Sahife üedller Zai f Bınbır gece masallarından & A «, K0 w AAAT LAİ DA Seyyit Sendabadın .Harikulâde deniz seferleri Nakleden: İrfan Hazar Ambar altüst olmuştu. Her- kesin gözü çeşmeye dönmüştü. Bütün gemide sanki kıyamet kopuyordu. Arlık bu defa kur- tulamıyacağımı, muhakkak - bir ölüm karş.sında kaldığımı an: Tayınca, başımın yarasına bak- miyarak derhal Hindlinin yanı: na koştum: — Siz bir velisiniz; peygam: bersin'z; dedim. O benim elimden tuttu. ramın vaziyetini sordu ve, — Eğer yanınızda olmasay- dım, ded; hafazanallah direğe çarp:p parçalanacaktınız. Demek beni Hindli kurtar: mış, ambarın içine kadar getir: mişti, Heyecanla ellerine sa- rıldim; — Ne olacağız ya Seyyidi, ne u!ıuğıı. diye sordum. O, kısaca, - Şımdılık meçhull — Ceva- bıni verdi, b &fıldı sesi yukarıda çınlıyor, — dalgalar ise ambarın üzerinden içeriye kadar geliyor; üstümüzü başımın ıslatıyordu. sırada Hindlinin süratle yukarıya çıktığını gördüm. Ben de arkaşından seyirttim, Süne- pe sünepe duran bizim (fakir), simdi arslan kesilmişt. Şaşırmış bir vaziyette yelpa varan reisi, o, kuru iki elile yakaladı: — Kendine gel, kendine gel; diye olanca sesile bağırdi. Kaptan, karşısında (fakir) in bulunduğunu farkeder etmez biraz toparlanır gibi oldu. — Ne var, ne istiyorsun? Dedi, — Herhalde hepimizin de- nize dökülmesini ve balıklara yem olmasını istemezsin. Şu halde vazifeni terk etmel Kork- ma, cesür Ol; seni bu halde gören tayfalar ve yolcular ne yapmaz. Allah kerimdir. Dal- gaların bizi yuvarlıyacağı yere değin yuvarlanalım. — Onlara mukavemet etmek — beyhude gibi görünüyor. Res, ağır bir sesle cevap verdi: — Ben de sizin fikrinizde- yim. Fakat gideceğimiz — yer gene deniz olacak ve denizin üstünden başka hiçbir yer gö- remiyeceğiz. Şüphe yok ki bu- nun neticesi gemimizin parça- lanmasdır. Hindli, başını önüne eğd'. “Göz bebekleri fırıldak — gibi gözlerinin içinde döndü. D yuükarıya kaldırdığı — zaman Otu büsbütün değişmiş gördüm. Yüz kemikleri daha çok içeriye çökerek ve meşine benziyen si- yah derisi azar azar titriyerek bize öyle bir bakışla baktı ki, ikimiz de gözlerimizi yere in- dirmek mecburiyetinde kaldık. Onsun uğuldıyan sesi gene kulakiarımızı deldi: — Bilemeyiz reisl Bilemeyiz! Belki de küçük bir ada hep> Ya- Başe, mizin hayatını kurtarır. Reis, Hindliye yanaştı: — Buralarda benim bildiğim hiçbir ada yoktur Seyyidi; de- di; pek uzaklarda bazı adalar mevcud ise de, bunlara yanaş- maktansa — yanaşmamak — ev- lâdır. Çünkü bu adalarda yam- yamlar oturur ve bizi ateşte kızarta -kızarta —yerler. Böyle ölmektense denizde boğulmak daha hayırlı değil mi? Fakir, tek bir cevap verme- den geminin arkasına doğru adeta emeklercesine —yürüdü. Çünkü, demindenberi üçümüzde yere oturarak konuşuyorduk. Şiddetli rüzgârlar, kudurmuş dalgalar ve ardı arası kesilmi: yen kasırgalar koca gemiyi kn- çük bir yaj mize bakıştık. — Rei: bedbin idi ki kendisini denize atmasından yani intihar etme- sinden korkuyordum. Ambardaki yolcular, biribiri - Bin üstüne istif edilen ölüleri