j ç XP ee ee Ka 4 Filistin mesele- sinde İtalya ingilizler ——— Filistinde zulüm yapıyorlarmış! İtalyan matbuatı, İtalya hü- hümetinin İspanyol gönüllüleri hakkında Fransa ve İngiltere- ye verdiği cevapla meşgul olarak bu cevabın metnini neşretmekte ve hararetle tas vib etmektedir. Gerek notanın metni ve gerekse gazetelerin mütaleaları geniş bir ölçüde ajansı — tarafından — alınmış- tır. İtalyan matbuatı Avrupa gazetelerinin de İtalyanın nok- tai nazarını tutmakta olduk- larını iddia etmektedir. Alman, Avusturya, Macar gazetelerinin mütalcaları İtal- yan matbuatından hemen ay- nen nakledilmiştir. Bundan başka İtalyan ga- zeteleri Filistin meselesinde İngiltereye karşı şiddetli bir cephe almakta ve hâdiseleri şişirerek İngilterenin Filistinde vahşi bir politika takib etti- ğini ileri sürmektedirler..Arap hakkı - İtalyan — matbuatında öyle müdafaa ediliyor ki, biz- zat nasyonalist Arap matbu- atında bu kadar büyük bir gayrete rastlanamaz. İtalyan gazetelerinde Mus- solini kadar Filistin müftüsü- nün mühtelif resimleri neşre- dilmektedir. Gazetelere göre, Filistin — vatanperverlerinden Gemal Hüsnü Suriyede muaz- zam kuvvetler hazırlamakta ve Filistine doğru hareket etmek- tedir. Malüm olduğu üzere Suudi hükümeti ile İngiltere arasında Akabic meselesi hak- kında henüz bir uyuşma hasıl olmamıştır. - İngiltere, Suudi memleketine mühim fedakâr- lıklarda bulunarak, mukabi- linde bu mıntakayı elde etmek arzusundadır. Suudi hükümeti ise bu hususta entransigcant davranmaktadır. Bununla be- raber müzakereler devam et- mektedir ve Arab matbuatına göre yakın bir zamanda iki memleket Aarasında dostane bir hal çaresi bulunacağında şüphe yoktur. İtalyan matbuatı ise, bu | sahada da İngiltereye karşı şiddetli bir cephe almakta ve Suudi hükümetinin gerek Aka- be mıntakasında, gerekse Ma- verayi Ürdün sınırlarında mu- azzam askeri tahşidat yaptı- ğgını yazmaktadır. Matbuat, İb- nisuuda “sahra Napolyonu,, demektedir. İtalyan matbuatı Rooseveltin nutkunu üç satırla hulâsa etmektedir. -i - bir kalbim var. Böyle bir muhabbet ve aşk hakkım de- ğil mi? Lidya sustu, gene prolfesö- rün yüzüne baktı. Sonra göz- lerini göle, gölün sahillerine çevirdi. Roza: — Roz, bakınız rica ederim, tabiat ne kadar güzeldir, dedi. Fakat biz bu güzelliği tahrib ediyoruz. Bilhassa sizin, ilim adamlarının tabiata karşı yap- tıkları fenalıkların haddi, he- sabı yoktur. — Biz tabiatı tetkik - edi- yoruz. Gizli Cihangir Nakleden: F.ğımıeddln Bcnlloilu Mühı'ı'ıı bir tamim Talebeye karşı İâubali- lik iyi değildir Bir çocuğu terbiye etmek için onu kor- kutmak değil, ona karşı bir ana baba şefkati göstermelidir — ——— < aa ——— ——— Kültür Bakanı B. Saffet Arı- kan, öğretmenlerin talebe ile münasebetleri tün kültür teşkilâtına bir emir göndermiştir. B. Saffet An- kanın bu emrini ehemmiye- tine binaen aynen yazıyoruz: “Ders yılının ” başladığı şu sırada bütün öğretim kurum- larımızdaki sayın arkadaşları- mın dikkatini bazı önemli nok- talara celbetmeği faydalı