San'at hayatına na “Şeyh,, Röober Taylor sıl girdi? ——— ANADOLU Yukarıda sağda Rober Taylor ve Jan Harlov, altta Barbara Stanvik ve solda T Eyet, babası gibi bir. dok- tor olacaktı; kendisini tahsile, tetkik ve tetebbüe o kadar vermişti, hatta, tatilde bile boş durmak istemezdi! Neler yapmazdı, neler! Garajda çar lişmiş, otomobil boyamış, ma- halli bankalardan birisinde be- Şinci veznedarlık bile yapmıştı! Bir gün babası kendisine bir otomobil hediye etmiş ve: — Senden bir şey rica ede- Tim; saatte S0 kilometreden fazla yol yapmal, Demişti. Vakıa, kemali samimiyet ile babasına istediği teminatı ver- mişti; fakat yola çıktığı vakit bütün otomobillerin kendisini geçmesine tahammül edeme- miş, maamafih bir inad veya namına ilk — verdiği Sözden nükül etmek istemc- mişti, Ve bu, iradesi üzerine ihi yaptığı telkin dersle- rinin en çetini olmuştu. Nebraskada Kolleje girdiği vakit Profesör Grayı bulmuş ve bu zat kendisini müzik ile heveslendirmeğe — çalışmıştır. Profesör, kendisinin büyük bir Müzik artisti olmasını istiyordu. Rober bu teşvikler üzerine, iki ârkadaşile birlikte teşriki Mesai etmiş ve bu suretle * Harmany Boys - Ahenkli gençler , doğmuştur. * Bir gün Robere bir rol verdiler, işte bu hâdise, genç Roberin ruh ve dimağında arzular fırtınası yarattı. Bu Arzusunu profesör Graya giz- lice açtı; profesör: *— Senin bilhassa müzik için istidadın var. Sahnede tecrübe ile beyhude yere va- kit kaybedeceksin, delimisin Sen, vazgeç bu davadani, 'emiştir. Fakat Rober bu nasihati dinlememiştir. Ailesi kendisini Serbest — birakmıştır. — Yalnız babası doktor olmasını tercih €diyor, annesi de aktör ola- Sağı için kendisi ile alay edi- Yordu! Fakat çok az sonra bu baba ve bu anne Roberi giz- liden gizliye teşvike başla- Tuştar. Mektepte arkadaşları kendi- Sine “Şeyh. adinı vermişlerdi. Aktör olacağı için alay eden- ler çoktu; Roaber kendisine bu Sülünç adı verenlerden bir ka- Çina dayak bile atmıştı. Koöllejin —ihtiyar psigoloji Profesörü kendisini yanına ça- Eleanor Pavel ile bir arada Zirmiş ve — cesaret tavsiye et- ğ miştir. Rober: — Kâfi derecede - cesarete malikim, ve hepsinin dostluğu- nu elde edeceğim. Demiştir. — Yani onlarla boğazlaşa- rak, dövüşerek mi? — Doğru.. Bu da var. Fa: kat size şeyh derlerse, ne ya- parsınız? — Fena bir isim mi bu? Şeybhler, badiyelerin son ro- mantik şövalyeleridirler! Kadınlar — Daha iyi ya.. Ben bir romantik insan olabilir miyim? Ben ki, hep gülmek isterim. Bu muhavereden sonra Ro- ber mekteb temsillerinin bi- rinde rol almış, oldukça be- ğenilmiş, bu cesaretle ikinci temsilde de çılışmış ve bu süretle — muvaffakıiyet — yolunu bulmuştur. Ve ne gariptir ki, Rober Taylörün en büyük muvaffa- kiyeti, bir şeyh aşk ve hirsile yarattığı buselerden doğmuştur. NASIL GİYİNMELİDİRLER?. Solda: Gernaen Oseyin bir akşam kıyafeti, ortada Karol Lombard bir sabahlık tuvaletle, sağda Mari Glori bir sokak kıyafeti ile yanında bir günün spor kıyafeti ve fötrü ile görülmektedir Bazı kadınlar, bu güzel mevsimlerde ne suretle giyin- mek İâzım olduğu hususunda tereddüd gösterirler; bazıla: rının fikrince yaz mevsiminde bir şık kadın, herşeyden evel biraz eksantrik olmalıdır. Bir kısım karnaval mevsimi beka- yası şapka giytekle şık gö- ründüklerini 'zannedenler var- dır. Hele, Havai adaları kız- ları gibi kıvırcık saçların, yaz mevsiminde çok müessir bir cazibe teşkil ettiğine inanlar çoktur. Halbuki eksantrik