Mart Binbir. gece masallarından Co0 6 LA 1 LARRAEIRRAA GK ZL AM LA d 1 Elimdeki et parçasını, başımr daki sarıklı iyice sardım, içine de enamimdan — kopardığım bir İyaprağı güze'ce yerleştir: dim. İk: üç Saat sonra et par çaları tekrar başıma yağmağa başladı. Kartallar bulunduğum yere tekrar hücum ettiler ve etleri alıp götürdüler. Neden sonra, gök yüzünden gelen ve oğultuya benziyen bir sesle büşimi yukarıya — kaldır: dım. Avazım çıktığı kadar. — Ya Habibi, ya Habibil Diye bağırmağa başladım. Yukarıdan gelen o oğultuya benz'yean ses, tekrar kulaklarır ma çarptı. Ben tekrar cevap verdim: — Amanın! Kurtarın beni Seyd.! Canımı balâs edin bur- m. İş'e bu anda, çukurun en üstünden aşağıya doğru kırmızı, kuşak gibi enli br ip sarkma- ga başladı. Yavaş yavaş tepe- me kadar indi. İpi hemen yar kaladım. Yalaız, yerde — piril piril yanan, iri elmas parçala. nnt acele ile toplamaktan - ve onları koyanuma yerleştirmekten de fariğ olamıyordum. Yokarıdan uğultulu ses devam ediyordu. Artık ben tereddüde luzum görmeden evvelâ Allaha, sonra da kırmızı ipi başımın üstünde tutanlara güvenerek — mermer kayalara tırmanmağa başladım. Vücudüm bir taraftan — diğer bir tarafa çarpıyordu. Hor çar- Pişta kemiklerim — kınlır. gibi oluyor #amma ben bu acılara ve sızılara ehemmiyet verme- den azar azar gökyüzüne doğ- ru ilerliyordum. Nihayet ta tepeye vasıl ol- dum. Fakat oraya vasıl olmakla beraber düşüp bayılmam ayni dakikada vukubuldu. Nasıl ayıl- dığımı çeşit çeşit kıyafetli birçok adamlar sarmıştı. Yüzlerinden hayret okunuyordu. — Bana, is- mini blmed ğim bir şurup içir diler, braz dirilir. gibi oldum. İlk sual soran adam ihtiyar ve zayf birisiydi: — Nereden buralara düştün sen? Ayağa kalkmak istedim; lâkin ağrılarım buaa mani oludu. Başımdan geçen macerayı bu yabancılara ağır ağır anlattım. Hepsi de kulak — kesilmişler, beni dinliyorlardı. - İçlerinden kırk yaşında kadar olanı bana döndü; — Seni, dedi; çukura kadar sürükliyen kuş, bu adanın en büyük kartalıdır. Elinle dokun- duğun ve ne olduğunu anlıya- madığın o büyük beyzi şey de bilemiyorum. — Etrafım | onuü yumurtasıdır. Hep beraber iyi bir yemek yidik. Karnım doydukça göz lerim açılıyordu. Onlar - bana kartalların — yuvalarını — göster diler. Etlerin üzerinden toplar dıkları elmas zerreleri, benim çukurun — dibinde topladıklarr mın yanında hemen hiç mesa- besindeydi. Hayatımı kurtaran bu adamlara bir cemile olmak üzere koynumda sakladığım iri elmas parçalarını çıkardım: — Bunları alınız, Aranızda taksim ediniz, dedim; ben hiç- birşey istemem; siz benim ha- yatımı kurtardınız! Onlar avucumdaki elmasları aldılar. Şaşkın şeşkın biribirle- tine bakıyorlardı. Ömürlerinde bu kadar temiz, bu kadar iri elmas taneleri xgörmemîşlzrdi. ada söz söyliyen ih- tiyar, elmasları arkadaşlarının elinden aldı; avucumun — içine koydü ; — Hayır, dedi; bunlar senin kısmetindir. Biz senden birşey istemeyiz. Binbir