KARA KORSANLAR ŞEFİ Dilber kadın korsan KA Aşktan başka kuvvete başeğmiyen deniz kızının maceraları... Nakıli: Faik Şemseddin BENLİOĞLU v Güiğü — ANADOLU Evet, bu delikanlı Merinin hayatında öldürdüğü insandı ilk Meri, kılıç kullanmakta çok kuvvetli ve usta idi. Bunu delikanlı da çok çabuk anladı. Daha ilk anlardan itiba- ren Merinin kılıcının kendis no ve hayatına hâkimiyetini göster- | Bü' aslayiğ | miş ve anlamıştı. esasen delikanlının maneviyatını büsbütün kırmış bulundu. Ve pek az bir zaman sona genç delikanlı meyhanenin taş döşemeleri üzerine düştü. Meri: nin kılıcı, delikanlının göğsüne saplanmıştı. Bol ve koyu kırmızı bir kan delikanlının ağzından fışkırır gibi geldi ve mermerleri kırmızıya boyadı! Delikanlı kan kusmakla beraber olduğu yerde hareketsiz kaldı. Delisanlı ölmüştü! Meri, bu seri fakat çok feci dürllonun — neticesi üstünde; bir an için düşündü, kaldı. Evet bu delikanlı, Merinin ilk öldürdüğü insandı. Ölüm, öldü- rülmek çok leci bir şeydir. Bu: nun İçin Meri döktüğü ilk kan karşısında — derin bir teessür duydu. Meri, bilâhare bu hâdiseden bahsederken, heyecan ve ıstı- raptan bayılacak hale geldiğini ve o anda hatta kendisini öl- dürmeği' düşündüğünü — söyle- mekten çekinmezdi ve: — Sonra da beni zından ile- e korkuttular. Halbuki ben bu Cihâyeti istemiyerek - işlemiştim. - defa- ölendedir, derdi. Pek az sonrı, Menmn dayısı Samuel Fild meyhaneye - girdi. Etrafı kanla bulaşmış ve mer- diven yanında da bir maktul görünce, büyük bir korkuya uğ- radı. Ve hâdisenin şeklini, ma- hiyetini de öğrenince, güzel ye- ğeninden beklediği kâr ve ka- zanca veda lâzım geldiğini de anladı. Şişman ve yaşlı meyhaneci Meriye doğru yürüdüğü vakit, Meri elindeki kılıcı hücum vazi- yetinde tutarak: — Alçak herif.. Sakın ha ya- nıma yaklaşayım, deme.. Seni de bu köpek lord gibi öldürü- tüm ha. Hain ve namussuz adam, müşterilerine satıyorsun değil mi? Ben ki senin kız kar- deşinin kızıyım, senin en yakın ir insanın bulunuyorum!. Diye hığırdı. , Meyhaneci, mesleki ve sanatı hasebile bu tehdidden - fazla korkmad. ve: — Sen böyle söyleneceğine, ne olacağını düşün. Öldürdüğün delikanlı zengin ve muteber bir delikanlıdır. Seni şimdi tutacak- lar ve hapse atacaklardır, dedi. — Fakat sen beni o alçağa sattın.. Sana benim bir kahpe olduğumu kim söyledi? Elbet bu memlekette bir adalet kuv- veti vardır. Beni mazur göre- cektirl — Aklına şaşayım, evvelâ ben erbabı namustan bir adamım.. Burada senelerdenberi namu- semla meyhanecilik yaptım, beni tanıyah çoktur. Sen ise buraya daha dün geldin. Belki kahpe değilsin, fakat saha mukadder olan kahpeliktir. Bunun için se- nin sözlerine hiçbir kimse inan mıyacak ve Lordu öldürdüğün için seni asmazlarsa bile mutlaka zındana atacaklardır. Fakat sen ne de olsa benim kanımdansın. Seni zındanlara göndermek iste- mem, şeref ve haysiyet de be- nimdir. Şimdi sana bir dayı, bir büyüğün sıfatıle bir yol göste- reyim... Senin burada veya başka bir yerde tanıdığın bir gemi ve kaptanı var mıdir?. (Genç kız bu teklifi, çok asa- bi bir halde bulunmasına rağ- men makul buldu. Payı ve, z:ş& bir di ..