Te*rtnİevv«l Cornnttnyct ı VtAfancı mettupictru, ı Banak alırsa Bir oyuncağın felsefesi İçinde yaşadığımız devirlerin manasını kolayca anlıyamayız. Geceleyin denizin içindeki insan gibiyiz: Dört yanımızı çeviren su akıntılan içinde kulaklarımız uğuldar, gözlerimiz karanr ve yanar, sudan biraz uzaklaşma dan denizin umumî manzarasını görmeğe muvaffak olamayız. Bu* nun giM içinde bulunduğumuz dünya vaziyetini görebilmek için de ondan biraz uzakta bulun mak gerektir. Fakat, arada bir sudan başımızı çıkarınca kıyı larda gördüğümüz küçük bir ışık, bize hangi noktada bulunduğumuzu nasıl bildirirse, yasadığı mız devrin küçük bir hâdisesi de bize büyük şeyler izah edebilir. Avrupa'da bu ışıklara «zamanın işareti» derler. Iste bunlardan biri de son haftalarda elden ele ve dilden dile gezen basit bir oyuncaktır: Yo Yo. Bu oyuncak bize dünyanın bir hezeyan nöbeti geçirdiğini izah ediyor. tngiliz lirasımn düşüp kalkmasile, Gandi'nin açlık grevi yapmasile, Kanada buğday • larının denize dökülmesile, ts panya ihtilâllerile veya Alman • ya sarsmtılarile Yo Yo'nun bir münasebeti var. Bu oyuncağın dilile küçükler ve büyüklerçâöğ dilile küçükler ve büyükler mü> terek bir duygularmı haykınyor' lar: «Canım sıkıhyor!» Artık ne Amerika'lının dişleri arasında ezilip büzülen çiklet sakızi, ne Şarklı'mn elinde şıkırdıyan tesbih, ne de bir diploma tın parmakları arasında kıvnlıp bükülen saat zenciri bu sıkıntıyı gideremiyor. Kırk yaşmı geçkin ve ağır başlı bir tanıdığım itiraf etti ki evde vapur saatini feek lerken. yahut yemeklerden evvelki sabırsızlık ve sonraki hazım devresini geçirmek için bu oyuncaktan istifad«edijwrmuş. Artık ufak tefek sıkıntılara dayanamaz olduk. Büyük Fransız inkılâbı sıra • larında kadınlara, hatta yetiş ken erkeklere vanncıya kadar halkın bu oyuncagı elinden bı rakmaması da o devri izah eden küçük ve ehemmiyetli işaretlerden biridir. Fakat zamanımızın sıkıntisı, bir ihtilâl arefesinde bulunduğumuz için değildir. Harp sonu azgmlıklarından yorulan insanlık, birdenbire derin bir boşluk hissi içine düstü. Çarleston'dan sonra Yo Yo, delice eğlentilerden sonra gelen büyük sinir yorgunluğunun ve can sıkıntısmın gülünç bir işa retinden başka bir sev deSiîdir. PEYAMİ SAFA SOJS TELGRAFLAB Cumhurryetimiz Dokuz yıl bitti. Bugün bayramı. nı sevinç ve heyecanla karşıladığımız Cumhuriyet şu geçen yıHarda, günlerde yürüyüşüne bir dev gibi devam etti, her arkada bıraktığı mız yıllarda sağlam ve dayamkh bir çok inkılâp temelleri atıldı. Cum. huriyetin nimetlerinden milletin büyük mikyasta istifadesi düşünüldü. Bu sırada dünyanrn kötü gidişle rmden Türk milleti de az çok hır palanmıştır. Bir çok acılarla karşılaştık, bugün de bu dertlerle pen çeleşmekteyiz. Fakat inkılâbm di. riltici eli ve ruhu, yüreği, düşünüşü temiz ve duru olanlara bu güçlükler karşısmda destek olmaktadur. Eğer dünyanın bugünkü korkunç hali Türk