21 Ağmıtos 1939 Pazartesi (ANADOLU) —— -— İSLÂM TARİHİ HZ. MUHAMM D YAZAN: MAYHAN Hazreti Muhammedin hicretin- den 2795 sene evvel idi. Bir yaz gü- hü.. Arabistan badiyeleri kesif, yakı- € bir güneş ışığı altında tutuşuyor gibiydi.. Çöllerin sonsuzluğunda hiç Bir ses, hiç bir hareket görülmüyor du.. İrili, ufaklı dağların satıhların- da kimseler yoktu.. O kadar sıcak ki, ince bir rüzgâr bile esmiyordu. Şimdiki Mekke şehrinin bulun- duğu yer: meşelerin karmakarışık Y yükselttikleri küçük bir orma- ha benziyordu.. (1) Biraz ötede badiye ağaçlarının teselsül edip gitti- ti görülüyordu. Bunların yanında da kızıl renkte, âdeta kızıl bir kum yı- ş::nı halinde bir tepe görülüyordu 2) Güneş, insafsız, amansız bir şe- kilde gök yüzünün tepesine dikilmiş ve sanki hiç ilerlemiyordu. Hactin: dağı ile Keda dağı; karşı karşıya kara kümeler halinde kor - unç bir manzara arzediyorlardı. Keda dağının eteklerinde, ağır, Yorgun adımlarla — ilerliyen üç kişi Börülüyordu: 'nde on iki yaşlarında sevimli, füzel bir çocuk. Arkasında, yüz yaşlarında, uzun boylu, nurani bir ihtiyar.. Daha arkal lâ da oldukça genç, gözleri ağlamak- fân kızarmış bir kadın. Bu çocuk, Hazreti İsmaildi ayak- n ile bazan koşuyor, bazan dura - ak arkasından gelen nurani ihtiya- İ — Baba, baba! Diye hitap ediyor ve önüne kattığı ön kadar keçi oğlağını gösteriyordu. Bu keçileri, yolda; Amalika kabile - üden bir çoban yermişti. Çocuğun hîî“—“-md.-. En arkada perişan, bakışlarla etrafın ıssızlığını dinliyen in da Hazreti İbrahimin zevcesi ;_— Hazreti İsmailin validesi Hâcer- M.. 4, ÖS yolcu arasında uzün bir süküt *Vresi geçiyordu. Hazreti - İbrahi- Min koltuğunun altında bir su ma- Tiye, kolunda hayıtlardan örülmüş E:ıepcı vardı. Artık işte, Keda dağ- nn tam dibinde idiler. k“HBZıcl İbrahim biraz durdu. Elini h_.lınnm üzerinde siper ederek etra Baktı: Kimse yok.. Vahşi bir man- v.):: gözlere dehşet ve haşyet vere- Ki Şekilde uzayıp gidiyordu. Karşı- Hn dağında; meşe ormanlığı- © insan ayağı değmemiş aralıkla- İDAA, ta ötedeki bakır rengi tepeler h'Yı tan, insan oğlundan hiç bir Nene gözükmüyordu. Sicak ve aydınlık dolu semadan üş bile geçmiyordu. reti İbrahim ruhan mücadele yordu. Düşünceliydi. İri gözle- ,f:ıimde. düşüncesinin ağır ve n bulanıklığı vardı. kilttada durdü. Evvelâ çocuğuna ş,h:: İçi hassas bir baba şefkatiyle ordu. Ş&zr de durmuştu: ' olacaktı? Zevci Hazreti İbra- İiş SOcuğu ile beraber kendisini bu Kü yaban muhitinde bırakıp dö- H.&miydi)._ Ö reti İbrahim; bu gidişte ve bu Wn Ha bir endişe seziyor, babası - V.y Yanıma - sokuluyordu. — İhtiyar H Bümber, kolunda ve koltuğunda *Yayı yere koydu? 