bul- dum. Öğretmen — arkadaşlarımın çoğunun okulda talebelerini iyi yetiştirmek için nekadar fedakârlıkla çalıştıklarını mem- nuniyetle görüyorum. Hayat- larını gelecek Türk neslinin yükselmesi gibi asil ve yüksek bir gayeye tahsis etmiş olan bu değerli arkadaşların gay- retleri cidden takdire lâyıktır. Öğretmenlik mesleğinin şeref ve haysiyetini yükselten ve milli camiaya daimi bir ümit ve sevinç kaynağı olan bu sa- yın arkadaşlarıma içten teşek- kürlerimi sunarım. Ancak ar- kadaşlardan bazılarının tale- beyi yetiştirme — meselesine kâfi derecede ehemmiyet ver- mediklerini çalışmalarının ne- ticesinden anlıyorum. Bazı arkadaşlar sınıfta ders vermekle vazilelerinin “bitmiş olduğu kanaatini taşımaktadır- lar ki, doğru değildir. İyi öğ- retmen, bilhassa karşısındaki talebelere iyi öğreten, onları istifade ettirmek için faydalı her tedbire başvuran, onların istidat ve kabiliyetlerini azami derecede inkişaf ettirmeyi iş edinen, hasılı onları iyi yetiş- tiren bir meslek adamı de- mektir. Öğretmen öğrertm ha- yatının her salhasında mesle- ğin icablarına sadık kalma: dıkça vazifesini yapmış olmaz. Harhangi bir sınavda bir sınıftaki talebenin mühim bir kısmının bir dersten dönecek vaziyete düşmesi o dersi oku- tan öğretmen için muvaffakı- yet değil bir muvaffakıyetsizlik teşkil ettifine şüpbe yoktur. Muhtelif derslerden geçe- cek derecede liyakat göster- miş olan talebelerin mühim bir kısınının şu veya bu ders- ten dönmüş olmaları yalnız o talebenin o derslere — çalış- mamış olmaları ile tefsir edi- lemez. Bir derse çalışmıyan — Hayır Roz, biz. bunları anlamıyor, hatta tahrib edi- yoruz. Roz bak, burası ne mükemmel bir yerdir. Şu kü- çük, minimini göl, ne kadar güzel!. İnsan burada kendisini azami zevk içinde görebilir. Halbuki bizim Boris, lâbora- tuvarına kapanmış, kendisini alâkadar etmiyen binbir. türlü meselelerle — kafasını — pat maktadır. — Bulmak — istediği şeyleri ne yapacak sanki? Be- şeriyete yardım mı? Beşeriyete hizmet mi? Yani, beşeriyeti tabii yolundan çekerek yep- hakkında bü- | | talebeyi o derse karşı ilgilen- | dirmek, talebenin zayıf nok- bulup ©o - noktaları kuvvetlendirmek, derse çalış- tırmak, derse nasıl çalışılaca- ğıni öğretmek, hasılı henüz yetişme devresinde olan tale- beleri muhtelif bakımlardan yetiştirmek de öğretmenin va- zifesidir. Bir öğretmenin mu- vaffakiyet derecesi karşısın- daki talebeleri azami derece- de iyi yetiştirmek olmakla öl- çülür. Bazı öğretmenlerin talebeye, kendilerini sınıfta bırakacakla- tım söyledikleri vakidir. O ar- kadaşların bu tehditlerle öğ- retmenlik mesleğine hiç yakış: miyacak bir harekette bulun- muüş — olluklarını kendilerine ihtar etmek mecburiyetindeyim. Talebeyi çalışmağa teşvik et- mek maksâdile de olsa bir talebeyi sımfta — bırakılacağım söylemekle tehdit etmek, onun çalışma kudretini kaçıracak bir âmil olduktan başka öğret- menin adaletinden — talebeyi haklı olarak şüpheye düşürecek fena bir yoldur. Bu yolu ih- tiyar etmemelerini öğretmen