4 Küönunuevel y e ——— ... Yazım. Aleksandr Düma Kapının önünden hiç ayrılınıyan 13 üncü Luinin hizmet-| çisi bu çağırış üzerine hemen içeriye girmişli Harb zamanıüdâ onan bir Hugno yuvası olduğunu bilerek Yakmağa girişmek belki su gör kürür bir şey olurdu; fakat, sulh tamanında fena bir misal ola- tağı âşikârdır. Söyleyin z baka- İm... Bunları inkâr edebilir mi- liniz?.. — Efendimize bu güzel ma- lalı kim anlattı? Diye M. dö Trevil sordu. — Bu güzel masalı bana kim hi söyledi, efendi? Ben uyur- ten beni gizliyen, ben eğlenir- ten çalışan, memlekette ve taş- ada, Fransada olduğu gibi İn- filterede de her şeye kudreti İstenden başka kini olabilir? — Efendimiz, şüphesiz, AL- Ahtan bahsediyorsunuz. Diye M. dö Trevil sözünde İevam etti: — Çünkü, Efendimizin bu lerece fevkinde Allahtan başka imseyi tasavvur edemiyorum, — Hayır efendi; ben memle- tin direğinden, en sadık ben- mden, en hakiki dostumdan, . 18 Kardinalden bahsediyo- im.. — O haşmetlide her halde kaddeslik yoktur, efendimiz. — Ne demek istiyorsunuz, di? — Yanılmıyan yalnız Papa ve bu yanılmamazlık Kar- ale kadar uzıyamaz. P — Bana yalan söylüyor mu 'emek istiyorsunuz? Beni alda- yor ilü demek - istiyorsunuz? ) halde onu müttehem görü- Srsunuz demek? Söyleyiniz ba- Aım... Onu müttehem gördü- İnüzü serbestçe itiraf ediniz!.. efendimi: ldattığını söylüyorum; dun yanlış haber aldığını söy- Yorum, efendimizin silâhşorla- hh haksız bir adama karşı hak- tyere ittiham ettiğini ve ma- atını iyi bir membadan al- olmadığını söylüyorum. — Töhmeti isnat eden M.dö Tremuydur... Dükün kendisi- » Bana ne cevap — verebilir- İz?.. Efendimizin bu sözüne baş- cevabım şudur ki, hakikatini meydana çıkar- için en ziyade alâkası olan mesele- Inkılâb hatıralarından | ıTdııkı No. 28 tdamın Özerinde çıkan eve | bühassa — hatırat — defteri tnn ne yaman bir hafiye, Mikrop olduğunu meydana tuştu. Bu deftere göre, bu n Paris, Mısır ve Atina ara- (* senelerce mekik dokumuş katta bir araık Hindistana gitmiş, birçok ailelern na, ocakların sönmesine b olmuş. Bunların hepsi o 'a defterinde yazılıydı. beyn başkitabetine çektiği fın müsveddesi de koynun- kmıştı. Bu müsvedde de altına alınıp İzmirden Se- gönderilen redif taburla- N kat'iyyen fayda melhuz dığını çünkü bun'arın he- hefer kıyafetine girmiş za- | Yasıtasile elde edildiklerini Bem yeti fesadiyeye bâdim le getirildikten sonra Ma- gönderildiği — kat'iyetle zat odur; bundan başka, efendi- miz, o zatın çok doğru ve na- müuslu bir kimse olduğunu bil- diğim içiı işi ondan tahkik bu- yurmanızı ist yorum... Fakat ne şartla, elendimiz. — Ne gbi? — Şartım şudar ki, efendimiz onu buraya çağırıb başka vası- taya müracaat etmeden yüzyüze istintak buyurmanızı rica edi yorum ve ondan sonra — efendi- mizin emirlerini bekliyorum. — Ya, öyle hat M. dö la Tremuy ne söylerse boyun eğe- ceksinz, değil mi? Diye kral bağırdı. — Evet, efendimiz. — Onun verdiği hükmü de kabul edeceksinz ya?.. — Şüphesiz, kabul ederim. — OÖnun istediği tarziyeyi de hemen vereceksiniz değil m? — Şüphesiz.. — La Şeznay, La Şeznayl.. Diye kral çağırdı. Kapının önünden biç ayrılmı: yan 13 üncü Luinin sadık hiz- metçisi bu çağırış üzerine he- men içeriye girmişti, Kral: — La Şeznay, M.dö la Tres muyu bulmak için hemen birini gönder; bu akşam kendisi ile konuşmak istiyorum.. Dedi. — Şevketli efendimiz, ben gittikten sonra M. dö la Tre- muy gelinciye kadar bu hususta kimse ile bir şey görüşmiyeçek- lerine söz verirler mi? — Şerefim hakkı için kim- seyle görüşmem, Diye kral cevap verdi. — O hâalde, yarın