milletine, Cumhuriyet gibi bir devrin ve bu devrin başında daima söylediğimiz gibi Gazi gibi bir talîhin olmadığı başka bir za manda çatsaydı, kiç şüphe etmiyelim ki Türk milleti çok büyük üzüntü ve sıkıntılar içinde bunalrr kahrdı. önünü, arkasını görmeden âciz bazı kunseler yapılan her inkılâp ! hamlesinden sersemliyerek «yüri • mez, olmaz, gidemez, çıkilanu>z» gibi sözlerm hem kendilerini, hem de bir takım duru, punar sulan gibi iyüik ve güzelliğin yoldaşı olan yurttaşlarımızm yüce özlerini boz mağa, dağitmağa çalısmışlarsa da sonunda kapkara bir gölgede sinip kalmışlardır. Işte, Türkiye Cumhuriyeti kaya gibi, irifilemez dağ başları gibi, dokunulamaz kılıç gibi... Yürüyoruz, hem de dev gibi.. Miskinliklerden, eskilfklerden sil . khterek yürüyoruz. Geçit vermez zannedilen dağlardan, uçurumlardan bh* şahin akışile geçiyoruz. Ciğerleri Cumhuriyet'in sağlam havasile dolu. Kanı Cumhuriyet afkile tutuşmus yeni bh nesfl if başı » na yakın birye rde çadırnu kurmuftur. önümüzdeki tehlikeler gHtScçe azahyor. Geriden is tehlikelere gözönü kırpmadan atılacak tunç gL bi Gazi nesli, genç, pervasız bir ordu hızile geliyor. Artık geçmişteki uğursuz, meskenet ocaklarmdan korkumuz oimıyacak. Cumhuriyeti sarsacak bir kuvvet bu yurdun hiç bir bucağmda üreyüp kuvvet olamıyacak, geri düşünüslü kimseler, her yeni işe fesat kanstıran bedbahtlar, üzerimizcle muzaffer duran cumhuriyetin en ufak bir tüyüne bile dokunamıyacakI~«. t««c Kîr f*«»«l«n «.sısı lıu H^»»ria sağlam havannı bozamryacak, hiç bir şeyin gücü bizi geriye çeviremi • yecektir. tnanmıyanlar manmak mecburi • yetindedirler. tnanmasmı bilraU yeler inanmastm öğrenecekler, her inkılâp cumhuriyetin kanatları al tında dalbudak salacak, hiç bir te)ilike onu yolunda alakoyamıyacak. Türk yurdunda yalnız bir nimet vurttaşlara nasip olacak.. O da: Cumhuriyet! On yıl sonra, elli yıl sonra, yüz yıl sonra bflmem kaç astr sonra Türkiye gene bugünkü o omut ve sevinci içinde yaşryan Cumhuriyet Türki ye'si kalacak. Buna içeriden olsun, dışandan oltun inanmıyanlar varsa kara bahtlarına yansınlar.. Mersin meb'usu FERİT CELÂL Londra'daki nümayış Haydpark'taki hadiseler zannedildiğinden daha çok ekemmiyetli olmuş... Londra 28 (A.A.) Dahiliye Nanrı M. Gilmour, Hayid Park nti • mayifî hakkında Avam Kamarasında sorulan bir suale verdiği cevapta esasen malum olan hâdiseleri anlatmış, nümayişçiler alayının gerisinde bnlunan bir kaç şahsm yürüyüş es nasında taş ve somunlu vidalar at mağa abşladığmı söylemiftir. M. Gilmour «özüne şu suretle devam etmiştir: Park içinde ikinci derecede ehemmiyetli bazı tecavüz ve hakaret suçlanndan dolayı 4, parktan dışarı da kaba hareketlerde buluıunak, taş atmak, dövme, yaralama ve hasarat yapma suçları dolayisile 8 kişi tevkif olunmuştur. Polislerden ikisi ağır olmak üzere 19, nümayişçilerden 58 kişi yara • lanmıştır. Bir işsiz kafilesi Londra'ya doğru yiirümek üzere