'iJutıtaurıyet SÖNTELGRAFt AR Alman Nazırları Roma'yı ziyaret ediyorlar Fransız Başvekil ve Hariciye Nazırıda ay sonunda Berlin'e gîdeceklerdir liyerek sözlerine nihayet vermiştir. Berlin 31 (A.A.) Gazeteler, nimresmî membalardan almış ol dukları haberlere atfen, Alman Başvekili ile Hariciye Nazırımn Fransa Başvekili ile Hariciye Nazırımn Berlin'i ziyaretlerinden evvel Roma'yı ziyaret etmeleri muhtemeldir. Bu ziyarete ait davetneme yakında gönderilecektir. Alman Başvekilinin ziyareti tarihini şimdiden tesbit etmek mümkiin değüdir. Zira Almanya'nın malî vaziyetinin ıslahı işleri mumaileyhin Berlin'de bulunmasını istilzam et mektedir. Zikri geçen nimresmî membalardan alman malumata gore Almanya htikumeti, Hoover plânına hiç bir kayıt ve şart ileri sürmeksizin heraen muvafakat etmiş olan Italya'ya Alman milleti namına mümkiin olduğu kadar yakın bir zamanda teşekkür etmeği ciddî surette arzu etmektedir. Alman nazırlarınm Roma'yı zîyaretleri esnasmda Al • manya, İngiltere, Amerika ve Fransa arasında müzakerata zemin teşkil etmiş olan beynelmilel mee'ele • lerle iştigal olunacaktır. ttalya'nın hattı hareketi mânidar olmak itibarfle tahdidi teslihat mes'elesi bilhassa büyük bir ehemmiyeti haiz olacaktır. Paris 31 (A.A.) M. Brüning ile M. Curtiüs, bu hafta nihayetinde Roma'ya, M. Laval ile M. Briand da ağustos ayı nihayetinde Berlin'e gideceklerdir. ARA S1RA: Delik! Karaköy köprüsünün Şirketihayriye iskeleleri cephesindeki asfalt kaldırımda büyücek bir delik açıl mıştı. Derin ve kara bir kuyunun tehlike haykıran korkunç ağzı gibi yolcuların ayaklarına doğru açılan bu delik; tam yirmi dört saat orada yaşadı, içine sıkışacak gafil bir topuk bekledi. Sabah gelirken ve akşam dönerken parmakhklara dayanarak uzunca bir müddet tarassut ettim. Her yolcu, deliğin yanına gelir gelmez derIenip toplanıyor, o açık ağızdan unulmaz bir yara almamak kaygusile ayaklarına yan çizme hareketi yaptınyordu. Anneler; kutsî bir hassa siyetle üç metre uzaktan tehlikeyi sezinsiyerek yavrulannı kucakhyorIar, bir ejder ağzından uzaklaşır gibi heyecan içinde kaldırım değiştiri yorlardı. Tehlikeyi selâmetle savuşturduktan sonra geniş bir nefes alıp duranlar, bu çirkin kuyuya uzaktan merhaba diyenler de vardı. Hulâ sa: Bütün yolcular, o meyanda be ledî memurları, büyük tstanbul'un büyük köprüsü üstündeki bu deliğin etrafmda korkak bir daire resmedip geçiyorlardı. Biraz düşünelim: Dalgm bir va tandaş için, ana takayyüdünden yakasını kurtarıp köprü üzerinde sellemehüsselâm geçmek îstîyen haşarı bir çocuk için, yan kör bir âlil için bu delik ne yaman bir tehlikedir?.. Hele güneşin merhametli ziyası kesildikten ve köprü, sun'î ışıkların zayıf lem'alar altında gölçeli bir imtidat aldıktan sonra oradan gelip geçenler, birer birer topal kalmağa namzet değiller midir?... Bunu düşünürken minimini bir yavrunun kırılmış ayağmı görüyor ve acı a a inlediğini işitiyor gibi oldum. Belediye, yangın yerlerindeki kuyuları kapatmağa vakit ve nakit bulamasa bile, büyük köprü üzerinde açılan delikleri, görünür görünmez, örtmelidir! Tarih yolunda... 