görün- meğe hacet yoktur; yaz inev- siminde mümkün mertebe sade tuvalet Tâzımdır. Mari Glori gibi sade giyinmek, çok bü- yük bir muvaffakıyet temin etmek demektir. .. Mari Glorinin plâj kıyafeti de çok sadedir; hafif bir de- koltelik, güzel bir kumaş ve ahenktar etvar ve evzal! Plâjdan yaya ve oto ile ya- pılacak bir tenezzühde hafif fötr şapkanın yeri büyüktür. Bir şık kadının elbise dola- bında hazır ve güzel bir rop her zaman için hazır olmalı- dır. D'oain Perri gibi kendisine en ziyade yaraşmış şık fakat çok basit bir rob ile erkek- lerin nazarı dikkatini celb de Emil Zolanın |Suriye meselesi: Fransız gazetelerinin - yaptıkları neşriyat Bir gazete “Suri;;_ka;ybetmek mi istiyoruz?,, diye soruyor hayatı Harikulâde bir filimdir Holivudda, şüphe yoktur ki “Emil Zolanın hayatı, filimi hakkındaki Fransız tenkidleri dikkat ve hayretle karşılana-- caktır. Bu filim vakıa çok müşkül, çok san'atkârane ve muazzamdır. Fakat Holivudj böyle düşünmüyor. Esasa gelince “Emil Zola- nın hayatı, sinema - tarihinde fevkalâde yer tutmaktadır. Bu büyük natüralis roman- cının hayatı, beyaz sahneye mükemmelen arzedilmiştir. Zolanın hayatı, böyle bir vakıaya lâyık denecek dere- cede nazarı dikkati calibtir. Romanlarındaki fevkalâdelik, görüşlerindeki derinlik, topla- yışlarında ve cemaat halinde yaşadışlarındaki harikulâdelik ve nihayet bütün Fransız ef- kârı umumiyesine Dreyfus da- vasında meydan okuyuşu, ede- biyat ve fikir hayatında unu- tulmaz şeylerdir. Filtin mevzuunun en ziyade Dreyfus davasına taallük et- mesine rağmen Fransa ve Fransızlık aleyhine bir - filim addolunamaz. . * . Filim çok büyük masrallar ve çok güç şartlar altında vü- cud bulmuştur. Meşhur alim | Pastörü filim sahnelerinde ye- niden yaratan maâruf artist Pol Mun Zolayı da yaratmağa muvaffak olmuştur. Zirai tetkikler Ödemiş, Bayındır, Tire ve Torbalı havalisinde zirai — tet- kikler yapan vilâyet ziraat müdürü Bay Nadir Uysal, dün şehrimize dönmüştür. İs- tihsalât vaziyeti memnuniyete değer vaziyettedir. Torbalıda bir sünnet Torbalı, 6 — Ertuğrul ma- hallesi semt ocağı kaza merke- zi ve köylerinde bulunan fakir aile çocuklarını sünnet ettirmeğe karar vermiş ve hazırlıklarını tamamlamıştır. 60 Kadar fakir çocuk sünnet edilecek ve o gün akşam da gene hasilatı bu fa- kir çocukların giydirilmelerine sarfedilmek üzere bir müsa- mere verilecektir. Bu müsa- mereye İzmir Dolaplıkuyu Halk partisi müzik takımının iştirak ettirilmesi için de teşebbüsler yapılmaktadır. mümkündür. * *A Monden bir kaplıca şehri- nin dinelerinde de Perri siste- mi basit ve kısa robların kıy- meti vardır. Fakat gazinolara gitmek için her halde halo elbisesi giyilmelidir. Mamafih, “Seherden aferi- de,, muslinlerin mevkii çok yüksektir. Sayfa $ Ö OAT M Antakyadan bir görünüş Suriye ve Hatay meselesi, bazı Fransız gazetelerinde ulu orta denebilecek şekilde ve muhtelif zaviyelerden hâlâ mü- talea ve tetkik edilmektedir. Bu meyanda Republik gaze- tesi “Suriyeyi kaybetmek mi istiyoruz,, başlığı altında Jean- Pierre Görard imzası ile neş- rettiği bir mökalede şöyle demektedir: »Suriye hakkındaki haki- katler bizden gizlenmektedir. Orada vaziyet bize söylenmek istenildiğinden çok daha fe- nadır. Suriyeden âlmış oldu- ğumuz hususi; fakat kat'i ve emin malümat dikkate değer üç haberi ihtiva etmektedir: 1 — Türkiye, İskenderun sancağı ahalisine, kendi Türk- çe ismi ile “Hatay, tesmiye eylemekte