şw." daldılar. BetiR. Meyhaneci, yeğeninden ziyade kendi menfaati için bu vaziyeti düzeltmek — mecburiyetinde idi. Ne olursa olsun cesedi ortâdan kaybeder, yeğenini de bir ge- miye atar, bu suretle herkes bir cinayet değil, delikanlı mey- haneci kızın meçhul bir semte kaçtığına hükmederlerdi. Fild, daha fazla düşünmeğe ve söz söylemeğe Jüzum gor- meden kasasının yanına gitti, oradan bir kâğıd aldı ve üze- rine bir iki satır yazı yazdı ve Meriye: — Haydi. Dedi. Bu kâğıdı al. Hemen limanın son ucuna koş, orada üç direkli (Mavi Yıl- dız) gemisini bulacaksın. Bu ge- mide benim de hissem — vardır. Yarın sabah, şafakla — beraber demir kaldıracak, yelken aça- caktır. Geminin kaptanına git, ona bu tezkeremi — ver. O seni Yazan: Amerika Cumhurreisi M. Ruzvelt — Çeviren: Faik Şemseddin Benlioğlu Tefrika Numarası; 22 Şarlota göre, Jim Blak, İlkayı Sevmekte devam ettiği gibi ken- isine de dostluk ve samimiyet ıöl!ermekle idi. Şu halde?. Ji- Min hakikf kararı neydi? Ne Yapmak - istiyordu? Her halde "' şeyler yapmak için çalışıyor k:lhir şeyler düşünüyordu. Fa- bunlar ne idi? Şarlot, Jim Blakın bir çok dü- 'telerini gün, hafta hatta ay- eh ©vel bloknotuna işaret et Şı âdeti olduğunu hatırladı. tlot, bu bloknotun gündelik 'îlınııın yerine gitti ve kâ- tları alarak tetkika başladı. Fa- lar kat hayret! 30 Eylülden sonra bloknot — sahifeleri — bomboştu. Gayet çalışkan ve mühim bir firma sahibi bir adam için bu hakikaten şayanı hayretti. Şarlot bu suretle yeni bir mu- amma ile karşılaşmış oldu. Buna ne mana vermeli, ne demeli idi? Şarlot artık kat'i bir karar verdi: Meseleyi, tenvir - edince- ye kadar bekliyecek ve hâdisatı dikkatle takip edecekti. Bu halierin devam ettiği müd- det içinde, Jim Blakın büyük kasa içine yerleştirmiş olduğu valiz mütemadiyen şişiyordu. buradan kaçırır. — İstediğin ve uzak bir yerde kalırsın; haydi. Meri, sakin bir tavırla: — Pek âlâl Diye cevap ver- di. Fakat, sade bu kâğıdla ben nereye gidebilirim, bana hiç ol- mazsa S0 altın para vermelisin, annem sana bu parayı öder. Çünkü ihtiyar kadın, annemin kaynanası ölürken bana — 120 altın bırakmıştır. Bunlar annem- dedir. Görüyo'sunya yarısını bile almıyorum. Haydi, çabuk oll. —Devam edecek— Türk-Yunan anlaşması | - Baştarafı | inci sahifede - Vekâleti hat komiseri B. Salâ- hettin Kızıltaş arasında imza edilmiştir. Müzakerelere teknik müşavir sıfatile iştirak etmiş olan birinci işletme hareket merkez müfettişi B. Ferrah Tanay ile — Nafıa birinci sınıf müfettişlerinden Se- muhi Kurtkan da imza merasi- minde hazır bulunmuşlardir. İmzadan sonra Yunan - dele- gesi B. Sitassinpulos Anadolu Ajansına şu beyanatta — bulun- muştur: —Yeni mukavele bugünden iti- baren mevkii meriyete konacak» tır. Bilindiği veçhile Türkiyeyi Edirne ve ecnebi memleketlere bağlıyan şimendifer hattı münâ- iİvöbeten Türk ve Yunan toprağın: dan geçer. Lozan muahedesinin 107 nci maddesile bu mıntaka- dan transit olarak seyahat eden- ler için bazı teshilât kabul olun- muştur. ÂAyrıca 1923 senesinden- beri Milletler cemiyeti tarafından tayin edilmiş bir komiser bu hatta vazife görmüştür. Türkiye ile Yunanistan ara- sında teessüs eden gayet samimi münasebetler bu Milletler cemi- yeti komiserinia senede on bin liraya mal olan vazilelerine ni- hayet verilebileceğini ve iki dev- letin pek âlâ doğrudan doğruya anlaşabileceklerini gayet vazıh bir surette isbat etmiştir. B. Sitassnopulos bu beyana: tına ilâveten, 1923 de Türkiye ile Yunanistan arasında doğru- dan doğruya münakit ilk itilâfı kendisinin imza ettiğini ve bugün bu mukaveleyi de imza etmekle ayrı bir saadet duyduğunu söy- lemiştir. 