3 Seyrisefain idaresi son aldığı vapurlardan birine Ege admı verdi. Cumhuriyet Türkiye'sinde bir ta kım fikrî ve ilmî inkişafların koîayIıkla hayata karıştığını bu vapurun iki, üç harften ibaret adında tebarüz eden hâdise gösterir. Şimdiye kadar Adalardenizi dediğimiz iç denizin Milât'tan evvel en az on ikinci asırdanberi kulla nılan tarihî adı Ege'dir. Ve bu isim cihanın umumî coğrafyasında beynelmilel bir kelime, bir tabir ola rak kabul edilmiş gibidir. Ege denizi admı türkçeleştirmek için Adalardenizi yapanlar Ege'nin bize göre yabancı bir isim olduğunu düşr.nmüşierdi. Onlar tıpkı şapka ile fes arasındaki fark gibi, en umumî ve beynelmilel şeylerde tarihten ve mütemeddin milletlerden ayrılmağı Türk'lüğün, Asya'lılığın bir hususiyeti halînde benimsemiş görünü yorlardı. Bu hususiyet içinde mu asır milletlerden hiç birinin benli • ğile ayrıca bir irtibatı olmıyan tarihî vakıalann başkalığı bile bir esastı. Kendimizi Avrupa'nın ve kendi muhitimizin tarihinde yabancı addediyorduk. înfiradın, ayrıhğın ne kadar feci akibetleri olduğu asırlarca hiç kimsenin dikkatini celbetmedi. Bazı Garp âlimlerinin bilhassa Türk'Ierle, Turan'Iılarla alâkadar gör dükleri bir çok şe'nî vakıalar ve menşeler karşısmda yüz asırlık bir insanhk ve medeniyet tarihi [*] bizi o âlemden kendi isteğimizie ayıran bir boşluk vücude getiriyordu. Ege denizi mutlaka bize yabancı bir şeydi. Mümkün olsa, Avrupa'ya bütün medenî milletler Avrupa dediği için o ismi değiştirecek, yabancıların kıt'ası diyecektik. Millî ruhun seziçleri bizim de tarihî devirlerin başlagıncında Trak'Iar, Pelâj'lar gibi, Finike'liler gibi, Mısır'hlar ve İran'hlar gibi küçük Asya'ya ve Avrupa'ya geldiğimizi, oralarda ayaklarımızm izleri ara • nabileceğini bize telkin ettiği za man dudaklarda bir istifham işa retinin kıvrıldığını görmüştük. Türk'ü dünyadan ayıran bu da lâlin şuursuzluğunu ilk defa takdir eden büyük adam, inkılâp ruhuna kendi dehasında temas etmiş, onu bulmuş ve ona tabiî seyrini vermiş olan Gazi oldu. Ege denizi adının Adalardenizi yerine kullanıldzğını Büyük Gazi'den işittik. Bu intibak, bizi Garb'in müşterek harsına ancak bir kelimenin şümulü derecesinde yaklastıran basit bir değişiklik değildi. Onda fiLrî bir inkılâp hareketi, bütün müsbet ve kat'î düstıirlarile tatbik olunu verdiği yeni bir misal mevzuu bu luyordu. Kelimenin bir tarih bah sinde söylenilmesi bize ikinci bir maksadın daha varlığını hissettir di. Kitaplarımız önünde tetkikleryaptığımız zaman anladık ki, Ege denizi adının Türk'lükle alâkadar olduğunu en kat'î bir vüzuh ile isbat eden an'aneler ve ilmî esaslar vardır. *** Ege denizinin adı Yunan ve Lâtin iştikakçılarını muhtelif vadilerde tetkiklere sevketmiştir. Bu tetkikler kelimenin, hangi noktaî nazardan izah edüirse edilsin, türkçe ile irtibatuıa delâlet