mir L Z I İhtiyar tüccar talebe “Muallim bey, diyor, sınıfta sigara içiyorlar.,, Hafız Mustafa mı, Reşit Galip mi yaramazdı? Parmaksız İstemat ve müdür muavini İlya efendi! Muallim Hamazesp Haki, Adliye Vekilini derse çağırdı'.. Bum Ali boru çaldı. Bay Ibrahim de, susun diye, bağırdı Saylav Halil Menteş m | Sağda Lisen — Baştarafı 1 nci Sahifede— seki yel İşte, saylavlarımızdan ve hariciye nazırlarımızdan Halil Men- luyor: teş, işte bembeyaz sakalı, nurani çehresile avukat Feyzi (Denizlili), işte riyaziye muallimi Hâki Hama- | zesp, işte eski talebe ve muallimler- den Rahmi, işte saçları ağarmış doktorlar, avuktlar, muharrirler ve güzideler, işte Refik İnce (Manisa saylavı) işte İzmir mebusu Kâmil ve Bahkesir saylavı Hacım Muhiddin, işte Mardin mebusu Ali Riza, işte doktor Behçet Salih, işte pehlivan Hüseyin (Dr. Hüseyin Hulki), iş te eski Hizmet başmuharriri Zey nel Besim, işte boru çalan Ali Bum işte kâğıtçı Kadri, daha da kimler, | kimler... 200-250 kişilik bir talebe grubu.. KĞ Valimizi görüyorum — Beyefendi, zattâliniz de İzmir idadisinden mi mezunsunuz Diyorum. — Hayır -diyor- maalesef ben İzmir idadisinde değil, Mercan ida- da! mit hâ yor kak n di » Bizim İzmir lisesi, tarih? ve asil varlığı altında eski ve| yeni çocuklarını, bugünkü güzide- Şe Terle yarının kıymetlerini topla! başladı. Müdür Bay Hilmi, mü- dür muavini Bay Nuri ve arkadaş- rareti ile herkesi alıp, kendi yaşın- muallimi Hâki Hamazesp, eski ta İlebesine, oturmağa vücudlerinin kabiliyetle -| (ANA isesinde büyük bayram DOLU) SARİPP A ön ülk ve sön mezunları Büy: T dolaşılıyor.. — Yemeğe!.. Yemeğe!.. Mazi, artık bütün kuvveti ve ha- ki talebelik günlerine sürük s, götürmüştür. Fakat ondan evvel enteressan bir dise geçiyor: Dershaneler gezilirken, riyaziye — Herkes ana Emrini veriyor. Talebe oturu - aksaçlı, rahlelere sığamıyacak | dar şişmanlamış veya — sıralarda T kalmıamış talebeler.. Muallim, tam ciddiyetini Takin — 85 Sükrü kalksın! Dedi. Talebe biribirine baktı: - Gelmedi efendim! Dediler. 85 Şükrü, şimdi Adliye WVekilimiz olan Saracoğlu Şükrü idi. — Sen kalk, 8 Refik! Kalktı, (Manisa saylavı Refik vken İnce). Ders, cebir. Sual de şu hepimizi terleten dava Eşek davası.. Muallim devam et ları, misafirleri büyük bir nezaketle|ti: karşılıyarak içeri ak.yorlar. Salon - — Haydi, eşek davasıni hallet.! lar doluyor, gruplar teezkkül edi -|Fakat cebren (cebirle) halledecek yor. Ve, çocukluğun, mazinin, çok yıllar evvele aid mektep hatıraları- nın yaprakları birer birer açılıyor. Eski sınıf arkadaşları, karşıdan biri- birine numaraları ile hitaba başlı -İiçenler var! yorlar. sin hal. Yoksa, izinsizi yersin.. Bu arada eski talebeden bir tüc-|idare ediyordu. O, tevziatta - daha hahırladılar car parmağını kaldırdı: — Hocam -dedi- sınıfta Hâdise hakikaten güzeldi. Hepsinin de çehrelerinde, heye-İcski talebe arasında: canın verdiği bir sarılık, hepsinin de gözlerinde yaşarmağa — müsaid bulutlar dolaşıyor. Yirmi beş, otuz.