'a Simsarların satış ve hesap bor- droları âdeta yağıyordu. Niha- yet beklediği haber de geldi. Maden kömürü ocakları hissesi de satılmış ve bedeli emrne muntazır bulunuyordu. Bu ha- berin geldiği gün. 29 Eylül idi. Şarlot, 30 Fyâl günü Âdeti üzere erkenden büroya geldiği vakit, masası üzerinde kapalı bir zarf buldu. Zarfı aldı ve açtı. İçinden şu mektup çıktı: “Azizem Şarlot! Mühim - bir iş için seyahate çıkıyorum. Size adres bırakmağa lüzum —görmedim. İşim bittiği gün döneceğim. Jim Blak, Bu mektubun alt tarafında, oldukça titrek bir elle yazılmış şu satırlar da vardı: *“Hiç merak etmemenizi rica ederim. Korkacak hç bir şey yoktur. , Şarlot derin bir hayret içinde Gözlerdeki harı'kuîdde İzı;dre!v Bir bankayı soyan nasıl yakalandı? Mahkeme huzurunda bir doktor hiz- metçisini uyuttu ve müthiş bir cina- aydınlattı yetin esrarını £ Doktor, hizmetçisiri uyuturken Bazı insanlarda bilbassa bazı kimselerin gözlerinde harikulâde bir kudret var mıdir? Son yirmi sene içinde yapılan bir çok tec- rübelere göre bu suale “Evet!,, demek icab edecektirl Vakıa, mudyumluk, kayıptan haber vermek, şu veya bu şey üzerine el değdirmeden ” nafiz ve hâkim olmak iddiasile mey- dan almış binlerce şarlatan vâar- *dır. Bunların mahiyeti ancak bir sahtekârlıktan ibarettir. Faâkat matmazel Laplos, Pas- Kat Fortini, madam Mâhe gibi medyunlarım aleyhinde böyle is- nadda bulunmak mümkün de- ğildir. Bu gibi hakiki medyumların muvaffakıyetleri gizli cinayetler. de de medyumlara müracaat fikrini doğurmuştur. Acaba, medyum cinayetleri tenvir edebilir ve caniyi göste- rir mi?, Biz bu hususta tamamen bi- taraf kalacağız. Yalmz şu bir kaç hâdiseyi de yazacağız: Varşova tasarruf bankasında mühim bir hırsızlık olmuş ve mevduattan — mühim — miktarda aksiyon çalınmıştır. Mevduattan mesul olan üç kadın memur hakkında hemen tahkikata baş- lanmıştır. Bereket versin ki, bu üç kadından birisi, şöhreti bü- yük ve Ossovieçki adlı bir med- yum tanımakta imiş. Bu adam evelce bir çok meçhülleri bul- kaldı, kendi kendisine: — Acaba nereye gitti? Diye sordu. Fakat (niçin gitti) diye düşünmedi bilel Şarlot, evelce yazmış olduğu mektubu Jim Blaka gönderme- den yırttığı için çok pişiman oldu. Fakat vakit artık geçmişti. Bir hissi kablelvuku Jimin teh- likede olduğunu - bildiriyordu. Bunun için onu takibe karar verdi. Üçüncü kısım Yeni bir adam balk olünuyor. (Bu kısım Antoni Ablot tara- fından yazılmıştır.| Gece treni, bardaklardan bo- şanırcasına yağan bir yağmur al- tında Omahaya vasıl oldu. Ağır valizini her hangi bir hamala vermiyen Jim, bir taksi çağırdı ve şoföre şu direktifi verdi: — Beni doktor Grimsavın kliniğine götürünüz, dedi. Genç bir İrlandalı olan şoför Jime dikkatle baktı. Hatta şofö- muş, kaybolan eşyayı meydana çıkarmıştı., Maznun kadın hemen bu âda- ma gitmiş, kendisinin ve iki ar- kadaşıcın ne kadar feci bir zan altında olduklarını — söyliyerek hakiki mücrimi meydana çı- karmasını rica etmiştir. Medyum, bu kadına acımış ve bu işi üzerine almıştır. Va- ziyetin çok karanlık olması ha- sebile âciz mevkide kalan banka direktörü ve zabıta da bu usu- lün tatbikine göz yummuşlardır. Medyum, bankada tetkikata başlamış ve bir müddet hırsız- lığın yapıldığı yerde sakit ve sakin durmuş, fakat birdenbire gözleri, bir elekirik ampulü gibi yanmış ve: — Görüyorum... İşte bir Mösyö geliyor. Eshamı gözden — geçiriyor, bir - kısmnını ayırıyor ve çantasına koyuyor; istediklerini