19 Agustos 1932 Cumhuriyet SON TELGRAFLAQ 16 ıncı resim sergisî Bir tavsiye Dünyanın her tarafında bazı palavra mecmuaları çıkar. Bunlar, küçük zabıta vukuatını şişirerek, hileli fotoğraf klışelerile süsliyerek, aşağı tabakamn hayalini doyuracak bir sürü garibeler uydururlar: İşte fu resmini gördüğünüz sisko, tam iki yüz yirmi beş kilodur; iste su sekiz yasındaki masum kız çocuğu yılanIarla dosttur ve bebeklerle değil, canavarlarla oynamaktan hoşlanır; bakınız, su bir çift iri papaz gözü öyle keskindir, öyle yaman bir tesiri haizdir ki, bakışlarile bir pehlivanı yere vurur. Bu palavra gazeteleri, yalnız böyIe garibeler uydurarak, ^partıman kapıcılannı değil, bazı dedikodular çıkararak bu kapıcıların madamlarını da hoşnut etmeğe çalışıriar. Bunlardan biri, bir Fransız mecmuası, »öyle bir dedikodu çıkarmış: Sonuncu intihapta kazanan, Türkiye değil, Alman güzelidir; fakat müsabakanm yapıldığı bina, eski Alman tmparatorunun erkânı harbiye merkezi imiş; Alman güzeli kazanacak olursa bu binaya Alman bayrağının çekileceğini düsünen Moris dö Valef ne yapıp yaparak Dünya Güzellik tacını Keriman Halis'in başına koy muş. Eğer, bütün dünya matbuatının gözü önünde cereyan eden bu müsabakada böyle bir haksızhk yapılsaydı, kıyametler kopar kalkardı; protestolar yağardı, intihap fesholunurdu. Halbuki o palavra kâğıdından baska hiç bir gazetede ve hiç bir mecmuada buna yakın bir ima bile çıkmadı; fakat, bu komik isnat, o gazeteden naklen, nerede çıksa beğe • nirsiniz? Gene bizim sabah gazeteIerinden birmin dünkü nüshasında, ilk sahifesinde, koskoca harflerle ve resimlerle!.. Bu halis Türk gazetesi, aleyhimize en asağılık tertipten bir propagandayı ilk sahifesine koyuyor, tekzibe yanaşmıyor ve zımnen, hatta açıkça, doğruluğunu iddia etmis oluyor. +**W* Yalnız güzellik müsabakalarında değil, Türk milletine şeref veren her hangi bir iste muvaffak olanlar, Babıali caddesinden ve bazı gazetelerimizm önünden geçmesinler. tdarehanelerin pencerelerinden başlarına çiçekler atılması ihtimali vardır, fa kat..'. ıafcsılnrilc beraber! ••••'* PtYAMl SAFA GÜNÜN'AKîSIFPi Bir yıldız söndü! .1 ProfPikar dün sabah 5 te balonile havalandı Alim, 16,500 metre yukarıya kadar çıktıktan sonra tekrar inmeğe başladı Duebendorf 18 (A.A.) Saat vellit olduğunu söylemistir. 3 te balonun sepeti, balonun altına Balonun alması muhtemel olan iskonulmuş ve süpaplı i P f bizzat protikamet hakkmda sorulan suale cetfesor tarafından aepetin içine ithal vaben: «Ya şimale veya cenuba teedilmiştfr. veccüh edeceğiz» demiştir. Profesör, SwissAir istasyonurtda Sorulan başka bir suale cevap ve4 saat uyuduktan sonra saat 2.30 da ren Profesör, sepet denize düştü tayyare meydanına gelmiştir. ğü takdirde yüzebileceğini beyan etMontaj amelîyatı, devam etmekmiştir. tedir. Balonun înhirafı derecesini Profesör, balonu tamir eden ölçmek için balon sepetinin altına kimselerle teşekkür etmiştir. Saat 5,05 îpekten vücude getirilmiş bir halka te balon, havaya doğru yükselmeğe konulmuştur. baslamıstır. Bir spor kostümü giymiş, başına Appenzol 18 (A.A.) Saontis bir bere geçirmiş olan profesör rasathanesi bu sabah saat 8 de proPiccard, paraşütü, bir demîr tele tes fesör Piccard'ın balonunu takriben bit edebilmek için bir adamın omuz11 bin metre irtifada ve Bernina sillarından aşmak suretile sepete binsilesi Uzerinde uçarak yavaş yavaş mîştir. 