'g; Ya Hâcer -dedi-. Al şu matra Diç.Su hurmaları ve şu unu.. &, Zevcinin uzattığı oşyayı aldı »,:hYı. İbrakim! Ne oluyor, artık Yör muyuz?. * Sük yavru; nazarlarını karşıki h /& tevcih etmişti. Hazreti İbra- Rözlerini kapadı.. Kirpiklerine whlen göz yaşlarını, gene içine "ıq. Titriyen elini kaldırdı. Par- " kaldırdı. Ve karısına cevap Ş N,“:; Hâcer! Şu noktayı görüyor! W.'B;('*lriıı gözleri; zevcinin işaret | lıh'h'm dikildi: kum yığınını gösteriyordu: — İşte burada bir çardak kurarak, yavrumuzla beraber oturacaksın..|geldi. Allahın şefkat ve himayesinde,|ları pek fazla tekemmül etmemiş o- Ne yapalım takdiriülâhi böyledir, bo- yun eğmek lâzım. Hazreti İbrahim, bu sözlerden son ra, oğlunu kucağına alıp göz yaşları içinde öptü ve kokladı. göğsüne basıp alnına şefik bir buse kondurdu. Ve y rek; dön i, geldiği yere çevire deve çarığını hışıldata hışıldata Hâcer, olduğu yere yığılmış, yav- rüsu kucağında, ağlıyordu. Bir aralık etrafına bakı Bu tenha; meçhul ve vahşi muhit te, küçük bir yavru ile ne yapabilir di? Nerede sığınır, nasıl vakit geçi rirdi! Hazreti İbrahimin gölgesi, yavaş yavaş dağın eteğinde uzaklasıp gid yordu. Hâcer yerinden fırladı. Oğlu- nu bağrına basarak bu gölgenin ar- kasından koşmağa başladı. Sesinin çıktığı kadar, acı ve nevmit haykı - rışlariyle bağırıyordu. — Yaasaa İbrahim!... Yaaa İbra- himt.. Duur gitmel. Allah gitme Hâcerin ayakları, arasıra, sendeli- yordu. Çünkü geçtiği, bastığı yer, insan eliyle açılmış bir yol değil Taşlar dikenler, çalılıklarla dolu idi. İlerideki uzun boylu hayalet, kay- bolmak üzereydi. Genç valde; canhıraş feryatlarla sağ kolunu ona doğru kaldırmıştı. Hâlâ koşuyordu: aşkına — Yaaaa İbrahim!. Beni çocuğum la beraber kitne bıraktın?. Beni bu ıssız diyarda nasıl bırakıp dönüyor- sun!. Yapmal.. Yaoaa İbrahim!, Taşlar ve topraklar, iyice kızış - M Dür diyordu. Bu feryada, ilerideki gölge- de ne bir işaret, ne de bir ses cevap veriyordu. Hazreti İbrahim gidiyor, Hâcer koşuyordu. Böylece epeyce gittiler. Artık dağın yamacına çıkılacaktı. İhtiyar Peygamber 'durdu. Çehre- sinde ilâhi bir sükünet vardı. İstıra bi dağılmıştı. Cenabihakkın; bü ya- ban yerde bıraktığı zevce ve çocuğu- nu koruyacağından emindi. Hâcer yaklaşıyor. Ve ağlıyarak bağırıyor - du; — Korkuyorum ya İbrahim?. Bi- zi kime bırakıyorsun? Artık kargı karşıya gelmişlerdi İhtiyar Peygamber şehadet parma- ğını kaldırarak semayı gösterdi — Ya Hâcerl. Ben sizi Allaha e- &<e —— Föster'in düğü Pa Danzigde Förster pazar davetliler huzuründa resmi bir lisan- la konuştu. Förster Polonyaya karşı cevaplarını dört noktada toplamak- tadir: 1 — Polonya Danzige karşı harp etmek istiyor. Diyor. Halbuki Polonya statükonun de- vamını istiyor. Statüko harp değilk dir. 2 2 — Dağzig'ahalisi asabını- boz- mamalıdır. Diyor, Alâ, o halde kimse onun asabını bozmamalıdır. 3 — Danzig her türlü taarruza kar şı hazırdır. Diyor. Danzig eğer paktlarına sadık ka- lırsa, taarruzdan korkmamalıdır. 4 — Danzigin arkasında büyük Almanya vardır. Diyor. Polonyanın arkasında da Avrupa Hâceri de|, .