Cumhttriyet' SON lîanakalırsa oessız Turkıye I Ağaoğlu Ahmet Beye Cevap 9 Gazi'nin Ankara'ya ilk geldiği gün Ankara'da bugün bu tarihî günün yıldönümü tes'it edilecek Ankara 26 (Telefonla) Yarın Gazi'nin Ankara'ya ilk geldiği günün yıldönümüdür. Bu münasebetle yapılacak merasim ve tezahürat hazırlıklan bugün bitirilmiştir. Merasim saat on dörtte başlıyacaktır. Ankara ve civan athlari saat on dörtte Gazi'yi o vakit karşıladıkları yerden Yenişeh'e gelecekler, oradan tezahüratla Hakimiyeti Milliye meydanına gideceklerdir. Ankara'nın civar kazaları athlari bugün miîlî kıyafetieri fle sehre peîmişler, şehir dahilinde bir gezinti yapmış'ardır. Yann oğleden sonra burada devair ve dükkânlar kapalı olacaktır. Komiki şehir Evvelki akşam, Şehzadebasından geçerken, Millt tiyatrosunun kapısında, gözüme, büyük, re simli iki ilân ilisti: Birinde siyah ve kırmızı renklerle çizilmiş genç bir zabit bası, öbüründe yüzü olüm sarılığına boyanmış idam sehoasında bir cpbaz! O gece, tııluaz kumpanyalarından biri, Menemen faciasının yıldönümü dolayuile, halka (Kubilây) isimli bir piyes ovnuyordu. Başını, irticaın inkilâba çektîgi kitica veren Kubilâv için, işte fstanbul'un gösterdiği yegâne hareket! Bir Komiki sehir, inkılâba karşî vazifesini bir profesorden daha çok biliyor ve Darülfünun konferans salonu susarken Millet tiyatrosu soylüyor! Bir komiki şehir, propaganda vazifesini fstanbul radvosundan daha çok yapıyor ve cihanın kulaçına bağıran o ağız esnerken tuluat kumDanyası haykınyor! Bir komiki şehir, halka, gençliğe karsı inandırma ve uyandırma vazifesini Halkcvinden daha güzel yapıyor ve Evimizin dokuz şubesi Eshabı Kehfi kıskandiracak bir uyku içinde horuidarken, MiHet tiyatrosunda Kubilây sehit ediliyor, Derviş Mehmet asılıyor ve kıssadan hisse çıkanlıyor. Komiki şehir o de?il, asıl biziz! Yeni kazanç Lâyihasî Tacirlerin itirazları haklı görüldü , AnVara 26 (Telefonla) Encumeni mazbata muharriri yeni ka • zane vergisi lâvihasi uzerinde yamlan tadflâh tesbit fle meşgu'dür. Teni ka • zanç lâyOıası martta Meclis Heveri umumiyesinde müzakere olunacaktrr. Lâyflıada vap'l*n tadiiâtla eczacılar tatmin edfldîği gibi tacirlerin müraca • atleri de nazari Hibara aiınmıştır. Encumen isbat şartfle krymetlerini kaybeden esya için yüzde virmive ka dar tenzflât icrasmı muvafık bulmnş tnr. Kazanç nisbetlerme RA'mce sîmdî • kî halde m«murlar ilk 100 Hra için yuzde b*> hususî memnr ve müstahdemin ise % 7 vermektedirler. Kantmnn ta dflmden sonra bu nisbetler birlestiri lecek. bütun resmî ve hususî memurlar 100 liraya kadar yüzde bes, 200 liraya kadar vö>de altı, 300 liraya kadar yuzde yedi, 4 0 0 lîrava kadar yüzde 8. ondan yukaraı için % 9 vereceklerdir. Encumen Ankara' daki memurlarm tâbi oldukîan hususî sartlan