3 saatten biraz sonra Mme. yükselmekte iken gördüğünü bildirPiccard, 4 çocuğu ile beraber gel mektedir. miştir. Hepsi de manto giymişlerdir. Çünkü hava soğuk ve rutubetlidir. Berne 18 (A.A.) Profesör PicKaymakam Gerber'in kumandası card, şu telsizi göndermiştir: altında teknik mahiyette ihtiyat tedSaat 9,35 her şey yolunda.. Rasatbirleri almmiftır. lar, iyi.. trtifa on dört on beş kiloSaat 4 te manevra ipleri çözül metre. Saat 9,40 Meran istikame müftür. Biraz sonra Fredierichsha tînde uçuyoruz.. fen'den doktor Eckener gelmiştir. Berne 18 (A.A.) Profesör PicBalon sepetinin son hazırlıklarına card, şu telsizleri göndermiştir: nezaret eden zevat arasında keza Saat 11,40.. EngadineSamaden'spor elbisesi giymiş olan M. Coysn de on altı kilometre 500 metre irti • görünroektedir. fada bulunuyoruz. Hava çok soğuk. Oldukça kesif olan sis, saat 4,30 Adriyatiğ'e inmek mecburiyetind'e da dağılmağa başlamıştır. kalmamak için yakmda Grade göAyni saatte, profesör Piccard, lüne ineceğiz. gazetecilere kısa bir beyanatta buIıramuştur. Mumaileyh', balon sepetine 650 Milano 18 (A.A.) Profesör "*ickilo safra konulmuş olduğunu ve bacard'ın balonunun ttalya'nın Brescia lonun suut kuvevtinin 85 kilodan tba eyaletinde kâin Edolp kasabasma ret ve btmun da kâf i bulunduğunu doğru inmekte olduğu görülmüştür. soylemiftir. Milano 18 (A.A.) Pr. Pikar'ın MumaileyK, b'u defa Zürih'ten ha balonu saat 17 den biraz sonra Grad reket etmesinin münhasıran teknik | gölü civannda kain Desanzano ya • ve havaya müteallik esbaptan müte • kınmda karaya inmiştir. Yazan: RESSAM NAZMİ ZİYA On altı senedir ki her sene muntazanun ağustos ayında Galatasaray mektebi binasında bir resim sergisi açılnr. Evvelleri gazetelerde ve halkta biraz alâka görülürdü, sonraları bu alâka azaldıkça azaldı, herkes san'at hakkmda gayet kuvvetli bir söz söylemis olmak için dudağını bükerek bu sene resim sergisi geçen seneden asağıdır demeğe başladı. Gkgide bu terane bir moda oldu. Asağı ama nasıl asağı, okkada mı hafif, ölçüde mi küçük, adedi mi az kim bilir? Geçende Yunan ressamlarından Matmazel Diplaraku ve Macar ressamları birer sergi açtılar. Bu sergiler daha mı iyi idi, ölçüsü, endazesi yok ya, herkes söylüyor. Bu gibi seyler iyi denirse iyidir, fena denirse fenadır, altm ve elmas ta böyle değil mi ya, ancak anlıyanlar ve kıymetini bilenler için iyidir ve güzeldir. Şu on altı senedenberi dikkat e derim. Bazı zevat gazetelerde iltifatlı kiritikler yazarlar. Buna mukabil yerlere giçerenler de olur, ben kendi hesabıma ikisine de memnunum. Sevmediğim sey dudak bükmeler ve omuz silkmelerdir. Bilerek olsa canım yanmaz. Gene dikkat ederim, sa. mimî ve bitaraf olan kimseler sergilerde mutlaka bir çok eserleri beğenirler. Her hangi bir sebeple hiç bi şeyi beğenmemeğe karar vermiş olanlardır ki sergilere hücum ederler ve halkı ürkütürler. Hasılı on altı sene evvel dört beş kişiden ibaret bir