|kati kabardı. Gözleri doldu.. Ellerini ü dört nokta |manet ettim, Bu cevap; cenabı Hâcer için kâfi burada ebediyen yapayalnız kalsa gene korkmıyacaktı. — Eğer -dedi- böyle ilâhi bir va - hiy varsa bu bize kâfidir. Hazreti İbrahim, ilerliyor, Hâcer de hiç şikâyet etmeden gözlerini si- lerek ihtiyar zevcinin arkasından bakıyordu. Hazreti İbrahim artık Hâcerin na- zarlarından uzaklaşmıştı Yılanların fısıldaştığı — çalılıkların aralarından sıyrıla, sıyrıla dağın te - besine kadar çıktı Gözlerini arkaya çevirdi: Vâdide, aşağıda beyaz bir nokta vardı: Bü nokta, ayaklarına kadar uza 1 beyaz gömeleğiyle hâlâ dalgın, dalkin dağı seyreden Hâcerdi. Biraz ötede, bir keçi kümesi var - dı.. Çocuğu göremiyordu. Hazreti İbrahimin beyninin içinde büyük bir acı doğdu. Çünkü, gördüğü dehşetliydi.. Zevcesini ve çocuğunu bıraktığı bu. yer; hakikaten kor kunçtu, hakikaten ürperilecek ve aklı durduracak kadar tenha ve issız dı.. Ruhunda babalık ve zevçlik şef- manzara çok semaya açarak! — Yârabbi, dedi, zürriyetimi nez. dinde bir vâdide bıraktım. Onları sana emanet ettim.. Uzak- larda yaşıyan insanların kalbine il -| ham ver ki burayı bir ziyaretgâh itti- haz etsinler. Her zaman buraya gel- meğe mecbur kalsınlar.. Yârabbi, yârabbi! Bu mevkie gelecek ve gelmiş hal- ka erzak ihsan et. Bu vahşi diyarı bir meyvezar, bir gülzar eyle de kulların getmdeere İbrahim duasını bitirdik- daha arkasına bakma- dan dağın zirvesinden diğer vadiye doğru inmeğe başladı.. Hazreti ten sonra b Artık Hâcer yalnız kalmıştı. Beş on keçi.. Dağ, taş. Küçük bir meşe ormanı.. Ve güneş.. Başka bir şey yok.. Gece, kimbilir ne kadar korkunç geçecekti?.. Göz- leri, zevcinin işaret ettiği kızıl renkli kum kabarcığından ayrılamıyordu: Ne bilsin ki, bir gün, burada bü yük bir din doğacaktı? — Devam edecek — l-VIin 'atülmekke (S.96) () Kâbei muazzamanın -bulunduğu yer (2) ileri sür- meğe azmetmiş İngiltere, Fransa ve| onun müttefikleri vardır. Herkese verir telkini Bütün bu dilekleri kati olmadığın- dan Förster nihayet diyor ki: | — Milletler kendi mukadderatları- nı kendileri tayin etmeleri prensibine dayanarak, Danzigliler Almanyaya iltihak etmek istiyorlar. | | Fakat önbeş marttanberi Avru- | bada bir tek devlet vardır ki, bu |kı iddia edemez. Bu devlet, o gün İBohemyayı işgal eden devlettir. Hitler tehlikeleri hesap ediyor Nihayet Försterin nutku her şeyi olduğu sekilde bırakmaktadır. Diyor ki: — Bizim Hitlerin istenilen zaman- da en doğruyu yapacağına kâmil ka- naatimiz vardır. Yalnız bu <istenilen» zamanın ne zaman olduğunu söylemiyor. Şüp- .İmeldir. Askerler ayrıca hem iyi ta- dır. |Fon Ribbentrop ve Kunt Ciano. Kızıl ordunun Kuvveti Taymisin Moskova muhabiri bil- diriyor: Mareşal Voroşilofun kumandası altında bulunan Rus kızıl - ordusu müthiş bir kuvvet teşkil etmektedir. Sulh zamanında iki milyonu bulan bu ordu 100 piyade tümeninden mü- rekkeptir. Ve içinde otuz süvari tü- meni de vardır. Yolları ve demiryol: lan, bilhassa Asyadaki sınırları çöl- lerde ve steplerde ve