ısrarla elmasları yedi kiş'ye taksim - ettim. Kendime de üç iri elmas kalmışt. He- pilmniz- memnun ve şâdan başı mızdan geçen hikâyeleri anlat- miya başladık. Onlar, artık adada — kalacaklarını, - benim kendilerine verdiğim elmaslarla birer hazineye kavuştuklarını, eğer istersem beni de memle- ketlerine götüreceklerini söye lediler. Tekliflerini büyük bir sevinçle kabul ettim. Zaten kabul et. mesem, kartallara yem — olmak- tan başka bir şey olmiıyacak- tım. Tam iki gün yaya yürü- dükten sonra bir sahile indik. Ozada büyük bir gemi vardı. Rüzgâr da müsaid olduğu için yelkenlerimiz açtık ve yeni bir ülkeye doğru ilerlemiye başla: dık. Bu defa da ölümden kurtul- muştum, Tanrıya nasıl - şükre. deceğimi bilemiyordum. — Yedi gün yedi gece, hiç durmadan yol alan gemimiz nihayet bizi bir limana getirdi. Bizi orada büyük bir halk kütlesi karşıla- di. Elmas arayıcıların çoluk çocukları babalarının boyunla- rına atılıyorlar; onları ÖPpüyor- lardı. Ben bu manzaradan çok mabzun oldum. Kırk yaşlarında dediğim el mas arayıcı beni evine misafir etti. İki gün biç uyanmadan bu evde güzel bir uyku çekmi- şim. Üçüncü günü akşamı güzel bir yemeğe davet edildim. Buranın erkekleri de kadınları gibi güzeldi. Hele evlerinde misafir olduğum adamın refi- kası o kadar dilber, o kadar ö el öi e B SA “Ne fecil. Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz. seferleri Nakleden: İrfan Hazar GEREEEN ADOLU Kocası ölen kadın İstırabına dayan;madı, yavrusunu öldürdü, kendi de ölü bulundu bir hâdse ol- müştur. — Fransız - gazetelerine göre, Madam Alice Jeanne, kocası Pierre ile mesud - bir hayat yaşamakta idi. Brisi otobüs kumpanyasında iyi bir ücretle çalışıyor, diğeri de ter- zilik yapıyardu. Bunların mesud hayatını bir kat daha saadete gölüren se- bep, güzel bir kız çocuklarının dünyaya ge'mesi idi. Bu çocuk hakikaten güzeld'; yalaız ananın ve babanın değil, Parise yakın bir yer olan doğduğu Chambert nahiyesinin de sevgilisi idi. Fakat bahtiyâr ailede uzun yıllardan sonra büyük bir felâ> ketle sarsılmış, zavallı erkek ansızın ölmüştür. Karısı bu fe- lâkete ilk gönlerde tahammül etmiş, çocukla kend'sini avut- Pariste feci mağa çalışmışsa da buna mu- vaflak olamamıştır, Chambert nahiyesi — halkı, kadıncağızın fazla tecssirü üzerine Paristeki hemşiresine haber göndermiş lerdir. Tehalükle hemşiresinin ya- nına. koşan Madmazel Abgroll ona nâsihat etmiş: — Kocanın ruhunu şadetmek istersen böyle bedhin olmayı bırakarak hayata Avdet — etl Nurtopu yavruna bak! Onu sevl Demiştir. Bu irşatlar, Alice'i biraz ken- dine getirmiş ve zavallı Parise gelip akrabalarile birl.kte yaşa- mağa başlam ş, hatta ona bir de vfak meşğuliyot bulunmuş- tür. Artık Alice'in. yavrusu gü zel Ginette 9 yaşına girmiş, Müller sokağındakı ilkmektebe devam etneğea başlam ştır. Fakat bütün bu sükün mu- vakkatlir. Geçen hafta, gece yarısı patlıyan iki silâh sesile bütün apartman halkı