, f | 13/2/937 |Yeni kanunlar hazırlanırken..! y AT A İR el İ niyetini da- BNi ha fziyade Çartırmak ve taarruz esnasında zehirlenmiş havanın sonradan sığınağa girmesine mani olmak için gaz sedleri denen maniler tesis olunur. Bunlar sığınağın kapısı önündeki bitişik aralık- lar olup buradan sığınağa gi- rilir ve tıpkı sığınak gibi gaza karşı mahfuz tutulur. Hususi sığınaklarda böyle tek bir aralık kâfidir. Fakat büyük evlerde veya haber bekleme merkezleri olan yerlerde en az 2 aralık olur. Böyle aralık olmıyan yerlerde sığınağa inen merdiven veya oraya giden yol bir bölme dıwarla bölünerek bu tarzda hazırlanmalıdır. Fazla değişikliğe ve masrafa lüzum olmadan bu temin olunabilir. Meselâ bodrum yolunda sığı- nak kapısına yaptığımız mail perdelerle bölmek kabildir. Gazlanmış sahada bulunan birisi bilâhare sığınağa girmek isterse ilk girdiği ön aralıkta üst elbisesini çıkarır ve zehir- den — temizlenmesine — gayret eder, (Zira elbise zehirli mad- deleri emmiştir.) Sonra ikinci aralığın kapısını açar, girer ve gaz maskesini oraya asar. İcab ediyorsa burada temiz elbise Ve ayakkabı giyer. Ve sonra sığınağa girer. Sığınağa bu Yavaş ve tedrici girişle, cad- denin zehirli havasının oraya girmesine mani olur. Sığınakta tertib ve töre Sığınaklarda rahat ve sakin kalabilmek lâzımdır. Oturma Yerleri, yaşlılar ve çocuklar iÇin yatma yerleri — olmalıdır. Sığınakta küçük bir ecza do- labı da olmalı. Bundan başka aplar içinde temiz su biraz Yiyecek “ve icabında kullanmak Üzere clektrik ceb lâmbaları Ulunmalıdır. Zira petrol — ve &msali şeyler havanın - çabuk b'î'llılmn:ını yardım ederler. ihayet ihtiyat tıkama vasıta- ve tahliye işleri için kü- l:k v. s. şeyler hazır Ulunur, Sığınağın — önündeki Sralıkta bir helâ bulunur. Me- mahlülü olan bir fıçi veya kova bulunur. Dışardan birin- ci aralıkta kireç kaymağı pa:- muk ve ağaç sopalar bulun- durulur ki bununla dışardan içeriye girenler kendilerini ze- hirli gazdan temizleyebilsinler. Gazlı elbiseler için ayni ara- lıkta içinde kireç kaynağı bu: lunan bir ficı kab lâzımdır ki elbiseler içine atılsın. Sığınak- ta korunma ev bekçisi, yahud onun vekili ev halkının doğru dürüst hareketine nezaret eder. Bilhassa öteye beriye koşmak lüzumsuz bağırmak — ve şarkı söylemek suretile kıymetli ha- vayı vaktinden evel bozmak yasaktır. Havayı — temizlemek için su veya yüzde 2 sabun mahlülü herhangi bir püskür- tüç ile sığınağa püskürtülür. Ev halkı sığınağı ancak ko- runma ev âmirinin kat'i müsa- adesi üzerine terkedebilirler. Hava korunma evamiri: Şahsi korunmayı temin için evde ciddi bir teşkilât lâzım- dır. Her evde lüzumlu hazir- lığı ve işleri yapmak ve yap- tırmak için mes'ul birisine ih- tiyaç vardır. Buna hava ko- runma ev âmiri denir. Bu zat ciddi ahvalde daima iş başın- dadır. Ve evde nezarete me- murdur. Bu zat en iyisi ya askerlik