hatırlatıyorlardı. Kimsede söz söyliyecek ve ayağa kalkacak ne dermân, ne de can kalmıştı. Birden, arka taraitaki tayfa: ların arasından bir ses gürledi. Bu ses, insan sesine benzemi- yordu. Adeta, eski mağaralar- daki hayvanların seslerine ben: z'yordu. Derhal sesin kimin sesi olduğunu fark etmekte — gecik- medim. Kuru bir iskelet gibi ayakta duran ve elini denizin sonsuzluklarına doğru uzatan bizim Hindli, uluyarak — ba- gırmakta ve inlemekte idi: — Karaya yaklaşıyoruz, ka:- raya yaklaşıyoruz! Kaptan, bu cümlenin tesirile kamçı yemiş gibi — yerinden sıçradı. — Kara mı, bağırdı. Fakat reisin sesi geriden du: yulmamıştı. Bu defa biz, emek- liye emekliye kaptan köprüsün- den arkaya doğrü - ilerlemiye başladık. Tam Hintlinin yar geldiğimiz zaman ayağa ka mak istedik. Ne gezer, geminin sarsıntı- sından ve *süratle devrilerek ilerlemesinden — dolayı ayakta duramadık. Hindli, reisin omu: zundan tuttu. Onu zorla . biraz kaldırdı ve sis içinde hayal meyal belli olan bir karartıyı göstererek; — Bu nedir kaptan, dedi. Kaptan etrafı iyice tetkikten sonra cevap verdi: — Lâkir buralara kadar na- sıl geldik? Yıldırım bile olsa, bu süratte Yamyam adalarının önüne gelemez. Gördükleriniz Yamyam adalarıdır Seyyidil nefes almadaa sordu; — Bize taarruz edeceklerin. den eminmisin? Taarruz etseler dahi belki mücadele ile — elle. rindea kurtulabiliriz. -Fırtınada batmamız muhakkaktır değil mi? İ — Devam edecek — diye — (Fakir) € Mart 24 Âsrın Azrailile karşı karşıya' Boğma suretile idamlarda mahkümlar şımdırderhal olup gıdıyorlarmış Halbuki ilk gaz- lar insanı zorla öldürüyorlarmış Sev Vatson isminde Ame- rikalı bir cellâd, zehirli gazlarla mahkümları nasıl öldürdüğünü anlatıyor: Yası — yüzlü, — karmakarışık saçlı ve boksor burunlu cellâd Sev Vatson, 52 yaşına geldiği halde, henüz daha gözlük tak- tığını hatırlamıyor. Bir Fransız muharriri, cellâ: dâ, şimdiye kadar kaç kişi öl- dürdüğünü sorunca Sev Vatson sözüne şöyle devam ediyor: — GazŞanberde (i1), — son öldürdüğüm — mahkümla, tam yirmi kişi oluyor. Çok enstan- tane bir ölüm. Zerre kadar istırap - yok. Gazı teneffüs eden mahküm, derhal ruhunu teslim - ediyor. Yüzde yüz temiz ve insani bir metod. Eli baltalı cellâdla be- nim usulüm arasında, kıyas ka- bul etmiyecek derecede büyük farklar vardır. O, ellerini kana bulayarak “müşteri, sini öldü- rüyor. Benim “müşterim,, ise kendi kendine ıntihar eder. Bu usüle ilk başladığım za- Man, az kaldı, kırk seyirciyi de gazla boğup öldürecektim. — Ordu, 1932 senesinde, bize bir tüp zehirli gaz teşlim etti. Bu zehirli gazla işe başla» dık, İlik tecrübe, iki kişiyi — öle düren kırklık bir mahküm üze- rinde yapılacaktı. Mahkümun adı Jak Röpendi. Gardiyanlar, elleri kelepçeli, ayakları pram gali bu katili odaya soktular. Mahküm odanın ortasına di- kilmiş, kaçnılmaz — ölümünün tatbikini bekliyordu. Gözlerin- de korkudan ziyade hayret ve taaccüp okunuyordu. Yüzüm maskeli olarak — içeri girdim, anahtarla gaz musluğu- nu açıp dışarı çıklım ve oda- nın kapısını