m • 0 Temmuı 1932 Cumhuriyet S ON TELK3RA*=lAQ Bence Buhran Yunus Nadi'ye tşte kendi haline terkedilmiş bir kelime! Beni o kadar hoşuma gitmiyorki, bu kelimenin çöreklenmiş yılana benziyen kenar çizgilerini resmetmekte te reddüt ediyorum. Şuna kaniim ki yan lış manalar izafe ettiğimiz bazı tabirler, telâffuz edildikleri, ve bilhassa yazıl dıklan vakit fasit ve batıl bir kııdret kazanırlar. Bu kelimelerin zararlı ve tehlikeli taraflannı azaltmak için, ne derece tesirli olduğunu bilmediğim bir çareye mü • racaat ederim; ben, kendi hesabıma, bu sistemin faydasmı gördüm, ki bu usule göre düsüncelerimizden ve mü kâlemelerimizden bazı formülleri kat'iyetle çıkarıp atmak lâzımdır. Bunlar, alelâde birer formül haline geIince ve tekrannda ısrar ede ede ken dilerine verdiğimiz seyaliyetten mahrum kalınca tesirlerini kaybederler ve her zaman bulunduklan halde kalırlar: Ka • ranlık ifadelerin kalabalığı içinde her hangi bir ifade olmak. Buhran! Bu kelimeyi ne kadar duyduk, ne kadar söyledik! İlk defa bunu kim ifade etti? Hangi miiflis bankacı? Hangi sanayi şövalyesi ? Zira ben emi nim ki bu söz namuslu bir ağızdan çık • saydı bu kadar büyük bir tesir sahası kazanmjyacak ve bütün kâinatı kuvvetli bir sesle çınlatmıyacakh. Hayatımız, çok defalar, değerimizin sadık bir aksinden başka bir şey değildir. Biz, içinde en müthiş ve en ehem • miyetsiz şeylerin namütenahi surette cevherini değiştirdikleri bir dünyanın tahavvülüne ait esran anlamıyoruz. Amelle rimiz, gayet kat'î riyaziye kanunlanna itaat eden bir hikmet plânı içinde çok karışık bir ayna oyunile in'ikâs ediyorlar. Ziya înkisan kanunlanna karşı en küçük bir itaatsizlik, azametmi kavnyamadığımız değişiklikler husule getiri yor ve onun karşıstnda, devri, komşu devletleri, müdrr sınıfı, geçmiş ve ge lecek nesilleri, fena bahtı, natta Allah'ı bile itham ederck kendi kendimize a cındırıp duruyoruz. Halbuki yegâne suçlu biziz, hesap Iarımızdaki yanlışlar attıkça ve he • pimiz kendi cürmümüz nisbetinde, îhtiyatsız ellerimizle kâinahn nizamından bir parça kooararak tahribat yaptıkça yegâne mes'ul kendimiziz. O halde buhran yok mu ? Yalniz ruhlanmızda ıru var demek istiyorum? Hayırj buhran var. Bizim icat ettiğimiz tarzda, korkunç ve tüyler ürpertici buhran. Maddî, fakat, bilhassa daha fenaa*, manevî buhran var. Paraya karşı bu taskînlık nedir ? Şüphesiz para lâzımdır, bilhassa ben her kesten ziyade onu kadiri kül olduğunu bilirim; fakat bir şey de lâzım, ki onsuz dünyanın bütün hazineleri nafiledir ve bu başka şey, son plâna ablması ve anî zevklere feda edilmesi yüzünden kay • bolmak tehlikesine maruzdur. Ahenkli bir hayatta bulunan saadetin reçetesini kaybettik. Lükse, füzuli ve yaldızh şeylere meylimiz arttı. Deruni hayatın zevklerini unutur gibiyîz ve bütün sansasyonlarunm dışan vermeğe basladtk. Tanıdıklarım arasmda kaç tanesi cidden bahtiyar olmak için lükse muhtaçtır? Bir kaç müstesna yarahlış tanıyorum ki onlar için lüks olmadan yaşamak, vücut'erinden bir uzvun kesil • mesi kabilinden bir şeydir. Fakat ya öte kiler? Hem de îüks yalnız para mıdır? Ve paranın temin ettiği şeyler mi ? Halis bir billur içinde canlı bir çiçek te lüks re ğil