Sahife 9 YAZAN: Tuğrul D>liorman Kuzularmız, — söğüdlerin — kalın Tölgelerinde, gözleri yarı kapalı Zeviş getirirken, biz, birkaç küçük Soban, çay kenarımda, çakıl taşla- Tndan kulübeler yaparak — eğleni- Yorduk. Köy, güneşin alevleri altında Bir ölü gibi sessiz ve nefessizdi. Gü- Reş, ufka yaklaştığı halde, tepemiz- de imiş gibi idi. Kargıki — yamaçtan — kıvrılarak İten yolda, köye doğru ilerliyen, toz kası ile örtülü bir kalabalık gö- tümüzü, bir davul zurna sesi kula- zi harekete getirdi. Ve biz birkaç küçük çoban, kuzu- ı birakarak, çabucak beyaz giydik ve koşa koşa yola Siktık. Davul zurna sesini duyan köy, ilden oynamıştı. Herkea, kapısını Va damına çıkmış, gittikçe yakın- li kütleyi merak ediyordu. » , Biz de, gelenleri iyice görebil- Bek için dam üzerine fırladık. - En 'e, üstleri başları, toz toprak için anyana ilerliyen iki atlı, fazla % ikkati celbediyordu. Bun- n biri kadındı. Bindikleri —at- t. bizimkilerin hiç — gürmediği e Sekilde idi, Başları, boyunları beraberdi.Âdeta, kurulmuş hin- Yi andırıyordu. — Kızıla çalan leri, güneşin altını piril piril üyordu, Hele, yürüyüşleri, adım 'â.ııımı-ı 16 yıl eveline ald bir hatıra ol- Yuğu için üzerindekileri pek iyi ha- p, Yamıyorum. — Yalnız, “Eüver paşn taklidi bıyıkları, at üze- & gene Enver vari dimdik, aza- Betli bir duruşu vardı. Kadın, ser- Best ha ide,., “ Davul zurna, onların arkasından Bir'yordu. Daha geride, atlarını kâh ., kâüh arkaya süren birkaç kişi, *ların ardından da, katırlardaki lere nezaret eden yirmi kadar İ vardı. öyün bütün çocukları, ardları- '& düştük. En baştaki adam, ken- ne hayran hayran bakan köylü- te, ara sıra: —Selâmünaleyküm. Diye selâm veriyordu. Köyümüz, #ekilde, bir hayli yol aldılar, Çeşme- yakın bir yere gelince, öndeki Adam atının başını çekti, davulcuya Aması için İşaret verdi. Davul su- Sinca, köpeklerin ulumaları düyül- ağa başlamıştı. «Bey> başıhı arkaya çevirdi ve lardan birini çağırdı. Ona köyün Düyük konağını göstererekbirşey- #öyledi. Ve hep beraber atlarmı, o boş a doğrü sürdüler, le, , a leş « Köyümüz, oldukça büyüktü. İs- ÜS? harbi. sıralarında, en emin, Ülamanın giremiyeceği yer, orta A- Hdolunun en yüzel küylerinden bi- Muhakkak ki, bizimki idi. O za- Nl"' düşman istilâsından kor- » birkaç şehirli zengin, köyümü- Yerleşmişti. Her yeni gelen için ı"ı dedikodu yapılır, gelen köylü Ye Nİi benli olunca o da unutülü- Erirdi, ü Faükat, aradan on beş gün geçti- Nhııd-. büyük konağa yerleşenler kında yapılan dedikodular, hâ- l.,'h hararetli safhasında idi. Artık kesin ağızında 6 adam, o adamın :'H. o adamın yaşayışı — vardı. İbuki, henüz, onun ismini bilen h::;“' kendisi ve ne de adamları 'e gelmiyorlardı. Yalnız, ara '::' köyün büyük ormanına ava çı- .h:'ırdı. «Beysi ancak o zaman kabildi. Yoralüthiş bir aver olduğu söyleni- %Ğ.Surınc uçan bir kuşu, nişan de n88 lüzum görmeder, at üzerin- en %ybml keklik vurmadan dön- Ve aK, onün Vösalre... ğî*—blîk;etmdı ona kılavuzluk =k olamamıştı. L Va de, günler, ları!.. Gümüş işlemeli takımları,|raklar, gözlerimi kapatıyordı birkaç tavşan — vur- için, işten bile değilmiş|lara sımsıkı tutünuyordum :Wîıt.m doğrü mu - idi! Fakat, z gürenler vardı. Hatta, ba- luyordu: günleri takip miş şarap gibi kıymetini yükseltti. Bu arada, adami ara sıra köy Bir akşam babam, eve, gözleri sevinçle parlıyarak geldi. Anneme: —Büyük konaktakllerin güna- hma girdik,avrat! Dedi, ve anlattı: —Biz, o adam için birçok şeşler söylüyorduk. Fakat, hiç biri doğru değilmiş. Adı Abdüllâtif imiş. Bu adam, ne padişahın adamı, ne bizim bir büyüğümüzün kardeşi ve ne de babasını öldürüp kaçan bir zengin evlâdı imişt.. Hiç biri değil. Bu ak- şam, onun adamlarından ikisi kah- veye geldi, onlar anlattılar. Adana taraflarına Fransız girmiş. Bu Ab- düllâtif bey de, oradaki aşiretlerin en büyüğünün reisi, en zengini imiş. Franstza karşı gelmiş. Ve bir hayli dayanmış. Lâkin, kocg Fransa bu... Bir aşiret, . koca bir devlete ne yapar ki!.. Bir gün, Abdüllatif be- İyin bütün adamlarını Pransız esir etmiş, malını, mülkünü zaptetmiş. İşte, bu adam da, kendisini güçbelâ kurtarabilmiş Ve o akşam, Abdüllâtif beye karşı, ruhlarımızda derin bir saygı hissi uyanmıştı.. Bu havadis, köye, süratle yayıl- di. Ve artık, ona karşı herkesin hür- meti arttı. O sabah, erkenden abıma bin- miştim. Köyden iki saat kadar uzaklaştıktan dim. Ağaçların sert dikenleri bal- dırlarıma, — kollarıma batıyor, yap- — Ak zan, çürümüş otların kapattığı çu- |kurlara bastıkça yuvarlanacak gibi İsendeliyordu. Burada, yollardaki sı- |lar arasında, okşıyan bir el gibi do- “u;ı_vıırdu. | Çay kenarmımdaki Yyeşillik, atın (uzun ağaçlarla kaplı bir «alan» idi. Etraftan bakan bir insan, burada olup biteni göremezdi. Atı, yeşilliğe bırakarak gözlerimi, dallara çevir- dim. Önüm bani kiraz ağ na bindim |Sut insanı, bendim. Ağaç üzerinde “daldan dala atlıyarak boyalı dudak-| 'or kâdar eder! Dedi. ben: n olgun kirazları ve ara sıra cebime, koynuma doldu- rTuyordüum. . Bu sırada, uzaktan gelen bir ko- İnuşma, gözlerimi çay tarafına çe- lamak İçin yükariki : dallara tırman- din. İki ath, yanyana, — gidiyorlardı. Biraz daha dikkat edince, bunların, büyük konaktaki beyle karısı oldu- ğunu gördüm. Güzelce seyredebili- yordum. Fakat, onların, beni gör- meleri imkânsızdı. Erkek, çiftesini kaldırarak, karısma: —$Şu uçan kuşu vurabilir miyim, dersin? Dedi, Kadın: —Bir tecrübe et, der gibi baktı güldü. Lâtif hey; jve İ omuzundaki çiftesini indirdi vo biraz i. Karısı, ge- vide kalmıştı. Ona, dikkat ediyor- dum. Beline davrandı ve küçük bir geyi eline aldı. Bu, tabanca ba ne yapacak diye merakla bakı İyordum. — Kocası, / çiftesini havaya kaldırmış, hnişan almakla —mesrul iken, kadın, tabancayı ona çev |Ve ormanda, çatırtıl karak traklıyan birkaç yuldu. Ve bir dakike içinde, ben, haya- tımda ilk defa olurak bir İnsanın na- ml gidürüldüğünü gördüm. Kadın — biribi ardınca, bütün kurşunlarını Doşaltınış ve kocüsini, ağzını açmağa meydan bırakmadan yere düşürmüştü. Birkaç dakika sonra, kadının etrafında beş atlı daha belirdi. Bun- lar, beyin kendi adamları idi. Kadın,bir yeri işaret ederek: —Şuraya, bir kuyu kazın. Dedi. Adeta