'. NADOI Wi Bir mürebbiyenin yaptıkları j 'ğelıiren ıürta; ar Demiş ki: Deniz yolunda ayrılık; Onu gör, unutma yaz, dedıgımı al! |Sesleri |ve, E mendillerde gözyaşları.. Vapura giriş Hiç şüphesiz içinizde yolcu Uğurlamanın acısını veya yolcu arşılamanın zevkini tatmıyan Yoktur. Hele bu hal şu yaz tünlerinde ne kadar çok göze Çarpıyor. Birbirinden aynlan- in, biribirine kavuşanların Sayısı gittikçe artmaktadır. Kimi çok uzaklara, kimi de Sok yakınlara, kısa bir zaman Veya uzun bir zaman, yahut ta temelli olarak gidiyor. Yolcularını — uğurlıyanların Rözyaşları, mendil sallamaları, Yoleu karşılamağa gelenlerde törülmüyor. Bunlar gözyaşları Yerine gülüyorlar, kucaklaşı- Yorlar, öpüşüyorlarl. Gariptir; biribirinden ayrr 'anlar; son dakikaya kadar Mütemadiyen biribirine birşey- lş tenbih eder, dururlar. Ka- ]"'llnn ağzından ekseriya şun- " dinlersiniz; — Onü mutlaka görl. — Dediğimi almayı unutma! — Gidince hemen yaz, bizi 'akta birakma.. Aytilanlar da şöyle cevap Yetirler: —. .a 1 göremedim. Ken- â""!e ıelim söyle, bana sık “ mektup yazsın! — Yazarım, yazarım hiç Terak etme, — Sizde çıkıp geliverin!.., İstediğinin fiati yüksek 0|ıı korkmal.. lbl çok, kere, verilen bu Iel'ıı hepsi biraz sonra Mutuluyor. _î Yazarım, mutlaka yaza- Diyen, hiçbir şey yazmıyor. A""l sakın bu sözlerimden hrlü'l ayrılanların bu şekilde ke( ettiklerini iddia etti- Zannedilmesin! Fakat bun- Sayısı pek, hem o kadar NM az ki... Hemen hemen dense de mübalâğa edil- b olmaz. Ah ne olur verilen -h!!löıler hep yerine geti- kç > Yazarım!. Mutlaka ya- Dî)'tnler yıualıv. c"veıı Pııırtcıı gümrükten Nî “Ehiş' İstânbula hareket et- * hazir olan İzmir vapuru E € varmıştım.. K” kalabalık, bir kaynaşma, Sürültüdür gidiyordu. H'P © kalabalık, hep o kay- tj &. hep o gürültül. Duran açA Veya otomobilin önüne “ten hamallar: iş Bly götürelim. yan gölürelim. ’4,,."* kulaklarınızı yırtarca- EI ğınyorlar, ""Zd: ufak birşeyiniz olsa 'P ayni sözlerle karşı- ' dıledığınıı kadar: | Nihayet Major gelmiş.. GeImış amma, Pasaport iskelesinden bir görünüş - İstemez, ben taşırım! — Bakl. Deyiniz, onlar gene bildik- Dedi. lerini okuyorlar. Güya cevap İlk önce ona, sonra da bi- veren siz değilmişsiniz gibi: ribirimize bakıştık. — Bay götürelim. Ona takıldım: — Bayan götürelim.. Götü- — Senin de yok mu böyle relim de götürelim... bir ağlıyanın?. Ve, elinizdekini sanki kendi O gülüyordu.. Bir aralık: mallarıymış gibi kapmağa ça- — Zavallı -dedi- ne kadar lışıyorlar! meyus. Bazan ©o kadar fazla ileri Ben sabredemedim gidiyorlar ki, insan gayriihtiyari — ;İnanma sen bu gözyaş- kızıyor, ve: larına.. Onlar yalnız bu an — Yahu, bu mal sizin de- | içindir. Bunlar gösteriş, evet ğil, benimdir benim! gösterişten başka birşey değil Demekten kendini alamıyor. | Kadın hep böyledir. Onlara l inanılır mı hiç!. Arkadaşımla şuradan, bu- radan epeyce konuşmuştuk. Vapurun bareket vakti gel- mişti.. Arkadaşımla kucaklaş- tıktan sonra aşağı indinı. Halatlar çözülüyordu. Geç kalmış birkaç yolcu telâş için- de koşuşarak: — Aman. dur!. Diye bağrıştıkça şakacı ge- micilerden biri onlara: — Otobüs değil ki bu; seni beklesinl. Diye tekerledi. Vapur yavaş yavaş mavuna: lardan ayrıldıkça: — Onu görl. — Ona selâm! — Geç kalma! — Yaz, merakta bırakma! Sadaları gürleşiyor, vapur- dan gelen: — Göreceğim. — Olur. — Erken dönerim! — Yazarım. Sadaları da hafilleşiyordu. Daha sonra sesler - kesildi.. Yalnız. mendiller iş görmeğe başladı. . * Ben, böyle orlalığı seyreder; ken kulağıma kendi adımın çarptığını — hissedince başımı © sesin geldiği tarala çevirdim. Bir arkadaşımdı. Vapurun gü- vertesinden