geleyim, değil mi efendimiz? — Yann, efendi. — Saat kaçta buyurulur efen- dimiz? — Ne zaman isterseniz. — Fakat çok erken — gelerek efendimizi uykudan uyandırmak- tan çekinirim. — Uyaadırnız! Siz beni uyu- yor mu sanıyorsunuz? Ben ar- tık uyuyamıyorum, eferdi. Bazan rTüya görüyorüm, işte bu kadar, İstediğiniz kadar erken geliniz... Saat yedide geliniz; fakat siz ve silâhşo - arın.z haksız. çıkarsanız artık düşününüz!.. yazılıyor. Ne bu tabarlarda ve ne de umum Müfettişlikten ve Müşiriyetten bir iş beklenmemesi ve iş yapılmak istenilirse Ma- nastır mıntakasına gönderilecek kıtaatın başka yollardan gönde- rilmes! ve tecemmü — mntakası- nin Minastısın 'çinde değil ka- sabalardan uzak bir yerde inti- hab edilmes rolunuyordu. Manastırda yirmi üç tabur ka- dar asker top'lanmıştı. Şimdilik bu küvvet kâfi tdi- Şemsi paşa da Manastıra gelm'şti. Şemsi paşanın damadlarından biri de Manastır jandarma alay kuman- danı miralay Rıfat bey idi. Bu zât efradı cemiyetindendi. Ara- da bir kan dökülmemesi için kayın pederini hiç olmazsa yakıp yıkmaktan, gaddarlık ve hun- harlıktan — vazgeçecek, — itidale davet etmek ve böylelikle oya: ehemmiyetle zik- — Eğer silâbşorlarım haksız çıkarsa, suçlu kimse elinizde bulunacağı için istediğiniz gibi hareket etmekten kim mene- debilir? Elendimiz bundan baş- ka bir şey arzu buyururlar mı? Hemen itaati vade- derim. — Hayır, efendi, hayır; bana sebepsz olarak âdıl Lui demi- yorlar. Yarın, efendi... Yarın.. — Allah efendimize ömürler versin, şimdiden Kral o gece ne kadar fena uyumuş bulunduysa M. dö Tre- vil ondan daha fena uyumuştu; silâhşorlarile arkadaşlarının sa- buhin saat buçuğunda gelmele- rini emretmişti. Onlara cesaret üm t göstermeksizin, hatta ken- disinin ve onların akıbetlerinin atmış olduğu zara tâbi bulun- duğunu anlatarak hepsini ahp götürdü. Arka merdivenin alt başına geldikleri zaman orada bekle- vermeksizin, melerini söyledi. Eğer kral on- lara hâlâ kızgin bulunuyorsa hiç görmeden gideceklerdi; eğer kendiler'ni görmek isterse ça- ğırılacaklardı. M. dö Trevil kralın bekleme odasına girdiği zaman orada Lâ Şeznayı buldu ve ondan, dün akşam M. dö la Tremuyu ko- nağında bulamadıklarım, Luvra gelmesi için 'vaktin geciktiğini, hemen şimdi gelmiş olduğunu ive - şmdi; krülin yanınde —bülüü- duğunu dinledi. M. dö Trevil, kralın kendi- sinden sonra M. dö la Tremuy gelinciye kadar hiç kimseyle görüşmemiş olduğuna sevinmişti. Daha on dakıka bile geçme- den, M. dö Trevil, kralın hu- susi odasının kapısı açılarak M. dö la Tremuyun dışarıya - çıktı- ğını görmüştü; Dük, doğru ken- disinin yanına gelerek söze baş- ladı: —M. dö Trevil, kral haz- retleri dün benim konağımda olan vak'ayı sormak için beni çağırttı. Ben de kendisine doğ- ruyu, yani, kabahatin benim adamlarımda olduğunu ve size tarziye vermeğe hazır bulundu- ğumu söyledim. Size burada — Sonu var — Yazan: M. Doğan lamak siyasetini takib etmesi için çok uğraşmış ve çalışmış ise de bir türlü muvalfak — ola- mamış, ikna edememişti, Böyle olmakla beraber bir fırsat zuhurunu beklemek üzere kayınpederini de yalnız bırakmı- yordu. Şemsi paşa hiddet — ve şiddetinden kabına sığamıyordu. N demek olsun diyordu. - Bir pâdişaba, c han halifesi bir suk tana isyan edilsin. Hem kimin tarafından, her gün ekmeğini yediği, parasını aldığı bir ben- desi, bir zabili tarafından. Şemo bunları bir türlü haz- medemiyordu. — Havsalası — bir türlü almıyordu. O, bütün mi- leti esir, —memurları, - zabit- leri köle farzediyor ve hakika- ten bir Şpadişahta yedi - evliya kuvvetinin mevcut — olduğuna inanıyordu. O, esasen — hürriyet kelimesini ömründe ne işitmiş VXAT)OI v BiİRAZ DA NEŞ/' EE Avcı — Demek ki bu tüfekle nişan almadan istediğim avı vur | rabilirim öyle mi? Silâhçı — Ons ne şüpbe?, Ancak kadınlar — müstesnadır, bunu unutmayın.. Yazıhane sahibi— Fakat mat- Mazel, bunlar nedir?. Aşktan ve- saireden — bahsediyorsunuz bu yazılarda... Ben sizi maşuka diye almadım.. Genç kız — Ya, demek ki daktilo olarak aldınız. öyle mi? Şu halde pardon, ben burada galışamam.. Yol gösteriyor Yolcu Ben yıbıncıyııı Rica ederim, bana otele gitmek için bir yol gösterin.. Belediye memuru — Bu taraf- tan geçilmez, çünkü seller bas- mıştır. Bu sokaktan da geçilmez çünkü esasen bataklıktır, geldi- ğiniz yoldan geriye dönseniz iyi olur sanırım. — Fakat ben otele gidece- ğim.. — O cihdte de ben karış- mam, siz bilirsiniz. Damat nasıl? Yako — Samueli nasıl bulu- yorsun? Levi — Mükemmel bir deli- kanlı. — Fâakat dâaha evelki gün Samuel için hırsız, dolandırıcı ve alçak adam diyen sen değil miydin?. — Evet, Bendim. Fakat şimdi uzlaştık! — Ne üzerinde? — Kızımı, vadettiğim draho- manın yarısile almağa razı oldu, ve ne de söylemişli.. Şemo şimdiye kadar işitmediği bu bi- çimsiz, manasız kelimelerin ağız- da dolaşmasını bile günah sa- yıyordu; — Sonu var — Sarhoşun bayram tebriki Bir sarhoş — Karıma bayram tebriki bir telgraf çekmek isti- yorum, adresini unuttum, Benim karım dünygca malümdur. Beni evden pabuçsüz - kaçırttı. değil mi?. Telgrafi bıraksam, bulur, verirsiniz Onun esasen radyosu varmış Mağaza sahibi — Radyolarımızla dünyanın dört köşesini din- liyebilirsiniz muhluuı bayım,. En son model... Müşteri — Pardon, ben radyo almağa değii, aldığım radyoyu iadeye geldim. Bir taraftan kaynanam, bir taraftan karim, öbür taraftan çocuklar, meğer benim evimde radyonun en müthişi var- miş ta haberim yokmuş. Sizinkini dinlemeğe, bir dakika için im- kân bulamadım maalesef... Ne tesadüf? F Eaa e DA . ai gibi şık bir zatla karşılaştım, ne saadet?. Kiminle müşerref oluyorum. Muhatabı — Bendeniz şefgar- sonum, dün akşam size servis yapmıştım. Oh, ne âlâ! Evet, her yiğitin bir yoğurt yiyişi var, derler, herkes.. Ken- dine mahsus bir mantığı vardır! şte misa — Vay, vay.. Söz verdiğiniz halde kızınızı bana vermediniz. — İyi ya.. Söz verdim, baş- ka ne verecektim.. — Anlamadım... — Anlamıyacak ne var? Sö- zü sana, kızımı.. Başkasına ver- diml.. Patrona cevap Bizim patron bana mektubun- da soruyor: — Nasılsın -Çimdik, Diyor. Şu cevabı verdim: — Alâkanızı havi mektubu- nuzu şüphesz üç gün evel yaz- mışsınızdır. O tarihte iyi idim. Dün nezle başladı. Yarına ka- dar biter sanıyorum. Cevabım elinize varınca, o da geçmiş ola- caktır. Cimdik llli dit adat aei Gdi l aa z Şeyh Küşteri Bizim Şeyh Küşteri, perdesi- ni, mukavvalarını, yağını mağını topladı gitti, hepimizle helâllaş- B Rdağı SOĞMT yöşlğydi n * — Niye ağlıyorsun? Dedim. — Her hâlde sizden ayrıldı: ğım için değil «dedi- ben gidi: yorum diye belediye reisi ile polis müdürü sevinecekler de ondan,. Çimdik Hasta başında Bir hastanın başında iki dok- tor: Doktor — Bu zatı, böyle e- linde kitab varken mi ameliyat edeceğiz? Diğer doktor — Evet, kloro- form tesir etmezmiş ona., Ki- tabla uyumağı tercih etti. Çünkü kendisi münevyer bir adamdır. Hokkabazın marifeti Hokkabaz — Baylar, - bayan- lar, size bir tavuk arzediyorum. Bu tavuğun ayakları, ayın gün- leri kadardır. Bir seyirci — Fakat tavuğun ayağı ikidir, ay ise 30-31 gündür, Hokkabaz, hayır, buyün ayın tam ikisidir! aaaareza y hai ü in nnn » Ölüyülii eli