29 Haziran 1931 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3

29 Haziran 1931 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

29 Haziran 1931 Cumhuriyet SON TELGRAFLAR Ispanyajda bîr isyan Bazı tayyare zabitleri Endülüs'te Cumhurivet ilân etmek istediler Madrit 27 (A.A.) İnformationess» gazetesine Seville'den bildiri • liyor: Bu sabah Tabal'da tayyare karargâhı zabitlerinin Ceneral SanJurjo'nun emrine itaat etmedikleri ve > Tiükumete karşı asi bir vaziyet al • dıkları şayiası çıkmıştır. Bu mes'ele hakkında mahallî hükumet erkân» kat'î bir ketumiyet ntuhafaza ettiğinden bu şayiaları tevsik kabil o • lamamıştır. Esasen karargâh şehirden 5 kilometre mesafede bulun makta ve oraya yapılan telefonlara da cevap verilmemektedir. Diğer taraftan, Ceneral Buiz Trille'nin iki bölükten mürekkep bir asker müfrezesinin Tabalda'ya sevkini emrettieî, fakat askerler tam kamyonlara bindirilecekleri esnada karargâhtan bir memur geldiği ve hareket emrinin j geri alindığı öğrenilmiştir. 4 tayyare yüzbaşısı sabık umum kutnandanlık daîresinde mevkuf bulunmaktadır. Anlaşıldığına nazaran karargâhın bütün zabitleri isyan hareketin» müzaharet etmemiş ve her halde yarısı hükumete sadık kalmıstır. Madrit 27 (A.A.) Muvakkat hükumet reisi M. Zamora matbuat mümessillerine beyanatinda sabah leyîn bütün İspanya'da sükunun mevcut olduğunu ve Tabal'da tay yare karargâhı isyanını hayretle haber aldığını söylemiştir. Tayyare • ciler askerî makamın istediği t<\yyareleri evvelâ vermekten imtina et mişler ve sonra da isyan etmişlerdir. M. Zamora tayyare kuvvetleri ku • mandanı Franco'nun tevkif oluna cağını beyan etmiştir. Harbiye Nazırı hükumet reisine telefon ederek Seville'de hiç bir şey Dİmadığını bildirmiştir. Diğer taraftan emniyeti umumiye müdürü ise Tabal'da tayyare karargâhı isyanını tekzip etmiştir. Madrit 27 (A.A.) Seville'den <rLa Voz> gazetesine bildîrildiğine nazaran kumandan Franco'nun plânı şu idi: Tabal'da tayyare karargâhının isyanı ve kendisile hemfikir olan zabitlerle birlikte Seville garnizonu nun müzaheretini temin etmek; zabitanın silâhlarını ve Seville'de Endülüs cumhuriyetini ilân eylemek İsyan hareketini binbaşı Barron'un akim bıraktığı ve kararpâhın ida resini ele almağa muvaffak olduğu söyleniyor. Zabıta kuvvetleri Tablada etrafında devrîye gezdirmektedir. Asker kıtaatı Seville'de eokaklarda gezmekte ve mühim noktaları işgal etmektedir. Hükumet makamatı Tablada'da yapıldtğı şayi olan tevkifat hakkında büyük bir ketumiyet muhafaza etmektedir. Bu akşam saat 17 de bir asker müfrezesi, tahrikâtçıların mevkuf bulunduğu şe • hir civarında bir nümayis yapmıştır. KÜÇÜK KÖŞE: Ne istiyoruz ? Son politika patırdıları arasında bazı arkadaşlarım sinirli sinirli sormağa başladılar: Ne istiyorlar? Yani muhaliflerimiz ne istiyorlar? Bu kadar küfür, bu kadar tatlı dil, bu kadar hücum, bu kadar kavga elbette boşa