goz 5nünde tutarak 4 0 0 liraya kadar roaa» a lan memurlann tahakkuk eden vergî lerinin 5 sene müddetle yalnra yansmı almağı movafık bulmustar. Borçlar mçs'elesi Ne vafciyette? Fransız gazetelerinin şa yani dikkat neşriyatı Paris 26 (A.A.) Le Journal, Saint Briçe imzası altmda EdegeBoncou mulâkah hakkında su makaleyi nesrediyor: «Amerika'da borçlar mes'elesi, ha • Ehazırda bir dahflî siyaset mes'elesi haImi alımsbr. M. Boncour'an cemflekârane mahîyetteki bir hareketinin tefsir tarzı bunda şüphe bırakmıyor. Taamüi mucîbince yeni haricîye na ım, sefaretleri ziyaret etmistir. Mumaflevh, M. Edge'î ziyaret etmiş ve bittabi borçlar hakkmda gorüsül müştür. Neticede yeni Fransız kabmesinin müzakerat içm davete mtizar et mekte olduğu Washington'dan bfldirflmektedîr. Amerika matbuah, mes'eleyi izam ederek EdgeBoncour mülakah fle sefaret müstesan M. Marriner'in evvelki gün M. Cot'a yapmıs olduğu ziyaret arasında bir munasebet gormektedir. M. Roosevek'in M. HooverTn mü zakerah açmasma mâni olmıyacağı suretindeki beyanatmdan bahsedflmektedîr. sunda bulunduğunu ve 3d idareyî birbiri ne bağhyacak bir konusyon ihdasmdan bahis bile edflmesini istemediğmi açıkça söylemistir. Bunun Gzerine canî sıkılan M. Hoover faaliyette bulunmıyacağuu beyan etmistir. M. Rozveît, bana eevaben M. Hoover'in rstediğini mustakfl demokratla • nn icraatmı haleldar etmiyecek surette yapabüeceğini söylemistir. Fransa için bundan çJcan yegâne netice, bizim bu afle kavgalan haricinde kahnamtz lüzumudur. Biz, M. Bon • cour'un bu hath harekea' kabul edeceğme kannz* , Armstrong fabrikasımn gül • leleri, Çanakkale'de, Mustafa Kemal'in dehası önünde suya düşmüştü; yüzbaşı Armstrong'un palavraları, şüphesiz, daha sefil bir akıbete mahkumdur. Hâdisenin tatsız bir tarafı daha var: Yüzbaşının kitabı, yalnız, Türk'lerin en aziz varlığına dil uzatmakla kalmıyor, hepimize mütarekenin acı günlerini de hatırlatıyor. Millî bir yaranın kabuğunu tırnakhyan bu yüzbaçı, bizden ziyade Ingiltere'ye ihanet ettiğinin farkında değildir. Çünkü büyük Ingiliz milletine karşı duyduğumuz eski takdiri ve sevgiyi bulandıran mütareke hatıralarını unutmamız, her halde bizden ziyade Ingiltere'nin menfaatine uygundur. Sırası gelmişken bir kere daha soylemek isterim: Yüzbaşının kitabını belki bütün Avrupa oku du, okuyor. Biz, Necmettin Sadık Beyin kalemile, ona lâzım gelen cevapları verdik. Fakat, bu cevaplan okumak için bütün dünyanın türkçe öğrenmeğe koşacağ'nı mı sanıyoruz? Bize karsı Necmettin Sadık Beyin bizi müdafaa etme • sine lüzum yoktur; Bu cevabı yüzbasmm karilerine okutmalı • yız. Gerek bunu, gerekse Yunus Nadi Beyin Fransız muharririne verdiği cevapları nes,redecek bir propaganda gazetemiz var mı? Bulgar'lar bile cEcho de Bulgarie» isminde