olduğunu ilk def'a telkin eden sadr-ı esbak Said Paşa'dır. Bu hakikat Midhat Paşa'nın evrak-ı metrukesiyle de, Said Paşa'nın bazı muharreratıyla da sabit oluyor. Said Paşa'nın garazı acaba ne olabilir? Said Paşa acaba ümmet-i Muhammed'e hürriyetin, adaletin, şura-yı ümmetin ne dereceye kadar mucib-i hayr ve selamet olacağını bilmiyor muydu? Elbetde biliyordu. Said Paşa gibi alem-i İslamiyet ve Osmaniyetin yüzünü ağartacak bir zeka ve dehaya malik ricalin, nur-u hakkı idrakden mahrumiyeti mümkün müdür? Hayır! Said Paşa'nın bu telkinden garazı Midhat Paşa'ya olan arz-ı adavetinden münba'isdir. Said Paşa Osmanlı milletine Meclis-i Meb'usan'ın derece-i hayrını kemaliyle müdrik idi. Fakat o Meclis-i Meb'usan ki, Midhat Paşa'nın dest-i gayret ve himmetiyle küşad edilmiş, Said Paşa, anın hayrını idrak idemezdi. İşte beynelislam caygir olan nifakın en mühim ve en ibretli bir numunesi budur. Bakınız İran Şahı da mülkünde kanun-u esasi ilan etti. Milletine hürriyet, adalet bahş etti. İran Şahı'nın bu ulüvv-ü cenabına sebeb, Tahran ulema-yı İslamiyesinin Şah'a olan telkinatıdır. Fakat Tahran ulema-yı İslamiyesinin bu muvaffakiyetini çekemeyen Tebriz uleması, şimdi ne yapsalar beyenirsiniz? Tebriz uleması yakında Necef, Kerbela cihetlerine birtakım adamlar gönderüb, para toplamağa çalışıyorlarmış. Bundan maksadları İran ahalisi arasında Şah'ın küşad ettigi Meclis-i Meb'usan, yani şura-yı ümmet şer'i şerifine muvaffak olmadığı gibi fikr-i batılı neşr etmekmiş. Buyurun bakın şu fesada? Bu Tebriz uleması acaba biliyorlar mı, vicdanen kani' degil midirler ki "...ve emruhum şura beynehum... (1)". " ...ve şaverhum fil emr...(2) " din-i şer'i-i Muhammedi ümmetine şura-yı ümmetin lüzum ve cevabını ihtar ider? Bunu onlar da bilirler. Fakat Hak yolundan inhiraf ettiren, bizi böyle me'luf-u gadr ve isaet eden nazar-ı hakikat degil, hırs ve garaz, nahvet ve nefsaniyettir. Hakikat böyle olunca me'luf-u nifak ve şikak olan bizler bizzat nefsimizin zalimi degil miyiz? Allah, ki Kur'an'ında "...innallahe la yehdi'l kavme'z zalimin (3)" buyuruyor. Ya'ni "heva ve hevese, fısk ve fesada ittiba' ile, nefislerinin zalimi olan bir kavme Allah hidayet itmez" demiştir. Şimdi başımıza gelen felaketler önünde Allah'ın hidayetinden sebeb-i mahrumiyetimiz aşikar olmuyor mu? Biz bu hakikat-i şer'iye ve hükmiyeyi bilüb kema hiye hakkuha(4) amel itmeliyiz. Ondan sonra hidayet Cenab-ı Hak'dandır. - - - o O o - - - SADR-I AZAM'IN CEVABI PEK MUSIB Politişe Korespondans (Politische Correspondenz) gazetesine İstanbul'dan bildirildigine göre Rum Patriki geçen gün zat-ı hazret-i Sadr-ı A'zam nezdinde Bulgaristan'da vuku' bulan nümayişlere bir nihayet verilmesi içün şifahen ricada bulunmuş. Sadr-ı A'zam Ferid Paşa'nın cevaben demiş ki: "Rumlar Makedonya'da icra-yı şekavetde devam ettikçe Bulgaristan hükumeti nezdinde hiçbir güna teşebbüsatda bulunmak mümkün olmayacakdır." Sadr-ı A'zam Paşa'nın cevabı elbette musibdir. Yalnız bir şey eksiktir. O da Rum Patriki'ne şunu sormalıydı ki: "On seneden beri Girit'de Rum palikaryalarının dökdügü Müslüman kanını, o ma'sum kanlarının hesabını acaba kimden soralım?" - - - o O o - - - DAHİLİ İngiltere hükumetinin Viyana Sefareti Ateşemiliteri ve İngiliz Kralı'nın bacanakı Miralay Dokt'un(?) misafereten kaç günden beri Sofya'da idi. Müşarünileyh Sofya'daki devair-i askeriyeyi gezdigi gibi birçok talimat ve ifadat-ı askeriyede de bulunmuş. Şerefine verilen ziyafetde Bulgar- _______________________________ (1) Şura suresi 38. ayet (2) Ali İmran suresi 159. ayet (3) Maide suresi 51. ayet (4) hakkınca