küçük cemiyet teşkil ederek her sene bir çok manialara ve inkılâplara rağmen hatta ecnebi işgali senelerinde bile.t muntazaman bu sergiyi açarak mühim mevcudiyet gösteren bu çalışkan bnanlı ve kuvvetli bir takip fikrine malik olan arkadaşları takdir ve tebcil etmek Iâzımdır. Bu ehemmiyetsiz gibi görünen yegâne san'at hareketi sayesindedir ki gazetelerimiz resimlerle ve duvarlar af işlerle doluyor ve mektepler hoca buluyor ve ressamların a detleri günden güne artıyor. Belki bir gün büyük adamların yetişmesine bile vesile olacaktır. Bu sene resim sergisi adet Rfbarile diğer senelere nisbeten azdır, resimlerin kıt'alari de ufaktır. Bunun sebebini iktisadî buhrandan ziyade içiimaî hayatımızda resim için bir mevki ayıramadığımızda aramak daha doğru olur. Güzel san'atların diğer kuımlan da böyle değil mi ya? Senede bir kaç milyon lira sade rakı parası verenlerin bunun yirmide birini millî san'at için feda edememesi içtimaî teşkilâtımızda bir bozukluk olduğunu gösteriyor. Memlekette herkes san'atı sever. Halkın rağbet göstermediğini ve vazifesini yapmadığını söylemek haksızlık olur. San'atın hilesi çoktur. Otuz sene fırça »allamış ve kafa patlatmış bir ressamın yanında bakarsınız, çocuğun biri bir kartpostal yakalamış, bir tuval boyamış, ortaya çıkar. Bu iptidailik iptidai zihinleri avlar ve taraftar bulur, bunun ma hiyetini anlamak halk için pek güçtür. Bakarsınız, zenginin birinin bu suretle bir kaç yüz lirasını da vurur. Adamcağız götürür salonuna da asar, işte tenkitler o zaman başlar, her gören bir şey söyler. Zenginin yüreciği yandıkça yanar, kaldırıp ata maz da... Resim hergün gözünün önünde durdukça infiali ziyadeleşir, bir daha resim almak şöyle dursun, bahis bile ettirmez. Bu hususta halka yol göstermek ve emniyet telkin etmek lâzımdır. Bu sebeple resmî veya nimresmî tesekküllerin önayak ol • masına ihtiyaç vardır. Maalesef bizde bu cihet için çalışan ressamların haricinde hiç bir teşekkül yoktur. Umit olunabiliyor ki Halkevlerinin bu hususta çok himmeti dokunsun. Millî san'atı sevmek ve yakmdan alâkadar olmak vatanperverliğin en bulamadı ve çırpındı. Kolumdaki eli bileğime kadar yürümüştü ve par maklarının bir ikisi kol düğmemln üs. tüne öyle şiddetli basıyordu ki acıya dayanamıyarak silkindim. Bu hare • ketimi, tamamile histen gelme bîr şey sandı ve aradığı bahsi kendinî müdafaada buldu: Beni bu kadar düşmeğe rmık • tedir bir insan tnı sanıyorsun? Ha yır. Ben senin hîzana indim. Se ninle ancak bu nokta üstünde buluşup anlaşmak kabil oluyor. Seninle çe • kişmek lâzım. Büyük hareketleı'in manasını anlamıyorsun. Bu saatte, bu kadar yoldan sana gelen bir ka dını adi adamların gururile, adi bir mücadele pesikolojisile karşılıyorsun. Beni tahkir etmeğe kadar varıyor sun. Fakat bu kuvveti benim sana verdiğimi düşünmüyorsun. Kendi ha'.ine kaiırsan nesin sen? Bu kuvveti al mak için benim hayalime ihtiyacm var. Kendini benim hayalimin dev aynasında görerek mağrur oluyorsun. samimî tezahürüdür, işleri az olan zevattan bir kaçı bunu kendilerine eğlence ittihaz etseler fena mı olur? Belediyelerin san'atm mevcudiyeti ve mühim vazifeler ifa ettiği ve