midir? Bunun başlangıcı nerede? Azamisi nerede? Saba melikesinin mü cevherah saadetimiz için elzem midir? Şüphesiz çok para fena bir şey değildir ve avuç dolusu para sahibi olmak isti yenlerden biri de benim, fakat söyledi • ğim manada daha fazla bahtiyar olrruyacağımı itiraf ederim. Bazı sınıflarda hakikî ve derin bir sefslet olduğunu inkâr etmiyeceğim. Bu öyle bir imtihandır ki insanlık, yok etmek veya ıshfaya tâbi tutmak istedik lerini oradan geçirir. Bu müthiş bir şey fakat tabiî kanunlar bizi çoktan beridir mer'iyetlerine alıştırdılar. Bize her ve \LM\ MUSAHABE Harp borçîarı ve tahdidi teslihat pandomiması... Provda «Bu konferans emperyalistlerin diplomatik harp sahasıdır» diyor Vaşington 29 (A.A.) Harp borçlarının yeniden teikiki mes»'elesine dair olarak bir mülâkat esnasında sorulan suale cevap ver r n â yandan sabık hazine nazırı Muts Glass şunları söylemiştir: «Bu adamlar (Alman'Iar) büyük harp esnasmda kendilerini müdafaa îçîn hayatlarmT ödediler. Biz îse, para ile ödcdik. Bunlar 16 milyondan fazla telef, mecruh ve esir verdfiler. Biz buna mukabil yalnız 200,000 kisilik zayiata uğradık. Biz mücadeleye istirak ettiğimiz vaktt, onlar «enelerdenberi döğüsüvorlardı.'» Mumailevh, müteakıben şu sözleri ilâve etmiştir: «Daha pek yakında âyan mecli sinde hissiyat ve tarafgirlikten sarfı nazar edilerek harp borçları mes'elesini yeniden tanzim ve halletme nin bizim başlıca menfaatlerimiz • d'en olduğu hususunda nazari dik • kati celbettim.» bildiriyor: Pravda gazeteeî terki teslihat konferansı neticelerini tefsir eden bir başmakalesinde bu konferansın dünyayı paylaşmak istiyen emperyalist kuvvetler için diplomatik bir harp sahası olduğunu, b!r taraftan terki teslihat edebiyatı yapılirken, diğer taraftan berrî ve bahrî faaliyetlerle harp hazırliklarınm devam ettiğini ve teslihatm çoğaldı ğını yazmakla ve müsalemetpervcr görünen harp müsevviklerînin pe çelerini kaldırmakla Sovyet heyeti murahhasasının sulh için olan miicadelesinin cihanşümul bir ehemmiyeti bulunduğunu ilâve etmektedir. Noksan Darülfünunda değil, lise teşkilâtındaî.. Bazı âli mekteplerin ihzarî sınıflar açması da bundan ileri geliyor Kâzım Nami pek sevdiğîm, irfan bi namuslu bir ağızdan çıkan ve ve ahlâkına çok hürmet ettiğim hfr bahusus, raporun ikmalinden sonra dostumdur. Millet huzurunda ît^pf söylenen bu sözlere itimat ettim. Çünedilen bir kanaatin sıdk ve hulusun kü mütehaısısın, halka lâzım olan dan şüphe edilemez. ana hatlarını tamamen tenvir eden bu sözlerini raporile tekzip etmiyeFakat bahis mevzuu memleket ceğinden emin idim. menfaati olur, ve düşünüşler ara Bu emniyete dostumun da iştirak sında da fark bulunuyorsa dostluğa etmiyeceğini, yüksek bir ilim adamızerre kadar halel gelmeksizin muanın özü ile sözü arasında mübayenet raza etmek iki taraf için de içtimaî olamıyacağı hakikatini kabul eyliyevazife haline girer. miyeceğini zannetmem. Namık Kemal merhum: 5 «Yüksek tahsilde verim nokHem muarız, hem muvaftictt Ziya ile Kemal sanının» öz sebebi elbette Iiselerdeki Şulel berkiyede mevcut iki kuvvet gibi tahsil ve teşkilât noksanıdır. MühenBeytile bu hakikati bir adabı müdis mektebi ve Fen Fakültesi gibi âli nazara