fransızca resmî bir gazete neşrederler ve dünyanın bütün matbuatına gonderirler. Avrupa ve Amerfl|| ga^etelerinde bu türlü neşriyatı goz«jen geçiren bürolar vardır ve'enteresan yazılan sütunlanna alırlar. Biz kendi soylediğini yainîz kendi kulaklanmız ile duyan bir milletiz. Beynelmilel dünyada sesimiz yoktur. Hatta şu radyomuzdan bile istifade etmeği düşün' meyiz. Millî müdafaa yatnız ordu ile, donanma ile, tayyare ile olmaz. Armstrong fabrikasımn güllelerine karsı değil, bir sürü yüzbaşı Armstrong'lann iftiralanna karsı da manevî bir müdafaa, bir propaganda ordusu yapmalıyız. îlk once, beynelmilel bir Türk gazetesi, şart. Bu dünyada bizden l>aska sessiz millet k^l madı. Eski devirde Türk munevverinın memleket hakkındaki bütün bi'gilerini bir el çantasma doldurmak kabfldi ve o devirde her münevver bu basit el çantası sermayesfle pekâlâ ortada dola • şabflirdi. Fakat bu iki konferanshk veya flri münakaşalık memleket bflgisinuı hazin hacmfle ne bir otorkeye vücut vermek ne de Garbın otoritesine mu kavemet etmek kabfl omadığı için bizde memleket mes'elelerinin «mfllî» bir telâkkisi, yahut «mfllî bir görüs tarzı» vücut bulamamısh. Bunun içindir ki o devirde Türk münevverinin idrakine hâkim olan sey, ya kozmopoIR bir renksizuk, yahut hariçten hiç bir revizyona tâbi turulmaknzuı ithal edilmis bir takım yabancı olçüler ve telâkkflerdL Zaten memle ketin yan müstemleke bünyesi, ne flim ne de teknik cephesinde bir ihtisaslaşmıya fflen imkân bmkmadığı için, ansiklopedSc marifet, o devirde bflgiçli ğin farikası olmoş kahnıştı. Ağaoğln Ahmet Beye olan eevaplanmm simdi sonuno almağı çalışryor • ken, bugün bizden uzak olan ba kasvetli devrin renksiz ve şekflsiz îdrak tarzmı tekrar düşundüm. Çünkü bu münakasada da karsılasan nihayet Bd ayn nesfl değfl midir? Belki bizi yetiştiren, belki benliğimizî işüyen, fakat bize bizim yaşadığımız ba devrin mes'eleTerini değfl, ancak kendi devirlerinin telâkki ölçülerini ve davalanm veren ba eski nesfl karşnnnda bir taraftan hürmet duygulan duyarken diğer taraftan aramızdakı /Onr •re devır aynlıgnun bütün delflleri gktBıçe nazanmızda canlam yor. Hiç olmazsa memleket sevgisinde musterek olan fld nesfl arastnda karsılaşma, ne kadar sert olsa bile nihayet bir hayat hamlesini ifade ettiği için şartbr Ve zaruridir. ^ Son sozlerimi tamamlıvabiîmelc için, Ağaoğlu'nun tenkitlerim bir defa daha gozden geçırdmv Ustunde durulması icap eden noktalara cevap vermiş ol duğumu gorüyorum. Fflhaldka Ahmet Beyin tenkitleri her adnnda bir parça daha bızı tevft etmek üzcre nzunoza dıya islenebflir. Fakat biz cevaplanrmzda, daha iyade kendî telâkki tarzmMzm ana hatlan uzerinde tevakkuf etmeğe çahstık. Teferruatlı cevaplanmtzı daha geniş imkânlara bvakıyoruz. CünkS eÇef 'boyfe