8 TEMMUZ 19389 CUMARTESİ Bu malikâne küçük bir kale gibidir. Fakat, fakat ben, senin evhamlan- dığın şekilde, meselelerin büyüyüp alevleneceğine hiç te kani değilim. Çünkü evvelâ kızın babası ile mut:; bıkız. O, mühiti tenha bırakacaktır. Hâdise duyuluncaya kadar, biz kö; den çok uzaklaşmış olacağız. Ve |: mizi bile bulamıyacaklar. alâhaddin, Süleymanın sö tiz — Ah be Süleyman, ah, dinlemiyor- ki,. Nureddini ben tanırım. Yıldı- , kasırza gibi bir gençtir. Ona kâin, ersen, biz bu hâdise karşısın- da atıl kalmıyacaktır. Şunu kabul et-) melisin ki, bunu yapmakla, hayatının herhangi bir saatinde bıçaklanacak veya kurşunla delik deşik edilecek- sin., Çünkü sen Lâtifeyi kaçırmakla onü vürmüş olüyorsun. — Nüreddin affetmez. —Fakat maksadın ne Salâhaddin? — Sana bir bedevinin ahvali rul sini anlatıyorum. Hem bu bedevi, Nureddin gibi bir insandır. Süleyman, sırtını arkadaşına çe- virdi: — Anlaşıldı Salâhaddin, peki dos- peki., Ben de bu işi kendi bi gıma görürüm.. Salâhaddin yerinden kalktı: — Hayır, bersberiz. Ben sözümü n bilirim., Vazifem seni ikaz Bunu yaptığım için, netice ne olursa olsun, vicdanen müsteri- him.. Süleyman geriye döndü ve kolları- m açtı: — Gel Salâhaddin, gel kucaklıya- yım seni, Dedi ve sarmaşarak öpüştüler.. — Şimdi? — Hareket salı günü değil mi? — Eveti. — Şu halde, şimdilik Allahatsmar. .. Benim görülecek bazı işlerim ümü kes- Balod — istasyonuna gece indiler. Süleyman, Salâhaddine, — Ben sana söylemedim mi, de- di. Bak, etrafta kimsecikler yök, biz! ne gören olacak, ne de tanıyan.. — Evet, İyi etmişiz. Süleyman, başını çevirip üçüncü mevki vagonlara doğru baktı. Ora- daki — kompartimandan birinde de dudaklarının ucunda sigaralarını çe- kiştiren üç kişi inmişti, Bunlar, hakikaten cehrelerine ba- kılinca, mahiyetleri kolaylıkla anla- şılacak olan üç — hayduttu. Üçü de korkunç ve seri bakışlarla etrafı t kik ediyorlardı. Birisinin kulağı ya- Tımdı. Diğerinin çenesinin altında derin bir yara vardı. Süleyman, etrafa bir göz daha fır- lattı: — Evet, kimseler yok, Diye mırıldandı. Halbuki bir tek Böz, tâ uzaktaki bir ağacın arkasın- dan kapanıp açılmış Ve heyecanla Darlamıştı. Bu tek gözün sahibi malümdu: Kör Fellâh Mehmed Ali. Her treni beklemişti. Eline geçir- ipin, öbür ucunu dâ Mutlaka Tp çekmek istiyordu. Bu işin için- de konülel içen servet ve Fadel Va Süleyman sordu: — Atlar nerede Salâhaddin? — Biraz ileride.. İki daika kadar Yürüyeceğizi. — Acele edelim.. — “Yatsı namazı Yaklaşıyor.. Onlar, tenha yollardan köye doğ- Tü uzaklaşırlarken, Mehmed Ali de, Başka bir atla, öye geldi. Ahmed Hayrın evinin ol- Uğu yerden şarkı, def, zil, Ut ses- *ri geliyordu. çör Güfe, gelinlik elbiselerinin içinde Ü Prensesi gibi kurulmuştu. vırı;âı:' Ahmed Hayrın evi, âdeta h öl Yıldızı Nakleden: *& AŞ Halk, şaşkın bir halde sokağa dö- külüyordu. Bunların çoğu Ahmed Hayrın evine doğru koşuyorlardı mek için bütün köy kızları toplanmış- lar, yemekler pişiril: okunmuş, gece vakti de eğlencelere başlanmıştı.. Kapı aralıktı ve lanlıkta büyük bir mişlerdi. Halkanın orta ve etrafında meşaleler yanıyordu. tü ilerideki bir kö- Kur'anlar etliler, mey alka teşkil et göründüler.. Beş atlı yaklaştılar ve inanılmaz bir süratle atlarından sıçradılar. Kısa bir f dama oldu. Sonra rüzgür gibi içe daldılar ve bağırdılar — Kımıldamayın vürürüz, Süleyman, on adım ileride duran Lâtifeye doğru sıçradı ve genç kızı, yerinden fırlamak isterken kuvvetli kolları ile yakaladı. Ahmed Hayr da kapının arkastm- da bulunuyordu. Ve haydu! biri, tabancasını ihtiyar — bedev göğsüne dayamışt Kimse ses çıkaramıyordu. — Salâ- hadin sıçradı ve hemen Lâtifenin ağ- zını bağladı. Gene ayni stiratle atla- rına bindiler, Ve birdenbire köyün Halk, şaşkın bir halde sokağa dö- ordu — bunların çoğu Ahmed ın evine doğru koşuyorlardı; — Ne var, ne oluyor? — Lâtiteyi kaçırdılar. Lâtifeyi ahp götürdüler.. t bu koşuşanlar, daha ziya- r, kadınlar ve çocuklardı çleri, namaza durmuş- Beş silâhlı, h. Çığlıkları duyuyor, fakat yer- miyorlardı şti. Nureddin cami kapı- d Ali yak- arasınd. M arkadaşlarını: sindan çıkarken, laştı: — Nureddin, uyuma, toparlan, ni- şanlını kaçırdılar.. Nureddin, ona fena bir söz söyle- meği doğru bulmadı. Bu genç, hakika ten yakışıklıca, uzun boylu, geniş o- muzlu, çatık kaşlı bi rgel — İlâhi Mehmed Ali - dedi - bere- ket ki kızın yok. Çünkü kızın olsay- dı.. Hiç kimse kalkıp ta kaçırmazdı. Çünkü mutlaka suratı sana benzer- di.. Mehmed Ali acı acı güldü: — Sana sğylemiyorum, deminki içinden koskin, acı çığlıklar yüksel- Kardeş çığlıkları duymadın mı? — Devam edecek — roOl İran'da demiryolu faaliyeti Birkaç gün önc daha küşat Son hattın açılışında Millet Mecli 8. M. İ. Şahinşah Riza Pehlevini İranda iş başına geldiği gündenbe: giriştiği ve başardığı işlerden, mem- lekete ve millete yaptığı sayısız bü- yük hizmetlerin en mühimlerinden ri, memleketi demir ağlarla örmek meselesidir. Hazer denizini İran kör fezine bağlıyan ve İranı şimalden ce- nuba kateden Trans İraniyen —adlı (1400) bi ndört yüz kilometrelik bü. yük demiryolu bundan bir müddet önce biterek resmi küşadı iera edil- *İmiş ve bu haberi sütunlarımızda ver miştik. Bu demiryolunun hita: Şahinşah Tahrandan Horasana, Tah- randan Şiraza ve Tahrandan Tebrize uzatılacak demiryollarının inşasına başlanmasını emretmiş ve bu direk- tif üzerine Tahrandan Tibrize ol hattın keşif, harita, tesviyei tural resmi yapıldı e yeni bir hattın eĞ Reisi ile Başvekil ve diğer zevat... lan kısmının inşası yetmiş dört mil- yon reyal (altı milyon türk lirasına) mal olmuştur. Açılış töreninde başvekil, millet mee i|lisi reisi, yollar vezir vekili ve me - buslar, askeri ve sivil birçok ileri ge- len memurlar hazır bulunmuş ve yol- 'hır vezir; vekilinin nutkunu mütı kip başvekil 8. M. İ. büyük Şahinşah |İnamına hattı açmıştır. ' Bu vesile İle şunu da kaydetme - den geçemeyiz ki biz Türkler kardeş İranda vücuda gelen her bir terakki| YARDIM EN BÜYÜK VİCDAN ZEVKİDİR! Yurd yavruları, Okuduğunuz kitapları çocuk esir- geme kurumuna verirseniz yeni yıl- Bir kanserli Fikirlerini Anlatıyor! Afrika yerlilerinin hayatına dair yazılan eserler ve makaleler ne ka dar çoğalırsa çoğalsın, bunun fay. dası gün geçtikçe ziyadeleşecek ve henüiz bükir olan bir çok ahlâk ve âdetler yeniden keşfe zibi gö- İrünecektir. Yanımda genç dokt olduğu halde Merakeş pazarlarında geziyorum Bu pazarlar, binlerce be- devinin sokak orta karmakarışık satış mahallı malların ti çağrışmaları nok- ler. satıcıların bi tasından ha Dar bir r. kadaşım bana terdi; ve, — İşte, dedi; mütetayyiplerden birisi lcrayı san'at ediyur. — Hükümet, bu adamları tabib- lik yapmaktan menetmiyor mu? — Hayır... Hükümet onların hür- tine karışmamakla beraber, ba- ori dendan geçe çük bir çadır gös- rdan biri tarsın zavallı hasta Mes'eleyi anlatmıştım. Bütün ümit- ler, benden evvel hastaya çağrılan iyerli mütetayyipe bağlanmıştı. Çantamı hazırlayıp da odadan çı- kacağım bir sırada el'an sükünetini muhafaza eden yerli hekime yaklaş- zan tehlikeli bir surette tedavi tar- z1 takip edenleri derhal yakalıyor. Maamafih bunların içinde muvaffak olanlar da çoktur. — Cahil bir adamm tıb sahasın- da muvaffakıyet göstermesi inanıl- mıyacak bir hâdisedir. — Böyle söylemeyiniz! Yarı ho- ca, yarı sihirbaz ve büğücü olan mü- tetayyibler, eedaddan kalan pratik tedavi usulleriyle bize dahi meydan okuyarak en ağır hastaları tedavi et. mektedirler. Her sözlerinin başında (Allah bi- lirt), (Allah kadiri küldür), (Ancak necat Allahtan gelir!) diyen bu zat- lara, halk bizden daha çok iltifat eder. — Mütetayyiplerden dostlarınız var mıdır? — Çok! . Bir zamanlar onların ,|tedavi tarzları üzerinde tedkikat bile yapmıştım. Şunu da size söyliyeyim mütetayyiplerin torbalarındaki lar, kurunu vüstadan kalma bil- gilerle yapılmış şeylerdir. Bunların içinde çok işe yarıyan nebati kökler yahud mayiler bulunduğu gibi, hiç bil yaramıyan ve tamamen saçma olan mevad da mevcuddur. Ancak bütün bu tedavi tarzını topyekün ih- mal etmek doğru değildir. Ben, Af- kikıdl öyle hâdiselerle karşılaştım M — Meselâ, bu hâdiselerden biri- Sini lütfen bana anlatsanız... — Maalmemnuniye dostum. Bir zamanlar, Meknes kasabasında bu- lanurken ağır bir hastanın başına Çağırıldım Hasta, on dört yaşlarında güzel bir çocuktu. Onun fiyevrisi fazla ve yarası tehlikeliydi. Derhal çantamdan çıkardığım fletlerimle hastanın yarasını delmek ve bu süretle hem onün çektiği acıyı dindirmek, hem de yüzde on bir ümit- le kendisini ölümden kurtarmak is-) tedim. Benim, cerrahi iğnelerle meşgul olduğumu gören hastanın annesi sü-| ratle oğlunun üzerine atılı — Hayır, hayır! Diye bağırdı. kat'iyyen oğluma elinizi dokunmayı- nız! Anneye, tehlikenin yakm bulun- daleserinden büyük haz duymaktayız.|duğunu ve eğer tıb âleminin emrettiği bu tedavi yapılırsa belki de oğlunun ölümden kurtulacağını ısrarla anlat- tım. O sırada gözlerim, odanın bir kö- şesinde çömelerek oturan bir adamı tesadüf etti. Odadaki hısım akraba ye gibi ameliyelerine ve Tahrandan |da kitap alamıyacak arkadaşlarınıza|da istimdadlı nazarlarla bu adama Horasana olan hattın ise rmsar ve Germsardan Semnana ka - dar olan iki yüz elli kilometrelik ka tir, Onbeş ayda biten işbu hatta oniki istaayon vardır. Beş saatte — gidilen Oynamıştı. Lâtifeyi giydir-'bu hattın Germsardan Sernana 0- | ğer bir kısa yoldan | başlanmıştı. Bu hattın Tahrandan Ge|ki tatmiş olursunuz. dar kısmı biterek işletmeğe açılmış- | || . Hastalarını 11,30 dan bir kadar Beyler sokağında Aheak| matbaası yanında kabul edar. İnşasına |yardım etmiş ve küçüklükte bu zev- | bakıyorlardı. 'Yanımda görüşülen şu muhavere- yi dikkatle dinledim: — «Hastamızı iyi edecek yalnız © dur.» — «Bvet, onun ilâçlarından başka hiç bir ilâç yavrumuza kâr etmiye- cektir.» — «Kendisine yalvaralım! Kur-! tım; ve, — Çocuk, ihtimal ki yarın öle- cektir. Dedim. Mütetayyip, burnozunun İçinde kımıldayarak gözlerini bana çevirdi; ve mütevekkil bir sesle, — İhtimal, diye mırıldandı. Ve derhal ilâve etti: (Büyük olan ancak cenabı haktır.) Derin bir teessür içinde hastanın yanından ayrıldım. Bu vak'anın Üze- rinden Üç gün geçmişti. Başka bir hastaya gitmek dola- yısiyle ayni mahalleden İlerlerken, hasta çocuğun evinin önünde dur- dum; ve kapıyı çaldım. Kapı açıldı Ve merdivenin Başında çocuğun “nnesi göründü. O, gülüyordu. Acaba anne, aklını mı mişti? Aramızda, sür'atle şu muhavere geçti: — Hastanız ne oldu? — İyileşti! — Nasil, iyileşti mi? — Evet. o gün odada gördüğü. nüz yerli hekim, oğlumu üç gün için- de tedavi etti. Şimdi oğlum, pazara çıktı. Hakikaten şaşırmıştım. Mütetay- yip, hangi ilâçlarla ve ne gibi tedavi rzlariyle ölüme mahküm bulunan bir hastayı mezardan gerisin geriye gevirmişti! İşte ben bu mes'eleyi bir türlü halledememiştim... Bir şarlatanlık 'Tam bir saatdanberi pazarda do- laşıyorduk. Nihayet, rahatça bir kah. veye yerleşip de soğuk bir şerbet tikten sonra, dostum gene anlatmıy başladı: — Yalnız şunu tasrih edeyim ki, demin söylediğim hâdise fevkalâde- den vukubulmuş bir vak'adır. Size ikinci bir vak'a daha anlatayım; o za- man göreceksiniz ki Afrika yerlileri içinde mütetayyiplik yapanların ara- sında birçok şarlatanlar da vardır. Bir gün Mühâammed Abdullah adında kanserli bir zenginin muaye- nesine gitmiştim. Kanser, zavallı ada- mi müdhiş bir surette tahrip etmek- teydi. Hastaya yapılan bütün ameli- yatlar ve mütenevvi tedaviler seme- resiz kalmıştı. Muhammed Abdullahı inceden ceye Muayene ederken o bana biraz da memnun olarak, Kurdlar alınıyor! İyileşiyorum! Dedi, Hastaya, — Ne kurdları bunlar? Diye sordum. — Vücudumdan çıkan kurdlar! — Kim çıkarıyor kurdları? Hasta, tam bir itminan içinde yer. li bir mütetayyibin İsmini bize söy- ledi. kaybet- Yerli halk arasında ga- rip tedavi tarzları Sağda: Merakeş halkından bir tip solda: iki hasta tipi. $ Derhal harekete geçmek lüzumu- nu duydüm. — ©, bizim önümüzde kurd çıkarabilir mi? Dedim. — Evet derhal çıkarır. sizden kurdlarını çıkarsın ! Hasta hizmetçisine birşeyler em- retti. Ben on dakika sonra uzun boylu bir yerli hastanın baş ucuna geldi ve sonra yarayı açarak oradan bir ucu ağzında bulunan cam tüple birşeyler emmiye başladı Bu manzara cidden ciydi. Neden sonra bay mütetayyip, tü- pü yaranın üstünden çekerek küçük bir bardağın içine onu güzelce üfle- di, Bir de ne görelim!... Uzun bir kurd, bardağın üstünde dolaşıyordu. Harikulâde deği! mi? Evet amma, cür'etkâr şarlat; nin evvelce dilinin altında sakladığı kurdu nası) bir el çabukluğu ile tü- pün derununda tuttuğu ve sonra onu yaradan ayırıyormuş gibi vaş bardağın Üstüne geti miş olaanız, herhalde sizin de bizim gibi asabiyete kapılacağınızı sanı- rim. Fransa hükümeti buralarda tıbbi faaliyetlerini gün geçtikce daha çok ziyadeleştirmekte ve halkın muzir görenekleriyle mücadele etmektedir. *kk İstanbul Cağaloğlu Sıhhat Yurdu Sahip ve müdürüManisa- h operatör Orhan Ünalanı İstanbulun tam merkezinde bü -| İtün profesörlere en yakın ve ucuz hususi bir hastahanedir. Erkek ve)| İkadınlara aid her nevi ameliyatlarla idrar yolları, bağaz, burun, kulak | İsöz hastaıkları ve ameliyatları has- taların arzu ettikleri yüksek müte-| hassıslara yaptırılır. Hiç bir vasıta-| 'a baş vurmadan doğruca mücasese-| tiksindiri. “Sevdiğim Adam,, - Roman YAZAN ORHAN RAHMİ GÖKÇE | Fiatı 50 kuruş Yeni çıktı. Çok nefis, edebi bir eserdir. Bütün kütüphanelerde bulunur Satılık Ev Kızılçullu otobüs durak yeri 20