ayağa kalkmıştır. Silâh sesi ikinci kattaki odadan geldiği için, alt katta oturanlar kapıyı — kırarak içeriye girmişlerdir. Odadaki manzara hak'katen yürekler paralıyacak bir halde- dr. Karyolanın üstünde, zavallı yavrucak başından aldığı bir kurşun yarasile upuzun yatmak- ta ve elan eseri hayat göster. mektedir. Önun yanında ise, nasıl ö d tamamen meçhul bulunan anne — cansız olarak uzanmaktadır. Polisin yaptığı ilk tahkikat, Alice'in ye's ve ıstırap neticesi çocuğunu uyurken Öldürmesi ve kendisinin de silâhın üzerine düşerek kazara ölmesi — netice- sini vermiştir. Bu felâkete koşup gelen hem- şiresi ağlıyarak şu ifadede bu- lunmuştur: — Hemşiremin paraya çok sıkıntısı yoktu. Kendisini yalnız bırakmamak istiyor ve hergün işimden çıktığım zaman yanına koşuyorum. Zavallı küçük Gi- nette daha dün, Çocuğumla bür yük bir neş'e içinde oyun oy- nam'ştı. Ah! Bu ne müthiş bir netice, şimdi o da hastanede öl Tahkikat elan devamdadır. Müddiumumi, idam- larını istedi Zeliha, kocasını öldürmek için Hasanı teşvik etmiş Menemen kazasının Çavuş köyünde Romanya muhacirle- rinden ihtiyar Nec bi öldürmekle mazıun Hasan Çetin ile Neci- bin karısı Zelihanın muhakeme: lerine dün şehrimiz Ağırceza mahkemesinde devam edilmişy tir. Muhakeme son safhaya ge- diği için bu celsede iddia ma: kamını işgal eden müddeiumumi muavini B. Şevki Suner iddia- sını serdetmiş ve demiştir k: — Köy delikanlılarile ve bi- lâhare de maznun Hasan Çetin ile gâyri ahlâki vaz yetlere dü- şen maznun Zelihanın Hasanla evlenmek için Hasanı, kocası Nec'ple beraber Musabey kö- yüne gönderdiği ve ona bir bıçak vererek kocasını öldür- meğe teşvik ettiği ve öldürdü- ğünü isbat için de kocasının parası ile kendisine verdiği bı- çağı geri getirmesini tenbih ettiği Hasanın - itirafile sabit olmuştur. Hasan, teşvikle bu suçu iş- lemiş, mahkemede suçunu in- kâr etmişse de hazırlık tahki- ——— fevkalâde hüsnüğae malik idi ki dille ve kalemle tarif etmenin âmkânını bulamıyorum. Yemek- ten sonra ev sahibi bana güldü; — Ben çocuklarla gidiyorum; siz evde kalınız. Bu gece ka- rımla eğleniniz; muhabbet edi: niz; dedi. Az kalsın delirecektim. Bu ne biçim şeydi? Acaba beni tecrübe mi ediyorlardı? Birden yerimden fırladım. eli katında, hâdisenin cereyan tar- zini ilk tahkikatta anlatt ğı gibi müstantik önünde de tafsilâtile söylemiştir. Her ikisinin de bir- leşerek Necibi öldürmek iste- dikleri ve bu işi yaptıkları sa- bit olmuştur. Hasanın Türk ce- za kanununun 150 inci madde- sinin 4 üncü bendire göre ida- mını islerim. Zelihaya gelince, onun da 64 üncü madde de Iâetile 454 üncü madde ile tecziyesini talep ederim. hkeme reii — Ne diyeceksin Hasan? Diye sormuş, Hasan da: — Ben kabul etmem efen- dim. Demiş, Reis tekrar etmiştir: — -Müddeiumuminin — senin hakkında ne ceza istediğini anladın mı? — Evet, biliyorum. Fakat bu işi ben yapmadım. Reis, Zelihaya ne diyeceğini sormuş, o da: — Ben