=« 29 Ağustos 1923 Comhonyct • VeremMücadeleCemiyeti,bu müthiş hastalıkla daha esaslı uğraşmağa karar vermiştir.. Yaz yemekleri Birde şu doktorlara ikide birde çatanz. Yaptıklan apartıman larda, aldıkları vizitelerde gözümüz kahr... Ne haksızlık, ne insafsızhk! Işte, hastalanna reçete değil, selâm verdiği zatnan bile hesbaı carilerine geçirdiği rivayet olu nan muhterem deliler hekimi, mecnunlara bile parmak ısırtacak bir cömertlikle, boi keseden îstanbuf halkına yemek listeleri dağıfap duruyor! Geçen sene, taze soğan, taze sarımsak, marul, yeşilsalata, hıyar propagandasına cıkan üstat, bu sene meyva tellâlhğına baş * lamış: Ey ahalii kiram, diyor.. Aklınız varsa, sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı, günde beş vakit namaz gibi, beş övün elma, armut, şeftali, kavun, karpuz, üzüm yıyınız! Acaba muhterem doktor, bir bağ mı tuttu, bir bahçe mi aldı, bir bostan mı kiraladı?. Âdem'le Havra'nın ruhunu şaded«*n bu meyva düşkünlüğü nedir? Doktor Beyin mütaleasına kalırsa, armudun sapında, üzümiin çöpünde, şeftalinin derisinde nice nice hassalar, nice nice şifalar varmış. Acaba kavunun kabu • ğunda, karpuzun çekirdeğindd, incirin yaprağında da bizim bilmediğimiz hayatî cevherler var mıdır derşunz? Mazhar Osman Beye sorarsanız, et zehir, balık zehir, pilâv zenhY nüambayıldı zehîr, patîı can dolması zehir, baklava ze • hir, börek zehir.. Ama, geri yanda, elma, armut, kiraz, kayısı da bu zehirlere karşı birer panzehir! E$ki bir rivayete göre, melekler, yemez içmezlermiş... Acaba, muhterem doktor, yavaş yavaş insanları melekleştirmek niyetinde mi?... Doğrusu, elti dirhem üzüm, yarîm dilim karpuzla karın doyurmağa aklım ermez... fki suyun bir ekmek yerini tuttuğunu işitmiştim ama, iki şeftalinin bir sahan yemek yerini tuttuğunu duymamıştım!... AKBABA • • • t nieshcdi Meyva kürü Cuma akşamı, Torik Necmi, Çardakhkahveye girer girmez Meşhedi Cafer'le gözgöze geldi: Vay ölüsü kınalı moruk vay. Ulan sabahtanberi neredesin be? tlle meyva kürü yapmişem gardâşım! Meyva kürü mü?. O da ne demek? Güllâbicibaşı Mazhar Osman Bey daddaşım ceridelerde yazmıstı.. özün ohumamışsen? Hayır okumadım... Anlat bakayım! *He meyva kürü demek, yafe» nız meyva yemek demekti... E... Sen şimdi yalnız meyva mı yedin? Beli.. Sabbahleyin galhanda bir küffe üzüm yemişimdi.. Saat seççiz olanda, derunümde bir ezgmlik duymişem. Bu defa attı garpuz yemişem... Saat dohuzda, bağçeye çıkup kendi ^lestimle beş altı okka şeftali toplayıp yemi • şem.. Saat ona gelende bir gaç edet gavun ekleylemisem... Saat on bir olanda bir miktar armut^ yemişem... Peki sonra... Sonra, meyva kürü bîtmîşti.. Saat on ikiyi vuranda ailem efradile oturup kemali afiyetle taam etmişem! ÇEKtRGE Verem Cemiyeti Ey ahali.. Allah rızası için cephane yetiştiriniz! ^^^ ^^^ ^^^^^^ ^^^^^ ^ ^^^ ^^ ^^^ ^^ Muharrir ile münakkit arasın da: Azizim, piyesiniz hayata, hakikate uymuyor.. Neden? Neden olacak. ilk perdeden son perdeye kadar, kadın, mütemadiyen kocasından para istîyor.. Elbet istiyecek.. Bütün ka dınlar böyledir.. Böyledir amma, kocası