değildir. Muarızlarımız deli de değillerdir ki bu eşsiz ör • neksiz işleri sebepsiz yapmış olsunlar. Muhakkak ki bir şey veya bir çok şey istiyorlar. O halde söylesinler: Ne istiyorlar? Bence bu sual yerinde değildir. Dünyada politika yapanlar ne iste • diklerini açıkça söylemezler. Söyle memeleri de politikacılığın ilk esaslı maddesidir. Büyük diplomaside de bu böyledir. Kalabaiıklar ne iste • nildiğini istenilen şeyler aiındıkları takdirde öğrenirler. Yani iş işten geçtikten sonra Binaenaleyh ne istiyorlar demeğe hakkımız yoktur sanırım. İş ne islediklerini sormadan keşfedebilmektedir. Bu külf ete katlanmanın da o kadar mühim bir değeri olmasa gerek. Hiç bir zaman açılmıyacak, söylenmiyecek politika maksatlarının boşuboşuna ardında koşacak kadar aylâk değiliz. Zaman omuzlarımıza ağır vazifeleri yüklemiştir. Onları hedeflerine götürmek, yollar üstünde döküp saçmamakla mükellefiz. Politikacılığın mes'uliyeti kitap kanunlarındadır. Fakat inkılâpçıhğın mes'uliyeti bambaşkadır. O, tarihin manevî mes'uliyetlerinden de müt hiştir, korkunçtur, maddidir. Dedim ki politika ne istediğini söylemez. Fakat buna karşı her büyük inkıiâp ne istediğini apaçık söylemekle inkılâp oiur. Binaenaleyh ne istiyorlar yerine ne istiyoruz demeliyiz. Ve ne iste diğimizi kısa, veciz, muayyen cümleler ve şakası olmıyan kat'î düsturlar halinde söylemeliyiz. Mademki inkılâp bittiği yerden başlar, bu inkılâp ta başladığı her bitiş nok tasından devam edip gitmektedir. Ne vakite kadar? Bunu bizden sonra gelecek ve mutlaka bizim yetiştirmemiz lâzım gelen nesil tah min ve tayin etsin. Bugünkü vazi • yet budur. İnkılâp muazzamdır, vardır, yürüyor. Ve bu dinamik mahiyet ne istediğini kendi gayelerinin selâmeti namına söylemeğe mecbur dur. Evet, zıtlarımız söylemesinler, bu an'anevî haklarını teslim edelina. Fakat biz ne istiyoruz? Bunu he men söylemeliyiz. Ne istiyoruz? Mutlak fikir asayişi mi? Mutlak dil ve kalem asayişi mi? Mutlak birlik mi? Şu kadar ve şu kadar müddet için şunu ve bunu mu? Parlâmento koridorlarmın dedikodusunu mu? Nazariye tııfanı mı? ! Mutlak demokrasi mi? Hudıvtiu veya | hudutsuz hürriyet mi? Ne istiyorsak tane tane söyliyelim ve istediklerimizin zıddını yapacaklara da bizim yapacağımızı açık açık söyliyelim. Bilelim ki bir Kubilây, bin Kubilây olabilir; fakat bütün bir milleti Kubilây yapamayız, hakkımız yoktur. Irzımızdan, namusumuzdan vaz geçtik, gene de vaz geçelim, susalım, fakat inkılâptan vaz geçmiyelim. Umumî Reisimizden kurtardığı Türkiye'nin başı için talep ediyorum: Ne istediğimizi ilân edelim. AKA GÜNDÜZ Dumlupınarı ve Lozanı işitmek istemiyorlar? Çünkü, Gazi ile Ismet? bugün bulundukları mevkilere, Dumlupınar ve Lozan ile çıkmışlardır Milliyet başmuharrirl. Sirt mtVusulhtan sonra başvekil ve reisicumsu Mahmut B.. dünkü başmakale hur olmamışlavmış. rialbuki ohnısinde Yarın paçavrasının bir makayanları da vard:r, olanları