yapmasaydık, Ağaoğlu'nan tenkitleri nîhayet klâsik bir IiberaEzm mSdafaasHklan baska btr sey ohnadığı içm, ba tenkMer btzi de, bİzzat fiberal memleketerde artik nîhayete ermis olan bir Eberalizm tenidtçfliğtne, yani tamamfleigavrim!nî bir zemme surükîiyebi Iirdi. HaTbuki biz, înkılâbrmmn ideolojisi bahsmin tamarrale rrnllî bir munakasa ıuev^uu olduğuna inanıyoruz. Eğer Ağaoğlu Ahmet Bey de, hiç olmazsa gerek bizde, gerek Harosonu Avropa'smda eereyan eden hâdiseTeri bir takım sathî ve gecid tehavvuTler değfl de, bir takım stürktürel değisikuk leri olarak alsavdı. belki bazı noktalarda anlafabflirdik. Fakat ona gore ba hâdiseler, naıayet fiberaüznı prensiplermin çerçevesini asmıyan bir takım sathî seylerdîr. Ffljhaldka bugunkü fikir ve cemiyet karekederi geeen asır için beOd anormal sevlerdi. Fakat bugün cemivet bünyesi değısmis ve bu değisen bünyeye uvsrun olan fibir hareketIeri de anzî değfl, aslî bir mahiyet al mıshr. Tenkidmîn bir yerinde Ağaoirîu Ahmet B»v, mkılâbtmrzm dünva hâdise lerfle alâkadar olmadığmı sovlüvor. Ve «Turk mkuabı yapıhrken TJBrldve donyadan tecerrut etmîsti» dîyer. Ağaoğhı Ahmet Bevm insafsızca hnpalamnatı' içm ne kadar müsait olan ba ruyet galatmı biz istismar etmeği doğru bulmadık. Gerek mahiveti, gerek müstakbe) tesirleri itfbarile cihansunTOİ bir. hare ket olan Türk inkılâbmı nihayet mün hasnan dahilî sebeplerin bir eseri gibi ahnak, ona kat'ivyen anlamamaktn>. Evvelâ herkes bifir ki. Türkfye, bir çok ikhsat ve sivaset menfaatlermin mücadelesi önünde parcalanmak istivo'du ve bu haricî teaddnMn aksü'âmeli olarak kendî icfne cekirmis bulunuyordu. yor!... Evden tasinmaŞa mecburum. Evkaf. tan gelecekler... Alacaklı, yalnız sütcü kasap mı? Kömürcü, suca, zerzevatçı, bakkal, belki de terzi, aktar, daha akıl. da olmıvan, kimler gelmiyecek?... Ka«aba borcumuzu odemezsem, obür alacaklılar, aralannda soziesmişler gibî heo birden hücum edecekler! Evden taşmmalıvım. Bütün bu ÜTGI . tülü, iç sıkıcı püruTlerden kurtulmak için evden ta*inmalıyım... Fakat ne fle? Eve, koitukcular gelecek! Her kapı açıho kaoani«ından vürvk. oynamalan geçhmek, Sultanselim'li Kerim Efendinm peltek dille sarhoş ga. zeüerini duvmak, sanHuka örtimi arît>i uzun genis beyaz örtüsHe komsu komşu dolasan ve bir ayak sesi duyar duymaz. kapı arkalarma sak'anan Nurir»îs;âr k»'fa umacısının bir tayf halinde iken bfle mevcudiyetinin ağıruğmı hissetmek; kaslan çabk, suratlan asık aiacaklılann Fakat kökunü ta geçen asırlann içinden alan bu aksülârnel hareketi, o ana mahsus passif bir tecerrut değil, daimî ve aktif bir mukavemetti. Millî inkılâbı • mızın beynelmilel cephesi, iste bu haricî müstemlekeleştirme teaddisine karsı mfllî kudretin isyanıdır. Sonra yazılarmın bir ktsmtnı Ağaoğlu, cemiyette