ümirane bir eda ile söylü- F bira- âh sesi du- vurabillirmiş. Sonra hiç bir|yor ve hiç bir şey olmamış gibi, s0- dukkanlı hareket ediyordu. Korkudan — düşmemek için dal- Kadın attan inmişti. Kendisi ve ne yaptığı görülmüyor, yalnız seai duyu- — Sırtında ne var ise hepsini alın. İsmini bile öğrenmeğe | Hepsi sizin olsun. Biraz süküttan sonra: - Bize Avşar aşiretinin avzatları ç sonra, ormana dal-| ANADOLU & KÖY HİKÂYES , Gi ismin çıkar- Aşvar kızının intikamı — dığı mesele —— e— A. Führer Nihayet Alman- yadan uzaklaştı Bana kurnaz kurnaz bakarak: — Bahsederim ki, dedi, benim ma- ılarının gözlerini çekiyor-'yaprak kopara kopara yürüyor, ba- | ceram hoşunuza gidecektir. Bana bu sözü söyliyen gence, .Bal kahvesinde rastladım. Neşeli ve se- İvimli bir delikanlı idi. Kuvvetli bir erkeğin cak yoktu. Ilik bir rüzgür, aprak-| Alman şivesile konuşuyordu. — Alman mısınız? Dedim. — Evet, dedi. Kolonyı katolik teş- İkilâtmın aabık başkâtibiyim. Alman- kıyafetli ve çok güzeldi her gözlerini aldı,durduk. Burası, etrafı yadan firar ettim. Daha birkaç haf'ta |evel Berlin ciyarındaki askeri temer- küz — ordugühinda — bulunuyordum. İşte şimdi İsviçrede, yeni bir hayatın |esikindeyim. | “Biraz sustu. (Bourd: — Benim sadece Ismim sizi alâ- — İs O halde adıni — Adım Adolf Führerdir Benimle &lay etti; zannetmiye- yim diye, derhal nüfus cüzdanını göz- oldükça buyaktü, Bu virdi. Banların kim olduklarını an- terdi. — Bu isim, dedi, ufaklı büyüklü 1 hâdiselere - sebebiyet — verdi ve bu hâdiselerin hepsi benim #leyhime 'oldu. Çünkü, tasavvur ediniz, ordugüh kumandanı bizi karşısına çağırarak lk defa isimlerimizi sorunca çok müş- kül bir vaziyete girdim. Bana ilk suali |şu oldu: — Ya sen kimsin, çapkın adam? Adın Hiç iatifimi bozmadan: — Benim Aadım Führerdir, ku- mandünim; dedim. — Führer mi? — Başvekilimizle alay etmeğe cesaret ediyorsun ha? Seni kırbaçlatacağım. — Hayır kumandanım, alay etmi- yorüm. — Hakikaten — ismim — Füh- rerdir. — Ya soyadın? Dahk — fazla — kızmanızdan korküyorum, kumandanım, — Çünkü yadim Adolftür, Her seferinde de umumi Kayret ve istihzayı doğuran bu hal beş on defz başıma goldi, Her , defasında da is- mim patlıyan bir bomba hissini verdi | ve şimdi Almanyadan kaçıp İçviçreye sığındığıma pek memnünum. — Şimdi ne yapmak niyetindesi- — Daha belli değil. Fakat Alman- yaya dörimiyeceğim. AARKASE T T S U Diş DoRrtoru Cevad Dağlı İkinci Beyler sokak No. 52 i————AIA ——— Sen, babamı, anamı, kardeşlerimi öldürüp beni de kendine avrat yapur misin? Sonunun böyle olacağını nere- den bilecektin!. Belki bir ssat geçmişti. Tekrar at- larına bindiler ve dört nala köye doğ- ru sürdüler. Geç vakit eve vardığım zaman, bü- yük konaktakilerin, gene davul zurna İle köyden ayrıldıklarını öğrendim. Tüğrül Dellorman Dünyanın en büyük telesko- punu tetkik eden bir Fransız muharriri şunları yazıyor: Teleskopa “dünyanın gözü, demek doğru olur. - Kalıforai» yada Vilson dağının iki bin metre yüksekliğinde ea kuvvetli teleskoplar gözyüzünü seyre. diyorlar. — Bi.hassa — insanların, yıldızları görmağe başladıkları