etmektedir. Milât'tan evvel birinci asırda yaşıyan Lâtin âlimi Varron'dan üçiincü asır sonlarında yetişen Festus'e kadar Ege isminin tarîhî ve iştikakî münase betlerinden bahsedenler ya lisanı [*] Milâttan takriben dokuz bin sene evvel Orta Asya'da mühim Jjir medenl yetin izleri seçiliyor. Ege medeniyetinin en mütebarlz eserleri Milâttan evvel dört trin sene evvelki bir devre racidir. Yazan: SAMİH RİFAT NALINA MIHINA Futboİ topu! Hammlar, aldı yürüdü. Erkeklerle müsavi IıaI^.i«A ^lilp olmak artık onlara kâfi gelmiyor, tamamen er keklere benzemek, onların iyi ve fena huylarma da malik olmak îsti yorlar. Kasımpaşa'da, bir kadın, yemek bıçağile kocasını yaralamış. Daha geçenlerde, İzmir'de bir ka dın, âşıkiîe eğlenirken üstüne gelen kocasını öldürmüş, kaçmak istiyen âşıkı da, korkakhğına kszarak, ya ralanuştı. Bu vak'alar, bir değil, iki değil, hemen hergim, cinsi lâtifin erkeklere taş çıkaran kabadayılıklarını okuyoruz. Dün, Haydarpaşa'dan gelirken, vapurda bir hanım, akşam gazete lerinde bu havadisi okuduktan sonra gülerek bana dedi ki: Kocasını yaralıyan bu kadı nın macerasını okuyunca aklıma meşhur futbolcu *** Beyin bir bü yük sözü hatırıma geldi. Bu futbolcu evlenmek istiyor, fakat diyormuş kî «Bona futbol topu gibi bir kadın Iâzım. Çünkü ben evleneceğim kadınla top gibi oynamak isterim.» Bu meşhur futbolcu beyi görsem, kendisine diyeceğim ki kadın, artık futbol topu îeğil top güllesidir. Oynamağa gelmez, patlar... Hanımefendinin hakkı var. Pat lıyor, hem de fena patlıyorlar. Inanmazsanız Kasımpaşa'da kansının elile böğründen yaralanan kocaya sorunuz! *** . Ege denizimn adı mızın en basit unsurlarmdan birine temas etmiş, yahut Milât'tan on iki, on üç asır evvel Yunanistan ve A nadolu sahalarında varhklarının iz lerini bulduğurnuz Türk cemiyetlerinden birinin hatırasmı meydana çıkarmışlardır. Bachelet ve Dezobry'ye göre, Ege adının ihtimalî menşe'lerinden biri bu ismin Amazon Kraliçalarından birine nisbet edilmiş olmasıdır. Amazon Kraliçalarından bazıları Ege unvanını taşıdılar. Her şeyden evvel bunların evvelce zannedildiği gibi, efsanevî bir cemiyet olmadığını ifade etmek lâzımdır. Tarih, kadim lyonya, Karî ve Miziya mabetle rinden bazılarının kadın rahipler tarafından idare edildiğini gösteriyor. Bu rahibeîer muhtelif kıt'alarda başlıbaşlarma yurtlar ve devletler kuran Amazon'lar ismindeki kadın cemi yetlerine mensuptular. Amazon'lar birbirinden az çok uzak ta rihlerde Şimalî Afrika'da, Karadeniz sahilinde, ve Amerika'da görünmüslerdir. Mısır Fir'avnlarile Anadolu'nun müttehit kavimleri arasında vuku bulan kar • şılıklı istilâ hareketleri sırasmda Anadolu Amazon'ları şimdiki Terme kazasınm bulunduğu Termedon sahasına gelip yerleşmişlerdi. Bunlar orada büyük bir devlet vücude ge tirdiler. Ordu bütün kadınlardan mürekkepti. M. P. Le Bas'ın küçük Asya tarihi bize Amazon'lar hakkında bazı kıymetli malumat veriyor. Bundaki bir kayda göre, Frere isminde bir