< —e S memmm a enen e Sevgiliy K Canım kızım; Artik kış, kendisini başladı. Kaynıyan 'yaz kaç ay içi ğ liyecek. ün y l bağır koyun ve sığır sü ine açımıs olan kırları, göümdi uslıklı bir rüzgâr yalı- yor. Onlar da, 'bir kaç güne kalmaz romantik âşıklar, gibi sararıp solar-|2 lar. Acıklı seslerle hışırdayışlarında. son nefesteki bir hastanın iniltileri veziliyor. Vakıa, gündüzleri ilik am- ma, geceler ayaz oluyor. Kuru rüz-|3 gârlar, merhametsiz elleri ile ağaç- ların yapraklarını sağa sola fırlatı- yor ve kabuklarını çatırtı ile kopa-, rıyorlar. Tahumunu ekememiş köy lülerin, tarladaki telâşlı halleri gö- ze çarpıyor. — Kış bastıracak, diyorlar; yağ- murlar da meydan bırakmamıştı. Ve gece acele ile sapanın tuta - mağına yapışarak toprağı aktarma- fa devam ediyorlar. Hele geceler, yüreklere ürperti verecek kadar koyu bir karanlık i- çinde yüzüyor. Sonra rüzgâr pence- relerde mütemadi bir uğultu ile dö- & 'ar. Ne sırnaşık, ne yapışkarr seymiş.. Yarısını xüzgiıhx.ııkho:- rıp aldığı, köpek sesleri, a kadar duyuluyor. Zaten, köylerin en bariz hususiyet çizgileri, bu ses- lerde toplanır. Vücudünü yerinden kallıramıyacak kadar - ihtiyarlamış köpekler bile yattıkları yerden kart- laşmış, kalın, boğuk havlamaları ile bu gürültüye iştirak etmeden ola- mazlar. Huy değişir mi ninem?. Huy)| canın altında imiş ve can çıkar da| huy çıkmazmış. Bu sözlerden, itiya- dın ne yaman bir kuyvet olduğunu aola. İşte ben, bütün gece, rüzgürla köpek havlamalarından mürekkep tuhaf bir senfoni dinliyorum. Bun- laza, bir kaç gecedir başka bir mes da-, ba karıştı. Kurd uluması.. Bulundu- #utn evin ön tarafı, yara kabuklarını andıran kayalarla örtülü kanbur bir mer'adır. Daha ilerilerde küçük te- pecikler görünür, O tepelerden bazı , bir ulumadır başlıyor. Up- mm, boğuk, insanı Ürperten bir u- hama... © zaman, köydeki köpekler, kuyrukları kesilmiş gibi canhiraş sadalarla haykırmağa — başlıyorlar.. Biraz korku ve garip bir tecessüsle bu gürültüyü dinlemeğe koyuluyo- rTum. Bu kurd ulumaları, bana daima, küçüklüğümde #ahit olduğum ko- ir sahneyi hatırlatır. Anlata - 'yam! O zarnanlar, altı yaşlarında ka- dar vardım. Bir kış gecesi idi. Karın savruntularla dolaştığı müdhiş so- guk bir kış gecesi, babam kahreye çıkmıştı. Evde üç kişi idik. Baba an- nem (kendisine hacı nine derdik.) annem ve ben. Odanın ortasında kocaman bir süba, Heril hazl yanıyar Lümbe' iskemlesindeki beş numara lümba, kapı ardına kadar sokulmağa eren- ret edemiyen zayıf, korkak pariltısi ile bu zemin odasını aydınlatıyordu. İçerideki tefrişat, hiç aklımdan. çık- maz: içeri girince 80 taraf- taki duvarı boydan boya, tâ tavana kadar kaplıyan lal boyalı bir çamaşır, dolabı ile karpılaşılırdı. Tam cephe- ye gelen duvarda «Lâilâbeillillâh» İevhası ile altında: «Sultan Mebmet Reşat Hanı hamis hazretleri> yazı-, # bulunan süt sakallı, ablak, çehreli, hiç bir düşüncenin bulutları dolaşmamış gözleri ile abdal abda! bir seccade göze çarpıyordu. Duvar, Kkanarlarımla, örüülerinin “uçlarında danteleler sarkan yasdıklar ve yas- dıkların ön taraflarında da aturul - duğu zaman insana geniş bir reha-| vet çektiren yumuşak minderler bu-| lunurdu. Toprak znııiıt hasır üze- rine serilmiş, çıplak “ayakla yü- rürken taban altlarını gıcıklıyan do- kuma kilimlerle örtülmüştü. Tava- a A a e Hik URDL n güzel yamadı 1 nine, diz çökmüş va © seocadeden kalkmazdı a niyetlendiği nlar, ar- n sarkan beyaz uçkuruna ğim bir iple, onu, pencerenin, ziyette