düsturu şekline sokmağa mu mektep ve müesseselerde vücude gevaffak olmuştur. tirilen ihzarî kısımlar hep bu nok?aNasılsa aramızda açılmış olan bu nm telâfisi için ihtiyar edilmiş zarumünakaşada Kâzım Nami ile ben, retlerden olduğu meydanda iken bilmillî menfaat uğruna hulus ile çalımem bu hakikat nasıl inkâr edilir? şan iki eski arkadaşız. Muarazamıza Millî kütüphanesi noksan, tetebbü umum muvacehesinde devam etmeiçin öğrenmeğe mecbur oldukları ecmizin sebebi de mes'elenin millî ol nebi lisanları çok zayıf, aldıkları mamasıdır. lumat (11) seneye münhasır talebeyi Okuyucularımızı fazla meşgul et yetiştirmeğe mecbur bir fakülte; (12) senelik lise malumatını; binalan mümemek için dostumun sözlerine sıra sait bazı liselere ilâve olarak küşat ile kısa cevaplar vereceğim: edilmiş (Klâs matematik), Klas spe1 Prof esör Malş'ı methettiğimi sial), ve (p, c, n) lerde ikişer sene söyliyorsunuz, bittabi hak inkâr edaha okumak suretile ikmal ve takdilemez, hükümleri kanaatimizin haricinde bile olsaydı gene şahsı ve ah viyeye muvaffak olmuş gençlerle beslenen darülfünunlar seviyesinde lâkmdan hürmetle bahsedecektik. mahsul de verebilir mi? Raporun alenen neşrini beklemeden Liseler esas ttibarile âli mektep söze başlamamm da saiki gene o bülerle darülfünunlara talebe yetiştir yük şahsiyetin kalbime telkin ettiği hürmet ve emniyettir. Çünkü irfan ve mekle mükellef mekteplerdir. Ha ahlâkı bu derece temiz olan zatl?rın yata erken atılmak mecburiyetinde sözü başka, özü başka olamaz. Yani olan ve her memlekette gençliğin gazetelere millet muvacehesinde ver. % 80 ninden fazlasmı teşkil eden çocuklar m talim ve terbiyesini kollejler diği ifadelerile, resmî makama takderuhde eder. Program ve usulü teddim eylediği raporu arasında esas risleri tamamile ayrı ayrı gayelere itibarile ayrılık bulunamaz. müteveccih olan bu mektepîerin birRapordaki tafsilât halktan ziyade leştirilmesi iki gayenin de zararına resmî makamları alâkadar eder. Gaolur. zetelerin vazifesi okuyucuların sabırBir de saatleri çoğaltmakla ecnebi Iarını suiistimal etmemek, itiraf edillisan tedrisatını mükemmel bir hale miş olan ana hatlar hakkında malugetirmeği diişünmek te beyhudedir. mat vermektir. 2 Malş'ın tsviçre'den intihap e Ders şeklinde okutulan lisan tedrisadilmiş olmasına dair olan fıkraya ce tının hiç bir fayda temin etmedigini vap vermiyeceğim, zira bu söziin be tecrübe ettiğimiz senelerin adedi nim olmadığını herkesle beraber dos şöyle böyle bir asra yaklaşmıştır. Orta tedrisatta meydana getiril • tum da teslim eder. mesi en doğru olan ıslahat, gençlerin 3 Maarif Vekâletinin Malş gibi ekseriyetini hayata hazırlıyacak güzide bir âlimi böyle buhranlı bir zamanda büyük fedakârlıklar ihtiyar (kollej) leri sırf kendilerine muk ederek memleketimize celbetmesini, tazi programları ve tarzı tedrislerile vücude getirdikten sonra, yalnız ilme ben evvelki yazımda hürmetle al ve yüksek tedrisata hayatlarını vakkışladını. fedecek olanlara münhasır kalacağı 4 «... Malş memleketine döiçin adetleri çok eksilecek olan li neceği zaman bazı gazetelere beyaseleri eski Galatasaray gibi mükemnatta bulundu. Raporun henüz intimel lisan öğretir bir