kapadım. Ahi âzi- zim, mahkümun çırpınmalarını bir görmeliydiniz. İçeriden demir parmaklıkların muhafaza sett ği pencereler ar- dından, seyirciler mahkâmun can çekişmesini — seyrediyorlar. Manzara müthişti. Zavallı iblis, boğulmağa başlayınca, nihayet meseleyi anladı. Ağzı açık, göz- leri fırlamış bir vaziyette oda- mın dört köşesinde koşmağa başladı. Birden gaz musluğunun Üzerine atıldı, iki elile zehirli gazın akmasına mani olmak is- tedi Muvaffak olamadı. Gözle- rini gözlerimize dikerek bakı. yordu. Ahi öyle vahşi bir ba» kış ki, ömrüm oldukça unuta- miyacağım. — Nihayet dizüstü çökerek ölümünü — beklemeğe başladı. Tam bu sırada, seyircilerin heyecanlı bağrışmaları yükseldi. Odadan zehirli gaz sızıyor ve kuluvara doluyordu. Soğukkam hlığım muhafaza ederek — se- yircilere yavaş yavaş dışarı çık« malarını emrettim. Vaziyeti bir kere tasâvvur edinizl.. — Seyirciler, korkunun verdiği dehşetle, biribirini çiğ- niyerek dışarı fırlamak istiyor- lar. Kiminin el ü yırtılıyor, kiminin dişleri dökülüyor. Cellâd, omuzlarını kaldırarak tekrar üne devam ediyor: D nber mahkümların içinde öldürüldüğü oda, , .— Sağda bir mahküm boğuluyor, solda halk pencereden uıra- diyor, aşağıda bu suretle boğulanlardan iki haydud Kocasını öldürüp haydut- luğa başlıyan kadın Son arzu olarak mükemmel bir 4 sofra hazırlatmış ve sonra.. — Eğer sözümü dinleselerdi, madeni bir oda, yaptırtmak daha doğru olurdu. Ve, emin olunuz, ciheti askeriyenin ze- hiüli gazını kullanmağa kat'iyen lüzum kalmazdı. Fakat gel de kırtasiyeciliğe söz dinlet. Domuzlar üzerinde otuz beş türlü gaz tecrübesi yaptım Sonraları, 2 numaralı Göz- Şanber meydanlıkta yapıldı. Se- yirciler, mahkümların — ölüşünü bina haricinden seyretmeğe baş- ladılar. Fakat zavallı seyirciler, yağmurlu havalarda, şemsiye taşımak mecburiyetinde kaldılar. Bir müddet sonra da madeni bir oda yapıldı. Askeri gaz- lar |kullanmamağa karar verdiğim için, kimyagerlerin — yar- dimile yeni bir gaz | icad ettim, ğ Tecrübelerimizi do- | muzlarGüzerinde ya- piyordük. — İlk de- nemelerde, tabü, iyi — bir netice elde ede- medik. 35 inci tec- rübe muvaffakıyetle “neticelendi. Bu son bulduğumuz gaz, te- sirini ânide gösterie yordu, — mahküma | aman dedirtmiyordu. Artık, ölüm odar sına sokulan katil- * ler, eskisi gibi, çık Pırmış ve delirmiş bir vaziyette çırpımıp #durmuyorlar. Boğma odasında; mahkümları — oturt- mak için iskemlelerimiz de var. Ameliyat o kadar seri oluyor ki, eğer seyircilerden biri heye- cana gelip te gözünü yumacak olursa, gözlerini açtığı zaman karşısında bir cesetten başka birşey göremez. Tecrübelerde — kullanılan Hint domuzu yerine geçen katil Ronalt Ross. Bu yeni gazın resmi küşadını, 18 yaşında Ronalt Ross ismin- de bir adamda icra ettik. İhti. yar bir kadını, parasını çalmak maksadile, vahşiyane bir şe- kilde öldürmüştü. Zavallı kadı- nin eline geçirdiği parasını ba- takhanelerde yemekle kalmayıp, ayni zamandâ bu kadının iki kızını da berbat etmişti. En nihayet yakayı ele verince, he- nüz daha