HİDAYET CENAB-I HAK'DANDIR Halimiz acayibdir. Zavallı Müslümanlar cehalet ve gaflet içinde, nifak ve şikak ile daima mahva doğru yürüdügümüz, haksız yere ömr-ü tebah eyledigimiz halde ve felaketleri az çok hepimiz kendimize kader görüb anladığımız halde, her nedense dünyadan bihaber gibi yaşıyoruz. Başımızdan gelüb geçen felaketlere karşı, Allah'ın takdiridir, buna da eyvallah, buna da elhamdülillah diyüb, ne olduğumuzu, ne olacağımızı zerre kadar düşünmek istemiyoruz. Başımıza bir felaket gelir. Buna karşı elhamdülillah demek Allah'a zulm isnad etmek degil de nedir? Vakıa hayır ve şer cenab-ı Allah'ındır. Fakat cenab-ı Allah Levh-i Mahfuz'unda kulları hakkında zulme ta'alluk ider hiçbir takdirde bulunmamıştır. Bu hakikat cenab-ı Allah'ın zulümden münezzeh, erhamerrahimin olmak sıfatıyla Sabettir. Ne felaket, ne kötülük olursa olsun, mademki mikdarda yokdur, o kötülük kendi kusurumuzdan kendi gafletimizden başka bir sebebe ma'tuf olamaz. Dünyada insan ne ekerse onu biçer. Kötülük bulduğun, kötülük gördüğün ekseriya kendindendir. Mesrudatımızdan şu çıkar ki, bugün biz zavallı Müslümanların haib, perişan olmamıza sebeb Allah'ın takdiri degil, Ancak kendi gafletimiz, ahlakımıza tari olan fısk ve fesad asaridir. Bir fitnenin yedi mahalleye zararı olduğu umum nas lisanında meşhurdur. Bu söz boş degildir. Cemiyet-i İslamiye arasında tahaddüs eden ufak tefek fitne ve nifaklar degil midir ki, hukuk-u İslamın her gün bir suretle pazede-i nisyan ve tahkir olmasına sebeb-i müstakil oluyor? Aman ya Rabbi! Alem-i İslama bilinmez bu bela hangi menbadan, hangi menşe'den tari olub duruyor. Alem-i İslamın hangi cihetine, hangi kısmına baksak, mutlaka bir fitne, bir nifak eseri muhakkakdır. Bugün alem-i İslamın muktedası olan makam-ı Hilafet'i bir kere göz önüne getirelim. İstanbul'u, İstanbul'daki fitne ve fesadı; ondan sonra heva-yı nesimi içinde tevsi' ve inbisat üzere bulunan bir sada, bir ziya gibi, o fitne ve fesadın bütün mülhakata, civara sirayetini düşünmeli. Bu düşünce hakikaten akla hayret verir. Her nereye gidilse fesad ve cidal. Her kafadan bin ses çıkıyor. Bu seslerin içinden çıkmak, bu karanlık yollarda hakikati bulmak içün Diyojen'in fenerine ihtiyac var dinse, garib degildir. Koca bir millet-i Osmaniye'nin, koca bir Hilafet-i İslamiye'nin hürriyeti, haysiyet-i adliyesi, kanun-u esasisi, şura-yı ümmeti degil, ancak hakan-ı hazıranın gaflet ve hatasıyla mutlaka bizim fitne ve nifakımızla, bizim fısk ve fesadımızla mahv olduğunu söylemek, fikre dehşet ilkası içün kafidir. Hakan-ı hazır Abdülhamid Han-ı Sani hazretlerine, Meclis-i Meb'usan'ın nefs-i şahane içün muzır olduğunu ve bunun bir yoluyla lağvı, nefs-i şahane içün en selim bir tarik