etmiş birisi veyahud hava korunma faâl - teşkilâtı mensublarından olmalıdır. Bir çok ahvalde bu işi kadın ya- par. Bu vazile itimada lâyık kimseye verilir. Eğer bu zat bütün ev halkının itimadına mazhar değilse vazifesini güç yapar. Bu ev âmiri sivil hava korunması — işlerinin — kuruluş ve gidişinde en mühim şah- siyettir. Şehir korunma teşki- lâtının en küçük hücresi olan ev de artık korunma işi baş- lamalıdır. Ev âmirinin vazife ve selâhiyeli: Ev halkını irşad ve tenviri şahsi korunma - tedbirlerinin hazırlık ve tatbikidir. Ciddi ahvalde bu zat resmi maka- matin emri altına girer ve bü- tün verilen emir ve talimatın tatbikinden mes'ul tutulur. Bu zat evde yangına karşı alına- cak tedbirleri tanzim ve tat- kler Yeni şâirler Bir genç, bana sık sık mek- tup gönderir. Anlıyorum ki, beni bir edebiyatçı, belki de bir edip, bir şâir zannediyor, Mektuplarında, divan edebi- yatından, Servetifünun, Türk teceddüd edebiyatından, yeni- lerinden, halk şâirlerinden, gar- bın maruf simalarından birçok şeyler yazıyor. Okuyor, oku- yor, birşey anlamıyorum. Gerçi ben, onun sandığı gibi, ne edebiyatçı, ne edip, ne de şâirim amma, serde biraz ku- lak dolgunluğu var.. Edebiyat- tan anlıyanların meclisine gir- diğim vakit, (Koltuğa oturmuş keçi) gibi pek hayret ve şaş- kınlık âsârı göstermem. Nihayet bir mektup aldım bu genç edipten.. Benimle bir (Mülâkat!) yapmak istiyormuş.. Matbaaya buyur etsem, diye düşündüm, olmadı. Arkadaş- lar, ya enimle, ya onunla alay edecekler. — Sizi ziyarete gelebilirim; Desem, o da manasız. Ni- hayet, avukat Ahmed Murad'ın bulunmıyacağı bir saatı hesap ederek Ragıppaşa kıraathanesi için bir randevu verdim. Fakat, eski âşıkların yaptığı gibi; — Filân saatta, filân ağa- cın dibinden geçeceğim Ya- kamda kırmızı bir karanfil, boynumda yeşil, beyaz damalı bir atkı bulunacak.. Saçlarım sarıdır veya tepemde hiç saç yoktur. Demeği Ne unutmuşum.. yalan söyliyeyim, son dakika- |szaı ya kadar da hatırıma gelmedi. Muayyen saatta, geldim, otur- dum, kahvahaneyel! Benden evel gelmiş - bulu- nan müşterilere şöyle baktım; kimseyi gözümden kestireme- dim ve artık bundan sonra gelecek olanlara dikkat et- meğe başladım.. San'atkârlığın kalıpla, şöhretle işi yoktur amma, kulağımızı böyle dol- durdukları için, ben, meçhul muhatabımı, derhal karşıdan kavrayacağımı şekli, harekâtı, koltuğunun altında kitabları ile sezeceğimi — sanıyordum. Yarım saat geçti, baktım: ge- ne yok! Nihayet, kendi âlemi- me dalmıştım, Kahvahane bir Binsan ciğeri gibi, içine müş- teri çekip dışına müşteri sa- vurmakta — berdevam.. Bir de baktım. Yanıbaşımda, bir met- re ötemdeki masada,, bir genç vâr.. Ara-sıra, önündeki saten kâğıdlara eğiliyor, » bunlardan bazılarını okuyor.. Göz, mu- .'*h içinde hafif kireç kaynağı | — Sonu 7 inci sahifede — | hakkak ki, ne kadar terbiye Fırtına Ali X.