fertler arasındaki tesanü dün hikâyesine aynrmıstu. Eğer bu kastettiği cerrHyet, şu bfldiğimiz smtfçı ve müstemleked Avrupa cemiyeti ise, orada fertler arasında hiç bir tesanüt yoktur. Ve zâhirde btr tesanudu andıran iş bölümü orada, gerek fertlerin gerek suuflann oldüriicu menfaat mucadelesi Szerine kuruhnuetur. Yok eğer ba kas> tettiği cemiyet Türk cemiyeti ise, mfllî dctısat baknnmdan tam bir tesanâdÛB vücut bulması, evvelâ Türkiye'de jstn»sal vasıtalanmn ve osullernmı tam bir terakkisine, saniyen ba teraldd seyrinde, bizim mflleHmiz îoinde de, Avrupa'yı helâke göturen tezatlann ve mücadelelenn doğmasma bağitdır. Bunun içindir ki Kadro "Türkiye'de, yeni inkisaf edecek yuksek tekffiğm bühassa, teskflâtçı bir devet elfl* mldsafım mu dafaa ediyor. Ağaoğlu Ahmet Bey, yazılarmm, bîr yerinde «Devlet esasen devletçidn>. Çemiyete müdahale etmek onun ashnda mündemiçtir.» diyor. Zannediyorum ki bu soz, cereyana uyulmak için soylenmiş bir sozdür. Fakat onu dddiye alsak bile diyebiliriz ki, evet! Devlet her zaman cemtyete müdahale etmistir. Zaten Inkılâp ve Kadro'da biz bu teri müdafaa etmis, fakat sizin Hirazıruza maruz kauruşbk. Maamafîh, şa da var Id, devlet hvr mmın cenuyetin hayatma müdahale etmis, fakat hiç bir zaman, cemiyete veni bir sekfl vermek davasmı uzerinc abnamub. Halbokî biz devlete, ba karaca, teşkflâtlandmcı ve mfllet hesabuia temeüâk edici vasfı veriyo Açaoğiu, tenldtierinin bir yerinde bizim hem tarflıî maddeci olduğumuzu, hem tarîıte tezatlan mkâr etlîğlıiMzi yazıyor. Bu bir garip Iddiadır. Fflnakika biz, yalnız muasır eemiyetten bahset tiğiraiz için ba cemiyetin tezatlanm gozonândf bulundurduk. Fakat tarihî tezatlan inkâr etmek bize aasıl atfolunabflir? Ağaoğlu'nun taribten verdiği bütün misaHer; bütün terakkuerde ferdin aslî unsur olduğu merkezindedir. Fakat bundan tabiî ne olabiKr? Çünkü bugüne kadar olan bütün devirler, ya endividS > alist, ya kaprtalist esaslara gore kurul aıuş cemiyetlerdi. Fert orada eJbette ki bir aslî ve hâfdm onsurdu. Fakat biz, ferdm du*manlığım yaÇrmyor, ancak endividüalişt ve klâsut manasfle de • mokratSc esaslara göre karaimus eemiyetierin arhk inhflâl etmekte olduklarnu müşahede ediyomz. Bu inhflâl gozumSzun önünde eereyan ettiği için, fert menfaatira değil, mfllet menfaatini aslî unsur gibi abu» ve ferdi ancak mfllî menfaatler içÛMİe serbest bnakan yeni bir cemiyetin doğmakta olduğundan bahsediyonız, Ağaoğlu'ann bir aralrfc bizi, Maks'a eadık kaJmasnâk ve tam sosyalist ol • mamakla itham edişi, b o e ancak bir lâb'fe hîssi verdi. Çünkü biz Sosyalist olduğınnuzv îddia etmed3{. Biz diyoruz Id, Marlfs. Kap9tajtst cemiyethtin, bir tezadmı, vanj smıf eidalim tetkik ettî. Halbuki bJz mfllî kurtuluş hafeketlerini alıyora*. Usu.1 bn^iğine