da. Işte lesine cevap verirken. diyor ki* Mareşal Hindenbourg Alman Re'si«Bilmiyoruz neden, muhalef ctte cumhuru, Maresal Pilsudski Lehis maziye ve tarihe karşı bir tan Başvekili nhnuştur. Demek ki unevi husumet sıytıhyor. Bu mumî bir kaide koymak münkün hasumet; feı.a ve müsiebit değildir. Sonra, Türkiye'yi ve Gazi'yi idareleri hatırlatan maziye müte Avrupa milletl^ri ve rıcali ile mu veccih değildir Daha ziyade rrillî kayese kabil midir? Ne o menJe mücadele tarih'nin serefli safhjlaketlerin başkumandanları ara.senda rını hatırlatmah onları sinirlen<lri Gazi gibi bir dahi yetismiştir, ne de yor. < Dumlupmc.r > ı ve <%Z.osjn* ı o memleketler, Türkiye'nin uın.ımî tekrar etmek sanki onları çok sikıharpten sonraki vaziyetıne düşınüşyor. Halbuki at.ye ait mesaimiz için lerdir. Fransa'da umumî harpten bu tarih bizc bir kuvvet hazineti osonra Mareşal Foch Reisicumhur ollabilir. Bu garip haleti ruhiyeyi anmamışsa orada harbi askerî cephelamakta güçlüfr çektiğimizi it'raf de kazanan bu başkumandana muederiz. > kabil, siyaset ve memleket cephasiMahmut Be>:n, anlamakta guç nin Başkumandanı olan Clemenceau lük çektığini it>raf ettiği garip hagibi yaman bir devlet recülü vardı. leti ruhiyenin sebebini gene kındi Clemenceau olmasaydı Foch'e rağfıkrasının bir cümlesinden anlamak men Fransa ve müttefikleri hnrbi pekâlâ kabildir. Arif Oruç'lar, makazanamazdı. Eğer Clemenctau ziden ho^lannsıyorlar; çünkü "«».iiye harpten sonra Reisicumhur ol.r>a ait mesaimiz için bu tarihin bize bir mışsa Fransa'nn ona harpten sonra kuvvet hazinesi olmasını istemivorihtiyacı yoktu da ondan... Gazi gibi lar. müstesna ve kuıtarıcı bir şahiiyet, Rejimin direkleri olan yüUsek hangi memlekette meydana çıkmışsahsiyetleri ve onlarla beraber rejisa sivil, asker dememişier, h<:men mi yıkmak için maziyi. mazinin :e başlarına geçirmişlerdır. reflerini, zaferîerini ur.utmak, ısmıtArif Oruç'lar; Dumlupınar ve Loturmak lâzımdr. Millet, kendUini zan kahramanları bir tarafa ÇSKÜuçurumdan çekip çıkaran, esar^Vten, sinler, meydanı milletin sinesinden ölümden kurtaı anları ve onlarm büyük hizmetlerini unutmadıkça, el çıkacak ihtisas erbabına bırak^rn bete halâskârlarmı başında tası lar, diyorlar. Acaba Gazi'y» ve İs makta devam edecektir. Mus+afa met'i istihlâf edecek ihtisas erfcabı, Kemal'leri, İsmet'leri düşürmek için, şu işsizler, yani serseriler fırkafnın evvelâ, onların şerefli tarihlerini umüstakbel lid^rleri mi olacaktır? nutturmak lâzımdır. Onları, merrleGazi ile tsmet, bulundukları kete, millete hiç bir şey yapmamış mevkilere, iradei seniye ile değil, adamlar haline getirmek lâzımdır. milletin sinesinden çtkarak kenIşte bu kuvvet hazinesini boşatrpak di büyük hizmetleri ve mümtaz istedikleri için maziden bahsedüdikudretlerile, Dumlupinar ve Loğini istemiyorlar. Dumlupınar ı, zan ile yükselmşlierdir. ıLozan ı işidince sinirleniyorlav. Diğer memleketlerde, umumî