arkadaşlardan bilhassa rica ederim. Arkadaşlarımın dikkatini şu noktaya da celbetmek isterim: Öğretmenlik, mürebbilik de- mektir. Bir çocuğu terbiye et- mek için o çocuğu korkutarak bunaltmak değil ona bir ana, baba şefkati göstermek, sınıfta ve okulda talebeyi sempatik bir hava içinde yaşatmak lâ- zımdır. Talebesine âdeta mu- hasım bir vaziyet takınan, on: lara karşı sempatisinin hiçbir eserini göstermiyen bir öğret- menin ne kadar muktedir olursa olsun talebesine feyiz vermesine imkân yoktur. Öğ- retmenlerimizin — talebelerine talarını karşı azami derecede ciddi olmalarını, lâübaliliğe kat'iyen meydan vermemelerini şiddetle iltizam etmekle beraber öğret- menlerimizin talebeler terbiyevi bir tesir yaj leri için bu gençlerin sempa- tik bir hava içinde yetiştiril- melerini zaruri görüyorum. Şunu da ilâve edeyim ki, okulda korku yerine sempatik bir hava yaşatılması, öğret- menlerimizin taleblerin çalış- malarına karşı kayıdsız kal- p yeni bir yola mı sokacak? — Haksız değilsiniz Lidyal Ben de bu hakikati sizin ya- J| minizda, sizin ağzınızdan an- hyorum. Ben de şimdiye ka- dar yanlış görüyordum.. Ha- kikati anlıyorum artık! Roz ve Lidya artık -ortalı- ğın kararmak üzere olduğunu gördüler. Güzel bir ay yük- selmiş, saf ve temiz semada bulundukları yerleri nurlandı- rıyordu. Lidya: — Burada banyo için en ziyade tercih ettiğim zaman geldi. Çok defalar Boris - ile birlikte buraya gelirdik! Dedi ve bir müddet düşün- celi bir halde kaldı. Sonra birden yerinden kalktı: — Doğrusu bu güzelliğe, bu suya dayanamıyorum. Bu- ANADOLU —— . Türk - İngiliz | Küçük itilâf ve Mtzmmmmamam — ticareti Bir İngiliz gazetesi ne diyor? (23 Eylâl 1937 tarihli Nort- hamponshire Evening Cham- nicle gazetesinden:) City; lord St.Davidse Tür- kiyede İngiliz teşebbüsüne açık bulunan imkânları tam vaktinde hatırlatmış olduğun- dan dolayı müteşekkirdir. Türkiyede demiryolu. fabri- ka, ticaret filosu ve limanlar inşaatı gibi geniş bir yapı programına girişilmiştir, İngil- tere, Türkiyenin harice sevk için yetiştirdiği tütün, yün ve sair mahsulâtından daha fazla gilizler tarafından temin edi- lebilir. İngiltere ile Türkiye ara- sında inkıtaa uğramış olan sa- mimi? ve dostane münasebet. lerin yeniden tesis edilmiş ol- ması ve geçen sene kral Se- kizinci Edvardın gayri resmi olarak Cumhurreisi Atatürkü ziyareti ile iki memleket ara- sındaki yeni bir anlaşma ve dostluğun perçinlenmiş olması İngiltere tarafından büyük bir memnuniyetle — karşılanmıştır. İngilterede bazı kimseler mü- tekabilen gösterilmiş olan bu samimiyet ifadelerinin lâyık ol- duğu veçhile temadi ettirilme- diği zehabında iseler de lord St. Davidsin tavsiyelerinin pek kısa bir zaman içinde daha müsbet ve daha hayırlı neti- celer vermesi beklenmektedir. — maları, çalışmıyan - talebeye sınavlarda müsamaha göster- meleri demek değildir. Bilâkis öğretmenlerimizin — taleblerini daimi bir nezaret ve takib altında bulundurmalarını, ku- surlarına göz yummamalarını, yalnız bu kusurların