bana sesleniyordu: — Cel, yanıma gell. — Vapur sakın kalkmasın? — Hayır hayır, daha epey vakit varl.. Onu kıramadım.. Zira çok sevdiğim bir arkadaşımdı. Bi- raz sonra onunla, vapurun gü- vertesinden, yelkenlerini şişir- miş, arkasında beyaz köpükler O.. Dönüyordum.. Pasaportun demir parmak- lıklarına yaslanmış dalgın dal- gın denizin ta ilerişine varmış olan vapuru seyreden birisini gördüm. Ona daha dikkatli bakınca, gözlerinin de hafifçe sulanmış olduğunu farkettim. Yanına sokularak hafifçe koluna do- kundum. Bu dokunuşum, onu çok sarsmıştı. Birdenbire bana döndü: — Ne o arkadaş senin de mi giden yolcun var? Güzleri daha sulandı. Sonra kesik kesik ağzından güçlükle şu kelimeleri çıkarabildi: — Evet, kardeşim gidiyor.. Ameliyat olmağal!,. Fellıı Y. Eralp Denizde keyfli bir kayık bırakarak ilerliyen bir yelken- linin gidişini seyrediyorduk. Ah bu deniz hep böyle uslu, hep böyle güzel, hep böyle lâtif kalsa,. — Hayrola nereye böyle? — İstanbula.. — Temelli mi gidiyorsun? — Yok canım.. Annem, ba- bam orada.. Yazı geçitmeğe gitmişlerdi. Ben de onla.ın yanına gidiyorum. Ağustos so- nunda döneceğiz. — Desene , yaşamağa gidi- yorsun? Bu sualime tatlı tebessümü ve gözlerile cevap vermişti. — Fakat dikkat et orada tifo müthişmiş.. Kendini iyi koru. Bu sırada arkadaşım konuş- mMmamızı değiştirerek bana aşa- ğıda, mavunalar üzerinde su- lanmış gözlerini küçük ipekli mendilile silen bir genç kızı gösterdi: Açık muhabere Menemenden bir Göztepeli imzasile bize mektub yazan kariimize; İsim ve sarih adre- sinizin de bildirilmesi lâzımdır. Yazı işleri müdürlüğü Major Fey gelmezse pencereden atılırım ——— — mürebbiye de tımarhaneyi boylamış Üstte Miçi, Viyananın en maruf cadde- lerinden olan Resnerstrasede, 47 numarada büyük ve lüks bir bina, vardır; bu binada Viyananın en maruf aileleri otururlar. Bunlar — arasında Avusturyanın en büyük men sucat müesseselerinden birisi- nin sahibi olan B. Karl Volf ile B. Emil Feyi, yani - Avus- turyanın sabık Şansölye mua- vini Major Fey vardır. Bu iki zatın böyle bir apart- manda, bir çatı altında otur- maları fevkalâde bir hâdise toşkil etmez! B. Volfun iki çocuğu var- dır, bu iki çocuğun terbiyesi kısaca Miçi diye amlan Mari Valner adlı bir mürebbiyeye verilmiştir. Buraya kadar bir harikulâ- delik görmiyen karilerimiz bi- raz daha sabretsinler. Günlerden bir gün Volf ailesi yemek masasının etra- fında toplandıkları halde ma- dam Volf Miçinin bütün usul ve âdetler hilâfına olarak sof- raya gelmediğini hayretle gör- müş ür. Zaten Miçi sabahtan- beri de hiç bir kimse tarafın- dan görülmemiştir. Bayan Volf meraka düşmüş ve mürebbiyenin dairesine git- miş, fakat kapıyı kapalı buk- muştur. — Miçi ne oluyorsun? bir şey mi var? diye soran bayan Volf: — Beni affediniz. bayan, çönkü size kapıyı açamıyaca- ğgım! gecelik gömleği ile pen- cerenin kenarında oturuyorum! Cevabını almış. Fakat bu sözlere ne mana vermek lâzım geldiğini kestirememiştir. Jayan Miçi bu aralık tekrar söze başlamış, ve: — Bayan, demiştir, bu sa- bah artık bu cefalı hayattan kurtulmağa karar verdim; ar tık ğim yeter, eğer B. Ş » Emil Fey anda benimle birlikte Baden kıphı- ealarına beraber gitmeği ka- bul etmezse, kendimi pence- reden aşağıya atacağım. Ka- rarım kat'idir! Bayan Volf bu sözlerden dehşet içnde kalmış ve koca- sını hâdise yerine davet et- miştir. Bay ile Bayan Miçi ara- sında da şu mühavereler cere- şu altta Major yan etmiştir: — Kızım, Miçi, var? Ne istiyorsun? — Hiç bir şey yok. Fakat sizin hizmetinize girdiğim an- dan itibaren Major Feyi çıldı- rasıya seviyorum, Şimdi karar verdim: Benim ile