âlim Fransa'nın mahkukât ve edebiyat akademisine verdiği bir muhtı rada Amazon'ların Türk Mogol ailesine mensup oîması ihtimalini ileri sürmüştür. Frere'nin bilhassa nazari dikkat önüne koyduğu nokta şudur: Yunan şairi Homer Amazon'ları (erkeklere benziyen, yahut onlarla müsavi olan kadmlar) diye tavsif etmişti. Bu tavsif Amazon adının en ziyade ihtimale yakın olan mana • sile birleşiyor; Amazon'un yunan'ca telâffuzu Emesayın (Eme tsaina) şeklindedir. Frere Kalmuk tatar • casında Eme'nin kadın, Sayın'ın da bir şeyin en iyisi, güzide manasına geldiğinî kaydettikten sonra, Eme sayı'nm Kalmuk'lar tarafından (güzide kadın) manasına kullanılmış olması Iâzım geldi^ini bildiriyor. (1) Filhakika türkçenin bazı lehçe • lerinde ime, yahut eme kadın de mektir. Mevcut Iugat kitaplarımızda bulunmıyan bu kelimeyi başka eserlerde görüyoruz.Ed. Dulaurier'nin Ermeni müverrihlerinden tercüme ettiği tlhani'lere ait bir tarih kita bında nümune olarak toplanılan kırk kadar Türk ve Mogol kelimesi arassnda İme = kadın tabiri de var dır. (2) Sayın güzide, müntehap, sayılan, hürmet edilen kimse manasına gelir. Altmordu hükümdarlarına Sayın Noyan denilirdi. Eme sayın'ın güzide, muhterem kadın, daha doğrusu bey kadın, hükümdar kadın demek olduğuna hemen hemen şiiphe yoktur. Türk'Ierin hâkim olduğu bazı yerlerde kullanılan beğum, yahut beygum unvanile hâlâ lisanımızda yaşıyan banım tabirinin asılları bey ime ve hanimedir. Biz burada Frere'nin düşünmediği bir noktayı daha bahse ilâve edeceğiz; Anadolu tme saym'larımn kendi Kraliçalarına Ege unvanını M. Makdonald'ın heyanatı Londra 1 (A.A.) M. Makdo nald, Avam Kamarasında beyanatta bulunarak Berlin'e icra ettniş olduğu ceyahatin münhasıran Alman nazırlarının 49 haziran ; • tarihinde Chequers'te vuku bulan ziyaretlerini iade maksadile tertip edilmiş oldu ğunu söylemiştir. Başvekil demiştir ki: Maamafih Londra konferansı nın sarfetmiş olduğu mesaiye ve elde eylediği netayice müteallik olarak Almanya'nın malî vaziyetini tetkik etmek fırsatı kaçırılmamıştır. Yapılan mükâlemeler neticesinde konferans tarafından teklif olunan faaliyet sayesinde Almanya'nın âcil malî müşkülâtının tehvin olunacağı kanaatini hasıl ettik. Berlin'de iki memleketi alâkadar eden diğer mes'eleleri ve meselâ tahdidi teslihat, kömür madenlerinde mesai saatlerîne ait Cenevre mukavelenamesi ve saire gibi mesaili de tetkik ettik. M. Makdonald, gerek Alman milleti ve gerek Alman hükumeti tarafından kendisinin gayet samimî bir surette kabul edilmiş olduğunu söy Ah şu siyaset! tngiliz Başvekili, Berlin'de «Al man milletinin kanının emilmesine müsaade edemeyiz» demiş. Halbuki 15 sene evvel Alman'Iar, «AHah Ingiltere'nin belâsmı versin» beddüasını her sözde nakarat gîbi kullanıyorlar, Ingiliz'ler ise Alman çocuklannı sütsüzlükten öldürmek için en zalimane bir abloka ilân ediyorlardı. Büyük harpte boğazlaşan bütün muharip milletler arasında Almanya ile tngiltere birbirlerinin en milthiş düşmanı idiler, ötekiler hatta tarihî Fransız • Alman luuumeti bile ikinci derecede ka'ıvordu. Şîmdi ise Alman'larla Inçiliz'Ier can ciğer kuzu sarması oldular. 15 sene evvel birl»!'nin kanını içeıı iki miüetten ^'' n şimdi diğeri hakkında «Alman mi'letinin kanının emilmesine müsaade edemeyiz» demesi dünya sulhu itibarile memnuniyetle görülecek bir şey ise de bu doetlufun altında ba&ka düşünceler ve emeller <rîyV «'>»q... •ımııımıımııılllimilllllHllllllllllliaillllllflllli"»»""""™"""" Buğday mes'elesi Satılık balon! Fransa da ecnebi mahsulü İngiltere tasarruf için R 100 ü mü satıyor hükumete bildirilecek Londra 31 (A.A.) Umumî hineşrolunan btr Karanıame, eıierınae ecnebi buğdayı ve unu bulunan kîmseleri ellerindeki miktarı 15 ağustosa kadar bir beyanname ile hüku mete bildirmeğe mecbur tutmaktadır. Nazırlar meclisi, Ziraat Nazırı ile Faransa Bankası ve kredi müesse seleri arasında aktolunan ve ziraat teşkilâtları ile ziraî kooperatiflerin ve sendikalann ticaret ve sanayi erbabının tâbi oldukları ayni şerait dahilinde kredi talebinde bulunmala rına müsaade bahşeden itilâfnameyi tasvip etmiştir. Jondtia ^«P..lüâa»ı mttuıkün masarif M.T. Büyük bir keşif Dr. Rftndies Kanser için bir serum buldu Felemenk'li doktor «Bendeip» kanseri teşhise muvaffak olarak yeni bir serom keşf etmiş ve bu keşf ini btr heyeti ilmiye huzurunda göstermiştir. Tıp Fakültesi fiziyoloji mü derriai doktor Kemal Cenap B. bu keşif hakkındaki fikrini şöyle anlatmıştır: € Felemenk'li doktorun bulduğu usul henüz tababet âlemince meç huldür. Tecrübesi yeni yapılan bu keşfe ait ilmî neşriyat bugünlerde şehrimize gelecektir. Felemenk'li doktorun bulduğu usul sayesinde kan serin teşhisi çok mümkündür, çünkü biyolojik bir usul takip ettiği anlaşılmaktadır. Beşeriyeti daimî surette tehdit eden iki büyük af etten biri olan kanseruı, kan tahlili ile teşhisi insaniyet âlemine çok büyük bir hizrnet teşkil edecektir.» sizler yardim mes'elesinde muhale fete uğraması muhtemeldir. Kabine, kabul edilecek siyaseti tayin edeceği zaman buhran zuhur edecekttr. Mezkur gazeteye nazaran, bazı meharil halkm bazı sınırlarma yeni yükler tahmil edecek olan amele hükumetinden bazı ne ıırların çekileceğini beyan etmektedir. tahdidatını tetkîke memur olan komisyonun raporu neşredilmiştir. Komitenin vesayası meyanında bilhassa muallimler maaşlarının tenzili, keza, ordu mensubini maaşlarınm indirilmesi, işsizlere muavenet için tahsis edilen para mîktannın tenkisi, yol şebekesinin tevsii için vücude getirilmiş olan sandıfın ilgası vardır. Bu vesikaya nazaran bu suretle 96.578,000 lira tasarruf edebilecektir. Rapor, hava işleri nazmnm kullanılmakta olan tayyare ve motör tipleri miktarını tenzîl imkanını derpiş etmesini teklif eylemektedir. Ayni zamanda deniz inşaatının millî tezgâhlara tevdi olunması, R100 balonunun satılması veya sökülüp bozulması, ve 1931 senesi için balonlara tahsis edilmiş olan 50,000 İngiliz