| ve kırk sene evvelin, yani haylice eski|başlamıştı. — Hatırlar mısın? Şeklinde, mazinin yapraklarını | var. hâdiselerini karıştıran bir yarış Fakat muallim Hâki bir mazinin birdenbire ayağa kalkıp|Hamazesp, kaşlarını çatarak hevsi- canlanması, elbette ki, hatıralarına| »i susturdu. Öyleya, derste idiler. hürmet ve sevgi ile merbut olanlar| Gürültü, konuşmak yoktu. Mual - için fevkalâde bir ruht hâdisedir.|'im, burada bir dera takrir etti ve Nitekim, kenara çekilip ağlıyanlar | sıktık.. görüyorur.. Mazil.. Hem de İzmir idadisinde ve Fırsattan istifade ederek kendisi- yaklaştım. Bu eski ve mütekaid İzmir sultanisinde talebe olarak geç| nuallimin, rakamlarla şayan hay - miş bir mazil... et Mektebi, adım adım — dolaşıyor vuz. fızı h yol Yatakhaneler, yemekhaneler lâboratuarlar, toplanma salonu, hez yit Sağda caki talebeden derecede bir dostluğu vardı. ası, bir rakam makinesi gibi işli- rdu: — 1850 de doğdum. Mülkiyeyi irince ilk memuriyetim Edirnede doktor Mütfi Rahmi Muallim Hamazespin elini öpüyor. Solda Muallim Hamasesp dera veriyor . Ha-|de bunu tamamladı: riyaziye muallimliği oldu. İki sene! Birdenbire trampet sesleri duyu-)sonra (1895) de buraya geldim. dikildi 1910 da buradan ayrıldım. 35 sene| bilâfasıla hizmetten sonra ihtiyar- ladım ve tekaüde sevk edildim. En çok çalışan talem... Durun baka - yım; 85 Şükrü (Saracoğlu Şükrü). İste bak, 8 Refik Şevket, 154 Sırrı Day, 184 Hilmi (eski Nafıa vekili), bizim gibi mütekaidlerden Rahmi, 227 fahri Hâki Hamazesp bunları anlatır- ken, heyecandan dumanlanan göz- lerini eski talebesine ceviriyor: Re- fik Şevket, Sı (eski İzmir emlâ- ki milliye müdürü ve şimdi saylav) Rahmi orada bulunuyorlar. Onla- rın da saçları ağarmıştır. Onlar da artık yaş itibarile gençlik hududu - nun Sınırlarını aşmıslar. Fotoğraf objektifleri mütemadi- yen misafirleri araştırıyor. Birdenbire, eski İzmir mebusu avukat Ahmed Enveri görüyorum.| Merhabalaşıyoruz. O da eskileri ta-| zelemekle meşgul.. Soruyorum: — Mektebin en yaramazı, en ha-| şarısı kirmdi? Hazır bulunanlar hep birden söy Küyo: Merhum Reşid - Galip.. O, kahvecilik yapardı mektepte.. Hizmet basmuharriri Zeynel sim tavzih ediyor: — Hayir, kahveci değil, garson: du.. Kahveyi ben ve bir arkadasım | becerikli idi. Hata bir gün, dersha- sigaralnede kaminetoyu kucağına alıp! kmış, sıraya oturmusş, kahve pi- Şimdilşirmeğe çalışırken — muallim bastır- pip, dı. Burnunu hafifçe çekiştirdi: — Bu odada bir benzin kokusu Dedi. Reşid Galip rahmetli, ka- minetoyu, hissettirmeden — üfleyip söndürmeğe çalışıyordu. Mübarek nesne, sönmez de sönmez.. Mual - lim farkına vardı, — Galip! <diye yezid, kalk göreyim.. Reşid Galip, ister istemez, kami- netoyu eline alarak doğruldu. Bir kahkaha tufanıdır koptu. Muallim bağırdı- Kalk | -— Bir izinsiz.. Ahmed Enver, şunları ilâve ettir g A AA mesh sureti ile abdest — Benim numaram 324 tü.. Birdenbire hazurunun — gözleri, bassırı nasıl