dağlarda bulu- nan bir memleket için bu süvari| kuvvetinin pek büyük bir ehemmi- yeti vardır. Seferberliğini tamamlayınca Rus- ya dört milyon eskeri silâh altına ça gırabilir. Mecburi askerlik hizmeti sene sürdüğü için bu mı:mîı-k_ı'hn 12 milyon kişilik bir, ihtiyat kuv vardır. Şu halde ber hangi bir Rusya için asker eksikliği mevzuu| sahis olamaz. Eksperlerin en son tetkikleri gös- termiştir ki, kızıl ordu. techizat ve silâh bakımından da gayet mükem 2 rpte| lim görmüs, hem de cesur kimseler-| dir. Son zamanlarda yapılan bir takım 'asfiyeler ordu mensuplarının mem- lekete sadakat mecburiyetini artır- mıştır. Yirmi beş sene öncesine nisbetle memleketin askert kuvveti ziyade- siyle artmıştır. Artık aşker okuyup yazmadan da mahrum değildir. Sov- yet Rusyanın bir çok yerlerinde açıl-| miaş olan fabrikalar harp malzem: yapmaktadır. Bugünkü rusya Çarlık usyasının garbındaki müttefikle rinden satın almak mecburiyetinde bulunduğu bir çok silâh ve malze- meleri kendi memleketinde yapabil- mek kudretini ihraz etmiştir. Bundan başka harp ihtiyaçlarının| başlıcası olan petrol de Rusyada mebzulen nievcuddüur. Meşhur Bakü rol kuyularından başka Vaolga ile Ural arasında zengin kuyular var- dır ki, günde 6 bin ton istihsal eder- ler. Bundan başka İran ve İrak gibi matrnlan ganmin AMAANAN a Mar, Hududlarda beton istihkâmlar vü- cude getirilmesi de ihmal edilmemiş tir. —H Sinir hastalıkları mütehassısı Doktor 'smailZiya Tregu. Memleket bastahanesi Emrazı| akliye ve eski asabiye mütehassısı Dr. İsmail Ziya Tregul İkincibey- İsokağında 25 Numaralı hususi mua- yenehanesi, n Tereddüd ediyor: Sinir harbine ge lince, evet bunu yaptı. -|histan aleyhtarlığı Avrupa (SAHİPE £ dahili bir harp geçiriyor! ı Yazan: Pier Danzig şehrind İsviçreliler, umumi harpte, Fran- sızların Akdeniz üzerinde bulunan Set limanını erzak ve müh'mmat id- hal etmek için kullandılar. Fakat hiç bir zaman bu limanı İsviçreye il- hak etmeğe kalkmadılar. İsviçre, bu şehiri kullanırken, hem kendisinin, hem de Setliler'n İstifade etmesini düşündü. Fakat dil, kültür ve zevk itiba- riyle Alman şehri olan Danzig, na- sıl oluyor da Lehistanın servetini çek iği, onun iki limanından ve ake'ğe- den biris; olduğu halde Lehista- nin bir limanı olarak kabul edilmi- yor? Danzig şehri bunu iyi bilmeli- dir. Halbuki, Danziz bütün gün Le- yapıyor. Sebeb)| de malüm: Danzig şehri Baltık üze- rinde Lehistanın bir tek şehri iken| Lehliler biraz ötede Gdyn'a limanını tesis ettiler. Bu aleyhtarlık tâ o za- mandan başlar. Bu yeni liman bu- gün Danzige rakip olmuştur. No de olsa Danzigin şikâyet et- mekte hakkı yoktur. 