lirasının gelecek senelerde 20,000 İngiliz lirasına indirilmesi de teklif olunmaktadır. Amele fırkası mensuplarından iki meb'us, ekseriyetin fikrine, bilhassa işsizlere yardım ve deniz inşa&tı mes'elelerinde iştirak edemiyecek lerini beyan etmişlerdir. Londra 31 (A.A.) Evening Standard yazıyor: Tasarruf komitesi raporunun bizzat amele fırkasında veya hususî iş Irtişa mes'elesînin muhakemesi başîıyor Ankara 1 (Telefonla) trtişa mes'elesi evrakı tekemmül etmek üzeredir. Miiruru zaman olmadığı anlaşıldıktan sonra Avrupa'daki alâ kadar eşhasın kefillerine tebliğat yapılacak, bu muamele de bittikten sonra irtişa mes'elesi maznunlarının muhakemesine başlanacaktır. Bütçe kanunu izahnamesi Ankara 1 (Telefonla) Maliye Vekâleti muhasebei umumiye mü diriyeti, bütçe kanunu izaJıname sini hazırlamıştır. Uç dört güne kadar vilâyetlere tebliğ edecektir. Kabine buhranı ihtimali vermeleri bu cemiyetin Türk'lüğünü teyit eden ikinci bir delil teşkil e der. Lisanımızın muhtelif Iehçelerinde Ege ve ekeçi, abla, büyük hemşire manasına bir tevkir ve hürmet unvanıdır. Mogol'lar bu kelimeyi kendi büyük kadınları hakkında kullanmışlardır.Cengiz'in anasına Ulıln ige denilirdi. Ege denizinin adı eğer denil • diği gibi İme sayın egelerinden kalmışsa bu kelimenin türkçeden başka bir şey olması kabili teyit değildir. Şimdi başka ihtimalleri tetkike başhyalım: Varron ve Festus'e göre, Ege denizine bu adın verilmesi dalgaların arasında öbek öbek serpilmiş a (1) L'Univer külliyatı. Asie Mineur. S, 13 daların uzaklardan bakılınca ayak (2) Ermeni müverrihlere göre Mongol üzerine kaikan, oynıyan kecil^r gibi Iar. S, 60, 61. Lutfen Sayfeyi cevirtniz İ KOKAİN nim babamın adı İhsan Beydi. Anneminki haiayık adı idi. Perviz! Püfi Perviz olur mu hiç. Admı hiç sevmezdim. Yanaklarını ö perdim de admı sevmezdim. BaYazan: AKA GÜNDÜZ na daha çok, inanmak ister misin? Öyle ama, baba evinden de İsferim! ğil. İngiliz mektebinden. Ben Öyleyse çeklir! Ha şöyle.. ınektebe meccanen giderdim. Ba Görüyorsun ya, burnumun ucunbam anam cltnad)ğı için Maarif dan beynimin tepesine kadar çeNazırı beni kabul etmedi. Mis kiyorum. ISeydi o şarkı, İngilizce biiseydin beraber söylerdik. Ben Etkinson'un delâletile milyonerondan ayrıldıgım vakit sabah ler aldı. Ne iyi mektepti. Ama cluyor ve güneş batıyordu... ben de çok afacandım. Üç defa Bırak şimdi bunları. ağaçtan, bir defa merdivenden Baban öldükten sonra an düştüm. r nenle Pangaltı'} a hiç gelmedin. Babanın ölümünden sonra Şaşırtma insanı! Babam yalannenin... Lâf olsun diye f öylemiştim. He nız ölmedi diyotum sana. Bizim men sözümü kesii: ev topyekun dldü. Ben teyzemde Sen bir şey bikniyorsun. Seni olmasaydım, ben de kül olacak sevdiğimi de bilmiyorsun. Ba tım. batn ayrı ölmedi ki.. Benim ba Kül ofacaklımdan bir şey kapbanım adı ne? Onu da bilmezsin tım ve: işte. Öyleyse sus. Beni dinle. Be Evet, dedim. Kül olmak. EDEBİ TEFRİKA: 42 Ki:l oîanlar.. öyle ya. Küçük mavi yalımiz