aldıktan sonra bu Mösyö rahat, rahat çıktı. Her halde banka memurlarından bi- risidir. Çünkü vücudü hiç bir kimseyi mütehayyir etmemiştir. Görsem, kendisini hemen teşhis ederim, demiştir. Banka direktörü: — İsterseniz Görüyoruml!. memurları size birer, birer gösterelim; teklifinde bulunmuştur. — Çok iyi olurl!. Ertesi gün medyum, bir ziya- retçi gibi bankayı gezmş ve hakiki mücrim olarak bir me- rün J me bir takım vesayada bu- lunmak istediği de göze çarptı. Fakat nedense — vazgeçti. Tak- sinin kapısını mutat gürültü ile kapadı ve makneye yol verdi. Şiddetli bir yağmurun pence- releri ve otomobili kamçıladığı şu sırada Jim derin bir düşün- ceye daldı; nasıl bir uçuruma ve karanlığa doğru gittiğini dü- şünmeğe başladı. Bir an için, bir saat sonra Nevyorka hareket | edecek trene binmeği ve dön- meği düşündü. Fakat, İlka ile âşıkını düşündü ve kat'i olarak: — Hayırl. Bir daha oraya dönmiyeceğim, dedi. Epeyce bir zamandanberi umu- mi caddeden çıkmış ve ikinci derecede yollar ve hatta tarla- lardan geçen otomobil demir parmaklıklarla çevrilmiş bir bi- nanın önünde durdu. Jim arabadan indi, yağmur hâlâ yağıyordu, o kadar ki şap- kasının keparını dolduran sular Gözlerden nüfuzla sır soran bir adam muru — göstermiştir. — Zabıtanın yaptığı araştırmada çalınan es. hamın büyük bir kısmı elde edilmiş ve üç kadın serbest bırakılmıştır. .. İkinci misal daha korkunçtur: Baltı ika edilmiş bir cina- yetin aydınlatılması! Buazlı doktor Dükay, hizmet- çilerinden genç bir kadının med- yumluk kudretini görmüş ve tecrübe etmiştir. Bu kadında sairifilmenam hastalığı da vardı. Bu sebeble babasının mücevhe- ratını bu hastalık nöbeti arasın- da almış ve kaybetmiş, hapis cezasına mahküm — olmuştur. Medyum kadın hapisanede iken erkekler kısmında çok garib ve görülmemiş bir halde, bir boyunbağı ile kendisini boğ muştur. Bu intihar, bir nevi iti- raf — addedilmi Çünkü bu adam bir köylüyü balta ile katil maznunu idi. “Maamafih cinaye- tin her tarafı karanlık ve karışık olmaktan henüz kurtulmamış idi, Doktor Düfay mahkeme he- yetine br defada sabık hizmet- çisinin — medyumluk — kudretine müracaat lüzumunu tavsiye et miştir. Bu teklif kabul edilince, doktor müntehirin boğazındaki kanlı kıravattan bir parça kes- miş ve bir kâğıda sarmıştır, Bundan sonra sabık hizmetçisini uyutmuş — ve ona kâğıda - sarılı kıravatı verince: — Aman.. Buna ben elimi süremem!. D ye bağırmış ve geri çekilmek istemiştir. — Pek âlâ, bunda sank:? — Bir adamın öldürülmesine Yarayân bir şey verdul — Bir bıçak mı? Bir taban: ne var ca mı?.. — Hayır.. Bir ip.. Hayır.. Bir kravat.. Bu bir mahpusun ölü- — Lütfen çeviriniz — oluklar gibi basamak ık akıyordu. Bir kaç mermer merdiveni çıktığı zaman — fırtına — şiddetini adam akıllı artırmıştı. Kapıyı çaldı. Fakat hiçbir ce- vap gelmedi Otomobilin arkasındaki - kır- mizi ampülün ziyası tâ uzaklar- dan henüz görünüyordu. Jim kapıyı bir daha çaldı, gene cevap gelmedi. Bunun üze- rine kapının topuzunu çevirdi, kapı açıldı ve Jim de içeri gi Her taraf karanlıktı. Br iki “adım atınca, yüzüne madeni bir zincirin değdiğini hissetti. Bunu tuttu ve ihtiyatlı bir hareketle çekti ve lâmbalar yandı. Bulun- duğu yer bir mutbaktı. Şoför, kendisini binanın arka kıpııını bırakmış o'acaktı. Jim, iŞs gördüğü bir kapıyı da açarak geaiş - bir dehlize girdi. Burada geniş bir merdiven bu- lunuyordu. — Devam edecek —