34 milyonluk bir kütleye bu iki Iiman çok değildir. Danzigliler bunu niçin anlamak ir- temiyorlar? Danziglilere bu hakikati anlatması icin Berl'n nicin zarlanmı. yor? Burası bir Alıman şehri fakat bir Leh limanı olamaz mı? Danziğ için söylediklerim, Baltık denizi üzerinde — Litvanyanın tabii | limanı olan Memel için de varittir. Bu liman sönmek mi istiyor? Litvan- | yalılar Memelden bir kere 'stihza ve yuha ile kovulduktan sonra istihsal- lerini getirip de tekrar bu şehirde sa- tabilecek mi? Bunun için Memelin biraz ş'maline Litvanyalılar da yeni bir liman kuracaklardır. Anvors ve Roterdam Imanları hem — Fransaya, hem Almanyaya karşı düşman mua- ji melesi yaptıkları için, bugün bu li- manların Holanda — ve Belçikadaki hinterlandları çok azalmıştır. Ben öyle anlıyorum ki, nasyona- Sadece harbe gelince, Londranın ve Parisin silâhlanması karşısında onun bütün tehlikelerini tartıyor. Italya ve Danzig Ş$imdi iki adam daha Salzburgda bu tehlikeleri tartmaktadır. Mösyö Öyle geliyor ki, çikarıları tebliğle-| re rağmen Duçeyi, büyük manevra- lardan sonra yapılan geçit resminde | ştirakten meneden şey Danzig — va ziyetidir. O Romada vaziyeti dinle- mek için kalmıştır. Giornale d'İtalia vasıtasiyle «İtal. ya Danzig için harp edecek!» demiş- Fakat bizzat kendi son defa <«Avurupada bugün hiç bir mesele harbe değmez!> diye ilân etmiştir. Çorap sötüğ: Sade Danzig'bütün Avrupanın can alacak noktası değildir. Führer Macaristan üzerinde ağır basıyor ve Macaristan da tamamiyle inkiyat etmiş değildir. Naip Horti, Hitleri kabulden im- tina etmiştir. Çünkü Hitler 10 bin Alman polisiriin rtefakatinde gelmek istemiştir, Horti daktor Lajosun «Almanya harbi kazanamaz» ismin- deki kitabının neşrini menetmemiş- tir. Ve bu kitap, kapalı zarf içinde bir çok Macar memurlarına gönde- rilmiştir. Eskiden Polonyanın dostu oldu- ğu kadar Macaristanın hâmisi olan İtalya, Führere hoş görünmek için biribiri arkasından bütün rabıtaları- Peygamber o kızıl renklilda her türlü şiddet hareketini menet- hesiz bunu Möayö Hitler de bilmi -|mı bozacak mı ? Fet siyaset Danzige ve Memele zorla l ettirilmiştir. Bu şiddetli ve ezi- iyaset'n mânası şudur: Almanya koridorla beraber Gdynia limanını da ilhak edecektir; maksadı da Le- istana ve Litvanyaya Alman liman- alrtadanbaşka ticaret yaptırmamak- tır: — Ya bize ticaret eşyi ni'z, yahud ölürsünüz!.... Bu usul bir faraziyedir; on se- kizinci asırda İngilizlerin ve İspan- yolların tatbik ettikleri bir usuldür. O zaman zengin kalabalık ve olduk-| ça medenileşm'ş müstemlekelere İn- gilizler ve İspanyollar Metropoldan başka bir yerle ticaret yapmağa mü- saade etmezlerdi. Fakat bu usul, Ye- ni İngilterenin ziyaı ve İspanyol im- paratorluğunun harabisiyle beraber nihayete ermiştir. İtalya, bir zaman için Triyestede, | Almanyanın Danzig ve Memelde | tatbik etmek istediği siyaset; takip | etti. Triyesteyi bir İtalyan şehri, fa- kat ayni zamanda Avusturyanın ve Macaristanın bir limanı haline koy- | mak istedi. Vaktaki Almanya Avus- turyayı İ İtalya artık Triyos- | teyi Almanyaya liman olarak kullan- sın diye bırakmadı. Triyeste tabii bir Alman limanıdır. Fakat Almanlar burasını liman olarak