__a“ Büyük Korsan Romanı Yazan: M. Ayhan, Faik Şemseddin| ©tn merdliğine, adına, şanına SY7 . m; Mustafa, bugünlerde işi- ü € çok yarıyacak.. O Çocu- tyor. güvenim gittikçe ar- ol Buğazda hiç bir tehlike o:':d'ilm da o haber verdi. h b.E!'.'reuleıde boğaza, etra:- Vç kln tepelere gönderdim. ıqö::'_ inde geldi zavallı.. bij ' de hani gece yarısında B'ku:ıh'miı ilerisini görecek. , 1$, araştırmış, bir şey yok. Ha Çarçabuk boğazdan kar- Dedi Bi ş L. Bileği de, yüreği gibi gel olikîı Ha nlınin. — Bizim de kendimize göre adamlarımız var babal. Hep- si de arslan gibi.. Ne çare ki hiç biri ne Ali'dir, ne o Ali- nin pabucu.. — O da doğru?. O hınzır oğlanın üstüne insan yetişmi- yecek.. Benim demek istedi- ğim şu ki, Mustala da güveni- lecek, icabında merdce dövü- şebilecek gençlerden... — Evet, o olabilir.. Buna diyeceğim yok. Sadık mahlük olduktan sonra, xöpeğin bile kıymeti vardır. — Ben sana, kızdığım diğer bir ciheti söyliyeyim mi kızım: Ali, böyle karanlık günlerde, bu limandan, bu boğazdan ayrılmamalıydı. Ona düşen yakışan da bu idi: Şu boğazı kesip oturacaktı. Yaşarsak beraber, ölürsek te beraber.. İşte bunu bir türlü hazmedemedim, bir türlü ka- fama sığdıramadım., Haksız- miyim? Zeliha ses çıkarmadı. Bu, Ali'nin bir hatası idi. Fakat bu biricik hatayı, şunun, bu- nun verdiği haberlerle büyült- mek, telâfisiz bir şekle sok- mak ta doğru değildi.. Amma, babasına bir şey söylememesi bu dakika için daha doğru idi.. ANADOLU Sayfa 5 Ribentrop - Halifaks mülâkatı Alman sefiri İngiltere hükümetinin iti-- razlarını reddetmiş, fakat sarih me- talibatta bulunmamıştır : ——— Lord Halifaks, muhatabından bazı sualler sormuş, arzularını arkadaşlarına bildireceğini söylemiştir. Londra, 12 (Radyo) — Deyli Telgraf gazetesine göre Von Ribentrop Lord Halifaks'tan sabık Alman müstemlekelerinin iadesini istemiştir. Deyli Telgraf gazetesi ulus- lar sosyetesine mensup olmıyan bir millete manda verilmesini imkânsız addetmektedir. Almanya sefirinin iktısadi vaziyet hakkındaki teminatı kuvvetli değildir. Morning Post gazetesi: Bu mülâkatta İspanya hâdi- selerinden ve — Almanya'nın komşularile olan siyasi müna- sebetlerinden de bahsedilmiştir. Von Ribentrop, Almanya namına garbta yapılacak, mi- saklara, Belçika ve Felemenk ve İsviçre tamamiyeti mülki- yesine dair kat'i teminat ver- miştir. Çekoslovakya hakkında, Al- manya'nın bir. misak akdine hazır fakat akalliyetlerin bu- kukuna riayet lâzım olduğunu bildirmiştir. Von Ribentrop Almanya'nın nüfusunun artması hasebile müstemleke ihtiyacının âzami dereceyi bulduğunu da bildir- miştir. Lord Halifaks bu esaslar üzerinde bir mes'uliyet kabu- edilirse edilsin, mümkün ol- duğu kadar ruiyet ufkunu ge- nişletmek — ister. Bir bakışta şu kıt'ayı çalmıştım: Nazım Hikmet'e ithaf: Dalların altında bir karga; Suların dibinde bir dalga!. Vay geçmişi