rağmeıı vânl ol» • du^Titr» * miüj hukümler bundan fleri gelîyor. *J A|ao#lu Ahmet Bey, biraz da her nedense Rus ihtflâli mes'elelerinden misaller getirmek lüzumunu duymus. Bu yazılar bize bir beyaz Rus kitabmtn iktibas edilmis bazı parçalan gibi geldi. Bu ihtflâli kısmen yakmdan gormus ve mes'elelerile yakmdan tanısmak ftrsatını bu'makla beraber, bu bahis ustünde mimakasayı mevzu harici buluyor ve 5zerinde tevakkuf etmiyoraz, & Nihayet tenkH'ermin sonuna doğru Ağaoğlu Ahmet Bey, hem kendismi, hem bizi, devletçi, mkılâpçı ve Kemalist kin dolu, şüphe eden, emniyetsiz bakıslanna, yap'skan sesi duvarlan yalryan san irin yüzlü süthala Avse Hanımın yan utanır, yan a<nr gibi gülümsemele rine tahammiil etmek, artık benhn için, mümkün değil. . Koltukçulan çağırmah? Ağabey, ağabey. . B«»n vokken sütrünün hesabını neye verdin? Müzehher'in, beynimîn içini cmlatan sesfle oturduğrım yerden stçradıra: Neden Müzehher? Ne oldu? Muzefiher, pusuîa elinde, dudaklatrı titriyerek karşımda duruyor: Senden fazla aimış! Omire'ünmı kaldıHtm: Eksik mi alacaktı? Müzchher'in sesi, ansızın bir bfllur çatlar piHi, danidı: Alay etme, ağabey! Alay etmiyorum. Müzehher... Bile bile mi verdin? Hayır ...Fakat vaziyet Syle icap YUSUF Z1YA olarak karsılastırm»kla beraber, bizim ba mefhumlan kendisi gibi anlamadı» ğımrz ıcin kızıyor ve «bütun Türk'ler devletçi, mkılâpçı ve KemaEst değfl midir? Siz ba mefhamlar özermde ne için! bir t a ^ i s ve mhisar ifadesi yarattyor Eğer Turlriye'de, e«ld fîtirlerle yem fBdrlerin, eski kaidelerle yeni kaidele « rin çarpışması son? "*miş olsaydı Ağaoğlu'nun dediği gibi, herkesi ayni derecede fleri görüslü birer yetismis vatandv olarak kabul edebflirdic. Fakat vatammmn üstünde bo mefhumlan mütaleada bütun Türk'ler hep ayni derecede fleri göroslü obaydı, meselâ daha dün, m kılâbı yurnteıueıin iki ayn ftrka halinde,' kendi telâkkilerini karşı karsıya müdafaaya çalışticlarraı gormeıdik. Muhterem Ağaoğlu Ahmet Bey! Cevaplanmı bitirirken bir noktayi da aynca işaret için musaadenizi ric» edeceğim: Stz yazuariniza «Servantestm mhn çadoistm!» cwnlesfle n»hayet veriyorsa» nuz. Bana bflmera neden Klzam gor dünüz. Fakat sizce beHn de bir istflıza ^ yı ifade eden ba cümle bana ancak > «hazin» göründü. Çünkü tamamfle yerf siz ve tamamfle manasız olan bu mus« tehzî gnrîînüs ark»smda ben ancak «mnteelum» bir sima seziyorum. Zâ hirî bir istflıza arkasmda gizlenen bir «hSzun» ve «elem» ise bu m&nakasada sizin için hakikaten manalı bir bra'ş manzarasıdır. Çünkü bu cümlede bence, yamız bir munakaşanm değil, bir idrak ufkunup da sona erisi vardır. ŞEVKET SÜREYYA SON ihracatta hullanılan tuza prim verilecek freni uçurmak istiyen komitecinin kendisi 8148 Ankara 26 (Telefoala) tnnisarlar idaresi Meclise