yirmı senedenberi.. Bugün Avrupa abhvali çok hüzün verici ve boğucudur. Bize istikbali olduğu dadar ul- ku da karanlık kab amada gö- rönüyor. Fakat semaya açılan yollar biz çoktandır beşeri dü- şüklüğün fevkıne çıkarm:ş bulu- nuyor. Heyetşinasların bugün o ka- dar meşguliyetleri yok, bütün âlet eri gezeceğiz. — Evvelâ güneş zümresini görelim, diyo Dır. Güneş zümres yüksek va de- rindr. Teleskopun yamına ze- min seviyesini tak:ben gidiyo- ruz. Alt tarafımızdaki — zemin kata ziya aksettiriliyor. Daha doğrusu, güneş zümresni teşkil, eden bütün küreler, bir kristal vasıtasile tebarüz ettirilen güne- şin ziyasile beraber burada canlandırı'mış bulunuyor. — İşte gözyüzünün fotoğra- fim çeken bir âlet. Bihassa güreş en fazla iotoğrafı çekilen bir yıldızdır. 1931 senesine ka- dar güneşin tam elli bın fotoğ: rafı çekildi. O zamandanberi her yüz dakikada bir onua res- mini çekebilen bir âlet, dur- madan çaışıyor. Güneş lekelerinin hareketle- rini takip edebiliyoruz. Beheri arzı yutacak kadar büyük olan ve günden güne kesafet kes- beden bu lekeler, güneşin kut- buna olan uzaklk veya yakın. hk nispotinde süratle dönerler. İki güneş lekesi, biribirine yaklaşması arz üzerinde his- sedilir. Rehberimiz ederek: — Bu taraftan geliniz; dedi. Şı son zımanlarda, sabitelerin retini ölçme usulünü de mükemmelleştirdik. Artık, yüz altmiş kilometreden bir mumun ziyasının hararetini ölçebiliriz. Dünyanın en büyük kubbesi sözüne devam altına gidyoruz. Bu kubba müteharriktir; te eskopun göz- bebeğini teşk | eder. İçeriye girelim. Misli görül- memiş d-erecede büyüs bir to- pa benz.yen bu âlet, Kasegren modeli cesim bir teleskoptu. Ayaasının kutru 2,5 metreden Kai ll eeei ee ĞS ği akaisnm BZi ( Dünyanın yeni gözünden acaba neler g Solda teleskopun yeri, sağda ayna üstünde bir mütehassıs çalışıyor Mikroskopla tetkik edilen şeylerin resimleri alınıyor Gök bilgilerimizi altüst eden neti- celer bile bekleniyor avıs 21 * örülecektir? ö ERNGA seyredemedim. Jorj Hal, son nefesini de heyet ilmi uğruna verdikten sonra öldü. Bu büs yük teleskopun yap.İması için, milyarderlerin yardımını temin eden Jorjdar. Ne yazik ki, te. şebbüsünün neticesini görme- den öldü. Bu müstakbel rasathanenin ve teleskopun yapılması bir nevi maceradır, bu maceranın neticesi ise bir harika olacaktır. Şimdiye kadar kul'anılan te- leskop aynala ı — ihtiyacı temin — etmiyordu. Ayaa bazan, taras- sudu bozacak der: c:d edebiliyordu. Buna mani olmak için kariz camı tecsübe edildi. Bu © ancak, yarım metre katruna ka.âr iyi netice vere- biliyordu. Bılâhare, eritilmiş öz silisle tecrübe yapmağa karar verildi. İki metre 4 swatimetre kutrun- da ayna yapmağa, bu suretle muvaffakıyet hasıl oldu. bir amelinin dikkatsizliği yüzün den, bu ayna kırıldı. Viloan — dağındaki — Türüd Soley telekople Pasadena ra- satha.esinin — teleskopunun ay- naları Pireksden yapılmıştır. Kornink fabrikalarında, teles: kop aynası imali için, yeni tecs rübeler yapılmaktadır. Daha hafif ve daha e.verişli yeni ays nalar yapılması imkâaları keş- fedildi. Bunun üzerine, demin bahsettiğim