Preutford'dan aynldığı zaman arkadan ilerlediği görülen bir kamyon polis taraf mdan durduruimuf ve aranmıştır. Kamyonun içinde uçlan çivili 150 aopa bulun • muı ve miUadere edilmiftir. Bir kamyon da Hayid Park'a girmiştir. Zabıta bu kamyonun içinden bir takım sporlar çıkarıldığını gör mtiş, kamyonun içini araştırmış ve 60 kadar değnek ile bir çok odun bulunmuftur. M. Gilmour, nümayifçilerin so kaklarda yürüyüsünü hayırhahlıkla idare eden ve akşam üzeri kendiierîni gece bannmağa mahsus yerlere götüren zabıtadan takdirle bah setmiştir. M. Gilmour bu kargaşahklardan çoğunun hüsnü niyet sahibi işsizler taraf ından değil, fakat yegâne maksatlan kanşıklık çtkarmaktan ibaret olan kiraseler tarafından ika edil diğini Avam Kamarasının takdh* edeceği ümidinde bulunduğunu da ilâve etmiştir. Bundan sonra M. Gilmour sokaklarda toplanıp birikmek ve bu suretle nümayişçiler kalabalığını kabarimak suretile polisin vazifesini bir kat daha güçlesthnnemesiıu ahali • den rica ederek beyanatına nihayet vermiştir. m||MnvynMi||||n||IBHIIIIBII Partiyi kaybeden îider! (Mahvedeceğim!)) diye sağa sola saldıran Hitler kendi kendini mahvediyor! Viyana 22 (Hu. Mu.) tki hafta sonra Almanya'da yeniden <Reichstag» intihabatı yapılacak. Fırkalar hararetle propagandalarına devam ediyorlar. Netice burada alâ ka ile bekleniyor. 14 teşrinievvelde Von Papen'in Münih'te söylediği büyük nutuk Bavyera'da alâka uyandıramadı; hatta memnuniyetsiz. likle karsılandı. Evvelki gün gelen ajans telgrafları Hitler'in, kendi gazetesi olan «Völkischer Beobach. ter» de bu nutka muazzam bir cevapla mukabele ettiğini bildiriyor. lardı. Münih'te intisar eden bu gazeteyi ögleden evvel Viyana'da o kumak kabildh*. Fakat o gün saat ikide hiç bir yerde Völkischer Beo bacher kalmamıştı. Ben dün ancak bir tamdığundan bulabildim. Hit . ler'm makalesi gazetenm dört büyük sahifesini kaplıyor. Gündelik bir gazetede bu kadar uzun bir makale gördüğünrii hatırlamıyorum. Saydint: Tam yirmi iki buçuk sütun. miş olduğu dereceye ininciye kadar silâhların azalmasını istiyorur. Bize çok görülen teslihat derecesi başka memleketler için müdafaa vasıtan olarak elzem addedilirse vaziyetin uzun müddet böyle devam etmeai . ne imkân yoktttr. Hitler Efendi 20 teşrinievvel ta . rihli açık mektupla Almanya'nın haricî siyasetini teşviş etmek isti yen ve binaenaleyh Alman milletinin menfaatlerini bozmak istida . dında olan iddialar dermeyan et . miştir. Hitler Efendinin bu hareketi hakkında verilecek kararı Reich hükumeti Alman milletine bırakı yor.» Çok şiddetli olan bu beyanat, Bavyera müstesna, bütün Alman ya'da müsait bir tesir yapmıştır. Hitler Papen'i mağlup etmek için bütün Almanya'da dolaşarak mütemadiyen nutuklar irat etmekte, her zaman söyîediği sözleri tekrarla . maktadır. Dün Brandenburg'ta söyle bağırnuş: Komünistleri mahvedeceğim.. Borjuvalan da mahvedeceğim!... Uç buçuk ay evvel eline