günahszım. Siz nasıl bilirseniz öyle yapın. Ben, on dözt senelik kocam Necibi ö- dürtmedim, esasen ben altı ay evel Romanyadan gelmiştim, kocamı öldürtmek için ortada sebep olmalı. Hasana sorün, ben kendisini teşvik ettim mi? Teşvik ederken beni kimse gör“ Müş mü, işitmiş mi sorun; Öğ“ renin! Kararın tefhimi için mubw» keme, bugüne bırakılmıştır. Karataş cinayeti Enverin kefaletle tah- liyesine karar verildi D Holivudun HL TKTTRAADA LKOT AAT AKAKI DAT YAATAKATIGAFLAKAA IA Esrarı HDLADA DARAKAAATAIK IUI Marlen tarafından yırtıldı D Gözlerim bir gölgenin hare- ketine takıldı. Biri, yani bir kadın, mâsanın İâmbasını sön- dürdü. Şüphesiz, pek fazla ay- dınliktan, — tetkik edilmekten, ifrat derecede dekolte oluşun- dan ve gazetelerin amansız akislerinden körkuyor. Daha dikkatli bakıyorum. Karanlıkta kalan masa, Joxn Kravbordun masası, — Marlen; dudaklarının vaziyetini bozma- dan, belirsiz ve müthiş bir şe- kilde gülümsedi. Bir davul sesi işitildi. Işıklar sörüyor. Salon- da büyük bit sevinç avazesi yükseliyor. Malümdur ki, bütün bu eşhas, arzuları hilâfına çok geçiken bir manzaraya iştirak etmek için gelmişlerdir. Marlen kulağıma fısıldıyarak: — Size bu , Holivadu, çıplak ve canlı bir şekilde gös- termeğe vadetmiştim. — Seyre- diniz. Bir projektör, ham bir ziya ile, orkestra saltalığının özünü ışığa garkediyor. Spiker tanın- mamış bir isim söylüyor. Bir taşra dikiş atölyesinde o'duğu aşikâr, yeşil bir canfes elbise- ye bütünmüş, yüzünün boyala- riyle çirkin görünen bir kadın ortaya çıkıyor. Parmakları sinirli sinirli bir mendil kırıştırıyor. Suya atılacakmış gibi ilerliyor veürkek gözleri yalnız bu muz- lim hercümerç üzerine dikik m'ş olduğu halde, şarkı söyle- meğe başlıyor. Söylediği romans eski ve be- ğenilmiş bir romanstır. Başlan- gıçta, korku ve dehşetten, sesi boğuluyor. Salonda bir iki gü- lüşme oldu. Şantöz, birden yan'ış söylemeğe başlıyor. Müs. tehziyane gülüşler fazlalaşıyor. Kim olduğunu göremediğim bir artis te, bitmek tükenmek bilmiyen delice bir kahkaha kopar-yor. Betbaht kadın, saltalığın üs- tünde, kıvranıyor ve zavallı, —————— kiinde Fethiy ö uürmekle maz- nun Amerikan Hasanla kendi- sini bu suça teşvik etmekle mazaun Enverin muhakemele- rine dün şehrimiz Ağırceza mah- kemesinde devam edilmiştir. Bundan evelki celselerde ka- til hâd sesinden evel Amerikan Hasanı döven Fethi ile arkadaşı Halilin, Hasana niçin dayak attıkları anlaşılamadığından, an- laşılamadığından, Halilin buk durularak şahid sıfatile mahke- mede dinlenmesi için celbine karar verilmişti. Amerikan Hasanın, dövülme- sine aid Şehid Fahreddin polis karakolunda tanzim edilen tah- kikat evrakı, mahkemeye gelmiş, dünkü celsede okunmuştur. Halilin babasının ismi celb- namede yanlış yazıldığı — için (Mehmet) olarak düzeltilmesi ve Halilin mahkemeye getiril- mesi — kararlaştırılmış, bunun Üzerine mazaunların vekili söz istemiş, maznun Enverin bu ci- nâyetle