millî san'atın istikbali için neler yapmak icap ettiği hakkmda hiç bir fikri olmadığını kabul etmek için sebepler mevcuttur; zaten halka bir bardak temiz su temin edemiyen bir teşkilâttan san'at hareketi beklemek safderunluk olur, bari, bir küçük san'at muhipleri cemiyeti teşekkül etse ve Halkevleri de biraz faaliyet gösterse serginin zaten adedi pek az olan resimleri satıhverir. Resimlerin satıl ması san'ata rağbet edildiğinin maddî tezahürüdür. Bu rağbeti gören san'atkârlar daha iyi çahşır, bir kişinin teşviki on kişiyi gayrete getirir ve gelecek sergiler de memleketin yüzünü güldürecek bir hal alır. Resim sergisinde bu sene de çok güzel resimler vardır. Zaten bu resimlerin güzel olması da tabiidir, çünkü on altı sene evvel genç res samlar denilen san'atkârlar artık kemale ermişler ve fırçalarına hâkim olmuşlardır. Hatta yavru bile çıkarmışlardır. (Müstakil ressamlar). Ne yazık ki arkadaşlarımızdan en kuvvetlileri sergiye iştirak etmemiştir. Bu kendilerinin tembelliğinden değildir, alâkasızlığa karşı bir protestodur. tştirak etmiyenlerden Ali Sami Bey, Çallı lbrahim Bey, Namık İsmail Bey, Lâge Mehmet Ali Bey, Galatasaray resim muallimi Mehmet Ali Bey, Mürteza Bey, Ali Cemal Bey, Cevat Bay ve daha başka hanım ve beylerdir ki yerlerinin boş kal ması şayani eseftir. l Profesör Pikard'ın telsizleri NAZMt ZİYA Tayyare mektebi Maruf tayyarecimiz Vecihi Beyin tesisine çalıştığı sivil tayyare mek • tebi memleketimizde etraflı bir alâka ile karşılandı. Avrupa ve Ame • rika'da spor şubelerinden belli başlı birisi ve belki de en müterakki ve rağbetlisi olan sivil tayyacecilik bizd*e Vecihi'nin elile ilk adımı atıyor, demektir. Geçen sene memleket dahilinde ya.n*ıâı hava tumesile halka havacıhk muhabbetini ve zevkini aşılıyan Vecihi; açacağı mekteple filiyatın müsbet yolunu tutmuş oluyor. Hizmet ve şümulü vatan müdafaası gibi aziz bir gayeye dayanan bu teşebbüse teşekkür etmek ve muvaffakiyet dilemek hepimizin borcudur. «Vecihi sivil tayyare mektebi» 27 eylul 932 de resmen teşekkül etmiş olacaktır. Ve askerî hava teşkilâtımizm prensip ve programlarma uygun bir sekilde tanzim edilmiştir. Bu çok mühim teşekkülün bütün esbap ve icapları ihtiva eder mükenjmel bir mevcudiyetle ortaya çıkarılabilmesi için Vecihi Bey titiz bir itina ile çalışmaktadır. Teşebbüs ilerledikçe karilerimize tafsilât vereçeğiz. Vecihi Bey mektep ted'risatında kullanılmak üzere bizzat bir deniz motörü yapmıştır. Çok kuvvetli bir makine ile teçhiz edilen motör ilk tecrübelerde saatte 45 milden fazla yapmıştır. Profesör Pikard iniyor Vecihi Bey hazırlıklara devam ediyor Dahiliye Vekilf '" «ıiKiıılllltUIHIIUİIIIUIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIllıtııımıımı Muhafaza Teşkilâtı ~ Bu asrın yıldızları kimlerdir?.. Zekâlarının tılsımh anahtarile yeni bir âlemin kapısını açan ilim adamları mı?.. Kalp ülkesinin ve hayal ikliminin meçhul bahçele rinden ışıklar, kokular, aesler toplıyan şairler mi?.. Fırçalan yay gibi ahanekli ve boyaları kelimeler gibi manalı ressamlar mı?.. Nağmelerden manzaralar çizen ve ses damlalarından mısralar dizen musikişinaslar mı?.. Hiç biri