yetişmiş, olgunlaşmış ferdlerden değil henüz yetişme devresinde olan ve yetişme devresinde olduğu için okula gönderilmekte olan gençlerden sadır. - olduğunu gözönünde bulundurarak ıslah çarelerine müracaat etmele- rini elzem görüyorüm. Hasılı öğretmen arkadaşla- rımdan derslerle sınavlarda azâmi derecede ciddiyet iste- mekle beraber bütün idare ve talim unsurlarını talebeyi ça- lıştırmak, onları yetiştirmek, kusurlarını büyük bir ihtimam ve itina ile ıslâh yoluna git- mek için azami fedakârlığa çağırmayı bir vazife sayar, bütün arkadaşlara vazifelerin- de başarı temenni eylerim., rada bir banyo alırsam, sizi rahaltsız etmem, değil mi? Bu- rada, bu sakin ve tenha yerde mahud etiketinize riâyet zaru- reti yoktur. Ve cevab beklemeden Lid- ya suların kenarına kadar yürüdü. Üzerindeki tek ipekli elbiseyi, kumlar üzerine bıra- kıverdi. Lidya, şimdi bir harika idi. Lidyanın az evel methetti- gi bu çok güzel manzaralı yer, sanki bir anda cennetten bir nümune olmuştu. Dekorun fevkalâde — güzelliği — içinde, çıplak Lidya; arz üzerinde hiç görülmemiş enles bir tablo halimi almıştı. Roz, bu fevkalâde karşısında en büyük bir hay- ret içinde idi. Kalbi, göğsünü parçalıyacakmış — gibi çarpı- tablo | Macaristan Anlaşacaklar mı? Budapeşte, 17 (A.A.)— Yu: göslavya Başvekili B. Stoya: dinoviç — Azest — gazetesinin Londra muhabirine aşağıdaki beyanatta bulunmuştur: — Belgrada döner — dönmez Küçük Antant ile Macaristan arasında bir anlaşma için iki misli bir ener, çalışacağım. Bu anlaşma harici siyasetimin en mühim hedeflerinden biri- dir. Macaristan ile Küçük An- tant arasında bir anlaşmanın çabuk bir surette elde edile- ceğine emin bulunmaktayım. Habeşistan Müslümanları " |Filistinin taksimini protesto etmişler.. Adis-Ababa, 18 (Radyo) — Habeşistan Müslümanları; İn- giltere Başvekili B. Çember- lâynla Arap hükümetleri reis- lerine ve Uluslar sosyetesi genel sekreterliğine birer muh- tıra göndermişler ve Filistin Araplarını haklı gördüklerini bildirmişler, Filistinin taksimini [ protesto eylemişlerdir. Mançuride Japon : aleyhtarlığı Şanghay, 18 ( Radyo ) — Royter Ajasının verdiği bir habere göre, Mançuride. Ja ponya aleyhine bazı hareket- ler olmuş ve Japonya harbiye nezareti, takviye kıtaatı gön- dermeğe mecbur kalmıştır. Çin menabiinden gelen ha- berler; Çin kuvvetlerinin, son muharebelerde şiddetli surette mukavemet gösterdiklerini ve havaların, son derece karlı olmasına rağmen Japonlarla göğüs göğüse harb ettiklerini bildirmektedirler. General Miller ' Hâdisesi aydınlanıyor Paris, 18 (Radyo) — Kay- bolan Beyaz Rus generallerin- den (Miller) için zabıtaca mü- him evrak yakalandığı ve bu esrarengiz hâdiseyi tenvir ede- cek olan delillerin ele geçtiği söyleniyor. General (Miller) in zevcesi bugün tekrar isticvab edil. miştir. Manastırı soymuşlar Belgrad, 18 (Radyo) — Bir Ortodoks manastırına giren hırsızlar bir buçuk milyon di- nar kıymetinde eşya çalmış- lardır. Otlar tutuşmuş Dün Narlıdere köyü civa- rında bir tarlada otlar