alâkası hakkında kat'i bir delil mevcud olmadığını, yedi nüfusla bir ailenin kazan- cına yardım eden bu maznu- nun serbest bırakılmasını iste- miştir. Mahkemece 50 lira ke- faletle Enverin tahliyesine ka- râr verilmiş, muhakeme başka — — Sonu var — Karataşta İngilizbahçesi mev: | bir güne bırakılmıştır. cesaretini bırakımıyarak roman- sına devam ediyor. Titremeğe başlıyan omuzlarını görüyorum. Birden sesi kesiliyor ve hıçkı- rıklar içinde ağlama baş'ıyor. Spiker ilerlyor, onu kolun- dan tutüyor. ve kolisin içine sürüklüyor. İşıklar tekrar sönüs yor. Salondakiler neşeleniyorlar. Ben hayret içindeyim. Marlene soruyorum: — Bu zavallı kadin kimdir? Bir müptedi mi? Niçin ona bu- rada şarkı söyletiliyor ? Ümirlin oyunu: Size şunu izah edeyim: Trakadero barının direktörü, bir tecrübe bahanesiyle, radyo- culuk veya sinemacılık — mesle- ğini yapmak istiyen yabancılara burada şarkı söyletmeği düşün. dü, Bu denemeder, hiç masraf- » Ççok cazip ti hakiki ar- tistik numaralardan ziyade eğ- lendiriyor. İşin iç yüzünü aolı- yor Mmusunuz ? Her onbeş gin- de bir kerre tertip edlen bu suvareler, bu süretle, birden de'ice bir muvaffakıyet kazan mış oldu, Böyle suvare akşamları, tanı- dığım yıldızlardan başka, fab- rika müdürleri, bütün tiyatro mensupları, bütün neşriyat şef- leri ve radyo kumpanyalarının bütün direktörleri burada bu- dunur. Şarkı söylemek için i_plr, racaat îdıuhrı; kadar çol e bunlara sıra numarası vermek mecburiyetinde kalınıyor ve bu namzetler yedi sekiz ay sırala» rının gelmesini bekl.yorlar, Ekserisi taşrada otururlar. Hoivuda gelmek için lüzumlu olan parayı dolar dolar toplarlar. Haftalarca beklerler ve bu su- vârenin ümidile yaşarlar. Ha- yatlarında bir kere olsun, bir dakika zarfında, yıldızlar yara- tan Allahların biri tarafından görülmeği, — işidilmeği, —tefrik edilmeği umarlar. Yalnız bir kere, bir dakika için, bütün hayatlarının şansını denemeleri lâzım. Buraya, giyotine gidiyor- muş gibi, nasıl bir sinir ger ginliği içinde geldiklerini tasav- vur ediniz. —— Bu, müdhiş ve zalimane bir şeyl — Evet, fakat her suvarede araralarından bir tanesi kazas nır, seçilir ve küçük bir rol ya- hut külliyetli mıktarda artist kullanan radyo şirketi için der- hal angaje edilir. Şüphesiz bu zalimane bir şeydir, Fakat oyun için verilen pâra gayet boldur. Yeni bir davul sesi iştiliyor. Yeniden, vaktile fakir ve nam- sız olan, alay edilen, dövülen ve en nihayet muvaffak olan bütün artistlerin, meydana çı- karılan mahkümun teşhirinden acı bir öç alıyorlarmış gibi, acaip ve iğrenç bir zevkle yüz. leri geriliyor. Projaktör — tekrar — yanıyor, Sahnenin üstünde, korkudan ve didinmeden yüzü takallüs etmiş zavallı küçük bir kız, dansederek Şirley tanplı taklid ediyor. «devam edecek- Kadın dövülür mü? Ödemiş kazasınının Türkmen mahallesinde Ahmed oğlu Ha- san, Tahir karısı 40 yaşlarında Na'izeyi dövmüş ve yakalana rak adliyeye verilmiştir. ü