değil.. Bu asrın yıl dızları, beynelmilel büyük dolan dırıcılar, sevgililerini ateşte kebap eden meşhur caniler, bir yumrukta bir öküzü öldüren vahsi bok • sörlerdir.. Abdülhak Hâmid'in ismini duymarnış, Ziya Gök Alp'ın adını işitmemiş binlerce kadına, binlerce erkeğe sorunuz: Size, Zerdeş no'nun bütün merakh macerala • rını anlatsınlar. Lândru'nun bütüıi korkunç cinayetlerini hikâye et sinler.. Dempsey'in bütün vahsi muvaffakiyetlerini saysınlar! İşte dünkü gazetelerde söndü ğünü okuduğum yıldız da bu sınıftan bir mahallî şöhrettir: Fındık Fatma! Fındık Fatma, gözlerinin siyah mıknatısile, nice safdillerin göğüs* Ierinden kalbini ve mahir parmaklarile de ceplerinden cüzdanlannı çekmiştir.. Bir yankesici hünerile bir aşifte fettanlığını zekâ sında ve etinde toplıyan bu kadı* nın ismine sık sık zabıta vukuatı ve adliye haberleri arasında rasgelirdik.. O, muhakkak, talihin gadrine uğramış bir zavallıdır. Zira, nice güzeller tanırız ki, gözlerinin yeşil denizinde büyük servetler boğulduğu, dudaklarının kızıl ateşinde zengin ümitler kül olduğu halde, bileklerinin kelepçesini Beyoğlu'nun meşhur kuyumculan hazırlar! Zavallı Fındık Fatma!... YUSUF ZİYA Şükrü Kaya Bey dün Erzurum'a hareket etti Trabzon 18 (A.A.) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Bey dün saat 13 te Vali Rifat Bey tarafından verilen hususl liyaf eti müteakıp Erzurum'a hareket etmistir. Vali C. H. F. ve Belediye reisleri, jandarma kuman • danı ve polis müdürü tarafından Maçka'ya kadar teşyi edildi. Vekil Bey Maçka'da köylülerin arazi raeı'e. lesi Kakkmdaki muhtelif maruza tını dinlemiştir. Şükrü Kaya Bey cumartesi veya pazar günü avdet ederek Trabzon'da bir kaç gün kalacaktır. Gümüşane 18 (A.A.) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Bey dün akşam geç vakit Güraüşane'ye gelmiş hü • kumet erkânı, tneımnrm ve fîaik tarafından hararetle istikbal edilmiştir. Vekil Bey geceyi burada geçirmistir. Istanbul mıntakasında Üç aylık kontenjan Listesi hazırlandı nasıl calışacak ? Ankara 18 (Telefonla) Giimrükler askerî muhafaza teşkilâtı îstanbul'da bir kaç ay sonra tamatnen yapılmış olacaktır. Halen mevcut kuvvetler tanzim edilmektedir. Muhafaza baş müdürlüğü emrinde bulunan muavin tstanbul mıntakasmın muhafaza müdürlüğünü yapacak deniz muhafaza mii. dürü de deniz isletme âmiri unvanı altında muhafaza baş müdürlüğüne merbut bulunacaktır. Merkezi Trakya olan Marmara muhafaza müdürü Fuat Bey de tstanbul'da muhafaza bas müdürlüğüne merbut buluna caktır. miyi gezmiş, bilhassa camiin minare şerefesi kapısının cenuba değil şarka doğru müteveccih olmasına ve ea • miin müzeyyen kapısını nüzerinde saçları ikişer örgülü iki kadın bafinın kabarttna olarak bulunmasını işaret ederek Türk'lerde esasen taassuba hiç yer verilmemiş olduğunu izah ey lemiylerdir. Bu kadın b'aşlarının medlulleri h'ak kında esaslı bir malumat alınama tnıştır. Esat Bey cuma günü sabahleyin saat 10 da Bor üzerinden Ulukışla'ya hareket edeceklerdir. Ankara 18 (Telefonla) Yeni üç aylık kontenjan listesi tamamen hazir lanmışhr. Pazar günü Heyeti Vekilede tetkik ve ilân edilecektir. Yeni kanunlar Ankara 18 (Telefonla) tktisat Vekaleti Mecliste kabul edilen afyon kooperatifleri, vapur postalarının devlet tarafından idaresi, Sanayi ve Kredi Bankası ve buna mümasil diğer kanunlann tetkikatile meşguldür. Bu kanunlar muayyen olan zamanlarda tatbika başlanacaktır. Darülfönun heyeti Çankın'de Ankara 18 (A.A.) Darülfünun heyeti bugün Çankırı'ya hareket etmiştir. Çankırı 18 (Hususî) Darülfünun heyeti bugün buraya geldi. Maarif Vekilinin Niğde'deki tef tişlerî Nigde 18 (A.A.) Maarif Vekili Esat Beyefedi dün ve bugün ilk mekteplerin idare ve terbiye vaziyetlerini letkikle iştigal emiş, orta mektepte JJiğde ve kazalar muallimlerinden bir \ kısmile »eslekî ve terbiyevî vazife leri uzerinde hasbıhalde bulunmuştur. Vekil Beyefendi bundan sonra A lâettin Keykubat'ın yaptırdığı ca • Koca katili kadın Adana 18 Adana'nın maruf zen. ginlerinden olan kocası Ahmet Efendiyi öldürmekle maznun Leyiâ Ağırceza mahkemesinde mevkufen muha keme edilmektedir. Bu dava burada alika ile takip olunmaktadır. ismi değişen nahiye Ankara 8 (Telefonla) Merkezi Kırıkkale'ye nakledilen Yahsihan nahiyesinin adi Kırıkkale'ye tahvil edilmistir. Ankara 18 (Telefonla) Rus mütehassısları heyeti hazırlıkla meşguldür. Yarm tzmir ve Eskişehir'e hareket edilecektir. tzmir 18 Şehrimize gelecek Rus tetkik heyetinin işini kolaylaştırmak üzere bir program ve umumî vaziyeti gösterir bir rapor hazırlanmıştır. Heyetin tetkikatı neticesinde Nazilli'de bir pamuk mensucat, Alaşehir'de bir kâğıt fabrikası, Izmir'de de bir çuval f abrikası tesis edilmesi muhtemeldir. İzmir Rus konsolosu heyete verilmek üzere bir rapor hazırlamıştır. Ve sen... Artık söyleyip duruyordu. Âciz hücumîarı nisbetinde kendime hürmetimin arttığını hissedinciye kadar, ihtirasları içinde gürleşerek bir çok şeyler söyledi; fakat benim daha kat'î bir hareketle kapıyı açmak v* çıkmak istediğimi görünce ağzmdan bir hıçkırık koptu. Durdum, o da kendisini hemen toplamıştı ve bir gözyaşı tufanını tam zamanında menedebildi. Geçirdiği tehlikeye hiç dikkat etmetniş görünmek için şoförle konuştum: Buradan Şişli kaç kilometredir? Yirmi yedi, beyim. Vildan, ruhi ihtilâtlardan kurtul mak için, basit mevzularda konuş • manın rahathğını aradı: Ben şimdi biraz ototnobil de kul. lanıyorum, biliyor musun? Dedi. Alis bir spor arabası aldı. Bazen bana veriyor. Mükemmel şoförüm. Daha doğ rusu benim için bir tedavi bu. Siniv leritne iyi geliyor. Seni bir gün gez diririm istersen... lster misin? Yeni fabrikalar Nerelerde açılacak ? Dün bir refikimiz mesdut Yarm gazetesi sahibi Arif Oruç'un Edirae'ye oradan 6*a Dimetoka'ya gittiğini bu suretle aleyhinde kesbi kat'iyet etmekte bulunan bazı hükümlerin tatbikına imkân bulunamıyacağını yazmıştı. Keyfiyeti telefonla Edirne Valisi özdemir Salim Beyden sor duk ve şu cevabı aldık: « İsmini söyleüğiniz bu zat epey müddettenberi burada bulunmakta ve evinde oturup dışarı çıkmamakta ve kimse ile temasta bulunmamaktadır. Yalnız ara sıra kütüphaneye gitmekte ve binaenaleyh Dimetoka'ya gitmiş değildir.» tstanbul'da salâhiyet sahibi bir zat ta şunları söylemistir: « Biz Arif Oruç Beyin Edirne'de bulunduğunu biliyoruz. Binaenaleyh