gönderdiği bir l&yihada memleket dahilinde hazırlanıp tuzlu ve salamura ha linde ecnebi memleJcetlere ihraç olunan balık ve peynîr ve zeytm sarfedildiği tahakkuk edecek tuzlarra beher kilosu için Gümrük ve tnhisarlar vekâleti tarafındaa tayin edıtecek vesaikm ibrazmda bes lrarus. prim verilmesini istemektedir. î^bu mevaddm ibtiva ettiği tuz miktar Maliye ve Gümrükler VekâJetlerince tayin edflecektir. '* "" " PEYAMt SÂFA Meclise gelen lâyîhalar Belgrat 26 (A~A.) GoöüBö'den bOdirfliyor: 25 kânunuevvel gecesi C o , nulluSkmovîtza hattı uzerindc bir bomt t Yeni olçuler kannmmun 1 kânuba mfîlâk etaniştîr. Yol hafif surette hannsanl 934 ten itibaren tatbflnna sara uğraımşsa da çarçabuk taımr edüdair lâyrha Heyeti VekHeden Mecmîştır. ' Ankara 2 6 (Tefefonla) Tür krye ftalya adalar kflâfınm ta*dikı,İTürkiye Fransa emlâk muka velesinm tasdikı ve Türkiye tran nraahedesinin tasdikı lâyihalan Meclise gelmiştir. ' iKarajda ve denizde esaretm men'i ve tteir ticaretmin ilgası hakkındaki Cenevre mukavelesine iltflıakımızın lâyilfcası da Meclise 0. Bombayi koymus olan ve yol bekçisi tarafmdan gorülen adam, kaçmağa ve sakmraağa ımıvaffak olamarms ve koyduğu bombanm tesirfle telef ohnuştur. Ba adam Bulgar komitecisi Sniformanm tasıyordu. Nafm yamnda saat tertibatım havi koralnraş bir başka bomba bulunmuş tnr. Bn bomba infüâk etmemistir. > Törkdili Cemiyeti Neşriyat kolunun ıçjimaı •Jis« gönderilmistir. EKf Nad B e y e Müatear hnza ile yazdığım macera ve zabıta romanlarmdan dolayı senin de bana sitem ettigîni gordüm. «Laroosse» kütupanesînin neşretti&cMuasir Fnynsız fikir ve edebiyat tarftıî» atlı eserden bir kaç satır tercüme ve malumatma ilâve ediyorum: «Macera romanlan çocuklar ve gençler afasında çok okuyuca buldu. Çfinku ^k' serisi onlar içîn yazılmıstı. Fakat bu eserler, zahiri sadeiiklerine rağmen her yasta insan için edebiyatta bir yer tutmağa lâyıktırlar ve yer tutmuşlardır.» Kîtap bir çok mîsftller saydıktan sonra diyor ki: «Meharetl*» »"rtîp edilmiş zabıta vak'alan yazan Conan Dovle ve onun Fransa'daki muadilleri Maurice Leblanc (Arsen Lüpen muharriri) ve Gaston Leroux ta ba nevidendirler.» P. S. Cumhuriyet Nüshası 5 Kuruştur Türkiye Hariç ic!n Ankara 26 (Telefonla) Turk DUi Tetkîk Cemryeti neşriyat kolu bugün toplanarak gazetelerin ytirüyecekleri yol hakkında bir program hazrrlamıştır. Bu progam bütün ga~ zetelere tamim edflmistir. nıuydu? Size verdiğim itibann karşıhğı olarak borcunuzu göz yumup vermelisiniz!» Bunu söylemedi, fakat anlaşbk... Fakat, neye birden bu kadar parladı? Niçin ba kadar izzeti nefsme dokundu? Sutçu, daha mahviyet, daha ferağat gostermisti. Demek ki kasap, sutçüden daha hflekâr! Bunda kızacak bir sey yok Ben, ba hesaplan bflmiyorum, hemşhe ge • lince, ona, soranm. • Çok