harpte baskumandanlık eden ceneralîer, Vatan hainlerinin ulumast onlara yetişemez! IHEM NAL1NA MIHINA İyiliğe karşı kemlik! I İnsanlar, gördükleri fenahklari pek geç ve güç, iyilikleri ise o kadar çabuk unuturlar. Kötülük grörüp te intikam alanlar, iyilik gö riip te teşekkür edenlerden her halde çok fazladır. İnsanların iyiliği ve bu iyiliğe karşı şükran göstermeği unutmaları, bir dereceye kadar affedilse bile, iyiliğe kemlikle mukabele etmek asla affedilemez. Tahrir heyeti müdürümüz Kemal Salih Bey, bugünkü Yarın Basmuharririnin o zaman vâki olan müracaat ve ricası üzerine, tarihî tefrika nev'inden yazdığı yazıları bir hayli para vererek Cumhuriyet'e koymuştu. O vakit Kemal Salih Beyi bu suretle harekete sevkeden âmii, kendisin den muavenet rica eden Yarın Başmuharririne insanî bir yar dımda bulunmaktı. Şimdi, Yarın Başmuharriri, o zamanlar, paraya muhtaç olmadığını ve diğer ga zetelerden bir çok para kazandığmı söylüyor. Bol bol para ka zandığını iddia eden bir muhar ririn, eskidenberi nefret ettiği bit gazeteye yazı yazmasında mana olmamakla beraber, Yarın Başmuharriri, Cumhuriyet'ten aldığı paraları, gazetesinin tesisinde kullandığını da söylemekten çe kinmiyor. Yani Kemal Salih Beyin, Yarm'ın tesisine yardım etmek suretile kendisine iyilik et miş olduğunu zımnen kabul ediyor Yunus Nadi B.e hücum etmek için, sırf, kendisine iyilik etmek maksadile yazılanm Cumhuri yet'e koymuş olan Kemal Salih Beyi yalancı çıkarmak; iyiliğe karşı kemlikten başka bir şey t iğildir. Küfran, küfürden de fena bir ydir. L. Corc'un fırkası Borçlar müzakeresi Meb'uslar arasmda tefrika başladı Londra 27 (A.A.) Başlarında Sör John Simon olduğu halde 12 kadar liberal meb'us liberal fırkasından ayrılmağa karar vermişlerdir. Bunk\r muhafazakârlar fırkasına geçmiyecekler, müstakîl liberal sıfatile hareket edeceklerdir. Liberal fırkasında uzvm müddet • tenberi baş göstermis olan bu ayrıIık geçenlerde arazi ver^isi müna sebetile hükumet ve lîberaller arasında bir anlaşma yapılması üzerine kat'î bir safhaya girmiştir. Sör Jhop Simon, vukuuna ihtimal verilen siyasî buhranın önüne gecen bu an • laşmağı liberal fırkasının ve onun reisi bulunan M. Lloyd George'un fikir ve kanaatlerini birdenbire değiştirmeleri suretinde telâkki et miştir. Sör Jhon Simon, ile arkadaşları Maliye Nazırı M. Snovvden'in umumiyetle liberal fırkasına karşı al mış olduğu vaziyeti muhakkirane görmüşler ve bundan dolayı gücenmişlerdir. M. Simon, liberal fırkası reisinin bundan sonra vaki olacak tebliğatım telâkki etmek arzusunda olmadığını reise bildirmiştir. Almaii Nazırları temmuz sonunda Paris'e gidecek Berlin 26 (A.A.) Şayet rloover teklifine dair cereyan edecck mü zakereler temmuz ayının ilk günlerinde ikmal edilmeyip de uzıyacak olursa M. Brüning ile M. Curtius'un Paris seyahatlerinin ay sonuna kalması muhtemeldir. Filvaki Alman nazırları, alacaklı devletlerle