yendi? Eski talebe arasında Museviler| de var Bohor Şikâr (efendi) kendi dev- resinin mezunlarının İistes tırıp arkadaşlarını gul Türkçülük, milliyet, vatan kav- galarında şerefli ve hararetli hisse- leri olan gençlerden bir çoğu, şimdi toprağa göçmüş bulunuyorlar.. Vasıf, » , Reşid Galip ve bir çok arkadaşları, yakın tarihin ya şıyan ölüleri arasına karışmışlardır. Onları anarken, bu aksaçlı baş - ların hafifçe iğildiğini ve hepsinin de derin derin içlerini çektiklerini örüyorum.. Bazıları, — Ne olurdu -diyorlar- onlar da aramızda bulunsaydı.. Hissettirmeden avukat Bay Mus tafanın yanına sokuluyorum. Hâlâ neşeli, hâlâ şakacı, hâlâ muzip.. — Bunların çoğu -dedi- hakikati söylemiyorlar.. Ben açsam da sen dinlesen. Ve başını «neler de neler» der gi- bi iki tarafa sallıyor.. Soruyorum: — Yaramazlık bahsında, evela lah, rekor kırmışsın, diyorlar, doğ- , le dolu ola ru mu? v ğ — Bilmem.. Belki de — öyledir. Fakat Resid Galip merhum bendenm baskındı. Sonra, buradakilerin ço- gu da bana tasş çıkartırlardı. Sen on- ri dolaş- aramakla meş- eca eski talebe arasında bir arkadaşa HFafız Mustafa, Yanımızda ! Kemal onu görünce; — İşte -dedi- mektebin en yara: mazlarından biri.. O, birinci plânda geliyordu. Reşid Galip ondan sonra gelir.. Bir de 25 Hüseyin Ragıbı he- saba katmalıyız. Şimdi elçilerimiz- den olan Ragıp.. Onlar bunları anlatırken, mazi ve çocukluk, coşkun ve heyecanlı bir rüzgâr gibi mektebi dolduruyor. Herkes hatırasını yoklayıp aç - makla mesgul gibi.. Birdenbire bir parmaksız İstamat hikâyesi dinliyorum.. laran Bay Hafız risi kokuyu almış: Fasulye kokusu geliyor burnu- ma... Bu muhakkak . Fakat diğerleri- ni bilmem.. Bunda isab kır, bazı uğu anlaşıldı. Bas fasulye Jmeğe başladı. Bakıt İki #eki mektep üşle ıdan da hiç şüphesiz ple Yelmr tatlıda iştibah var. NE karavanalar kuru k g — Bu Giyorlar; hiç bir dersi ka- |hacaın-simdiki hallerima.bakın da . de-| - " ÇIrMAZ, Kür aha, mu dir e delik ğ Gözü kör ols * İnceye sondüm3 girerdi. Din dersleri bahsında, çoğu| h tiyarlığın — Eski günlerin yemeğine att'Bir muz beş para etmezdik. Fakat o ye- trasını anlatmaz misınız? — En çok hangi muallimle uğra-|* zid; <54 farzın beyanı diye başla-| aodınız? | ğana 5 rdu ve dıbmı. sanki medreseden yetişmiş |" — Ben, Kürd Said hoca ile çekiş, Sözlerini naya dikerek bira$ gibi, bi ü Tei düşündü: t B AAA NYn a D bere, L NADK SŞ ledi, 166 Cemalle ÇİkiZ şında,» , yana oturduk. Said hoca ders verir- Seşmelikte eczâcı) bir kepçe ihtilâfi- Diye anlatır ve biz şaşırır. kalır- y ,, bir kelime kullandı. Nebil beni tiz oldu. O, yemekleri haksız taksint dık. Hoca, onu göstererek bize ta- Yürü, kelimenin aslını sar, dedi. *dive Halbuki talebenin — adalet riz ederdi. Nihayet mecbur olduk; duygusu, ilk defa taksiminde Ben de sordum.. Hoca söyledi. Ben — Yahu İstamad —dedi- din dere- 4, hu kelimenin asıl manasını sor - tecelli eder. Daha evvelden karar vere 5e lerine girip durma, başımıza iş