ANANOLU Padışah Bursaya varmıştı. Halk, kendısini çok büyük tezahurat a karşılamıştı.. — Ordu bunu - bekliyormuş. Hiım... Seni Rum bozması seni. | Eğer Ahmedin tahta çıkmasını L | p | haberdar değilmişim g! ; T TTT YT v göremezse gözleri açık gidecek- miş.. Ben da seni mezara öyle bir göndereyim ki herif, baban bile, istavroz çıkarıp mezarda yüzüne tükürsü ıl. Mektubun ele geçmesi yaramıştı. Bir az düşündü: — Ben de hç bir işine den , Bür- oradan da İstanbula ge- çeyim. Zırar yok, kardeşim ba- zı yerleri ele — çeçirsin, epeyce ümide kapılsın. O takdirde ümi- de kapılmak kolay..Fakat şimdi kaçıklık yapacak, göze görün m yecek.. Ayağa ka'ktı, perdeyi araladı: — Mehmed, orada mısın?. Zabitlerden, siyah kaytan bı- yıklı, çevik, gözleri zekâ — ile parlıyan biri göründü: — İradenize amadeyim ha- kanım.. — Bunu al, nerede bulacak- san bul, kardeşim Ahmede ver. Fakat kendine Mustala — paşa dönlen nankör uşağımızın ada- mi süsünü vereceksin hal. Pid şah gülerek ilâve etti: —- Rolinü iyi oynal. Benim aleyhimde at, savur.. Korkma kafan: koparmam.. Genç zabit hem güldü, hem de kıpkırmızı kesildi: — Aman padişahım.. — Haydi haydil. Ecdadıma Nİ uzatma da şahsım aleyhinde Ahmede ne söyliyebilirsen söye lel. Benden bol bol müsaade... 1 Artık güneş yükselmişti, Za- bit de çıkp gitmişti. Padişah sadnâzamı — çağırttı. Karşışına oturttu, bol bol iltifat ediyordu: — Hizmetinden çok memnu. num paşa.., Sadakatinin, gay- retinin mükâfatını da alacaksın.. Söyle bakalım, bu gün Bursaya avdet etsek olur mu?. — Siz bilirşiniz. devlet'üm.. Burada yapılacak iş kalmadı. ğına göre istirahati şabaneleri- miz mat üptur. Malkoçoğluna da haber gönderelim, geriye, bu- raya gelsin., Padişah; Mustafa paşanın ak- hından geçenleri anlamıştı. Fa kat hiç belli etmedi: — Münasip olur, münasipl. O gün, ordu. Burşa üzerine avdete — başlamştı. Malkoçoğlu da beri taraltan Ankaraya çe külmişti... * .. Padişah —Bursaya — vârmıştı, Halk, kendisini büyük bir teza- hüratla karşılamıştı. Sadrrâğzamın kafası, şümdilik, boyayaun üs- tünde sapasağlam duruyordu., Burşada padişaba; ölen kar Haydar Uııılıı'i’_ Ve yazı işleri müdü a. Bamdi Nüzhet ÇANÇAR ip, Bamir İkinci Beylar sokağı CBalk Partisi bizamı içinde Telgraf İzmiz — ANADOLU Telelon: 2776 « Posta katusuz 405 ge ANADOLU MATBAASINDA BASILMIŞTIR Yazan: M. Ayhan L gğ 5 deşlerinin çocukları gelmişlerdi. hiç bir kimseye - itimad edemiyordu. Kend. — gölges'ne karşı bile bir. emniyetsizlik ta- şiyordu. Bu çocuklarda midesini bu- landırıyorlardı. Padişah, bunla- rın hepsini huzuruna kabul «tti, En büyüğü yedi yaşındaydı. Selim; bu genç şehzadelerin yüzüne bakarken gülümser gibi oluyor, fakat hekikatte dima- ğgından bir takım karışık hayal ler, karanlık düşünceler geçi: yordu. Şehzedelerin en büyüğü yirmi bir. yaşında Alemşahin oğlu Osmandı. Padişah, Osmana dikkatle bakıyordu: Yüzünden, — gözlerinden belli, yaman bir delikanlı.. Bu genç, — bilâhare — tehlikeli de olacak.. Padişah sordu: — Sen Çankırı - valisi idin değil mi Osman efendi? Genç şehzade cevab verdi: — Evet padişahım! — Fakat #hval bize müphem göründü. Herhangi bir hâdisenin tesirin- den vesaireden kendimizi kur- tarmak, amcamız Ahmedin gad- drine uğramamak için zatıdev- himayelerine — iltica Selim, letlerinin ettik. Padişah, süküt odiyardu. Bu sükü un altında derin bir sinir lenme de vardı. — Bu çocuklar da nereden başımıza kald lar? Yarın, öbür- gün bize dert