da her isteyişinde veriyor.. Zanne > derim ki hiç bir erkek te hpyle değildir! Evvelki gün, lstanbul sokaklarını kahn bir sis tabakası gibi kaphyan rüzgârın kaldırdığı tozIar içinde bazı ufak tefek kaza • lar olmuş, ezcümle meşhur ediplerimizden Ethem lzzet B., Milfiyet matbaasına giriyorum sanarak yanhşlîkîa (Iştayinburg) birahanesine girmiştir! Zabit, neferleri talime çıka • racaktı. Yoklama yaptı. Bir nefer eksik. Isimlerile çağırdı ve namevcut olan anlaşı!dı: Salamon... Nerede? Nerede? Nerede?... Sağa baktılar, yok. Sota bak • tılar, yok. Zabit kılıcım çekti ve tersile, bahçedeki erzak çuvallarına vurmağa başladı... Bu arahk, biçimi diğerlerinden farklı bir çuvala sıra gelince, çuval heyecanla k*mıldadı ve ezgin bir ses çıktı: Vallahi, hillâhi Salamon bu çuvalda değil!... Genç kizlar arasında: Celile'nin yeni yaptırdığı kostümü gördün mü? Gördüm... Nasıl? Kendisi gibi... Vah, vah... Yazık kîzcağığın parasma! Olamaz! kazalar! Çuval Tarif ZevceImdat... İmdat... Boğuluyorum!... Zevç Aman yüzüğünü, kü • peni çıkar da bana at! Nifanluar arastnda: Delikanlı Meşhur sözdiir: Hararetsiz base, taz»uz yemeğe benzer, derler... KtzVaUahi... Şey .. Bilmem ki... Şimdiye kadar... Delikanlı Malum sevgilim, malum... Butenin tadtm henaz biltmyorsan, değil mi??... Ka Hayır... Tazsaz yeme • ğin tadtm bilmiyorum! iki koeakart arannda: Damat bey, yemek hasaitâu 'da çok titiz midir? Haytr... Benim $evmediğini, beğenmediğim ne kadar yemek varsa hepnni tçuer, bgğenhtl ' Bir ben!.. Bir ben!.. Bir ben!.. Bu ses, ne zaman şehrin sokaklarını, büyük bir topun ağzından çıkmış gülle gibi, uğuldıyarak dolaşmağa başlasa, derhal evlerin pencerelerinde perdeler kapanır, dükkânlann kepenkleri indiri'ir, kahvehanelerin kapıları sürmelenir, mey mnelerde lâmbalar kısılır, azgın sarhoşlar tezâh başında sızarlar, yaramaz çocuklar beşiklerine büzülürler ve caddelerde kol gezen Yeniçeri f ler bir başka sokağa sapıp karanhkta kaybolu verirler.. Bir ben!.. Bir ben!.. Bir ben!.. Bu çelik sesi duyup ta örpermemek ne anüm kün... Bütün bir şehre meydan okuyan bu sesin sahibini gerçi kimse iyi tanımaz. O, ürkek gözlerle, kaf es deliğinden, kapı aralığından, perde kenarından yan görülmüs efsanevî bir mahluk, îr><la dev arasmda bir müthiş hayalettir! Halkın ağzında, her gün ona dair bir rivayet işitebilirsiniz. Boyunu üç metreye kadar çıkaranlar, taş ocaklarında yaşıyan bir gulyabani oldu ğunu söyliyenler, hatta, pek azıtan insan oğullannı tedip için mintarafillâh gönderikniş bir heyulâ diyenler bile vardır! Fakat, bütün bu dedikodulara, hikâyelere, ma sallara inanmıyan bir kişi vardı: Cin Mehmet! Cin Mehmet, ufak tefek, gözünü ateşten sa kınmaz, sandığı omuzlayınca iki saat soluk almadan koşan, çakı gibi bir lstanbul külhanbeyisi idi. O, söylenen sözlerin hiç birine kulak asmı • yor ve: 1 F ^ durun, diyordu, ben ona kim olduğunu aı.