oradan başka bir yere gidip gitraediğini tahkika lüzum görmedik. Zira bizce mahkumiyetine ve bir yere gitmesine rnüsaade edilmemesine dair emir yoktur. Hatta burada iken harice gitmek isteseydi men'ine bile salâhiyettar değiltfik.» Arif Oruç nerede ? Cumhuriyet Abone • şeraiti • Senelik Altı aylık Üç aylık Bir aylık Türkiye için Hariç için 1400 Kr. 750 400 150 2700 Kr. 1450 800 Yoktur Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa r CUMHURİYErîn edebî tttrthau! 35 Mektupîannda sık sık bahsettiğ: bu «odam» ı hiç görmemiştim. Bütün arzusu beni oraya bir defa olsun gö • türmekten ibarettî. Yalnız bunun için bana yirmiden fazla mektup yazdı. Kabil değil, erain ol, belki senin ısrarın benim inadımı tahrik ediyor. Her hangi bir kadın daveti be • nim için daima enteresandır, senden çok daha kıymetsiz insanlarm dave • tine koşabilirim, fakat seninle basit ve muvakkat bir dostluk mümkün olamıyacağını biliyorum, sen çok hızlı ve ileri gitmek istiyorsun, benim kendhnle kalmağa ihtiyacım var, istersen biraz sabret, yarm ne olacağımı bil miyorum, belki seni arıyacağına, *o dajn» dursun öyle, istersen boz, ka bilse dursun, hiç görmediğim bu odayı biraz seviyorum ben, bir gün ge • lirim belki... Seninle bir daha ya hiç buluşmamak, yahut büyük mukadderatın çerçevesi içinde münasebete gir. mek istiyorum. Beni kendi halime bırak. Beni değil, sözlerimin kendisindeki akislerini dinliyerek başını iki üç defa yukarı salladı ve bana değil, kendi kendine cevap verdi: Hayır. Demin yanlif sordum. Benim istikbal im senin emrine tâbi değil. Senin ve benim istîkbalimiz «o» nun hükmü altında. Bilmem nasıl bir hareketle sözttnü ansızm kestim: Of, dedim, fena, fena... Bu ge liş, bu oturuş, geceyarısı bu konu • suş, bu tiyatro, bu maziler, istikballer, bu «o» lar, bu «o» nun hükümleri, bilmem neler... Vaz geçelim bunlardan. Peki, izah et bana, anlamıyorum, nasıl oldu bu, sevdin mi? Sus. Bana müsaade et, gidip yatacağım, senin bendeki hayalin bana art btr seydir, ona tecavüz etmeğe hakkın yok, içimde fena değişiyor • sun. Kuzum, haydi, sen de git, isti rahat et, çok uzun bir yolun var, haydi. Güldü ve ayak ayak üstüne atarak arkasına dayandı, sallandı: Bana cevap vermek istemiyor sun ama, gizlemeğe çalıştığın şeyler hep şu halinden belli. Sen ona kat'iy yen lâkayt değilsin. Elimi kapının topuzuna uzattım. Kolumu tu^ttu: Biraz dur, dedi, biraz. Başka seyden bahsedeceksen, kalayım. Başka şeyden bahsedeceğim. Fakat birdenbire bahsedecek şey Onu aldatarak rahat etmeğe karar verdim: Peki. Fakat bizi kimse görme • sin. Görmez. Kilyos'a gideriz. Ne günü istersin? Ne günü Uiri yok? Telefon et bana. Bu otele telefon et. Bir gün evvelden telefon ede» rim, olmaz mı? Olur, fevkalâde olur. Sesinde bir çocuk sevinci yüzü « yordu. O, ikişilik bir gezintinin hül yasını kurarken, ben, izimi kaybet mek için bu oteli ertesi gün terket meğe karar veriyordum. Kendi ken dime: «Yalansız hiç bir kadın mes'e • lesi halledilmiyor.» Diye düşündüm ve tekrar ettim: Fevkalâde olur. Bana şimdi mü« saade et. O gün daha iyi konuşuruz. Şimdi git yat, sen de biraz dinlen, yorgunuz çok. Mabadi var tyi.