Al manya arasmdaki mükâlemelere ve bu zahirî de olsa müdahalede bu lunmuyorlarmış zannını vermekten kaçınmaktadıriar. Fransız Alman mülâkatınm sarih bir programı olmıyan bususî mükâlemeler mahiyetinde olması ve esas itibarile her iki memieketi alâkadar eden mes'elelerin heypti umumiyesi hakkında iki devlet adam larına nukati nazar taatisi imkânını bahşetmeğe matuf bulunması arzu edilmektedir. Paris 27 (A.A.) Başvekil M. Laval île Alman sefiri M. Fon Hoesh arasında vuku bulan mükâleme Hoover teklifi ve bu teklifin ovtaya çıkarmış olduğu me'eleler etrafında cereyan etmiştir. M. Laval, Alman Başvek'li M. Brüning ile Hariciye Nazırı M. Fon Curtius'un Paris'i ziyaretleri mes'elesi hakkında dün meb'usan meclismde beyan etmiş olduğu hissiyatı Al man sefirine de tekrar ve teyit etmiştri. Başvekil ile sefirin bu mülâka • tında M. Briand ve M. François Poncet te hazır bulunmuşlardır. I Muamele vergisi Sanayiciler lâyihanın tadil edilmesini istiyorlar B. M. Meclisinde müzakere edil mekte olan muamele vergisi kanunu dolayısile dün Sanayi Birliğinde hararetli bir içtima aktedilmiş ev Meclisteki sanayici meb'uslara ayrı ayrı telgraTFlar çekilmiştir. Bu telgraflarda, cirodan yüzde altı kazanç vergisi, safi kârdan yüzde seksen vermekle müsavi olduğu cihetle, buna mütehavvil sermavesi bile bulunmıyan küçük sanayi er babının tahammül edemiyecekleri bildirilmekte ve muamele vergisi nin İktisat Encümeninde tadil edi len şeklinin aynen kabulünün temin edilmesi rica olunmaktadır. Sabık müfettiş Aziz Bey Valiyi şikâyet ediyor İstanbul Vilâyeti ile sabık mülkibir ihtilâf çıkmıştır. Aziz B. vekili ye müfettişi Aziz B. arasında mühim bulunduğu Barutçubaşıya ait Filorya çiftliklerini mahkemeden istirdat karart aldığı cihetle cebren işgal etmiştir. Bakırköy kaymakamlığı, çiftliği evvelce tahtı işgalinde bulun duran zatın müracaati üzerine, şehir dahilinde her hangi bir mahal lin böyle cebren işgal edilemiye ceğini beyan ederek Vilâ yete müracaat etmiş ve al dığı emir mucibince Aziz Beyin adamlarının buradan cıkarılmasını emretmiştir. Fakat her iki tarafın adamları arasında bir müsademe ih timalinin baş göstermesi üzerine Aziz B. Vali Beye müracaat etmis, fakat Vali B. de Bakırköy kaymaka mının hareketini tasvip etmiştir. Bunun üzerine Aziz B. İstanbul mıntakası Mülkiye Başmüf ettişliğine mü racaat ederek Valiyi şikâyet etmiş tir. Vali B. de cevaben bunun müsellâh bir müdahale mahiyetinde olduğu cihetle menedildiğini bildirmiş tir. Izmit'in kurtuluş bayramı dün tes'it edildi îzmit 28 (Hu. Mu.) İzmit'in kurtuluş bayramı bugün asker, jandarma, bahirye efradı ve bütün halkın büyük tezahüratı ve fırka bandosunun istirakile tes'it edildi. Şe • hir baştan başa donanmış, vilâyette, fırkada, belediyede hararetli nutuklar söylendi, şehitlik 7İyaret ediie rek çelenkler kondu. Gece fener alâyı yapıldı. İzmit en büyük bay ramını yasıyor. Yeni