yirmi dakikada kül kömür oldu. Babamla anne.'n yatak oda larmadn cıkamadılar. Hatta karyolalarından kaîkarradılar. Aşağıda hizmetçi Marika'da yandı. Ah o yangın! Başka uşa ğımız, hizmetçimiz yoktu ki kurtarsın! Hem nasıl olacaktı? Ba bamın parası yoktu. Marika'nın ayhğını bile veremediği aylar olurdu da teyzem yardım ederdi. Sanki yanmasalardı ne olacaktı? Ben gene bu İdil olacaktım. Belki olmıyacaktım. İyi ki böyle oldu da seni buldum. Sen bana iyi bak, sen beni iyi anla, sen bana Allah ol emi? Ama bütün kabahat annemde imiş. Ben de biliyorum, fazla sinirli idi. Sofada daima yanar lâmba bulundururdu. Bir defa evimize hırsız girmiş te... Hınzır tekir! O akşam gene lâmba yanıyormuş. Tekir bir f are ko valarken lâmba yere düşmüş. Halı kalın olduğu için gürültüsünü duymamışlar. Masanın örtüsü, oradan tül perdeler ateş alınca... Ertesi sabah üçünün de yanmış, dağılmış kemiklerini buldular. Ben teyzemin eline kaldım. Neme Iâzım, iyi okuttu, iyi baktı. Mek tepten çıkınca sörlere girdim. Sör Elizabet bana beş sene anahk etti. Lâtince öyle katolik duaları bilirim ki bayılırsm. Ver şu kemanı sana (Madonna) yı çalayım. Bana biraz daha çektirsene.. Ama kendi elinle.. Neden? çok mu olur dedin? Hani sen beni zorluyordun? Boğazım ne kadar yanıyor. Bari bir rakı ver. Tan yeri ağarmıştı. İdil'in gözlerindeki buz parlakhğı yavaş yavaş sönüyordu. Birdenbire sağ tarafına döndü. Yüzünde hiç bir yeni çizgi peyda olmadan gözlerinden yaş boşandı. Sessiz, çizgisiz ve hareketsiz ağlıyordu. Ağır, ağır tane t«J»e söylüyor dum: Göz yaşı kuvvettir. Sen şimdi kuvvetleneceksin. Ben kuvvetlenmeni arzu ediyorum. Bu taze kuvvet sana uyku getirecek. öyle tatlı bir uyku ki uyandığın zaman taze bir dünya, taze bir hayat göreceksin. Bunu sana ben vere ceğim. Gözlerin ağırlaşıyor değil mi? İşte kuvvetin geliyor. Ne tatlı ağırlık. Hele bir uyu, bak ne rahat edeceksin. Ayaş'a gideceğiz. Yabanabat çamlarmda tavşan avlıyacağız. Ama bunların olması için uyumak, rahat etmek Iâzım. Kapa gözlerini! Kapa gözlerini! Ben uyumanı istiyorum. öyle rahat uyu ki uyandığın zaman çok daha güzel olasm, ben seni daha çok seveyim.. Uyuyorsun değil mi? Nefeslerin ne kadar muntazam. Tamam, anhyorum, uyudun.. Uyu ninem.. Uyu.. Uyu... *** İdil'in çocukluk faciasını dinlerken hiç bir his darbesine u?ramadım. Bu, nihayet İstanbul'un göre göre kanıksadığı bir hâdise idi. Yangın olmuş, anasi ile babası evin içinde kavrulmuş. Fakat uzun devirlerdenberi İstanbul yana yana kavrulup bitmişti. Yedi tepenin ve altı sahilin uğradığı uzun felâket zincirinde bir bakla bile olamazdı. İdil hesabına bu şüphesiz büyük bir facia idi ve on beş, on altı senedenberi hâlâ onun tesirinden kurtulamamıştı. Benim aradığım; İdil'in on beş yaşından sonraki hayatı idi. Bunu bulmak sistemim ilk tatbikta muvaffak olmuştu. Yalniz bir endişem vardı. Kokainin ne oldu ğunu nefsimde tecrübe etmemiştim. fdil de bilmiyordu, hatta tedehhüş ediyordu. Mabadi var