ği zaman sırnsıkı bağlı uçkur kendisini keriye çeker ve o zaman narmazı bozar: — Seni kör olmayaşı, seni... Diye bağıra bağıra, bükülmüş beline bir elini atarak arkamdan ko-| şardı. Gecelerimiz, umumiyetle derin bir sessizlik içinde geçerdi. Hacı ni- ne, elinde doksan dokuzluk tesbih seccade üzerinde oturur, bir şeyler Tırıldanır, anmem, ya iplik büker, yahud da çorap örerdi. Ben de, oyun caklarımla veya hacıninenin namaz- 'daki sessiz vücudu ile oynar, uykum gelince annemin dizine yatar, sobe- nın deliğinden fışkıran alevlere ba- Hükamcimnli hi Salöğıe ne ARERUNİ — İsarı olmuştu: ka baka uykumun tatlı rüyalarına dalardım. O gece de, hacı mine, yavaş ya- vaş seccadeyi indirmiş, yatsı nama- zına durmuştu. AÂnnem, çorap ör- mekle meşguldü. Sobe, nar gibi kı-| zarmış, üzerinden indirildiği görül- memiş olan kalaylı abdest ibriği fo- kur fokur kaymıyordu. Odada, gene, her zamanki gibi derin süküt var- dı. Bu sırada, sundurmanım tahtaları, gıcırdamağa başladı. Dışandan bir; hayvanın ayak sesleri ve ulumaya benzer hafif ve kesik sesler duyma- ğa basladık; annem, telâşla başını kaldırdı. Bir müdet pencereye bak- tı. Fakat lâmbanın aksinden başka birşey göremeyince telâşı arttı. mine.. O secdeye iğilmişti. Annem, bir daha seslendi: — Hacı nine, hacı mine.. Hacı nine bir şeyler okuyarak göz kapaklarını kaldırdı: — Fesübhanellah, ne var kız? Namazımı da bozdurdün banat, — Duymadın mı, dışarıda birşey dolaşıyor? Halâ duyulmakta ölan boğuk ses leri dinliyerek: — Köpek sesine benzemiyor; dedi. Ve korku ile ilâve etti; — Kurd mu ne) — Şehirin göbeğine kadar kurd gelebilir mi ayol?.. Bismillâh, ver, gu İkmbayı 'bana... Annemin telâşı son dereceyi bul- muştu : — A delirdin mi hacı nine?., Bile bile kendini ölüme mi atacaksın? Vallahi kurd?.. Dinlesene sesleri Sanki yavruları da — varmış da| onlara av yediriyormuş gibi mırıltı- lar çıkıyor. Hacı nine, kanbur kanbur pence-, İreye kadar gitti. İki elile ışık gelme- sin diye gözlerine aiper yanarak dı- tavya baktı, #zun ddet kulakları- ni kabantıta. Dönde zaman da yüzünde kürku eserleri görünü yordu onun Sahi kız, kurd galiha?.. Ne- # gekmiş acaba>... Ara kapıyı ka- uamım; 'ınıydmh — Bilmem ki., Babası kah: iderken açık bıraktı Bi e Annem de ayakta idi, Yüzü, sap- — Eyvah, şimdi ne y öz? Onlardaki korku, banda dehe bü. yüğünü yaratmıştı: — Kurd mu gelmiş anne>,. Bizi yer mi, anne?.. — Aman, dur #imdi sen?.. Nasıl yiyecekmiş bizi? İçeriye giremez ki.. Bu sırada hacı nine, kapının lidini çevirmişti. Buna kanaat get na yakan işlemeli raflarda, hiç ka -İmiyerek sobanın yanındaki kütük-| laylanmamış zarif sahanlar, sırçalleri, kapının arkasına - taşımağa şeker takımıları, cicili bicili çay ve|başlamıştı. Annem de pencerelerin kahve fincanleri, karınlarında ka -|perdelerini indiriyor, aralık birşey bartma kirmızı güller, leylâklar bu-|bırakmamağa çalışıyordu. Junan ve kavisli emziklerinden tatlı Oda, garanti altına alındıktan bir şıriltı ile temiz su veren abdestİsonra hacı nine, pencereye geçti ve ibrikleri, tahtadan yapılmış Yemen|öfkeli öfkeli bir şeyler okumağa işi bir kahve kutusu, hamam tamı ve'koyuldu. Fakat, aksiliğe bak ki, o, * Hai | (ANADOLU, yeler: 3 AR YAZAN: Tuğrul Deliorman okudukça dışarıdaki gürültü fazla- r, tabaklar, tencereler dev Sundurmanın tavan kirişle- rinde hevenkle mısır asılmıştı. Aş ginda altın avizeler gibi parlıyan hevenklerin yere düştükleri, mısır- |" ek dolabından sesler | diy , E pu) İâzım ol e istediler. 