geçen fırsatlardan istifade edemiyen bir lider için bu kadar yüksekten at mak biraz fazla cür'et değil mi? O böyle mahvedeceğim diye bağır . dıkça bir çok kimseler, yavaş ya vaıj kendisinin mahvolthığunu gSL rür gibi oluyorlar. NADtR NADİ Tahdidi teslihat Nasıl yapılacak? Fransız hükumeti yeni bir teklif hazırlıyor Paris 28 (A.A.) Petit Partsien gazetesinin verdiği bir babere göre millî müdafaa yüluek meclisinde bugün tetkik edilecek yeni Fraıuız plânı yalniz Fransa'nın sîlâh kuv vetlerînîr. azaltılmasma dair olmayıp umuır.î mahiyeti haiz ve bütün milletler hakkında tatbtki mihnkün bir plân şekil ve tarzındadır. Bu plân şu kıumlan Havidir: 1 İstişarî mahiyette umumî bir m.isak projestkabe hrJLktnda mevziî bir misak projesı. 3 Tedrîcî surette ve ilk önce bombardman tayyarelerinden başlamak üzere beynelmilel bir kuvvet vücude getrrilmesi hakkmdaki proje. 4 Hukukça müsavilik esasının Alman taleplerini tatmin edecek surette tatbikına dair protokol. 5 Silâh kuvvetlerinjn azaltıl ması hakkında utmnnî bir mukavele projesi. Petit Parisien gazetesi îzahatına devamla diyor ki: <Bu plân, silâh kuvvetlerini azaltn a ve selâmet mes'elelerrai ayni zamanda halleylemektedir. Bundan başka bütün memleketler hakkında bilhaua her devletin kuvvetlerini tedafüi bir hale getirmeğe ve ordu Ian miKs sekline koymağa matuf umumî prensipler vazetmektedir. Fransa'da askerlik hizmeti müd detinin azaltılması bu plânın bir tatbik şekli mahiyetinde derpiş edil • miştir. Bn plân ikinci teşrinin üçünde »ilâh kuvvetlerim azaltma konferantı büroscna tevdi edildiği zaman Franla'nm sulh arzummu meydana çıkarmıs olacakhr. Fransız Meclisinde Istizah takrirlerinin müzakeresine başlandı Paris 28 (A.A.) Meb'usan meclisinde haricî işler hakkmda izahat verilmesini istiyen bazı meb'usların gös • terdikleri ısrar karşısmda M. Herriot aöx alarak hükumetin borçlar mes'elesme millî menfaat namına simdüik, temas edemiyeceğini açıkça söylemis ve demtştir Iri: « Bununla beraber silâh kuvvet lerini azaltma mes'elesi hakkında ya • rmdan itibaren ve millî müdafaa meciisinin vereceği kararlar bilindikten sonra meclise ıtmlftıw«t vermege hükumet M. Herriot müzakerenin Cenevre'den miiblet istemeğe mahal kalmıyacak surette ve sür'atle yapümasuu istemistir. Bütün meclis ve istizahcı meb'uslar M. Herriot'oun bu talep ve teklifini tasvip etmislerdir. Oemek oluyor ki aflâh kuvvetlerini azaltma mes'elesi hakkındaki istizah takrirlerinin müza • keresine yann ögleden sonra yapıla • cak içtimam bidayetinde başlanacaknr. Bundan sonra meclis, hükumetin ziraat siyasetî hakkmdaki istizahlann müzakeresine devam etmistir. Bu mes'eleye dair istizah takriri veren meb'us • lar buğday fiatuun düsmesinden ve buğdaya narh konulmasından dolayı bazı tenkitler yürütmüşlerdir. Hatta bu meb'uslardan bazılan mülî buğday ofisi f^rilînî tavsiyeye kadar varmıjlardır. Diğer bir meb'us ta bimaye usu 13nün bir takun mahzurlan olduğunu gösterecek yolda söylediği bir nutuk tan dolayı ticaret nazmm muahaze etmif başka memleketler bir çok güm • riik manialan vücude getirip dururken serbest mübadele usulünün tervici fîkrine karşı itirazlar yağdımnslardır. Bir Alman ceneralı Bolivya orduları kumandanı mı oluyor? Goethe sergisi Paris 28 (A.A.) Millî talim ve terbiye nazın M. Monzie büyük Alman şairi Goethe'in ölümünün 100. üncü yıldönümünü daima hatırlatmak üzere mfllî kütüpanede tertip e • dilen Goethe sergîsinin açılif res mini yapmıştn*. La Paz 28 (A.A.) Sabık Al . man cenerallerinden Kundt, Chaco mıntakasmdaki Bolivya ordusunun kumandanlığını deruhde etmesi hakkmda Bolivya hükumeti tarafından yapılan teklifi kabul etmistir. Ceneral Kundt, yakında Bolivyaya gelmesi beklenmektedir. (Cumhuriyet: Diğer bir telgraf. ta Alman cenerali bu haberi tekzip etmektedhr.) Papen nutkunu ayın on dördünde söylediğine göre Hitler bu cevabı hazrrlıyabilmek için tam bir hafta uğraşmış. Yazı, teknik itibarile hemen gözlere çarpacak kadar kuv . verli bir şekilde gösterilmif, parlak cümlelerle, ka!m harflerle basilarak bir çok yerlere baslıklar yapılmış, öyle ki yirmi iki buçuk sütun olmasına rağmen makale okuyanlan daha başlamadan evvel yıldırmıyor. Völkischer Beobachter o gün fev kalâde nüsha olarak takriben 10 milyon tane basılmış. Evet sayıda yanbslık yok. Bunu dün Berlin'den gelen «8 Uhr Abendblatt» ta oku dum, aşağı yukarı 10 milyon! Hitler yazısmda hükumete tabiî şidd'etle hücum ediyor. Von Pa . pen*in son aylar zarfmda Prusya'da kazandığı ithnadı yıkmak için bil hassa terki teslihat siyasetile ha ricî' sîyasete karşı ateş püskürüyor, Von PaDen'i demagogie yapinakla itham ediyor. Yazrbende, vatan aşkile yazılmış ateşli bir tenkrtten ziyade çok sah. sî ihtiraslarla dohı bir fırka propagandası tesiri biraktı. Hitler makalesinin bir çok yerlermd'e Papen'e devletçilk idealinden uzaklastığmı, maddî ve egocit olduğunu söyler ken satırların arasından kendi maddiliği, kendi egoshliği hemen hemen bütün çıplaklığile sırıtryor. Dün Von Papen bu yirmi iki bu. çuk sütunluk makaleye yanm sütunluk bir beyanatla kısa, veciz, fakat şiddetli bir cevap verdi. Mühün yerlerini aynen tercüme edi yorum. Bu suretle Hitler'in yirmi üci buçuk sütunda söylemek iste . döcler de bir kaç satırla anlasila caktır: «Her Adolf HİÜer BaşvekUe hi taben Alman hükumetinin terki teslihat siyasetini tenkit eden açık bir s mektup nesretmistir. Almanya'nm siyasî menfaatleri itibarile bu yazu Adana 28 (A.A.) Uzun reüd • daki iddialann siddetle red*dedil dettenberi devam eden kuraklık kor • mesi lâzımdrr. Hitler Efendi Almankusu dün sabah saat 6 buçukta bash • ya hükumetinin bir «silâhlanma» yan ve hâlen devam eden mebzul yağprogramile dünyanın karşısına di murlarla ortadan Italktmy sayılabilir. kîldiğini, 300,000 kisilik bir ordu Yağmur çok geniş bir sahaya