kullanacakları yerde, tam sulh ve sükün içinde bir gün bir Alman şehr; haline getirive- rirler, diye İtalya korktu. Yoksa Almanlar da, Danz'gi öyle yapacaklarından mı korkuyorlar? Fakat Lehistanın İktı- sadi vaziyeti Almanyayı korkutacak derecede değildir. Olsa bile, Lehlile. rin Gdynia limanları var, Lehistanın | İ | | | üeveresaaİpÖeerereresrsn eei senscR AA a. ye Dominidue en bir manzı | — Hülâsa, Almanya Lehistana 1 ,zarar vermeden, Danzi, manı yapmaktansa onu tercih edecektir. Keza İtalya da, T İyesteyi bir Alman limanı yapma tansa, onun ticari ve iktısadi hay tını söndürmeyi tercih etti. Ve bu da Almanyayı sıkıntıya soküup 16 madığını düşünmedi b'le. Almany Baltık deniziyle alâkasının kesili ini görünce kendisine lâzım oli limanları aşağı Tunada aramak me buriyetinde kaldı. Almanlar, Triyestede olması istedikleri şeyin Danzigde olmasn emiyorlar. Bu delilik değil de ni dir? Sonra, Selânik limanınmı 2 yetini herkes biliyor. Herkes biliyr kiSelânik, Yugoslavya için hakiki b mabreçtir. Halbuki Yugoslavya, Sı lânikte modera büyük bir İlman yı ratmak istemiyor, Sonra bir mesele daha var. Tun ile Ren nehri Karadeniz; şimal den z'ne bağlıyacak bir kanalia birleşmi vaziyettedir. Bu su yolu Almanya zın mıdir? Değildir. Evec bir parçı Alınanyanın, fakat bir parça da Ra manya, Bulgaristan, Marariatan. F Tandanındır. Hattâ madem ki nehri Möz ve Esko nehirleriyle bi leşmiştir, Tuna - Ren su yolu biraş da Belçikanındır. Hattâ bu kanal bil parça da Türk ve Rusundur: Kar, der döküldüğüne göre... İngili; lerin de bu yolla alâkaları vardi yani bu kanalın her iki ucunda İng lizler ticaret yapıyorlar. Halbuki A manya ne istiyor biliyor musunuz Tunayı, daha iyi; söyliyelim, Tuna Ren kanalını bir Alman nehri ya, mak istiyor! Köle olmak istemiye en milletin elinden bu uzun kana nasıl koparıp alabilir? Avrupalılar, bir nevi aşırı mill yetçil'k hastalığına tutulmuş, nerı de ise ölüyorlar. İnsaniyet hissine yakın olan A rupa yarım adası hissinden uzaklaş yorlar. Düşünmüyorlar ki milli bi liman ecnebi ticareti ile daha ço' zenginleşir. Halbuki yabancı bir | man milli ticaretle daha az refah b lur. Avrupalılar orta çağda dilletlej arasında daha iyi ticaret yapıldığın pazarların serbest olduğunu unut! yorlar. Ticaret eşyası ve sermaye müb delesi, insanların serbest serbest mı haceretleri, fikirlerin hür olarak mi dahalesi gibi tabii müdahalelere ka: g1 korkunç bir. mücadele açan A manyadır. Almanya kaybettiklerini farkında de ğil. Öteki Avrupa de letleri de bunu farketmiyorlar. A: rupa milletleri, Almanya başta mak üzere, birbirine tutunarak rüyen ve nihayet hepsi birden a; çukura yuvarlanan âmalar gibi, bi birine tutunarak körü körüne ilerl yorlar. Baktroyaoalog Zühç_ü Ergin ve anire tahlilleri yapılır. Müracaat yeri: İlnci beyler sokak No. 25 Telefon: 3869 Köylü eşyası Sümerbank yerli mallar Paza rında ucuz fiatle satılmaktadır. — ——— — —