'dıminızi rica ederim Kadın bunun bir masal olduğunu, ni bu oyunun sından dinlemiş bal layın öteye beriye saçıldıkları duyu-| S luyordp. Dışarıdaki mechul hayvan, kıtır kıtır bir şeyler yiyordu. Annem: — Ahırdaki mandayı parçalamış, galiba... Buraya taşımış olacak; de- di. Aklına gelen şeyden birdenbire ürpermiş olacak ki, hâlâ üflemekte elan hacı ninenin yanına kadar git- Ü. Onu omuzundan dürterek: — Yediği sakın bir insan olma- sin? Diye söylendi. Hacı nine, duası- nan para etmediğini anladıktan son- ra, işi Türkçeye çevirdi: — Seni gidi canına susamış seni. Çekil bakayım. Şimdi çocuğum gel- sin de görürsün sen dişlerini gicir- datmayı... A hele şu mundara bak, buldu buldu da müslüman evine girdi... Annem, babamı hatırlamıştı: — Birimiz öteki pencerede bulu- nalım bacı ninc.. Bizimki geldiği| zaman pencereden tabancayı ken- disine uzatalım. Biz böylece korkulu dakikalar yaşarken, sokak kapısının açıldığı- mı duydük. Annem, deli gibi, arka, bahçeye bakan pencereye — koştu; kanadları açarak: — Aman gelme, kurd var. Diye bağırdı. — Dur bekle, dolaptan taban - cayı vereyim. Dışarıdan babamın sesi geliyor- du: — Yabu, çıldırdınız mı siz!. Kurd masıl girer buraya? Ve orta kapıya doğru yürüdüğü karın gıcırdamasından belli oluyor- du — Tabancayı almadan nereye gidiyorsun? Diye annem ve hacı nine, olanca sesleri ile çığrışıyorlardı. Ben de, bir ağlamadır. tutturmuştum. Ayak seslerini sundurmada din- ledik. Biz, saçımızı, başımızı yoluyor - dük; her iki kadın da: “yvah, şimdi onun kemikleri-. ni bile bulamayacağız Diye inliyorlardı. Bu sırada ba- bamın sesini duyduk: — Deh mundar hayvan, ahıra miskin. Ve oldu: — Yahu, kim bıraktı bu hayvanı lurmaya?.. Bak, bak, bütün ye- sek doalabının camlarımı parça par- ça etmiş. Tuh, şu mısırlara — bakın bir.. o beri bizi heyecan içinde bırakımış olan mahlük bir kurd değil, bizim budala manda imiş. Hemen kapı ardındaki odunlar alındı, kilit açıldı. Dışarıya fırladık. Merhum hacı ninecik sevinç için de idi. Mandayı değnekliyen baba- Tideki gürültü yatışır gibi — Birak hayvanı ayol, diyordu. Ne olacak kiriversin. Yaptırmak güç mü?.. Şükür Aflahıma, kurd değilmiş.. Annem, dağılmış ve oldukça ha- sara uğramış mtsır hevenklerine ba- karak gülüyordu: — Aman ödümüz koptu idi. Da- ğitam misırları, toplayıveririz. Güç: bir iş mi; diyordu. Halbuki, şimdi ben, kurdların, bir çak geceler penceremin altında dolaştıklarını görüyor veya seslerin- den anlıyorum da, bunu, pek tabil! bir şeymiş gibi karşılıyorum. Köyler, insanı oldukça cesur ya Piyor. T*'ı MA ELE DOKTOR M. ŞEVKİ UĞUR DAHİLİ HASTALIKLAR MÜTEHASSISI İkinci Beyler sokak No, 82 Telefon No, 3286 — Baha gene düzkü masgli anlata. cak değilsiniz inşallah! Dilenel gülümseyerek cevap verdi: — Tabil onu söylemiyeceğim —ba- yan. Dünkü masala — inanmamıştınız çünkül Orpüöbelde. ilinsuşle! ek —- Sevgilim! Aşk — yolunda disi kün durdurabilir? Kadin — Önüne bakmamakta de- vamı edersen çu kargiki dönemeçleki duvar! Fakirler menfantine Hasilâtı mahallenin fakirlerine sar- fedilmek üzere bir halo tertip etmiş - lerdi. Eğlence, tertip heyetinin gayre-) , fevkalâde güzel oldu. edenlerin hepsi: «Nezih ve saamimi bir muhit içinde sabaha kadar dansedip cölendiler.» Ertesi gün *tertip heyeti - toplanıp hesapları tetkik ettiği aamaz hasilâ - tan masraflan yirmi liza eksik oldu - Kunu dehşetle gördü. Ne yapmalı? Ni. hayet birgşey teklif etti : —Hsli vakti yerinde olanlar balo-. ya