bozuk Kafa misin, Yoksa turfa mısın! Kendi kendime; — Hoppala - dedim - işte, galiba, senin meçhul dostun! Birkaç kâğıd daha karıştır- 1. Benim gözüm artık durur mu ya.. Baktım: (Yahya Kemal'e it- haf) imiş.. Gece Leoylâ gibi,girmişti. suya! Yapışıp göklerin üstünde aya! Gönül elbetie düşerşe pusuya! Ya çıkar dağ başma, ya kayaya. Bu kıt'ayı görünce, yavaş yavaş, hattâ garsonu çağırıb kahve parasını bile vermeden kendimi dışarıya attım. Allahım, bu yirminci asır modeli — şâirlerle halimiz ne olacak ? Çimdik miyordu.. Aşkı su;ımıyordu. Ali'nin, bir hain olabilmesi, hayır-hayır, buna imkân yoktu. Fena tesadüfler birleşmiş ve bunu, akla yakın bir şekle sokmuştu. Nihayet! — Baba -dedi- ben de sana bir şey söyliyeyim mi? — Bir hissikablelvuku bana diyor ki: ÂAhl gelecek, Ali buralarda dolaşıyor.. Korkma Zeliha, hiç korkma, Ali gene sizinle be- raberdir. Ayrılmamıştır, ayrıl- maz da.. — İnşaallah kızım, inşaallah, öyle olsun.. - Muhakkak baba, muhak- kak!,. İçimden gelen bu ses © kadar kuvvetli ki, tarif ede- ——— .—— lüne muktedir. olmadığını ve | sadece iptidat maddeler husu- sunda bir salâhiyeti olduğunu mukabeleten söylemiştir. “Lord Halifaks bu esaslar üzerinde — İngiltere'nin noktai nazarını izah etmemiştir., Demektedir. Londra, 12 (A.A)— Alman büyük elçisi Von Ribentrop hariciye nezaretinde iki saat kadar Lord Halifaks ile gö- rüşmüştür. Bu mülâkatta yan- larında kimse bulunmamıştır. Mölâkattan sonra tebliğ de neşredilmemiştir. İki memleketi alâkadar eden mes'eleler üzerinde geniş bir noktai nazar teatisi yapılmış ve Ribentrop Almanya'ya yap- tığı son seyabat ile elde ettiği intibalara 'istinaden hüküme- tinin umumi - siyasetini izah eylemiştir. Londra 12 (A.A) — Havas Ajansı muhabirinden: Dün Von Ribentrop ile Lord Halifaks arasında yapı- lan görüşme saat 16 dan 18- 12 ye kadar devam etmiştir. Alman sefiri hariciye nezare- tine girerken ve nezaretten çıkarken nazi vari selâmlamış ve bu esnada birçok fotoğraf muhabirleri objektiflerini sefi- re doğru çevirmişlerdir. Resmi mahafil bu görüşme esnasında birçok mes'elelerin mevzuubahsedilmiş ve Alman sefirinin hükümetinin bu mes- eleler hakkındaki noktai naza- rına dair malümat vermiş ol- duğunu beyan etmektedirler. Öğrenildiğine göre Von Ri- bentrop mülâkatta görüşülen şeyler hakkında neşriyatta bu- lunulmaması hususunda ısrar etmiştir. Bununla beraber iyi malümat almakta olan maha- fil Alman sefirinin Almanya- nın müstemlekât hakkındaki metalibini haklı göstermeğe çalışmış olduğunu — söylemek- tedirler. Sefir. İngiliz'lerin itirazlarını red ve cerhetmiş fakat sarih metalibi ileri sürmemiştir. Ken- disi müstemlekelerin Almanya için haiz olduğu iktısadi ehem- miyeti göstermeğe uğraşmış ve Afrika'daki Alman müstemle- kelerinin hiçbir veçhile İngiliz imparatorluğunu tehdit etmi- yeceğini söylemiştir. Babası, derin