olduğu bu havali- den gelecek olan yolculardan ve eşyadan pasaport ve güm- rük resmi istemediğini bildir- miştir. Bundan başka Türk milleti Hataylı mülk sahiple- rine kredi açacaktır. Bu ted- birler hukuki cihetten hiçbir aykırılık — arzetmemektedirler. İtiraz etmeye hakkımız ola- maz. Fakat Ankara hüküme- tinin Sancağı temsil etmeğe hazırlandığı da meydandadır. Bu suretle geçen ilkkânunda yapılan Fransız - Türk anlaş- ması ile Sancağın bizim Su- riye arazimizin hududları da- hilinde kalmasının temin edil- miş bulunduğunu — söyliyenler bizi aldatmış bulunuyorlar. 2— Türkiyenin Cumhuriyet bayaramı münasebetile bütün vilâyetlerden Ankaraya heyet- gelmektedir. İstanbulda çıkan — relikimiz ve adaşımız Republiğue gazetesi 12 Tem- muüz tarihli sayısında şöyle diyor: “Bu münasebetle zimamdar- larımıza Hataylıların sevgi ve sayğılarını — bildirmek üzere Hataydan da bir heyet gele- cektir. ,, 3— Aynı 13 Temmuz tari- hinde Suriyenin Cezire mınta- kasında karışıklıklar zuhur etti. Askeri kıt'alar işe müdahale etmek — mecburiyetinde kaldı- lar ve hakikt bir çarpışma oldu. Tahmin edildiğine göre -bu rakamları kaydı ihtiyatla veriyoruz - 6 ölü ve 20 kadar yaralıya sebebiyet vermiş olan bu hâdisede kat'i ve çok va- him olan cihet bu isyanın sebebi ve esasıdır. Cezire ahalisi tarafımızdan ihdas edil- miş olan Suriye devletinin bâkimiyetini kabul etmemek- tedir. ler | | | Bu havali Suriyeden ayrıl- mak ve Jtamile müstakil bir idare kurmak istiyor. İşte bu- rada büyük yanlışlıklfarını sa- yıp dökmekten biran geri dur- mamış olduğumuz 11 Eylül 1936 anlaşmasının neticeleri. Bu karma karışık memle- kette Üniter bir Suriye devleti kurmak tatbik edilmesine im- kân olmıyan manasız bir ha yal peşinde koşmuktır. Suriyeyi en az tanıyanlar bile 11 Eylül muahedesinde ihtiyatsız bir surette haber verilmiş olduğu veçhile Fransa tarafından oradan ayrılmak üzere bulunduğu meydana çı- kar çıkmaz orada bulunan muhtelif halk kütlelerinin ayrı ayrı istiklâl taleplerinde bulu- neceLl, anlamışlardır Fransızlara itimad ediliyor- du, Şam hükümetine ise hiç- bir suretle itimad edilmemek- tedir. Yeni bir arbitraja ve Fransanın birinci safta rol oy- namasına aâvdet etmek lüzumu çok sarihtir. Esasen Fransız parlâmentosunun ve anayasa- sının haklarını çiğnemek sure- tile -çünkü muahede henüz tasdik edilmemiştir- teşekkül etmesine müsamaha olunmuş bulunan bu Suriye “hüküme- ti,,nin sekiz aydanberi yap- makta olduğu idare hiç te iyi neticeler vermiş değildir. Meselâ son günlerde Şam zimamdarları “Filistin,, in tak- simi meselesinde müdahalede bulunmayı iyi bir iş telâkki ettiler, bu ise diğer bir dev- letin dahili işlerine hayret edilecek bir surette müdaha- leyi ve Fransanın en kuvvetli ve emin müttefiki olan İngil- tereye karşı hiç te dostça ol- mıyan bir vaziyeti ortaya koy- makta idi. Hakikatlere daha uygun bir vaziyete dönmenin ve Suriyede Fransız otorite- sinin yeniden ihya edilmesinin tam zamanıdır. Şark memleketlerinde kuv- vet ve prestij olmadan hiçbir şey yapılamaz. Bunun en mü- kemmel delili de Suriye ve Tunusta — karışıklıklar — zuhur etmesine rağmen Fasta böyle hâdiselerin cereyan etmele- ridir. Çünkü Fasta bir “Resi- dent general,, mevcuddur. Halk cephesinden olan bu Resident general liberal inki- lâpların hakiki bir surette tat- bik edilebilmelerinin ancak ni- zam ve devlet otoritesi saye- sinde mümkün olabileceğini ispat etmiş bulunmaktadır.,