matbuat kansnu Ankara 28 Dahiliye Müstesarı Hilmi Beyin riyaseti ve Matbuat Umum Müdürü Ercüment Ekrem, Dahiliye hukuk müşaviri Ekrem Bey • lerle Hariciye ve Adliye Vekâletlerinden ikişer kisinin istirakile teşekkül edecek bir komisyonda ihtivaçlara göre bir matbuat kanunu 1ta zırlanmasına Heyeti Vekilece ka rar verilmiştir. Komisyon yakında faaliyete geçecektir. İzmir Fırka merkezinde bir içtima İzmir 28 Buraya gelen İzmir meb'usu Celâl ve Gazî Antep meb'usu Kılıç Ali Beylerin istirakile dün gece fırka merkezinde bir içtima yapıldı. Sah günü İzmir Fırka idare heyeti reisinin seçilmesi muhtemeldir. Fethi Beyin cevabı İzmir 28 Buradaki bir riva • yete göre S. Fırkamn ihyası için Aydın'dan yapılan müracaate, Fethi Bey, bunun imkânsız olduğu cevabını vermiştir. ihtiyat zabitlerine maaş Ankara 28 İhtiyat zabitlerine ehliyetname almadan sülüs maaş verilmiyordu. Maliye Vekâleti 1076 numarah kanun mucibince bunîara maaşlarının verilmesini temin et miştir. Fevzi Pş.nın seyahati Ankara 28 (Telefonla) Erkâm Harbiyei Umumiye Reisi Fevzi Pş. bu defaki seyahatinde Şarki Ana • dolu'da tetkikat yapacaktır. Ismet Pş. Ankara'da Ankara 28 (Telefonla) Baş vekil İsmet Pş. bugün Ankara'ya avdet etti. İstasyonda Vekil ler, meb'uslarla Vekâletler erkânı ve halk tarafmdan karşılandı. insanlar) diye cümlesine başlı yor ve daldan dala, lâftan lâfa geçiyordu. Tuhafıma gidiyordu. Acaba İdil Hanım kendisine direktörün yanında daha büyük bir paye vermek için mi bir şeyler uydurup söylemişti? Bir arahk Ahmet Beyin dısarı çıkışın dan istifade ederek türkçe sor dum: Hanımefendi! Zannederim ki yanımızdakine beni olduğum derecede göstermemişsiniz. Neden efendim? Çünkü beni büyük mevkili birisi zannediyor. Halbuki ben basit bir vatandaştan başka birisi değilim. İdil Hanım pişkin bir cevap verdi: Sizinle anlaşmak istiyor da ondan. Ne gibi? Anhyamadım. Sizi bizim ihtiyarcık gıyaben tanıyormuş, epeyce metet • • İzmir'de gene 2 iniihar! İzmir 28 Dün Ikiçeşmelik'te Hüseyin isminde biraz muvazenesi bozuk birisi kendisini bıçakla bal dırından yaraladı. Yarası ağırdır. Nesibe Hanım isminde genç bir kız zehir içerek intihara teşebbüs etti. miş. Ben de tanıdığım kadar söyledim. Herif aklına koymuş ga liba. Peki ama ben nasıl ve ne diye anlaşabilirim? Bir işlerimiz var. Şirke tiniz beynelmilel büyük şir ketlerden biridir. Şayet anlaşırsanız zarar etmezsiniz. Taş atıp kolunuz mu yorulacak? Yüzde ikiyi üçü çeker, keyfinize bakarsınız. Arzu ederseniz ben tavassut edeyim. Yerden göğe kadar teşek kür etmekle beraber kat'iyyen istemem ve böyle işlere girtnem. Hayretten hayrete düşmeğe başlamıştım. İdil'de bu ne piş kinlikti. Sanki kırk yılhk iş adamıydı. Beni bir daha şaşırtan küçük bir kahkaha attı: Eski dostum, dedi. Bu ne fazilet! Bu ne feragat! Lâtife ediyorsunuz sanırinı. Yarı şaka yarı sahi. Divanı muhasebat teşkilâtı Ankara 28 1 temmuzdan iti • baren Divanı