ıatırım!. * ** Bir ben!.. Bir ben!.. Bir ben!.. Tezgâh başında, hep bir ağızdan türkü söyli yen sarhoşlar, bu sesi duyar duymaz birdenbire sustular. Meyhaneci, telâşla yerinden fırladı, kapının demir kolunu takıverdi. Fakat, bir köşede, ?kbaşına demlenen Cin Mehmet, ok gibi yerin•en fırlayıp sokağın karanlığma saplandı... Bir ben!.. Bir ben!.. Bir ben!.. Yıldızsız gece içinde, kollarmı salhyarak gi den hayaletin ensesinde müthiş bir tokat çatladı: Şırrrraaak!.. Herifin gözünden fırhyan ateş, sokağı ay Hınlatmıştı diyebilirim. Bu ışık içinde karşısındaki ufak tefek adamı gören kabadayı, elini kaldırmağa cesaret edemeden ayni yüksek ve korkunç sesle haykırdı: Bir de sen!.. Bir de sen!.. Bir de sen!.. Çimdik Bir ben! tSAKAlAR Kim imiş? Beyoğlu'nun izbe bir sokağr. Siyah perçemleri, çatık kaçları ve kanlı gözleri üstüne düşmüs bir kaç serseri konuşuyt>rlardı. Bir tanesi yemini basb: Hazreti Pir çarpsın ki yalan söylemiyorum... Ulan, Hazreti Pir de kim? • İlk katil, Kabil ibni Âdem! Kaynana ile damat arasînda: Cevdet Beyra kızını tanır Ah evlâdtm, sorma bugün J> J ' bafima geleni... Bahçede gezer nnsın?* ^ Tanırım... Niye sorduri? ken az daha kuyuya düşüyordum. Bana vermek istiyorlar da. Ehemmiyeti yok efendim.. Pekâlâ... Pek muvafık... Nasıl ehemmiyeti yok? Şey... Suyu aci da n%sjl olsa Gözünü kapayıp al... Ya... Çok mu cirkindir? kullanmıyoruz! ^\ Ehemmiyetsiz! Neden? Tarif! İki hafifmefrep yosma ara • sında: Mobilyalı, güzel bir apartıman buldum.. öyle sık, zarif, kullamsh ki... Esyaîar nasıl? Enfes... Hele yatak odasînda bir gardrop var, ferah ferah dört kişi ahr! Mecburiyet yok ya! ' Yahu sen burada mısın? * Evet Bu yaz sayf iye filân yok mü? Hayır. Fakat azizim hararetin ?51gede 40 dereceye fırladığı olur. O zaman ne yapacaksm? Tuhaf söyliyorsun be birader. Gölgede durmağa mecbur değilimya... Cevat Bey, arkadaşı Ahmet Beyi sandalla dolaştırıyordu. Bir aralık, yalı komşusu Rüştü Beyi gördü: Kolay gefe beyefendi... Eyvaüah efendim... Balık mı tutuyorsunuz?... Hayır... Şimdilik aç balıklara olta ile yem dağıtıyorum! Zevce, sitem etti: Vallahi tuhaf adamsîn... Şu köpeği bile annemden çok sevi • yorsun... Hayır... Annemi daha mı çpk sevîyorsun? Hayır... O halde? Bütün hayvanlardah ayni derecede nefret ederim! Muhabbet! Merhamet Venr Kadın Aman kocacığım mağlup mu oldun?... Boksör Hayır, hayır... Hiç mağlup olsam yürüye yürüye gelebilir mi idim! Kadınlar arannda: Dan Leylâ Hanımefendiye rastgeldim... On senedir gorme mtttim... Nastl, değişmiş mi? Haytr... Gene ağzında eski takma dişler... Gene başmda eski takma saçlar... On sene, hatta yirmi sene evvel ne ise, gene o Leylâ Hantmefendi... Şey... Sade, o zamandanberi iki kere koca Acemi Değişmemiş! inat Sizi sevîyorum.. Benimle evlen mek ister misiniz) Birdenbire soz veremim.. Üç ay tecrübe etmem lâzım.. geki.. Razıjrıml Ah.. Yanıyorum.. Susuzluktan mı> Hayır, aşkınızdanl vaıl Acele etjneyiniz.. Daha iki ayinîz Ah.. ölüyorum.. Açlıktan mı?..Bir Wâç tane pasta riniz> Dördiincü ay tamam oldu.. Em Değil.. Hasretindenl Bir ay daha... Nafile... Neden? Her gün pasta yiye yiye çok şiy manladın.. Benim tipim değilsinl tşler nastl be imamm?. Berbat kardeşim... Nasıl geçiniyorsun? Bir bankaya girdim.., Hangi gece? Kolay gele!