bir şefkatla dolu gözlerini Zeliha'ya dik- mişti.. Bu kız, Ali'nin yüzün- den bir felâkete uğrar, solar, sararır. mahvolursa, kendisi için artık hayatın hiç bir zevki kalmıyacaktı.. — Haydi Zeliha, sen git, biraz daha uyu!. Ben de şöyle bir dolaşayım.. Zeliha, yavaş-yavaş çekildi. Tam o sırada kapıdan annesi gözüktü: — Erkencisiniz bugün! Ben sabah namazını kılıp tekrar yatmıştım!. Zeliha gülümsedi, annesine hiç bir şey sezdirmedi. Yatak odasına doğru yürüdü.. .. Vakit, akşamın saat doku- zunu geçmişti. M. Fon Ribentrop Fransız- Sovyet misakını tadil edilme- sini istememiştir. Ancak * « giliz mahafili mülâkatın s0- nunda — bu misak metninde yapılacak bazı tadilâtın Al- manya'nın bir garb lokarno. — suna iştirakini teşkil edeceği Mütalcasını serdetmekte idiler. Sefir bundan sonra gene Fransız - Sovyet misakı dola- yısile Almanya'nın — kara ve hava silâhlarının tahdidine mü- teallik mukavelelere iştirak et- mek istememekte — olduğunu beyan etmiştir. Bu görüşme esnasında mer- kezi Avrupa mes'eleleri ve bilhassa Çekoslovakya Memel Danzig ve Avusturya'daki Al- man ckalliyetleri mes'elesi de _ mevzuubahsolınuştur. Alman sefiri bu mes'eleler. den herhangi birini Alman- ya'nın harb sebebi addetmi- yeceğini söylemiş ve bilhassa Çekoslovakya ile mevcud me- selenin Alman memnuniyete şayan bir statü verilmesi ve Almanya'nın bu statüyü kontrol — edebilmesi şartile muslihane bir surette hallolunabileceğini ilâve et- miştir. Dört senelik Alman plânın- dan bahseden M. Fon Ribent- rop, bu plânın Almanya'nın iktısadi bakımdan inzivaya çe- kilmek manâsını ifade etme- mekte olduğunu söylemiştir. Almanya sadece bazı ipti- dai maddeler ithali mecburi- yetinden kurtulmak istemekte- dir. Bu ithalât Almanya'nın iktısadi sistemi üzerinde ağır bir yüktür. Sefir Almanya'nın beynel- milel bir mesai birliği yapıl- masına aleyhtar olmadığını an- cak kendisine şimdiye kadar — Sonu 7 inci sahifede — Halkevi köşesi: Dün akşam Halkevi dil, ta- rih ve edebiyat şubesi yönku- rulu Halkevinde toplandı ve hükümetin arşivleri üzerinde bazı tetkikler yaparak lüzum görülen eserleri almağa karar verdi. * Halkevi yönkurulu Şehime- nin riyasetinde toplandı, Halk- evine ait işler üzerinde- mü- him kararlar verdi. remin iç tarafına düşüyordu. Geniş, tertemiz, sabun kokan bir oda... Baba ve anasının yatak odası daha ileride idi. Konağın harem dairesi, bü- yük, mükellef bir daire idi. İçliçe muhtelif — kısımlardan mürekkepti. Köşelerde birer kandil yanıyordu. Zeliha bu akşam, komşula- rın iki kızı ile sofada oturmuş, ipek işler işlemişti. Boydanbo- ya uzanan gergeflerin altır da ayaklarını uzatmışlar, öte-be.. dikmişlerdi. Arkadaşları gidince, o da ':. doğruca yatağına çekilmek istedi. Orada, sessizlik içinde ' Ali'yi ve vaziyeti düşünecekti. Kapıdan içeriye girinse w.y- | retle dürdü: ekalliyetine —