iştirak suretile emri hayra yardım ettiler. Artık onlardan birgey İstiye- meyiz. Açığımız olan yirmi lirayı bir, Jane listesi açarak mahallenin fakir- lerinden temin edelimi, Fırsat bulamıyor Otel müdürü — Bay Cemil nerede? Kâtip — Telefonda karısiyle könu- guyor. Müdür — Karısiyle nereden biliyorsun? Kâtip — Yarım saattenberi dele - fondadır. — «Nasilsın» ile eevet» ten taşka bir tek kelime söyliyemedi. Ora- dan anladım ki karısiyle konuşuyor. aman anlaşıldı kilakşamdan- | — Süpürge İki kadın arasında : — Elektrik süpürgesinden men - nün musüun? — Fena değil amma, bir yar. —Nedir © kusur? — Süpürge sopasının gördüğü işi görmüyor! Yaş hesabı — Nişanlın senin kaç yaşında oldu ğunu biliyor mu? — Evet, bir kısmını! kuauru konuştuğunu |o — Karım çok meraklıdır, arkadaşlarının hor aldığı şeyi bir kere görmek isler. — Benim karım ise aksine; her gördüğü şeyi almak ister! Teberrü Kurnazlık — Bizin yüksek kalbiniz! ve iyilik | Sokakta dalgın giden adam, birisi- severliğinizi bildiğimiz için bir rica-|ne çarptı. Adam sendeledi, düşecek ya geldik efendim. gibi oldu ve toparlanınca - vakâ cür- — Bauyurun efendim. Mü meşhut kanundan evvel — geçüiği — Yaşlı kadınları himaye cemiyeti | için - söylendi: için birşey vermek lütfunda bulunur.| — Sersem! Budala! musunu: Ve hemen ilâve etti: aynanamı versem? — Cevap vermenize lüzatm yak, bet sağırım! İtiraf — Benimle param olduğu için ev. lendin değil mi? İtiraf et hele! — Hayır. Param olmadığı için... Psikolag — Patron, metnesi 70 kuruga olaa bu kumaşı kimse almıyor. Ne yapa - hm? — Ya? O halde: «Kelepir; Metresi 476 kuruş» etiketiyle vitrine koyun.» İki günde #satılır gider. Fransız fıkrası İ sarhoş, heykelin önünde durdu. lar. Birisi âbidenin altındaki yazıyı okuyarak fi — Bu hey — Kim bu Galile . — Dünyanın döndüğünü keşfeden adam. Bizim gibi akşamcı desene? Şampanya Müflisin mallarım tesbite — çalışan memur, muavinine seslendi: — Yazınız: Bi- şişe konyak. — Kounyak değil, şampanya... Önbeş dakika sonra memüur tekrar emretti: — Yaz: Böş bi Brkek — Seninle —wişanlandığımı İkaber ahnca annen ve dedi? Kız — Her samanki gibi çok se < vöndi. mpanya şişesi! Yeni daktilo Alışkanlık Kadın ve erkek pastahaneye gelip dular. aralarında birşey geçmiş iydı. Kadın pek sinirli görünü . yordu. Bir aralık söylendi: — Nasal olup ta yüzüme bakabili - rorsun ? K Erkek, küstah, cevap verdi: — Hakkın var; fakat insan herşeye alışıyor ! Müşkül vaziyet , Karısını bir yabancıyla - baş başa gördü. Kan başına sıçradı, birşeyler söylemek istedi, yutkundu ve nihayet' hapkırdı ; — Ahlâksız kerif, Bunun hesabını bana vereceksin. Elimden ucuz kurtu- lamazsın. Garib vaziyette ve korku içinde ka. lan Gşikin yüzü gülât — Hayhay efendim. Ne kadar? — Ajfedersiniz. İşe girdiğim 2a- man size söylemeyi unutmuştum: Ben daktilo ile yazamam, Stenografi bil- mem, Hesap ta yapamam. — © hülde haşka bir patron yavın- a iç aramamız Tüzemgelecek. Çönkü ben erliyim ve karım mütkiş kurkanç « tır. — Franstz kerikstürü — Mazeret Kadın kocasına biddetle çikışb: — Geçen gün Adillerin evinde — Aferin gocuklar! Demek vesimde n hoşlanıyorsunuz? — Hayır! dekemlenizin — karılıp sizin düşm enizi bekliyoruz. —« Frousız karikatürü banimle gayet iyi yemek pişirliğim için evlendiğini söylemişdin. Benl aliçi yerine koyarek öülleme Tei ğ ettin. Halbbuki bilirsin ki ben Top - yükmüztü ölşkeğelr Bile Vümneta! — Ne yapayım kancığım, seninle evlenmeme bir mazeret bulgam V zimdi. «