şekle sokmaktır. şar etmediğine göre, mütalealar yalDostum sözünü unutmasın, yukanız edebiyata istinat ettirilebilir...» rıda serdettiğim mütaleaların hepsi Dostum şu aynen kopya ettiğim fık. kendi tâbirleri veçhile «yüksek rasında . mütehassısın memleketine tahsil verimi» üzerinedir. döneceği zaman bazı gazetelere beYoksa darülfünunlardan bekleniyanatta bulunduğunu itiraf ediyor. len: Millî hars ve terbiyenin idaresi, İşte ben de • yukarıda söylediğim gi beynelmilel ilmî ve edebî hareketlere rilen şey, sonra elimizden aiınır. Henüz yapılan bir şey her şeyi yıkmağa başlar. Büyük tekerlek dönüyor ve bu canavarca dönüş altında her ezilişimizde kopaıdığımız boğazlanmış adam çığlıklannı nafile buluyorum. O halde, boynumuzu mu iğelim ? Evet Susalım mı? Evet, mümkün olduğu kadar. Faydasız ve kulak asılmıyan şikâ yetlerle, zerresinin zerresi olduğumuz bir âlemi nicin teşviş edelim? O halde çiğnenip gidelim mi? Hayır. Mücadele ve arada bir galebe etmek, bu nisbiyet içinde birinci olmağa çahşmak ve mu azzam, meçhul kanunlara bizim kadar tâbi olan rrni fçrt'or arasında büyümeğı çabalamak! I LÜSYEN ABDÜLHAK HÂMİT iştirak, Türk isimlerini de kâşifler meyanma ithal... gibi yüksek millî emel ve mefkureleri tatmin edecek varlıkîarı zamandan beklemekten, ancak muhitin umumî tekâmülüne tâbi olarak inkişaf edebilen şeylerde acele etmemek insafını göstermek • ten başka çare yoktur. Vaktile de yazdığım yazılarda söy. lediğim veçhile, liselerimizin noksanı sırf teşkilât ve programlarındadır. Hali hazırda o müesseselerde hizraet eden muallimlerimizm bir çoğu, tam tertipli liselerle bir de onlara ilâve edilecek smıfarı da idare edebilecek iktidardadır. Hatayı şahısta, muallime değü, metotta, programda aramalıdır. ABDÜLFEYYAZ TEVFİK WiM AKİSLERİ Hayt park peygamberleri 1 ^ . ^ ı Edebiyat âlemi Hayt Park'a döndü. Bu serbest insanlar ülkesinde herkes aklına eseni soyliyebiliyor. Kendini, ok işlemez, kılıç kesmez, zırhlar kuşanmış bir evvel zaman cengâveri sanan şu mu kavva adama bakınız: Bize, kamiş kalemle yeni dünyadan bahsediyor! Harp sonu çocuklarının, ne kumda ve güneşte yanmış bakır vücutlerine, ne nıolosiklet işle ten, yelken kullanan nasırlı ellerine ve ne de üç dörl lisan konuşan cerbezeli dill^rine nıalik olmıyan şu matlup Çin'Ü suratlı zavallıya bakınız: Bize. smema görmüş bir vabşi hayretile yeni insandan bahsediyor! Kekeme kalemi, yeniüği mıs raların hendesî dizilişinrie arıyan ve yazış zafını şiirin miıphem güzelliği, aczin tutukluğunu ruhun gizli lehçesi sanan şu bodur ze kâya, şu kavruk istidada bakı nız: Bize, eski Rize'li vâiz edasile yeni şiirden bahsediyorî Yeni insan, yeni şair, yeni san'atkâr... Eminim ki kavmi Musa'nın çekirge yediği devirde bile bu kadar çok peygamber yoktu! Fakat, bu Hayt Park peygamberleri, kendi mukaddes kitaplarını dağıtıp etraflarına ümmet tophyacaklarına, eski peygam • berlerin kitapları aleyhinde bulunmağı, muvaffakiyet için kâfi görüyorlar... Hayır, hayır... Bunlar, zengin bir hayal ikliminin ve geniş bir tefekkür bahçesinin çiçekîerinden bal toplamış arılar değil, mazır bir çekirge sürüsüdür ki, uzun yıllarm yetiştirdiği nadide fidanlara konmuş, onlarm taze yap • raklarını yiyerek yaşamak isti yorlar... . . . . ,„ Yeni, yeni, yeni... Zavalhlar... Henüz sapmdan koparılmiş, çi çeği burnunda bir balkabağı ne kadar yeni ise, siz de o kadar yenisiniz!. YUSUF ZİYA Tahdidi teslihat konferansında Cenevre 29 (A.A.) Tahdidi teslihat konferansı müzakerelerinin inkıtaa uğramasına rağmen milli müdafaaya ait mafraflar hakkında tetkikatta bulunan komite Romanya murahhaslarından M. Radules • cu'nün riyasetinde toplanmıştır. Bu komite mesaisine 5 ağustcsa kadar devam edecek ve 12 eylulde tekrar toplanacaktır. llllllll!!IB!llltintlMii!mım»ımıımm Pravda gazetesinin terki teslihat hakkında bir makaleti Moskova 29 (A.A.) Tas Ajansı Yugoslavya'da tstibdat ve tethis Hırvat'Iar Cemiyeti Ak vama müracaat ettiler Viyana 29 (A.A.) Avusturya gazeteleri son günlerde Hırvat köylülerile Yugoslâvya jandarmaları arasında vuku bulan müteaddit Sâdise ve ihtilâflar hakkında bir takım acıklı tafsilât vermektedir. Bu ha • berlerden anlaşıldığına göre Yugoslâvya jandarrnası süâh kuvvetine miiracaAt ad«r«k bîr çok kimtelerin yaralanmasma veya ölmesine sebep olmuştur. Hırvat erkânından ve yüksek memurlarından bir çoğu siyasî mahi yeti haiz bu kanlı işkencelere bir nihayet verilmesini temin için Milletler Cemiyetine ve Avrupa hükumetleri nezdinde müracaat ve teşebbüste bulunmuştur. Amerika'da Eski askerler Hükumet kamplarmı yakarak dağıttı Vaşington 29 (A.A.) Federaî kıtaat, Vaşington'a 5 mii mesafede ve şehrin merkezinde bulunan sabık askerlerin Anacostia'da tesis ettikleri başlıca kampı tahliye ettir meee muvaffak olmuştur. Gözyaşı getiren bombalarm istimali suretile tahliye ettirilen bu kampta 7,000 kıdemli mubaripten başka 488 çocuk ve 380 kadın vardı. Kamp bilâhara yıkılmıştır. Bu kargaşalık neticesindeki zayiatın mecmuu 50 kişiye baliğ olmuştur. Zayıf yarahların kısmı azamı atılan tuğlalardan ve matraklardan ileri gelmiştir. Bazılarında da gözyaşı getiren bombaların gazinden yanıklar hâsıl olmuştur. Vaşington 29 (A.A.)Anacostia kampındaki kadın ve çocuklar ha rekâtın başlamasmdan evvel tahliye olunmuşlardır. Sabık muharipler kıtaatın takarrübünü görünce biz zat kampa ateş vermişlerdir. Muntazam kıtaat efradı, tüfek lerine süngü takılı olduğu halde gözyaşı getiren bombalar atarak ilerlemiş ve kıd'emli muharipieri önlerine katarak kamp binalarını tah ribe devam etmişlerdir. Harekâtı idare eden erkânı har biye reisi Ceneral Mac Arthur, Anacostia kampının tahliyesi için M. Hoover asker sevketmemiş olsaydı, hükumetin tehdide maruz kalacağını beyan etmiştir. Mısır'lı seyyahlar geldî carlar vardır. Seyyahlar arasında bulunan Elahram gazetesi muhabiri vapurda Başvekil tsmet Paşa Hz. ile bir mülâkat yapmış, diğer Mısır'lılar da Paşa ile görüşmüşlerdir. Bunlardan avukat Mehmet Hasip Bey MısıHla Türkiye arasında seyahat işlerini tanzim için bazı tasavvur» larda bulunmaktadır. Hasip Bey İzmir'i ve tstanbul'u manzara itibarile fevkalâde bulduğunu ve seyahati esnasmda; bugünkti dünyanın beynelmilel simalarından ve yarın tarihin en parlak sahifelermden birini teşkil edecek olan tsmet Paşa ile teşerrüf «tmekle bahtiyar olduğunu söyle miştir. Diğer Mısır'lı misafirler de Başvekilimizin