tutuş- muş ve yetişen itfaiye yangını büyümeden söndürmüştür. yordu. Lidya yüzmeğe başlarken: — Ne güzel.. Ne güzell. Diye bağırıyordu. Roz, kendisini zaptetmekte cidden büyük müşkülât - çeki- yordu. O da koşarak denize atılmak, Lidyanın yanına var- mak istiyordu.. Fakat ani olarak Lidyanın: — Roz... - Roz... - İmdad, imdad.. Diye bağırdığını duydu v hemen yerinden fırladıi. Elbi- selerini çıkâarak kendisini göle attı. İyi bir yüzücü idi. Çok kısa bir zamanda Lidyaya yak- laştı ve onu kucakladı: — Ne oldunuz? Diye sordu. — Etrafımda korkunç mah- lüklar olduğunu sanır - gibi oldum, korktum, onun - için Yurttaşlar Kızılaya aza ya- zılınız! Saygı değer yurttaş; Kızılay Cemiyeti, itisanlık ve şefkat duygularından do- garak ülkemizde bundan (60) yıl önce kurulmuüş bir hayır müessesesidir. Savaşta yaralı askerlerimi- zin yaralarını saran, barişta da yangın, su basması, yer sarsıntısı, kuraklık, açlık, bu- laşık hastalık gibi insanların başlarına gelmekte olan felâ- ketlerde yardıma koşan Kı- zılaydır. Yurddaşlarımızın ve bütün dünya uluslarının sevgisini ka- zanmış olan Kızılay Cemiyeti, Cumhuriyetimizin — kurulduğu 29 ilkteşrin 1923 ten 30 ni- san 1937 gününedek yukarda sayılı işler yolunda (4) milyon (24 bin 424) lira harcamıştır. Bütün bu yardımlar; göz- bebeğimiz olan Cumhuriyet hükümetimizin Cemiyetimize vermiş olduğu bir takım gelir kaynaklarile aksoy ulusumuzun hayır evimize üye olmak ve elinden gelen yardımda bu- lunmak yolile yaptığı sungu- lar ve hususi idarelerle bele- diyelerin büdcelerinden ayır- miş olduğu paralarla yapıl- mıştır. Felâkette kendisinden yar- dım beklediğimiz Kızılayı ya- şatmak için ona üye olmak her kişinin borcudur. İşte bu düşünce ile merke- zimiz bu yıl 20-10-937 den 26-10-037 güclemecine. kadar olan bir haftayı (KIZILAY ÜYE YAZMA HAFTASI) olarak kabul etmiştir. Yurddaş, kendi işlerinden esirgemiyerek vakitlerinin bir parçasını parasız olarak Kı- zılayın kutsal ülküsü yoluuda geçirmeyi borç bilen heyeti- miz, bu hafta size baş vura- caktır. Günde en az on para he- sabile yılda bir lira vererek üye olmağa büdçeniz elver- mezse bunun yarısını ve hatta dörtte birini olsun vererek yardımcı üye olmanızı ve bu yazımızın altındaki — verimce kâğıdını imzalıyarak kesip ver- menizi, şayet heyetimiz uğra- dığında bulunmazsanız bu ve- rimce kâğıdını adresli ve im- zalı olduğu halde merkezimiz adına yollamanızı iyilik sever- liğinizden diler, saygılarımızı sunarız.. Kızılay Cemiyeti bağırdım. — Geliniz, sizi artık dışarı çıkarayım. Roz, bunu söylerken, Lid- yayı bir elile belinden tutmuş olduğu halde sahile doğru yüzmeğe başladı. İki çıplak vücud, sanki bir olmuştu. Roz, söz söyliyecek halde değildi, boğazını sanki birşey- ler sıkıyordu. Lidya da munis — bir halde susuyordu. — Nihayet: — Görüyorsunuz ya., Refa> katinize ihtiyacım var demekte — haklıyım. Şimdi hayatımı size borçluyum. Bu borcu size nasıl ödemek İâzımdır, siz lirsiniz. — Tekrar beraber yüzmek şartilel!. Lidya: L alş — SONU VAR —