bekliyecek miyiz? Acelenizi anlamıyorum! Kaçıyor nruyuz? Kasabm oğlu, tekrar yutkunor gibi nefes aldı, kaniıni çıkararak omuzlannı geriye Hti... İkinci hamle işareti: Evden taşutacakmışsımz, beyim! O telâş arasında, gel git olmasın... Olmaz, merak etme... Yann dükkâna uğrarım! Kapryı kapattım. Sâthala Ayşe Ha. n m , orada mı, değil mi? diye dönüp Su işleri lâyihasî Ankara 2 6 (Telefonla) Mevcot su isleri taahhüdatının bitirümesî için çıkanl aC ak bonolar hakkındaki lâ^iha ve Bütçe Encumeni mazbatasi Meclisin persembe ruznamesine alınmışhr. bakmıyorum; san irin yuzlü ihtiyar kadmı, aynada srörür gibi, göz bebekleri. min îçinde göriiyorum, yan utanır, yan acır gibî gülümsuyor... Sonra, onun çehresi kayboîuyor; ayni duruş, ayni bakısla, sütçü, yan utanır, yan acır gibi gu. lümsuyor... Sonra sutcunun yuzS, kasabm oğlunun yüzü fle kanşıyor... Bu kadm, beni affetmivecek . Hiç aff etmiyecek... Cebimde üc bes kun» ohnasi, kapiya dayanan alacaklılan bos döndür • memem, süthala Ayse Hanımın hesap. lannı bozdu, şaşırttı galiba! O, tasmmaraızı, eve koltukçulann gelmesîni bekliyor... Kasabm defterini gozden geçiriyo . rum. Hemen her erün, bir, bir buçuk okka et alınmış... Kime ve nicin? Sütçünün de, kasabm da, Müzehher evde yokken alacaklannı istemeğe gel. meleri biraz manalı! Kasabm da borcunu verirsem, tasınmağa para kalmı şeraîti Senelik Altı avhk 0 ç aylik Rîr av!,k 1400 750 400 150 Kr. 2700 Kr. 1450 800 Yoktur CVMHVRlYErin tefrikast: 29 Tipi Dindi! Yazan: MAHMUT YESARİ Ben, eve geleü 5ç gön oluyor. Ne Muzehher'in, ne NiyazTnin, sofraya oturup, et değfl, flri kaşık çorba içtiklerini gonnedhn; çerezle karralarmı doyuru • yorlar... Babara, senelerdenberi ete perhizdi: Azizhn, bir yanlışhk ohnasm, nemşıreye soraymt. Farkmdayım, yaya doaunuiını. Sarîsnı, bodur adanun yfizu kızardı, ka • fası paskalye yumurtastna dondu: Nesini soracaksınız, beyefendi?.. Biz, namuslu esnafız... Karsıhkh em nryet Szenne alısvenş edenz. >• San'atlanm ne güzel bfliyor ve ona gore, ne güzel, ne veciz konusuyorlar!. «Ben, size emniyet ettim, borca verdim. Alacağunı alamamak tehlOkesi yok etti, hesabı vermek mecburiyetinde kaldım. Müzehher, saşkm bakıyor: Ne gibi? Herif, terbiyesizleniyordu... Süthala Ayse Hanımın ismini yüksek : sesle söylemeğe korkuyorum; kasl oynatarak anlatmak istedim Ba*kalan da vardı... Fakat MÜ7»hber anlamıyor; titiz, çm devam edivor: Biz, bu kadar süt içmedik tn.» Sonra, hiç yoğurt almadık. Tekrar omuzlarnnı kaldırdım: Evden almıslar... | Kelimlerin ü^tüne basivorum: Kerim Efendi, bu sütçSn&n yo ğurdunu pek beseniyormus!... Müzehher'in alnı kınstı, kaslannm rası buru^ta, yanakian evvelâ sarardı, sonra d»1"» ^!«1ga oembelesti. Sesimi kutun, elimle de isaret edi yorum: Mabadi var%