iltifatlarından memnuniyetle bahsetmektedirler. Mısır'lılar sehrimizde bir müddet kalacaklardır. Cemiyeti Akvam'ın frak'a ve**dl<n cevap... Cenevre 29 (A.A.) Milletler Cemiyeti trak hükumtinin Milletler Cemiyetine kabulü hakkında yaotığı müracaate verdiği cevapta Milletler Cemiyetine kabul hususunun man. da idarosinin nihayet bulması için en esaslı ve elzem şartlardan bir: olduŞfunu hatırlatmıştır. İngiltere îrak'm Milletler Cemiyetine kabulü mes'elesinin büyük Meclisin gelecek içtima ruznamesine kaydedilmesini istemutir. Almanya'da aziller Beılin 29 (A.A.) Prusya hükumeti idarede yaptığı tensikat cüm lesinden olarak bir nezaret müdürü île bir niyabet reisini, 9 polis mii dür muavini ve bir polis müdürünii tekaüde sevketmiştir. Antalya'da Aksu köprilsünün temel atma merasimi yapıldı Antalya 29 (A.A) Antalya Manavgat yolu üzerinde kâin ve 4 büyük kazayı vilâyet merkezine rapteden Aksu köprüsünün temel atma iki tayyareci evlendi merasimi yapıldı. Londra 29 (A.A.) Tayyareci Bu münasebetle irat edilen nu Mollison ile kadm tayyareci Mis Amy j tuklarda cumhuriyet feyizlerinden Jonson'nun izdivaç merasimi, İngi şükran ve minnetle bahsedilerek Büliz tayyarecilik erkânı ile mütead yük Halâskâr için candan hisler ve dit resmî şahsiyetler ve yeni evlile iyi temenniler izhar edilmiş, İsmet rin aile dostlarının huzurile bu saPaşa hükumetinin yüksek mesaisi bah icra ediltnistir. hürmet ve şükranla yadolunmuştur. Cumhuriyet Abone* şeraiti • Senelik Altı aylık' Üç aylık Bir ayhk Türkiye için 1400 Kr. 750 400 150 Hariç ıçm 2700 Kr. 1450 800 , Yoktur • • CUMHURlYET'in edebî tefrikast: 15 Bir Tereddüdün Romanı Peyami Safa şünmüştüm. Evet, deditn, güzel bir kızdı; Mecliste Raif'Ie benden başka hiç kendisine ilk âşığını unutturmak için kimse böyle bir roman vak'asının daha amelî bir tarzda hareket edebiyarım saattenberi başlamış olduğunu lirdim. Belk\ o da benden nasihat değil, böyle bir vekâlet bekliyordu. bilmiyordu. Muallâ Hanım da, kenBiîmem; fakat böyle küçük fırsatlar disinin baberi olmadan çekilen bir da beni tatmin edebilecek hiç bir şey filimde en mühim rolü oynadığının bulmuyorum. farkında değildi. Fakat yeni tanıdığı karşısında her ihtimale Fena tnı? tstediği romanın asıl bir erkek karşı uyanan hususî bir dikkatle kahramanı siz olurdunuz. beni dinlediğini anlıyorum. Günün birinde kadın karile rknden birîle aramda enteresan bir Hâlâ onu iyice görmemiştim. Mecruhî ticaret başlıyacak olursa bunu liste hararetin arttığı bir anda öl bir roman mevzuu yapıp yapmıyacaçülü bir sessizlik ve hareketsizlikle duran Muallâ Hanıma doğru, bir ağımı bilmiyorum, fakat muharrirle ralık, iki üç adım yürüdüm. Yakkarî arasındaki meçhul ve karanlık münasebeti aydınlatacak olan böyle laştıkça büyüyen şeklinin muhtelif dereceleri bana ayrı ayrı hisler ve inbir kitap yazmağı evvelce çok dü Kuzuyu, tavşanı, tilkiyi ve dişi bir tibalar vertnişti: Evvelâ kalkık ince kaplanı hatırlatan bu başın gizli idkaşları altında gittikçe irileşen gözdialarma yavaş yavaş nüfuz eder leri, daimî bir hayret içinde yayılan gibi idim. sade bir ruhun saf usaresile parlı Nihayet yanına oturdum ve kendiyor. Fakat biraz daha yaklaşılınca sile