Muhasebat teşkilâtı talimatnameye göre değişecektir. Subeler ve şef.iKİer kplkacak 929 hesabı kat'ilerinin 6 ay zarfında intacına çalışılacaktır. Ticaret Müsteşarlığı Ankara 28 Ticaret Müstesarlığına sabık Zonguldak meb'usu Hüsnü Beyin tayini takarrür etmiştir. İstememek bir fazilet veya feragat değildir ki, istememek, böyle işleri becerememek demektir. Bu kadar beceriksiz idise niz tahtelbahirler işine nasıl girdiniz? Şiddetle redderim. Bu bir iltibas olsa gerek. İhtimal öyledir. Fakat tay yare işine? Ha! Bakınız onu inkâr et mem. Bu da sözümü teyit eden bir vesikadır. Eğer becerikli birisi olsaydnn otuz bin lirahk mini mini bir kazığı nazmedip çekil mezdim. Bu sırada Vikont can sıkıntısı alâmetleri göstermeğe başladı. Affedersiniz, dedim, türk çe konuştuğumuz için... İdil hemen sözümü keserek başladı: Sizin için konuşuyorduk. Ben atıhp sakın bir şey söyle EDEBÎ TEFRİKA : 13 KOKAİN Yazan: AKA GÜNDÜZ Diyişi vardı ki bacak kadar •ocuk olsaydı, mutlaka diyeceği >u olurdu: Bu, ihtiyar bu genç kadını seviyor. Ahmet B. insana sakin, kibar adam hissini veriyordu. Az söyJüyordu, hareketleri yavaş ve dikkatli idi. Söylerken karşısındakinin gözlerine bakıyor ve söylenmeden, sorulmadan söze karışmak istemiyordu. Vikont dö la Roşnuvar öyle değildi. Tam Fransız tipi idi. Biraz da bönce. Bana sık sık hitap ediyor ve nüfuzlü adam muamelesi yapıyordu. A caba bende ne gibi bir nüfuz kuruntu ediyordu. Bunu söz ara • sında açıkça da söyledi. (Siz müessir zatlar, siz nüfuzlü, tamnmif paydostur. Binaenaleyh beşten me! diyecektim, meydan bırak sonra dostane bir şekilde davet emadı: dildiğim burada işsiz bir fincan Beyefendiden işlerimizle yacayınızı içmek istiyorum. kından alâkadar olmasını rica etBirbirile bakıştılar. Vikont mıtim, fakat nedense tereddüt edi rıldandı: yorlar. Hakkınız var. Tanıştıktan Her türlü tereddütlerini i sonra daha çok zamanlar, fırsatlar zaleye hazır olduğumuzu söyle bulacağız. Bir kaç martel içer mimediniz mi? Vay canına! çiftliklerine amele siniz? Ahmet Bey bir küçük kutu kespazarlık eder gibi gözümün önüntane şekeri getirdi. de çekinmeden benden bahsediNasıl olsa Vikont'un konyağa yorlardı. Tekrar söze karışmak istedim, gene imkân bırakmadan: başlıyacağını biliyordum. Hazır beyefendi de burada iken.. Kes Kendilerine hepsini söyle tane şekerlerim pek nefistir. dim. Fakat Rorbah Tayyare şirDerken Matalon Efendi de gelketinde mühim surette aldatılmışdi. Meclis iyiden iyiye sogumuştu. lar da şimdi her işte tereddüt e Matalon Efendi o gün içinde beş diyorlar. vekil, on dokuz müsteşar, seksen Bizim şirketimiz her türlü küsur nüfuzlu zat ile görüşmüş, teminatı verebilecek mevkidedir. konuşmuş, kîmisi ile şakalaşmış, Artık dayanamadım: Hanımefendi! Vikont cenap kimi akşam yemeğine, kimi ikinları! Dedim. Bizde işler saat beşte di yemeğine davet etmiş. bîter, ertesi gün dokuza kadar

Bu sayıdan diğer sayfalar: