ÇANADOLU), YAZAN: Kadircan Kaflı Cellâdın çırağı Mihridili kaçırdı Koşun, tutun!.. Koşuşmalar oldu. Kara Ali de küfrederek bağırıyordu Herek reia çini işlemeli duvarların arasındaydı. Odanın karşı duvabın- da ve tavana yakın yerinde bir “kğ küçük penceresi vardı. O da demir- den bir kafesle kapatılmıştı. Köşede büyük bir karyola duru- yordu. Dört tane büyük yuldırlı di- rekten yatağın kenarlarına — doğru kırmızı atlas perdeler sarkıyordu. Karyolanın yanıbaşında iki tane genç ve zenci kadın başlarını biribir- lerinin omuzuna koymuşlar, uyuklu- yorlardı. Bunların buraya Mehpare tarafından bekçi olarak kondukları, karşı tarafın herhangi bir kötülük- lerinden böylelikle sakındığı anlaşı- hyordu. Harem ağası zenci kadınları göz- tererek: — Bunları götürün!.. Der gibi bir işaret yaptı. Kara Ali Herek reise baktı. İkisi birden birer tânesini boğazlarından tutarak sofa- ya oradan da ilk köşedeki — harem ağasına kadar sürükleyerek bıraktı lar. Zavallıların gözleri — yuvaların. dan fırlayacakmış gibi olmuş, en kü- çük bir ses bile çıkarmamışlardı. Harem ağası bu sefer yatağın kır- mızı perdesini yavaşça kaldırdı. Kö- şede yanan küçük kandilin ıçığında çok güzel bir genç kızın yüzü görün. dü, Başını kuş tüyü yastıklara yarı yarıya gömmüştü. Beyaz ve nurdan örülmüş gibi duran kollarından biri- sini yorganın üstüne bırakmıştı. boğulmakta olan, bir horoz gibi ba- ğirdı. Fakat bü bağırış da yarım kal-İ mıştı. Bu sırada genç kız şaşkın bir hal: de gözlerini ovalıyordu. O da bağırmak üzereydi. Herek reis onun ağzımı kapadı: — Sus,. Ben geldim., Herek reis.. Seni kurtarmağa geldim, Çabuk o).. Harem ağasının sırtındaki cübbe- i, ayaklarındaki pabuçları, başın. daki uzun ve beyaz kavuğu çıkardı. Genç kıza giydirdi. Kendisi de ipi kuşağının arasına soktu, yerdeki kı- hci aldı. Birlikte kapıdan - çıktılar. Herek reis biraz önce geldikleri ko- ridora saptı. Hızlı hızlı uzaklaştılar. İleride bir harem ağası gördükçe ya- hyorlardı. Bekçiler, uykusuzluk- tan yanan gözlerile bunlardan biri- tinin ne harem ağası he Kara Ali ol- VA nadığını anlıyacak halde dı—ğillerdi.l Henüz üçüneü koridoru geçmişler-| di ki harem ağasının çığlığı duyuldu. | — Cellâdın çırağı Mihridilli ka- | şırdı. Koşun.. Tutun !.. Koşuşmalar oldu. 1 Kara Ali de küfür ederek bağır- yordu. | Bostancılar koğuşu tarafından da | konuşmalar bağrışmalar duyuluyor. in, | Herek reis kara tarafmdan gitme- | nin güçlüğünü biliyordu. Deniz tara-| fına doğru yürüdü. Dolaşa dolaşa| kendisini yüksek bir duvarın dibinde | buldu. Bahçenin her tarafında bağ-| rışmalar ve konuşmalar gittikçe ço- kalıyordu Belindeki ipi çıkardı. İlmikli ucu- nu mazgal çıkıntılarının üstüne doğ- ru fırlattı. Tutturamadı. Bir daha attı. Gene boşa gitti. Di Üçüncüyü attığı zaman arkasın- dan: — Orada.. Kaçacak.. Kuşatın!.. Diye bağırıldığını duydu. Lâkin bu gefer ip boşüna gitme- mişti. Genç kızı belinden kavrayarak tır- mandı. Duvarların üstünden de sağ- dan ve soldan yalın kılış bostancıla- rin geldikleri görülüyordu. Yukarı çıktığı zaman unlardan bi- risile karşılaştı. Bir vuruşta duvarın — aşağısına yuvarlandı. İkincisi ve üçneüsü de yuvarlanın. ca duvarın dibindekiler ok atmağa başladılar, Oklar kulaklarının yanı- dan vızlıyarak geçiyordu. İpin ucunu duvarın diğer tarafına sarkıtl. Gene genç kızi belinden kavrıyarak sarktı, Burası düha dt_lıil'ıh almayı kabul etmişti. rindi. Ayakları yere bastığı zaman geniş bir nefes aldı. Çünkü arkâasın- işmemişlerdi ve karşıda de- niz görünüyordu. Koştular. — Arkası var— İŞkko harbi esnasında İnan ticarethanesi müthiş faliyet göz- |termiştir. Bolivyu ile Paraguvay ara- 428 Birincikânun 1938 PAZA.. Amerika'da türe- yen bir Staviski İNGİLTERE Sahtekâr 'Donanmasını yüzde yir- Polislerin takibi es- nasında öldürüldü Filip Muzika isminde bir Ameri- kan sahtekârı polisler kendisini ta- kip ederken, otomobili uğradığı bir kazada ölmüş ve hükümetin eline &n- leak bu suretle geçebilmiştir. Nevyork polisi büyük bir şirketin müdürü olan Doland Koster hakkın- da yaptığı tahkikatte bu adamın sah- tekâr olduğunu meydana çıkarmıştı. Asıl isminin Filip Muzika olduğu anlaşılan bu şirket müdürünün do- landırıcılığını ve — haydutluklarımı keşfetmek de polis için güç olmamış- tır. Bugün Amerikan efkârıumumi. yesi Fransadaki Stavlaki rezaleti gibi büyük bir dolandırıcılık — hâdisesi karşısında bulunmaktadır. Doland Koster iami ile, büyük bir kimyevi müstahzerat şirketinin mü- dürlüğünü yapan Filip'in Corç ve Dit- rih ismindeki iki ortağının da kar- deşlerinden başkası olmadığı anla. şlimiştir. ve kimyevi müstahzerat tica- çalışan bu mües- sese esrar, silâh #satışı yapmakta imiş. Bilhaasa, conubi Amerikadaki lip. Muzika- Fölkişer Beobah- terden başbakanı İngiliz İkinciteşrinde parlâmentoda söyledi- #i müteaddid nutuklarda, gerçekleş- tirilmesi her gün bir parça hızlaştı- rilmakta olan İngiliz silâhlanmasın. Çemberlayn, sında 3 sene devam eden bu harpte Filip'in büyük bir rolü olduğu anla- şılıyor. Çünkü, Bolivya bu müesse- seyle yaptığı bir anlaşma ile, ona memlekette istihsal olunan bütün ki- nini vermeyi, buna mukabil Filipten dan bahsetti. Bu münasebetle de, Münih anlaşmasına rağmen, diğer devletler silâhsızlanmaya — başlama- dan İngilterenin böyle bir harekette bulunamıyacağını, silâh zafının dip- lomasi zafımı ifade edeceğini kuy- detti. Ve dedi ki, diplomasinin mu- vaffak olabilmesi için, arkasında kuv vetli bir ordunun bulunması lâzım- dir, 1988 yılına girer girmez Şako harbinden sonra Filip Muzi- ka ve kardeşleri boş durmamışlar ve bu sefer de İspanyaya gizli silâh salmağa başlamışlardır. Filip Muzikanın iki de kızkardeşi bütün âhlanma der- Hatem ağası başile: — Haydil., Çabuk!.. Dedi, Kara Ali de Herek Reisin kulağı- aa fısıldadı: —Haydi Efe Mustafa... Boğuver.. Herek reis bakakalınıştı. Bu kızı mı boğacaktı Kendi sevgilisini ha!.. , Kendi sevrilisini boğmak.. Gözlerini oğuşturdu. Bir rüya m görüyordu? Bu bir rüya ise, ne kor- kunç rüya idi. Kara Ali onu dürttü ve kaşlarını çattı, çenelerini sıktı, bir canavar gi- bi baktı, Durulacak bir saniye bile yoktu. Herek reis, olduğu yerde bir yay gibi gerildi. Çatık kaşlı ve canavar bakışlı Kara Alinin sol şakağına öyle bir yumruk attı ki eğer bunu bir mandaya vurmuş olsaydı onu bile yere sesrerdi. O anda kendi yumru. İrunun bir iki saniye için parça par- ça olduğunu sandı. Kara Ali yıkılır. ken bu sofer sağ şakağına da ondan aşağı kalmıyan ikinci bir yumruk vurdu. Kara Ali yıldırım çarpan bir Canavar gibi olduğu yere çöktü ve|teren güzel bir Bu yeni moda, bu Rış balolarda görülebicek mi? Simdi bütün Londra kadrılarını meşcu! eden mesele budur. Londrada bugünlerde açılan bir gözellik sergisinde Londra bar artistlerinden birisi sırtına samın cizdiği resim, ask mabudunun delecek bir kalp aradığını gös- * sanat eseridir. Bu moda kabul edilirsee bundan sonra vardır ki bunların da ağabeylerinin sahtekârlığında büyük bir rolü gö- rülmektedir; Bunlardan biri rika maliye nazırı Morgyenstau'nün bahçıvanı olan bir Fransızla evlen - miştir. Bu kadının, maliye nazırının evinde bir casus gibi çahatığı anlaşıl. |maktadır. | Bu silâh ve esrar kaçakçılığının |daha bir çok yarı rezmi maliye mües- seseleriyle de alâkaları olduğu moy- dana çıkmıştır. Filip Muzik: |deşleri, yatlarına binip iken yakalanmıştır. öldükten sonra kar- kaçmakta Bir kac'ıa Balkondan yere düsti nahiye- Çeşme kazasının Alacatı sinde Hasan karısı Bn. Hava — Atlar, evinin çürük balkonundan —asmaya çamaşır sererken balkonun tahtaları kırılmiş, üç metre yükaekten — yere düşmüş, yaralanmıştır. Kadın, ba, İgin bir halde tedavi altına — ahnmiş- tar. tanınmış bir ressama tesim yaptırarak kendisni teşhir etmiştir. Res- Karısını yaralamış İkiçeşmelikte Çukürçeşme me inde birer ressam olacak, Bunlar en küçük bir ses bile çıkarmadan kibar ve zengin kadınların maiyetleri £ cak, Bu ; k vuvırlîndı Harem ağası henüz ken-|her baloya giderken bayanların sırtlarımı yeni bir tablo ile süslive - inde Torbalılı Şükrü, karım Bn. E ( e aati ada | seklee BNi - ması taşla kolundan yaralamıştır. TTT —İle »D0 — Hazır ol, sen inliyeceksin. Evlâdına kara mühürümü bastım; ni- şan koydum. Yakında onu senden alacağım. Zavallı Bedla hanimefendi, 0 yalnız oğlu ölüme mahküm olan bir kadının ıstırabını değil, ayni zamanda da şımartılmağa alışan bir ço- cuğun ilk defa olarak arzusundan menedilişi nevinden — bir inkis: karşılaşıyordu. Yalının kütüphanesi; geniş, muntazam ve büyük pen- cereli bir oda idi. Orada her şeyi bulmak kabildi. En ciddi eserden, en hafifine kadar.. Adnan birkaç gündenberi, her akşamı oraya gitmeği âdet edinmişti Odanın içinde sakin sakin dolaşmak, bazan da bir kitap okumak çok hoşuna gidiyordu. Kâh iki mısra yazıyor, kâh köşede büzülen siyah kediye uzun uzun bakarak hayalâta dalıyordu. O akşam annesi rahatsızlık behanesile sofraya inmeyince kütüpha- nede yalnız başına yemek yemeği tercih etti. BSaatler geçiyordu. Adnan elinde bir şiir kitabı, annesini, hayatı, her | şeyi unutmuş ilham âleminde yaşıyordu. Yavaşça kapı açıldı. Genç adam, başım çevirdi. Nacive, içeriye girmişti. İnce, beyaz inekli bir pijama vücudunu sarıyordu. Elinde bir kitap vardı. yen emin olmamakla kat O & e delikanlıyı orada bulacağına beraber, büyük bir hayret gösterdi ve: — A... Affedersiniz beyefendi, bu kitabı şuradan almıştım da, yeri- ne koyup başkasını almağa geldim... Rahatsız ettim. — Zararı yok... Adnan, künapede istifini bLozmadan, okumasına devam atti, Bedia Hanimın nedimesi sessiz adımlarla kütüphaneye doğru ilerledi. Aldığı yomanı yerine koydu ve başka kitap #ramağa koyuldu, Ne garip arı- yor, arıyor muvafık bir okunacak şey bulamıyordu. Alt raflarda hiç te p kitap yok galiba, Nihayet, oradaki iskemleye çıkarak yukarı münas yaflara kolunu uzattı, Pijamasının düğmesi güya kazara açıldı. Çıplak olduğu için vücudunun cazip tarafları göründü. Bu manzara Adnanı daldığı hâayalden uyandırdı. di Naciye, delikarlının kendisini süzdüğünü anlamıştı. En tepe- n kenarda dupran bir kitaba uzandığı sırada, iskemleden ayağı ydı, yere düşmemek için rafın kenarma asılınca, kitaplar başından aşağı devrilince, genç kadın bağırdı. Adnan yerinden fırladı, kolları- vin arasına kadım aldı ve yavaşça yere indirdi. Aman ne becerikaizim. — Zararı yok efendim, ne çıkar. , Lâkin bu emada kadın, delikanlının boynuna sarılmış, — saçlarını onun yüzüne değdirmiş, kokusunu hissaettirmiş ve etinin yumuşaklığı- ma, sıcaklığımı Adnana duyurmuştu. Mahçup bir hareketle yere eğildi. Dağılan kitapları toplamağa baş- ladı. Bedia hanimın oğlu, afallıyarak bir müddet baktı. Sonra o da yar- dıma koyuldu. Aralarında ağır bir sükün hükümferma oldu. İradenin #sekipdle, tablatin mihanikiyetinden gelme hir kuvvet Adnana bu söz- İünyı kaplamış olan di, İngiliz silâhlanmasına istikbalde de hükim olacaktır. Bahusus, 1986 sonundanberi dev- letler arasında donanmalarda artık kantitatif tahdidler yapılmakta ve İtalyanın da girmiş olduğu — 1936 Londra deniz anlaşması, yeni yapı- Iscak olan gemilerin büyüklük nis- beti için muayyen ölçüleri göz önön- de tutmakta olduğundan, silâhlanma hüumması şiddetini muhafaza edecek- tir, Ancak, bu tahdidin de pratik ta- 'afı çok zayıftır; çünkü, anlaşma dışında kalan devletler şayed. tpa- vit edilmiş olan azami tonaj mikta- snı aşacak olurlarsa, anlaşmanın bir naddesi, bu anlaşma salâhiyetini di- ter devletlere de vermektedir. Bun. dan dolayı, bugün azamf tonaj olan 35000 tonu, İngiltere 40000 tona çı- karmıştır. Britanya donanmasının, - önceden olduğu xibi, bugün de dünyanın en kuvvetli donanması olduğuna şüp- he yoktu. Ancak, bu hükümde bu- lunurken, bu donanmanm - cihanşü- mül mana ve mahiyetinde, Anavatan donanması, Akdeniz donanması, Şar- ki Hindistan, Cenubi Afri Amerika, Garbi Hindistan, Yeni Ze- landa ve Avusturyalıları sularmda- leri söyletti: — Ben olmasaydım, bacağınız Naciye, şimdiye kadar hi mi büyültüyor Donanma mensuplarının sayısı da 125000) e çıkarılacaktır |ki kruvazör filoları — olmak üzere, mahalli ve mevzil vaziyetini de göz önünde tutmak lâzımdır. Meselâ, 1912 ilâ 19127 yıllarına kadar yapılmış ve mecmuu tonaj 474.700 olan 15 dritnottan — yalmız altısı anavatan donanmasında, beşi Akdeniz donanmasında, dördü de tamir ve tadil edilmek üzere ufak tayfa kadrolarile anavatan limanla- rında bulunmaktadır. Krovazör, dostroyer — ve denialtı gemilerinin. mürekkebatı daha kuv- vetlidir. 15 ağır ve 45 hafif kravo- zörden yalnız altısı anavatan donan- masında, ikisi mektep gemisi ve ga- hil muhafazası hizmetinde, on do- kuzu yedekte, beşi tamirdedir. 12 #ğır ve 16 hafif kravazörün büyük bir kısmı, yukarıda sözü geçen bir- çok diş memleket istasyon ve deniz. lerine tevdi edilmiştir. 163 İngiliz desroyeri ile 55 deniz. mltı gemisi de ona göre tevzi edilmiş olup, ceman 116.000 tonu bulan altı tayyare ana gemisinden Üçü anava- tan donanmasından biri tamirde, biri Akdeniz donanmasında biri de Çin sularında bulunmaktadır. Diğer bütün devletlere üstün olan inşaat programı, önümüzdeki yıllar her biri 85.000 tonluk — beş, 40.000 tonlük iki 6 tayyare ana ge- misi, 24 kravazör iki 6 tayyare ana gemisi, 24 kravazör, 40 desroyer, 21 denizaltı gemisi, inşasını göz önünde tutmuştür; bu programa göre, İngil- tere mevcud donanmasını yüzde 20 nisbetinde büyütmeketedir. Şunu da unutmamak lâzımdır ki, bu program birçok ilâvelerle daha ziyade geniş- letilmiş olacaktır. Bu yıl İngiltere tezgühlarında bulunan harp gemi- lerinin adedi; 1933 dekilere nisbetle on iki misli daha fazla olduğu düşü- nülecek olursa, silâhlanma masraf- larının ne kadar büyüdüğü derhal anlaşılır. Ancak, Japonya veya Şi- mali Amerikanın tehdidi altında kal- mamak istiyen Büyük Britanya bu masraflara katlanmak zorundadır; zaâten, bugüne kadar görülmlüş olan — Devamı 7 inci sahifede — kırılabilirdi. bakmadığı bir ifadeyle delikanlının yü. züne baktı, Nazarlarında hüzün vardı: — Kırılsaydı kâşki! Bu cevap Adnanı şaşırttı ve merakını mucip oldu: — Garip şey! Başınızdan böyle bir kaza geçmesini dunuz? — İstiyordum! — Niçin? Naciye başını eğerek:! — Sizin için — Benim için mi?.. niçin istiyor- Adnan kahkahasını zaptedemedi — Müsaade ederseniz hammefendi, açık söylüyorum: Bu sözlerin manasını anlıyamadım. Naciye ona baktı. Adnanın müstehzi haline mukabil, genç kadının yüzünde vazıh bir keder görünüyordu. Hazin bir sesle: — Aman beyefendi, belki anlamamanız daha iyidir. ıstırap çekmeği zaten her şeyo tercih ediyorum. — Istırap m? t Birdenbire Naciye yerinden fırladı. Bir baş hareketile saçlarını geri atarak Adnanın kargıama dikildi ve yavaş bir sesle: — Anlamıyor musunuz, Benim burada sizin için wtırap çektiğimi hisaetmiyor musunuz, nasıl, hayret mi ediyorsunuz? — Dinleyin beni: Tesadüf bizi burada karşı karşıya gece vakti yalmız bıraktı. Belki bu fırsat bir daha ele geçmez. Kalbimi doluran bütün hisleri, size döke- ceğim... Yarın hiçbir şey olmamış gibi hareket ederiz yarın, ben gene.. Arkası var Süküt içinde