beş metre kutrun. da teleskop ayaası imalıne grişildi. *unüa fazladır. Bu ayna Fransada dö- külmüştür. Bize yol gösteren heyetşinas bir düğmeye bastı ve bir mo- törü harekete getirdi. Bu mo- tör, yaptığı gürültü işidilmiyecek derecede ufak bir şeydi. Rehbe- rimiz bizi geride bırakarak, öne doğru ilerledi ve bazı âletler- le beraber büyük bir sühulet- le dö imeğe başladı. Ona: — Niçin böyle üöaüyorsun? diye sordüm. — Dösea ben değilim, niz, cevabını verdi. Bütün dikkatimize rağmen, buna inanmıyorduk. Bununla beraber kubbemiu içinde dören bizdik. —£ Rehberimiz tarassut mahallin- de sabit duruyordu. Bize doğ- ru gel yordu;/daha doğrusu bis zi kendine doğru sevkettiriyor- du. Parmağı ile bır düğmeye basarak bizi aşağı, yukarı - velb- hasıl istediği yere doğru-götür. tebiliyordu. Hiç bir topun bu teleskop kadar kolay ve mükemmel iş- lemes — imkânı yoktur. ve her şeye rağımen bunun başaılması ınsanlar için bir şereftir. Siszi- aynı, pek uzun bir Rehberimiz: Uğraşmadan sonra, en yet — Huydi, aşağı inelim. imal edildi, Ş mdi, soğumuş bir Dedi, halde, lâboratuvardadır. Ben onu, arkadaşım Miyyikanla bas raber, lâboratuvarda gördüm. İhsan gözünden daha hassas olan bu ayaayı hayretle sey« rettim, R-hberimin sözünü keserek: — Bau yeni teleskopun ne iş — göreceği ümid ediliyor? dedim. Heyetşinas, manidar bir tarz> da yüzüme bakarak: — Ne mi ümid ediliyor? Onun sayesinde heyet ilmi de çok büs yük terakki görecektir. Şüphe- siz, güneş zümresine Mensup, daha birçak ufak peykler keş — fedilecektir. Yahut ta, bugünkü gök bilgilerimizi altüst edebile- — cek yeni hakikatlerle aarşılaşa| — cAĞıIr. Ğ Kemalpaşada kıraz Ppanayırı 28, 29 ve 3) Mayıs 938 günlerinde kiraz panayırı ku- rulacaktır. Hariçten gelecek konukların baharın bu gizel günlerini hoşca — geçirmeleri için Kuşadası Ada kulübü Bize aşağıda, teleskopun di- binde gösterd ği şey, gayet sade tarzda yap'lmış, büyük bir dişli tekerleğe benziyordu. Bu teker leğin dişlilerinin her biri, bir elmas üzerine sarfedilen dik- katle cilâlanmıştır. Bir dişin d.ğer bir diş içine girmesi, günün bir dak kasını arzeder, Bir teleskop bir sabi. tenin üzerine saatlerce tevcih edilmiş bulundurulur ve o yık dıizin mülemadiyen — muhtelif pozları alınır. Teleskop dünyar nın yorulmak bilmiyen gözüdür. En kuvvetli bir gözün bile gö- remiyeceği koyu mor ziyaların, ©, resmini kolaylıkla alır. Ula: cık yıldızları ve onların harare- tini derhal tespit eder. Telem kop, mikroskopla tetkik edile- || bilecek şeylerin fotoğrafımı ala- cak kadar hassastır. Buna rağmen, heyetşinaslar bu terakki z görüyorlar. Ds- ha büyük ve daha mükemmel teleskoplar yap-labileceğini id- dia edıyorlar. suş b Rehberim z bu hususta Şun- gençlerinin ve bandosunun iş- ları anlatıyod: tirakile ilçemiz gençleri tara- Fadan muhtelif eğlene>, temsil ve sporlar tertp edilmiştir. Haikin her türlü ihtiyacı için beledi tertipler alınm ştır. K saz-Panav s1 Kom'tes —Heyetşinas Miyyikanla, ge- çenlerde, müstakbel teleskopun ayaasını seyrett m. Bu aynanın kutra beş metredir. — Bu teles. kopu, maaesef Jorj Hal ile