beraber Ba: den kaplıcalarına gelsin! An- cak beş dakika bekliyeceğim, Major Fey bu arzumu yerine getirmezse 15 metrodan ken: dimi aşağıya atacağım! Bay Volf, cidden yufka yü- rekli, merhametli bir zattır; mürebbiyenin bu kararı kar- şısında sakalı - titremeğe, diz- lerinin bağı gevşemeğe baş: lamıştır. Hemen apartmanın diğer dairesine, Major Feyin dairesine koşmuşlar, fakat Ma- jorFeyi yerinde bulmak müm- kün — olamamıştır!” Telefonla aramışlar Major Feyi gene bu- lamamışlardır. Bu aralık hâ- diseyi polise de haber vermiş- ler polis de kuvvetli bir itfa- iye müfrezesile, itfaiye merdi- venlerile caddede mevki - al- mıştır. İtfaiyenin apartmanın ikinci katına doğru merdiven kur- mağa başladığı sırada Mojor Fey de gelmiş ve hayretle: — Ne oluyör? Apartmanda yangın mı var? Diye sormuştur.. Ve kendisine genç kızın da- vasını anlatmışlar, Major Fey gülümsiyerek: — Bunda bir fevkalâdelik yok, Bayanla Baden kaplıca: sına, niçin birlikte - gitmeye- yim! Demiş ve hemen faaliye- te yeçerek Bayan Miçinin da- iresinin kapısına gitmiş ve: — Benim güzel Miçim, de- söyle ne miştir. Seni bu kadar beklet- Kadın - erkek Dün bizim gazetede, ente- resan bir haber vardı: Avustralyada “Kamberra,, şehrinde yüz erkeğe beş kadın isabet ediyormuş. Böyle mev- zular nedense, — karileri ne çok ta enterese ediyor. Dün, kahvehanede — oturmuş, ağız kalabalığı ile habire konuşu- yorlardı. Söylenenlerin hepsini yazamam. — Fakat — bazılarını zikredebilirim: Yahu - diyordu. biri - orası neye benzerbilir misiniz? Hani bazı mahallelerde bir * tayuk - vardır da, etrafını bir yığın horoz sarar, durmadan bağırırlar ya, tıpkı ona... — Tavuk, beğendiğini be- ğensin de alsın. Ve bundan sonra hep be- raber bastılar kahkahayı. Gene söze devam ettiler: — İhtiyarlara orada mete- lik verilmez. — Fakir olanlara mangır verilmez. — İhtiyar - kızlar bardadır. orada.. — Topal, kambur, şaşı ve sairede ararmaz. Elverir ki kadın olsun. —a Büyük zağnemin de satılırmı dersin? Tecrübe et bak, gideı?: — Zaten oraya kadın, kız da götürüyorlarmış.. Bizim mahallede dört ihtiyar kız var, duymasınlar hemen kalkınırlar.. — Tüüüüh Allah kahretsin, bizim — sokakta da- var - bir tane.. Bu akşam anneme söy- liyeyim de müjdelesin.. Gene bastılar — kahkahayı ve başladılar: — Allah kul başına verme: sin çocuklar, ya bizim mem- leket te öyle olsaydı.. — Tövbe del., tabancaya gclirdik.. — Ya bir de bunun aksini düşünün. Meselâ erkeksiz bir şehir.. — Allahım!.. Hepimiz de gönüllü olarak hemen giderdik.. — Bahamı da götürürdüm vallahi.. Nasıl olsa dul kaldı zavallı.. Ahir ömründe bir safa etsin.. Dinledim dinledim de güldüm. Kadın ve erkek arasında biribirine aid olan bu dedi- kodu iptilâsı, bu çekememez: lik iptilâs, bu - biribirini çe- kiştirmek, yağlı mevzu -halin- de biribirini yakalamak haş- talığı daha ne vakte kadar sürecek? İşte, gazetede çıkmış yarım sütunluk bir yazı, kimbilir kaç yerde, kaç çeşid bir dedikodu mevzuu oluyor. Bu ne haldir? Çündik VÜM ÖL SLEN OU OYUALURURTA DU tiğim için beni affet. İşte tgel- dim, haydi Badene gidelim.. İşler düzeldi mi?. Hayır.. Bayan Miçi: — Sizin Major Fey olduğu- nuza inanamıyorum, mutbağa gidiniz, mutbağın penceresinin önünde durunuz, sizi tetkik edeyim, ondan sonra kararımı veririm| emrini vermiştir. Major, muti bir çocuk gibi mürebbiyenin emrini yerine , getirmiş, Miçi de Major Feyin ta kendisi olduğunu anlamış ve kapıyı açmış Majorun koluna - girmiş. Fakat, apartmanın . kar- , şısında kendisini Viyana tımar- hanesi hasta bakıcılarının pen- çesinde bulmuş ve soluğu tı- marhanede almıştır, bile iti- annesi nasıl Tabanca