açmıyacakları ne malüm?. Şıhzadelerden üçü de, müte- velfa kardeşi Mahmudun çocuk- ları Musa ile Orhan ve Emir efendilerdi. Yan; kendisine s» gınanlar beş Şehzadeden, beş yeğenden ibaretti. Selim, bir türlü karar vere- miyordu. Z hnindeki düşünceden kendisi de utanıyordu. — Oaları öldürtmek, acaba fena bir tesir yapmıyacık mıydı? Ara sıra durüyordü: — Fakat onlar bana ne fe- nalık yaptılar? Ş>hinşahın oğlu henüz yed. yaşında, Musa oa dört, Orhan — on altı, Emir de ©n bir yaşında, Osman ise yir mi bir.. Bir padişahın bunları ecilâd ettirmesi doğru olur mu? PaJişah böyle — düşünmekle beraber, gene derhal — sinirle miyor, evham aa tesirleri altıar da kemdimi kaybed yardu: İnebolu faciası maznunla- öbür gün memnie* — Fekat, — yarın, onlar, benim başıma, ketin başına dert olmiyacak- lar mı?. Sultan, kat'? kararını verme- mişti. Subaşıyı çağırttır — Şehzadeleri m safir ed'niz! Bu misşafi bir nevi hapis ve pezaretti. Çocuklar, amcalar rının şiddet ve evhamını bildik» leri için: — Kurtulduk! Dye sevinmişlerdi. Padişahın Bursaya muvasalatı Teşrinisani- nin soalarında vukubuldu. Suk tan Selim, askerin kalbini bir kat daha kazanmak için sadr- âzamı çağırttı. — Kullarıma mükâfat dağıt- nız, selâmlarımı tebliğ ederek istirahat için — memleketlerine, kışlalara gitmekte serbest olduk- larını söyleyiniz! Dedi. Bu aralık Ankaradan yeni ha- berler geldi — Şebzade Ahmed, Kemah- tan Malatyaya geçti. Şimdi de Nıksara hücum ediyor. Sadrıâzam Mustafa paşa bir şey söylemiyordu, Padişah, için, için fakat aşabi, asabi gülü- yordu.. — Hani, diye mırıldandı, seni bir daha tecrübe edeceğim. Mustafa paşa; henüz huzurda iken ululecibaşıyı çağırttı. Ağa, el pençe divan durmuştu: — Bana bak ulüfecibaşı! Der- hal yiğitlerden bir mütreze se> çerek Amasyaya gönderece! Bu müfreze gizlice Amasyayı basacak, biraderimin karısını kaldırarak benim arkamdan İs- tanbula getirecek... M paşa sadece dinli- yordu. . Son cümleyi — işitince titredi: — Müthiş bir hareketl. Kar- deşini cn hassas yerinden vu- ruyor... Diye kendi kendine söy- lendi.. — Duydun mu ya ağal. — Fermanınız başüstüne pa- dişahım, Yarın müfreze yola çıkacaktır.. — Fakat isterim... — Hay hay devletlüm... Uüficibaşı çıktıktan — sonra padışah Mustafa paşaya baktı: — Ne dersin fıkrime, benim dirayetli sadrığzamım?.. — Çok isabetli ey şehriyar.. — Tabii isabetlidir, tabü... Ben ipştikam alınasını bilirim... kadını muhakkak — Sonu var — üHi çürr ei rının muhakemeleri Müdafaa dün de yapılamadı,mu- hakeme 28 şubata bırakıldı İ — İsebolu faciasına sebebiyet |mesulü bilmal miatile Deuizban- İ vermekle maznun — kaptan B. Mehmed Ali ile makinist Salim, Halid, üçüncü kaptan Rami ve Denizyolları işletme şeli B. Ze- keriyanın — muhakemelerine dün kın vekilleri hazırdılar, Davacı Mevkünde İzmir Ad- liye mübaşirlerinden B. Ali bw lunuyordu. B. Alinin mahkeme veişliğine verdiği istidası okun- du. Kaza günğ İnebolu vapı- runda — bulunan — B. Ali vapur- daki eşyasının battığını, bu yüz- den 650 lira zarar gördüğünü bildirmekte, kaza müsehbible- rimtü Cezalandırılmasını ve ken: disine tazminat verilmesini iste- kte (di İstida okunduktan wyı kondu, İstanbul- dava için şehrimize ge- Mi$ olan Avukat B. Süleyman İngil z b>hçesi cinayeti ———-—— ——— —a . zalam İAmerikan Hasanla Enverin muhakemesi ) — nete ö Şahidler, iki su;lur.