sever. Hele muktesidliğine hiç diyecek yoktur. Arkadaşları Holivudda Gretadan sonra bankada en fazla parası olan artist Margarettir, diyorlar. Margaret Lindsayı artist yapan kuv' Buradayım ve burada kalacağım! vet, diğer birçok san'atkârlan bu yola Dedi. Bu hâdise bir buçuk sene evvel sevkeden kudret, yani heves ve arzudur. cereyan ediyordu. Onun Berline döndü Margaret Birleşik Amerika cumhüriyetğünü haber alan Ufa tecrübe fılimleri lerinden Jovva eyaleti dahilinde eczacıçekmek için kendisini stüdyoya davet etti. lık yapan bir adamın kızıdır. Pek kü Bu davet Fitanın gencliği ve güzelliği ga çük yaşındanberi tiyatro ve sinema artisye ittihaz edilerek yapılmıyor, bilâkis ti olmıya merak etmişti. Mektebde ve evonun çehre oyunlanndaki muvaffakiyeti de hiçbir dakika tiyatro ve sinemayı düyüzünden vuku buluyordu. Buna rağmen sünmekten kendini alamazdı. Annesi, beyaz perde üzerinde birdenbire büyük ," , , , , • •/ » ı • zafer kazanamadı. Güzel sesi de ' babası bu halını gorunce onu çaresız var ı ı r>.. ı •ı bir şingtondaki Tiyatro mektebine göndervardı. Talih kendisine yardım edinciye meğe razı oldular. Margaret ayni za kadar nicin başka yolları da tecrübe et manda dans dersi de aldı ve mektebi bimesin? Kabarelerde çalıştı. Halk ve san'at erbabının nazan dikkatini celbetti. tirince Nevyorktaki tiyatroların birçoğuBunun üzerine «Halk tiyatrosu» nda na başvurdu. Fakat kendisine muvafa oynanmak üzere olan «Taş üstünde kat cevabı vererek onu müessesesine kataş» piyesinde kendisine küçük bir rol bul eden tek bir tiyatro direktörüne bile teklif ettiler. Sonra Pirandellonun «Size rasgelmedi. Bunun üzerine şansmı başka öyle geliyorsa öyledir!» piyesinde iyi bir bir tarafta, îngilterede denemek arzusuvazife aldı. Şöhreti gittikçe artıyordu. na düştü. Güc halle yol parası bularak «Anne ve çocuğu» filminde çok muvaf Londraya geldi. fak oldu. Tahmininde pek aldanmamıştı. Ingıl*** tere kendisine vatanı Amerikadan daha Fakat Fitayı bir türlü hakikî çehresi fazla yar olmuştu. Londra sahnelerinde RESAD EKREM KOÇU le görmek mümkün olmuyordu. Ona müt oldukça mühim piyeslerde küçük büyük