düsmüshazırlamak, büyük harp zırhhlan tür. Mersin, Tarsus ovalariyle Çukuryapmak istediğini iddia ediyor. Bu ova kâmilen bu yağmurdan istifade etiddialar tamamile yalandır. Alman. mistir. Çtftçi yağan bu feyizli ve be • ya hiç bir zaman 29 ağustos 1932 reketli yağmurlardan çok memnundur. Memorandum'nun ihtiva ettiği ka rarlardan başka bir sey istemiş değildir. Biz evvelce olduğu gibi şimLondra 28 (A.A.) Sovyetler di de her milletin hususî münasebirliği hükumetinin yeni Londra sebetler nazarı itibare alınarak Verfiri M. Masky öğled'en sonra Londsay muahedesinin bize müsaade etra'ya gelmiştir. Radyo ile Bir konferans Amerika sef irimiz bugün bir konferans verecek Ankara 28 (A.A.) Bize verüen malumata göre Türkiye saatiyle yann sabah sekizde NewYork'ta AmerikaTürkiye dostları cemiyeti reisi Amiral Bristol cenaplarfle Vasington Büyük Elçimiz Muhtar Bey radyo ile tngilz'ce ve Türkçe bhrer konferans verecekler dir. Bu konferansları W. E. A. F. istasyonu 4 4 0 ve W. J. Z. istasyoıuı 394 metrelik hılümevç üzerinden neşre.Jeceklerdir. Tayyare ile seyahat gdnden güne artıyor Adana'da kuraklık tehlikesi zail oldu Berlin 28 (A.A.) Hanse ismmdeki Alman hava yolları kumpanyatının önümüzdeki kış mevsiminde yapacaği seferheri gösteren cetvelden bu kış zarfmda icra edilecek aeferlerin geçen kışa nazaran yüzde 10 nisbetinde çoğaltacağı anla şılmaktadır. Berlin ile Moskova ve Berlin ile Venedik arasmdaki seferlere bu kış ilk defa olarak devam edilecektir. Berlin Selânik Atina yolunda yapılan hava sef erleri de bu yolun Almanya ile Balkan hükumetleri ve yakın şark memleketleri arasmdaki posta ve ticaret nakliyatmda haiz olduğu ehemmiyetten dolayı kışm devam edecektir. Kumbara Sahipleri: x Bugiin kumbaranızı doldurma günüdür Rusya'nın yeni Londra sefiri EMLÂK SAHiPLERiNE ve MiMARLARA Beyoğlu Havagazi Şirketi bütün gaz tesisatınızı mes'uliyeti tahtında rekabet kabul etmiyecek derecede ehven fiatla yapar. Hani, centilmen, terbiyeli, bir kibar adam. Çok »ey Ne dedi sana, ne yaptı, benim burada olduğumu ne reden biliyormuş? Gelmiş evvelâ, bakmış bu mızıka yerinin arkasından... Görmüş oradan sizi... Peki?.. Sonra aramış beni, bulmuş. Neden «bulmuş» diyorsun, «buldu» desene... Bulmuş, yani buldu, işte öyle, ben pek beceremem türkçe... Anlıyorum, devam et, sonra?. Vermiş bana bu kâğıdı, demiş ki: « Şurada oturan hanıma götür, ver. İsmi Sabiha Hanımdır. Sonra? Sonra?.. O kadar. Ben de kâğıdı ahp size getirmişim. Garson gittikten sonra, mes'eleyi Andre'ye anlattım, gazete parçasını da kendisine okudum. Andre yüzüme baktı, baktı ve Kumbarası olmıyanlar: Bu hafta içinde tş Bankasından aldığınız kumbaraya, ilk arttıracağımz parayı bugün atınız. Türkiye tş Bankası sessizce bh gülüşle güldükten sonra sordu: Anlamadınız mı hâlâ? Artık aptallaşmıştım: Neyi? diye sordum, siz Andre Roan değü misiniz? Bütün bunlar alay mı? Fakat çok çirkin... Andre bir