genç olmasına rağ- men, ölüm cezasına mahküm oldu. Cozanın tatbik edileceği ııîn.' son derece sinirliydim. Bu se- ferki domuz — değil, insandı. Bu yoni gaz, insan üzerinde ne dereceye kadar tesir edecekti. Belki on sefer tesisatı kontroi ettim. Papaz, katilin hücresinde diz çökerek onu cesurane ök meğe teşvik ederken, yırdmı cım, bir çomakla, su ile asit sülliriği karıştırıyordu. Beş da- kika -sonra iki gardiyan mahb- kümu ölüm odasına soktular. Papazın: *Yarabbi, bu adamın günahını affet, diye dua — etti- ğini işidiyordum. Seyirciler odanın dışında top- Boğma odası lanırlarken, yardımcıların mah- kümu bir hamlede iskemlenin üzerine — bağladılar. Mahküm: *İnsaf edin, insaf edinl! Bir se çan gibi öldürülmek istemiyo- yorum., Diye bağırmağa baş- ladı. Kurtulmak için tepiniyordu, fakat nerdel? Katil bağırıp ça. garirken, ben kapıyı kapayıp dışarı çıktım. Çok değil, birden ikiye sa- yıncıya kadar, mahkümun ağır hğı, oturduğu iskemlenin altın- daki siyanür gaz torbasını asid sülfirikli suyun içine düşürüyor ve, anide, boğucu bir gaz oda- yı kaplıyor, Birkaç dakika da- ha fazla yaşıyabilmek için, Ros- sinin nefes almamağa — uğraştı gını hissediyor ve takallüs eden yüzünü pencerelerin ardından seyrediyoruz. En nihayet ta- hammülü kalmadığı için ağzını açıyor ve açar açmaz da öbür dünyayı boyluyor. Bir kadının idam edilmesi Şimdiye kadar Margarit Shar- key isminde yalnız bir kadın boğdum. Bu kadın, kocasını öldürdükten sonra, bir eşkıya ne iltihak eden tam ma- nasile bir hayduttu. Yaptığı cinayetin dehşetine rağmen, hapishane müdürü, bu kadına affedileceğini söyliyerek onu teselli ediyordu. İdam edileceği gün, cani ka» dının yanına gidip usulen son arzusunun me olduğunu sorunca kadıncağız dehşetli bir sinir buhranı içinde kıvranıyor. Hai — pishane direktörü, kendi eliyle mahkümenin sırtına ölüm göm- leğini giydiriyor. Ea nihayet yatışmak mecburiyetinde kalan kadın, kızarmış tavuğuyla, ba. lığıy'a, salata ve peyniriyle mü. kemmel bir sofra hazırlanma. sını istiyor. Bu yemekleri, sanki birazdan idam edilecek o değilmiş gibi, büyük bir iştiha ile yiyor. Ye- meğini bitirdikten sonrâ: — Haydi hazırım! Diyor ve gösterdiği bu cesa.» retle, herkesi hayrette — bırakı» yor. Fakat ölüm odasına. yak- laşınca birden bayılıyor. Biz de onun bu halinden istifade ede- - rek, hükmü derhal yerine geti- riyoruz. Fransız muhârriri, yazısını bi tirirken bu asri azrailin elini sıkmak mecburiyetinde kaldığını anlatıp üzülüyor. (Halk Diyor kiz) Halk ' Mazot fiatinden müştekidir : Belediyenin sivrisinek müca- — delesi için halk& mazot dağı- tırken kilo başına 9 kuruş gibi mühim bir para alması doğru olmadığını, bu yüzden şikâyet- lerde bulunulduğunu yazmıştık. Dün aldığımız yeni şikâyet mek- tuplarından belediyenin — hâlka — hâlâ kilosu dokuz kuruştan ma- zot verdiğini öğrendik. Pıymdı_ n 5,5-6 kuruşa — satılan Ş belediyece 9 kuruştan ması hiç de doğru göri mektedir. Herşeyi ucuzlatın çalıştığımız bir zamanda ma: fiati de makul bir hadde indi- rilmelidir: 4