ç- dum, Yezidliğim üstümde idi. Ho- dik, 6, tuksime buşlarken, ben kepçeyl karıyorsun.. Sen Tmüslüman değil- C. anladı. Bana öyle bir cevap ver- Onün « m ve yemeğin n€ sin, ne işine gerek!.. Fakat İstamat dinlemedi, bildi- ğini okudu. Eaki talebe, bir de İlya efendiyi di ki... — Neydi bu cevap? — Yok söylemem, olmaz.. En Fakat Hafız Müstafanın yanın- / —Benim da bulunan avukat Halid Tevfik, Rifat vardı. — Bü'da kimdir? Said hocanın verdiği cevabı bana mür İşi önu, çalışkanlıkta , bily Diye sordum. Yüksek bir muak- ) y nca, ben de gördüm ki, gaze- hassa zikrederim lim ve bir kaç lisana kuvvetle sa - , v e Çececek gibi değil... En çok korktuğunuz muüllim? tbdsinü "giddetlei merbut ” bEsi T PEE Ha kimba derilidleri Koğ zat imiş. Ayni zamanda başmuavin kardın? vazifesini uhdesinde taşıyormuş.. | —— Bay Rahminin Fransızcasın- — Enteressan olan cihet -dedi- 4,7 Her türlü hileye baş vurur, fa- va ler- bu zat, bizi namaza sürerdi. Be- Kat yakamı kurtaramazdım. zılarımız. namazdan - kaçmak iste- ini ona göstere anıfımda de Bu güne âit en bariz duygumf yihce, o ensemize yapınır: vilüK zlar GN Bür e ee ilü — Be hcrı_fln. Allahtan kork - y rada yemek. — İzglr vökn ektun : elül maz mısınız ki, namazdan kaçıyor-| — Bir ses dü bahtişarlığı. $ almız onu düşünü” sunuz. Der ve hağydi namaza.. Kış günü, bağcıkl iskarpinin üzerinden mesh suretile abdest almak hilesine sa - panlar olurdu. Fakat İlya - efendi, hemen görür, yetişir, — Bunlar mest değil, iskarpin- yorum — Talebe, boy sırasına gir: Uzunlar, kısalar seçildi. B masalardan — birinde, W bay Feyziyi - göft Masanın ortasıfit ve boru- haliğif Bir yeni #oruluyordu: — Bügün acaba ne yemek var?.. alınmaz, çıkarın iskarpinleri, çorap- ları.. Diyerek bizi, titrete titrete ab - dest aldırırdı. İsim lâzım değil, gene eski tale- beden biri, İlya efendiye aid şu fık-| | rayı anlattı İ 0 — Bir gün öğle namazının dört! rek'at sünnetini üç Tek'at olarak| kıldım. İlya efendi de görmüş, na - mazdan çıkarken hemen yakaladı: — Seni dinsiz, seni imansız he- rif seni -dedi- öğle namazının sün- netini üç rek'at kılarsın ha? Kime yutturuyorsun sen bunu?. — Haydi dön, dört rek'at kıl bakayım. Zavallı muallim, sonradan, vi bir meselenin verdiği bir teessür- le kendisini bir lokomotifin altına attı ve feci bir şekilde intihar etti. 'i Türkçe, yarısı — Franataüfi bir şahade Başında <Mülâzüf meti ruus> Cümlesi var, Tarihi 28-0 satı 806.. Yâni, 48 senelik bir taribBiti vesikası.. a Müdür, maruf Menemenlizade Met” et Tahir, tarih ve coğrafya muslli mi Abdu kan, hikmeti tabilye İP tarihi tabii muallimi Mehmet "BMf” lisamı Osmani ve hüsnühtt muıl'mı 'Mehmet Hayri, hıfrisaıhha moualli doktor Mustafa (Enver), hesap âllimi Mehmet Kömil, Fransızcâ 'allimi Halit Ziyacddin (Uşakli); bi, farisi mualtimi famail Hakkik valdi hosusiye müua 1 n — Devamı 8 nci Sahifede — ame st, Lizonin ellinci yıldör Bay Feyszi, mü hatırası olmak üzere mektebin bahçesine bir fidan dikerken