kahkaha daha salıverdi: Ne söylüyorsunuz? Artık iyice şaşırdınız, ortada bir alay \ar ama yapan ben değilim Kimdir ya? Bilmiyorum. Biri sizmle eğleniyor. Sizin beni tanıdığınızı bilen dostlarınızdan biri. Benim hiç böyle sakalh bh dostum yok. Tanıdığım bile yok. Sizin benimle görüştüğünüzü j hiç kimse bilmiyor mu? Bir tek arkad&şım, bir kız.. Tamam. Bu alayı o yapıyor. Pakize, Pakize... Kabil mi? Düşünmeğe başladım... (Mabadi var) BÜYÜK HtKÂYE: 33 Sinema Delisi Kız SERVER BEDI <Glorya umtnaetti ftltnin bir se heye kadar yetiftirileceği ümit edilmektedir. Banun için Berlin'de, tayyare karargâhmda filtnin çevril. mesine devam ediliyor. En mühim rollerden birini ustüne alan Andre Roan, geçen hafta PariJten Ber . lin'e hareket etmiftir. Bir buçuk ay kadar orada kalman ihtimali var Xndre, yanımda: Ne var? Nedir o? diye soruyor ve sabırsızlanıyordu. Ben ona cevap vermeden evvel düsünmeğe başladım. Bu, Pertev'in bahsettiği gazete haberiydn. O ga. liba Holivut demişti, Burada Berlin yazıyor. Pertev sinema işlerinden anlamadığj için yanılnuş oUbilir. Saşırdım. Bu kâğıtı Pertev mi ge . tirdi? Benim burada olduğumu ne biliyor? Andre'ye cevap vermeden evvel hemen garsonu çağırdım: Bu kâğıdı sana kim verdi? Genç bir adam mı ? Garson düşündü Hayır! Dedi. thtiyar mı? Hayır! Nasıl adam, söyle, anlat b'ana, nasıl adam, ne vakit verdi? Ne de dJ? Garson biraz düşündü: Fakat sakalı var, dedi. tki avucumu da yüzüme yapıştı rarak, hayretler içinde bağırdım: Sakalh mı diyorsun? Evet. Emin misin? Sakalı var mı? Gördün mü? . Garson gülmeğe başladı: Evet, evet, görmüsüm tabiî, sakalı var. A... Bu da nesi? Kim bu sakalh adam, yarabbi, kim bu sakalh a • dam?.. Basınu avuçlarımın içinde sıkarak iyice düşündüm, düşündüm. Hiç sakalh bir adam tanımıyorum. Akrabamın içinde bile sakalh adam pek az ve bu bahçeye gelmeleri mümkün değil. Bu sakalh adam kim? Ay şimdi çıldıracağım. Be nhnle ne alâkası var? Bu gazete parçasını niçin gönderiyor? Benim burada olduğumu ne biliyor? Andre Roan'la... Fakat bu telâşıma bir de şüphe karışıyor: Bu genç Andre değil mi? Beni aldatıyor mu? Benim namusumla, istikbalimle oynıyan bir kumpanya mı var? Hemen bu bah • çeden çıkmak, kaçmak, evime git mek, annemin eline eteğine sanl j bütün hakikati itiraf etmek. ağlamak, düşümnek istiyordum Andre merak içinde idi: Ne var? Diye sorup duruyordu. Fakat bir taraftan kendi telâşım yüzünden, bir taraf tan da garsona pek çok şeyler sormak istediğim için on* cevap vermiyordum. Garsona soracağım şeyler o k a dar çoktu ki şaşırdım: Sakalı ne renkti? Diye sordum. Garson gene güldü: Siyah, dedi, siyah.. Biraz belki içinde beyaz var. Gayriihtiyarî bu sözleri tekrarladım: Siyah, siyah, biraz belki içinde beyaz var. Garson daha fazla gülecekti. Sert bir bakişımia onun kahkahalannı durdurdum: Ne biçim adam? dedim, uşak gibi bir şey mi? Hayır, «nikokera» bir adam. Ne dedin? Ne demek o?