meclisteki umumî mükâlemenin bu hayreti kendisine perde yapan muzip ve yaramaz bir dikkatin saklı haricinde konuşmağa başladık. Nahif ve titrek vücudünün unrıumî karak olmasından şüphe etmeğe başlıyo terile ince sesi arasındaki tabiî ahenk, rum; daha yakında, alnının geniş ve mizacının sert ve vahşi taraflarını zeki teşekkülünü hiç tekzip etmiyen o kadar örtüyordu ki, artık yavaş ince dudaklar etrafında hafif bir yavaş kaybolmağa başlıyan klâsik müstehzi gölge, belki de ağır mülâve ruhanî genç kız tipinin basübadelhazaların meddü cezrine kapılarsk, tnevte uğramış yeni bir hayalini canbelirip kayboluyor. Daha ziyade landırıyordu. Bir an, onun bana veryaklaşmca bu hem gizli, hem de âşidiği bu tesiri hayalimde iyice tasf iye kâr muhtelif tezatlarla dolu başın ederek hakikatle alâkalarından, madbirbirîni tamamlıyan ve nakzeden dî ve müşahhas dekorundan tecrit parçaları arasındaki nisbetleri göremez oluyordum. Tekrar geri çekildim etmeğe başlamıştım; Bu hayal asrîve ona gene uzaktan baktım: Daima leşmiş kadınlara ait erkekçe sert liklerinden ve kabalıklarmdan gittik ileriye doğru meyleden boynundaki çe sıyrıhyor ve maziye doğru hızla feragatle, ince derili ve çizgileri bakoşarak on sekizinci asır Avrupa'sıriz, yüzden müteaddi bir uzanışla nın genç kız tiplerinden birine tetaayrılan burundaki inat arasındaki buk ediyordu. Muhayyelem tarafıntezat, alına doğru yükseldikçe, ince dan aldatılmak ihtimalinin şuurunu bir tefekkür lehine kayboluyordu. asla kaybetmeden, bu kızın şahsi yetile bir limonlukta buyümüş çiçeğm hassasiyeti arasındaki benzeyişleri arayacak kadar eski şiîrlerin mazmunlarına yaklaştım. Ve onu, eski bir şark şairinin muhayyelesinde aldığı mana ile düşünmek, beni bugünkü hüviyetimden ayırarak arada bir hasretini çektiği miz eski dünyalarda yaşattığı için hoşuma gitmiyor değil. O günden sonra Muallâ Hanımm bende bıraktığı tesiri beyaz bir gül, saf ve lekesiz bir zambak hayalile karıştırıyor ve genç kızlara karşı halk edebiyatının en iptidaî hislerni de kendimde uyandırmağa çalışıyordum. O günlerde, bütün an'anevî şartları haiz olan bir aile teşkil etmek bende hâkim bir arzu idi. «Asrî aile» terkibinden nefret ediyordum. Evvelce bu hususta bana f ikrimi soranlara şuna benzer cevaplar vermiştim: «Yalnız ailenin asrisi olamaz. Bın lerce senelik mazisi olan bu müesse se, radyo veya çarlston gibi yeni bir buluş değildir ki... Asrî bir dans salonu, asrî bir kadın perukâr, asrî bir bar anlaşıhr şeylerdir; asrî bir aile?. Hayır! Asrî namaz, asrî kible ve asrî imam olamıyacağı gibi.» daha doğrusu, birer çalgılı kahve veya bar taklidi haline gelen danslı meclislerile bugünkü ailenin ve kırk defa büyütülmüş bir kümesten farkı olmı yan harem hayatile eski ailenin gü ' lünç taraflarını atarak, an'anenin. hoşuma giden taraflarma istinat eden bir ev yapmak hayali içinde yaşa mağa başladım. Muallâ Hanım hakkında benim müsahedelerimle başkalarının son radan verdikleri malumatı birbirine .j karıştırarak, onda, an'anevî ve asrî meziyetleri toplanmış farzettim. O zamanlar, ahlâk ve aile hakkındaki fikirlerimi en basit ve en adi bir felsefeye irca ederek düşünmekte bir rahathk duyuyordum. Mabadi J