ıın aleyhinde ifade verdiler Karataşta İngiliz bahçesinde talebe Fethiyi çakile karnından yaralıyarak öldüren Amerikan Hasanla onu cinayete te)vkten maznun Enverin munakemelerine dün şehrimiz Ağırceza mahke- anmıştır. Hasan, vak'ayı şöyle anlatmıştır: — Vak'a günü eve gittim, babam, nüfus tezkeremi istedi, Metonun evinde olduğunu söy- ledim: — Git, al, getir. Dedi. Me» tonun Çevi İngiliz — bahçesinin üzerindedir. Oraya giderken İn: giliz bahçesinden geçmek lâzım- dır. Yolda Fethi Osmana raştladım. O sırada Osmanı, biri çağırdı, Osman ayrılıp gitti, Fethiz — Gelsene Hasan dedi, ya- n'na gittim. Beni yakaladı, yere çarplı ve dövmeğe başladı. O sırada çakısı cebinden — yere düştü, çakı açıktı, ben de alıp yukarıya doğru salladım. Ken- dimi kurtarmağa çalıştım. Sonra karakola gittim. Vak'ayı anlat- tım, Polisler, beni sıkıştırdılar ve Nihad isminde biri bana: — Yaşın küçüktür, hakikati söyle, kurtulursun; dedi. Ben ağlamağa başladım, beni kor kumılıı O vakıt Enverin teşvik ve çakıyı onun verdiğini söyledim. Halbuki Enverin, bu meselede hiç br alâkası yoktur. Fethi daha evel Halil adında bir arkadaşile beni döğmüştü, başımı yamıştı. Karakolda ba- rıştık. Dava dosyası arasında bir kâ- ğgıtla yazılı bulunan Fethinin ölmeden evelki ifadesi okundu. Fetbi bu ifadesinde: — Hasan bana yaklaşınca beş lira istedi, cüzdanımı çıka- rıp gösterdim, param - olmadı- ğını söyledim. O vakit bir çakı çıkarıp üzerime hücum etti, ça- kıyı elimle karşıladım, parma- gım kesildi, fakat karnımdan da yaralandım. Dyordu. Hasan, bu ifadenin doğru olmadığını ve Fethiden para istemediğini söyledi. Sıra Evverin isticvabına ile e yeni vekâletna- mesini verdi ve: — Denizyolları - işletme ida- resi, Denizbanka devredilmiştir. Denizbankın — vekili — olduğuma dair vekâletaameyi takdim edi- yorum, Dedi, Vekâletname okundu. Reis Bay Süreyya Orhun, kene disine sordu: — Mesulü bilmal sıfatile mü- dafaanızı yapacak mısınız? — Hayır. Çünkü hazırlanma. gdım. Mehil verilmesini rica ede- rim. Reis, diğer avukatlara söz verdi, onlar da evvelâ davacı vekilinin son sözü söylemesi ve Bay Mehmed Alınin müdafaasını yapması lâzımgeldiğini, ondan sonra müdafaada bulunacakla- rını söylediler. Kaptan Bay Mehmed Ali: — Vekilim Manisaya gitmiş- tir, orada bir işi var. Müdala- amı yapması - için mehil verik mesini rica ederim, Dedi. Bunun üzerine mahke- me heyeti muhakemenin deva- mini 28 Şubat tarihine talik etti. Enver, o gün yolda Haşana rastladığını ve hâdisede hiç bir alâkeşı " bulunmadığını, teğvik etmek ve çakı vermek gibi bir saç işlemediğini söyledi. Şahid sıfatile dinlenen kah: veci B. İbrahim, bildikler ni şöylece anlattı: — Kahvede radyonun başın- da duruyordum. Enver - acele kahveye grdi: — Fethiyi öldürdük. Dedi, su içib kahveden acele ayrıldı. Şahidin müstantiklikte - verdiği ifadesinde Enverin kahveye ge lince Hasanın Fethiyi öldürdü- ğünü söyled ği yazılı idi, Şahide bu ifadesi ihtar edildi. Şahid: — Hayır, öyle söylemedi, Fet- hiyi öldürdük. Dedi, Şahit polis B. İsmail ve B. Adil, ihbar üzerine Hasanı yakalayıb kara: kola getirdiklerini, ilk ifadesinde kendisini müdafaa ettiğini söy lediği le sonradan Fethiden beş lira istediğini, vermeyince sustalı çakı ile yurduğunu ve kendisini buna Enverin teşyk ettiğini, çakıyı da Enyverin ver diğini itirofta bulunduğunu söy- lediler ve dediler ki: — Enveri de yakalıyıp kara- kola getirdik, isticvap ettik. — Bir iş oldu, ne isterseniz yapınız. Dedi. Şahid B. Receb te, Ameri- kan Hasanın bir gün kendisine gelp Felhi ile Kavga ederken şapkası içinde bulunan elli ku- ruşu düşürdüğünü söylediğini ve: — Bu parayı Fethiden istiye- yiza mi, istem yeyim mi? Diye sorduğunu, söylemiş ve demiş- tir kiz — Parayı ne yapacağım Ha sana sordum, açım dedi. Al şu lirayı.. İstediğin — kadamnı - al, üzerini getir. Dedim, gitti, lirayı bozdurdu, 35 kuruşunu almış, üzerini ge- tirib verdi. Bu para ile ne yap- tığımı bilmem. Şahid — talebe Şakir de bu vak'adan iki, üç gün evel —Hasanın kendisini yolda görüb: — Bana bir biçak ver. De- diğini, — vermediğini, © — vakit Hasanın: — Ben de Aliden alırım. Sö- zünü söylediğini, bıçağı ne ya- pacağını sorunca: — Fethi için. Cevabını ver- diğini söylem:ştir. Şahit maliye Fethi dinlend : — Ben vak'a günü karakol. daydım. Hasan, çakı ile Fethiyi vurduğunu o sırada Enverle bir- likte bulunduklarını ve Enverin bir kenara çekildiğini itiraf etti. Ve Enver: — Oldu bir iş. Dedi. Enver, böyle bir söz söyleme. diğini bildirdi. Şahit Papaz Ali, Yusuf ve Bünyamin gelmemişlerdi, onların celbi için mubakeme, başka bir güne birakildı. Dr. Behçet Uz Çocuk hastalıkları mütehassısı Hastalarını 11,30 dan bire ka- dar Beyler sokağında Ahenk matbaası yanında kabul eder. Muogenehane telefonu 3990 Ev telefema 2261 — Te memuru Bay Boğmaca öksürüğü el lerinde vukuage- len bir hastalıktır. Bu hastalık çok bulaşıcıdır. Ç elfa doğ- rudan doğruya insandan insana sirayet ede ile ve sağ Bazı kere de eşya bir şahısla da bulaşabilir. En ziyade ilk haf talarda bulaşmaktadır. Büyük şehirlerde salgınlar bemen dai- ma mevcuttur. Boğmaca öksü- rüğe en çok iki ve beş yaşın: daki çocuklar tutulmaktadır. Daha büyük çocuklar ve kâ- bil insanlarda az görülmektedir. Meme emen çocuklarda seyrek müşahede edilmektedir. Boğ maca öksürüğüne isidad ve kar biliyet umumidir, Hastalık bir yere girdimi, orada eğer bu öksürüğü evelce geçirmemişlerse çocukların hemen cümlesi buna tutulur. Bu hastalık rutubetli ve so- ğguk yıllarda daha çok — görü- mektedir. Bu hastalıkta üç devir görülmektedir. Nezle devri, te- şennüç — (büzme) nüzul (iniş) devridir, devri, Birinci devrede burun nezlesi ve öksürük vardır, Ses bir az kısılır ve gözlerde z kızartı görülür. Ayni zamanda bir de hafif başağrısı hissedilir. Bazı defa da hafil bir ateş — gelir, bu da kesik kesik devam eder. Bu devir hemen on dört gün kadar sürebilir. Hastalığa yaka- Tanmış çocukların bu devrede umumi situasiyonları az bozuk görümektedir. Ayai zamânda Akeürük — hu susi bir vasıf yöstermemektedim. Öksürük hemen hemen adi bir nezle öksürüğüne benzemektedir. Eğer — hastalık şiddetli olarak başlar ise o zaman bu nezle devrinde bile hararet — derecesi çok yükselir ve işlarszik, halk sizlik, kesiklik ve baş ağrısı da ziyade bir şekil alır. <«Arkası var- Wöbetçi eczahaıne!:? Bu gece Kemeraltında Şfa, Karanti. nada- B. Eşref, Kemerde Kamer Alsancakta B. Ahmed Lütfi, Eşrefpaşada Eşrelpaşa eczaha» neleri nöbetç drler, Sarayköy Jandarma kumandanı | bir kaza geçirdi.. Sarayköy, (Hususi) — Kazar: mızin jandarma bölük kuman danı yüzbaşı Bay Niyazinin ge- çirdiği bir kaza neticesinde eli. nin bilek kemiği çatlamış olda. gundan tedavi edilmktedir. Kuampanya halinde Karantinada — Dilâver sokak gında Mustafa oğlu — İhsanın evinden 20 İra para çalan Refet kızı Zühre, Melek, Liza ve Fitnet yakalanmışlardır. TAKVİM Rumi * 1333 | Arabi - 1350 Kâcunuşani 5 Zükade 16 Kaânunusani : 18 3 8 Salı 46 || Aseaa DAç 1456 136 4436 45 - AD Ca